24 Temmuz 2011 Pazar

Kemal Burkay'ın Dönüş Programı

Mademki Kemal Burkay’ın ülkeye dönüşü çokça konuşuluyor, o halde biz de, olası muhtemel programını yazalım.
 
            A
ma önce kısa bir açıklama yapmamız lazım.
 
            Peşinen şunu belirtmeliyim ki sürgün yemiş her Kürdün, kendi topraklarına geri dönüşleri analarının sütü kadar helaldir. Doğdukları
topraklara dönen insanlaraNeden dönüyorsun’ diye posta koymak ise büyük vebaldir. Hatta ve hatta cehennemin en dibini hak edecek kadar büyüklükte bir günahı bilerek işlemektir. Kaldı ki, Kemal Burkay gibi, cefa çekmiş, adam yetiştirmiş, Kürtlüğe büyük emekleri olmuş bir insanın doğduğu topraklara dönmek istemesi kadar insani bir istem olamaz. Aklı başında her insan gibi, benim de bu insani ihtiyaca karşı, kalem sallayarak karşı duracak halim yok. Dedim ya, ayıptır, günahtır.
 
            İtiraz ettiğim şey şudur;

 
            Tamamen özlem kaynaklı bu dönüşlerin, zulme baş kaldırarak savaş kazanmış devrimci bir liderin, barış görüşmeleri için şehre inmesi gibi reklamı yapılmamalıdır.Birbirimizi kazıklamanın manası yok. Kürt sorunu, köy ortasına atılmış ve kimselerin sahip çıkmadığı bir ceset misali duruyor durduğu yerde. O halde, özlem duygusundan kaynaklı ülkeye dönüşleri bayram havasına büründürmenin manası yok. Giden gider kalan kalır. Bu kişisel bir tercihtir. Hepsi bu!

 
Türk basınına abartılı bir şekilde konu olan böylesi dönüşlerin tek amacı var, o da şudur; dağ başlarındaki kaya duldalıklarına sığınmış Kürt çocuklarının emeğini hiçe saymak. Diğer adıyla, Kürdü, Kürde karşı yemleme oyunu.

 
            Neyse, daha fazla kafa ütülemeden Kemal Burkay’ın olası muhtemel programına geçiyorum…

 
            Stockholm’den, Atatürk Havaalanı’na varılacak.

 
            Çıkış kapısında bekleyen, aralarında Zaman, Samanyolu Tv gibi cemaat basınının da bulunduğu Türk basınının mikrofonlarına, içinde bol bol ‘demokrasi’, ‘Kürt’, ‘eşit yurttaşlık’ gibi kavramların geçtiği cümleler kurulacak.

 
            Basın mensupları atlatıldıktan sonra, dışarıda bekleyen ve işi abartmamaları önceden tembihlenmiş, cuntaya-muntaya hafif dokunan, T.Erdoğan’ı ise es geçen sloganlar atan taraftarlar ile buluşulacak ve hep beraber şehir merkezine gidilecek.

 
            Akşamüzeri, bir televizyonun, ki siz buna Samanyolu Tv deyin, ana haberlerine çıkılacak, Sezen Aksu’nun Gülümse şarkısıyla renklendirilmiş kısa bir sunum filminden sonra bolca PKK ve Öcalan anti propagandası yapan sorulara yanıtlar verilecek.

 
            Sonraki günlerde, Cengiz Çandar gillerin düzenlediği, Kürtlüğe dair her şeyin tartışıldığı, her nedense, hiçbir yaraya merhem olmayan panellerden birine konuşmacı olarak katılınacak.

 
            TRT 6’ in, Kürtçenin başını-gözünü yara yara Ankara şivesiyle Kürtçe konuşmayaçalışan adamların sunduğu programlardan birine mutlaka misafir olunacak.

 
            İlerleyen günlerde, birkaç günlük gazeteye röportajlar verilecek ve “Taraf tayfası” özellikle ihmal edilmeyerek Neşe Düzel’e uzuuuunca bir röportaj verilecek.Ardından, hatıralara ihanet etmemek için, mutlaka ama mutlaka Ankara’ya gidilecek ve yine mutlaka ama mutlaka Karanfil Sokak’a uğranılacak ve bir çaycıda demli bir çay içilecek.

 
            Bir yayın evinin düzenleyeceği kitap günlerinde kitaplar imzalanacak.

 
            Programa sığdırılabilirse eğer, başta Dersim ve Amed olmak üzere birkaç Kürt diyarı ziyaret edilecek.

 
            Yaklaşık bir aylık bir tatilden sonra Stockholm’e geri dönülecek.

 
            Nokta.

 
            Anlayacağınız;Kemal Burkay’ın deyimiyle bu gezi sonrası, ne “İklim değişir, mevsim Akdeniz olur.’ Ne de ‘Şehre yeni bir film gelir.”
           
            M.Salih Erol
            Salihmehmet_1@hotmail.com

Gittiler İşte

“Gittiler İşte”, Şeyhmus Diken’in Aras Yayınları’ndan çıkan son kitabının ismi. Şeyhmus Diken kitabında, Ermeni ve Asuri-Süryani halkına yönelik soykırım, katliam ve baskıdan arta kalanların Diyarbakır’dan gidişini yazmış. Bizim topraklarımıza ait olan, ancak koruyamadığımız değerleri... Diyarbakır’da bir ada haline gelmiş ve “Gavur”u gitmiş, ismi kalmış “Gavur Mahallesi”ni anlatmış. Çeşitli makale ve denemelerden oluşmuş kitabı okurken, insanın insana yaptığı zulüm ve alçaklığın karşısında isyan etmemek mümkün değil.

Tek
özellikleri Ermeni ve Süryani olmak gidenlerin... Kitabın başında Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir’in 28 Mart 2010 tarihli bir konuşması var:

“Ancak
maalesef biz bu değerlerimizi, farklılıklarımızı tükettik. Kaybedenler sadece gidenler olmadı. Kaybeden yalnızca gitmek zorunda kalanlar ve acı çekenler değil, bizler kaybettik. Onlar bolluğu da bereketi de beraberinde götürdü. Bir daha bu coğrafyanın tek bir farklılığını, tek bir değerini yitirmeyeceğiz. Lütfen sizlerden ricam toprağınıza geri dönün.”


Kürtler
, Türk ırkçılığının topraklarımıza saldığı cinayet, katliam ve soykırım suçlarının hüzün toplayıcısı oldular. Bu nedenle Osman Baydemir, yaşamını güçlükle kurtarmış “gidenlere” geri dönün diyor. Fakat döndüklerinde kalabilecekleri bir ev, köklerini salacakları bir toprak parçası yok artık. Onun için “gittiler işte.”

Gitmek
zorunda kalmış bir çok değerli insan portresi var kitapta. Bir hüzün listesi var. Yorgun ve yaşlı gövdesini Diyarbakır’ın “Gavur Mahallesi”ne atıp, eski evlerinin temellerini arayanlar var. İpi kırılmış tespih taneleri gibi dağılıp gitmişler...

Şeyhmus
Diken, gidenlerin hüzün toplayıcılığını yapıyor. Onları arayıp, buluzor. Türklerle katliam ve soykırımın suç ortaklığı yapmış Kürt ataların devrettikleri tarihsel suçların omuzlarımızdaki ağırlığını hafifletmeye çalışıyor.
Yaşamak insana bazen çok ağır gelir. Hesabı sorulamamış bir suç deryasının üzerinde yaşarken yemek, içmek ve bazen gülmek dahi ağır gelir.

Kürt
aşiretlerinin çoğunlu, soykırımıcı Türk egemenleriyle suç ortaklığı yapmasaydı, bugün Kürdistan’da çok büyük bir Ermeni ve Süryani nüfus yaşıyor olacaktı. Tarih elbette tersine döndürülemez ve hayıflanmalarımız katledilmiş tek Ermeni’yi geri getiremez. Fakat bugün hala sokaklarda Bayraklı ve marşlı gösterilerle Kürt kanı isteyen ırkçı güruhların hükümranlığı sürüyorsa bu bizim topraklarda hala fazla bir ieyin değişmediğinin işaretidir. Dün “onlar” gitmişti. Bugün biz ölüyor veya gidiyoruz.

Kitapta
beni en çok da “Diyarbakırlı Samo” etkiledi. Türk filmlerinin komedi ustası Sami Hazinsez. Ataları katledilen Ermeni Sami Hazinsez, ömrü boyunca Türk ve Kürt film seyircilerini güldürmeye çalıştı. Güldürdü de...
Aynı zamanda bir çok bestesi olan Sami Hazinsez hep ağladı:
“Ses verin bu yaralıya
Duyan ağlar gören ağlar
Böyle bahtı karalıya...”

Diyarbakırlı
Samo demek ağlarken bile bizi güldürüyordu.

Vefatı
üzerine Şeyhmus Diken şöyle yazmış:
“Diyarbekirliydi
Ermeniydi
Hazin sesliydi
Ve Samo’ydu...

Güle
güle Diyarbekir’in Ermeni Samo’su... Sami Baba’sı... Toprağın bol, ruhun şad olsun.”

Şeyhmus
Diken, “gidenler”i yazmakla çok vicdanlı bir yapmış...

bildiricihasan@hotmail.com