18 Ekim 2011 Salı

Dağlara Çağrı

Türk devleti ne zaman baskı ve şiddetini artırsa, PKK sorumluları ve bazı tez canlı yazar ve siyasetçi arkadaşlar "Dağlara gele dağlara" diyor. Sanırım bunun şarkısını Grup Yorum'dan dinlemiştim. Dağlar, yüz yıllar boyu Kürt köylüsünün sığınma alanı olmuş. Ama aynı zamanda yenilgi alanı olmuş. PKK'nin yenilmemesi, örgütün şehir ayağının diğer isyanlara göre daha güçlü olmasındandır.
Dağ, tek başına hiç bir şeydir. Dağ, mağaradır, vadidir, sığınaktır; açlık, yoksulluk ve yoksunluktur. 

Dağ, F 16'ların atış poligonu, Heronların gözetleme alanıdır. Dağ, misket  ve kazan bombasıdır. Dağ bedeli çok ağır bir sığınma alanıdır. Toplu ölümlerdir. Grup pusuları ve kimyasaldır. Dağ, uçakların, topların ve tankların çok gelişmediği zamanlarda bir direniş kalesiydi. Dağlarda Ermeniler de çok direnmişti. Soykırım sırasında yükseklere sığınanlardan aylarca direnenler çok olmuştu. Fakat Avrupa ve şehir ayakları güçlü olmadığı için Türk çeteleri tarafından kuşatılıp imha edilmişlerdi.

Avrupa ve şehir Kürtlüğünün desteği olmasa dağ bir ay dayanamaz. Hayat, şehirlerdedir, şehirlerin Kürt varoşlarındadır. Sömürgeci Türk devletinin şiddeti arttığında dağlara çağrı yerine, boyun eğmez direnişin iktidarı dağlardan şehir varoşlarına iletilmelidir.

BDP'li siyasetçilerin ve PKK'nin Türk devletine sürekli dağı göstermesi akıllı bir politika değildir. Gençler dağlara gidebilir, isteyen gerilla da olabilir, fakat mücadelenin sonucunu tayin edecek alan şehirlerdir.

Türk devleti nasıl pek değişemiyorsa PKK'nin mücadele anlayışı da pek değişmiyor. Kürtlere İrlanda ve Bask örnekleri veriliyor. IRA'nın ve ETA'nın militan sayıları hiç bir zaman bir kaç yüzü geçmedi. Onlar da şehirlerdeydi. İrlanda ve Bask halkının kullandığı özgürlük ise, bırakın Kürtleri, Türk halkının özgürlüğünden daha yüksekti.

Hayır, Kürtler şehirleri terk etmemeli. Kürtler legal alan siyasetçiliğini de terk etmemeli. Şehirler Kürtlerindir. Siyaset alanı da Kürtlerin alın teri ve emeğidir. İllegalizm berbat bir şeydir. Bütün canlılar asıl gelişimini ışıkta sağlar. İnsalar ve örgütler de öyledir. İllegal fetişzmi Türk solunu mahvetmiştir. Dağ gibi Türk gençleri Türk faşizminin illegal tuzağında Mehmet ağar gibi gangasterlerin namlularında grup grup canlarını vermişlerdir. Bir gecekonduda, bir sığınakta, gizli tuttukları bir apartman dairesinde veya dağların kuytuluk bir köşesinde topluca öldürülmüşlerdir.
Kürtler ellerinden geldikçe daha açık mücadele yürütmelidirler. Talepleriyle, birliğiyle, demokratlığıyla daha açık bir mücadele... Türk devletini bu kadar saldırgan yapan Kürtlerin kararsızlığıdır. PKK de dahil bir bütün halinde Kürtlerin kendilerine ait uygulanabilir bir programları yoktur. Bütün taktik ve stratejileri Türk devletinin günlük tavırlarına göre belirlenmektedir. PKK'nin en üst düzeyi defalarca şu açıklamayı yapmıştır:
"Türk devleti bize sürekli saldırırsa kopuşa gideriz."

Türk devleti sürekli saldırmakta, PKK ise bir türlü kopuşa gidememektedir.

Kopuş nedir? Kopuş, bağımsız Kürdistan ilan edip sınır çizmek değildir. Böyle bir şey olduğunda buna ilkin PKK karışıtı Kürt siyasetçileri karşı çıkacaktır. Onlar ömür boyu Türk devletinin idaresinde yaşamayı tercih ederler, fakat PKK yönetiminin bir gününü kabul etmezler... Bu Tipik bir Kürt hastalığıdır.

Kopuş, sömürgeci sistemi ve onun yasalarını tanımamaktır. Binlerce tutuklunun, sömürgeci Türk mahkemelerini takmamasıdır. Bir kaç öğretmeni alıkoymayı değil, sömürgeci ve ırkçı eğitim sistemin Kürdistan'da tümden çökmesi hedeflenmelidir. Türk devletinin ırkçı memurluk tipi Kürdistan'da geçersiz kılınmalıdır. Kürdistan'daki yol trafiği dahi Kürt direniş hareketinin kontrolünde sürmelidir.
Bunlar radikal önermeler değildir. Gereksiz radikalizm berbat bir şeydir. Ama PKK'nin ve onun direniş güçlerinin Kürdistan'daki ırkçı eğitimi ve yaşamı durdurmak gibi bir görevi vardır.

Bunlar yapıldığında Türkiye kesimindeki Kürtlerin hareket alanı mı kısıtlanacaktır? Kürtlerin haraket alanı diye bir şey yoktur. Kürtlerin her alandaki yaşamlarının çerçevesini Türk ırk yasaları belirlemektedir.

Ayrıca 20 milyonluk Kuzey Kürdistan kürtlüğünün, "Bağımsız Kürdistan" için mücadele eden ciddi bir partiye sahip olmaması utanılacak bir şeydir.

Mücadeleyi rakibine karşı bir şantaj veya terbiye unsuru olarak kullanmak dönemi kapanmalıdır. Kürtler, Türk ırk yasaları altında tutulan ayrı bir halktır. Yaşamı, Kültürü ve diliyle ayrı bir halk... Bu halkın farklı yönetim yasaları olmalıdır.

Ne yapılırsa yapılsın sorunun çözülmemesi de bundan kaynaklanmaktadır. Türk ırk yasaları içinde Kürtlere yer bulunmamakta, bunun içinde şiddet her fırsatta Kürtlerin kapısına yeniden dayanmaktadır. AKP şakşakçılığı yapan Kürt aydınları ve siyasetçileri de bunun böyle olduğunu çok iyi bilmekte, fakat cüzdanları bu gerçeği fısıldamaya izin vermemektedir.

HAK-PAR Genel Başkanı Bayram Bozyel, Türk devletinin son saldırganlığıyla ilgili şöyle demiş:
"Bu savaş, şiddet işin uzatmalarıdır ve bunlar son çatışmalardır artık. Kapanış öncesi son gösterilerdir. Masaya daha güçlü oturmak için başvurulan bir yöntemdir. Tünelin ucunda masa görünüyor."
Ne kadar iyimser bir değerlendirme. Ya da kaçıncı iyimser değerlendirme?

Kürtlerin sorununu bir kaç yüz Kürt siyasetçisinin ve aydınının kişisel özgürlüğü olarak algılayanlara şunu dememiz gerekiyor:
Kürt halkı ayrı bir halktır ve Kürdistan adında gasp edilmiş bir ülke  vardır. Kürtler bu ülkeyi geri istemektedir.

Kürtlerin kapısını çalacak olan nihai gerçek budur...

Türk devleti buna hiç bir zaman hazır olmayacak, nihai kararı her daim Kürtlere bırakacaktır...

bildiricihasan@hotmail.com

Hiç yorum yok: