23 Ağustos 2010 Pazartesi

Çağlayangil, Dersim Katliamını Anlattı

İKİ ay önce.
CHP Genel Merkezi’nde Kemal Kılıçdaroğlu’yla sohbet ediyoruz.


Bir hafta önce Hürriyet’ten Faruk Bildirici’ye geniş bir röportaj vermişti. Konu orada söylediği bir söze geldi.


Şöyle demişti:
“Bu konuyu (Dersim’i) araştırma gereği duydum. Lise yıllarından başlayarak yerel tarih konusunda ciddi bir merakım vardı. Tarih Vakfı’nın dokümanlarını, kaynaklarını toplamaya çalıştım. Canlı kişilerle konuştum. Tarihçi Cemal Kutay ile görüştüm. O dönemde Başbakan olan /_np/6003/11356003.jpgCelal Bayar’ın konuyu çok iyi bildiğini söyledi. ‘Ben randevu alacağım, gelirsiniz beraber gideriz’ dedi. Cemal Kutay randevu alınca beni çağırdı, gittim. 1986’ydı sanırım. Kutay’a güzel de bir badem ezmesi almıştım. Dedi ki, ‘Celal Bayar hasta, görüşme şansımız olmayacak’. Ben de içimden kızdım. ‘Herhalde beni atlattı’ dedim. Otobüsle Ankara’ya dönerken yolda haberleri açtı şoför. Celal Bayar’ın hastaneye kaldırıldığını söyledi. Sonra Celal Bayar taburcu olmadan vefat etti ve o görüşme hiç olmadı. O görüşme olsaydı belki çok şey öğrenecektim.


İhsan Sabri Çağlayangil ile görüşmemi sağlayan bir yeminli mali müşavir arkadaşımdı. Onun ricası üzerine randevuyu Cavit Çağlar aldı. Çağlayangil’in Yalova’daki evinde buluştuk. Bir arkadaşın radyo teybiyle gitmiştim. O konuştu, banda aldım. O döneme ait güzel bilgiler verdi. O yaşta müthiş bir hafızası vardı. Ben o bütün bilgileri, bendeki dokümanları araştırma yapan güvendiğim bir arkadaşıma devrettim.”


Kılıçdaroğlu’nun bana verdiği belgelerden biri de İhsan Sabri Çağlayangil’le yapılan görüşmenin teyp kaydıydı.
CHP Genel Merkezi’ndeki sohbette konuyu bu teyp kaydına getirip, “Arkadan bir türkü çıkıyor, bunun Dersim’le bir ilgisi var mı” diye sordum.


Güldü. “Sayın Çağlayangil’in anlattıklarını kasede almak istedik. Acemiyiz. Öylesine bir teyp bulduk, içine de evden bir kaset koyduk. Hatta evde kablo yeterli gelmedi, masayı filan çektik; rahmetli Çağlayangil de bize yardım etmişti.”/_np/6004/11356004.jpg
Kayıt iyi değildi. Sesler anlaşılmıyordu. Bir yerden sonra ise sesler hiç duyulmuyordu.


Ancak, buna rağmen Türkiye yakın tarihi açısından oldukça verimli bir görüşme yapmıştı Kılıçdaroğlu.


Teypten anlaşılıyor ki, Türkiye sağının duayen isimlerinden Çağlayangil çok samimi konuşuyor; tüm bildiklerini anlatıyor.
Şimdi sizlere o görüşmeyi aktaracağım.


Fakat bir noktanın altını çizmeme izin verin:
Bugün Dersim faciası sadece CHP’nin üzerine yıkılmak isteniyor.
Başbakan Erdoğan Sakarya mitinginde yaptığı konuşmada dedi ki: ‘Vergi vermediler’ diye Dersim’in köylerini kim bombaladı; zamanının, o zamanki Cumhurbaşkanı’nın emriyle. Kimdi; İsmet İnönü, CHP’nin başındaydı. Yani CHP bombaladı.”
O halde...


Kemal Kılıçdaroğlu bundan yıllar önce neden Türkiye sağının iki önemli siyaset adamı Celal Bayar ve İhsan Sabri Çağlayangil’le görüşmek istedi?


Tarihi bu kadar eğip bükmeye kimsenin hakkı yok.
Bakın Çağlayangil neler söylüyor:
ÇAĞLAYANGİL’İN DERSİM TANIKLIĞI
(Kayda giriliyor)
Çağlayangil: Dersim hakkında en güzel kitabı hizmete mahsus olmak kaydıyla ve 100 nüsha basılmak şartıyla Kazım Orbay yazmıştır, Jandarma Genel Komutanı iken.


Kılıçdaroğlu: Kitabı gördüm efendim. Türk Tarih Kurumu’nun kütüphanesinde var.


Çağlayangil: Var. Onda tarihi izahat var. Ve Dersim hakkında en iyi, en resmi tetkik de odur. Ben Malatya Emniyet Müdürü’yken Kürt meselesine merak sardım. (...)


İki ayrı rapor yazdım o devirde bakanlığa verdim. Raporların birer nüshası bende fakat ‘ara bul’ derseniz, bu evrak-ı perişanın içinde imkânı yok bulamam./_np/6006/11356006.jpg
İki büyük siyaset Cumhuriyet’te zaman zaman hâkim olmuş ve çarpışmıştır. Birincisi, bunlara şiddet yoluyla, baskı yoluyla hâkim olmak.


İkincisi kültür yoluyla hâkim olmak.
Kültür yoluyla hâkim olmak siyasetinin müdafii Avni Doğan gibi dördüncü umum müfettişliği yapmış, o havalide uzun müddet valilik ve müfettiş-i umumilik yapmış, Kürtleri tanımış kimselerdi.


Fakat Türk siyasetine Fevzi Çakmak’ın mutaassıp görüşü hâkimdi. Fevzi Çakmak Doğu’ya yol yapmanın, Doğu’da mektep açmanın, Kürtleri elit hale getirmenin, oraya medeniyet sokmanın aleyhindeydi. ‘Bunlar uyanırlarsa istiklal fikrine kapılırlar ve vatanımız bölünür’ diyordu. (...)
Dersim’i merak ettiğim zaman Dersim’i gezdim.


Kılıçdaroğlu: Hangi yıldı efendim?


Çağlayangil: 1936-37. (O dönem) Dersim’e jandarma giremiyor. Dersim’e tahsildar giremiyor. Dersim’de ağa nüfuzu hâkim. Dersim’de hükümet yok. Dersim’de Türkiye Cumhuriyeti otoritesi yok.


E otorite olmayınca o boşluğu ağa doldurmuş. Bir yandan hükümranlık Cumhuriyet’te; bir yandan otorite Kürt ağasında. Bu çelişki Dersim’in mukadder hayatını yaşıyor. (...)


Bunun sonucu o tarihte de Dersim’de harekât cereyan etti..
Harekât da şöyle başlamıştı:


Fırat üzerinde Şeytan Köprüsü denen bir yer vardır. Onun başında karakol vardır. O Şeytan Köprüsü’nden geçilince Dersim’e geçilmiş olur. O karakolda İsmail Hakkı isminde bir yedek subay komutasında 33 jandarma eri nöbet tutuyor. Orası Dersim’in kapısı. Seyit Rıza bir gece kuvvetleriyle basıyor. İsmail Hakkı Bey’i ve 33 jandarmayı da şehit ediyor. Onun üzerine Abdullah Alpdoğan Paşa, Kastamonulu; ona emir veriliyor. ‘Bütün ordu iştirak etsin bu Dersim’i temizleyin’ diyorlar. Dersim hareketi böylece başlamış oldu.


Dersim’de ilk harekat Galatalı Şevket Bey tarafından yapılmıştır. Galatalı Şevket Bey bir albay. Mersin’deki Kürtlerin Kürtçe şarkılarında hâlâ Galatalı Şevket Bey’in yaptığı mezalimin, öldürdüğü kimselerin ağıtları ve destanları yaşar. Hâlâ söylerler. (...)


Kılıçdaroğlu: Abdullah Paşa o ara Elazığ’da...


Çağlayangil: Elazığ’da. Ben de Malatya Emniyet Müdürü’yüm. Haliyle otomobile bindik Elazığ’a gittik. Abdullah Paşa bizi misafir etti. Harekât başlayalı 1-2 ay olmuştu. Abdullah Paşa dedi ki ‘Bu kefereyi kıstırdım; ekinlerini yaktım uçakla. Mağaralara iltica ettiler. Fakat dağlık arazi karargâh-ı Munzur’da’ dedi. ‘Bu dağları tuttular. Bu dağları bir mavzerli alay tutabilir. Öyle geçitler var’ dedi.


(...) ‘Bir kadın var’ dedi ‘bunların içinde.’ Kadının resmini de gösterdi ‘o kadar nişancı ki’ dedi; karakolda kapı aralığından jandarmayı vurmuş. ‘Çok zorluk çekiyorum’ dedi. ‘Bunlara haber gönderdim. Bunların 15 kişi aşiret başı liderleri var. Bunları bize teslim edin hareketi durduracağım dedim.’ Mehil istemişler. ‘Yarın bu mehil bitiyor. Madem merak ediyorsunuz beraber gidelim, cevap getirecek Kürtler’ dedi.


Biz ertesi gün 2 otomobil ve koruyucu manga, bir de taze ekmek çuvallara doldurulmuş bir kafile halinde hareket ettik. Bir yerde yanlışlıkla ateş yedik. O badireyi geçtik bir acayip yere vardık.
Abdullah Paşa ‘İnmeyin arabadan, bizden evvel insinler’ dedi. Sonradan paşa olan Şevket Bey (anlaşılmıyor) onlar falan indiler. Bir yar var, bayağı derin. Kürtlerle yapılan anlaşma gereğince iki taraf da o aşağıya silahsız inmesi lazım. Abdullah Paşa, Vali, ben ineceğiz. Abdullah Paşa haber yolladı. ‘Biz üç kişi ineceğiz. Yabancı değildir, biri Malatya Emniyet Müdürü’dür, biri Malatya Valisi’dir. Çekinmesinler.’


Biraz bekledik tercüman geldi. Ona izah edildi vaziyet. Sonradan 15-20 kişi geldi. Kürt bunlar. Bende fotoğrafları var. Bunlar garip adamlardı. Uzun boylu, insan güzeli, göğüslerinden kıllar sarkmış, kumral, koyu kumral kişilerdi. Heybetli adamlardı.
Abdullah Paşa psikolojik hareket etti. ‘Ekmekleri dağıtın’ dedi. Karşı taraf aç. Muhasarada. Bunlara fırından yeni çıkmış ekmekleri dağıttılar. Herkese birer ekmek verildi. Yarısını yediler yarısını koyunlarına koydular.


Abdullah Paşa uygun bir konuşma yaptı. Dedi ki, ‘Siz Demenan aşiretisiniz. Ben Kastamonuluyum. Taşköprülüyüm. Niçin Kastamonu’ya Kastamonu demişler bilir misiniz? Kastamonu bir dere içindedir. İki tarafı yardır. Bir tarafa bir aşiret yerleşmiş, bir tarafa bir aşiret yerleşmiş. Bir tarafa Kast aşireti yerleşmiş, bir tarafa Tuman aşireti yerleşmiş. Kast-Tuman demişler. Ben Tuman aşiretindenim. Tuman zamanla Demenan olmuş. Ben sizin aşiretinizin cedlerindenim. Birbirimizle akrabayız. Sizi iğfal eden, başlarınızdaki size isimlerini verdiğim adamlardır. Bunlar ortadan kalkarsa arada bir itilaf kalmaz. Birbirimizle iyi geçiniriz. Umarım ki iyi haber getirdiniz’ dedi.


İsmini hatırlamadığım (bir süre ses kesik) Kürtçe anlattı, tercüman bize tercüme etti. Adam diyor ki, ‘Beyanatınız bizi duygulandırdı. Vereceğiniz isimlerden üçü hariç bunları size teslime karar verdik.’
Abdullah Paşa üç kişinin kim olduğunu sordu. İçlerinden biri bu iyi nişancı kadın. İki kişi de başka adam var.


Abdullah Paşa bu üç kişinin istisna edilmesine razı olamayacaklarını, üç kişinin de tesliminin gerektiğini beyan etti ve bu üç kişinin istisnasının sebebini sordu. Kürt, büyük bir samimiyetle dedi ki; ‘Bir kadının bir kocası olur. Siz bir hareket yapıyorsunuz burada, bu hareket gelir geçer. Buralar yine Kürt ağalarına kalır. O zamanlar bize zulmeder bu ağalar. Bizi kurtaramazsınız siz. Siz bütün Dersim’e hâkim olsanız, oraya devlet otoritesi girse, zaten biz ağaya kul olmayız. Ama siz yoksunuz. Bizim daimi muhatabımız ağa olduğu için ve kudret de onda olduğu için, bunlar da en büyük olduğu için sizin değil onların dediğini yapmaya mecburuz.’


Abdullah Paşa şimdiye kadar bu işin böyle olduğunu, fakat hükümetin bundan sonra kararlı olduğunu, Dersim’in de yurdun öbür parçaları gibi hükümetin otoritesinin cari olduğu ve hükümetin üstünde tek bir otoritenin bulunmadığı, ağaların lafına kapılmamasını, meseleyi tekrar tezekkür etmelerini söyledi. Bunlar kabul etmediler.


Sonra biz geri döndük, yeni mehil istendi. Neticeyi söylüyorum. Bunlar kabul etmediler, mağaralara iltica etmişlerdi. Ordu zehirli gaz kullandı. Mağaraların kapısının içerisinden bunları fare gibi zehirledi. Ve yediden yetmişe o Dersim Kürtlerini kestiler. Kanlı bir harekât oldu. Dersim davası da bitti. Hükümet otoritesi de köye ve Dersim’e girdi.


Bugün Dersim’e rahatça gidebilirsiniz. Jandarma da girer, siz de girebilirsiniz.


(...) Abdullah Paşa ile olan tetkiklerimi bitirmiş, Ankara’da göreve başlamıştım.


Kılıçdaroğlu: 1938’de mi 37’de mi?


Çağlayangil: 37’de. Yani o tarihten 34 ay geçmişti. (İçişleri Bakanı) Şükrü Kaya çağırdı dedi ki Atatürk Singeç Köprüsü’nü açmaya gidecek, Elazığ’a da uğrayacak, Seyit Rıza ile ilgili mahkeme bitmiş fakat karar tebliğ edilmemiş. Elazığ’da 6 bin Kürt toplanmış, Atatürk’ün seyahatini duymuşlar. Atatürk’ten Seyit Rıza’nın affı için şefaat isteyecekler. Yanına sivil adamlarını al git, Atatürk gelmeden önce mahkeme kararı uygulansın da Kürtlerin Atatürk’e müracaatları ve ricası olmasın’ dedi. Ben 35 sivil polis aldım yanıma gittim (devamında ses bozuk). Cellat, Çingene buldular infaz için. ‘15 kâğıt isterim. Üç-dört de ... (anlaşılmadı) ... isterim’ dedi. Hapishaneye gittik. Yedi idam mahkûmu vardı. İçinde Seyit Rıza ve oğlu da var. Biz Elazığ Emniyet Müdürü İbrahim ile Seyit Rıza’yı aldık.


İmam, dini telkin yapmak istedi, Seyit Rıza kabul etmedi. Jandarma karakolunun önünde bir meydan vardı, orada asılacaklardı. Oraya götürdük. Savcı bir yafta yapıştırdı. ‘Vasiyetin var mı’ dedi. ‘Kırk lira param var onu oğluma verin’ dedi. Halbuki oğlu da asılacak farkında değil.. (anlaşılmadı). ‘Başka vasiyetim’ yok dedi. Beyaz gömlekle çıktı sehpaya; bomboş meydana -sanki insan doluymuş gibi- hitap etti: ‘Biz evlad-ı Kerbela’yız. Bihatayız. Ayıptır. Zulümdür. Cinayettir ... (anlaşılmadı).”


(...) O şekilde Seyit Rıza artık bitti, kapandı. Yani Dersim’deki liderler bu şekilde bertaraf edildi. Diğer öbür liderler de Dersim harekâtında hayatlarını kaybettiler. Kürtler üzerinde ağalığa başlayacak, yeni liderlik yapacak kimse kalmadı. (Bundan sonra ses tamamen kayıp...)

Dersim'i Kim Bombalattı?


Geçenlerde bir Kürt-Alevi köyündeydim. Bir sohbet sırasında, söz döndü dolaştı Dersim Katliamı'na geldi. Malum son günlerde Başbakan Erdoğan, CHP'yi vurmak için, 'Dersim'i İsmet İnönü ve partisi CHP bombalattı' demekte. Bu söylemin doğru ve yanlışlarına sonra değineceğim. Dersim'de yaşanan vahşeti İsmet İnönü'ye yükleyen köylüler, Başbakan'la bu konuda ortaklaştılar. Onlara göre, Atatürk'ün olanlardan haberi yoktu. Ebedi Şef'i savunmak için aralarında ortaklaşamıyorlardı. Bir kısmı, Atatürk'ün manevi kızı Sabiha Gökçen'in Dersim'e gittiğini, olanları görünce çok üzülüp, hemen Ata'nın yanına dönüp, durumu anlattığını, Ata'nın da duruma müdahale edip, katliamı sona erdiren emri verdiğine inanmakta. Bir kısmı, Atatürk'ün o ara çok hasta olduğuna, hiçbir şeyden haberi olmadığına, İsmet Paşa'nın bu işi yaptığına inanmakta. Diğer bir kısmı da, Atatürk'ün Dersim'e gidip yaşananları gözleri ile görmesi sonucu, ağlayarak bu işi yapanları cezalandırdığı masalına kendilerini teslim etmiş durumda. Kemalizm'in efsanelerle Atatürk'ü Alevilerin gözünde beraat ettirmesinin yansımalarıydı sohbette dinlediklerim.

Evet! Dersim'i CHP bombalattı. Zaten başka parti yoktu. O katliamın önemli rollerinden birini oynayan Celal Bayar, daha sonra DP'nin kurucusu olacaktı. Demek ki, Dersim Katliamı bir devlet projesiydi. Tayyip Erdoğan, İsmet İnönü bombalattı diyor. İsmet İnönü'nün 1935'de hazırladığı Şark Raporu'nu unutacak değiliz. Ama Dersim'in bombalandığı süreçte Celal Bayar da başbakanlık yaptı. Reisicumhur ise Mustafa Kemal'di. Başbakan ya bilinçli çarpıtıyor, Atatürk'e dokunmadan CHP'ye vurmak istiyor, Celal Bayar'ı da saklıyor. Oysa ne demişti Onur Öymen: 'Ben faşistsem, Mustafa Kemal de faşist miydi?' sözleri ile, Ebedi Şef'in Dersim'deki rolüne vurgu yapıyordu. Biz yine köydeki sohbete dönelim. Mustafa Kemal'i aklamaya çalışan üç tezi (anlattıkları mizah değildi, kendilerini inandırmaya çalıştıkları hurafelerdi) dinlerken, zaman zaman gülmedim desem yalan olur. Onlara tarihi kronoloji metodu kullanarak bir şeyler anlattım. İkna oldular mı? Bilmiyorum. Sohbette bulunamayanlar için orda konuştuklarımı kısaca sıralayayım.
  1. İsmet İnönü'nün Şark Raporu 1935 yılında hazırlandı. Aynı yıl, 2884 sayılı Tunç Eli Kanunu çıkarıldı. Dersim'in adı Tunceli'ye çevrildi. 1936'da ise Celal Bayar bölgeyi gezerek, yeni bir rapor hazırladı.
  2. Dersim'de bir isyan yaşanmadı. Dersim'in tarihten gelen özerk hakları, ulus devlet eliyle yok edilmek istendi. Halk bunu kabullenmeyince de, karadan ve havadan kuşatılıp, insanlar vahşice katledildi.
  3. Dersim'in bombalanacağına 1935 yılında karar verildi. 1937'nin 21 Mart'ında çatışmalar başladı. 4 Mayıs'ta Tenkil, 12 Mayıs'ta da Tedip hareketi başladı. Binlerce insan, bombalarla, süngülerle, kurşunlarla, zehirli gazlarla öldürüldü. 18 Kasım'da ise Seyid Rıza ve Dersim'in önde gelen liderleri Buğday Pazarı Meydanı'nda asıldı.
  4. Celal Bayar: 'Atatürk bana dönerek, 'ne olacak bu Dersim meselesi' diye sordu. Sonra da gereken yapılsın, sorumluluğu üzerime alıyorum dedi' sözleri ile Dersim Katliamı'nın emir-komuta ilişkisine vurgu yapıyordu.
  5. Dersim Katliamı 1937-38 periyodunu kapsamaktadır. İlk dönemde İsmet İnönü Başbakan'dır. Ne var ki 25 Ekim 1937 tarihinde ise Celal Bayar başbakan olur. Yani kimse masum değildir.

  6. Atatürk, kızı Sabiha Gökçen'i Dersim'e uğurlarken: 'Bak Gökçen, seni çok takdir ederim. Orada da görevini başaracağına güvenim tam' der. Savaş pilotu kızı, herhalde bir doğa dergisi için fotoğraf çekme görevi ile gitmemişti. Dönüşte de, Atatürk tarafından 'üstün hizmet madalyası' ile taltif edilecekti.
  7. Atatürk görevini yapamayacak kadar hasta değildi. 1938'de bile Hatay meselesi için yurt gezilerine çıkabilmişti. Evet! Atatürk o bölgeye gitti. Ama vahşeti durdurmak için değil. Seyid Rıza asıldıktan sonra Elazığ'a köprü açmaya gitti. Demek ki, hasta yatağında yatmıyordu.

Yeter artık! Alevilere yıllarca anlatılan hurafe, yalan ve dolan son bulsun. Alevileri katiline aşık yaptınız. Demek ki neymiş? Dersim Katliamı bir devlet politikasıymış. Hiç kimse masum değilmiş. Atatürk'ün olanlardan en ayrıntısına kadar haberi varmış.


İspanya'da özerklik nasıl uygulanıyor - 1


ÖNCE GÜVEN, SONRA ORTAK YOL HARİTASI

Basklı tarihçi ve gazeteci Manuel Martorell, Kürt sorununun çözümü için model olarak gösterilen İspanya'daki 'açılım ve özerklik' sürecinin nasıl geliştiğini Günlük'e anlattı

SİYASİ GENEL AF ÇIKARILDI

'İktidar, kamuoyunu ikna için ilkin demokratik bir siyasi partiler ve seçim yasasını çıkardı. Bask, Katalonya ve Galiçya bölgelerindeki bağımsızlık yanlısı partilerin kurulmasına ile Komünist Parti'nin yasallaşmasına izin verildi. Açılımın üçüncü ayağı olarak da genel bir siyasi af çıkarıldı.'

YOL HARİTASI ORTAK OLUŞTURULDU

'Başbakan Suarez, 'açılım'ı birleşik demokratik muhalefetle birlikte tartışarak yaptı. Reformlar için Bask ve Katalan bağımsızlıkçıları, sosyalist, liberal, sosyal demokratlardan birer temsilcinin yer aldığı 9 kişilik heyet oluşturuldu. Heyet ve hükümet yol haritasını birlikte hazırladı.'

ANAYASA BU DÖNEMDE HAZIRLANDI

'Yeni anayasa, demokratik haklar ve özerklik konularında görüşmeler yapıldı. Yeni bir anayasa kararı alındı. Toplumun bütün kesimleri hazırlanan anayasa üzerinde mutabakat sağladı. Şu anda geçerli olan İspanyol Anayasası, bu çalışmalar sonucunda hazırlandı.'


İspanya'da çözüme giden yolun hikayesi

Türkiye'de Kürt sorununun çözümü için Demokratik Özerkliğin tartışıldığı günümüzde, benzer sorunların özerklik temelinde kısmen çözüme kavuşturulduğu bir ülke olan İspanya'da, 1973 yılında diktatör Francisco Franko'nun ölümünün ardından başlatılan 'demokratik açılım' süreci ve Bask, Katalonya ile Galiçya sorunlarının çözülmesi için verilen mücadeleler sık sık Kürt sonununa bağlı olarak Türkiye'de tartışma gündemine geliyor.

İspanya'nın Bask, Katalonya ve Galiçya sorunlarını özerklik temelinde kısmen çözüme kavuşturması, Türkiye'de Kürt sorununun çözümü konusunda da örnek olarak zaman zaman ele alınıyor. İspanyol hükümetlerinin Bask bölgesinin bağımsızlığı için 30 yılı aşkın bir süredir mücadele yürüten ETA ile ateşkes, silahsızlanma konularında yaptığı açık, gizli görüşmeler Türkiye'de gerek siyasetçiler, gerekse de konu ile ilgili kişiler tarafından PKK konusunda zaman zaman örnek gösteriliyor. Peki, diktatör Franko'nun 1973 yılında ölümünün ardından İspanya'nın demokratikleştirilmesi için başlatılan 'İspanya açılımı', Bask, Katalonya ve Galiçya sorunları nasıl bir çözüme kavuşturuldu? İspanya'nın demokratikleşmesi ve yeni bir anayasa için hazırlanan 'yol haritası' nasıl belirlendi? ETA ile İspanya hükümetleri arasında, gerek ateşkes, gerek silahsızlanma ve Bask sorununun çözümü konularında yapılan görüşmelerde neler yaşandı? Görüşmelere, kimler aracılık yaptı? İktidardaki Sosyalist İşçi Partisi ve Başbakan Zapatero, ETA ile doğrudan görüşmeler yapılması konusunda Meclis'ten nasıl karar çıkarttı? İspanya Meclisi'nden çıkarılan karar sonrası ateşkes ilan eden ETA, görüşmeler sürerken, neden ateşkesi bozdu? 1978'de kabul edilen anayasada kabul edilen özerklik Bask, Katalonya ve Galiçya'da nasıl uygulanıyor? Bu özerklik ne anlama geliyor? Bütün bunları ve 'İspanya açılımını', Kürt sorununu da çok yakından takip eden ve İspanya'da Kürtlerle ilgili ilk kitabın da yazarı olan Basklı tarihçi ve gazeteci Manuel Martorell ile konuştuk.

İspanya demokratik açılımı nasıl geliştirdi? Bu süreci ve bu süreçte yaşananları bize özetler misiniz?

Diktatör Franko, yarattığı rejimin kendisinden sonra da devam ettirilmesi için vasiyetini ölmeden önce 1969'da bıraktı. 'Ben ölürsem Juan Carlos kral olacak' dedi. Franko 1973'te öldüğünde de Carlos kral oldu ve Franko rejiminin devamını sağlamak için bazı küçük reformlar yapma ihtiyacıyla hükümet başkanı olarak Carlos Arias Navarro'yu atadı. Ancak Navaro bu reformları yapamadı, başarısız oldu. Çünkü bir tarafta Frankis güçler, yapılmak istenen reformlara karşı şiddet uyguluyordu, diğer taraftan ise demokratik kamuoyunun desteğini alamıyordu. Kimse bunlara inanmıyor ve güvenmiyordu.

Halkın güveni nasıl kazanıldı?

Navaro'nun başarısız olması sonrasında Kral Carlos, bu kez de Adolfo Suarez'i reformları yapması için başbakan olarak atadı. Bu dönemde İspanya'da üç güç vardı. Demokratik muhalefet, statükodan yana Frankocular, bir de Başbakan Suarez'in içinde yer aldığı reformcu grup. Demokratik muhalefet, Suarez'in de reformlar yapacağına inanmıyordu. Yine çok güçlü bir şekilde Frankocu güçler de reformların yapılmaması için hükümete baskı yapıyordu. Ancak tüm bunlara karşın Suarez, demokratik kamuoyunu ikna etmek ve desteğini almak için siyasi reform yasası çıkardı. Bu yasayı Frankist parlamento da onayladı, ama yine de İspanya kamuoyu ve demokratik güçler, Basklılar, Katalanlar, Galiçyalılar, reformaların yapılacağına inanmıyordu. Suarez, 1976'da siyasi partilerin yasallaşmasını sağlayan reformları yaptı.

Ne tür reformlardı bunlar?

Öncelikle darbe ile birlikte yasak olan siyasi partilerin kurulmasına ve çalışmasına izin verildi. Siyasi partiler yasal olarak çalışmalarına başladı. Evrensel seçim sistemi yasası kabul edildi. Ama bu yasa yine de muğlaktı. Bazı siyasi partilerin kurulmasına izin veriliyordu, bazı siyasi partilerin de kurulmasına izin vermiyordu.

Başbakan Suarez, bu yasayı Frankocu parlamentoya kabul ettirdi. Suarez daha sonra da bu yasayı referanduma götürdü, halkın oyuna sundu. Demokratik güçler de, muhalefet de bu yasayı referandumda boykot ettiler. Suarez ve bazı Frankocu kesimlerin dışanda herkes bu yasayı boykot etti. Ama buna rağmen yasa yüzde 65 oyla kabul edildi. Bundan sonra ise yeni anayasa çalışmaları başladı.

Neden boykot edildi bu yasa?

Çünkü demokratik muhalefet tam anlamıyla demokrasiye geçilmesini istiyordu. Oysa bu yasa kısmi bir rahatlama sağlıyordu. Bugün iktidarda bulunan Sosyalist İşçi Partisi, yani Başbakan olan Zapatero'nun başında bulunduğu parti de Suarez'in reform yasasını boykot etti. Birleşik bir muhalefet vardı o dönemde. Bu birleşik muhalefetin içinde komünistler, sosyalistler, demokratlar, Troçkistler, Maoistler, Basklı, Katalan, Galiçyalı yurtseverler, sosyal demokratlar, liberaller herkes vardı ve bunlar Suarez'in yasasını boykot etti. İki blok vardı o zaman; biri Suarez'in reformcu tarafı, bir de tamamen demokrasi isteyen birleşik kesim vardı. Birleşik demokratik muhalefet Suarez'in demokrat olduğuna güvenmiyordu, reformlara inanmıyorlardı. Demokratik muhalefet radikal değişikler talep ediyordu. Rejimin tümden değişmesini istiyorlardı. Demokratik bir rejime toptan geçilmesi isteniyordu. Demokratik bir anayasa isteniyordu. Basklılar, Galiçyalılar, Katalanlar da daha özgürlükçü reformlar istiyorlardı. Başbakan Sauarez de kralın da desteğini alarak, demokratik muhalefeti kendilerine inandırmak için, demokratik değişlikler yapacakları konusunda samimi olduklarını gösterebilmek için canla başla çalıştılar. Ordunun içinden de bu reformlara karşı güçlü bir itiraz vardı.

SİYASİ AF ÇIKARILDI

Kamuoyu nasıl ikna edildi, nasıl güven sağlandı?

Üç ayağı var bu ikna sürecinin. İlki demokratik bir seçim yasasını parlamentodan çıkardılar. İspanyol Komünist Partisi'nin yasal olarak kurulmasına izin verildi. Bask, Katalonya ve Galiçya bölgelerinde ayrılıkçılığı savunan partilerin kurulmasına izin verildi. Demokratik muhalefeti ikna edebilmek için bu yapılanlar çok önemliydi. Demokratik bir siyasi partiler yasası, demokratik bir seçim yasası çıkarıldı. Suarez'in samimiyet testi ya da muhalefeti ikna etme testi Kominüst Partisi'nin yasallaşmasıydı. Çünkü Komünist Partisi'nin bir gücü vardı. Komünist Partisi'nin yasallaşması adete bir turnusol kağıdı görevini gördü. Bask bölgesinin bağımsızlığını savunan Yurtsever Bask Partisi de yasallaştı. Bu da bizler için önemliydi. Katalanların da bağımsızlığını savunan partiler yasallaştı. Ayrılıkçı parti kurmak da serbest hale geldi. Ordu, Komünist Partisi yasallaştığında, diğer ayrılıkçı partilerin kurulmasına yol açıldığında Suarez hükümetini protesto etti. Ordu rahatsızlığını açıkça gösterdi. O zaman hükümette üç tane asker kökenli bakan vardı, bunlardan biri hükümetten istifa etti. Muhalefeti ikna etmelerinin üçüncü ayağı olarak ise, genel bir siyasi af çıkarıldı.

Türkiye'de şu anda Kürt sorunu ile ilgili yaşanan sürece benzeyen bir süreç yaşandı yani.

Başbakan Suarez, yapılan reformları yani 'İspanya açılımı'nı demokratik muhalefetle birlikte görüşerek, tartışarak yaptı. Birleşik demokratik muhalefet hükümetle reformlar konusunda pazarlık yapması için kendi içinden 9 kişiyi temsilci seçti. Bu 9 kişilik temsilcinin içinde komünist, Bask ve Katalan bağımsızlıkçıları, sosyalist, liberal, sosyal demokrat olarak hemen her kesimden bir temsilci yer alıyordu. Bunlar rejim ile Başbakan Suarez'in İspanyol açılımının nasıl olacağı konusunda görüşmeler yaptılar. Rejimin temsilcisi olarak Suarez ile açılımın nasıl adım adım ilerlemesi gerektiği konusunda bir yol haritası belirlediler.

Yasalar da çıkarıldıktan sonra muhalefetin içinde ayrı düşünceler oluştu. Bazı çevreler fikir değiştirdiler. Suarez'in yaptığı bu üç önemli değişiklik sonrasında demokratik muhalefetin önemli bir kesimi rejimin toptan değiştirilmesi taleplerinden vazgeçti. Ciddi reformları destekleyeceklerini açıkladı.

Yani bir anlamda bu 9 kişiden oluşan temsilci heyet ile Başbakan Suarez 'İspanyol Açılımı'nın yol haritasını belirlediler, öyle mi?

Evet, demokratik muhalefeti temsil eden 9 kişilik Temsilciler Grubu ile rejimin temsilcileri arasında yeni anayasa, demokratik haklar, özerklik konularında görüşmeler yapıldı. Demokratikleşme konusunda adım adım neler yapılacağı belirlendi. Bir yol haritası çıkarıldı. Bu yol haritasının en önemli çalışması ise yeni bir anayasanın hazırlanmasıydı. Şu andaki İsyanyol Anayasası, bu çalışmalar sonucunda hazırlandı ve halen geçerli olan 1978 yılında kabul edilen İspanya Anayasası, topluman bütün kesimlerinin üzerinde mutabakata vardıkları, anlaştıkları bir anayasa oldu.

Basklılar, Katalanlar, Galiçyalılar da benimsedi mi bu anayasayı?

O yıllarda Basklıların çoğunluğunu temsil eden bir parti olan Yurtsever Bask Partisi (Eusko Alderdi Jeltzalea-EAJ), anayasa çalışmalarında yer aldı, 9 kişilik Temsilciler Grubu'nun içinde temsilcisi bulunuyordu. Ama hazırlanan 78 Anayasası'nda ulusların kendi kaderini tayin hakkı tanınmadığı için anayasa referandumunda boykot kararı aldı. Basklılar, 78 Anayasası'nın önemli değişiklikler içerdiğini kabul ediyorlardı, ama kendi talepleri yer almadığı için referanduma katılmadılar. Sandığa oy kullanmaya gitmediler. Katalanlar ise 'evet' oyu verdi.

Yeni anayasa Basklılara ne kazandırdı?

Basklılar anayasa oylamasında sandığa gitmediler, çekimser kaldılar, ama 1978 Anayasa'yla Basklıların, Katalanlar ve Galiçyalıların kazandığı en önemli değişim özerklik hakkı oldu. Özerklik hakkını elde ettiler.

KONTR-GERİLLA FAALİYETTEYDİ

73'ten 78'e kadar sancılı bir süreç yaşıyor İspanya. Bu süreç içerisinde İspanya Ordusu'nun ya da Frankocu kesimlerin tutumu nasıldı? Sanırım yol haritası için demokratik muhalefet ile görüşmeler, pazarlıklar devam ederken, şiddet olayları da oldu?

Bu süreç içinde pek çok şiddet eylemi oldu elbette. Bunlardan biri, Navaro'nun yaptığının bir işe yaramadığının göstergelerinden biriydi. Bask bölgesinin Victoria kentindeki grevdeki işçilere silahla saldırı düzenlenmesiydi. Sirurji enerji işçileri grev talep ettiler. Victoria'daki diğer bütün işçiler de bu grevi desteklediler. Grev için bütün işçiler kilisede bir toplantı düzenlediler. Toplantının sonunda kiliseden çıkan işçilerin üzerine polislerce ateş açıldı. O kadar korkunç bir olaydı ki bu, polis yanında getirdiği bütür mermilerini bitirmişti. 5 işçi öldü, 100'den fazla işçi yaralandı. Bu tam anlamıyla bir skandaldı. Böyle pek çok şiddet eylemi oldu. Faşist gruplar askerin ve polisin desteğiyle solcu ve yurtsever gruplara da silahla saldırılar düzenliyorlardı.


Açılım sürecinde Ergenekonvari yapılar provokasyonlar yaptı

İspanya'da da kontr-gerilla, JİTEM, Ergenekon gibi siyasi cinayetler işleyen devletin güçleri var mıydı?

Evet, böyle gruplar vardı.

Açılım sürecinde bu gruplar nasıl tasfiye edildi?

Bu gruplardan biri örneğin Kominist Partisi'nin yasallaşması sürecinde, Madrid'de bir avukatlık bürosuna gittiler. Ve büroda bulunan 9 avukatı duvarın dibine dizelerek kurşuna dizdiler. Bu da bir skandaldı. Aslında bu grupları o kadar da tasfiye edemediler. Ordu içinde örgütlenen bu gruplar 1981 yılına kadar üç kez hükümete karşı askeri darbe planladılar. Asker içindeki bu Frankocu gruplar 81'den önce de iki kez darde girişiminde bulundular. Bu darbeci askeri kesimin içinde Frankocu sivil kesim de vardı. Bunlar demokratikleşmeye karşı çıkan ve kendilerine 'Yeni Güç' diyen Frankocu faşist bir gruptu. Bir de askerin kendi içinde bu değişikliklere direnen kanatla ortak hareket ediyorlardı. İspanyol açılımıyla ilgili şu söylenebilir; 1982'de İspanya Sosyalist İşçi Partisi'nin seçimleri kazanmasıyla noktalandı. 1973'te başlayan açılım süreci 1982'ye kadar çalkantılarla geçti, birçok şiddet olayları da oldu, ama 1982 seçimlerinde Sosyalist İşçi Partisi'nin seçimleri kazanıp iktidara gelmesiyle tamamlandı. 1981'deki askeri darbe girişiminde ordu kendi içinde ikiye ayrıldı. Ama ordu içindeki demokratlar kazandı ve darbe girişimi başarıya ulaşamadı. İki önemli şey bu Frankocu grupların tasfiye edilmesinde önemli oldu. Bunlardan biri Sosyalist İşçi Partisi'nin seçimlerdeki zaferidir. Diğeri de, ordu içindeki demokratik kesimin bu Frankocu güçlere karşı mücadelesi oldu.

Yarın: ETA ile görüşmeler nasıl başladı? İspanya'da özerklik nasıl uygulanıyor?..

Hazırlayan:
Bayram BALCI