14 Ağustos 2012 Salı

Duran Kalkan: Kürtler Askerliği-Memuriyeti Bıraksın

BEHDİNAN - KCK Yürütme Konseyi üyesi ve HSM Başkanı Duran Kalkan 15 Ağustos Atılımı’nın 28. yıldönümü vesilesiyle yaptığı açıklamada tüm Kürtleri askere gitmemeye, memuriyeti bırakmaya ve çocuklarını okula göndermemeye çağırdı. Kalkan önümüzdeki senenin Güneybatı Kürdistan’da tam zafere, Kuzey’de ise demokratik özerklik çözümünün gelişmesine sahne olacağını söyledi.

Kürt hareketinin 12 Eylül rejimine karşı gerçekleştirdiği 15 Ağustos Atılımının 28. yıldönümünde KCK Yürütme Konseyi üyesi Kalkan, atılımı bir Kürt miladı olarak nitelendirdi. PKK ile başlayan tarihsel dönemecin 15 Ağustos atılımıyla ete kemiğe büründüğünü ifade eden Kalkan “bugün Kürdistan adına yaşayan canlı, diri, yeni, özgürlükçü olan ne varsa hepsinin 15 Ağustos atılımının ürünü olarak ortaya çıktığını ifade etmek kesinlikle hatalı değil, doğrudur” dedi.

SOYKIRIMI DURDURDU

“15 Ağustos’tan önce inkâr ve imha sistemi temelinde geliştirilen soykırım sürecini durduran, ona karşı özgürce var olma, yaşama bilincini, iradesini ve direncini ortaya çıkaran, böyle bir birey ve toplum yaşamını geliştiren, kuşkusuz 15 Ağustos tarihi atılımı oldu” diyen Kalkan bu anlamda 15 Ağustos atılımının bütün gelişmelerin temeli olduğunu dile getirdi.

15 Ağustos atılımı ve güncel gelişmeleri ele alan Duran Kalkan’ın değerlendirmeleri şöyle:

“Her günü büyük bir emek ve çabayla ilmik ilmik örülen 28 yıllık onurlu bir tarihsel süreç yaşanmıştır. Bu dönemi Kürt tarihinin kahramanlık dönemi, ulusal başkaldırı, ayağa kalkış ve şeref kazanma süreci olarak tanımlamak, değerlendirmek yerindedir. Her şeyden önce Kürt insanının, Kürt bireyinin 15 Ağustos atılımı temelinde yaşadığı değişim-dönüşümü kazanımlarını görmek lazım. PKK’nın kuruluşundan ve 15 Ağustos atılımından önce, asimilasyon politikaları çerçevesinde kendi kültüründen, kimliğinden utanan, başkası olmak için adeta yarışırcasına koşan, ulusal yok oluşu, inkarı, teslimiyeti iliklerine kadar yaşayan, bilinçsiz, örgütsüz, iradesiz, işsiz, kendisi olmaktan çıkmış Kürt gerçekliği vardı. 15 Ağustos irade ve bilinç kazanmış, kimlik kazanmış, özgür yaşam tutkusuna sahip, ortak yaşamı oluşturan,sözü açık, duruşu net, bilinci, iradesi güçlü, onurlu, şerefli, başı dik, yaşam sevinciyle dolu bir Kürt insanını yaratmıştır. Ulusal devrimin bireysel düzeydeki kazanımları bu temeldedir. Soykırım rejiminin Kürt toplumunu getirdiği nokta kendi toplumsal gerçekliğini inkâr eden, ulusal kültürel değerlerinden kaçan, asimilasyonu yaşayan, bilinçsiz, örgütlülüğü dağıtılmış, kapitalist modernitenin ve soykırım rejiminin dağıtıcı, parçalayıcı etkisinde tükenmiş bir toplumsal gerçeklikten yeni demokratik bir toplum ortaya çıkarılmıştır. Bir toplumsal gerçeklik olarak bir arada yaşamanın gereklerini, ortak çalışma ve paylaşım temelinde gerçekleştirmiştir. Ulusal, kültürel düzey açısından da 15 Ağustos atılımının yarattığı gelişmeler tarihidir. Aslında Kürt halkı daha uluslaşamadan yok edilmek, katliam ve kültürel soykırımlarla tarihten silinmek istenmiştir. Ortaya çıkartılan Kürt Statüsünün temel özeliği budur”
ULUSAL DİRİLİŞ BAYRAMI 15 AĞUSTOS

“15 Ağustos Ulusal diriliş bayramıdır. Ulusal bilinci, ulusal kültürü, ulusal birliği ve örgütlülüğü yaratmıştır. Bir demokratik ulus olma gerçeğini ortaya çıkartmıştır. Demokratik toplum ulusunu şekillendirdi. Ulusal kültürü, demokratik değerlerle direniş temelinde yaratıp geliştirdi. Yeni bir kültürel değerler sistemi olarak, 15 Ağustos tarihi atılımı temelinde sanatı, edebiyatı yarattı. Birey ve toplum için yaşam ölçülerini ortaya çıkardı. Red-kabul ölçülerini geliştirdi. Yeni bir ahlaki değer toplamını yarattı. Demokratik ve ulusal boyutlar çerçevesinde demokratik toplumu, yaşam gerçekliğiyle yoğurarak ortaya çıkardı. Bunlar siyasal, askeri kültürel kazanımlardır. Hepsinin kurucu gücü olarak 15 Ağustos eylemi, siyasi, askeri ve kültürel olarak her türlü örgütlülüğü, siyasal bilinci, güvenliği ve özgürlük bilincini bu temelde yaratmıştır.”

PARÇADAN BÜTÜNE YAYILDI

“Kuzey Kürdistan’da başlayıp gelişen bu süreç, bütün Kürdistan’ı etkisi altına almıştır. Yurt dışındaki Kürtlerin hepsini ideolojik, kültürel, ulusal, siyasi, toplumsal gelişme içine çekmiştir. Bir parçayla sınırlı kalan bir durum değildir bu. Kürdistan birliğini, Kürt toplumsal birliğini yaratmayı bilmiştir. Bütün Kürtlerdeki yeni toplumsal gelişme, modern Kürtlük, ulusal birlik, demokratik duruş, 15 Ağustos atılımı temelinde gelişti ve gelişmektedir.”

KÜRDİSTAN’DA BÜYÜK BİRLİK

“Bugün eğer Güneybatı Kürdistan’da örgütler bir olabiliyorlarsa, kendi iradeleriyle yaşamaya çalışıyorlarsa, bütün bunlar 15 Ağustos atılımının sayesinde olmuştur. Varlıkları boyunca hep birbirleriyle kavga etmiş Kürt örgütleri bir araya gelip bir irade ortaya çıkarabiliyorlarsa, Batı Kürdistan kendi iradesi ile sistemini yaratabiliyorsa, bütün bunların altında 15 Ağustos tarihi atılımının önemli payı vardır. Kuzey’de Türkiye cumhuriyeti devletinin ve hükümetlerinin her türlü imha ve tasfiye saldırılarına karşı büyük bir cesaret ve fedakarlıkla zindanda, şehirde, mahallede direnen bir halk gerçekliği varsa, bu 15 Ağustos diriliş atılımının yarattığı değerlerdir. Yine Doğu Kürdistan’da her türlü baskı ve zulüm karşısında ulusal demokratik değerleri ile ulusal demokratik örgütlülüğü geliştirme çabaları sürüyorsa, bütün bunlar 15 Ağustos dirilişinin büyük kazanımlarıdır. Bütün parçaları etkileyen, birleştiren, ortak demokratik ulus bilinci, örgütlülüğü, birliği yaratan, temelde 15 Ağustos atılımıdır. Gerilla Kürdistan’ın dört parçasında Kürt halkının diriliş kuvveti, güvenlik kuvveti, halk savunma gücü haline gelmiştir. Güney’de, Doğu’da, Batı’da; bütün parçalardaki Kürt halkının temel savunma ve güvenlik güvencesidir. İşte 15 Ağustosun kahramanca mücadelesi temelinde, demokratik ulus gerçekliği, parçalanmış olmasına rağmen, her parçasında yaratmayı bilmiştir. Ortak bir demokratik ulus bilinci, yaşamı, güvenliği 15 Ağustos atılımı üzerinden şekillenmiştir. Kürdistan’daki bu gelişmelerin tabi ki, Ortadoğu toplumlarında köklü, değiştirici, dönüştürücü etkisi olmuştur.”
DEMOKRATİK KÜRT ULUSALLAŞMASI DEMOKRATİK ORTADOĞU’NUN ÇEKİRDEĞİ

“Demokratik Kürt uluslaşması, demokratik Ortadoğu toplumunun halkların kardeşliği temelinde yaratılmasını ifade ediyor, demokratik Ortadoğu birliğinin çekirdeği oluyor. Bugün 15 Ağustos atılımı, Kürdistan’ın yaşadığı bu büyük değişim-dönüşüm temelinde, kendisini Türkiye ve Ortadoğu’nun dönüşümü, demokratik gelişmesi temelinde var ediyor. Yeni Türkiye ve Ortadoğu bu temelde özgürlük değerleriyle yeniden şekilleniyor.”

BU ATILIM OLMASAYDI YOK OLUŞ OLURDU

“15 Ağustos atılımı, 12 eylül askeri rejimini paramparça ederek, bilinçte ve pratikte Kürdistan’ı aydınlatıp yeniden var etti. Bu direnişler olmasaydı, soykırım rejimi tam zafer kazanırdı. Büyük zindan direnişi olmasaydı ne olabilirdi? 12 eylül faşizmi ideolojik zafer kazanırdı. Var olma, özgür olma, özgür yaşama bilincinin, iradesinin başarısızlığa uğraması ve ezilmesi anlamına gelirdi. Var olmayan bir toplum, özgür yaşama bilincini, iradesini kaybeden bir toplumun başına ne geleceğini anlamak lazım. Toplum elbette ki varlığını sürdüremezdi. Zira kürdün var olma, özgür olma, özgür yaşama bilinci, iradesi gerçekleşemeyen, yani ideolojik zafer kazanamayan gerçeği buna yol açmaktadır. Bu bağlamda 12 Eylül askeri faşist rejiminin zafer kazanması kürdün özgürce var olma iradesini, bilincini felç ederdi, yenilgiye uğratırdı. Parti yenilirdi, PKK yok olurdu, Önderlik gerçeği yok edilirdi. Bilinç ve örgütlülük olarak Kürt halkının varlığı ve özgürlüğe çekecek bir öncü kuvvet ortadan kalkardı. Zindan direnişi PKK’nin çizgisinin ideolojik zaferini yarattı. Daha sonra en zor koşullarda 12 eylül faşizmine karşı daha güçlü temelde direnerek zafer kazandı. Savaşçılık, ideolojik zaferle şekillenmiş parti öncülüğü ile yaratılmıştır. Böyle bir parti öncülüğü olmasaydı, 15 Ağustos atılımı olamazdı. 12 Eylül askeri rejimi karşısında zindan direnişi olmasaydı, zafer kazanılmasaydı PKK yenilip yok olurdu. Zindanda direnemeyen bütün partiler, önderler, 12 Eylül 1982’den sonra yok olup gittiler, tarih sahnesinden silindiler. Zindanda ideolojik zafer kazanan PKK, siyasi ve askeri mücadele yürütme hakkını, iradesini elde etti. Bu gerçeklik iyi anlaşılmalı. Bu bakımdan sözde bazı liderciklerin, partilerin, “PKK’nin direnişi bizi geriletti” demeleri bir sahtekârlıktır, gerçeklikle hiçbir alakaları yok, yalancılığın ta kendisidir.”

SAHTEKAR VE OYALAYICI SİYASET ÇÖZÜMÜ ERTELEDİ


“1 Haziran 2004’teki gerilla hamlemiz yalancı, sahtekar ve oyalayıcı AKP’ye karşı bir tutum olarak gelişti. Ancak 1 Haziran 2004’ten sonraki sürecin bir stratejik atılım düzeyinde yürütülmesinde de ciddi zayıflıklar yaşandı. Bilindiği gibi AKP, hep yalan, dolan ve süreci uzatma ve İmralı’yı çürütme politikasını derinleştirme, içten tasfiyecilikle bölüp parçalama çabasıyla bizi tasfiye etmeye çalıştı. Hareketimiz tasfiyeci etkilemelerin yönlendirmesinden dolayı böyle bir direniş sürecine giremedi. Tersine tasfiyeciliğin müdahalesi sonucu dış güçlerin etkisi altında kalan bir parçalanma, tasfiyeci saldırılar ve zorlanma dönemi yaşandı. Bu bakımdan tarihsel süreç doğru okunarak onun gereklerine uygun bir politik taktikle karşılık verilemedi. Hareketimiz o dönemde zor ve kritik bir süreçten geçiyordu. Bu kritik süreci aşma, tasfiyeciliği tasfiye etme, gelişmeleri yeniden yönlendirme ve dış müdahaleyi boşa çıkartacak bir özgürlük iradesini geliştirmek için 1 Haziran 2004 hamlesi gerçekleşti. Hem bu tarzda başlayış, hem daha sonraki süreçteki AKP’nin yaklaşımları hamlenin bir taktik hamle mi olacağı, yoksa stratejik bir hamleye mi dönüşeceği konusunda hep bir muğlaklık yarattı. Yeni bir stratejik hamle olmak yerine 3. Stratejik dönemin, yani demokratik siyasi mücadele stratejisi, taktiği olma özelliğini taşıdı. Hemen hemen herkesin nabzına göre şerbet vererek bu temelde etkilenmeye ve yönlendirmeye çalıştı. O nedenle AKP gerçeğinin anlaşılıp çözümlenmesinde bir zorluk yaşandı. Bu muğlaklığı aştırmak için AKP gerçekliğini bir ret olarak ortaya koyma, Kürt halkına, demokratik güçlerine kavratma ve özümsetme temelinde, AKP’ye karşı stratejik düzeyde bir hamle başlatmaya zorlandık. Bunda AKP’nın beklenti yaratma, oyalama siyaseti etkili oldu. Siyasal bir çözüm olacakmış gibi bir beklenti yarattı. Bunlar da 1 Haziran2004’ün yeni bir stratejik direniş hamlesi olma koşullarını ortadan kaldırdı. Bu çerçevede de geçen süreç 15 Ağustos tarihi atılımı gibi yeni bir stratejik direnme süreci olamadı. 1 Haziran 2004’ten 1 Haziran 2010’a kadar geçen altı yıllık süre içerisinde yürüttüğümüz mücadele ile AKP gerçeğini netçe açığa çıkardık. AKP’nin yalanla, hileyle, askeri ve siyasi saldırılarla hareketimizi bölme, parçalama, tasfiye etme, marjinalleştirme politikalarına karşı büyük bir halk serhildanını geliştirdik ve başarımızı sağlamlaştırmaya çalıştık. Bu süreç boyutlanarak devam etmektedir.”
‘YEŞİL ERGENEKONCULUĞUN MASKESİNİ DÜŞÜRDÜK’

“Halktan yana ve dinci söylemine karşı AKP hükümetinin Türk-İslam sentezli bir faşist rejim olduğu gerçeğini bu direniş süreci içerisinde netçe açığa çıkardık. Aslında bu yönüyle CHP ve MHP’den çok farklı olmadığını, beyaz Türkçü Ergenekonculuğun yerine Yeşil Türkçü Ergenekonculuğu geçirmeye çalıştığı gerçeğini açığa çıkardık, herkese gösterdik. Bu konuda AKP gerçeğini açığa çıkaran, aydınlatan tarihi bir süreç yaşadık. Bunlar tarihi gelişmeler oldu, büyük önem taşıdı. Ama elbette ki uzun bir sürecin de yaşanmasına yol açtı. AKP bundan yararlanarak ömrünü uzattı. Türkiye'yi yeşil Ergenekonculuk temelinde yeniden yapılandırmaya, devlet iktidarını tümden ele geçirerek Türkiye cumhuriyetini tümden AKP cumhuriyeti haline getirmeye çalıştı. Bu konuda belli bir mesafe de katetti. Yetersiz ve zayıf kalan yanlarımızı özeleştiriyle düzeltmeye çalışıyoruz. Ama bu mücadelede yalnız kaldığımız, tek kaldığımız da bir gerçektir. Bu nedenle de biz AKP gerçeğini görsek bile halkı ve demokratik güçleri bu konuda aydınlatamadık, ikna edemedik. Dolayısıyla da AKP'ye karşı etkili bir direniş geliştirmenin zeminini hazırlayamadık. Geçen sürecin temel karakteri böyle tanımlanabilir. Öncü, kendi başına yürüteceği mücadeleyle başarı kazanamaz. Mücadeleye herkesi katabilmesi gerekir. Müttefiklerini katabilmesi, en geniş bir demokratik ittifakla bu mücadeleyi yürütmesi gerekir. Böyle bir ittifak oluşturabilmek, geniş toplumsal kesimleri mücadeleye çekebilmek için de onları aydınlatmak, ikna etmek, bilinçlendirmek gerekir. Öyle olmazsa öncü yalnız kalır ve yenilmeye mahkum olur. Bu nedenle biz gerçeği görebilmiş olsak bile değişik toplumsal kesimleri, demokratik güçleri ikna edemediğimiz için aktif mücadele içine giremedik.”

2004’TEN BU YANA NELER YAŞANDI NELER DEĞİŞTİ?

“AKP’nın oyalama siyasetine karşı 1 Haziran 2004 hamlesi bir taktik hamle olarak kaldı. Bu süreç de, AKP ile yoğun bir boğuşma süreci oldu. Dolayısıyla geçen sürecin mücadelesinin iki temel özelliği oldu. Bir; AKP'nin imha ve tasfiye amaçlı saldırı planlarını boşa çıkarmak. AKP başka alanlarda başarı elde ettiyse de PKK karşısında, Kürt Özgürlük Hareketi karşısında umut ettiği başarıyı hiçbir dönemde elde edemedi. Her zaman planları boşa çıktı, saldırıları kırıldı, başarısızlık yaşadı. Bu dönemin ikinci özelliği ise; AKP gerçeğinin daha çok açığa çıkarılması, toplumun ve demokratik güçlerin AKP gerçeği konusunda aydınlatılmasıydı. Fakat büyük bir sabırla, fedakarlıkla bu sürece yaklaştık. Biz bu politikanın bilincinde olduk ve böyle bir konuma düşmemek için büyük bir sabırla, dirayetle hareket ettik. AKP'nin her dönemdeki oyunlarını bozmayı, AKP'nin maskesini düşürerek gerçek yüzünü halka ve demokratik güçlere göstermeyi esas aldık. Bunun için her türlü mücadele yaşandı. Sert askeri müdahaleler oldu, yoğun ideolojik mücadeleler yaşandı. İmralı’da, dışarıda kıran kırana bir ideolojik mücadele süreci oldu. 29 Mart 2009 yerel seçimleri, referandum niteliğinde sayıldı. Ardından 2010’da 12 Eylül referandumu oldu. AKP, Açılım söylemi adı altında toplumu aldatmayı ifade eden bir ikiyüzlü, sahte politika yürüttü. 1 Haziran 2010’dan itibaren AKP'nin yalancı, ikiyüzlü, sahtekar, soykırımcı, imha ve tasfiye amaçlı saldırılarına karşı yeni bir stratejik direnme hamlesi içine girdik. Son iki yıldır AKP saldırılarına karışı bu temelde direniyoruz. 1 Haziran’da başlayan süreç son iki yıldır gerçek stratejik boyuta ulaşıyor.”

4. DÖNEM DİRENİŞ ÇİZGİSİNE GİRİLMİŞTİR

“15 Ağustos stratejik hamlesi gibi yeni bir stratejik direniş süreci içine girmiş bulunuyoruz. AKP saldırılarını bu direniş temelinde iki yıldır daha fazla kırıyoruz. Gerçekten de 1 Haziran 2004’ten 1 Haziran 2010’a kadar geçen süreç, AKP'nin çeşitli oyunları, politikaları temelinde bizi aldatarak imha ve tasfiye etme saldırılarına karşı bunları bozma amaçlı bir direniş süreci oldu. 1 Haziran 2010’dan itibaren bu direniş sürecinin stratejik boyut kazanmasıyla sadece AKP oyunlarını bozmakla kalmıyoruz, AKP'yi yenilgiye uğratacak bir mücadele süreci içine girmiş bulunuyoruz. Dikkat edilirse son dönemde bu gelişmeler çerçevesinde AKP ciddi bir biçimde zorlanıyor. Sadece maskesi düşmüyor, gücü kırılıyor, etkisi azalıyor. Artık AKP iktidarı ciddi bir biçimde sarsılır, yalpalar, yenilgi sürecini yaşar hale gelmiştir. Direniş mücadelesinin stratejik boyuta ulaşmasıyla birlikte mücadelenin AKP üzerindeki etkileri de bu oluyor. Öncesi, demokratik siyasi çözümün zeminini güçlendirerek önünün açılması süreciydi. Biz bu konuda elimizden gelen çabayı harcadık; siyasi çözüm sürecinin önünü açmak için her zaman özveride bulunduk, sayısız çözüm projesi yayınladık. Defalarca tek yanlı ateşkes ya da eylemsizlik ilanında bulunduk. Yapabileceğimiz her şeyi fazlasıyla yaptığımız inancındayız. Aslında siyasi çözüm anlamında yapılabilecek her şeyi yaptık, gösterilebilecek her türlü tutumu gösterdik. Bu konuda en küçük bir eksikliğimiz kalmadı. Bu bakımdan da geçmişe dair dönüp baktığımızda rahatız. Büyük bir sabırla yaklaştığımızı, yine cesaret ve fedakarlıkla süreçleri ele aldığımızı görüyoruz. Dolayısıyla Kürt sorununun siyasi çözümünün gerçekleşmemesinden kesinlikle PKK ve Kürt halkı sorumlu değildir. Eğer demokratik siyasi çözüm gerçekleşmemişse bunun tek sorumlusu TC devleti ve AKP Hükümetidir. Bütün demokratik çevreler, liberaller, özgürlükçüler, devrimciler bu gerçeği böyle görmeli, doğru anlamalıdır. Geçen son iki yılda birçok çevre bu konuda yalpalama yaşadı. Şimdi AKP gerçeği daha çok açığa çıkmıştır, herkes bu gerçeği görsün. Bu bakımdan da bizim hiçbir eksiğimiz yoktur. İmralı’dan Oslo’ya kadar birçok görüşmeler oldu. Demokratik siyasi çözümün gerçekleşmesi için inançla, istekle çalıştık. Fakat AKP’den bu tutarlılığı, gücü ve cesareti göremedik; güven vermedi, cesur değildi. Sadece içeride oy kazanmak ve iktidarını güçlendirmek için her şeyi kullanıyor. Kürt sorununa da böyle yaklaşıyor. Kürt halkı üzerinde soykırım uygulanıyor, dolayısıyla Kürt halkının direnişi, bir varlık-yokluk direnişidir.”

GÜNEYBATI VE KUZEY KÜRDİSTAN DEVRİMİ YAŞIYOR

“Büyük 15 Ağustos atılımının 28.yıldönümünü yaşadığımız bu günlerde Kürdistan'ın Kuzey ve Batı parçalarında büyük, tarihi gelişmeler gerçekleşiyor. Öncelikle Batı Kürdistan devrimini selamlıyorum. Batı Kürdistan halkının gösterdiği cesaret ve fedakarlık nedeniyle kutluyorum. Batı Kürdistan gençlerine, kadınlarına, emekçilerine, geliştirdikleri tarihi özgürlük hamlesinde üstün başarılar diliyorum. Onlar Arap milliyetçiliğinin kolunu kırarak Rojava’da devrim yaptılar. Arap milliyetçiliğinin bir kolu kırılarak Kürdistan’ın en küçük parçası dünyanın en özgür alanı olma durumunu yaşıyor. Bunun sevinci ve gururu içerisindeyiz. Yine aynı biçimde Şemdinli’den başlamak üzere Dersim’e kadar uzanan hatta, büyük bir direniş gerçekleştiren Kuzey Kürdistan halkını, gerillasını selamlıyor, kutluyorum. 15 Ağustos ruhunun atılım diyarında 28. Yıldönümünde daha görkemli, daha canlı olması, daha büyük direniş ve mücadeleye sahne olması bize mutluluk veriyor, kıvanç veriyor. Bu da tarihe Şemdinli Kuşatması-Devrimi olarak geçecek. Bu gelişmelerin tümünü Kuzey ve Güneybatı devrimi olarak değerlendirmek doğrudur.”

28 YILDA BÜYÜK MESAFE KATLEDİLDİ

“Büyük davalar, derin acılar yaşanarak başarıya götürülüyor. Özgür ve demokratik yaşam, ağır bedeller verilerek kazanılıyor. Biz de bu bedelleri böyle yüce ve büyük amaçlar uğruna veriyoruz. Eğer çok tarihi, yüce amaçlar söz konusu olmasaydı, Kürt halkının varlığı ve özgürlüğü gibi yüce amaçlar için olmasaydı, bir damla bile kan akıtmazdık. Bu, Önder Apo'nun çizgisidir. Ancak varlık-yokluk gibi tarihi bir soruna çözüm aradığımız için ve başka bir çare olmadığı için savaşmak, direnmek, kan akıtmak zorunda kalıyoruz. Bunu herkes bilmeli. Bunun derin bilincinde olmak, acılarımızı biraz daha hafifletiyor. Onların şehadetinin büyük amaçlar uğruna gerçekleştiğini bilmek, bizde her türlü acıya karşı dayanma gücünü yaratıyor. Tabii biz şu gerçeği çok iyi biliyoruz: bu kahramanlıklar olmazsa, bu tarihi direnişler yaşanmazsa gerçekten de Kürt’ün var olma ve özgür yaşama gücü ortaya çıkmayacak. Bu hakkını kullanamayacak. Ağır bir imha ve tasfiye saldırısı altında hiçbir halk üzerinde uygulanmayan türden bir soykırım uygulanıyor. Bu birkaç yıllık uygulama da değil, yüz yıllık bir uygulamadır. Düşünelim, yüzyıllık soykırım altında olmak, yüz yıl fiziki ve kültürel olarak yok edilmek istenmek ne kadar ağır bir durum? Diğer yandan bu soykırımı bir devlet, iki devlet, şu veya bu parti de uygulamıyor. Bütün kapitalist sistem uyguluyor, dünya sistemi buna göre şekillenmiş. Kapitalist modernite sistemi, dünya hegemonyası Kürdistan’ı parçalayarak ve yok sayarak kurulmuş. Yok edebilmek için de yüzyıldır bölgedeki ajanları tarafından Kürt halkı üzerinde fiziki katliam ve kültürel asimilasyon uygulatıyor. Böylece Kürtler yok edilmek, tarihten silinmek isteniyor. Tarihin en eski halkı, toplumsallaşmaya öncülük etmiş, neolitik devrimini yaşamış en kadim halkı tarihten silinmek isteniyor. Bu kadar büyük bir tehlike var. 28 yıllık mücadeleyle mevcut parçalanmışlığın, inkar ve imha rejiminin etkisini önemli ölçüde kırdık, maskesini düşürdük, yüzünü açığa çıkardık.Nasıl bir insanlık suçu olduğunu özgürlükçü demokratik tüm insanlığa gösterdik. Bu açıdan 28 yılda önemli gelişmeler sağladık. Güneybatı’da bu etkiler daha çok kırıldı ve halk özgürlüğünü yaşıyor.”

YENİ DÖNEM SİYASETİ: “KÜRT KÖKENLİ VATANDAŞLARIM!”

“Kuzey Kürdistan'da Türkiye Cumhuriyeti devletinin o katı inkar ve imhacı sistemi kırıldı. Beyaz Türkçü Ergenekonculuk yenilgiye uğratıldı. Fakat onun yerine gelen de onun gibi kaba olmasa da daha sinsi, daha hilebaz, aslında inkar ve imha rejiminde özde bir değişiklik yapmıyor; aldatıcı, biçimsel değişiklikler yapıyor. Eskisi gibi Kürt yoktur demiyor. Kürt vardır, ama tarihte vardı, şimdi Türkleşmiştir o Kürtler, diyor. Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “Kürt kökenli vatandaş” demesi bu anlama geliyor. Yani kökeni Kürt’tür, bugün Kürt değildir artık! Ne olmuş peki? Türkleşmiş, yani asimile edilmiş, soykırımdan geçirilmiş anlamına geliyor. Diğer yandan da dillerini konuşsun, bir de televizyon verdik diyorlar, bunların hepsi özel savaş kapsamındadır. Aslında PKK'nin geliştirdiği Özgürlük Hareketini darbeleyebilmek, zayıflatabilmek, başarısız kılabilmek için geliştirilen oyunlardır. Kürtleri ve demokratik insanlığı aldatarak Kürt soykırımını sürdürmek istiyor. Bu gerçeği herkesin iyi görmesi gerekiyor. Bu bakımdan da şimdiki politika oldukça tehlikeli, en az önceki kadar tehlikelidir. Yeni anayasa yazıyorlar, Kürt’ün adı bu anayasada olacak mı, olmayacak mı, beli değil. Bütün Kürtler duyarlı olmalıdır. Sormalılar, anayasa yazan komisyon Kürt’e ne diyor, Kürt’ün adı ve kimliği burada var olacak mı, yoksa geçmişte yapıldığı gibi yok sayılarak yok edilmek mi isteniyor? Bu Lozancı zihniyetin ve politikanın sinsi bir biçimde sürdürülmesinden başka bir şey olur mu, Kürt’ün adını geçirmemek? Olmaz. Lozan’da da öyle yaptılar. Şimdi de çok sahtekârca AKP aynı şeyi yapmak, Lozan’ı maskeli bir biçimde yenilemek istiyor. Kimi kandıracaklar bu durumla. Bu bakımdan Kürtler çok daha uyanık, duyarlı, örgütlü ve mücadeleci olmalıdır. Yoksa tehlike geçmiştekinden az değildir, daha fazladır. AKP hükümeti geçmiş Türk hükümetlerinden az soykırımcı değil, az şiddet kullanmıyor. Orduyu tüm gücüyle gerillanın üzerine, polisi tüm gücüyle halkın üzerine seferber etti. On bin tane Kürt aydınını, siyasetçisini tutuklamış durumda. İmralı’da Önder Apo üzerinde önceki hükümetlerin göstermediği baskıyı uyguluyor. Kürt iradesini İmralı’da kırmak, ezmek istiyor. Bunların hepsi topyekün savaş konsepti temelinde yapılıyor; soykırım siyasetinin gereği olarak yapılıyor. Ama bütün bunları söylerken yüzünü maskeleyerek, sanki Kürt sorununu çözüyormuş gibi göstererek aldatıcı bir biçimde yapmaya çalışıyor. Türkiye'nin bütün imkanlarını NATO’ya ve ABD'ye pazarlayarak, NATO’nun ve ABD'nin bütün gücünü arkasına alıp Kürt Özgürlük Hareketi'ne saldırtarak yapıyor. Hiçbir Türk hükümeti AKP kadar işbirlikçi olmadı. Hiçbir Türk hükümeti AKP kadar Kürtlere karşı başka devletlerle, dış güçlerle ilişki ve ittifak içinde olmadı. Hiçbir Türk hükümeti Türkiye'nin imkanlarını Kürtlere karşı savaş için AKP kadar dış güçlere satmadı, pazarlamadı.”
AKP İTTİFAK GÜÇLERİNİ KÜRTLERİN ÜZERİNE SALDIRTIYOR

“AKP'nin bütün umudu, Suriye'de savaş olacak, ABD Suriye'ye askeri müdahalede bulunacak, NATO’yu arkasına alacak, böylece bir NATO gücü olarak Türkiye de bu savaşın önünde yer alacak, dolayısıyla ABD ile PKK'yi savaşır hale getirecek. Kürt halkını, Kürt Özgürlük Hareketi'ni ABD'nin teknik gücünün, asker gücünün önüne sürerek ezdirtecek. Şimdi AKP'nin bütün çabası bunun içindir. Geçen yılda da bir taraftan ABD'yi, bir taraftan İran’ı yanına alarak dünyada birbirine karşıt olan bu iki gücü PKK'ye karşı mücadelede müttefik hale getirerek savaştırdı. Bu kadar Türkiye'nin imkanlarını pazarlayıp dış güçleri birleştirerek üzerimize geldi. Şimdi de tüm gücüyle Türkiye'nin imkanlarını ABD'ye satıyor, pazarlıyor, ABD'nin tüm gücünü hareketimiz üzerine, Kürt halkı üzerine sürmek istiyor. Böylece uluslararası sistemin askeri gücüyle Kürt gerillasını, Kürt Özgürlük Hareketi'ni ezdirtmeyi hedefliyor. Bu bakımdan durum ciddidir. Soykırım tehlikesi varlığını ciddi bir biçimde sürdürüyor. Soykırıma karşı mücadeleyle bunun bir insanlık suçu olduğu açığa çıkartıldı. Ciddi biçimde soykırım rejimi darbelendi ve kaba biçimde yürütülmesi imkansız kılındı. Fakat hala soykırım rejimi yenilmiş değil, inkar ve imha aşılmış değil. Kürt’ü yok sayan ve yok etmek isteyen zihniyet ve politikalar tümden ortadan kalkmış değil. Bu anlamda da soykırım tehlikesi hala var. Kürdistan'ı içine alacak bir bölgesel savaş tehlikesi var. Suriye’deki durum bu tehdidi açıkça gösteriyor. Tehdit sadece Batı Kürdistan'daki halkımıza dönük değildir. Savaş tehdidi, tehlikesi bütün Kürdistan'a dönüktür. Soykırım tehlikesi, inkar-imha ve tasfiye saldırısı devam ediyor. Bu Kuzey’de olduğu gibi, Batı’da da, Doğu’da da vardır. Dikkat edilirse; Güney Kürdistan bölgesel yönetimi de ciddi bir tehlike altında. Bir taraftan Türkiye baskıyla tehdit ediyor, bir taraftan İran tehdit ediyor, bir taraftan Bağdat yönetimi tehdit ediyor. Bu mücadeleler olmazsa Güney Kürdistan da ayakta kalamaz. Bu bakımdan Kürtler üzerinde savaş ve soykırım tehdidi var. Bunlar geçmiş değildir. Önümüzdeki haftalar, aylar bu konuda tehdidin ve tehlikenin çok daha büyük olacağı bir durumu gösteriyor. Çünkü süreç kritiktir. Büyük bir dünya savaşı yaşanıyor, artık kılıçlar kınından çekilmiştir. Dolayısıyla tam bir çatışma ortamı var. Aktif bir mücadele süreci var. Bu bakımdan herkes duyarlı olmalı.”
ASKERE VE OKULA GİTMEYİN DİRENİŞE GEÇİN

“Kürt gençliği dört parçada, yurtdışında, metropollerde, nerede olurlarsa olsunlar büyük bir savaşın olacağı, soykırımın yaşanabileceği tehlikesini görerek şimdiden dikkatli, duyarlı ve hazırlıklı olmalılar. Kürt gençliği; kızı, erkeği, bu gerçeği görerek gerilla saflarına katılmalı. Öyle pasif kalmak, geride kalmak, yurtsever ve demokrat genç insana yakışmaz. Hele hele bir de düşman safında olmak, Türk ordusunda askere gitmek, devlete memurluk yapmak Kürtlüğe yakışmaz. Gençliğin dinamizmiyle, ruhuyla kesinlikle bağdaşmaz. Türk devletine hizmetten bütün Kürtler çekilmeliler. Kürt gençliği artık hiçbir ferdini Türk ordusunda askere göndermemeli. Türk polisi içerisinde bir tane Kürt bile yer almamalı. Kürt gençleri, çocukları asimilasyon kurumlarında, Türk okullarında okuyarak kendini geliştireceği, kurtaracağı hayalinden kendisini kurtarmalı. Böylece gerçek bir yurtseverlik ve Özgürlük Mücadelesini geliştirmek için herkes örgütlenip direnişe geçmeli. Herkes olduğu yerde kendini savunmak, halkı savunmak, devrimci değerleri savunmaktan kendini sorumlu görmeli. Bunun bilinciyle dolmalı, bunu nasıl yapacağına dair planlama geliştirmeli, kendini buna göre eğitmeli, örgütlemeli ve donatmalı. Hangi araçla mücadele edecekse o araçla donatmalı ve sonuç almalıdır.”

GÜNEYBATI VE KUZEY’DE DEVRİM COŞKUSU VAR

“Biz büyük 15 Ağustos Atılımının 28. Yılının zafer yılı olacağını ifade etmiştik. 28. Yıldönümü bu büyük zaferin coşkusu ve sevinciyle geçiyor. Başta Rojava olmak üzere Kürdistan'ın dört parçasındaki Kürt halkı, gençleri ve kadınları Rojava devriminin coşkusunu ve heyecanını yaşıyor. Onu anlamaya, sahiplenmeye ve bu temelde daha büyük görev ve sorumluluklar üstlenmeye koşuyor. Tarihinin en büyük coşkusu, heyecanı, bilinç ve örgütlenmesini yaşıyor. Bundan daha büyük bir gelişme olamaz. Bundan daha çok umut veren, coşku veren bir durum kesinlikle söz konusu olamaz. Biz 29. büyük atılım yılına bu temelde giriyoruz. Kuzey’de devrimci halk savaşını büyük bir hamle halinde geliştirdik. Güneybatı’da ise özgürlük devriminin yüzde ellisi başarılmış olarak giriyoruz. Büyük 15 Ağustos atılımının 29.yılına giriş bu temelde yaşanıyor. Bu giriş, 29. yılın nasıl geçeceğini gösteriyor. 28 yılda Güneybatı Kürdistan’da özgürlük devrimini yarı yarıya başaran atılım, 29. 15 Ağustos yılında Batı’daki özgürlük devrimini tamamen zafere götürdüğü gibi, Kuzey’de de devrimci halk savaşı temelinde özgürlük devrimini büyük bir zafere taşıyacağı, kalıcı adımlarla taçlandıracağı kesindir. Bugün Şemdinli’den Cizre’ye, Serhat’tan Dersim’e kadar gerillanın ve halkın birlik halinde yürüttüğü savaşın bu temelde geliştiği ve bunu başaracak güçte olduğu nettir. Türk ordusu tarihinin en büyük bozgunlarından birini yaşar durumda. AKP hükümeti bütün siyasetiyle iflas etmiş. Dolayısıyla 29. 15 Ağustos atılım yılının Kuzey’de ve Batı’da büyük bir devrim yılı, özgürlük mücadelesinde zafer yılı olacağı tartışmasızdır.”

29. YILINA DEMOKRATİK ÖZERKLİKLE GİRECEĞİZ

“29. zafer yılında Kuzey’de ve Batı’da devrimi zafere taşımak, Demokratik Özerklik çözümünü devrimci direniş temelinde, halkın gücü ve öz savunmasıyla adım adım gerçekleştirmek, bu temelde Önder Apo'ya özgürlük ve Kürdistan'a statü hedefini gerçekleştirmek temel hedeftir. 29. 15 Ağustos yılı Önder Apo'nun özgürlük yılı, Kürdistan'ın statü kazandığı yıl olacaktır. Batı’da özgürlük devriminin tam zafer kazandığı, Kuzey’de ise demokratik özerklik çözümünün Kürt halkının ve gerillasının gücüyle adım adım gerçekleştirildiği yıl olacaktır. Hedefimiz budur. Bu gerçekleştirilebilir bir hedeftir. Bu hedefi gerçekleştirmek için hareket ve halk olarak tüm gücümüzle mücadele ediyoruz. Koşullar her zamankinden uygundur, hazırlıklarımız her zamankinden güçlüdür. Direnmekte kararlıyız. Zafer kazanacağımıza dair inancımız her zamankinden büyüktür. 15 Ağustos atılımının 28. Yıldönümünün bu temel üzerinden tüm halkımıza kutlu olmasını diliyoruz. 15 Ağustos atılımının 29. Mücadele yılında büyük hedefleri başarmak üzere Özgürlük Mücadelesi yürüten herkese, tüm halkımıza ve dostlara, bu kutsal mücadelede rol ve misyon alan herkese üstün başarılar diliyoruz.”


ANF

Hiç yorum yok: