14 Ağustos 2012 Salı

KCK: Aygün Bugün Serbest Bırakılacak

Behdinan - KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı, 15 Auğustos Atılımı’nın yıldönümü dolayısıyla yaptığı açıklamada Dersim’de gerilla tarafından gözaltına alınan CHP Milletvekili Hüseyin Aygün’ün "işlemlerinin tamamlanması” ardından bugün serbest bırakılacağını bildirdi.

KCK Yürütme Konseyi Başkanlığı, silahlı mücadelenin başlangıç tarihi olan 15 Ağustos 1984’ün 28. yıldönümü dolayısıyla bir açıklama yaptı. Açıklamada, 12 Ağustos günü Dersim’de gerilla tarafından gözaltına alınan CHP Dersim Milletvekili Hüseyin Aygün konusunda da önemli mesajlar verdi. KCK açıklamada, gerillanın mevcut pozisyonuna da dikkat çekerek Şemdinli’de Türk ordusunun yenildiğini söyledi ve ekledi: “Sömürgeci AKP belası iktidar gücü olmayı sürdürdükçe, sadece Kürdistan halkı değil, Türkiye halkı da gerçek anlamda özgür, eşit ve demokratik bir geleceğe kavuşamayacaktır.”

“15 AĞUSTOS’U KUTLUYORUZ”

KCK’nin açıklaması şöyle: “Reber Apo’nun şahsında yiğit Kürdistan halkının ve tüm yoldaşların ulusal özgürlük, onur, diriliş ve kurtuluş günü olan şanlı 15 Ağustos bayramını, Agit yoldasın şahsında tüm kahraman şehitlerimize olan minnet borcu ve mutlak zafer ruhuyla kutluyoruz.

Bundan 28 yıl önce, bugün, Kürdistan'da lanetli tarihle hesaplaşmanın; onursuzluğa, köleliğe, zulme ve zorbalığa karşı amansız başkaldırının ilk ve tarihsel adımları Eruh ve Şemdinli’de atılmıştı.

Adı, kimliği, dili, kişiliği, onuru ve ülkesi kısaca kendisine ait olan ne varsa her şeyin insafsız ve acımasızca redd ve inkar edildiği bir dünyada yiğit Kürdistan halkının direnişi, isyanı, özgürlüğe olan tutkusu, irade ve kararlılığı da şüphesiz o büyüklükte ve keskinlikte olacaktı.

Sömürgeci Türk devletinin Kürt ve Kürdistan olgusunu neredeyse belleklerde bile sildiğine inandığı, bunun için zindanları tam bir karabasan ve cehennem ortamına çevirerek sonuç almaya çalıştığı, PKK’nin çökertilip tasfiye edildiğini düşündüğü bir dönemde, bin yılların intikam ruhuyla karanlıkları aydınlatan 15 AğustosEruh ve Şemdinli hamlesi, Kürdistan'da yepyeni bir sayfa açıyordu. Eruh’ta Agit ve Erdal yoldaşların Şemdinli’de ise gözlüklü Ali ve Mustafa yoldaşların komutasında işgalci TC sömürgeci orduları beyninden vurulmuş, Kürdistan halkı ise tarihte ilk kez kendi öz önder ve örgütlü gücüyle isyana kalkmıştı. Bu hiç kuşku yoktur ki, bir ulusal uyanış, ulusal diriliş ve kurtuluş süreciydi.

Zindanlarda Mazlum, Kemal, Hayri ve Ferhat’lerin onurla taşıdıkları ve asla yere düşürmedikleri direniş ve isyan bayrağı, 15 Ağustos şanlı atılım ruhuyla Kürdistan’ın doruklarında dalgalanmış ve baskı tüm ülke satında direnişi sararak on yılları bulan ve nefes nefese geliştirilen bir mücadele ve direniş ruhunu yaratmıştır.

“SÖMÜRGECİ ORDU MEVZİLERİNDEN ÇIKAMAZ HALE GELDİ”

Eruh ve Şemdinli atılımının 29. yılında, bugün, başta yine direniş ve kahramanlık destanlarıyla dolu olan Şemdinli ve Botan’da işgalci orduya kök söktüren ve tamamen zafere kilitlenmiş görkemli bir mücadele hamlesi daha gelişmektedir. Mücadele tarihimizde ilk kez bu kapsamda ve genişlikte alan tutma ve alan hakimiyeti gerçekleştirilmektedir. AKP devletinin Kandil ve özgür medya alanlarını işgal etmesi şurada kalsın, özgür medya alanları Kuzey Kürdisan’a doğru açılım yaparak genişlemektedir. 23 Temmuz’da Şemzinan ve Zagros’larda başlatılan devrimci hamle ve operasyon, sömürgeci orduyu mevzilerinden çıkamaz hale getirmiş ve Türk ordu güçleri büyük kayıplar vermiştir. Başbakan Erdoğan’ın devlet ciddiyetiyle bağdaşmayan demogoji ve yalanlarla bu gerçeği tersyüz etmesi mümkün değildir. Sömürgeci ordu, gerillanın devrimci operasyonları karşısında büyük bir irade kırılması yaşamış ve hezimete uğramıştır.

“TÜRK ORDUSU ŞEMDİNLİ’DE KIRILDI, YENİLDİ”

Şemdinli’de şuan Türk Devleti kırılmış ve yenilmiştir. Şıtazın-Oremar, Şemzinan ve Çelê - Rındık eyleminde gerillanın göstermiş olduğu başarılı performans ile araziye hakimiyet düzeyi 15 Ağustos ruhuna yaraşır bir biçimde bugünkü gerillada yaşatılmaktadır. Gerilla 28. yıldönümünü büyük bir hamle ile karşılamakta ve final sürecini zaferle taçlandırmada yüksek bir kararlılık ortaya koymuş bulunmaktadır. Ve bu süreç Kürdistan gerillasının tam üstünlüğüyle 15 Ağustos ruhuyla, artan bir kararlılıkla devam etmektedir.
“HÜSEYİN AYGÜN BUGÜN SERBEST BIRAKILACAK”

Gerillanın geliştirdiği dönemin devrimci hamle ve operasyon çerçevesinde Dersim’de bir gerilla birimimizin kendi inisiyatifi ile M.Vekili Hüseyin Aygün’ü işlemlerinden dolayı bir süreliğine alıkoyduğu kamuoyunca bilinmektedir. Bunun üzerine özellikle AKP tarafından hareketimize karşı bir karalama kampanyası geliştirilmek istenmektedir. Meclis Başkanı Cemil Çiçek, AKP sistemi tarafından haksız yere alıkonulan 9 milletvekilini halkın iradesine saygısızlık olarak görmeyip, hareketimiz tarafından bir milletvekiline dönük gerçekleşen bir günlük tutuklamayı milletin iradesine saygısızlık olarak göstermesi Türk Devletinin çifte standartlı mantığını ortaya koymuştur. Söz konusu vekil, işlemlerinin tamamlanması ardından bugün salıverilecektir.

“BATI KÜRDİSTAN’DA ÖZGÜRLÜK FİİLİ OLARAK GERÇEKLEŞTİ”

Bugün, Rojava Kürdistan’da halkımız kendi en meşru hakkı olan özgürlüğünü fiilen gerçekleştirmiş durumdadır. AKP devletinin ırkçı ve işgalci emelleri hiçbir zaman gerçekleşmeyecektir. Aksine Rojava Kürdista’nın özgürlüğü beraberinde Kuzey Kürdistan'da Reber Apo’nun özgürlüğüyle birlikte halkımızın özgürlüğüne kavuşmasını daha çok imkan dahiline koyacaktır.

Ortadoğu’da oligarşik monark rejimlerin birer birer tasfiye olduğu tarihin bu kritik döneminde, Kürdistan halkının kendi demokratik özerklik statüsünü ve hukukunu kazanacağı kesindir. Bu anlamda halkımız bu gün ,15 Ağustos direniş ruhuna yakışan tarihi bir görevle karşı karşıyadır. Bunun için tam bir seferberlik ruhuyla kenetlenip tüm gücüyle serhıldanları daha da yükselterek zaferle taçlandırmak tarihi bir zorunluluktur. Ulusal birlik, bilinç ve serhıldan ruhu en çok bu gün olmazsa olmazımızdır. Kürdistan halkının gelinen noktada artık sömürgecilikle tam bir kopuşu gerçekleştirmesi her şeyden önce ulusal bir onur ve özgürlükten yana bir tutum olacaktır.


“İLK HESAP SORMA YERİ KÜRDİSTAN DAĞLARIDIR”

Kürdistan gençliği, devrimdeki ve serhıldanlardaki öncü rolünü tüm yeteneklerini ayaklandırarak en çok bu gün oynamalıdır. Apo’cu ruhla fedai öncülük misyonu devrimin geleceğini belirleyecek kadar önemlidir. Her günü bir serhıldan biçiminde değerlendirip hayatın her alanını yüksek bir mücadele alanına dönüştürmelidir. Kürdistan gençliğinin yeri, 15 Ağustos Eruh ve Şemdinli atılımında görüldüğü gibi sömürgecilikten ilk hesap sorma yeri olan Kürdistan dağlarıdır. Hiç zaman yitirmeden en yaygın biçimde, en kararlı ve en büyük katılımı gerçekleştirmek üzere çağrımızı bir kez daha yineliyoruz.

Özgürlük mücadelesinde en çok bedel ödeyen ve devrimin en temel ve öncü gücü olan yurtsever Kürdistan kadını Şehit Bese Anuş, Hanım Yaverkaya, Zilan, Beritan ve Tekoşin yoldaşların ruhuyla örgütlenip tarihsel rolünü oynamakla karşı karşıyadır.


“AKP BELASI İKTİDAR GÜCÜ OLDUĞU SÜRECE EŞİT VE DEMOKRATİK GELECEK MÜMKÜN DEĞİL”

Sömürgeci AKP belası iktidar gücü olmayı sürdürdükçe, sadece Kürdistan halkı değil, Türkiye halkı da gerçek anlamda özgür, eşit ve demokratik bir geleceğe kavuşamayacaktır. Kürdistan özgürlük mücadelesi bu anlamda Türkiye halklarının da mücadelesidir. Bu temelde başta Türkiye halkı olmak üzere tüm devrimci, demokrat, sosyalist ve halkların özgür ve barış içerisinde yaşamasından yana olan her kesi, halkımızın özgürlük mücadelesine destek olmaya ve tamamen yalan, hile ve entrika üzerinden politika yapan ırkçı, faşist AKP rejimine karşı mücadele sesini yükseltmeye, açık ve kararlı bir tutum geliştirmeye çağırıyoruz.

15 Ağustos’un 28. yıldönümünde Reber Apo’nun özgürlüğü eksenli Devrimci Halk Savaşını zaferle taçlandırma kararlılığıyla tüm halkımızı ve özgürlükten yana olan tüm dostlarımızı saygıyla selamlıyor, bayramlarını bir kez daha kutluyoruz."


ANF

Şemdinli'de Neler Oluyor? İzlenimler...

23 Temmuz’dan itibaren Şemdinli’nin Irak ve İran sınırına konuşlanan ve yöre halkının anlatımlarına göre sayıları bine yaklaşan PKK militanları, Zagros Dağları’ndan ilerleyerek Yüksekova’nın Dağlıca mıntıkasına ve oradan da daha batıya, Çukurca bölgesine doğru geniş ve Türkiye açısından bir hayli kritik bir üçgende (İran, Irak, Türkiye sınırı) hâkimiyet sağlamaya çalışıyor. Hakkâri ve ilçelerindeki iki haftalık gözlemlerimize dayanarak şunu söyleyebiliriz ki, Çukurca ve Yüksekova’da da Şemdinli’dekine benzer yoğun çatışmaların yaşanması an meselesi. Zaten Yüksekova’nın Dağlıca mıntıkasında aylardır aralıklarla çatışmalar sürerken, Çukurca’da da 5 Ağustos gecesi Geçimli Karokolu’na yönelik saldırıyla beraber gerilim had safhaya ulaşmış durumda. Her iki tarafın da yeni sürece dair son sözünü söylemediği aşikâr. Bölgeden edindiğimiz izlenimlere göre hem örgüt hem de TSK yeni ve yoğun bir savaşın hazırlığı içinde. Pek çok karakol yeniden inşa edilirken, bölgedeki profesyonel asker sayısı da artırılıyor.

1984’ten 2012’ye

PKK’nin, Çukurca’dan sonra Şırnak üzerinden daha batıya doğru, ama esas olarak sınır hattında kalıcı eylem alanları oluşturmaya çalıştığını söyleyebiliriz. Ayrıca örgütün sonbahara doğru Hakkâri ve ilçelerinde, halkın da katılımıyla yoğun bir çatışma süreci başlatmaya niyetlendiği bölgedeki yaygın söylentiler arasında. Örgütün bu stratejiyi Şemdinli’den başlatmasının sebebi ise, buranın İran ve Irak sınırında bulunması ve ormanlık alanlarının gizlenmeye elverişli olması. PKK ilk büyük eylemini 15 Ağustos 1984’te Eruh ve Şemdinli’de gerçekleştirmişti. 28 yıl sonra yine Şemdinli’de haftaları bulan etkili bir eylem gerçekleştirmesi, hem PKK hem de Kürt sorununu idare etme politikasını ısrarla sürdüren Türkiye açısından simgesel bir önem taşıyor. Dolayısıyla devletin Şemdinli’de yaşananların üzerine perde çekmek istemesinin esas sebebi, TSK’nın bu çatışmalar boyunca verdiği kayıplar değil, çatışmanın bizzat kendisi. Öyle ki, çatışmanın izlerini bile medyaya yansıttırmamak için bölgeye giriş-çıkışları yasaklayan devlet, kapalı devre bir cephe savaşını sürdürerek PKK’yi bu alandan püskürtmeye çalışıyor. Buna muktedir olduğu anda da tıpkı 1990’lardaki gibi helikopterlere bazı gazetecileri bindirip olay mahallinde dolaştırması muhtemel. Fakat aradan haftalar geçmesine rağmen, Şemdinli mıntıkasında devletin böyle bir hâkimiyet kuramadığı görülüyor.

PKK’nin giriştiği cephe savaşı veya dokunulmaz olarak gördüğü Medya Savunma Alanları’nı giderek Kürt illerine de yayma stratejisinin Suriye’deki gelişmelerden bağımsız olduğu söylenemez elbette. Ne var ki PKK’nin Hakkâri başta olmak üzere eylem alanlarını kalıcılaştırmaya başlaması, doğrudan AKP’nin Kürt meselesine dair tutumuyla ilgili. Hatırlanacağı gibi, ilkbaharda gerek Cemil Bayık, gerekse Duran Kalkan gibi PKK yöneticileri, 2012’yi savaşın derinleşeceği yıl olarak ilan etmişlerdi. Şemdinli hadisesi, bunun bir uzantısı.

Devletin Şemdinli’deki gözü

Kırsalda başlayıp giderek ilçe merkezine doğru kayan çatışmaların ortasında, Şemdinli’de gerçekleştirdiğimiz görüşmelerden edindiğimiz bilgiler ve yaptığımız gözlemler çarpıcı bir tabloya işaret ediyor. Bir kere Yüksekova – Şemdinli arasındaki tüm jandarma kontrol noktaları kaldırılmış durumda. Jandarma ve polis, ilçe merkezinde ancak zırhlı araçlarla dolaşabiliyor. Pek çok defa sivil araçlarla, silahlarını kamufle etmiş olarak dolaştıklarına da tanık oluyoruz. Karakolların çoğunda askerler kum torbalarıyla muhtemel bir saldırıya hazırlık yapıyor. Nitekim takip eden günlerde, Yüksekova – Şemdinli hattındaki pek çok karakol PKK militanlarının hedefi oluyor.

Kamera sisteminin kurulu olduğu zırhlı araçlar ilçe merkezinde devriye gezerken, neredeyse yüz metrede bir rastlanan kalın çelik direklerin tepesine kurulu gözetleme kameraları da devletin Şemdinli’deki tek gözü. (Benzer bir gözetleme sisteminin Yüksekova, Çukurca ve Hakkâri merkezde de kurulduğunu belirtelim.) İlçe halkının dikkat çektiği üzere, ortalıkta dolaşan ajanlar da en fazla kameralar kadar işlev görebiliyor. Zaten PKK’nin bölgedeki faaliyetlerini öğrenmek için istihbarat faaliyetlerine gerek yok. Zira örgüt, gerçekleştireceği eylemleri neredeyse önceden haber veriyor. 

Öyle ki, Şemdinli mıntıkasındaki herhangi bir karakola yönelik eylem kimse için sürpriz sayılmıyor. Görüştüğümüz bir Şemdinlili, Derecik mıntıkasındaki köyüne giderken yol üzerinde PKK militanlarıyla karşılaştığını, militanların kendisine “biz bin kadar kişiyiz” dediğini aktarıyor ve devam ediyor: “Bana dediler ki, biz bin tane de kayıp versek buradan çıkmayacağız. Ayrıca yakın zamanda buradakine benzer şeyler Çukurca ve Yüksekovan – Oramar (Dağlıca) mıntıkasında da olacak dediler.”

4 ve 5 Ağustos’ta çeşitli görüşmeler yaptığımız Şemdinli’de halkın ve olaylara tanık olan köylülerin açık bir dille olup bitenleri anlattığı bir ortamda, Türkiye’nin batısında hâlâ “Şemdinli’de ne oluyor” sorusunun sorulması şaşırtıcı. Umut Kitabevi sahibi Seferi Yılmaz’a göre: “Askeriye burada ancak kendini muhafaza edebiliyor. PKK isterse her an ilçeye girebilir. Zaten çok yakınımızdalar. Hemen karşıki Goman Dağı’ında konuşlanmış durumdalar.”

Sözleşmeli şehitlik

Şemdinli’deki olayların esas bilinmezi, 23 Temmuz’dan beri süren çatışmalarda kaç askerin ve PKK militanının yaşamını yitirdiği. İki tarafın da verdiği kayıp sayısının gerçeği yansıtıp yansıtmadığı meçhul. İlçedeki iddiaya göre savaş uçakları ilk günlerde sözleşmeli erlerden oluşan bir grubu PKK’li zannederek bombaladı ve o esnada TSK 17 kayıp verdi. Tayyip Erdoğan ise çatışmalar boyunca 115 militanın öldürüldüğünü ileri sürdü. CHP heyetini izlediğimiz sırada makamına uğradığımız Şemdinli Kaymakamı Mesut Gençtürk’e göre ise, çatışmalar boyunca toplam üç asker hayatını kaybetti.

Sözleşmeli erlerle ilgili bölgedeki söylentiler TBMM gündemine de taşındı. Hakkâri Milletvekili Adil Kurt’un Millî Savunma Bakanı İsmet Yılmaz’a yönelttiği soru önergesinde, sözleşmeli erlerin sözleşme metninde, ölüm haberlerinin medyaya iletilmesi halinde ailelerinin tazminattan men edileceği ibaresinin bulunup bulunmadığı da yer alıyor. Kurt’un naklettiği anlaşmaya göre, eğer sözleşmeli er çatışmada hayatını kaybederse, basın ve dolayısıyla Türkiye, bundan haberdar olamıyor. Bir tür sözleşmeli şehitlik sistemi yani… İsmet Yılmaz, Kurt’un bu sorusunu yanıtsız bırakarak iddialarda gerçek payı olduğu hissini kuvvetlendiriyor.

Öte yandan Şemdinli’de aslında kimse ölü sayısı üzerinden tarafların gücünü tartmaya çalışmıyor. Genel atmosfer, psikolojik ve askerî üstünlüğün PKK’de olduğunu gösteriyor. Bu duruma temkinli yaklaşanlar da var. Örneğin orta yaşlı bir esnaf, “devletin sessizliği beni ürkütüyor” diyor: “Roboski’nin hesabını vermeyen devlet yarın Şemdinli’yi bombalasa, kim ne diyecek ki?”

Kaymakama göre her şey normal

İlçenin tam karşısındaki Goman Dağı’nın bir yanında saat başı helikopterlerin inip kalktığı askerî alan, hemen sağında ise PKK’nin hâkimiyetini sürdürmeye çalıştığı Derecik mıntıkası bulunuyor. Taraflar adeta burun buruna oldukları halde çatışmalar daimî sayılmaz. Günün belli saatlerinde savaş uçakları bölgeyi bombardıman altında tutuyor, belli saatlerde ise PKK eylemlerini gerçekleştiriyor. Bütün bu olup bitenler Şemdinlilerin gözleri önünde yaşanıyor. Dört milletvekilinden oluşan CHP heyetinin kaymakamla görüşmesi sırasında bile Goman Dağı’ndan top sesleri geliyordu. Bunun üzerine “burada neler olup bitiyor” diye soru yönelten CHP’lilere biraz da şaşkın bir edayla yanıt veriyor kaymakam: “Buradaki hadise son derece normal!” CHP heyetinin çatışma alanına gitmek için kaymakama ilettikleri gönülsüz talep ise “güvenlik gerekçesiyle” geri çevriliyor. BDP Milletvekili Esat Canan’ın “AKP  ilçe başkanı” olarak gördüğü kaymakamın ilçe merkezine iki-üç kilometre ötedeki köylere CHP’lileri güvenlik gerekçesiyle sokmaması, devletin bölgedeki etkinliğinin ne kadar sınırlandığının kanıtı olarak gösterilebilir.

Seferi Yılmaz’a göre bölgede “ikili bir iktidar durumu” var. Onun “ikili iktidar” dediği şeyi bir başka Şemdinlili şöyle izah ediyor: “Devlet kendi karakolunda ve sivil halkın üstünde hükümdardır. PKK ise Şemdinli’nin çevresindeki dağlarda ve binlerce insanın kalbinde alan hâkimiyeti kurmuştur.”

İhsan Acar’ın hikâyesi

Çatışmaların yaşandığı Derecik mıntıkasına giden yol, özel harekâtçılar tarafından kapatılmış durumda. İlçede bulunduğumuz günlerde birkaç defa olay mahalline girmeye yeltensek de, özel harekâtçılar buna müsaade etmiyor. Çatışmalı bölgeye günlerdir girmek isteyen başka biri daha var: Ahmet Acar. Oğlu İhsan Acar’ın çatışmaların ilk günlerinde öldürüldüğünü televizyondan öğrenen Acar, Çukurcalı. Onun da, oğlunun da hikâyesi bir hayli trajik… Ahmet Acar’dan dinleyelim: 

“Oğlum 28 Ekim 2009’da, 16 yaşındayken katılım yaptı. Gittikten sonra bir daha hiç görmedik. 1993 doğumludur. Benim kardeşim Behçet Acar da 1989’da PKK’ye katılmıştı. 1992’de şehit düştü. Biz İhsan’ı onun yerine düşündük. Bu mücadeleye katılmasına karşı değildik ama, çok küçüktü. Oğlum zulme karşı çıktı dağa. Onun ölümü de bu zulmün devam ettiğini gösteriyor.”

Ahmet Acar, oğlunun ölüm haberini televizyondan öğrenip Şemdinli’ye gelmiş. Fakat o da “güvenlik” gerekçesiyle bölgeye sokulmamış. Oğlunun cenazesinin günlerdir arazide olduğunu bilmesine rağmen sakin görünüyor. “Oğlumun cenazesini alamıyorum. Ama yıllarca onun tek bir ayakkabısını bile almak için mücadele edeceğim” diyor.

PKK’nin Şemdinli merkeze girip çatışmaları ilçe merkezine taşıması halinde devletin nasıl bir reaksiyon göstereceğini kestirmek güç. Etrafı dağlarla çevrili ilçede, mühimmattan ziyade halk desteğinin tarafların kabiliyetini artırmalarında belirleyici faktör oluşturacağı kesin. Bu yüzden de devlet, 1990’lardan farklı olarak öfkesini bölge halkından çıkartmaya yeltenmiyor. Bir taksi şoförü, kontrol noktalarındaki askerlerin kimlikleri büyük bir nezaketle aldığını söylüyor ve ekliyor: “Çünkü biz onları bu noktaya getirdik.”

Navşar değil, Navşer

1990’ların hayaletinin bölge üzerinde dolaşmaya başladığı günlerde Derecik mıntıkasındaki köylerin boşaltılması, devletin önümüzdeki günlerde nasıl bir “ifade” takınacağının belirtisi olarak yorumlanabilir. Ancak ‘90’lardaki politikanın, bölge halkını sindirmekten ziyade, PKK’ye daha fazla yaklaştıracağı görülüyor. Şemdinli’deki orta yaşlı bir köylünün bize yönelttiği soru, durumu çok iyi ifade ediyor: “Eskiden gazeteciler bize soru sorduğunda, resmî şeyler söylerdik. Savaş istemiyoruz, bilmem ne istemiyoruz filan derdik. Siz de gider, ‘halk huzur istiyor, PKK izin vermiyor’ diye yazardınız. Şimdi samimi olarak söyle; ben dahil, görüştüğün herhangi bir Şemdinlilinin konuşmalarını yazmaya kalksan, kaç yıl hapis yatarsın?”

Konuştuklarını pürdikkat not ettiğimizi gören Şemdinlili hararetle devam ediyor: “Hapis yatar mısın demiyorum, kaç yıl yatarsın diyorum. Çünkü bizim söylediğimiz her söz, devlete göre PKK’nin sözüdür. Hani başbakan demişti ya, Şemdinlililerin tanıklığı kabul edilmez diye. O hesap aynen devam ediyor… Bak, Şemdinli’nin Kürtçe ismi Navşar’dır. Ama Navşar artık olmuş Navşer! (Savaşın ortası) Konuşsam, Şemdinli’yi de Türkiye’yi de terk etmem lâzım. O yüzden ne ben Şemdinli’den çıkayım ne sen hapse gir!”

İrfan Aktan

HPG'den Aygün Açıklaması: Operasyon Durmadı, Sürüyor!


Behdinan - Halk Savunma Güçleri (HPG), Türk yetkililerin 'Dersim’de askeri operasyonun durduğu' yönündeki açıklamalarını yalanlayarak, alanın helikopterlerce rastgele bombalandığını bildirdi. HPG, Hüseyin Aygün’ün can güvenliği için operasyonların derhal durdurulmasını istedi.

HPG Basın İrtibat Merkezi (HPG-BİM), yaptığı açıklamada 12 Ağustos günü CHP Dersim Milletvekili Hüseyin Aygün’ün gerillalarca gözaltına alınması ardından bölgede başlatılan operasyonun durmadığını bildirdi.

HPG-BİM şu açıklamayı yaptı: “13 Ağustos tarihli açıklamamızda Dersim CHP Milletvekili Hüseyin Aygün'ün gerillalarımız tarafından gözaltına alındıktan sonra işgalci TC ordusu tarafından alanda bir operasyon başlatıldığını ve bu operasyonun Hüseyin Aygün'ün yaşamını tehlikeye koyduğunu kamuoyu ile paylaşmıştık.

Faşist TC yetkilileri tarafından ''alanda operasyon olmadığı'' yönünde yapılan haberler gerçeği yansıtmamakla birlikte ayrıca kobra tipi helikopterler alanı rastgele bombalamakta ve İHA (Keşif Uçakları) alanda aralıksız dolaşmaktadır.

Tüm kamuoyunun bu konuda duyarlı olması ve Hüseyin Aygün'ün can güvenliği açısından alandaki operasyonların derhal durdurulması ve keşif uçaklarının alandan uzaklaşmaları gerekmektedir.”


ANF

PKK: Bu Direniş Halkı Özgürlüğe Taşıyacak


Behdinan - PKK Yürütme Komitesi, 15 Ağustos 1984 Atılımı’nın 28. yıldönümümü dolayısıyla yayınladığı mesajında, “Bu direniş halkımızı özgürlüğe taşıyacak direniştir” dedi.

Kendi internet sitesinde (http://www.pkkonline.com/) yazılı bir mesaj yayınlayan PKK Yürütme Komitesi, “Ulusal diriliş ve direniş bayramımız olan 15 Ağustos, şanlı atılımının 28. yıldönümünü başta Reber Apo’ya, tüm halkımıza ve özgürlüğe gönül vermiş, özgürlük mücadelesinin kendi yaşam koşulu olduğu bilinciyle mücadele eden tüm yoldaşlara, halklara ve demokratik kesimlere kutluyoruz” diye belirtti.

Mesajda, “Kürt halkının özgürlük mücadelesinin silahlı mücadeleye geçişinin ilk eylemi olarak, Agit yoldaşın komutasında gerçekleştirilen 15 Ağustos eyleminin 28. yılı tamamlanırken, 29. yıla Agit yoldaşın attığı ilk adımı zafere taşırma kararlılığıyla girmekteyiz. Başta Agit yoldaş olmak üzere Mustafa Yöndem, Mehmet Sevgat, Engin Sincer’lerden Şilanlar ,Viyanlar,Nudalar, Adiller,Beritanlar, Şirinler şahsında tüm özgürlük abidesi şehitlerimizi saygı ve minnetle anıyor,anılarına bağlılık temelinde mücadeleyi daha da büyütme sözümüzü yineliyoruz” ifadeleri kullanıldı.

PKK Yürütme Komitesi devamla şunları ifade etti: “Her türlü baskı, sindirme, sürgün ve katliamlarla Kürt halkına kendi gerçeğini unutturma üzerine yürütülen imha ve asimilasyonun sonuç almak istediği bir dönemde, bu gidişat, Kürt halkının özgür iradesinin temsili olan hareketimiz PKK’nin doğuşuyla değişmiştir. Faşizmin halklara nefes aldırmadığı bir süreçte 15 Ağustos eylemi, faşizm uygulamalarına karşı halkların özgür mücadele etme gücünü ifade etmiştir. Yürütülen faşizme karşı halkın haklarını savunmak ancak halk savaşını yükseltmekten geçer tespitiyle yola çıkan özgürlük hareketimiz, halk savaşının ilk mermisini Eruh ve Şemdinli’de düşmana doğrultmuştur.

15 Ağustos eyleminin öncü komutanı Agit yoldaş eylemin başarısının belirleyicisidir. Agit yoldaş eylemin planlamasından pratiğine kadar, tarz, taktik, tempo ve yaratıcılık yönlerindeki gerilla inceliğiyle eylemi yürütmüş ve başarıya damgasını vurmuştur. Partimizin kahraman militanı Agit yoldaşın tarzı gerilla mücadelemizin tüm akışına öncü ve örnek olmuştur. Eylem anlayışı ve gerilla tarzındaki incelik, disiplin ve yaratıcılık kadar, yaşam duruşu, fedakarlık, yoldaşlık anlayışı, halk değerlerine bağlılığıyla tüm gerilla gücümüzün örnek aldığı özgür kişiliği şahsında somutlaştırmıştır.

Gerilla mücadelemiz, 15 Ağustos eyleminin başarı tarzının izinde ve Agit arkadaşın komutan öncülüğü yolunda mücadele ve direnişle 28 yıl boyunca büyüyerek gelişmiş, Kürdistan’ın her bir yerinde mevzilenerek Kürt haklının özgürlüğünü gerçekleştirme misyonu temelinde mücadele yürütmüştür. Bugün gerilla, ulaştığı taktik yetkinlik ve Kürdistan’ın dört bir yanında sağladığı sağlam mevzilenmesiyle, egemen güçlerin Kürt halkı üzerinde yürüttükleri tüm kirli politikalar, imha, inkar ve soykırım siyasetine karşın, halkın özgürlüğünün garantisi olma misyonuyla mücadeleyi geliştirmektedir.

İçinde bulunduğumuz 2012 yılına gerillanın devrimci halk savaşı çizgisinde gerçekleştirdiği eylemler ve devrimci operasyonlar damgasını vurmaktadır. Bu eylemlerin 15 Ağustosun yıl dönümüne denk gelmesi, tarihi misyonu ifade ederken, eylemlerin yoğunlaştığı alanların yine Zağros-Botan alanları olması, 15 ağustos ruhunun yaşamsallığını göstermektedir. Gerillanın devrimci operasyonlarında gerillacılığın başlangıç ruhu büyüyerek yaşamakta ve tarihi canlı kılmaktadır. Gerillanın sergilediği fedai ruh 15 ağustos eylemi ruhunun bugünde somutlaşmasıdır. Bu fedai ruh büyüyerek ve güçlenerek Reber Apo çizgisi etrafında kenetlenmiş ve öncelikli görev olarak Reber Apo üzerindeki 13 yıllık tecrit ve bir yılı aşkın işkenceyi kırmak, İmralı sistemini parçalayarak Reber Apo’nun özgürlüğüne kavuşması için mücadeleyi yükseltmektedir. Gerilla eylemlerinde göstermiştir ki Reber Apo’nun özgürlüğü için gerillanın her türlü eylemi geliştirme kabiliyeti vardır, gerilla devletin en merkezi şehirlerine sızabilir ve en sağlam kale gibi karakollarını yerle bir edebilir. Alanları tutarak devletin girmesine izin vermeyebilir, savaşın sorumlusu yetkililere ulaşarak hesap isteyebilir. Gerilla, Reber Apo’nun özgürlüğü ve Kürt halkının özgür iradesiyle yaşamını örgütleme koşullarını kazanması için, fedai ruhla savaştığı gibi, bundan sonrada bu savaşı daha da büyüterek zafere yürüme kararlılığındadır.

Kürt halkı 15 ağustos eyleminin açığa çıkardığı güç ve güvenin özgürlük ruhuyla, özgürlük mücadelesini yürütmüş ve iradesini Reber Aponun özgürlük çizgisinde ifade etmiştir. Kürt halkı büyük bir fedakarlıkla özgürlük mücadelesini yürütmüş, egemenlerin hiçbir baskı yöntemi ona baş eğdirememiştir. Bugün de Kürt halkı tüm baskı ve faşizan yöntemlere rağmen özgürlük mücadelesini büyük bir kararlılıkla sürdürmektedir. Bunun somut ifadesi olarak 15 Ağustos çizgisinde yüzlerce değerli evladını şehit veren Rojava halkımız 15 Ağustos’un 28. yıldönümünde demokratik halk devrimini gerçekleştirerek özgürlüğe yürümektedir.

İçinde bulunduğumuz süreçte de halkımız gerillanın yükselttiği özgürlük mücadelesini kendi cephesinden geliştireceği mücadeleyle tamamlamalıdır. Gerilla ve halk bir bütündür. Gerilla halkın özgürlüğünün savunucusu ve sağlayıcısı misyonuna sahip olduğu gibi, halkta gerillayı kendi eylemsellikleriyle destekleyerek mücadelenin bütünlüğünü göstermektedir. Düşmanın imha inkar temelinde halka her türlü faşizan saldırıları yönelttiği bu süreçte buna karşı duruş, halkın kendi öz savunma örgütlülüğünü geliştirerek düşmana gerekli cevabı vermesinden geçmektedir. Kürt gençliği halkın savunulmasından kendini sorumlu görerek, halk öz savunmasının örgütlenmesine öncülük etmelidir. Kürt halkı düşman yönelimlerine karşı hiçbir zaman çaresiz kalmamış, cevapsız kalmamış ve direnişiyle düşmanı çaresiz bırakmıştır. Bu süreçte Kürt halkı onurlu direnişi ve eylemleri daha da geliştirerek, düşmana gereken cevabı verecektir.

Bu direniş halkımızı özgürlüğe taşıyacak direniştir. 15 ağustos eylemiyle özgürlüğün tohumları Kürdistan’da yeşermiş ve 15 Ağustosu diriliş ve direniş bayramı olarak sembolleştirmiştir. 2012 yılında gelişmekte olan eylemsellik ve direniş özgürlüğü zafere taşımanın direnişi ve eylemselliği olacaktır. 15 ağustosun 29. yılında zafere ve özgürlüğe yürümenin inancıyla, bir kez daha, başta kadın ve gençlik olmak üzere, özgürlük savaşına gönül veren halkımızı ve tüm dostları mücadeleyi yükseltmeye çağırıyoruz, 15 Ağustosun 28. yıl dönümünü kutluyor, özgür yarınları yaratma mücadelesinde kararlılığımızla selamlıyoruz.”


ANF

Duran Kalkan: Kürtler Askerliği-Memuriyeti Bıraksın

BEHDİNAN - KCK Yürütme Konseyi üyesi ve HSM Başkanı Duran Kalkan 15 Ağustos Atılımı’nın 28. yıldönümü vesilesiyle yaptığı açıklamada tüm Kürtleri askere gitmemeye, memuriyeti bırakmaya ve çocuklarını okula göndermemeye çağırdı. Kalkan önümüzdeki senenin Güneybatı Kürdistan’da tam zafere, Kuzey’de ise demokratik özerklik çözümünün gelişmesine sahne olacağını söyledi.

Kürt hareketinin 12 Eylül rejimine karşı gerçekleştirdiği 15 Ağustos Atılımının 28. yıldönümünde KCK Yürütme Konseyi üyesi Kalkan, atılımı bir Kürt miladı olarak nitelendirdi. PKK ile başlayan tarihsel dönemecin 15 Ağustos atılımıyla ete kemiğe büründüğünü ifade eden Kalkan “bugün Kürdistan adına yaşayan canlı, diri, yeni, özgürlükçü olan ne varsa hepsinin 15 Ağustos atılımının ürünü olarak ortaya çıktığını ifade etmek kesinlikle hatalı değil, doğrudur” dedi.

SOYKIRIMI DURDURDU

“15 Ağustos’tan önce inkâr ve imha sistemi temelinde geliştirilen soykırım sürecini durduran, ona karşı özgürce var olma, yaşama bilincini, iradesini ve direncini ortaya çıkaran, böyle bir birey ve toplum yaşamını geliştiren, kuşkusuz 15 Ağustos tarihi atılımı oldu” diyen Kalkan bu anlamda 15 Ağustos atılımının bütün gelişmelerin temeli olduğunu dile getirdi.

15 Ağustos atılımı ve güncel gelişmeleri ele alan Duran Kalkan’ın değerlendirmeleri şöyle:

“Her günü büyük bir emek ve çabayla ilmik ilmik örülen 28 yıllık onurlu bir tarihsel süreç yaşanmıştır. Bu dönemi Kürt tarihinin kahramanlık dönemi, ulusal başkaldırı, ayağa kalkış ve şeref kazanma süreci olarak tanımlamak, değerlendirmek yerindedir. Her şeyden önce Kürt insanının, Kürt bireyinin 15 Ağustos atılımı temelinde yaşadığı değişim-dönüşümü kazanımlarını görmek lazım. PKK’nın kuruluşundan ve 15 Ağustos atılımından önce, asimilasyon politikaları çerçevesinde kendi kültüründen, kimliğinden utanan, başkası olmak için adeta yarışırcasına koşan, ulusal yok oluşu, inkarı, teslimiyeti iliklerine kadar yaşayan, bilinçsiz, örgütsüz, iradesiz, işsiz, kendisi olmaktan çıkmış Kürt gerçekliği vardı. 15 Ağustos irade ve bilinç kazanmış, kimlik kazanmış, özgür yaşam tutkusuna sahip, ortak yaşamı oluşturan,sözü açık, duruşu net, bilinci, iradesi güçlü, onurlu, şerefli, başı dik, yaşam sevinciyle dolu bir Kürt insanını yaratmıştır. Ulusal devrimin bireysel düzeydeki kazanımları bu temeldedir. Soykırım rejiminin Kürt toplumunu getirdiği nokta kendi toplumsal gerçekliğini inkâr eden, ulusal kültürel değerlerinden kaçan, asimilasyonu yaşayan, bilinçsiz, örgütlülüğü dağıtılmış, kapitalist modernitenin ve soykırım rejiminin dağıtıcı, parçalayıcı etkisinde tükenmiş bir toplumsal gerçeklikten yeni demokratik bir toplum ortaya çıkarılmıştır. Bir toplumsal gerçeklik olarak bir arada yaşamanın gereklerini, ortak çalışma ve paylaşım temelinde gerçekleştirmiştir. Ulusal, kültürel düzey açısından da 15 Ağustos atılımının yarattığı gelişmeler tarihidir. Aslında Kürt halkı daha uluslaşamadan yok edilmek, katliam ve kültürel soykırımlarla tarihten silinmek istenmiştir. Ortaya çıkartılan Kürt Statüsünün temel özeliği budur”
ULUSAL DİRİLİŞ BAYRAMI 15 AĞUSTOS

“15 Ağustos Ulusal diriliş bayramıdır. Ulusal bilinci, ulusal kültürü, ulusal birliği ve örgütlülüğü yaratmıştır. Bir demokratik ulus olma gerçeğini ortaya çıkartmıştır. Demokratik toplum ulusunu şekillendirdi. Ulusal kültürü, demokratik değerlerle direniş temelinde yaratıp geliştirdi. Yeni bir kültürel değerler sistemi olarak, 15 Ağustos tarihi atılımı temelinde sanatı, edebiyatı yarattı. Birey ve toplum için yaşam ölçülerini ortaya çıkardı. Red-kabul ölçülerini geliştirdi. Yeni bir ahlaki değer toplamını yarattı. Demokratik ve ulusal boyutlar çerçevesinde demokratik toplumu, yaşam gerçekliğiyle yoğurarak ortaya çıkardı. Bunlar siyasal, askeri kültürel kazanımlardır. Hepsinin kurucu gücü olarak 15 Ağustos eylemi, siyasi, askeri ve kültürel olarak her türlü örgütlülüğü, siyasal bilinci, güvenliği ve özgürlük bilincini bu temelde yaratmıştır.”

PARÇADAN BÜTÜNE YAYILDI

“Kuzey Kürdistan’da başlayıp gelişen bu süreç, bütün Kürdistan’ı etkisi altına almıştır. Yurt dışındaki Kürtlerin hepsini ideolojik, kültürel, ulusal, siyasi, toplumsal gelişme içine çekmiştir. Bir parçayla sınırlı kalan bir durum değildir bu. Kürdistan birliğini, Kürt toplumsal birliğini yaratmayı bilmiştir. Bütün Kürtlerdeki yeni toplumsal gelişme, modern Kürtlük, ulusal birlik, demokratik duruş, 15 Ağustos atılımı temelinde gelişti ve gelişmektedir.”

KÜRDİSTAN’DA BÜYÜK BİRLİK

“Bugün eğer Güneybatı Kürdistan’da örgütler bir olabiliyorlarsa, kendi iradeleriyle yaşamaya çalışıyorlarsa, bütün bunlar 15 Ağustos atılımının sayesinde olmuştur. Varlıkları boyunca hep birbirleriyle kavga etmiş Kürt örgütleri bir araya gelip bir irade ortaya çıkarabiliyorlarsa, Batı Kürdistan kendi iradesi ile sistemini yaratabiliyorsa, bütün bunların altında 15 Ağustos tarihi atılımının önemli payı vardır. Kuzey’de Türkiye cumhuriyeti devletinin ve hükümetlerinin her türlü imha ve tasfiye saldırılarına karşı büyük bir cesaret ve fedakarlıkla zindanda, şehirde, mahallede direnen bir halk gerçekliği varsa, bu 15 Ağustos diriliş atılımının yarattığı değerlerdir. Yine Doğu Kürdistan’da her türlü baskı ve zulüm karşısında ulusal demokratik değerleri ile ulusal demokratik örgütlülüğü geliştirme çabaları sürüyorsa, bütün bunlar 15 Ağustos dirilişinin büyük kazanımlarıdır. Bütün parçaları etkileyen, birleştiren, ortak demokratik ulus bilinci, örgütlülüğü, birliği yaratan, temelde 15 Ağustos atılımıdır. Gerilla Kürdistan’ın dört parçasında Kürt halkının diriliş kuvveti, güvenlik kuvveti, halk savunma gücü haline gelmiştir. Güney’de, Doğu’da, Batı’da; bütün parçalardaki Kürt halkının temel savunma ve güvenlik güvencesidir. İşte 15 Ağustosun kahramanca mücadelesi temelinde, demokratik ulus gerçekliği, parçalanmış olmasına rağmen, her parçasında yaratmayı bilmiştir. Ortak bir demokratik ulus bilinci, yaşamı, güvenliği 15 Ağustos atılımı üzerinden şekillenmiştir. Kürdistan’daki bu gelişmelerin tabi ki, Ortadoğu toplumlarında köklü, değiştirici, dönüştürücü etkisi olmuştur.”
DEMOKRATİK KÜRT ULUSALLAŞMASI DEMOKRATİK ORTADOĞU’NUN ÇEKİRDEĞİ

“Demokratik Kürt uluslaşması, demokratik Ortadoğu toplumunun halkların kardeşliği temelinde yaratılmasını ifade ediyor, demokratik Ortadoğu birliğinin çekirdeği oluyor. Bugün 15 Ağustos atılımı, Kürdistan’ın yaşadığı bu büyük değişim-dönüşüm temelinde, kendisini Türkiye ve Ortadoğu’nun dönüşümü, demokratik gelişmesi temelinde var ediyor. Yeni Türkiye ve Ortadoğu bu temelde özgürlük değerleriyle yeniden şekilleniyor.”

BU ATILIM OLMASAYDI YOK OLUŞ OLURDU

“15 Ağustos atılımı, 12 eylül askeri rejimini paramparça ederek, bilinçte ve pratikte Kürdistan’ı aydınlatıp yeniden var etti. Bu direnişler olmasaydı, soykırım rejimi tam zafer kazanırdı. Büyük zindan direnişi olmasaydı ne olabilirdi? 12 eylül faşizmi ideolojik zafer kazanırdı. Var olma, özgür olma, özgür yaşama bilincinin, iradesinin başarısızlığa uğraması ve ezilmesi anlamına gelirdi. Var olmayan bir toplum, özgür yaşama bilincini, iradesini kaybeden bir toplumun başına ne geleceğini anlamak lazım. Toplum elbette ki varlığını sürdüremezdi. Zira kürdün var olma, özgür olma, özgür yaşama bilinci, iradesi gerçekleşemeyen, yani ideolojik zafer kazanamayan gerçeği buna yol açmaktadır. Bu bağlamda 12 Eylül askeri faşist rejiminin zafer kazanması kürdün özgürce var olma iradesini, bilincini felç ederdi, yenilgiye uğratırdı. Parti yenilirdi, PKK yok olurdu, Önderlik gerçeği yok edilirdi. Bilinç ve örgütlülük olarak Kürt halkının varlığı ve özgürlüğe çekecek bir öncü kuvvet ortadan kalkardı. Zindan direnişi PKK’nin çizgisinin ideolojik zaferini yarattı. Daha sonra en zor koşullarda 12 eylül faşizmine karşı daha güçlü temelde direnerek zafer kazandı. Savaşçılık, ideolojik zaferle şekillenmiş parti öncülüğü ile yaratılmıştır. Böyle bir parti öncülüğü olmasaydı, 15 Ağustos atılımı olamazdı. 12 Eylül askeri rejimi karşısında zindan direnişi olmasaydı, zafer kazanılmasaydı PKK yenilip yok olurdu. Zindanda direnemeyen bütün partiler, önderler, 12 Eylül 1982’den sonra yok olup gittiler, tarih sahnesinden silindiler. Zindanda ideolojik zafer kazanan PKK, siyasi ve askeri mücadele yürütme hakkını, iradesini elde etti. Bu gerçeklik iyi anlaşılmalı. Bu bakımdan sözde bazı liderciklerin, partilerin, “PKK’nin direnişi bizi geriletti” demeleri bir sahtekârlıktır, gerçeklikle hiçbir alakaları yok, yalancılığın ta kendisidir.”

SAHTEKAR VE OYALAYICI SİYASET ÇÖZÜMÜ ERTELEDİ


“1 Haziran 2004’teki gerilla hamlemiz yalancı, sahtekar ve oyalayıcı AKP’ye karşı bir tutum olarak gelişti. Ancak 1 Haziran 2004’ten sonraki sürecin bir stratejik atılım düzeyinde yürütülmesinde de ciddi zayıflıklar yaşandı. Bilindiği gibi AKP, hep yalan, dolan ve süreci uzatma ve İmralı’yı çürütme politikasını derinleştirme, içten tasfiyecilikle bölüp parçalama çabasıyla bizi tasfiye etmeye çalıştı. Hareketimiz tasfiyeci etkilemelerin yönlendirmesinden dolayı böyle bir direniş sürecine giremedi. Tersine tasfiyeciliğin müdahalesi sonucu dış güçlerin etkisi altında kalan bir parçalanma, tasfiyeci saldırılar ve zorlanma dönemi yaşandı. Bu bakımdan tarihsel süreç doğru okunarak onun gereklerine uygun bir politik taktikle karşılık verilemedi. Hareketimiz o dönemde zor ve kritik bir süreçten geçiyordu. Bu kritik süreci aşma, tasfiyeciliği tasfiye etme, gelişmeleri yeniden yönlendirme ve dış müdahaleyi boşa çıkartacak bir özgürlük iradesini geliştirmek için 1 Haziran 2004 hamlesi gerçekleşti. Hem bu tarzda başlayış, hem daha sonraki süreçteki AKP’nin yaklaşımları hamlenin bir taktik hamle mi olacağı, yoksa stratejik bir hamleye mi dönüşeceği konusunda hep bir muğlaklık yarattı. Yeni bir stratejik hamle olmak yerine 3. Stratejik dönemin, yani demokratik siyasi mücadele stratejisi, taktiği olma özelliğini taşıdı. Hemen hemen herkesin nabzına göre şerbet vererek bu temelde etkilenmeye ve yönlendirmeye çalıştı. O nedenle AKP gerçeğinin anlaşılıp çözümlenmesinde bir zorluk yaşandı. Bu muğlaklığı aştırmak için AKP gerçekliğini bir ret olarak ortaya koyma, Kürt halkına, demokratik güçlerine kavratma ve özümsetme temelinde, AKP’ye karşı stratejik düzeyde bir hamle başlatmaya zorlandık. Bunda AKP’nın beklenti yaratma, oyalama siyaseti etkili oldu. Siyasal bir çözüm olacakmış gibi bir beklenti yarattı. Bunlar da 1 Haziran2004’ün yeni bir stratejik direniş hamlesi olma koşullarını ortadan kaldırdı. Bu çerçevede de geçen süreç 15 Ağustos tarihi atılımı gibi yeni bir stratejik direnme süreci olamadı. 1 Haziran 2004’ten 1 Haziran 2010’a kadar geçen altı yıllık süre içerisinde yürüttüğümüz mücadele ile AKP gerçeğini netçe açığa çıkardık. AKP’nin yalanla, hileyle, askeri ve siyasi saldırılarla hareketimizi bölme, parçalama, tasfiye etme, marjinalleştirme politikalarına karşı büyük bir halk serhildanını geliştirdik ve başarımızı sağlamlaştırmaya çalıştık. Bu süreç boyutlanarak devam etmektedir.”
‘YEŞİL ERGENEKONCULUĞUN MASKESİNİ DÜŞÜRDÜK’

“Halktan yana ve dinci söylemine karşı AKP hükümetinin Türk-İslam sentezli bir faşist rejim olduğu gerçeğini bu direniş süreci içerisinde netçe açığa çıkardık. Aslında bu yönüyle CHP ve MHP’den çok farklı olmadığını, beyaz Türkçü Ergenekonculuğun yerine Yeşil Türkçü Ergenekonculuğu geçirmeye çalıştığı gerçeğini açığa çıkardık, herkese gösterdik. Bu konuda AKP gerçeğini açığa çıkaran, aydınlatan tarihi bir süreç yaşadık. Bunlar tarihi gelişmeler oldu, büyük önem taşıdı. Ama elbette ki uzun bir sürecin de yaşanmasına yol açtı. AKP bundan yararlanarak ömrünü uzattı. Türkiye'yi yeşil Ergenekonculuk temelinde yeniden yapılandırmaya, devlet iktidarını tümden ele geçirerek Türkiye cumhuriyetini tümden AKP cumhuriyeti haline getirmeye çalıştı. Bu konuda belli bir mesafe de katetti. Yetersiz ve zayıf kalan yanlarımızı özeleştiriyle düzeltmeye çalışıyoruz. Ama bu mücadelede yalnız kaldığımız, tek kaldığımız da bir gerçektir. Bu nedenle de biz AKP gerçeğini görsek bile halkı ve demokratik güçleri bu konuda aydınlatamadık, ikna edemedik. Dolayısıyla da AKP'ye karşı etkili bir direniş geliştirmenin zeminini hazırlayamadık. Geçen sürecin temel karakteri böyle tanımlanabilir. Öncü, kendi başına yürüteceği mücadeleyle başarı kazanamaz. Mücadeleye herkesi katabilmesi gerekir. Müttefiklerini katabilmesi, en geniş bir demokratik ittifakla bu mücadeleyi yürütmesi gerekir. Böyle bir ittifak oluşturabilmek, geniş toplumsal kesimleri mücadeleye çekebilmek için de onları aydınlatmak, ikna etmek, bilinçlendirmek gerekir. Öyle olmazsa öncü yalnız kalır ve yenilmeye mahkum olur. Bu nedenle biz gerçeği görebilmiş olsak bile değişik toplumsal kesimleri, demokratik güçleri ikna edemediğimiz için aktif mücadele içine giremedik.”

2004’TEN BU YANA NELER YAŞANDI NELER DEĞİŞTİ?

“AKP’nın oyalama siyasetine karşı 1 Haziran 2004 hamlesi bir taktik hamle olarak kaldı. Bu süreç de, AKP ile yoğun bir boğuşma süreci oldu. Dolayısıyla geçen sürecin mücadelesinin iki temel özelliği oldu. Bir; AKP'nin imha ve tasfiye amaçlı saldırı planlarını boşa çıkarmak. AKP başka alanlarda başarı elde ettiyse de PKK karşısında, Kürt Özgürlük Hareketi karşısında umut ettiği başarıyı hiçbir dönemde elde edemedi. Her zaman planları boşa çıktı, saldırıları kırıldı, başarısızlık yaşadı. Bu dönemin ikinci özelliği ise; AKP gerçeğinin daha çok açığa çıkarılması, toplumun ve demokratik güçlerin AKP gerçeği konusunda aydınlatılmasıydı. Fakat büyük bir sabırla, fedakarlıkla bu sürece yaklaştık. Biz bu politikanın bilincinde olduk ve böyle bir konuma düşmemek için büyük bir sabırla, dirayetle hareket ettik. AKP'nin her dönemdeki oyunlarını bozmayı, AKP'nin maskesini düşürerek gerçek yüzünü halka ve demokratik güçlere göstermeyi esas aldık. Bunun için her türlü mücadele yaşandı. Sert askeri müdahaleler oldu, yoğun ideolojik mücadeleler yaşandı. İmralı’da, dışarıda kıran kırana bir ideolojik mücadele süreci oldu. 29 Mart 2009 yerel seçimleri, referandum niteliğinde sayıldı. Ardından 2010’da 12 Eylül referandumu oldu. AKP, Açılım söylemi adı altında toplumu aldatmayı ifade eden bir ikiyüzlü, sahte politika yürüttü. 1 Haziran 2010’dan itibaren AKP'nin yalancı, ikiyüzlü, sahtekar, soykırımcı, imha ve tasfiye amaçlı saldırılarına karşı yeni bir stratejik direnme hamlesi içine girdik. Son iki yıldır AKP saldırılarına karışı bu temelde direniyoruz. 1 Haziran’da başlayan süreç son iki yıldır gerçek stratejik boyuta ulaşıyor.”

4. DÖNEM DİRENİŞ ÇİZGİSİNE GİRİLMİŞTİR

“15 Ağustos stratejik hamlesi gibi yeni bir stratejik direniş süreci içine girmiş bulunuyoruz. AKP saldırılarını bu direniş temelinde iki yıldır daha fazla kırıyoruz. Gerçekten de 1 Haziran 2004’ten 1 Haziran 2010’a kadar geçen süreç, AKP'nin çeşitli oyunları, politikaları temelinde bizi aldatarak imha ve tasfiye etme saldırılarına karşı bunları bozma amaçlı bir direniş süreci oldu. 1 Haziran 2010’dan itibaren bu direniş sürecinin stratejik boyut kazanmasıyla sadece AKP oyunlarını bozmakla kalmıyoruz, AKP'yi yenilgiye uğratacak bir mücadele süreci içine girmiş bulunuyoruz. Dikkat edilirse son dönemde bu gelişmeler çerçevesinde AKP ciddi bir biçimde zorlanıyor. Sadece maskesi düşmüyor, gücü kırılıyor, etkisi azalıyor. Artık AKP iktidarı ciddi bir biçimde sarsılır, yalpalar, yenilgi sürecini yaşar hale gelmiştir. Direniş mücadelesinin stratejik boyuta ulaşmasıyla birlikte mücadelenin AKP üzerindeki etkileri de bu oluyor. Öncesi, demokratik siyasi çözümün zeminini güçlendirerek önünün açılması süreciydi. Biz bu konuda elimizden gelen çabayı harcadık; siyasi çözüm sürecinin önünü açmak için her zaman özveride bulunduk, sayısız çözüm projesi yayınladık. Defalarca tek yanlı ateşkes ya da eylemsizlik ilanında bulunduk. Yapabileceğimiz her şeyi fazlasıyla yaptığımız inancındayız. Aslında siyasi çözüm anlamında yapılabilecek her şeyi yaptık, gösterilebilecek her türlü tutumu gösterdik. Bu konuda en küçük bir eksikliğimiz kalmadı. Bu bakımdan da geçmişe dair dönüp baktığımızda rahatız. Büyük bir sabırla yaklaştığımızı, yine cesaret ve fedakarlıkla süreçleri ele aldığımızı görüyoruz. Dolayısıyla Kürt sorununun siyasi çözümünün gerçekleşmemesinden kesinlikle PKK ve Kürt halkı sorumlu değildir. Eğer demokratik siyasi çözüm gerçekleşmemişse bunun tek sorumlusu TC devleti ve AKP Hükümetidir. Bütün demokratik çevreler, liberaller, özgürlükçüler, devrimciler bu gerçeği böyle görmeli, doğru anlamalıdır. Geçen son iki yılda birçok çevre bu konuda yalpalama yaşadı. Şimdi AKP gerçeği daha çok açığa çıkmıştır, herkes bu gerçeği görsün. Bu bakımdan da bizim hiçbir eksiğimiz yoktur. İmralı’dan Oslo’ya kadar birçok görüşmeler oldu. Demokratik siyasi çözümün gerçekleşmesi için inançla, istekle çalıştık. Fakat AKP’den bu tutarlılığı, gücü ve cesareti göremedik; güven vermedi, cesur değildi. Sadece içeride oy kazanmak ve iktidarını güçlendirmek için her şeyi kullanıyor. Kürt sorununa da böyle yaklaşıyor. Kürt halkı üzerinde soykırım uygulanıyor, dolayısıyla Kürt halkının direnişi, bir varlık-yokluk direnişidir.”

GÜNEYBATI VE KUZEY KÜRDİSTAN DEVRİMİ YAŞIYOR

“Büyük 15 Ağustos atılımının 28.yıldönümünü yaşadığımız bu günlerde Kürdistan'ın Kuzey ve Batı parçalarında büyük, tarihi gelişmeler gerçekleşiyor. Öncelikle Batı Kürdistan devrimini selamlıyorum. Batı Kürdistan halkının gösterdiği cesaret ve fedakarlık nedeniyle kutluyorum. Batı Kürdistan gençlerine, kadınlarına, emekçilerine, geliştirdikleri tarihi özgürlük hamlesinde üstün başarılar diliyorum. Onlar Arap milliyetçiliğinin kolunu kırarak Rojava’da devrim yaptılar. Arap milliyetçiliğinin bir kolu kırılarak Kürdistan’ın en küçük parçası dünyanın en özgür alanı olma durumunu yaşıyor. Bunun sevinci ve gururu içerisindeyiz. Yine aynı biçimde Şemdinli’den başlamak üzere Dersim’e kadar uzanan hatta, büyük bir direniş gerçekleştiren Kuzey Kürdistan halkını, gerillasını selamlıyor, kutluyorum. 15 Ağustos ruhunun atılım diyarında 28. Yıldönümünde daha görkemli, daha canlı olması, daha büyük direniş ve mücadeleye sahne olması bize mutluluk veriyor, kıvanç veriyor. Bu da tarihe Şemdinli Kuşatması-Devrimi olarak geçecek. Bu gelişmelerin tümünü Kuzey ve Güneybatı devrimi olarak değerlendirmek doğrudur.”

28 YILDA BÜYÜK MESAFE KATLEDİLDİ

“Büyük davalar, derin acılar yaşanarak başarıya götürülüyor. Özgür ve demokratik yaşam, ağır bedeller verilerek kazanılıyor. Biz de bu bedelleri böyle yüce ve büyük amaçlar uğruna veriyoruz. Eğer çok tarihi, yüce amaçlar söz konusu olmasaydı, Kürt halkının varlığı ve özgürlüğü gibi yüce amaçlar için olmasaydı, bir damla bile kan akıtmazdık. Bu, Önder Apo'nun çizgisidir. Ancak varlık-yokluk gibi tarihi bir soruna çözüm aradığımız için ve başka bir çare olmadığı için savaşmak, direnmek, kan akıtmak zorunda kalıyoruz. Bunu herkes bilmeli. Bunun derin bilincinde olmak, acılarımızı biraz daha hafifletiyor. Onların şehadetinin büyük amaçlar uğruna gerçekleştiğini bilmek, bizde her türlü acıya karşı dayanma gücünü yaratıyor. Tabii biz şu gerçeği çok iyi biliyoruz: bu kahramanlıklar olmazsa, bu tarihi direnişler yaşanmazsa gerçekten de Kürt’ün var olma ve özgür yaşama gücü ortaya çıkmayacak. Bu hakkını kullanamayacak. Ağır bir imha ve tasfiye saldırısı altında hiçbir halk üzerinde uygulanmayan türden bir soykırım uygulanıyor. Bu birkaç yıllık uygulama da değil, yüz yıllık bir uygulamadır. Düşünelim, yüzyıllık soykırım altında olmak, yüz yıl fiziki ve kültürel olarak yok edilmek istenmek ne kadar ağır bir durum? Diğer yandan bu soykırımı bir devlet, iki devlet, şu veya bu parti de uygulamıyor. Bütün kapitalist sistem uyguluyor, dünya sistemi buna göre şekillenmiş. Kapitalist modernite sistemi, dünya hegemonyası Kürdistan’ı parçalayarak ve yok sayarak kurulmuş. Yok edebilmek için de yüzyıldır bölgedeki ajanları tarafından Kürt halkı üzerinde fiziki katliam ve kültürel asimilasyon uygulatıyor. Böylece Kürtler yok edilmek, tarihten silinmek isteniyor. Tarihin en eski halkı, toplumsallaşmaya öncülük etmiş, neolitik devrimini yaşamış en kadim halkı tarihten silinmek isteniyor. Bu kadar büyük bir tehlike var. 28 yıllık mücadeleyle mevcut parçalanmışlığın, inkar ve imha rejiminin etkisini önemli ölçüde kırdık, maskesini düşürdük, yüzünü açığa çıkardık.Nasıl bir insanlık suçu olduğunu özgürlükçü demokratik tüm insanlığa gösterdik. Bu açıdan 28 yılda önemli gelişmeler sağladık. Güneybatı’da bu etkiler daha çok kırıldı ve halk özgürlüğünü yaşıyor.”

YENİ DÖNEM SİYASETİ: “KÜRT KÖKENLİ VATANDAŞLARIM!”

“Kuzey Kürdistan'da Türkiye Cumhuriyeti devletinin o katı inkar ve imhacı sistemi kırıldı. Beyaz Türkçü Ergenekonculuk yenilgiye uğratıldı. Fakat onun yerine gelen de onun gibi kaba olmasa da daha sinsi, daha hilebaz, aslında inkar ve imha rejiminde özde bir değişiklik yapmıyor; aldatıcı, biçimsel değişiklikler yapıyor. Eskisi gibi Kürt yoktur demiyor. Kürt vardır, ama tarihte vardı, şimdi Türkleşmiştir o Kürtler, diyor. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Kürt kökenli vatandaş” demesi bu anlama geliyor. Yani kökeni Kürt’tür, bugün Kürt değildir artık! Ne olmuş peki? Türkleşmiş, yani asimile edilmiş, soykırımdan geçirilmiş anlamına geliyor. Diğer yandan da dillerini konuşsun, bir de televizyon verdik diyorlar, bunların hepsi özel savaş kapsamındadır. Aslında PKK'nin geliştirdiği Özgürlük Hareketini darbeleyebilmek, zayıflatabilmek, başarısız kılabilmek için geliştirilen oyunlardır. Kürtleri ve demokratik insanlığı aldatarak Kürt soykırımını sürdürmek istiyor. Bu gerçeği herkesin iyi görmesi gerekiyor. Bu bakımdan da şimdiki politika oldukça tehlikeli, en az önceki kadar tehlikelidir. Yeni anayasa yazıyorlar, Kürt’ün adı bu anayasada olacak mı, olmayacak mı, beli değil. Bütün Kürtler duyarlı olmalıdır. Sormalılar, anayasa yazan komisyon Kürt’e ne diyor, Kürt’ün adı ve kimliği burada var olacak mı, yoksa geçmişte yapıldığı gibi yok sayılarak yok edilmek mi isteniyor? Bu Lozancı zihniyetin ve politikanın sinsi bir biçimde sürdürülmesinden başka bir şey olur mu, Kürt’ün adını geçirmemek? Olmaz. Lozan’da da öyle yaptılar. Şimdi de çok sahtekârca AKP aynı şeyi yapmak, Lozan’ı maskeli bir biçimde yenilemek istiyor. Kimi kandıracaklar bu durumla. Bu bakımdan Kürtler çok daha uyanık, duyarlı, örgütlü ve mücadeleci olmalıdır. Yoksa tehlike geçmiştekinden az değildir, daha fazladır. AKP hükümeti geçmiş Türk hükümetlerinden az soykırımcı değil, az şiddet kullanmıyor. Orduyu tüm gücüyle gerillanın üzerine, polisi tüm gücüyle halkın üzerine seferber etti. On bin tane Kürt aydınını, siyasetçisini tutuklamış durumda. İmralı’da Önder Apo üzerinde önceki hükümetlerin göstermediği baskıyı uyguluyor. Kürt iradesini İmralı’da kırmak, ezmek istiyor. Bunların hepsi topyekün savaş konsepti temelinde yapılıyor; soykırım siyasetinin gereği olarak yapılıyor. Ama bütün bunları söylerken yüzünü maskeleyerek, sanki Kürt sorununu çözüyormuş gibi göstererek aldatıcı bir biçimde yapmaya çalışıyor. Türkiye'nin bütün imkanlarını NATO’ya ve ABD'ye pazarlayarak, NATO’nun ve ABD'nin bütün gücünü arkasına alıp Kürt Özgürlük Hareketi'ne saldırtarak yapıyor. Hiçbir Türk hükümeti AKP kadar işbirlikçi olmadı. Hiçbir Türk hükümeti AKP kadar Kürtlere karşı başka devletlerle, dış güçlerle ilişki ve ittifak içinde olmadı. Hiçbir Türk hükümeti Türkiye'nin imkanlarını Kürtlere karşı savaş için AKP kadar dış güçlere satmadı, pazarlamadı.”
AKP İTTİFAK GÜÇLERİNİ KÜRTLERİN ÜZERİNE SALDIRTIYOR

“AKP'nin bütün umudu, Suriye'de savaş olacak, ABD Suriye'ye askeri müdahalede bulunacak, NATO’yu arkasına alacak, böylece bir NATO gücü olarak Türkiye de bu savaşın önünde yer alacak, dolayısıyla ABD ile PKK'yi savaşır hale getirecek. Kürt halkını, Kürt Özgürlük Hareketi'ni ABD'nin teknik gücünün, asker gücünün önüne sürerek ezdirtecek. Şimdi AKP'nin bütün çabası bunun içindir. Geçen yılda da bir taraftan ABD'yi, bir taraftan İran’ı yanına alarak dünyada birbirine karşıt olan bu iki gücü PKK'ye karşı mücadelede müttefik hale getirerek savaştırdı. Bu kadar Türkiye'nin imkanlarını pazarlayıp dış güçleri birleştirerek üzerimize geldi. Şimdi de tüm gücüyle Türkiye'nin imkanlarını ABD'ye satıyor, pazarlıyor, ABD'nin tüm gücünü hareketimiz üzerine, Kürt halkı üzerine sürmek istiyor. Böylece uluslararası sistemin askeri gücüyle Kürt gerillasını, Kürt Özgürlük Hareketi'ni ezdirtmeyi hedefliyor. Bu bakımdan durum ciddidir. Soykırım tehlikesi varlığını ciddi bir biçimde sürdürüyor. Soykırıma karşı mücadeleyle bunun bir insanlık suçu olduğu açığa çıkartıldı. Ciddi biçimde soykırım rejimi darbelendi ve kaba biçimde yürütülmesi imkansız kılındı. Fakat hala soykırım rejimi yenilmiş değil, inkar ve imha aşılmış değil. Kürt’ü yok sayan ve yok etmek isteyen zihniyet ve politikalar tümden ortadan kalkmış değil. Bu anlamda da soykırım tehlikesi hala var. Kürdistan'ı içine alacak bir bölgesel savaş tehlikesi var. Suriye’deki durum bu tehdidi açıkça gösteriyor. Tehdit sadece Batı Kürdistan'daki halkımıza dönük değildir. Savaş tehdidi, tehlikesi bütün Kürdistan'a dönüktür. Soykırım tehlikesi, inkar-imha ve tasfiye saldırısı devam ediyor. Bu Kuzey’de olduğu gibi, Batı’da da, Doğu’da da vardır. Dikkat edilirse; Güney Kürdistan bölgesel yönetimi de ciddi bir tehlike altında. Bir taraftan Türkiye baskıyla tehdit ediyor, bir taraftan İran tehdit ediyor, bir taraftan Bağdat yönetimi tehdit ediyor. Bu mücadeleler olmazsa Güney Kürdistan da ayakta kalamaz. Bu bakımdan Kürtler üzerinde savaş ve soykırım tehdidi var. Bunlar geçmiş değildir. Önümüzdeki haftalar, aylar bu konuda tehdidin ve tehlikenin çok daha büyük olacağı bir durumu gösteriyor. Çünkü süreç kritiktir. Büyük bir dünya savaşı yaşanıyor, artık kılıçlar kınından çekilmiştir. Dolayısıyla tam bir çatışma ortamı var. Aktif bir mücadele süreci var. Bu bakımdan herkes duyarlı olmalı.”
ASKERE VE OKULA GİTMEYİN DİRENİŞE GEÇİN

“Kürt gençliği dört parçada, yurtdışında, metropollerde, nerede olurlarsa olsunlar büyük bir savaşın olacağı, soykırımın yaşanabileceği tehlikesini görerek şimdiden dikkatli, duyarlı ve hazırlıklı olmalılar. Kürt gençliği; kızı, erkeği, bu gerçeği görerek gerilla saflarına katılmalı. Öyle pasif kalmak, geride kalmak, yurtsever ve demokrat genç insana yakışmaz. Hele hele bir de düşman safında olmak, Türk ordusunda askere gitmek, devlete memurluk yapmak Kürtlüğe yakışmaz. Gençliğin dinamizmiyle, ruhuyla kesinlikle bağdaşmaz. Türk devletine hizmetten bütün Kürtler çekilmeliler. Kürt gençliği artık hiçbir ferdini Türk ordusunda askere göndermemeli. Türk polisi içerisinde bir tane Kürt bile yer almamalı. Kürt gençleri, çocukları asimilasyon kurumlarında, Türk okullarında okuyarak kendini geliştireceği, kurtaracağı hayalinden kendisini kurtarmalı. Böylece gerçek bir yurtseverlik ve Özgürlük Mücadelesini geliştirmek için herkes örgütlenip direnişe geçmeli. Herkes olduğu yerde kendini savunmak, halkı savunmak, devrimci değerleri savunmaktan kendini sorumlu görmeli. Bunun bilinciyle dolmalı, bunu nasıl yapacağına dair planlama geliştirmeli, kendini buna göre eğitmeli, örgütlemeli ve donatmalı. Hangi araçla mücadele edecekse o araçla donatmalı ve sonuç almalıdır.”

GÜNEYBATI VE KUZEY’DE DEVRİM COŞKUSU VAR

“Biz büyük 15 Ağustos Atılımının 28. Yılının zafer yılı olacağını ifade etmiştik. 28. Yıldönümü bu büyük zaferin coşkusu ve sevinciyle geçiyor. Başta Rojava olmak üzere Kürdistan'ın dört parçasındaki Kürt halkı, gençleri ve kadınları Rojava devriminin coşkusunu ve heyecanını yaşıyor. Onu anlamaya, sahiplenmeye ve bu temelde daha büyük görev ve sorumluluklar üstlenmeye koşuyor. Tarihinin en büyük coşkusu, heyecanı, bilinç ve örgütlenmesini yaşıyor. Bundan daha büyük bir gelişme olamaz. Bundan daha çok umut veren, coşku veren bir durum kesinlikle söz konusu olamaz. Biz 29. büyük atılım yılına bu temelde giriyoruz. Kuzey’de devrimci halk savaşını büyük bir hamle halinde geliştirdik. Güneybatı’da ise özgürlük devriminin yüzde ellisi başarılmış olarak giriyoruz. Büyük 15 Ağustos atılımının 29.yılına giriş bu temelde yaşanıyor. Bu giriş, 29. yılın nasıl geçeceğini gösteriyor. 28 yılda Güneybatı Kürdistan’da özgürlük devrimini yarı yarıya başaran atılım, 29. 15 Ağustos yılında Batı’daki özgürlük devrimini tamamen zafere götürdüğü gibi, Kuzey’de de devrimci halk savaşı temelinde özgürlük devrimini büyük bir zafere taşıyacağı, kalıcı adımlarla taçlandıracağı kesindir. Bugün Şemdinli’den Cizre’ye, Serhat’tan Dersim’e kadar gerillanın ve halkın birlik halinde yürüttüğü savaşın bu temelde geliştiği ve bunu başaracak güçte olduğu nettir. Türk ordusu tarihinin en büyük bozgunlarından birini yaşar durumda. AKP hükümeti bütün siyasetiyle iflas etmiş. Dolayısıyla 29. 15 Ağustos atılım yılının Kuzey’de ve Batı’da büyük bir devrim yılı, özgürlük mücadelesinde zafer yılı olacağı tartışmasızdır.”

29. YILINA DEMOKRATİK ÖZERKLİKLE GİRECEĞİZ

“29. zafer yılında Kuzey’de ve Batı’da devrimi zafere taşımak, Demokratik Özerklik çözümünü devrimci direniş temelinde, halkın gücü ve öz savunmasıyla adım adım gerçekleştirmek, bu temelde Önder Apo'ya özgürlük ve Kürdistan'a statü hedefini gerçekleştirmek temel hedeftir. 29. 15 Ağustos yılı Önder Apo'nun özgürlük yılı, Kürdistan'ın statü kazandığı yıl olacaktır. Batı’da özgürlük devriminin tam zafer kazandığı, Kuzey’de ise demokratik özerklik çözümünün Kürt halkının ve gerillasının gücüyle adım adım gerçekleştirildiği yıl olacaktır. Hedefimiz budur. Bu gerçekleştirilebilir bir hedeftir. Bu hedefi gerçekleştirmek için hareket ve halk olarak tüm gücümüzle mücadele ediyoruz. Koşullar her zamankinden uygundur, hazırlıklarımız her zamankinden güçlüdür. Direnmekte kararlıyız. Zafer kazanacağımıza dair inancımız her zamankinden büyüktür. 15 Ağustos atılımının 28. Yıldönümünün bu temel üzerinden tüm halkımıza kutlu olmasını diliyoruz. 15 Ağustos atılımının 29. Mücadele yılında büyük hedefleri başarmak üzere Özgürlük Mücadelesi yürüten herkese, tüm halkımıza ve dostlara, bu kutsal mücadelede rol ve misyon alan herkese üstün başarılar diliyoruz.”


ANF