24 Mayıs 2011 Salı

Baydemir : AKP Hastalığını Topraga Gömeceğiz

Diyarbakır'ın hem merkezinde hem de kırsal bölgelerinde yaşam kalitesini yükseltmek amacıyla çalışmalarına hız veren DİSKİ bir ilke daha imza attı. Merkeze bağlı 40 köye içme suyu şebekesi hattının temelleri atıldı.

Temel atma töreninde konuşan Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, "Bir zamanlar sıtma ile tifo ile tanınıyorduk. İçmesuyu, altyapı ve kanalizasyon çalışmaları sayesinde sıtma ve tifo tarihe gömüldü. Bir tek hastalık kaldı o da AKP'nin yalan hastalığı. 12 Haziran'da halkımız büyük dayanışmayla bu hastalığı da tabela haline getirerek ortadan kaldıracak" dedi.


Bağıvar (Kabê) Köyü'ndeki temel atma törenine BDP Diyarbakır İl Başkanı Mehmet Ali Aydın, Emek Demokrasi Özgürlük Bloğu Adayı Altan Tan, Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir, Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş, Diyarbakır Su ve Kanalizasyon İşleri (DİSKİ) Genel Müdürü Fahrettin Çağdaş, belediye ve DİSKİ personeli, muhtarlar, sivil toplum örgütü temsilcileri ve köy halkı katıldı. Törende ilk konuşmayı yapan DİSKİ Genel Müdürü Fahrettin Çağdaş, projeye ilişkin bilgiler aktardı. Çağdaş, 40 mahallenin daha temiz içme suyuna kavuştuğu projenin yaklaşık maliyetinin 8 milyon, ihale bedelinin ise 4.8 milyon lira olduğunu belirterek, "Bugün yapımına başlanacak olan proje 210 günlük kısa bir sürede tamamlanarak halkımızın hizmetine açılacak" dedi.


17 bin 307 kişi faydalanacak


Proje kapsamında toplam üç depo, 42 ölçüm odası yapılacağını ve 123 bin 84 metre yeni şebeke döşeneceği bilgisini veren Çağdaş, "Bununla 16 mahalle ve 24 mezra olmak üzere toplam 40 yerleşim biriminde 2 bin 596 hane ve 17 bin 307 kişi dünya standartlarında temiz içme suyuna kavuşmuş olacak" diye konuştu.

2011 yılı için çalışmalara hız verdiklerini söyleyen Çağdaş, "DİSKİ ailesi olarak yatırımlarımızın toplam rakamsal ifadesi yaklaşık 27,5 milyon TL'dir. Bu rakamın kırsal mahallelerimize ayrılan bölümü 7 milyon TL'dir. Yani toplam yatırımımızın yaklaşık yüzde 26'sını kırsal mahallelerimize ayırmış bulunmaktayız" dedi.

80 yılda yapılmayan 10 yılda yapıldı


Çağdaş'tan sonra konuşan BDP Diyarbakır İl Başkanı Mehmet Ali Aydın, 80 yıldır devlet ve hükümet Kürtlerin yaşadığı bölgeleri yaşamın her alanında ihmal ettiğini belirterek, "Halkımız özgür ve onurlu bir yaşam için sürekli mücadele etti. Belediye alanında ağzının tadı düzeldi. 80 yılda yapılmayan hizmetler 10 yılda yapıldı" dedi. Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş da konuşmasında, halkın desteği, birliği ve dayanışmasıyla başarıya ulaştıklarını söyledi. "O yüzden bu halk için ne kadar hizmet etsek borcumuzu ödeyemeyiz" diyen Demirbaş, BDP'li belediyeleri kastederek "Hakkari'deki sokakların halinden utanıyorum" diyen Başbakan Erdoğan'a şu yanıtı verdi: "Biz de inançları tanımayan, kültürleri tanımayan, insanları tanımayan senin gibi birinin Türkiye'nin başbakanı olduğu için utanıyoruz." Yaşam için suyun çok değerli olduğunu belirten Demirbaş, "Bizler için sudan daha değerli bir şey var. O da özgürlük, barış ve demokrasidir. Onlar olmazsa su da olmaz" diye konuştu.


Ankara'nın dış kredi miktarı Diyarbakır'ın 40 katı


Emek, Demokrasi ve Özgürlük Bloğu Adayı Altan Tan da, belediye başkanlarına teşekkür ederek sözlerine başladı. Tan, Başbakan'ın Hakkari'de "Belediyeye gelen paralar nereye gidiyor" şeklindeki sorusunu daha önce Diyarbakır'a geldiğinde de sorduğunu anımsattı. Ankara Belediyesi'nin kullandığı dış kredi miktarının 4 milyar dolar olduğunu söyleyen Tan, Diyarbakır'ın kullandığı dış kredi miktarının ise 100 milyon doların altında olduğunu belirtti. "Ankara, Diyarbakır'dan 4 kat büyük, kullandığı miktar Diyarbakır'ın 40 misli" diyen Tan, şöyle devam etti: "Kürtler çalıştıkça bunlar çıldırıyorlar. Bu Kürtler hiçbir şeyi yapamaz, beceremez, bırakırsak neler olacak diye izliyorlar. Billboardlarda 'Birlikte başarıyoruz' yazılmış. Bu başarının sembolü. Kendi kendimizi yönetmenin ve demokratik özerkliğin en güzel örneklerini vereceğiz."


'En temiz su bizimki'


Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir ise konuşmasına "Halkımıza verdiğimiz sözleri teker teker yerine getirdiğimiz için çok mutluyum" sözleriyle başladı. Baydemir, Büyükşehir'in mahallesine dönüşen 26 yerleşim biriminde su bulmak için toplam 6 bin 309 metre sondaj vurduklarını belirtti. Baydemir 58 yerleşim birimine tam 214.5 kilometrelik şebeke döşeyerek, DİSKİ Temiz Su Arıtma Tesisi'nden su götürdüklerini söyledi. Baydemir, "Bizler suyu musluktan içiyoruz. Ankara'da, İstanbul'da, İzmir'e, Antalya'da içme suyunu marketlerde pet şişelerden alınıyor. Banyo veya çamaşır için ise şebeke suyunu kullanıyorlar. Üstelik 16 büyükşehir belediyesi içinde en ucuz ve en temiz suyu yurttaşımıza veriyoruz" diye konuştu.


Ofis'le köylerin suyu aynı olacak


Bugün hizmet, altyapı ve su konusunda Kürt halkının kendi toprağında, kendi evinde söz sahibi olduğunu söyleyen Baydemir, "Böyle devam ettikçe her türlü yokluğun üstesinden geliriz" dedi. Kabê'nin zorlu bir altyapısı olduğunu dile getiren Baydemir, şöyle dedi: "Kimi yerde yaptığımız sondaj çalışmalarında elde ettiğimiz su maalesef kaliteli değildi. Biz Ofis'te Kayapınar'da içme suyunun kalitesi nasılsa Kabê ve diğer köylerde de öyle olmalı dedik. Bu yıl bu çalışmamızı bitireceğiz."


Sıtma ve tifo tarihe gömüldü


Sur ilçesinin tüm köylerinin kanalizasyon ve altyapı sorununu tamamen çözeceklerini kaydeden Baydemir, konuşmasını şu sözlerle tamamladı: "Bir zamanlar sıtma ile tifo ile tanınıyorduk. İçmesuyu, altyapı ve kanalizasyon çalışmaları sayesinde Sıtma ve Tifo tarihe gömüldü. Bir tek hastalık kaldı o da AKP'nin yalan hastalığı. 12 Haziran'da halkımız büyük dayanışmayla bu hastalığı da tabela haline getirerek ortadan kaldıracak."


DİHA

Bozkurt Sembolü Çalıntıdır


"Roma mitolojisindeki Romus ve Romulus kardeşleri emziren dişi kurttan esinlenerek, Türk’ü Ergenekon’dan çıkartan bir bozkurt masalı uydurulmuştur. Oysa ki bu "masal" bizlere, Balkan, Kafkas ve Kırım’dan ithal edilmiş ve Türkler tarafından savunulup, desteklenmiştir."
 
Türkiye’de ülkücülerin kullandığı, bozkurt sembolu çalıntıdır!
Gecekondu Türkiye’sinde zaten kendine özgü birşey yok, bulunmuyor, Bulunmaz.

Osmanlı Devleti ve devamı olan Türkiye’de kendine özgü bir yapı, bir parça bulmak, gerçekten zordur. Yok.

Böylesi bir yokluk ve zorlukta yazılan resmi tarih, hiç kuşkusuz, abartma ve uydurmalarla dolu olacaktır. Budur.

Böylesi bir yokluk ve zorlukta yazılan ve bizlere okutulan resmi tarih, yalanlarla doludur:
Kökenimiz konusunda yazılanlar, uydurmadır.
Tarihimiz ve Anadolu’ya gelişimiz konusunda yazılanlar, uydurmadır.

Bunlar, başka yazılarda ele alınacak ve yazılacaktır.
Basit bir örnek: Türkiye’de kullanılan resmidil, Türkçeye bir bakalım: Dil, son derece yapay ve başka dillerden alınan kelimelerin toplamından oluşmuştur.(1)

Bunlar doğaldır. Gecekondu kurulur gibi kurulan Osmanlı Devleti ve devamı Türkiye Cumhuriyeti’nde, bunlar doğaldır. Böylesi kuruluşlarda kendine özgü bir yapı ya da kurum bulmak mümkün değildir. Kuruluşta kullanılan tüm kurumlar…hepsi, daha önce ve başka ülke ve devletlerde kullanılmıştır. Başka ülkelerin tarihlerinden ya da tarihin enkazcılarından resmi tarih oluşturmak veya yazmak, pek kolay olmuyor! Bu da açıktır.

Açığa çıkan şu oluyor: Osmanlı Devleti ve devamı Türkiye Cumhuriyeti’nde tarih, abartma uydurma ve yalanlarla doludur. İşte bir örnek: Ülkücülerin kullandığı bozkurt sembolu!

Azıcık tarih bilgisine sahip olanlar, bu sembolun "çalıntı" olduğunu zaten bilir / biliyor. Doğaldır; gecekondu kurulur gibi kurulan Osmanlı Devleti ve devamı Türkiye Cumhuriyeti’inde, zaten, kendine has bir şey bulmak, mümkün değildir. Bu da bellidir
Tarihimiz abartma ve uydurmalarla dolu dedik. Budur. Bozkurt masalı da "masaldır". Uyduruktur:
Roma mitolojisindeki Romus ve Romulus kardeşleri emziren dişi kurttan esinlenerek, "Türk’ü Ergenekon’dan çıkartan bir bozkurt masalı uydurulmuştur. Oysa ki bu "masal" bizlere, Balkan, Kafkas ve Kırım’dan ithal edilmiş ve Türkler tarafından savunulup, desteklenmiştir.

Sembollere gelmişken şunu eklemekte yarar var:
Türkmenistan’ın milli sembolu, atdır.
Kırgızistan’nın, kartaldır.

Ve Çeçenlerin bayrağında "asena" vardır. Ve bu bozkurt sembolu, Çeçenlere aittir! 

Bu sembol, Türkiye’ye nasıl girdi?
Bu sembolu Türkiye’ye ithal eden "gagauz" Türkleridir. Gagauz Türkleri hem Hiristiyan, hem de balkanlarda yaşamaktadırlar. Bu anlamda, dişi kurt mitolojisinin merkezi Avrupa oluyor. Bu bağlamda, bozkurt sembolu Türklere Avrupa’dan geliyor ve "çalıntıdır!" (2)

Bu da doğaldır. Zira gecekondu Türkiye’sinde kendine özgü bir şey bulmak, zaten mümkün değildir!..
------------
Notlar:
(1) Bakınız, Faiz Cebiroğlu. Eylemsel Yetke: „Abartma ve Uydurma". Sayfa: 105. Yoğunluk Yayınları, Eylül 2007.
(2) Bakınız, Ahura Akgül, Roja Kurdi.

Selahattin Demirtaş ile Söyleşi


Selahattin Demirtaş, 10 Nisan 1973'te Elazığ Palu'da doğdu. Babasının adı Tahir, annesinin adı Sadiye'dir. Avukat; Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Serbest avukatlık yaptı. İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi Yönetim Kurulu Üyeliği ve Şube Başkanlığı görevlerini yürüttü. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve Uluslararası Af Örgütü'nün Türkiye şubesi üyeliklerinde bulundu. Orta düzeyde İngilizce bilen Demirtaş, evli ve 2 çocuk babasıdır. BDP Eski Eş Başkanı olan Selahattin Demirtaş, Hakkari Bağımsız adayıdır.
 
Başbakan Erdoğan,Şırnak ın Uludere ilçesinde 12 HPG linin katledilmesinin ardından yaşanan protesto gösterilerini Silivri-Kandil organizasyonu olarak nitelendirerek BDP yi bölgede gerilimi artırmakla suçluyor. Erdoğan ın bu tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Başbakan şu anda Türkiye de devam eden askeri ve siyasi operasyonları hesabına geldiği dönemlerde sahiplendi.Kendisini zorladığı dönemlerde de kendisiyle alakası yokmuş gibi davrandı.Örneğin KCK Operasyonları kendisini zorladığında" Bunun bizimle alakası yok,yargı yapıyor" dedi. Askeri operasyonlar kendisini zorladığında ise "Ordu durup dururken operasyonlar yapmamalıdır"diye cümleler kullanarak sahiplenmedi.Ama bu dönemde, özellikle seçim döneminde hem askeri hem de askeri operasyonları doğrudan sahipleniyor. Eğer, bu operasyonlarla bir bağlantısı olmasaydı, gerçekten kendi bilgisi, iradesi, hükümetin kontrolü dışında siyasi ve askeri operasyonlar gerçekleşiyor olsaydı, bunu en azından kamuoyunun anlayabileceği bir şekilde kendisiyle bağlantılı olmadığını anlatmaya çalışırdı. Ama Başbakan bunu yapmak yerine, tam tersine güçlü bir şekilde sahipleniyor. Bu katliamları ve kendi olayının arkasında siyasi iradenin olduğunu vurgulayarak yapıyor. Bütün burada yapılan hesap şudur: Seçim öncesi milliyetçi oyları toplamak istiyor. Seçim sonrasında da Kürt hareketinin Anayasa yapım sürecinde etkili olamaması için, askeri ve siyasi açıdan Kürt hareketini sınırlamaya ve itiraz edemeyecek-Anayasa yapım sürecinde müdahil olmayacak konuma düşürmeye çalışıyor. Halkın serhildan(Direniş) gücünü tutuklamalarla, polis gücüyle kırmaya çalışıyor. AK Partinin politikası sadece seçime endeksli bir politika değildir. Özellikle seçim sonrasına ciddi bir yatırım yaptığı görülüyor. Çünkü seçim sonrasında Anayasayı tek başına yapmak istiyor. Şu anda Anayasa yapım sürecinde etkili olabilecek, aktif olarak zorlayabilecek tek gücün Emek, Demokrasi, Özgürlük Bloğu olduğunu gördüğü için bu bloğa yükleniyor. Yalanlarla, iftiralarla, tutuklamalarla, askeri operasyonlarla her türlü yol ve yöntemi deneyerek sınırlamaya çalışıyor.

Uludere olayına yaklaşımı da bundan farklı değildir. Uludere de ateşkese rağmen ordunun yapmış olduğu katliamı açıktan sahiplenerek, hem askeri operasyonlara kendi hükümetinin emri doğrultusunda gerçekleştirdiğini ifade ediyor. Hem de cenazelere sahip çıkan, dolayısıyla kendi siyasi iradesine sahip çıkan halkı da hedef tahtasına oturtmuş oluyor. Yapmaya çalıştığı, bir tür otuz yıldır denenen irade kırma, teslim alma operasyonlarının parçasıdır.

Seçim öncesi kulislerde "AK Parti Anayasa değişikliğini tek başına yapacak çoğunlukta Meclise gelmek için MHPyi baraj altına itmeye çalışıyor"senaryosu konuşuluyor. MHP de yaşanan kaset olayları, bu senaryonun bir parçası mıdır? MHP deki istifa depremi seçim sonuçlarını etkiler mi ?
AK Parti Anayasayı tek başına yapmak istiyor. Bunun birinci yolu MHP nin baraj altında kalmasıdır. İkinci yolu da Kürt Halkının dizginlenmesi, kendi açısından frenlenmesidir. Bu anlamda MHP üzerinde başarılı oldukları görülüyor. Kaset olayı şüphesiz bu planın bir parçasıdır. Fakat siyasette her türlü yolun, yöntemin mübah hale geldiği bu dönemde AK Partinin yürüttüğü ilkesiz, ahlaksız politika hiçbir şekilde kabul görmemelidir.

MHP gibi ırkçı, faşist bir partiyi vuruyor olsa bile bu ilkesizliği, ahlaksızlığı kabul etmemek lazım. MHP bu haliyle , doğru bir politika üretilebilse bile Türkiye de doğal olarak barajın altında kalabilecek bir partidir. Türkiye toplumu, faşist, ırkçı bir toplum değildir. MHP gibi bir partiyi yüzde onların üstüne çıkararak, meclise taşıyabilecek bir toplum değildir aslında.

Fakat Başbakan doğru bir politikayla, demokrat bir politikayla, ırkçılığı, faşizmi mahkum etmek yerine, kendisi en büyük ırkçılığı yaparak bunu da herhalde garantiye alabilmek için kaset oyunlarıyla MHP yi baraj altına bırakmak istiyor.Fakat MHP nin baraj altında kalıp kalmaması çok önemli değildir. Mesele Anayasa yapım sürecinde Emek, Demokrasi, Özgürlük Bloğu ne kadar güçlü, ne kadar aktif olacak. Çünkü bir tarafta biz varız, bütün ezilenler. Bir taraftan da diğerleri var.

MHP, AKP, CHP arasında bu açıdan fark yoktur. MHP baraj altında kalıp Meclise girmese,Türk milliyetçiliği Mecliste olmamış mı olacak?
AKP, CHP bunu alâsıyla temsil ediyor. Mesele diğerlerinin yani bizim, ötekileştirilmişlerinin temsiliyetidir. Bizim açımızdan bu önemlidir. Biz bunu yaratmaya, kazanmaya çalışıyoruz. 

Kılıçdaroğlu bir süredir Kürt sorunun çözümüne yönelik farklı bır üslup kullanıyor. CHP nin ve Kürt sorununa yaklaşımını samimi buluyor musunuz?
Kürt sorununun çözümünde CHP bugüne kadar devletin yaklaşımı dışında tek bir tek orijinal yaklaşım veya" ilk defa farklıdır" dediğimiz tek bir yaklaşım ortaya çıkmadı. Hatta CHP, SHP dönemimde özellikle ortaya koymuş olduğu raporların çok daha gerisinde bir politika izliyor.. CHP sadece yeni bir çizgi izlediğini ve farklı olduğunu gösterebilme çabasıyla, Baykal dönemi CHP sinin söyleminin ve üslubunun dışında bir takım şeyler ifade etmeye çalışıyor. Oysa Kürt sorununun çözümü Kürt halkının statüsü ile ilgili bir meseledir.

CHP buna dair tek bir kelime söylemezken, sadece bölgeye yatırım yaparak, Kürtlerin daha rahat Kürtçe konuşmasına izin vererek, "Etnik kimlik şereftir" diyerek Kürt sorunu çözülmez. Kürt sorununu yaratan partidir. CHP anlayışı Kürt sorunu ortaya çıkarmıştır.

CHP de değişim olmasını biz önemseriz. Bunun işaretleri vardır. Ama ortaya Kürt sorunun çözümü konusunda bir program, bir proje, bir samimiyet çıkmış değildir.
Kılıçdaroğlu nun kişi olarak buna niyeti ,samimiyeti var mıdır, yok mudur bu ayrı bir meseledir.

CHP kurumsal bir yapıdır, bir devlet partisidir. Devlet değiştiği oranda CHP değişir, CHP değiştiği oranda devlet değişir. Birbirlerini etkilerler. CHP değişmelidir, şüphesiz bu önemlidir. CHP deki her olumlu değişmeyi değerli buluruz. Yalnız şu anda CHP Kürt sorununun çözümü konusunda ileri bir noktadadır diyemeyiz.CHP eksilerden sıfıra doğru gelmiştir.Halen sıfır noktasını geçip artı bir politika,artı bir proje üretecek aşamada değildir.

Seçim sonuçlarıyla birlikte Kürt sorununun çözümü konusunda BDP nin rolü kuşkusuz büyük olacaktır. BDP bu beklentileri karşılamak için ne yapmayı planlıyor? BDP nin çözüm hazırlığı, Anayasa taslağı gibi hazırlığı var mı?
Evet, bir Anayasa taslağımız var. Uygun bir fırsatta bunu kamuoyuyla paylaşacağız. Konjuktürün uygun olmasını bekliyoruz. Seçim öncesi olmasa bile, seçim sonrası bunu halkımızla paylaşacağız. Uzun süredir yürüttüğümüz bir taslak çalışmasıdır bu.
Türkiye'nin her yerinde bunun tartışmasını sürdürdük, yürüttük, akademisyen arkadaşlarımızla bir taslak hazırladık. Bu taslağı şu anda halkın tekrar tartışmasına açabilecek noktaya getirdik. Ancak, sadece Anayasa taslağı hazırlamakla mesele bitmiyor. Bunun mücadelesini vermek önemlidir. Blok anlayışı, yani Kürdistan da Kürt ulusal birliği ve Türkiye cephesinde sol güçlerin birliği bu açıdan teminattır. Eğer blok üzerine düşen rolü doğru oynayıp, sokakları, meydanı iyi kullanabilirse, halk gücünü doğru bir şekilde kullanabilir ve Hükümet üzerinde demokratik bir basınç yaratabilirse Anayasa taslağımızın mecliste önemli ölçüde kabul görme şansı vardır. Taslağımız ortaya çıktığında da görülecektir ki aslında bu sadece bir BDP taslağı olmanın ötesinde özgür Türkiye taslağıdır.Bütün kesimlerin görüşleri vardır.

BDP nin perspektifine,sadece BDP nin bakış açısına göre hazırlanmış bir taslak değildir. Aslında Emek, Demokrası, Özgürlük bloğunun ortak taslağı olabilecek bir taslaktır. Bunu kabul ettirebilmek parlemantodaki 30-40 Milletvekiliyle mümkün değildir.
O yüzden alandaki, sahadaki mücadele belirleyici olacaktır. Bu yönlü hazırlığımız güçlüdür. Hakımızın şu anda yakaladığı motivasyon düzeyi, Serhildan(Direniş) düzeyi seçim sonrasında kararlı bir şekilde sürdürülürse sonuç alınabilir.

Kürt sorununun çözümünde sürekli muhataplık sorunu tartışılır. Kürt sorununun çözümünde muhatap sizce kim olmalı.? BDP muhatap mıdır?
Türkiyede muhataplık sorunun aşıldığını ve gündem de olmadığını düşünüyorum.
İmralıda görüşmeler yapılıyor. İmralıda yürüyen görüşmeler, sonuç alma açısndan en etkili görüşmelerdir. Bunu BDP olarak bizde destekliyoruz. Oradan varılacak mutabakat silah bırakma dahil, bizim destekleyeceğimiz karardır. Abdulah Öcalan en etkili aktör, en yetkili muhataptır. BDP, Anayasal düzenlemelerde Kürt sorununun muhatapıdır.
Siyasal olarak muhatap BDP dir. BDP siyasal olarak etkili ve yetkilidir.

BDP 12 Haziran seçiminde Miletvekili sayısını artıracak mı?
Kaç Milletvekili çıkarmayı hedefliyor?
Milletvekili sayısını iki katına çıkarmayı hedefliyoruz. 30-35 Milletvekiliyle Emek, Demokrasi, Özgürlük Bloğu Parlemento da olacaktır.

Son olarak Türkiye 13 Haziran sabahı nasıl bir sabaha uyanacak?
Eskiden daha umutlu olunacaktır. Herkesin şok yaşayacağını söyleyebilirim. Kimileri sevinçten şok yaşayacaktır. Emek, Demokrasi, Özgürlüğün başarısı nedeniyle şok yaşayacaklardır. Kimileri ise, AK Parti gibi çevrelerde üzüntüden şok yaşayacakladır
Bu bloğun bu kadar güçlü bir şekilde çıkış yaptığını görmek AK Partiyi tedirgin edecektir. Ama genel olarak Türkiye toplumunu 13 Haziran sabahı ,12 Hazirandan daha umutlu olacağını söyleyebilirim.Geleceğe dair daha güçlü bir alternatif yaratılmış olacaktır.

Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim.
22.5.2011,Köln

Kandil Notları


Murat Karayılan'la bu röportajı oldukça uzun zamandır bekliyordum. Şam'da Suriye olaylarını izlerken beklediğim haber geldi. Ertesi günü Beyrut'a oradan da İstanbul'a geçtim. THY'nin İstanbul-Erbil uçağına bindiğimde kiminle nerede ve nasıl buluşacağımı bilmiyordum. Erbil'e gece yarısı indim. Sabah uyandığımda telefonum çaldı ve ahizedeki ses 'Hazırsanız sizi bu akşam alalım...' dedi. Akşam üzerine doğru dört çeker bir araçla sadece biri Türkçe konuşan iki kişi kaldığım otele geldi ve yola çıktık. Güzergah boyunca KDP'nin çeşitli kontrol noktalarını aştıktan sonra artık Kandil güzergahından başka istikamete gidemeyeceğimiz bir yola saptık. Şoför, 'Üç kontrol noktası geçeceğiz' dedi. İlk ikisinde sorun yaşamadık. Ancak son noktada aracı kontrol eden peşmerge çantaları açmamı istedi ve kameraları bulunca araçtan inmemi istedi. Barakamsı bir kulübeden sivil giyimli bir peşmerge geldi ve ileriye gidemeyeceğimi söyledi. Çaresiz geri döndük. Benimle başından beri irtibatta olan arkadaşı aradım o ise gayet sakin bir tonda, 'Serdar Bey, çok yaklaştınız. Merak etmeyin sizi almaya bir arkadaş gelecek. Yalnız biraz yürüyeceksiniz' dedi. Bir saat sonra dolunayın ışığında dere yataklarından ve tepelerden yürümeye başladık. Yanımdaki üç parça eşya vardı. Tripod, dijital bir kamera ve şahsi eşyalarım. Benim için son derece zorlu bir yürüyüş oldu. Yaklaşık yarım saat sonra bir köye ulaştık ve burada bir eve girdik.

Birkaç dakika sonra PKK'ya özgü üniforma içinde biri içeri girdi. Haftalardır konuştuğum ses, ete kemiğe bürünmüştü. Gülümseyerek elini uzattı: 'Serdar Bey hoş geldiniz ben Deniz...'

KANDİL'DE 72 SAAT
 
Ertesi sabah bir pick-up içinde elinde kamera ve Kalaşnikof olan iki militan kız ve Deniz geldi.
Kısa bir sohbetin ardından cep telefonumun aküsünü söküp şahsi eşyalarımı bıraktım ve teknik malzememi yanıma alarak yola çıktık. Yol boyu gördüğüm manzara gerçekten inanılmazdı. Asfalt boyunca birçok köy vardı. Ve bu köylerde görebildiğim kadarıyla normal yaşam devam ediyordu. Fark yaratan tek görüntü geçtiğimiz kontrol noktalarında PKK ve HPG bayraklarının gölgesinde geçen araçlarda kimlik tespiti yapan HPG asayişi ve yol boyunca ikili üçlü gruplar halinde sohbet ederek yürüyen omuzlarında Kalaşnikof asılı gençlerdi.

Son derece belirgin bir kadın varlığı ilk dikkatimi çeken şey oldu.
Bir süre sonra asfalttan ayrıldık ve dağlara tırmandık. Bir dağ köyünde durduk. Köy evinin bahçesindeki silahlı insan sayısından içeride beni bekleyen şahsın kim olduğu konusunda bir fikir oluştu. İçeri girdiğimde beni ayakta karşılayarak elimi ilk sıkan Murat Karayılan oldu.

Kısa bir sohbetin ardından kameramı hazırladım ve çekime başladık. Yaklaşık dört saat süren kayıtlı sohbetin ardından bir başka odada hazırlanan yemeğe geçtik. Masanın etrafında PKK, PAJK ve HPG'nin üst düzey sorumluları oturuyordu.

KAVRAM KARMAŞASI OLMASIN
 
Karayılan'a bu sohbette öncelikle bu isimleri ve açılımlarını sordum. PKK'nın bir üst yapı olarak durduğunu tıpkı bunun gibi PAJK (Partiya Azadiya Jina Kurdistan. Kürdistan özgür kadın partisi) da tepe kadın partisi olduğunu anlattı. KCK (Koma Civaken Kurdistan) Kürt hareketinin silahlı mücadele yürütmeyen idari kolu. Bu yönetsel yapının yürütme konseyi başkanı sıfatıyla konuşan Karayılan; Avrupa, Kandil, Suriye, İran ve Türkiye'de iki yılda bir nasıl seçim yapıldığını 300 kişilik meclisin nasıl oluştuğunu ve yürütme konseyinin çarşaf liste ile seçildiğini detaylı olarak izah etti.

'Peki PKK nedir?' sorusunu ise şöyle yanıtladı:
 
'PKK, KCK'nın ideolojik gücüdür. Önderlik felsefe ve
ideolojisinin hayata geçirilmesinden sorumludur. Bu çerçevede demokratik konfederalizm organlarının demokratik kurumlaşmasında yer alırlar. KCK içerisindeki her PKK kadrosu ideolojik, ahlaki, felsefik, örgütsel ve yaşamsal ölçüler açısından pkk yapılanmasına bağlıdır.' Mesela PKK'lılar 'ocak' denilen bir akademide eğitiliyormuş. KCK'nın aslında adevleti yani devletsiz bir yapıyı hedeflediği vurgusu bana çok çarpıcı geldi. 'Biz devletleşmeyi özgürlüğe ve demokrasiye aykırı görüyoruz. Toplumun tabandan başlayarak örgütlenmesi ve kendi sorunlarını kendi imkanlarıyla çözme sistemidir. Sorunların çözümünü, devletçi sistemde ve devlette arama yerine, demokratik örgütlenmenin ortaya çıkardığı toplumsal güçte gören bir örgüttür. KCK sistemi her şehir, ilçe, kasaba ve köyde meclislerin ve komünlerin örgütlendirilmesi ile gerçekleştirilir. Komünler ve meclislerin geliştirilmesi ile toplumun örgütlülüğü sağlanabilir, halk irade haline getirilebilir, kendi ihtiyaçlarını karşılayabilir, kendine yeter hale gelebilir, kendini yönetebilir. KCK, siyaset akademileri, kent meclisleri, kongreler ve kooperatiflerden oluşur.'

Peki silahlı saldırıları kim yapıyor? Bizim kullandığımız şekliyle aslında PKK değil HPG yapıyor. HPG yani 'halk savunma güçleri'... HPG, KCK'dan bağımsız fiilen özerk bir yapı ama pratikte eşgüdüm içinde.

ÜTOPYA PRATİĞİ
 
Karayılan'ın tarifini yaptığı yapı birçok liberterin farklı motiflerdeki ideolojik felsefi ütopyalarına oldukça yakın. Öcalan'ın 'Konfederalizm' ve 'Ekolojik toplum' kavramlarını ünlü liberter Murray Bookchin'den aldığını biliyordum ama bunu Kandil'de pratiğe geçirilmiş olması dışarıdan bakana sosyolojik bir laboratuvar havası yaratıyor.
Bir örnekle anlatmak gerekirse...

Kandil tamamen örgütün kontrolünde. Kandil bir kamp ve bir tepeden ibaret değil. Yaklaşık 60 köyü içinde barındıran son derece dağlık, içinde derin vadiler olan yeşil, sert ve geniş bir coğrafya.
Bu coğrafyada hastaneler, okullar, bakkallar var.

Yukarıda anlatılan ideolojik felsefi adevlet Kandil'de hayata geçirilmiş. Burada yıllardır yaşayanların anahtarı, kredi kartı, nakit parası, tapusu ve marka malları yok. Hayatlarında, bürokrasi, fatura veya kira ödemeleri yok. Mülksüzler... Komünal yaşıyorlar.
Kadın bu yaşamın en güçlü unsuru. Yüzde 40 cinsiyet kotası var. Yani bir cins hiçbir yapılanmada yüzde 40'ın altında temsil edilemiyor. Avlanmak tüm Kandil'de... İçki ve uyuşturucu örgütte yasak. İdam ezası kaldırılmış. Eğitim ve sağlık hizmetleri konseye bağlı yürüyor. Adalet yapısı özerk. Bu yüzyılda hele bu coğrafyada küresel sistem açısından tam da bu modelden ötürü bir tehdit. Belki de bu nedenle, Kandil'in yerlisi PKK ile ilgisi olmayan binlerce köylü, örgüte gerçek anlamda ve gönüllü olarak 'yardım ve yataklık' yapıyor