25 Temmuz 2011 Pazartesi

Fetullah Gülen'in Kürt Asimilasyonu

Cemaat yurdunda 2 yıl kaldı, karşılaştığı durumları kabullenemeyen Hakkarili S.D. bu defa dönen dolapları ve cemaatin iç yüzünü anlatmak istedi:

Bilindiği üzere uzun yıllardır bütün dünyada var olan Nur cemaati, Müslümanlığı kullanarak asimile politikası izleyen bir şahıs önderliğinde oluşturulan bir cemaattir. Bu politikanın en çok işlenmek istendiği yer ise Türkiye'nin doğusu, güneydoğusu ve Irak'ın kuzeyidir.


Osmanlı devletinden süregelen bu politika Fettullah Gülen tarafından yıllardır gayet başarılı bir şekilde devam etmekte ve ettirilmektedir. Türkiye başta olmak üzere birçok ülkede, insanlar bu cemaate hizmet etmektedir. Bu cemaate eğitim dünyası, iş dünyası, emniyet teşkilatı ve askeri ordudan bazı kesimlerdir ne yazık ki.


Ancak şu önemli nokta göz ardı edilememelidir: Türkiye'de nur cemaatine katılan insanların çoğu Kürt kökenli vatandaşlarımızdır.


Bu insanlar aslında bilinçli olarak bu cemaate katılmamaktadırlar. Nur cemaatinin bu insanlara sunduğu imkanlar genelde ilk başta gerçek amaçlarını yansıtmaz. Daha çok insanların inançlarını kullanarak ilk önce karşılık beklemeden bu insanlara yardım etmeye çalışırlar. Özellikle Saidi Nursi'nin risalelerini okutarak Kürtleri kazanmaya çalışırlar.


Saidi Nursi'nin Kürt olduğunu gerçekte kabul etmezler ama bir Kürt öğrenciye asla bunu anlatmazlar.


Bu genel açıklamadan sonra size biraz da Gülen cemaatinde yaşadığım birkaç şey anlatmak istiyorum. Ben Hakkarili bir öğrenci olarak yaklaşık iki yıl bu cemaatin içinde kaldım ve kaldığım bu süreç içinde sistemleriyle ve politikalarıyla ilgili çok şey öğrendim.


Onlarla tanışmam dershane dönemimde oldu; dershaneye Hakkari'de değil de İstanbul'da gitmeye karar vermiştim. İlk gittiğim zaman çok tedirgin olmuşlardı. Onlara Hakkari'den geldiğimi söylediğimde şaşırmıştılar çünkü Hakkari'den İstanbula gelip, birçok dershane varken F. Dershanesi'ni seçmem onlar için biraz şüpheli bir davranıştı.


Tabi ben bu kuşkulu düşüncelerini birkaç cümlemle yıkmaya çalıştım. Benim amacım sadece onların vermiş olduğu eğitimden faydalanmaktı ama prensiplerimden ödün vermemek asimile olmamak şartıyla.


Onlara katılan bir çok Kürt öğrenci onların ısrarlı teklifleri karşısında maalesef çabuk pes ediyor ve artık bir ömür boyu onlar için kölelik yaptığının farkında bile olamıyor.


Onlarla kaldığım dönemde amacım artık onların gerçek politikalarını gözlemek ve öğrendiklerimi artık tuzaklarına düşmesini istemediğim Kürt kökenli öğrencilere anlatmaktı.


Ben dershane dönemimde yurtlarında kaldım ve yurtta on kişilik bir odaya verildim. Odamı paylaştığım insanların hepsinin aileleri de bu cemaatin içindeydi. Benim gibi Doğu'dan gelmiş Kürt ve Alevi birkaç arkadaş da vardı. Bize karşı farklı davranış sergiliyorlardı.


Kürdüm dediğimde 'Yoksa sen Şafii mezhebinden misin?' diye sormalarına şaşırmıştım. Çünkü ben o ana kadar hiçbir zaman insanları inançlarına göre yada ırklarına göre ayırmayı oldukça önemli bir amaç haline getiren insanları çok yakından tanımamıştım. Aynı şekilde alevi arkadaşlarımı da dışlamaya ve Aleviliğin asla kabullenilmeyeceğini dile getiren öğrencilerle dolu bir Nur Cemaati yurduydu.


Bana sık sık, “Neden sünnet namazlarını kılmıyorsunuz, neden sadece farz namazlarını kılıyorsunuz?” diye sorular sorarlardı. Ben de bu sorulardan artık gayet sıkılmıştım. Hatta hiç unutmam biri bana, “Siz şafiler de bizim gibi Müslüman mısınız? Hz Muhammed'e inanıyorsunuz değil mi?” sorusunu yöneltince o arkadaşla tartışmıştım.


Sonra yavaş yavaş şunu anladım; Kürt olmak, mezhep olarak, ırk olarak onlar için onlardan ayrı görülüyordu ve sizler - bizler kavramının onlar için ne kadar önemli olduğu ortadaydı.


Odamda da bir sınıflandırma yaşadım ilk dört ay. Kürt olduğum için odamı paylaştığım insanlar benimle konuşmak istemediler.


İlk gün ben odadayken söyledikleri cümleler asla unutamayacağım cümlelerdi. “Kürtler karaktersizdir, aşağılık, bölücü ve güvenilmez insanlardır, zaten ailelerimiz de Kürtlerle asla arkadaş olmayın onlardan uzak durun diye bizi uyardılar” dediklerini duyunca o gece sabaha kadar uyuyamamış ağlamıştım.


Sabah yurt müdürüne gidip bu konuyu paylaşmak istediğim zaman daha çok üzülmüştüm; çünkü yurt müdürü bana yardımcı olmayıp onları savunmaya kalkışmıştı. Yurttaki öğrenciler arasında oldukça büyük bir ayırım vardı. Özellikle ailesi cemaate bağlı olanlar Kürt ve Alevi öğrencilerden çok daha üstünlerdi.


Onların Alevi ve Kürt öğrenciler üzerindeki asimile politikaları farklı kişiler tarafından uygulanırdı. Alevi öğrenciyi ikna etme işleri her zaman alevi kökenli hocalara verilir, Kürt öğrencileri de genelde Kürt olan hocalar ikna ederdi. Yani bizler ikna edilebilseydik bizim de onların gözüne girme şansımız yüksek olacaktı, tabi bir köle misali ama bunu asla kendimize yakıştıramazdık.


Yurtta kalan İstanbul Kürtlerinden çok sayıda öğrenci vardı. Bu arkadaşlarla cemaatle ilgili birçok şey konuştum. Özellikle cemaate neden ve nasıl girdiklerini sordum. Genelde verilen cevaplar aynıydı; çoğunun ailesi Doğu'dan Batı'ya gelirken maddi olarak çok kötü durumda olduklarını ve babalarının önce cemaatte küçük işlerle başlayıp sonrada iş adamı niteliğinde yurt dışında iş yapmaya başladıklarını söylediler. Ama babalarının yaptıkları işi net bir şekilde açıklamazdılar, hep bir muğlaklık vardı bu da benim kafamı karıştırmıştı.


Bir yerlerden öğrenmeye çalıştım. Sanırım bu aralar gündemde olan Deniz Feneri yolsuzluğuyla ilgiliydi.


Derslerimize giren bayan hocalar genelde tek tip olurlardı. Tekbir marka pardesüler, Vakko, Aker, Gucci ve Pierre Cardin markalı eşarplar kullanırlardı. Öte yandan Yahudi marka malları kullanmayın diye sürekli konuşmalar yaparlardı, özellikle Coca-Cola içmeyin derlerdi. Yine bir çelişkiydi bu çünkü kullandıkları tekstil markaları zaten Yahudilere aitti.


Dayanamadım bunu da sordum aldığım cevap çok komikti: “Peygamber efendimiz bize bir ortama girdiğinizde güzel giyinin diye buyurmuştur, ondan bu markaları kullanıyoruz.” Tabi ben yine onlara bu cümlenin Kur-an'da geçmediğini, kendileriyle çeliştiğini söyledim. Anladım ki gün gelecek bu söyledikleri mantıksız cümleleri tıpkı İncil nasıl değiştirildiyse Kuran'a geçirilip, kutsal kitabı değiştireceklerdi. İslamı kendilerine göre yorumlamaya çalışırlardı. Hatta Hz Muhammed'in aslının Türk olduğunu idda edenlerle bile karşılaştım.


İşte yine Türk-İslam sentezinden bir ayrıntıydı bu. Fettullah Gülen için de son ilah derler ve kitapları zorla okutturulur, hatta söyledikleri birer hadismiş gibi ezberlenilir.


Kısacası Gülen cemaatinin Amerika'dan beslenen bir cemaat olması maalesef halk tarafından pek anlaşılamıyor. Özellikle Kürt halkı bunu çok iyi göremiyor.


Onlardan en son duyduğum cümle şu idi: “Giremediğimiz tek yer Hakkari idi ama artık orayı da ele geçirdik sayılır.”


Tabi uzun zamandır Hakkari'de hatta Yüksekova'da Nur cemaatinin alt yapısı oluşturuluyor ve bu çalışmada ismini vermek istemediğim Yüksekovalı yurtsever öğretmen edasına bürünen birkaç eğitimci var ne yazık ki.


Gördüğümüz gibi her yerde aynı çelişki Kürt olup, Kürtleri yok saymaya ve onları asimile etmeye çalışan bu cemaate uşaklık etmek.


İstediğim tek bir şey var o da şu: Ne olur artık Kürt halkı Osmanlı'dan bu yana devam eden İslami asimile politikalara alet olmasın. Özellikle Hakkari'den Yüksekova'dan üniversite okumak için Türkiye'nin birçok yerine giden öğrencilerimizin bu asimile politikasına alet olmasını istemiyorum.


S.D.


Yüksekovahaber

Hiç yorum yok: