Demokratik Toplum Kongresi (DTK), günler, haftalar
öncesinden öyle gizli saklı değil, açıkça ve dobra dobra Demokratik
Özerk Kürdistan ilanı gündemi ile toplanacağını kamuoyuna duyurdu. Hangi
günde ve nasıl bir gündemle toplanacağı duyurusunu yaptı.
Ve
o gün geldiğinde, tarih yaprakları 14 Temmuz’u gösterdiğinde DTK
bileşenleri hemen hemen tüm delegelerin katılımı ile tarihi toplantısını
gerçekleştirdi ve Demokratik Özerk Kürdistan’ın ilan edilmesini
kararlaştırdı.
Kürtler böylesi tarihi bir
adımı gizli saklı yapsalardı, gizli bir gündemle toplanıp bu kararı
almış olsalardı, Ferqin’de (Silvan) o gün her hangi bir olay olmayacak
ve muhtemelen de o 13 asker şimdi yaşıyor olacaktı.
Osmanlı’da,
onun mirasına oturan TC’de oyun bitmez. Bunu 70 yıl önce o koca Ermiş, o
koca Çınar, o koca Bilge, Seyid Rıza bizzat yaşayarak biz torunlarının
kulaklarına küpe olsun diye son nefesinde bir kez daha tekrar etti.
TC’de,
Türk devletinde oyun bitmez. O oyun gereği dün kendi devlet
başkanlarından Turgut Özal‘ı katletmekten, kendi Jandarma Genel
Komutanlarından Eşref Bitlis’in uçağını havada bombalamaktan, kendi
subay ve albaylarını atış poligonunun tam orta yerine koymaktan, kendi
askerlerini döşedikleri mayınlarla imha etmekten kaçınmadı. Bunların
tümü oyun gereğiydi. Aynen Silvan’da 13 fakir fukara çocuğunun
katledilmesinde olduğu gibi. TC bir timsahtır. Günü geldiğinde
yavrularını, çocuklarını yer, aynen Osmanlı’da olduğu gibi. Bir taht
uğruna Sultanların çocuklarını, kardeşlerin kardeşlerini boğazlattıkları
gibi.
Silvan’da 13 askerin katli, ilanı
beklenen Demokratik Özerk Kürdistan üzerine önceden pimi çekilmiş ve o
gün ise pratik olarak atılmış bir bombadır. Tabii bir de Türk Meclisini
boykot olayını Türk devleti hazmedemedi. CHP’ye diz çöktüren devlet
Kürtlerin de tükürdüklerini yalamalarını, TC önünde diz çökmelerini
bekledi. Bu da olmayınca Silvan’daki olayı Kürtlerin, Kürt Hareketi’nin
üstüne atarak, onları hizaya getirmek, onlar üzerindeki basıncı
arttırarak geri adım atmalarını sağlamak, kamuoyu nezdinde
meşruluklarını tartışılır hale getirmeyi amaçladı.
Yoksa
herkes de bilir ki bir el bombası ile ne o kadar insan ölür, ne de o
kadar insanın ölmesine sebebiyet verecek bir orman yangını çıkabilir.
Görgü tanıkları, yörenin sakinleri aksini bağıra çağıra söylemelerine
rağmen, olay Kürt Hareketi, özellikle de legal ve demokratik oluşumlar,
kadrolar üzerine atılmak istenmektedir.
Ve
ertesi gün Kürtlere karşı parlamentoda adına isterseniz Milliyetçi,
isterseniz Ulusalcı deyin bir Cephe çıktı. Birbirlerine en aşağılık
küfürler eden AKP, CHP, MHP Kürtlere düşmanlıkta tükürdüklerini
yalamakta bir beis görmediler ve ortak bir deklarasyonla Kürt
Hareketi’ne karşı tek yumruk oldular. Ve böylelikle yeni ve „demokratik“
Anayasa‘nın da çerçevesi belirlenmiş oldu: Tek vatan, tek millet, tek
devlet, tek dil ve tek din.
Artık kimse
TC’den, onun parlamentodaki taşıyıcıları olan AKP, CHP ve MHP’den TC
Anayasası’nın değiştirilemez diye kayıt düşülen ilk üç maddesi ile
başlangıç bölümüne ters bir anayasa beklemesin. Onlar yeni anayasalarını
da Kürtlerin enselerinde daha şimdiden pişirdiler. Bu onlara da, onları
destekleyen her tür ve her renkten çok bilmişlere, ama hiçbir
öngörüleri gerçekleşmemiş olan dostlarına kutlu olsun.
Silvan
olayı Kürt Hareketi’ne karşı gerçekleştirilmiş bir provokasyondur. Bunu
bilerek yola devam etmek gerekir. Ya bu provokasyon amacına ulaşır ve
Erdoğan’ın dediği gibi Kürtler tükürdüklerini yalar, parlamentoya tıpış
tıpış yürürler ve Demokratik Özerk Kürdistan’dan el çekerek, mücadele
ile, kan ve canla yukarı çıkarılmış çıtayı kendi elleriyle aşağıya
indirirler, ya da dik bir duruşla kendi göbeklerini nasıl dün kendileri
kesmiş ve de facto, fiili durumlar yaratarak TC’yi adım atmak zorunda
bırakmışlarsa, bu provokasyonu da doğru okuyarak gereğini yaparlar.
Bu
provokasyon Kürt Hareketi nezdinde bir kırılmayı amaçlıyor; talep ve
istemlerin „makul ve TC’ce kabul edilebilir“ bir seviyeye çekilmesini
hedefliyor. Önceki gün „iyi Kürt-kötü Kürt“, dün „İmralı-Kandil“
ayrımlarıyla varılmak istenen hedef gerçekleşmeyince bugün bu
provokasyon devreye kondu. Ve bu provokasyonun diğer bir amacı da her
parçadan Kürt Yurtsever Hareketi’nin yakınlaşmasını engellemek, Kürt
Birliği’nin sağlanmasının önünü almaktır.
Bu
provokasyondan sonra düşünülen Kürt veya Kürdistan Konferansı’nın
gerçekleşme şansı tam olarak gündemden düşmediyse bile, azalmıştır.
Şayet bu provokasyonun amacı anlaşılır bir biçimde anlatılamazsa Kürt
Birliği de yeni baharlara kalmış demektir.
Benim bu provokasyondan çıkardığım sonuçlar kısaca şunlar:
1) Türk devleti 13 askeri feda ederek yükselen çıtayı aşağı çekmek,
2) seçilmiş milletvekillerin TC parlametosuna dönüşlerinin yolunu açmak,
3) ilan edilen Demokratik Özerk Kürdistan’dan geri adım attırmak ve
4) her parçadan Kürtlerin biraraya geleceği Kürdistan Konferansı’ndan el çektirmeyi amaçlıyor.
Yanılıyorsam, doğrusunu siz söyleyin; ben ikna olmaya peşinen hazırım!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder