Yaklaşık dört yıldır üzerinde tartışılan ve sivil Cuma namazları ile
başlayıp Demokratik Özerklik ilanı ile tavrını en açık biçimde ortaya
koyan Kürt sivil itaatsizliği AKP ve ”liberal” tayfasını çok rahatsız
etti. İktidarın gücüne tapınmanın en alçalmış haline vardıkları 12 Eylül
referandumu sürecinde gazeteciliği bir yana bırakarak, ”taraf” olmaktan
”taraftarlığa” terfi edenler, Hakkari'de yüzde doksanlık boykotla
birlikte Kürt Özgürlük Hareketi'ne yönelik yalana dayalı karalama
kampanyalarına hız verdiler.
Referandumda Kürdistan genelinde yaşanan yüzde 65'lik boykot, iktidarın hesaplarını da altüst etti. Hakkari'de yaşanan boykotun yüzde doksanı aşması, 12 Eylül gecesi CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun da dikkatinden kaçmadı. Kılıçdaroğlu gibi iktidar partisi AKP'de Kürt halkının bu irade beyanını bir türlü içine sindiremedi. Referandumun hemen ardından Hakkari'de üs kurup, ”özel bir çalışma” yürüten dönemin içişleri bakanı Beşir Atalay'ın, faaliyetlerinin salt hükümetin yürüttüğü bir faaliyet olmadığı bugün daha iyi anlaşılıyor.
Tetikçi Taraf Gazetesi'nin, polis kökenli ”tetiği” Emre Uslu, baştan sona yalanla kurgulanmış, 17 Ağustos tarihli, ”Bayramdan sonra ne olacak” başlıklı yazısında, önümüzdeki günlerde Hakkari'de sergilenecek devlet terörüne şimdiden, ”gerekçe” üretiyor. Gerilla güçleri açısından hareketli bir bölge olduğu bilinen ancak PKK kampı bulunmadığı da herkesçe malum olan Hakkari ve halkı Uslu tarafından hedef gösteriliyor. Hiç bir kaynak göstermeden Hakkari'de PKK kampları olduğu tahrikinde bulunan Uslu'nun, bu yalanla neyi amaçladığı çok açıktır.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Kürt siyasal kadrolarını açık bir biçimde tehdit ettiği konuşmalarına haklılık zemini yaratma çabasına giren Uslu, ”Bu arka plan çerçevesinde düşünüldüğünde Erdoğan’ın Bayram’dan sonra ne yapacağı da kolay anlaşılacaktır. Demokratik özerklik modelinin Hakkari ve Şırnak’ta halka dayatıldığı iki örnek var önümüzde. Özellikle Hakkâri’de şehrin çevresinde, Türkiye sınırının içinde, yer alan PKK kampları adeta “ikna odaları” gibi kullanılıyor. Halk o kamplara kaldırılıp sorgulardan geçiriliyor. PKK’ya karşı duruş sergileyenler sokakta infaz ediliyor, halk sindiriliyor. İşte Başbakan’ın Bayram’dan sonra yeni şeyler olacak dediği alan bu alan olacak.” diyor.
Uslu'nun baştan sona yalanlardan oluşan bu satırları, yarın Hakkari'de yaşanacak cinayetlere şimdiden kılıf hazırlamaktan başla bir amaç içermiyor. Olmayan kamplar ve işlenmeyen cinayetlerle AKP Hükümeti'nin hedefindeki Hakkari'yi ”suçlu” ilan ediyor. Uslu, halkın bu hayali kamplara ”kaldırıldığını” söyleyebilecek kadar kontrolsüz bir yalan senaryo üretiyor. Hakkari çarşısında öldürülen sivil polisi, ”PKK’ya karşı duruş sergileyenler sokakta infaz ediliyor, halk sindiriliyor.” şeklinde tarif ediyor.
Bununla da yetinmeyen Uslu, ”eski mesleki alışkanlığı” gereği ajanlık da yaparak, PKK Lideri Abdullah Öcalan ile Kürt Özgürlük Hareketi arasında çelişki yaratmaya soyunuyor. Elbette yine silahı yalan.
”Burada soru şu: Demokratik özerklik dayatması Öcalan’a rağmen mi Öcalan’la birlikte mi planlandı. Öcalan’ın kendisinin de zamanlama ve süreci eleştirdiği düşünülürse demokratik özerkliğin sadece AKP’ye dayatılmadığı, Öcalan’a da en azından konjonktürel bir dayatma yapıldığı söylenebilir.” diyen Uslu, Öcalan'ın ev hapsi beklentisinde olduğu, PKK'nin de bunu boşa çıkarmaya çalıştığı gibi bir izlenim yaratmaya çalışıyor. Öcalan ile yürütülen müzakereler sonucunda oluşturulan iki protokole uymayan AKP iktidarı iken uslu bu gerçeği de çarpıtmaya çalışıyor.
Her hangi bir zamanlama eleştirisi olmadığı halde Öcalan'ın demokratik özerklik ilanının zamanlamasını eleştirdiği yalanını ortaya atan Uslu, kirli, kara propagandanın karanlık dehlizlerinde dolanıyor. Oysa Öcalan'ın, Demokratik Özerkliğin ilanının ardından avukatlarıyla yaptığı görüşmede ”Demokratik Özerkliğin aslında daha önceden ilan edildiği, bugün yapılması gerekenin Demokratik Özerkliğin yaşama geçirilmesi olduğunu” söyleyerek bu sürece açık destek verdiği biliniyor.
Bu arada, Uslu'da, AKP Hükümeti gibi, Kürdistan'da, meslektaşları özel harekat polislerinin görevlendirilmesini istiyor. Gülen Cemaati'nin rahlei tedrisatından geçip polis kontenjanından ”basın” piyasasına sürülen Uslu, Kürt sorunu konusunda meslekdaşları özel harekat timlerinin, ”etkili” olacağını savunuyor.
Tetikçi Taraf Gazetesi'nin, ”tetiği” Emre Uslu gibi, Ahmet Altan da aynı günkü yazısında, bu yalanlara ilk inanan olarak ”yol göstericiliğe” soyunuyor.
”Başbakan Erdoğan'ın Kürt sorununu çözmek için elinden geleni yaptığını ancak, Kürt siyasal hareketinin çözümsüzlükte ısrar ettiğini” iddia eden Altan bu yaklaşımıyla, Erdoğan'dan önce kesiyor ”faturayı” Kürtlere. Kürtler'in bu tutumu nedeniyle Erdoğan'ın ”çaresiz” kaldığını söyleyen Altan, ”Erdoğan, çaresizlikten ve çaresizliğin yarattığı öfkeden en kolay yola, şiddete saptı ve “Bıçak kemiğe dayandı” dedi.” diyor.
Ardından da, Kürtler'e TSK'yı hatırlatarak, gözdağı vermekten hicap duymuyor. ”Dünyanın en lagar ve beceriksiz ordusu bile bütün ağırlığını böyle bir savaşa koyarsa, sonuç eskilerle kıyaslanmayacak kadar ağır olur. PKK’nın böyle bir saldırıya dağlarda cevap vermesi çok zor, onun için PKK saldırılarının büyük şehirlere kayacağını sanıyorum, Güneydoğu’da dağlar yanarken, batının büyük şehirlerinde de sokaklar yanacak.” diyor bugüne kadar hiçbir yangından etkilenmeyen Ahmet Altan.
Bir anda PKK'nin askeri birikimi konusunda, ”uzman” kesilen Altan, buradan da PKK'nin yenileceği sonucuna varıyor.
Özel savaş aygıtı olarak faaliyet yürüten Gülen Cemaati'nin ”amiral gemisi” Zaman Gazetesi'nin çömezi gibi çalışan Taraf, psikolojik savaşın ahlaken en derin çöküntü halini misyon edinmeye devam ediyor.
Referandumda Kürdistan genelinde yaşanan yüzde 65'lik boykot, iktidarın hesaplarını da altüst etti. Hakkari'de yaşanan boykotun yüzde doksanı aşması, 12 Eylül gecesi CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun da dikkatinden kaçmadı. Kılıçdaroğlu gibi iktidar partisi AKP'de Kürt halkının bu irade beyanını bir türlü içine sindiremedi. Referandumun hemen ardından Hakkari'de üs kurup, ”özel bir çalışma” yürüten dönemin içişleri bakanı Beşir Atalay'ın, faaliyetlerinin salt hükümetin yürüttüğü bir faaliyet olmadığı bugün daha iyi anlaşılıyor.
Tetikçi Taraf Gazetesi'nin, polis kökenli ”tetiği” Emre Uslu, baştan sona yalanla kurgulanmış, 17 Ağustos tarihli, ”Bayramdan sonra ne olacak” başlıklı yazısında, önümüzdeki günlerde Hakkari'de sergilenecek devlet terörüne şimdiden, ”gerekçe” üretiyor. Gerilla güçleri açısından hareketli bir bölge olduğu bilinen ancak PKK kampı bulunmadığı da herkesçe malum olan Hakkari ve halkı Uslu tarafından hedef gösteriliyor. Hiç bir kaynak göstermeden Hakkari'de PKK kampları olduğu tahrikinde bulunan Uslu'nun, bu yalanla neyi amaçladığı çok açıktır.
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın, Kürt siyasal kadrolarını açık bir biçimde tehdit ettiği konuşmalarına haklılık zemini yaratma çabasına giren Uslu, ”Bu arka plan çerçevesinde düşünüldüğünde Erdoğan’ın Bayram’dan sonra ne yapacağı da kolay anlaşılacaktır. Demokratik özerklik modelinin Hakkari ve Şırnak’ta halka dayatıldığı iki örnek var önümüzde. Özellikle Hakkâri’de şehrin çevresinde, Türkiye sınırının içinde, yer alan PKK kampları adeta “ikna odaları” gibi kullanılıyor. Halk o kamplara kaldırılıp sorgulardan geçiriliyor. PKK’ya karşı duruş sergileyenler sokakta infaz ediliyor, halk sindiriliyor. İşte Başbakan’ın Bayram’dan sonra yeni şeyler olacak dediği alan bu alan olacak.” diyor.
Uslu'nun baştan sona yalanlardan oluşan bu satırları, yarın Hakkari'de yaşanacak cinayetlere şimdiden kılıf hazırlamaktan başla bir amaç içermiyor. Olmayan kamplar ve işlenmeyen cinayetlerle AKP Hükümeti'nin hedefindeki Hakkari'yi ”suçlu” ilan ediyor. Uslu, halkın bu hayali kamplara ”kaldırıldığını” söyleyebilecek kadar kontrolsüz bir yalan senaryo üretiyor. Hakkari çarşısında öldürülen sivil polisi, ”PKK’ya karşı duruş sergileyenler sokakta infaz ediliyor, halk sindiriliyor.” şeklinde tarif ediyor.
Bununla da yetinmeyen Uslu, ”eski mesleki alışkanlığı” gereği ajanlık da yaparak, PKK Lideri Abdullah Öcalan ile Kürt Özgürlük Hareketi arasında çelişki yaratmaya soyunuyor. Elbette yine silahı yalan.
”Burada soru şu: Demokratik özerklik dayatması Öcalan’a rağmen mi Öcalan’la birlikte mi planlandı. Öcalan’ın kendisinin de zamanlama ve süreci eleştirdiği düşünülürse demokratik özerkliğin sadece AKP’ye dayatılmadığı, Öcalan’a da en azından konjonktürel bir dayatma yapıldığı söylenebilir.” diyen Uslu, Öcalan'ın ev hapsi beklentisinde olduğu, PKK'nin de bunu boşa çıkarmaya çalıştığı gibi bir izlenim yaratmaya çalışıyor. Öcalan ile yürütülen müzakereler sonucunda oluşturulan iki protokole uymayan AKP iktidarı iken uslu bu gerçeği de çarpıtmaya çalışıyor.
Her hangi bir zamanlama eleştirisi olmadığı halde Öcalan'ın demokratik özerklik ilanının zamanlamasını eleştirdiği yalanını ortaya atan Uslu, kirli, kara propagandanın karanlık dehlizlerinde dolanıyor. Oysa Öcalan'ın, Demokratik Özerkliğin ilanının ardından avukatlarıyla yaptığı görüşmede ”Demokratik Özerkliğin aslında daha önceden ilan edildiği, bugün yapılması gerekenin Demokratik Özerkliğin yaşama geçirilmesi olduğunu” söyleyerek bu sürece açık destek verdiği biliniyor.
Bu arada, Uslu'da, AKP Hükümeti gibi, Kürdistan'da, meslektaşları özel harekat polislerinin görevlendirilmesini istiyor. Gülen Cemaati'nin rahlei tedrisatından geçip polis kontenjanından ”basın” piyasasına sürülen Uslu, Kürt sorunu konusunda meslekdaşları özel harekat timlerinin, ”etkili” olacağını savunuyor.
Tetikçi Taraf Gazetesi'nin, ”tetiği” Emre Uslu gibi, Ahmet Altan da aynı günkü yazısında, bu yalanlara ilk inanan olarak ”yol göstericiliğe” soyunuyor.
”Başbakan Erdoğan'ın Kürt sorununu çözmek için elinden geleni yaptığını ancak, Kürt siyasal hareketinin çözümsüzlükte ısrar ettiğini” iddia eden Altan bu yaklaşımıyla, Erdoğan'dan önce kesiyor ”faturayı” Kürtlere. Kürtler'in bu tutumu nedeniyle Erdoğan'ın ”çaresiz” kaldığını söyleyen Altan, ”Erdoğan, çaresizlikten ve çaresizliğin yarattığı öfkeden en kolay yola, şiddete saptı ve “Bıçak kemiğe dayandı” dedi.” diyor.
Ardından da, Kürtler'e TSK'yı hatırlatarak, gözdağı vermekten hicap duymuyor. ”Dünyanın en lagar ve beceriksiz ordusu bile bütün ağırlığını böyle bir savaşa koyarsa, sonuç eskilerle kıyaslanmayacak kadar ağır olur. PKK’nın böyle bir saldırıya dağlarda cevap vermesi çok zor, onun için PKK saldırılarının büyük şehirlere kayacağını sanıyorum, Güneydoğu’da dağlar yanarken, batının büyük şehirlerinde de sokaklar yanacak.” diyor bugüne kadar hiçbir yangından etkilenmeyen Ahmet Altan.
Bir anda PKK'nin askeri birikimi konusunda, ”uzman” kesilen Altan, buradan da PKK'nin yenileceği sonucuna varıyor.
Özel savaş aygıtı olarak faaliyet yürüten Gülen Cemaati'nin ”amiral gemisi” Zaman Gazetesi'nin çömezi gibi çalışan Taraf, psikolojik savaşın ahlaken en derin çöküntü halini misyon edinmeye devam ediyor.