Siyasetçi kimliği yanı sıra özellikle alternatif medya alanında
önemli çalışma ve düşünceleri olan Türkiye'nin 40 yıllık siyasi
hayatında adından sıkça söz ettiren Hakların Demokratik Kongresi sözcüsü
BDP Mersin Milletvekili Ertuğrul Kürkçü ile HDK, yeni bir anayasa
çalışmaları ve Türkiye'de Kürt sorunu hakkında görüşlerine başvurduk.
Türkiye'de,
AKP elliyle ırkçılığın tırmandırıldığı bir ortamda Halkın Demokrasi
Kongresi'nin çalışmaları belli bir sonuç veriyor mu? Bunun somut
yansımaları oluyor mu?
Halkların Demokratik Kongresi (HDK)
ilk toplantısını 15-16 Ekim'de Ankara'da yapmıştı. Şimdi ikinci
toplantısını bütün Kongre delegeleri ile Mayıs'ın ikinci haftasında
gerçekleştirecek. Bu ilk altı ay Halkların Demokratik Kongre'si
kendisini örgütlemesi ve kendi organlarını oluşturması ve olduğu yerlere
tutunması için önemliydi. Bunlar gerçekleşti. Şuan bizim yüz yirmi
kişiden oluşan bir genel meclisimiz var. Yirmibeş kişilik bir yürütme
kurulumuz, altı kişiden oluşan bir daimi divanımız var. Dolayısıyla bu
mekanizmalar işliyor. İşlemeye de devam edecek. İkinicisi HDK'nin yerel
ayaklarının sağlamlaştırılması meselesiydi. Çünkü biz Kongre'ye giderken
her ne kadar yerel meclisler esası üzerinde hareket etsek de bu
meclisler çoğu kez elde bulunan hazır unsurlardan gerçekleşti. Fakat
tabanda aşağıdan yukarıya tamamen mahalelerden, sokaklardan, ilçelerden,
kurumlardan gelerek değil, daha çok Emek Demokrasi ve Özgürlük blokunun
tabanını oluşturan siyasetlerin üzerinden mutabık kaldığı kişilerden
oluşmuştur. Şimde bu dönem bunların birçok yerde aşağıya doğru
derinleşmesi bir kalıcı faaliyetler olmayan yerlerde bu kalıcı
faaliyetler için yeni imkanlar aranmasıyla geçti. Tabi burda bir eşitsiz
gelişim var. Mesela Kürdistan'da HDK batıya göre daha yavaş gelişiyor.
Çünkü Kürdistan'da aslında dişinden tırnağına kadar örgütlü bir toplum
var. Dolayısıyla HDK'nin ne işine yarıyacağına dair somut bir kanaat
oluşmadı. Daha çok karma nüfus olan illerde, ilçelerde görünürlülük
kazanıyor. Ama daha yoğun Kürt nüfusunun yaşadığı yerlerde HDK esasen
BDP'den ibaret. Bunun dışında zaten örgütler ya da siyasi hareketler
yok. Bu nedenle şöyle diyebilirim. Emek, Demokrasi ve Özgürlük Blokunun
nispeten önemli seçim başarılar kazandığı İstanbul ve Çukurova'da daha
çabuk işlemeye başladı. Diğer yerlerde de bu taban örgütleri kurulmaya
devam ediyor. Tabloyu göreceğiz. Biz bu dönem içerisinde HDK'nın
özellikle bu KCK tutuklamaları ve diğer sardırılara karşı 'Bir ses
çıkar' kampanyası yürüttük. Bununla görünür kılmaya çalıştık. Fakat bu
daha çok kent merkezlerinde basın açıklamaları ile sınırlı kaldı. Bütün
bu tabloyu tam olarak görmemiz için Mayıs'taki Kongreyi beklememiz
lazım. O yüzden şöyle bir örnek vereyim. Türkiye'de süperlige çıkan
takımların ilk hedefi kümede kalmayı garantilemek. İlk altı ayda kümede
kalmayı başardığımızı düşünüyorum.
Bu Kongre'ye şuanda
Kürtler dışında Türkiye'deki diğer halkların bakışı nasıl? Şimdi bunu bu
kadar genellikle konuşamayız. Bir kere diğer halklar halk olduklarını
farkındalar mı? Siyasetten farkındalar mı?
O kadar emin
değilim. Dolayısıyla işte Kürtlerin dışında Türkler Abazalar, Araplar,
Süryaniler; Ezidiler; Lazlar, Gürcüler diye devam edebiliriz. Tabi bir
halk olma iddiasını ve kimliğinin nispeten daha belirgin olduğu kesimler
var. Kimler politik olarak daha gelişmiş birde sayıca nüfusları küçük
olsa bile kültür mücadelesi yürüten kesimler var. Şimdi bunların önemli
bölümü Halkların Demokratik Kongresi'nin kendileri için bir imkan olup
olmayacağı hakkında henüz yeterli fikre sahip değiller. Ama bu kültür ve
kimlik mücadalesi sürdüren halkların radikal demokrat ve solcu
kesimleri zaten. Başından beri HDK ile ilişkililer. Lazlar, Araplar
öyleler. Çerkezler, Rumlar, Ermeniler, Süryaniler, Ezidiler öyleler. Bir
Süryani milletvekilimiz de var. Süryani cemaatinin dikkatini Bloka,
dolayısıyla Kongre'ye çekmiş durumda. Ancak burada Kürt halkının olduğu
gibi gürül gürül akarak Kongre'ye doğru geldiğini söylersek doğru olmaz.
Durumu abartmış oluruz. Ama bütün bu kesimlerde aslında HDK'den ziyade
Blok'un seçim başarısı henüz onların dikkatinde olan şeydir. HDK vücut
buldukça ortaya, çıktıkça kendileriyle bir faaliyet yürütmeye başladıkça
bu faaliyetlerini aktaracak bir mekanizma aradıkları nispette
Kongre'yle temasa geçeceklerdir. Ancak dediğim gibi ilk altı ay henüz
yerinde tutunmak ve olgunlaşmakla geçtiği için bu kesimlerin
faaliyetleri ile birebir uğraşıldığını söyleyemem.
Kongre
kendisini yerleşim birimlerine göre nasıl örgütlüyor? HDK'nin geleceğe
ilişkin yeni bir örgütlenme anlayışı ve modeli var mı?
Şimdi
biz HDK'yi esasen bir meclis hareketi olarak götürüyoruz. Ve bundan da
daha öteye gidemez diye düşünüyorum. Çünkü HDK kendisi bir örgüt değil.
Yürüyen mücadele eden siyasi, kültürel, iktisadi, toplumsal cinsiyete
dair ekolojiye dair, inanca dair hareketleri ve örgütlerin ortak
faaliyet zemini. Dolayısıyla bu örgütlerin her biri nekadar iş görüyorsa
yapıyorsa Kongre onların toplamı kadar toplamında bir fazla iş
yapabilir. Ya da buna ortak bir karekter kazandırabilir. Dolayısıyla
HDK'nin kendisinin birşey yapması diye birşey yok. HDK birşeyler
yapanların toplam faaliyeti demek. O nedenle HDK, yukarıdan güdülerek
bir netice almasından ziyade aşağıda sürüp giden bir mücadeleyi koordine
etmesi olabilir. Biz bu açıdan yerleşim birimlerinde yani mahalle, ilçe
ve il meclisleri temeli üzerinden hareket ediyoruz. Mesela bu
İstanbul'da bölge meclislerin iş yaptıklarını ve çalıştıklarını
biliyorum. İstanbul'da üç seçim bölgesi var. Bu bölgeler temelinde
örgütlenme İstanbul'da faal gidiyor. Bunların ilçelere inmesi zaman
alıyor. Ama merkez politik olarak gelişmiş ilçelerden işleyen birimleri
var. Belli ki burada bir görünürlülük kazanmış durumda. Mesela Mersin'in
dahil olduğu onbirinci bölge var. Mersin, Adana, Osmaniye, ve
Antakya'dan oluşuyor. Mersin'de ve Antakya'da nispetten ete kemiğe
bürünmeye başladı. Fakat Adana ve Osmaniye'de o kadar değil. Dolayısıyla
eşitsiz bir gidiş var. Ama dediğim gibi burada en önemli mesele HDK'yi
meydana getiren yapılar ve bireysel inisiyatiflerin faaliyetlerin kendi
kendilerine nasıl götürdükleri ile ilgili. Örneğin x örgütü eğer
Mersin'de bir faaliyet yürütmüyorsa Mersin'de HDK'nin onun yerine
faaliyet yürütmesi diye birşey olamaz. Ama buralarda yürüyen sosyal
mücadelenin içinde HDK'nin bütün bileşeleri yer alıyor. Örneğin
Akkuyu'daki nükleer santrale karşı protesto faaliyetleri içinde bütün
HDK'nin bileşenleri yer alıyor. Dolayısı ile orada HDK'nin adı görünmese
bile HDK'nin maddesi orada. Mersin il meclisi bu tür çalışmaları
yürütüyor. Meclis esasında, siyasi kuruluşların içlerine, bireylerin
davranışlarına karışmıyoruz. Onlar programa nasıl yaklaşıyorlarsa ona
göre meclisde yer alıyolarlar.
Demokrasi güçlerinin
değişik azınlıklar, halklar ve değişik katmanlara ulaşıp onları HDK
etrafında örgütlemelerinde yaşanan eksiklikler nedir?
Kısmen
birinci soruda açıkladım. Eksiklik doğrusu şurada çok olabilir. HDK'nin
varlığı ve maksatları hakkında bu kesimleri kulağı ve gözü yeterince
bizim tarafımızda açılmamış olabilir. Bu HDK'nin görünürlüğüne dair bir
genel eksiklikle ilgilidir. Öte yandan bizim halklar komisyonumuz var.
Bunun düzenleyeceği çalışmalarla bunlara giderek daha etkin ve geniş bir
biçim de ulaşabiliriz.
Geçen yıl Çerkezlerin de
anadilleri ile eğitim ve yaşamın diğer alanlarında kendilerini ifade
etme yönünde istemleri kamuoyuna yansıdı. Kürtlerin mücadelesi onları
nasıl etkiliyor?
Kürt mücadelesi Türkiye'deki bütün hak
temelli mücadeleleri olumlu etkiliyor. Örneğin bu sadece kültür ve
kimlik gruplarının değil, aynı zamanda toplumsal cinsiyetçilik, ekoloji,
inanç gruplarını da olumlu etkilediğini düşünüyorum. Türkiye'de
Çerkezlerin yanı sıra Lazların da bu süreçten olumlu etkilendiğini
biliyorum. Kendi kültürü ve kendi kimliği için mücadele etmenin bu
kolektif halklar için mücadele etmenin hem mümkün hem de gerekli
olduğuna dair somut göstergelerdir. İkincisi ise Kürt Özgürlük
mücadelesinin genel olarak bir sol hat izlemesi dolayısıyla aynı şey bu
kesimlere de yansıyor. Her kesimin milliyetçisi olduğu kadar
enternasyonalisti de var. Bütün bu halk topluluklarının hak
mücadelelerinde genellikle solun etkin olduğunu görüyoruz. İster Lazlar
olsun, ister Çerkezler olsun, ister Gürcüler olsun. Çünkü genel olarak
milliyetçi kesimler AKP ile yakınlaşarak bir tür din kardeşliği
üzerinden kimlik iddalarını sürdürebileceklerini ümit ediyorlar. Ama
kendilerini ayrı bir halk, ayrı bir topluluk olarak ifade edebilmek için
çaba gösterenler daha çok solcular. HDK onlar için oldukça uygun bir
ortam.
Türkiye'de yeni anayasa tartışmaları var. Daha
demokratik ve halkların kabul edebileceği bir anayasa konusunda HDKnin
fonksiyonu ne olabilir?
Şimdi HDK'nin fonksiyonundan önce
bir kere 'Türkiye'de yeni bir anayasa ihtiyacı yaygın olarak
hissedilebiliniyor mu' sorusuna cevap vermek gerekirse, bence bu heycan
hissedilmiyor. AKP 2011 seçimlerinden önce Oslo müzakereleri sürdüğü
dönemde birçok problemin bir anayasal yenileşme ile aşılabileceğini
düşünüyor. Fakat açılım dedikleri şey milliyetçi duvarlara çarpması,
zaten aslında bir güvenlik siyaseti olarak sürdürülmüş olması
dolayısıyla akamete uğramasından sonra aslında AKP bir anayasa arayışı
içerisinde değil. Geçmişten kalan bir söylem olarak bu devam ediyor.
Mecliste bir hazırlık komisyonu var. Çeşitli kesimleri dinliyor. Ama
yeni bir anayasa yapma heyecanı yok. İki sebepten bence bu heyecan yok.
Siz bir yandan bir savaş yürüteceksiniz, öbür taraftanda özgürlük diye
konuşacaksınız. Bir yandan savaşı sürdüreceksiniz, öte yandan demokrasi
ve insan haklarından bahsedeceksiniz. İkisi birden yapılamıyor. O
nedenle ben yeni anayasa çalışmaları denilen şeyin olduğu yerde saymak
anlamına geldiğini düşünüyorum. Bu şartlar altında yeni bir anayasa
yapmanın ön koşulları olmadığı için bunun gerçekleşemeyeceğini
düşünüyorum. Ön koşular hepsinden önce var olan anayasa çerçevesinde
demokratik hakların örgütlenme, ifade ve siyasi faaliyet haklarının
önündeki engellerin kaldırılmasının çok önemli olduğu kanaatindeyim.
Örneğin ayrılma hakkı üzerine bir tartışma yürütmek yasal değil ise o
zaman nasıl özgürlükçü bir anayasa üzerine tartışabilirsiniz. Ya da
devletin var olan düzeninin değiştirilmesi ve onun yerine başka bir
şeyin konulması için görüş beyan etnek suç olmaktan çıkarılmadıkça bir
özgür anayasa tartışması nasıl yapılacak. O yüzden kitleler başımıza bir
şey gelir diye anayasa meselesinde topa girmiyorlar. Açıkçası ben bu
nedenle yeni bir anayasa heyecanını memlekete göremediğim gibi ben de
böyle bir heyecan hissetmiyorum.
'Kürtler tüm engelleri aşacak'
Siyasetçi
kimliğiniz yanında gazeteci kimliğiniz de var. Özellikle alternatif
medya ya da barış gazeteciliği alanında önemli düşüncelerinizde var.
Türkiye'de Özgür Gündem'in kapatılması, gazetecilerin tutuklanması ve
Roj Tv'nin kapatılması konusundaki düşüncelerinizi öğrenebilir miyiz?
Tabi
şimdi Özgür Gündem yeniden açıldı. Yasak kararı kaldırıldı, ama
Türkiye'de AKP kendisinden önceki bütün gerici hükümetlerin girdiği yola
kaçınılmaz olarak girdi. Halkla savaşmaya karar verdiğiniz zaman halkın
sesini ve itirazını dile getiren her şeyi susturmanız gerekiyor. Bunun
bir yolunu hükümetler her zaman buluyor. Çünkü ellerindeki konuyla
bağlantılı olarak ellerindeki anayasa ve bu anayasaya bağlı olarak
ortaya çıkmış olan diğer bütün yasalar ifade özgürlüğünü kısıtlamak
üzerine. Dolayısıyla basın ve ifadeye yönelik yasaklar AKP döneminde
özellikle yargının hükümetin elinde bir silaha dönüşmüş olması
dolayısıyla sürdürülüyor. Ancak Türkiye'de zaten şöyle bir şey var;
Mahkeme yaygın medyada yapılıyor, savunmada sokakta yapılıyor. Eğer
mehkeme çok haksız ve sokak çok göçlü ise o zaman bu kararlar ortadan
kalkabiliyor. Burada alternatif medya çok büyük önem kazanıyor. Mesela
Özgür Gündem'in kapatılmasına dair bütün bilgiler yaygın medyadan
ziyade, sosyal medya, çeşitli iletişim araçlarında, twiterde süren
tartışmalar, çağrılar ve bunlara ayak uyduran sokaktaki basın emekçileri
ve onları destekleyen demokratik kuruluşların, uluslararası basın
örgütlerinin dayanışması sayesinde oldu. Ben Özgür Gündem'in
kapatılmasıyla birlikte ortaya çıkan yeni durumdan, özellikle alternatif
medyanın, sosyal medyanın bizim için neden en hakiki mecramız
olduğunuda bize gösterdiğini düşünüyorum.
'Press' filmini herkes izlemeli
Roj
Tv'nin kapatılması tabi bunu aşan bir şey. Sadece medya tartışması
değil. Roj Tv'nin ondan önce Medya ve Med Tv'nin bugünkü haliyle Nûçe
Tv'nin Kürtlerin uluşlaşmasının en önemli mekanizmalarından biri
olduğunu düşünüyorum. Kürtlerin uluslaşması sadece Türkiye ya da
Kürdistan'ın diğer parçalarında değilde Kürtlerin yaşadığı her yerde
cereyan eden bir süreç. Dünyadaki bütün Kürtleri birleştiren en önemli
iletişim ortamı Roj Tv'dir. Burada herkes birbirinin sesini duyuyor,
birbirini görüyor, birbirinin faaliyetlerinden haberi oluyordu. Bu
onları ortak bir kimliğe büründürmede çok belirleyici bir rol oynadı.
Bence Kürtleri bir arada tutan çok önemli iki faktör var, bunlardan
birisi Öcalan diğeri de Roj Tv'dir. Öcalan'ı sustursalarda o eski sesi
Roj Tv'de devamlı çıkıyor. Roj Tv'nin hedef alınması çok önemli, çünkü
Roj Tv'nin yayını Avrupa'da olduğu için Türkiye'nin Avrupa ile
ilişkilerinin de bir göstergesi durumunda. Ne yazı ki şunu
söyleyebiliriz; geçmişte daha çok kendi ülkelerindeki insan hakları,
sosyal haklar, siyasi haklar yürüten örgütlerin baskısı altındakı
hükümetler şimdi son krizle birlikte bu örgütlerin baskısından genel
olarak kurtuldular. Muhafazakar ülkeler Türkiye ile ilişkilerini bütünü
ile kar esası üzerinden ve bölgesel egemenlik esası üzerinde sürdüren
hükümetlerin eli giderek güçlendi. O yüzden Roj Tv üzerindeki yasaklar
ve kendi yerel mevzuatını aşan şeyler. Kararların verilebilmesi bu
sayede oldu. Rasmussen'in NATO genel sekreteriliğine Türkiye'nin verdiği
onayla, Danimarka'nın Roj Tv'ye yaptığı baskı arasında bir bağ olduğunu
görmemek için akıldan yoksun olmak lazım. Öyle de olsa bile yerleşmiş
kurumlar, yerleşmiş bir adalet anlayışı olduğu içinde aslında mahkeme
tam manasıyla Roj Tv'yi kapatamadı. Bunu daha çok ticari kurumlar
aracılığıyla yaptı. Yayın vermiyoruz, lisans vermiyoruz vb. mahkeme
burada problem olduğunu söylüyor. Ben tüm bu engellemelere rağmen
Kürtlerin görsel, işitsel, yazınsal ve internet basınının tüm bu
güçlükleri aşabileceği kanaatindeyim. Kürt basının tüm zorluklara büyük
bir sabırla göğüs gerdiğini görüyorum. Bu kurumlarda çalışan birçok genç
arkadaşımızın gözlerindeki heyecandan bunu görebiliyoruz.
Tabi ki
bu süreçte yaşanan hengameler Nûçe Tv'nin yayın kalitesine biraz
yansıdığını düşünüyorum. Eskiden kültür eğlence, eğitsel programların
yapılmasında imkanlar varken, şimdi sadece bir haber kanalı olarak
çalışmak zorunda kaldı. 24 saatin bu şekilde doldurulabilmesi için haber
üretme kapasitesini aşıyor. O yüzdende zorlandığını görüyorum. Ama bunu
aşacaklarına inanıyorum. Orada yapılacak çok iş olduğunu biliyorum.
Demokrasi açısından Özgür Gündem'in açık olmasının ne kadar önemli
olduğu görüldü. Demokratlar bu konuda yanında yer aldılar. Gazeteciler
ifade özgürlüğünün yanında yer aldılar. Bu medya açısından tarihi bir
dönüm noktasıdır. Cumhuriyet gazetesi bu kapatma kararını manşetine
taşıdı. Cumhuriyet gazetesi tarihinde ilk kez olarak Özgür Gündem'in
yanında yer aldığına tanıklık ediyoruz. Türkiye'de hem demokrasi
mücadelesi, demokratik vicdan gazetecilik camiasında özgürlükçü medyanın
yanında durmaya insanları zorladı. Buda siyasetin başarısıdır diye
düşünüyorum. Şöyle ya da böyle doğru haber yayılmasının yolunu buluyor.
Bunun için geçtiğimiz sene birçok sinema ödülünü alan 'Press' filmini
herkes izlemeli. Bu gazetecilik geleneğinin nasıl doğduğuna dair özgür
bir anlatım.
Özgür Gündem'e, Nuçe Tv'ye ve Yeni Özgür Politika gazetesine başarı dileklerimizi yoluyoruz.
MEHMET ZAHİT EKİNCİ