Mademki Kemal Burkay’ın ülkeye dönüşü çokça konuşuluyor, o halde biz de, olası muhtemel programını yazalım.
Ama önce kısa bir açıklama yapmamız lazım.
Peşinen şunu belirtmeliyim ki sürgün yemiş her Kürdün, kendi topraklarına geri dönüşleri analarının sütü kadar helaldir. Doğdukları topraklara dönen insanlara ‘ Neden dönüyorsun’ diye posta koymak ise büyük vebaldir. Hatta ve hatta cehennemin en dibini hak edecek kadar büyüklükte bir günahı bilerek işlemektir. Kaldı ki, Kemal Burkay gibi, cefa çekmiş, adam yetiştirmiş, Kürtlüğe büyük emekleri olmuş bir insanın doğduğu topraklara dönmek istemesi kadar insani bir istem olamaz. Aklı başında her insan gibi, benim de bu insani ihtiyaca karşı, kalem sallayarak karşı duracak halim yok. Dedim ya, ayıptır, günahtır.
İtiraz ettiğim şey şudur;
Tamamen özlem kaynaklı bu dönüşlerin, zulme baş kaldırarak savaş kazanmış devrimci bir liderin, barış görüşmeleri için şehre inmesi gibi reklamı yapılmamalıdır.Birbirimizi kazıklamanın manası yok. Kürt sorunu, köy ortasına atılmış ve kimselerin sahip çıkmadığı bir ceset misali duruyor durduğu yerde. O halde, özlem duygusundan kaynaklı ülkeye dönüşleri bayram havasına büründürmenin manası yok. Giden gider kalan kalır. Bu kişisel bir tercihtir. Hepsi bu!
Türk basınına abartılı bir şekilde konu olan böylesi dönüşlerin tek amacı var, o da şudur; dağ başlarındaki kaya duldalıklarına sığınmış Kürt çocuklarının emeğini hiçe saymak. Diğer adıyla, Kürdü, Kürde karşı yemleme oyunu.
Neyse, daha fazla kafa ütülemeden Kemal Burkay’ın olası muhtemel programına geçiyorum…
Stockholm’den, Atatürk Havaalanı’na varılacak.
Çıkış kapısında bekleyen, aralarında Zaman, Samanyolu Tv gibi cemaat basınının da bulunduğu Türk basınının mikrofonlarına, içinde bol bol ‘demokrasi’, ‘Kürt’, ‘eşit yurttaşlık’ gibi kavramların geçtiği cümleler kurulacak.
Basın mensupları atlatıldıktan sonra, dışarıda bekleyen ve işi abartmamaları önceden tembihlenmiş, cuntaya-muntaya hafif dokunan, T.Erdoğan’ı ise es geçen sloganlar atan taraftarlar ile buluşulacak ve hep beraber şehir merkezine gidilecek.
Akşamüzeri, bir televizyonun, ki siz buna Samanyolu Tv deyin, ana haberlerine çıkılacak, Sezen Aksu’nun Gülümse şarkısıyla renklendirilmiş kısa bir sunum filminden sonra bolca PKK ve Öcalan anti propagandası yapan sorulara yanıtlar verilecek.
Sonraki günlerde, Cengiz Çandar gillerin düzenlediği, Kürtlüğe dair her şeyin tartışıldığı, her nedense, hiçbir yaraya merhem olmayan panellerden birine konuşmacı olarak katılınacak.
TRT 6’ in, Kürtçenin başını-gözünü yara yara Ankara şivesiyle Kürtçe konuşmayaçalışan adamların sunduğu programlardan birine mutlaka misafir olunacak.
İlerleyen günlerde, birkaç günlük gazeteye röportajlar verilecek ve “Taraf tayfası” özellikle ihmal edilmeyerek Neşe Düzel’e uzuuuunca bir röportaj verilecek.Ardından, hatıralara ihanet etmemek için, mutlaka ama mutlaka Ankara’ya gidilecek ve yine mutlaka ama mutlaka Karanfil Sokak’a uğranılacak ve bir çaycıda demli bir çay içilecek.
Bir yayın evinin düzenleyeceği kitap günlerinde kitaplar imzalanacak.
Programa sığdırılabilirse eğer, başta Dersim ve Amed olmak üzere birkaç Kürt diyarı ziyaret edilecek.
Yaklaşık bir aylık bir tatilden sonra Stockholm’e geri dönülecek.
Nokta.
Anlayacağınız;Kemal Burkay’ın deyimiyle bu gezi sonrası, ne “İklim değişir, mevsim Akdeniz olur.’ Ne de ‘Şehre yeni bir film gelir.”
M.Salih Erol
Salihmehmet_1@hotmail.com
Ama önce kısa bir açıklama yapmamız lazım.
Peşinen şunu belirtmeliyim ki sürgün yemiş her Kürdün, kendi topraklarına geri dönüşleri analarının sütü kadar helaldir. Doğdukları topraklara dönen insanlara ‘ Neden dönüyorsun’ diye posta koymak ise büyük vebaldir. Hatta ve hatta cehennemin en dibini hak edecek kadar büyüklükte bir günahı bilerek işlemektir. Kaldı ki, Kemal Burkay gibi, cefa çekmiş, adam yetiştirmiş, Kürtlüğe büyük emekleri olmuş bir insanın doğduğu topraklara dönmek istemesi kadar insani bir istem olamaz. Aklı başında her insan gibi, benim de bu insani ihtiyaca karşı, kalem sallayarak karşı duracak halim yok. Dedim ya, ayıptır, günahtır.
İtiraz ettiğim şey şudur;
Tamamen özlem kaynaklı bu dönüşlerin, zulme baş kaldırarak savaş kazanmış devrimci bir liderin, barış görüşmeleri için şehre inmesi gibi reklamı yapılmamalıdır.Birbirimizi kazıklamanın manası yok. Kürt sorunu, köy ortasına atılmış ve kimselerin sahip çıkmadığı bir ceset misali duruyor durduğu yerde. O halde, özlem duygusundan kaynaklı ülkeye dönüşleri bayram havasına büründürmenin manası yok. Giden gider kalan kalır. Bu kişisel bir tercihtir. Hepsi bu!
Türk basınına abartılı bir şekilde konu olan böylesi dönüşlerin tek amacı var, o da şudur; dağ başlarındaki kaya duldalıklarına sığınmış Kürt çocuklarının emeğini hiçe saymak. Diğer adıyla, Kürdü, Kürde karşı yemleme oyunu.
Neyse, daha fazla kafa ütülemeden Kemal Burkay’ın olası muhtemel programına geçiyorum…
Stockholm’den, Atatürk Havaalanı’na varılacak.
Çıkış kapısında bekleyen, aralarında Zaman, Samanyolu Tv gibi cemaat basınının da bulunduğu Türk basınının mikrofonlarına, içinde bol bol ‘demokrasi’, ‘Kürt’, ‘eşit yurttaşlık’ gibi kavramların geçtiği cümleler kurulacak.
Basın mensupları atlatıldıktan sonra, dışarıda bekleyen ve işi abartmamaları önceden tembihlenmiş, cuntaya-muntaya hafif dokunan, T.Erdoğan’ı ise es geçen sloganlar atan taraftarlar ile buluşulacak ve hep beraber şehir merkezine gidilecek.
Akşamüzeri, bir televizyonun, ki siz buna Samanyolu Tv deyin, ana haberlerine çıkılacak, Sezen Aksu’nun Gülümse şarkısıyla renklendirilmiş kısa bir sunum filminden sonra bolca PKK ve Öcalan anti propagandası yapan sorulara yanıtlar verilecek.
Sonraki günlerde, Cengiz Çandar gillerin düzenlediği, Kürtlüğe dair her şeyin tartışıldığı, her nedense, hiçbir yaraya merhem olmayan panellerden birine konuşmacı olarak katılınacak.
TRT 6’ in, Kürtçenin başını-gözünü yara yara Ankara şivesiyle Kürtçe konuşmayaçalışan adamların sunduğu programlardan birine mutlaka misafir olunacak.
İlerleyen günlerde, birkaç günlük gazeteye röportajlar verilecek ve “Taraf tayfası” özellikle ihmal edilmeyerek Neşe Düzel’e uzuuuunca bir röportaj verilecek.Ardından, hatıralara ihanet etmemek için, mutlaka ama mutlaka Ankara’ya gidilecek ve yine mutlaka ama mutlaka Karanfil Sokak’a uğranılacak ve bir çaycıda demli bir çay içilecek.
Bir yayın evinin düzenleyeceği kitap günlerinde kitaplar imzalanacak.
Programa sığdırılabilirse eğer, başta Dersim ve Amed olmak üzere birkaç Kürt diyarı ziyaret edilecek.
Yaklaşık bir aylık bir tatilden sonra Stockholm’e geri dönülecek.
Nokta.
Anlayacağınız;Kemal Burkay’ın deyimiyle bu gezi sonrası, ne “İklim değişir, mevsim Akdeniz olur.’ Ne de ‘Şehre yeni bir film gelir.”
M.Salih Erol
Salihmehmet_1@hotmail.com
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder