Yeşil Türk Irkçı Cemaati Fetullahçılık
Fetullahçı Cemaatin başı Fetullah Gülen, Gazze olayına ilişkin hem The
Wall Street Journal hem de New York Times gazetelerine demeç verdi.
Gülen verdiği demeçlerde “İsrail devletinden izin alınmalıydı. İsrail
otoritesine başkaldırılmamalıydı. En kötü devlet ve en kötü hükümet,
devletsizlikten ve kaostan iyidir” dedi. Gülen bu söylemiyle bir
taraftan İsrail’in işgalciliğin meşrulaştırırken diğer taraftan en kötü
devlet ve en kötü hükümetleri savunarak faşişt-ırkçı- soykırımcı
devletlerin bile meşru olduğunu en azgın bir şekilde savunurken, nasıl
bir faşist, ırkçı ve soykırımcı zihniyette olduğunu açığa vurdu. Bun
zihniyetinden dolayıdır ki, Fetulahçı cemaat Türk, ABD ile İsrail
devletleri tarafından destekleniyor. MİT, CIA ile MOSSAD bu isim altında
dünyanın her tarafında örgütleniyor. Fetulahçı cemaat bu şekliyle bir
nevi MİT, CIA ile MOSSAD’ın sentezi oluyor. Ve üç istihbarat örgütü, bu
cemaat kılıfı altında eleman devşiriyor. Bu amaçla Fetullahçı Cemaat,
Kürt ve Kürdistan’a ilişkin özel bir misyonla harekete geçirilerek
destekleniyor.
Kürdistan’da Faşistinden Kemalistine, Ordusundan Türk-İslam Sentezli
Türkçüsüne kadar söz konusu Kürtler oldu mu, Kürtlere karşı herkesin
desteklediği bir cemaattir Fetullahçılık.
Kürdistan’daki valilerden emniyet müdürlerine, savcısından hakimine,
milli eğitim müdüründen okul müdürlerine, generalinden subayına,
üniversite rektöründen fakülte dekanına kadar kilit noktalarda
Fetullahçı Türk Misyonerleri yerleştirildi ve yerleştiriliyor.
Artık Kürdistan’daki devletin işgalci kurumları onlara emanet.
Kürdistan’da devlet terörünü her gün katmerleştiren polis teşkilatı,
ağırlıkta Fetullahçı Cemaatten oluşuyor. JİTEM’inden MİT’ine kadar Türk
istihbaratı Fetullahçılık adı altında örgütleniyor. Her Cihan Haber
ajansı muhabiri JİTEM ile MİT’in doğal bir elemanı. Okullardaki her
Fetullahçı öğretmen Türk Özel Kuvvetlerine bağlı bir istihbaratçı.
Kendini “deist” yani inançsız diye tarif eden Türk yazarları bile
Fetullahçılar ile AKP’nin Kürdistan’da hakim olmasını açıkça
savunuyorlar. Bunlardan biri olan Halit Kakınç 12 Kasım 2008
tarihinde Akşam gazetesinde yazdığı “Terörü Gülen ve AKP Çözer” adlı
makalede, “Ben istiyorum. Açıkça ifadeden de çekinmiyorum: AKP ile
Fetullah Gülen Cemaatinin hassas bölgelerdeki politikasını
destekliyorum. Dansözlük yapmadan konuyu irdeleyelim. Dindar sayılmam.
Deist’im.Fetullah Gülen’le de hiç karşılmamadım. Bence PKK’yi Gülen ve
AKP çözer” diyordu. Ve Kürdistan’da herkesin hangi görüşte olursa olsun
AKP’yi desteklemesini, devletinde ordunun işgali altında Kürdistan’ı
Fetullahçı Cemaate teslim etmesini hararetle savunuyordu. Bir cemaatin
Kürdistan’da örgütlenmesinin açık bir şekilde savunulmasının nedenleri
nelerdir?
Söz konusu Fettulahçı cemaate Kürdistan’da verilen misyon nedir? Lanse
edilmeye çalışıldığı gibi bu cemaatin Gerçek İslam’la bir ilişkisi
varmıdır? Cemaatin lideri nasıl karanlık bir kişiliktir? O’nun Said-i
Kurdi’nin öğretisiyle gerçek manada bir alakası var mıdır? Kürt
Özgürlük Hareketi ile Kürt halkına karşı yürütülen Özel ve Psikolojik
Savaşta Fetullahçı medyanın bir Özel ve Psikolojik Savaş Karargahı
olarak görev yapması ne anlama geliyor? Herkese Ergenekon yaftasını
yapıştıran Fetullah Cemaati mi Kontrgerilla ya da Ergenekonculuğun
hassıdır yoksa yaftaladıkları mı görececeğiz. Tüm bu soruların ve daha
nice soruların cevabını bu haber dosyasında göreceksiniz.Bizleri takip
edin cemaatla ilgile her türlü konuda net bilgilere sahip olacaksınız.
Fetullah: Nurcu Değilim
Kitlelere giderken Said-i Kurdi’nin öğretisini kullanarak Nurcuyuz
diyen ve hatta hücre evlerini de “Nur Evleri” anlamının eşanlamlısı olan
“Işık Evleri” diye adlandıran Fetullah Gülen 1971 yılında açıkça
“Nurcu” değilim diyordu. 12 Mart 1971 darbesinde Nurcu diye tabir
edilen 53 kişi tutuklandı. Bekir Berk ve diğerleri mahkemede Nurcu
olduklarını beyan ettiler,1 yıl ceza aldılar. Fetullah ise Nurcu
olmadığını söyleyerek beraat etti. Tüm Nurcu gruplar bir bir tasfiye
edilirken, kendisine Nurcu demeyen ama halka Nurcudur diye propangadası
yapılan Fetullah Gülen’e tüm yollar ve kapılar ardına kadar açılıyordu.
Devletin tekelindeki tüm imkanlar devreye sokularak
örgütlendiriliyordu. Devletin karşısında gibi gösterilipte devleti bire
bire temsil eden Fetullah nereden geliyordu? Aslından hiç bir şekilde
Nurcu olmayan bu Nurcu yoksa Said-i Kurdi’nin dediği gibi “Nur postuna
girmiş bir düşman” olmasın.
Bir Özel Harp Dairesi Elemanı ve Yeni Feqi Elemanı
Erzurum’un Pasinler ilçesinde doğan Fetullah, daha 16 yaşındaki bir
feqi iken, Erzurum’da üsteğmen Esat Kesafoğlu tarafından eğitilerek Nur
Cemaatine sızdırılınca yıl 1957 yılıydı. 1957 yılından itibaren Nurculuk
farklı bir kulvara açılıyordu. Sonradan kendini Said-i Kurdi’nin
mirasçısı olarak ilan eden ve tüm ilhamını O’ndan aldığını iddia eden
Gülen, Nurculuğu büyük bir Türk Irkçığına dönüştürmeye başladı. Said-i
Kurdi hayatta iken, “Kürt olduğu için onunla görüşmek istemedim. Ben bir
Kürdün huzurunda diz çöküp elini öpmeyi gururuma yedirmediğim için
yanına gitmedim” açıklamasında bulunarak nasıl azgın bir Yeşil Türk
Irkçısı karakterine sahip olduğunu itiraf ediyordu. 1960 yılında Said-i
Kurdi’nin Riha’daki mezarını talan eden ve naaşını özel bir uçakla
götürüp bilinmeyen bir yere atan Özel Harp Dairesi’nden General Cemal
Tural’dır. 1962 yılında İskenderun’da Cemal Tural’ın yanında Özel Harp
Dairesinin uzmanlaşmış bir istihbarat elemanı olarak yetiştirilende
Fetullah Gülen’dir. Bu öyle tesadüfü bir duruma benzemiyor. Said-i
Kurdi’yi mezarsız bırakan Özel Harpçi Tural. Tural’ın yanında da yetişen
Gülen. Ve Tural’ı “iyi bir Türk Milliyetçisidir” diye öven aynı Gülen,
Said-i Kurdi’nin mirasçısımıdır yoksa O’nun mezarını ortadan kaldıran
Cemal Tural’ın mirasçısıdır? Bu sorunun cevabını birazcık bile aklı ve
vicdanı olan bir kimse hiç düşünmeden hemen verebilir.
Fetullah’tan Skandal Risale Çarpıtmaları
Said-i Kurdi’nin öğretisini Yeşil Türk Irkçılığının silahına
dönüştürerek güç ve otorite kazanan Gülen’in ilk yaptığı icraat, Said-i
Kurdi’nin Risale-i Nur metinlerini çarpıtma ve değişiklik yapma
icraatıdır. Said-i Kurdi’nin hem kendini Kürt, Kürdistanlı olarak
tanımladığı parçalar hem de Kürtelere ilişkin aynı sosyal ve politik
ifadeler Gülen tarafından Risale-i Nur metinlerinden çıkarılmış ve
yerine vatandaş ya da azeri vb. kavramları ikame edilmiştir.
Divan-ı Harbi Örfi’deki Türkleştirmelere bir örnek şöyledir. Kitabın
aslındaki ifade: “Ey Asuriler ve Keyaniler’in cihangirlik zamanında
pişdar kahraman askerleri olan Arslan Kürtler beş yüz senedir yattığınız
yeter. Artık uyanınız, sabahtır. Yoksa sahra-yı vahşet ve gaflet sizi
garet edecektir” şeklindedir.
Fetullah Gülen’in tahrif ettiği hali ise: “Ey eski cihangir Asya
Ordularının ahfadı olan vatandaşlarım ve kardeşlerim! Beşyüz senedir
yattağınız yeter. Artık uyanınız sabahtır. Yoksa sahra-yı vahşette
yatmakla, gaflet sizi yağma edecektir” şeklindedir. Gülen’in yaptığı
tahrifata göre Osmanlı devleti 500 yıl boyunca üç kıtayı işgal etmemiş
sanki. Said-i Kurdi 500 yıl boyunca Kürt ve Kürdistan’ın Osmanlı
İmparatorluğunun işgali altında kalmasını anlatırken, Gülen ise her şeyi
ters yüz etmiş.
Fetullah’ın yaptığı tahrifatlar sadece Risale-i Nur’la sınırlı değil.
Hızını alamayarak Kürt inkarını, Ali Şeriati çevirilerine de yansıttı.
Gülen’in Kürt inkarı “Prizma 2”adlı yapıtından aleni bir şekilde
kendini ele veriyor. Burada Gülen, “Bir kısım sosyologlara göre Yunan
Medeniyetinin arkasında da yine Mezopotamya banileri sayılan Türkler ve
Kürtler vardır. Bu açıdan bu mevzuda kesin bir kısım deliller ortaya
koymamız çok zor olmasına rağmen, Türk Milleti buralardaki temel
unsurlardan biri sayılabilinir” diyor. Burada sosyolog derken kastettiği
Ali Şeriati’dir.
Oysa Şeraiti, 'Medeniyet ve Modernizm adlı orijinal eserinde şu
ifadeleri kullanıyor: 'Yunan medeniyetini de hicret eden KÜRTLER'in
kurduğu bir medeniyettir. Kürtlerin Yunana gitmeleri ile başlamıştır.
Hepsinden önemlisi ve açıkcası 'Çağdaş Amerikan Medeniyetidir. Çok
ilginçtir hiçbir zaman Dicle ve Fırat arasındaki yörede beynen nehreyn
Batı söz etmiyor. Çünkü bundan söz ederse geliştirdiği bütün nazariye
bir anda boşa çıkacaktır. Oysa bütüncü bir gelişme seyri vardır. Daha
önce dediğimiz gibi, 'Yunan medeniyetinin kaynağı KÜRTLERE dayanır.
Kürtler iki nehir arasında yaşamaktadır. Mezopotamya, dünyanın kültür,
medeniyet ve felsefenin merkezidir. Riyazi bilimlerin ilk gelişme
gösterdiği yer bu iki nehir arası bölgedir' diyor.
Gülen Said-i Kurdi’nin Risale-i Nur ve Ali Şeriati gibi aydınların
kitaplarından Kürt ve Kürdistan’a ilişkin ne varsa, ilkin onları
Türkleştirirerek çarpıtmayı zihniyetten başlatıyor. İslamı bir araç,
Yeşil Türk Irkçılığını amaç haline getiriyor. İslamiyeti Türk
ırkçılığının hizmetine sokuyor. Kürt Özgürlük Hareketinin direnişi
sonucunda yenilen katı ulusçu Türk ırkçılığının-Kemalizm, kara Türk
ırkçılığı- yerine ırkçılığın inceltilmiş bir tarzı olan Yeşil Türk
Irkçılığı-Türk İslam Sentezi- bir versiyonu olan Fetullahçılık üretildi.
Şimdiki dönemde iflas eden Kemalizm yerine Yeşil Türk Irkçılığı devreye
sokularak daha incelmiş bir tarzda Kürtleri Türkleştirirek soykırımdan
geçirme görevi Türk Devleti tarafından Fetullahçı cemaate verildi.
Zihniyet Soykırımın Merkezi Gülen Okulları
Fethullah Gülen cemaati bir taraftan Said-i Kurdi öğretisini
Türkleştirirken, diğer taraftan da Kürdistan’da kurduğu okullarda,
dershanelerde, okuma salonlarında ve Işık Evleri adlı hücrelerde Kürt
çocuklarını soykırımdan geçirerek Türkleştirme misyonunu üstlenmiş
durumda. Cemaatin okullarında Osmanlı Devletinin devşirme sistemi ile
Türk misyonerliğinin yeni döneme uyarlanmış şekliyle eğitim veriliyor.
Kürtlerin demokratik ulus temelinde gerçekleştirdiği direnişi kırmak
için Kürt halkının geleceği olan çocukları açtığı okullar, dershaneler,
okuma salonları ve kuran kursları vasıtasıyla sahte İslamcı cilayla
Türkleştirmeye çalışıyor. Kürdistan’da Pan-Türkizm hedefleri
doğrultusunda eğitime el atan Fetullahçılar’ın Güney Kürdistan’da açtığı
okulların temeli Ergenekoncu Veli Küçük aracalığıyla atılmıştır. Veli
Küçük Kürdistan’da “her yere bir Türk karakolu kuralım” yaklaşımıyla
hareket ederken, Yeniden Milli Mücadele Örgütünden arkadaşı olan
Gülen’de “karakolla birlikte, her yere bir Türk okulu açalım”
yaklaşımıyla hareket etti. Bu ittifak sonucunda 1994 yılında Güney
Kürdistan’ın Hewler kendinde ilk Fetullahçı okul açıldı. Cemaat 1994
yılından itibaren ırkçı, sömürgeci ve yayılmacı amaç doğrultusunda Güney
Kürdistan’da okul sayısını artırıyor. Hewler’de Fezalar Eğitim Kurumu,
Işık Dil Merkezi, Işık İlköğretim Okulu, Nilüfer Kız Koleji, Işık Erkek
Koleji ve Işık Üniversitesi olmak üzere toplam 6-altı- okulu,
Süleymaniye’de Süleymaniye Kız Koleji, Selahattin Eyyubi Erkek Koleji,
Selahattin Eyyubi Dil Merkezi olmak üzere toplam 3-üç-, Kerkük’te ise 1
okul ve 1 dil merkezi bulunuyor. Bu okullarda okutulan Kürt çocuklarına
ırkçı Türk marşları öğretiliyor ve bu çocuklar Türkçe Olimpiyatları adı
altında İstanbul gibi şehirlere götürülüyor, onlara Türkçe şölenler
düzenleniyor. Bu amaçla 2009 yılının Mayıs ayı sonunda Türkiye’ye
götürülen, Güney Kürdistan’lı Sazgar Darabeg, Bilal Sabri, Muhammed
Şakir ve Erdal Hüsen isim öğrencilere Fetullah Gülen’in şiirleri, Türkçe
stranlar ve ırkçı marşlar okutularak alkışlandılar.
Cemaat tarafından genelde nerede okul açılıyorsa orada en fazla tanınan
ve en fazla değer verilen ne ise ona göre bir isim verilerek hem asıl
hedef gizleniyor hem de okul ilgi çekici hale getiriliyor. İsimlendirme
konusunda Kuzey ve Güney’de aynı taktik uygulanıyor. Serhat Özel Serhat
Liseleri adıyla liseler kuruluyor. Dersim’de Munzur adına okul
yapılıyor. Amed ise Sur dershaneleri açılıyor. Ayrıca Kuzey Kürdistan’ın
her tarafından EHİ-DER adlı okuma salonları bir ağ gibi kuruldu.
En Zeki Kürt Çocukları Türkleştiriliyor.
Cemaat açtığı özel okullarda MİT’in verdiği bilgiler doğrultusunda en
zeki Kürt çocuklarını toplayıp eğitme maskesiyle Türklüğe devşiriyor. Bu
yöntemle Kürtleri beyin gücünden yoksun bırakıyor. Beyinsel soykırım
yapıyor. Ve Türklüğe devşirdiği bu çocuklar ve gençler vasıtasıyla
Kürtleri kültürel soykırıma uğratmada avcı kekliği tarzında kullanıyor.
Bu konuda özellikle en fazla yurtsever ailelerin çocuklarına el atıyor.
Devlet GAP Projesi çerçevesinde ayırdığı bütçenin büyük kısmını bu
cemaate aktarıyor. Yani GAP paraları ağırlıkta Fetullah Cemaatine
gidiyor. Cemaatte devlettin kendisine aktardığı bu parayla Kürdistan’da
okullar, okuma salonları, yurtlar, dershaneler ile kuran kursları
açıyor. GAP projesi çerçevesinde kurulan SODES-Sosyal Destek
Programı-kurumu tarafından Fetullahçı cemaate bağlı Amed’teki
EHİDER’e-Eğitim ve Halkla İlişkiler Derneği- son iki yılda aktırılan
para 350 bin TL’dir. GAP projesine ayrılan 14 milyar doların büyük bir
kısmı bu mantıkla kullanılıyor. Batı illerinde farklı yöntemlerle devlet
eliyle cemaate para veriliyor ve kurulan benzer okullar ve kurumlarla
batıdaki Kürt çocuklarıda benzer şekilde tuzağa çekiliyor.
Kürt Çocuklarına İnkar Köprüleriyle Tuzak
Abdurrahman Kurt Başrolde
Fetullahçı cemaatin bir taktiğide “Kardeşlik Köprüsü” adı altında Kürt
çocuklarını batıya götürerek Türk kültürünü aşılayarak onları öz
değerlerinden uzaklaştırmayı amaçlıyor. Sözkonusu Cemaat bu amaçla 2006
yılında Gönül Köprüsü Derneği’ni kurdu. Başkanlığına da AKP milletvekili
Abdurrahman Kurt’u getirdi. Bu dernek vasıtasıyla Kürt çocukları toplu
halde İstanbul, Ankara, İzmir, Çanakkale vb illere götürülerek cemaate
yakınlaştırılarak, öz değerlerinden ve Kürt kimliğinden kopartılmaya,
kendini inkar etmeye yönlendiriliyor. Bu soykırım ve inkar projesiyle
özellikle ilköğretim 7-8. ve ortaöğretim 1-2. sınıfındaki öğrenciler
hedef alınıyor.Yine adı geçen dernek aracılığıyla “Cumhuriye Gezileri”
adı verilen turlarla da Kürdistan kentlerinden çocuklar Anadolu ile
Trakya illerine götürülüyor.
Fetullah: İslam Dünyası Yoktur. Türklük Ve İslam Eş Değerdir
Bütün bunlar Fetullah Gülen’in deyişiyle“Güney doğu halkını
kazanmalıyız” anlayışıyla yerine getiriliyor. Güya ona göre “ Türklerden
önce Müslüman olan Kürtler Müslüman olmamışlarda. Kürtler, İslam dinini
Fetullah gibi Türklere öğretmemişte. Kürtlere İslamı O öğretecek.
Böylece Kürdistani ve Kürdili olmaktan uzaklaştırıp kolayca Türklüğe
entegre edecek”.Çünkü Fetullah’ın aynen bire bir ifade ettiğine göre,
“İslam dünyası yoktur. Türklük ve İslam eş değerdir. Türklüğün düşüşü
İslam’ın düşüşüdür”. Yahudilere göre nasıl tanrının seçilmiş kavmi
İbrani Irkı ise, Fetullah göre de İslamın seçilmiş kavmi de Türk ırkı
oluyor. Buna Türk Siyonizmi yada ultra ırkçılığı deniliyor.
Türk Özel Harp Dairesi’nin ya da Özel Kuvvetleri’nin Türk-İslam
Sentezini göre kurduğu Yeşil Türk Irkçı Cemaati olan Fetullahçı Cemaate,
Kürdistan’da Kürtleri soykırımdan geçirmede başat rolü verilmiş
vaziyette. 1938 Dersim katliamından sonra nasıl ki, Sıdıka Avar Atatürk
tarafından Kürt çocuklarına hoşgörü, şefkat, sevgi dağıtmak ve
modernleştirmek, ıslah etme kılıfıyla Türkleştirme ile görevlendirdiyse,
bu günde aynı görevi daha inceltilmiş bir tarzda Gülen Cemaati
yürütüyor. Gülen’in Kürdistan’da eğitime ağırlık vermesinin sırrı
söylediği şu sözünde gizlidir. “Bu vatandaşlar kendilerini Türk gibi
hissediyorsa o zaman bizleri ayırabilecek hiçbir şey olamaz” diyor.
Kürtleri ve çocuklarını açtığı okullar vasıtasıyla kökünden
uzaklaştırarak Türkleşmesini ve kendilerini Türk hissetmesini meşru
görecek kadar Türk ırkçısı olabiliyor. Söylediği bu söz ve yaptıklarıyla
soykırım suçunu işlediği halde bundan Türklük adına mutluluk duyuyor.
Gülen’in bizzat talimatıyla Cemaat okullarında Kürçe konuşmak bile
yasaklanmıştır. 1930’larda T.C. “Vatandaş Türkçe Konuş” sloganıyla
Türkçe’yi yasakladı. Mevcut durumda devletin bu görevini Gülen
üstleniyor. Kendi okullardan “Vatandaş, Öğrenci Türkçe Konuş” sloganıyla
Kürtleri, Türkleştiriyor. Kısa bir süre önce söz konusu cemaatin
Kırgızistan’daki okullarından ayrılan Ali D. Adlı Kürt öğrenci bu konuya
ilişkin şunları belirtti. “Türkiye’den gelen öğrenciler arasında
özellikle Kürtleri kendi tarafına çekmek için büyük çaba sarfediyorlar.
Bir evde en fazla iki Kürt kalabiliyorduk. Daha çok tek kişi kalıyorduk,
kendi aramızda Kürtçe konuşmamıza bile engel olunuyordu. Zaten Kürtçe
konuştuğumuz için sürekli uyarılar aldık”. Bundan dolayıdır ki Eski
MİT’çi Mahir Kaynak “Devlet Güneydoğu ayağını Fethullah Gülen cemaatine
havale etmiştir.” diyor.
Türk Genelkurmayı İle AKP’nin Kürdistan’daki Soykırım Cemaati
Türk Genelkurmay’ın iki yıl önce “Kürdistan’ı ve Kürtleri Biçimlendirme
Planı” ortaya çıkmıştı. Bu plana göre Genelkurmay Bilgi Destek Dairesi
Başkanlığınca, Milli Güvenlik dersi adı altında özel seçilmiş askeri ve
sivil elemanlarca Lise ve dengi okullarda Türk Ordusu ile Türklüğe
güveni aşalıyacak şekilde hazırlanan CD ve DVD’lerle Türk
Milliyetçiliğini yüceltici temaları işleyen seslendirme ve görüntüsüyle
öğrencileri etkileyen ders filmleri hazırlanarak seyrettirilmesi
planlanmıştı. Ayrıcı Türk ordusuna bağlı üst rütbeli subayların
sorumluluğunda aynı doğrultuda “Aydınlatma Timleri’nin” kurularak özel
ve psikoloji savaş temelinde propaganda-ajitasyon faaliyetinde
bulunacağı belirtiliyordu.
Daha sonra aynı amaçla AKP’nin de Türk Genelkurmayının soykırımcı
politikasından zerre kadar ayrılmayan, Kürtleri tasfiye ve soykırımını
amaçlayan gizli bir planı ortaya çıkmıştı. Planda Kürt medyasının
susturulması, Kürt çocuklarının soykırımdan geçirilerek Türkleştirilmesi
ve nüfus artışının önlenmesine kadar farklı soyrımı yöntemleri
öngürülüyordu. Kürdistan’daki ÜniversitelerdeTürk milli birliğini
güçlendirecek şekilde eğitim müfredatının hazırlanarak verilmesi
gerektiği vurgulanıyordu.
Kürt çocuklarının erken yaşta Türkçe öğrenmeleri için çok erken yaşta
okullara alınması, anaokullarının yaygınlaştırılması, YİBO’ların
sayısının artırılması, Kürt Özgürlük Hareketinin psikolojik üstünlüğünün
yokedilmesi, Türkçe okuma-yazma kurslarının yaygınlaştırılması şeklinde
bir eğitim-öğretim seferberliğinin uygulanacağı açık bir şekilde
savunuluyordu.
Söz konusu planda, “Kürtçenin eğitim dili olarak kullanılması konusunun
“Bağımsız Kürdistan ve Kürt Ulusu Yaratma” gayretlerinin bir parçası
olduğunu, Türkiye’de Türkçeden başka resmi dil ve eğitim dilinin kabul
edilemeyeceği uluslarası her platformda ifade edilecektir. Türk
vatandaşlarının günlük yaşamlarında geleneksel olarak kullandıkları
farklı dil ve lehçelerin öğrenimi yapılırken, bunlardan herhangi birinin
eğitim-öğretim dili olmasına izin verilmeyecektir” deniliyor. Ve
bununla birlikte Gülen Cemaatiyle birlikte Kürt çocuklarının bütünleşme
ve kaynaştırılması adı altında Türkleştirmesi hedeflenirken şöyle
deniliyordu.
“ Başarılı çocuklara Batı illerindeki kamu ve özel yatılı okullarda
kontenjan ayrılacak. Bölgelerarası yarışmalar/şenlikler
düzenlenecek.
—Tatil dönemlerinde Batı illerine ortak geziler düzenlenecek, ortak
tarih bilincini geliştirmek amacıyla Çanakkale ve İstiklal Savaşı’nın
yaşandığı bölgeler tercih edilecek.
—Kardeş okul kampanyaları düzenlenecek.
— Bakanlık, kurum ve kuruluşların kamplarında kontenjanlar ayrılacak”.
AKP’li Abdurraman Kurt’un başkanlığında kurulan ve Fetullahçı Cemaat’a
ait olan“Gönül Köprüsü Derneği” nin bu amaçla her yıl binlerce
Kürdistan’lı öğrenciyi batıya götürdüğü biliniyor.
Bakın,1992–1994 yıllarında Bedlis’te yaptığı katliamlar ile bunların
sonucunda oluşturduğu toplu mezarlarla tanınan ve Gazeteci Ferhat
Tepe’yi öldürme emrini vererek katleden General Korkmaz Tağma, 2008
yılında cemaatin düzenlediği Türkçe Olimpiyatlarında, Fetullahçı
Cemaatin eğitim politikası için ne diyor. “Gülen Cemaati, Atatürkçülerin
80 yılda yapamadığını 20 yılda gerçekleştirdi. Açtığı okullalar
vasıtasıyla “Misakı Milli” sınırları içinde Türkçeyi veTürklüğü hakim
kıldı”.
Şimdi Fetullahçı Cemaatin en aktif bir üyesi olan Tağma, Misakı Milli
sınırlarından bahsederken Güney Kürdistan’ı da içine katarak Kürt
çocuklarının Fetullahçı Cemaat tarafından soykırımdan geçirilerek
Türkleştirilmesini övüyordu.
İhanetçi ve Ajan Devşirme Okulları
5 kıta ve 120 civarında ülkede okulları bulunan Fetullahçı Cemaat’in
küresel sermaye ile CIA’nin hizmetinde olduğu biliniyor. CIA
elemanlarının öğretim görevlisi kılığında Fetullahçı okullarda eğitim
verdiği aşikârdır. Bu çerçevede Özbekistan’daki okullarda görev yapan
CIA ajanları ile öğrencilerin 1999 yılında Özbekistan Devlet Başkanı
Kerimov’a karşı planlanan darbede yer almışlardı. Her ülkenin
özgünlüğüne göre strateji belirleyen cemaatin Kürdistan’da kurduğu
okullara ilişkin ne hedeflediğini Gülen kendi sesinden şöyle açıklıyor.
“Şimdi bunların içinde mollalar, hocalar, şeyhler, dindarlar
var.Açtığımız okullarda, orada ve kurslarda bunlarla diyalog
kurabiliyoruz.Bu, sertlikleri, dalgayı kırma imkanı oluyor.... Esas
derdin dermanı olan reçeteyle işin üzerine gitmiyorlar, yanlışlıklar
içindeler.Haber toplamak açısından da yanlışlıklar içindeler”.
Türk devleti, 12 Eylül döneminde Amed cezavevinde 31. Koğuş’unda
Türk-İslam sentezi düşüncesini savunan ırkçı Yılmaz Yalçıner’i
görevlendirerek Kürt çocuklarını kendi öz değerlerine düşmanlaştırıp
ajanlaştırarak Hizbul-Kontra tetikçisi yaparken, şimdi de bu görevi
Fetullahçı Cemaate veriyor. Bundan dolayıdır ki, Fetullah Gülen
özgürlük, eşitlik ve kendi kimliği ile halk olarak varolma mücaddesini
veren Kürt halkını açtığı okullar üzerinden bazı ihanetçi şeyhler, esnaf
ile kişiliklerle ilişkiler geliştirerek, direnişi kırarak soykırımdan
geçirmeyi dalgakıran olarak değerlediriyor Fetullah Gülen. Bunun dışında
okullardaki öğrenciler ve öğretim elamanları vasıtasıyla istihbarat
toplamayı hedeflediğini açıkça belirtiyor Gülen. Bu söylemiyle MİT’in ve
Özel Harp Dairesinin özel bir kolu kapsamında istihbarat toplama,
ajanlaştırma ve Kürtleri kültürel soykırımdan geçirerek Türkleştirmek
hedefiyle okullar açtığını itiraf ediyor.
Cemaatçi YÖK Başkanı: Kürtçe Dili Yok
Türk eğitim ve öğretim sisteminin en üst kurumu YÖK’tür. YÖK’ün başında
Fetullahçı Cemaate mensup Yusuf Ziya Özcan var. Özcan, İstanbul Teknik
Üniversitesi’nde-İTÜ- düzenlenen “Yükseköğretimde Kalite” konferansının
açılış konuşması ardında basının sorduğu sorularlardan birine cevap
verirken şunları söyledi. “Kürt diline bakarsanız, tespitlere göre yüzde
60-70 Farsçadan ödünç aldığını, yine yüzde 20-25 arasında Arapçadan
ödünç aldığını ifade ediyorlar. Türkçeden de kelimeler olduğunu
biliyoruz”. YÖK Başkanı aslında bu verdiği yüzdeler ve söylemiyle
“Kürtçe diye bir dil yok” dedi. Bilim cahili ve düşmanı Özcan’ın,
iddasının tam tersi sözkonusudur. Kürtçe Aryen dil grubunun kök
hücresidir. Neredeyse tüm dillerin anasıdır. Kürtçe dilinin oluşumu hem
Farsça hem de Arapça dillerinden çok önceki tarihlere dayanır.Türkçe
ise Kürçe bir yana Farsça ve Arapça dillerinden bile binlerce yıl sonra
oluşmuştur. Özcan’ın öne sürdüğü argümanın dilbilimiyle hiç bir alakası
yok. Türk ırkçığına hizmet ediyor. Kürt dili yok demekle, Kürt halkı yok
zihniyetini savunuyor.
Amed’te de Fetullahçı zihniyete sahip Rektör Ayşegül Jale Saraç’ın,
Dicle Üniversitesi’de Fetullahçı örgütlemeyi ayyuka çıkarması, yurtsever
öğretim üyelerini işten çıkarması, en sonda Alternatif Bahar
Etkinliklerini düzenlemek isteyen öğrencileri polis çağırtarak
işkenceden geçirtmesi ve tutuklatması cemaatin gayesini gösteriyor.
Üniversite’lerde son günlerde Kürt öğrencilere karşı gerçekleştirilen
Şerzad Kurt’un ölümü ve onlarca Kürt öğrencinin ağır yaralanmasına neden
olan silahlı ve diğer saldıraların arkasında aynı cemaat var.
CIA’nın Emrindeki Fetullahçı Medya
ABD’nin Ortadoğu’daki ihanet hançeri Fetullahçı Cemaat, ABD’nin BOP
çerçevesinde oluşturduğu “Ilımlı İslam” öğretisi doğrultusunda hareket
ediyor. 30 milyar dolar üzerindeki sermaye, onlarca şirket, finans
kurumları, bankalar ve medya organlarıyla ABD’nin küresel hakimiyeti
için çalışan cemaat ve lideri Fetullah Gülen, CIA Eski Ortadoğu
Sorumlusu Graham Fuller, CIA’nın Balkan politikaları uzmanı George
Fidas, ABD’nin Eski Ankara Büyükelçisi Morton Abromowitz, ABD’nin Eski
Ankara Büyükelçisi Mark Parris, ABD Evangelikal Lutheran Kilisesi
Arkasan-Oklahama Bölge Sorumlusu v.b. görevlerde bulunanlar tarafından
desteklenip, korunuyor. Başta12 Eylül darbesinin cuntacıları olmak
üzere, tüm iktidarlarca desteklendi. Cemaatin kendisi de askeri cuntayı
desteklerken, Özal, Mesut Yılmaz, Demirel, Çiller, Ecevit ve Erdoğan
iktidarları döneminde iktidara gelen partilere oy verdi. Her iktidarın
Kürtleri imha ve inkar etme politikasını açıkça destekledi ve sözkonusu
politikanın bire bir uygulayıcısı oldu. Türk devletinin Kürdistan
sürdürdüğü askeri işgal, siyasal soykırım, ekonomik sömürgecilik ile
kültürel soykırımın kalıcılaştırılması için, cemaat basını da her
hükümetin Kürdistan’da yürüttüğü Özel Kirli Savaşta devlet terörünü
meşrulaştırmaya çalıştı. Cemaatin bu kapsamda kullandığı medya
organlarının başında Samanyolu TV, Mehtap TV, Küre TV, Kanal-24, Radyo
Herkül, Zaman Gazetesi, Star Gazetesi, Taraf Gazetesi, Aksiyon Dergisi,
Sızıntı Dergisi gelmektedir. Kürdistan kentlerinde ise, Amed’te Nur FM,
Sêrt’te haftalık yayın yapan Gökkuşağı Gazetesi ve Selam TV, Wan’da
haftalık yayın yapan Güncel Gazetesi ile Merkür TV ve Esra FM, Batman’da
İrfan Çocuk Dergisi, Agirî’de Ağrı Ekspres Gazetesi, Muş’ta ise Filiz
FM yayın yapmaktadır.
Fetullahçı Medya’nın Kürt Düşmanlığı
Türk devleti her zaman Kürtleri zihinsel ve kültürel soykırımdan
geçirmek için“dozunu kendi ayarladığı” Türk-İslamcı Yeşil Türk Irkçıları
ve medyaya ihtiyaç duyarken, bazen irtica hortluyor söylemini
kullanmakla asıl amacı gizliyor. Önce Kürtleri kırımdan geçirmek için
İslamcılık maskesiyle Fettulahçı dernekler ve medya sahneye sürüyör,
devletin tüm olanaklarını seferber ederek destekliyor. Sonra Fettullahçı
tehdit olduğu propogandısını yayıyor. Böyle olmazsa bu kadar Fetullahçı
Medya yaygınlaşabilir miydi?
Bunun en tipik örneği 1990 yıllardır. 90 yıllarda onlarca Kürt
gazetecisi katledilirken, Kürt gazeteleri bombalanırken, Fetullahçı
Medya, Türk ordusuna tetikçilik yapıyordu.
Türk Ordusu elinde bir çakı bile olmayan Kürtleri toplu halde
katlederken, sözkonusu medya TV’lerinde, gazetelerinde “Mehmetçik 10
teröristi, inlerinde öldürdü” sürmanşeti atılıyordu.90’yıllarda Kürt
halkının yükselen özgürlük, eşitlik ve demokrasi mücaddelesini bastırmak
için devlet tümden bir kontgerilla şeklinde örgütlendi. Devletin
kendisi kontgerilla devletine dönüştürüldü. Kürt halkının Hizbul-Kontra
diye adlandırdığı Hizbullah örgütü de Kürt halkına karşı devlet
tarafından örgütlendirilip, korundu, kollandı ve devletin vurucu gücü
ile tetikçisi olarak kullanıldı. Devlet tarafından silahlandırılan
,Çevik Kuvvet ve JİTEM merkezlerinde, ordu karargahlarında kontrgerilla
tarafından eğitilen Hizbul-Kontra elemanları özellikle 1991-92-93
yıllarında tam bir cinayet makinası gibi çalıştı.O yılllarda Kürdistan
şehirlerinde yurtsever-devrimci-demokrat insanlara, hatta devlete
mesafeli yaklaşanlara karşı düzenlenen satırlı, silahlı saldırılar,
kaçırmalar, kaybetmeler Hizbul-Kontra eseriydi. 2000’den fazla insanı
katleden Hizbul-Kontra, kontgerillanın Kürdistan’daki katliamlarının
altına attığı imzaydı. Kürdistan kan deryasına döndüren, Türk Özel
Kuvvetlerinin bir kolu olan Hizbul-Kontra’nın, Kürdistan’da yaptığı
katliamları Zaman Gazetesi ve Samanyolu TV, “Müslümanların meşru
müdafası” diye kamuoyuna yansıtıyordu. General Doğan Güreş, Teoman Koman
ve Veli Küçük hangi başlığın atılması gerektiğini söylüyorsa Fetullahçı
Medya aynı başlığı atıyordu. Sadece bu değil. Bizzat Fetullah Gülen’in
kendisi “her köşe başında Hizbullahi kahramanlar karşınıza çıkabilir”
diyerek yurtsever Kürt halkına her türlü soykırımı reva görüyordu.
“Kimliğinize sahip çıkmayın, kendinize ihanet edin, Türkleşin, ya
kültürel soykırımı ya da Hizbul-Kontra’nın fiziki soykırımını kabul
edin” düşüncesini savunuyordu.
Hizbulahi Kahramanlar Oldu Hizbul-Vahşet
90’lı yıllarda devletin ve Hizbul-Kontra’nın katliamlarını çarpıtarak
veren, çoğunlukla katledilen Kürtleri gerilla diye yansıttan, bazende
devlet ile Hizbul-Kontra’nın katliamlarını PKK yaptı diye veren
Fetullahçı Medya şimdi de farklı bir dil kullanıyor.
2000 yılında, Hizbul-Kontra’nın korkunç cinayetleri ortaya çıkınca
tutum değiştirdi. Zaman, Hizbul-Vahşet başlığını kullandı. Hizbul-Vahşet
başlığını kullanmayla birlikte bu defa Ezidi Kürtlerini aşağılamak için
“şu şu Hizbul-Vahşet elemanı Ermenistan’dan gelmiş” diyerek,
Hizbul-Kontra’nın Ezidi Kürtleri ve Ermenilerle bağlantısını kurarak,
Türk Devleti’nin kontrgerilla devleti olmadığını ve Hizbul-Kontra ile
bir bağınının olmadığını yayarak, bu tarz propogandayla T.C’yi aklamaya
çalışıyordu.
90’lı yıllarda, Alternatif ve Özgür Kürd Medyası ölümleri ve
işkenceyi, cayır cayır yanmayı, TNT, C-4 kalıplarıyala paramparaça
olmayı da göze alarak, bedel ödeyek üzerine basa basa Türk Devletinin
kontrgerilla devletine dönüştüğünü Kürdistan ve dünya kamuoyuna
aktarıyordu. Türk ordusunun, Türk Özel Kuvvetlerinin, Türk Polisinin ve
JİTEM’in katliamlarını deşifre ediyordu. Alternatif ve Özgür Kürd
Medyası dışında Ne duyan vardı.Ne yazan vardı. Ne bilmek istiyen vardı.
Ne de gören bir Türk Medyası vardı.
Bir bütünen Türk Devletinin katliamlarına rağmen Kürt Özgürlük Hareketi
ile Kürt halkının direnişi kırılamayınca iyice afişe olan bazı
kontrgerilla elemanları Ergenekon operasyonu kapsamınca gözaltına
alınınca ve bunlardan birkaçı tutuklanınca Fetullahçı basın yeni yeni
“mal bulmuş Magrip misali” kontrgerilladan bahsetmeye başladı. Kürt Halk
Önderi Abdullah Öcalan, Kürt Özgürlük Hareketi, üç yaşındaki Kürt
çocuğundan yüzyaşındaki Kürt dedesine kadar bilcümle Kürt halkının,
başına getirildiklerinden dolayı varlığını çok iyi bildiği ve Türk
Devletiyle özdeşleştirdiği Türk Kontrgerillasını sanki yeni görüyordu
Fetullahçı Medya.
Üstelik ABD’yi yeni keşfetmiş gibi Kürtleri aldatma kahramanlığına
soyunuyor. Devletin 200 yıldır Kürdistan’da yaptığı soykırımı gizlemek
için herkese Ergenekon yaftasını yapıştırma hinliğine başvuran yine
Fetullahçı Medya. Bir taraftan Ergenekon ayrı Türk Devleti ayrıdır
yanılsamasını oluşturuyor, bir taraftan da Kürt Özgürlük Hareketi’ni
Ergenekonla ilişkilendirme çabasına girecek kadar Özel ve Psikolojik
Savaş Medyası olma misyonunuyla hareket edecek kadar ahlaksızca
düşebiliyor söz konusu Medya.
Sadece bu mu?
Fetullahçı Medya Da Ne Basın Etiği Var Ne De Vicdan
Sayın seyiciler yalnızca Zaman Gazetesinin yaptığı bu iki haber bile
bunların nasıl bir münafıklık ile ahlaksızlığın en dibinde seyrettiğini
göstermekte yetiyor.
Birinci haber şöyledir.
Haber Manşeti: Sünnetsiz Kundakçı DTP Adına Kurban Derisi Toplamış.
Bu haber 17 Ocak 2008 tarihinde Zaman gazetesinde yayınlandı. Kurban
derisi toplayan birini DTP ile ilişkilendirip, sünnetsiz diyerek Ermeni
olduğunu ima ediyor. Türk Devleti 2000’li yıllara kadar özgürlük,
eşitlik ve demokrasi mücadelesi yürüten Kürtler için Ermenidir diyordu.
Bu söylemle hem Kürtleri aşağılıyor hem Ermenileri aşağılıyor, hem
ırkçılık yapıyor hem de dinsel düşmanlık yayıyordu. Devlet 2000’li
yıllardan sonra bu tür anti propogandayı bırakırken, Zaman gazetesi 2008
yılında ırkçı ve dinsel düşmanlık zihniyetini devam ettiriyor. Birde
haberde, aynı habere konu ettiği kişiyi araç yakmakla suçluyor. Bununla
da DTP hakkında yasal değil şiddet kullanan bir parti imajını bilinç
altına yerleştiriyor.
İkinci haber ise şöyledir.
Haber Manşeti: Helen Bebek Mucizesi ve Depremde Çocuk Olmak
Haber 9 Mart 2010 tarihinde aynı kelimelerle Samanyolu TV ile Zaman Gazetisi’nde yayınlandı.
15 Günlük Kürt Bebeği Helîn’i Yunanlı Helen Yaptılar
Haberin kısa özetinde, “Elazığ’ın Karakoçan ilçesine bağlı Okçular
köyündeki depremde, vefat eden annesi ve anneannesinin arasında sağ
çıkarılan Helen Yüksel isimli 15 günlük bebeğe akrabaları bakıyor”
bilgiler var.
Bu haberi Fetullahçı Medya’dan seyreden birileri bunlar ne insancıl
haberler yapıyorlar düşüncesine kapılabilme ihtimali yüksektir. Fakat
hakikat tam tersidir. İsmi Helen diye verilen kız bebeğin ismi Helen
değildir. Bebeğin gerçek ismi Helîn’dîr.İsim Kürtçe’dir. Diğer tüm medya
organları kız bebeğe ilişkin haberde bebeğin gerçek ismi olan Helîn
ismini kullanırken, Fetullah Gülen’in gazetesi Zaman ve televizyonu
Samanyolu TV, Helen ismin kulandılar. Fetullahçı Medya Yeşil Türk
Irkçısı zihniyetine sahip olduğu için Kürtlere düşmandır. Bu nedenle
Helîn’î, Helen yapıyorlar. Dini açıdan münafıklık suçunu işliyorlar.
Müslüman bir Kürt ailesinin bebeğine Hırıstiyan inancına sahip bir
halkın dilinde kullanılan bir isimle kamuoyuna yansıtıyorlar.
Kürt Özgürlük Hareketini “Terörist Örgüt”, Önderini “Terörist Örgütün
Başı” şeklinde vererek Kürtleri terörize etmede Doğan Holding medyasını
geçmiş durumdalar. Doğan Holding Medyası katı-ulusçu bir çizgide Türk
ırkçılığını körüklerken, Fetullahçı Medya ise diğer uçtan Türk-İslam
Sentezci bir çizgide Yeşil Türk ırkçılığını körüklüyor.Daha tehlikeli
bir şekilde bir yayın çizgisi izliyor.
STV’deki Tek Türkiye Dizisinin Talimatı Ergenekondan
İki yıl önce ortaya çıkan, Türk Genelkurmay’ın Bilgi Destek Planı ve
Faaliyeti çerçevesinde 2007 sonbaharından uygulamaya koyduğu “Kürdistan
ve Kürtleri Biçimlendirme Planı” adındaki eylem planı biliniyor. Bu
plana göre yapılması gerekenlerden biri de medya ve sanatçıların Türk
kontgerillasının hedefleri temelinde harekete geçirilmesi ve TSK
çizgisinde davranmalarının sağlanması öngürülüyordu.
Planda medyaya ilişkin Genelkurmaya bağlı Bilgi Destek Dairesi
Başkanlığının belirlediği çerçevede, nelerin yapılması gerektiği şu
maddeler halinde sıralanıyordu.
—Basın mensupları ve medya kanalları düzenli temasla yönlendirilecek,
uygun medya organları kullanılarak, uygun yöntemlerle etkin olarak
kullanılacak ve yandaş kılınacaktır.
—Bazı sanatçı ve yazarların desteklenmesi ve ön plana çıkarılması,
Ordu ile aynı fikir ve eylemlerde bulunmayanların yıpratılması hedef
alınacaktır.
— Uygun sanatçı ve yazarlara eser hazırlatılması, film, dizi ve
belgesel çektirilmesi, şarkı besteletirilmesi ve maliyetleri
karşılancaktır.
Genelkurmayın her konuda yürürlüğe koyduğu bu planı yeterli görmeyen
AKP, Kürtleri tümden soykırımdan geçirmek amaçlı daha tehlikeli olan
gizli bir “Kürtleri Tasfiye ve Soykırımdan Geçirme Eylem Planı’nı” 2009
Newroz’undan önce yürürlüğe koymuştu. AKP’nin Soykırım Eylem Planı’nda
şunlar vardı.
—Kürt medyasının bastırılması, yurtsever Kürt sanatçıları, yazarları,
bilim adamları ve Kürt dostlarının kriminalize edilmesi, tutuklatılması,
Kürt halkına karşı özel ve psikolojik savaş yürütmek için özel radyo ve
televizyonların teşvik edilmesi bu tür medya organlarını Kürdistan’ın
her tarafına yaymak şeklinde bir plan hazırlanıp uygulanmaya konuldu.
Genelkurmay ile AKP’nin soykırım planını birer yerine getiren tek medya Fetullahçı Medya oldu.
Özellikle tamda özel ve psikolojik savaşa hizmet edecek şekilde üç dizi
çekildi. Üç dizi Samanyolu TV’de yayınlandı.Hala üç dizininde yayını
sürüyor.
Söz konusu diziler “Ölümsüz Kahramanlar”, “Kollama” ve “Tek Türkiye” adlı dizilerdir.
“Ölümsüz Kahramanlar” dizisinde Türk Ordusu’nun Kürdistan’daki işgal
savaşında yer alan askerlerin hikayeleri Türk ırkçılığını hizmet edecek
bir tarzda işleniyor. Vatan, bayrak, ırkçılık gibi olgular yüceltilerek
Kürdistan’da askerlik yapma, savaşma ve savaşta ölme kutsallaştırılıyor.
Savaşta ölen askerler hiç ölmeyen şehitler şeklinde lanse ediliyor.
Kürdistan, Türk vatanı olarak gösteriliyor. HPG gerillarıda cahil,
vahşi, duygusuz, hiçbir amaca hizmet etmeyen kişilikler olduğu
belirtiliyor. Kürt kültürüne karşı düşmanca bir dil kullanılıyor. Kürt
ulusal giysilerinin giyilmesi gerilikmiş gibi veriliyor. Bu dizinin
yönetmeni Kenan Özyurt adındaki biridir.
“Kollama” dizisinde ise Türk Özel Harp Dairesi’nin en küçük kollarından
biri olan Ergenekon Örgütü ile Kürt Özgürlük Hareketi’nin ortak amaçlar
doğrultusunda hareket ettiği, KÖH’nin Ergenekon tarafından
yönlendirildiği imajı veriliyor. Türk devletinin çok yüce, hukuka riayet
eden, şeffaf, demokratik ve ak û pak bir devlet olduğu, kontrgerilla
ile hiç bir bağınının olmadığı teması işleniyor. AKP’nin Türk devletini
çok demokratik bir devlet haline getirdiği, Ergenekon ile Kürt Özgürlük
Hareketi’nin buna engel olmaya çalıştığı vurgulanıyor. Devletin bekası
için hukuka göre hareket eden polis karekteri ön plana çıkarılıyor, yine
bununla birlikte devletin bekaası için Kürtlerin işkenceden
geçirilmesi, katledilmesi gerektiği düşünceside başka bir polis
karekteriyle meşru kılınıyor. Polis teşkilatı, huzuru ve emniyeti
sağlayan, toplumu kollayıp koruyan ulu bir teşkilat şeklinde
yüceltiliyor.
Dizinin senaristleri Nakkaş, yönetmeni Barış Yöş’tür.
Tek Cemaatin “Tek Türkiye” Adlı Emsalsiz Tek Irkçı Dizisi
Üçüncü bir dizi olan “Tek Türkiye” dizisinde ise Tek Türkiye, Tek Türk
Irkı, Tek Türk Dili, Tek Türk Kültürü, Tek Türk Bayrağı ve Tek Fetullah
Gülen Cemaati dışındaki her şey düşman kategorisine alınıyor. Ve ortadan
kaldırılmasının zorunlu olduğu fikri ön plan çıkarılıyor. Türk
ırkçılığı meşrulaştırılıyor. Kürdistan’da görev yapan doktor, kaymakam
ve öğretmenler efsaneleştirilerek kahramanlaştırılıyor, zorluklara
direnen, fedakarca hizmete koşan, Kürtleri modernleştiren, aydınlatan
görevliler ve idealist Türk misyonerleri olarak karekterize ediliyor.
HPG gerillalarını ise geri, barbar, inançsız, domuz eti yiyen ve kutsal
bilinen değerlere saldıran ve Kürt halkının özgürlük, direniş ve eşitlik
mücaddelesine öncülük eden fedailer değil, Kürt halkını boyunduruk
altında bulundurmayan çalışanlar olarak gösteriyor.
Tek Türkiye dizisinin yapımcısı Salih Asan, yönetmeni Gürsel Ateş ve
Çelik Berksoy, seneristi Ali Kara, Ahmed Günbay Yıldız ve Samin Utkudur.
Bu dizi Konya’ya 15 kilometremesafede bulunan bir köyü çekiliyor. Dizi
Genelkurmay’ın talimatı doğrultusunda çekilirken, dizinin silahları da
Türk Kontgerilla Örgütü olan Özel Hareket tarafından sağlanıyor.
Yalnızca silah desteği verilmiyor, Konya’daki polis teşkilatında görev
yapan polisler de dizide figüran olarak rol alıyorlar. Dizinin yapımcısı
Salih Asan dizinin amacını açıklarken, “Biz dağa çıkmak üzere olan bir
genci bu düşüncesinden vazgeçirebiliyorsak, dağa çıkmış bir insanımızı
dağdan indirebiliyorsak dizi hedefine ulaşmış olacak. Bu amaca hizmet
etmek için bütün ekibimle gayret ediyorum” dedi.
Türk Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ, her açıklamasında PKK’ye
ilişkin hedeflerini belirtirken, gerillaya katılımı kastederek, “dağa
çıkışları en aza indirmek ve bitirmek, dağdan inişleri artırmak temel
hedefimizdir” diyor.
İlker Başbuğ ile “Tek Türkiye” dizisinin yapımcısı Salih Asan’ın
hedefler konusunda aynı açıklamada bulunmaları Samanyolu TV’nin kimlerin
talimatıyla yayın yaptığı aşikar kılıyor.
Dizinin oyuncularında olupta, Şıvan rolünde oynayan Süleyman Karadağ,
Haber Türk TV’ye konuk olduğunda dizi için destek verenlere teşekkür
etti. Karadağ, Konya Belediyesi, Konya Valiliğine teşekkür ettikten
sonra, “Özel Hareketçiler gerçek silahlarıyla bize destek oldukları için
onlara teşekkür ediyoruz”dedi.
Dizinin yapımcısı Salih Asan ile oyuncusu Süleyman Karadağ’ın
belirtikleri Türk Genelkurmayı ile AKP’nin Kürtleri soykırımdan geçirmek
için medyaya verdiği görevler çerçevesinde Samanyolu TV’nin nasıl
soykırımcı bir rol üstlendiğini açığa çıkıyor.
Şimdi soruyoruz Samanyolu TV bu yayınlarıyla Kontgerillanın bir yayın
organı değilse, başka hangi medya organı Kontrgerillanın medya
organıdır.
Faşist Bir Kont-Gerilla İmamı Fettulah Gülen
Özel ve psikolojik savaş karargahı Fetullahçı ve AKP’li basın bu
günlerde herkesi, asker yanlısı, kont-gerilla ya da Ergenekoncu olmakla
suçlarken, aslında liderlerinin ve kendilerinin en hakikiki asker
zihniyetliYeşil Kont-gerilla’nın esas karargahı olduklarını gizlemeye
çalışıyorlar.Kürtçe’nin Dımılki Lehçesi’de bir söz vardır. “Keçelo
nameyê mi nameyê to, kelawa mi sereyê to- Keltoş benim ismim senin
ismin, benim külahım da senin kafan da-“ sözün anlamında kirlilikleri ve
ayıplarını başkalarına yıkarak kendilerini temize çıkarmaya
çalışıyorlar.Liderleri Gülen, ne ise Fetullahçı ve AKP’li basında odur.
Gülen 16 Yaşında Gladio Üyesi
Gülen, 1957 yılında Erzurum’da daha 16 yaşında iken Türk Gladiosu
elemanı üstteğmen Esat Keşafoğlu tarafından örgütlendirilir ve Gladio
elemanı olarak Nur Cemaati’ne sızdırılır. O’nun vasıtasıyla Nur Cemaati,
Türk ırkçılığının hizmetine sokulur.
Ankara Mamak’ta acemi birliğinde askerlik yaparken, Albay Reşad
Taylan’ın yanında kont-gerilla istihbaratında uzmanlaştırılmak üzere
özel bir misyonla telsizci olarak görevlendirilir. Usta birliğindeki
askerliğini İskender’unda yapar. Hem de uzmanlaşmış istihbaratçı
kont-gerilla elemanı olarak büyük telsizin sorumluluğuna getirilir.
Artık ordunun tüm gizli ilişkilerinden haberdardır Gülen. Hemde ikinci
ordu komutanı ırkçı general Cemal Tural’ın yanında istihbaratçıdır.
Askerlerin herhangi bir camide vaaz vermesi yasakken, kendisine vaaz
verme yetkisi verilir.Turan’ın verdiği talimat doğrultusunda
İskenderun’da ırkçı vaazlar verir.
Hem Barzani Hem De Kürt Düşmanı
Kürt düşmanı ırkçı general Cemal Tural’ı niçin sevdiğini “Küçük Dünyam”
adlı kitabında şu sözlerle aktarır. “Cemal Tural 2. Ordu Komutanıydı.
Ve hakikaten milliyetçi görünüyordu. Barzani hareketini adım adım takip
ediyordu. O günlerde, Güneydoğu’daki bazı evlerde, Barzani’nin resimleri
asılıydı. Barzani her an halkı ayaklandırabilir şeklinde şayia vardı.
Cemal Tural’a karşı duyduğumuz alaka biraz da Barzani’yi yakın takibe
almasından dolayıydı. Şimdi durum ve tutumuza bakınca bir kere daha şu
tuhaflıkların karşısında hayrete düşüyorum. Dünkü şaki bugün eller
üstünde”.
Gülen: “Dünkü Şaki Bugün Eller Üstünde”
Evet yanlış duymuyorsunuz, yanlış görmüyorsunuz. Fetullah Gülen,
Mustafa Barzani’ye hakaret ediyor.”Dünkü şaki bugün eller üstünde”
diyor. Acaba Güney Kürdistan’da Gülen’e özel arsalar tahsis ederek,
Fetullahçı okullar açan ve çocuklarını bu okullara gönderen Barzani’ler,
Gülen’in hem Mustafa Barzani hemde Kürtlere düşman olduğunu bilmiyorla
mı?
Fetullahçı Okulların Sermayesi CIA’nin Uyuşturucu Paraları
Eski FBI danışmanı ABD’li Paul L. William, 29 Nisan’da Pocono Record
gazetesinde yazdığı makalede Fetullahçı okulların CIA’nin bir dönem
uyuşturucu kaçakçılığıyla elde ettiği paralarla finanse edildiğini ifade
ediyor. Yazar Gülen’in bu parayla gelişmekte olan ülkelerin petrol ve
doğal gaz rezervlerini kontrol altına alabilmek için Orta Asya ve
Kürdistan’da okullar açtığını dile getiriyor.
CIA’nin Şubesini Erzurum’da Açıyor
Fetullah Gülen bununla da kalmıyor. Orduya ve Tural’a övgüler diziyor
ve diyor ki, “Tural Paşamız milliyetçi diyorlar. Türk askeri milliyetçi
olmayacak da ne olacak. Allah milliyetçilere uzun ömürler versin”. Gülen
bunları söylerken General Tural O’nu özel izinle Erzurum’a gönderir.
O’nu Erzurum’da CIA’nin bir şubesi olan Komünizmle Mücaddele Derneği’ni
kurmakla görevlendirir. Gülen bu görevi yerine getirir. Ve sonra
İskenderun’a döner.
Faşişt Cuntadan Şak, Gülenden Tak
Orduya bağlı bir kont-gerilla elemanı olan Gulen 12 Eylül öncesinde
1980 Şubat’ında “Anarşistlerin yerlerini devletin asker ve polisine
bildirmeyenlerin Allah’ın katında sorumlu olduklarını” belirtir ve
toplumun ajanlaşması için vaaz ve fetva verir.
12 Eylül darbesini en çok alkışlayanların başında Fethullah Gülen ve
cemaati gelmekteydi. Gülen’in başyazarlığını yaptığı Sızıntı dergisi, 12
Eylül 1980’den sonraki ilk sayısında, darbeye alkış tuttu. Bakın Gülen
“Son Karakol” başlıklı yazısında darbeye nasıl selam duruyor: “Karakol,
sükunet’in, huzur’un ve emniyetin remzidir. Ümidimizin tükendiği yerde,
Hızır gibi imdadımıza yetişen Mehmetçiğe bir kere daha selam duruyoruz”.
(Sızıntı, Ekim 1980, sayı:21)
12 Eylül faşizmini şu sözleriyle meşrulaştırmaya çalışır. “Asker tam
zamanında yetişmese bütün millet olarak inkisar içinde ağlamaktan başka
çaremiz kalmayacaktı”.
Aslında faşist generallerin kendisini özel misyonla görevlendirdiğini
itiraf ederken özgürlük ve demokrasi isteyen gençleri suçlarken şöyle
devam eder. “Radikal sol bunlara her yerde faşist paşalar generaller
diyorlardı. Bu son hareketin mimarları müspet icraatta bulundular.
Kıymetli vatan evlatlarına hizmet etme yollarını açtılar”.
Gülen Kendini Allah, Faşist Evreni Kurtarıcı Melek Yapar
“Kenan Evren Cennetliktir. Kucaklayan ve kutsal kurtarıcı bir melektir”.
Gülen’in Tarihi Safsataları.
26 Kasım 1989 İzmir Hisar Cami’sinde verdiği vaaz da, Başörtüsü
eyleminin arkasında dinsizler ve komünistlerin olduğunu iddia ederek
devlete ittiati istiyordu.
Yıl 1995, Jitem Gülen’i Ödüllendirdi
Kürdistan’da katliam yapan JİTEM’in ödüllendirdiği tek imam Gülen’dir.
1995 yılında JİTEM’e bağlı “Mehmetçik Vakfı” Kürt çocuklarını
Türkleştirmede en önemli misyonu oynayan Gülen’i “Teşekkür Beraatı” ile
ödüllendirdi.
Susurluk Çetesinde Bir Veli Küçük Bir De Gülen Başrol De.
Her ne kadar inkar etmeye çalıştıysa da ABD’nin 1960’ların sonunda
kurduğu “Yeniden Milli Mücaddele Birliği” adlı kont-gerilla örgütünde
Veli Küçük ile birlikte yöneticilik yapan Gülen’di. Susurluk çetesinin
ortağı şeklinde ismi anılan ve deşifre olan Gülen, Susurluk çetesinin
açığa çıkarılmasına karşı çıkarken şunları belirtiyordu.
“Bizim milli birliğimize, milli bütünlüğümüze devlet telakkimize eğer dokunacak bazı şeyler varsa, bu kapı aralanmamalıydı”.
28 Şubat 1997 Darbesi’nin Ortağı ve Şakşakçısı
28 Şubat darbesine ilişkin, Yalçın Doğan’a verdiği bir mülakat da
Erbakan için: “Hükümeti bırakmalı, ülkeyi daha fazla germemeli”.
Gülen kısa bir süre önce yayınladığı mesajda da Türk ordusunun kendi
gözbebekleri ile kendilerini geleceğe taşıyan yegane köprü olduğunu
belirterek, Türk ordusunun Kürdistan’ı işgalde bulundurmasını Türklüğün
yayılmasına en büyük katkıya sağladığını söylüyordu.
Özgür Bilge |