7 Haziran 2012 Perşembe

Hula Katliamı, Northwoods Operasyonu’nun Devamı mı?


Suriye: ABD örtülü operasyonlarının bir parçası olarak masum sivillerin öldürülmesi. Suriye’ye karşı bir R2P (=koruma sorumluluğu) savaşı için halk desteği oluşturma...

ABD askeri doktrini, masum insanların öldürüldüğü “kitlesel zayiat yaratan olaylar”a merkezi rol biçmektedir.

Bu öldürmeler, örtülü operasyonların bir parçası olarak kasıtlı olarak gerçekleştirilir. Ve meydana gelen gaddarlıktan ötürü düşman suçlanır.

Hedef, insani yardım gerekçesiyle askeri gündemi meşrulaştırmaktır. Bu doktrinin kökü 1962 tarihli Operation Northwoods’a (=Northwoods Operasyonu) kadar uzanır.

"Operation Northwoods" adı verilen 1962 tarihli gizli bir Pentagon Planı uyarınca Miami’deki Küba toplumundan insanlar, bir örtülü operasyonun parçası olarak öldürüleceklerdi. Hedef, ‘Amerikan gazetelerinde yararlı bir öfke dalgasını’ harekete geçirmekti. Daha sonra öldürmeler ve ‘terörizm eylemleri’ başında Fidel Castro’nun bulunduğu Küba hükümetinin sırtına yıkılacaktı.

Savunma Bakanı Robert McNamara ile Başkan J. F. Kennedy’nin uygulamayı reddettikleri bu uğursuz planın hedefi, Küba’ya karşı bir savaş açmak için halk desteği oluşturmaktı:

“Bildirildiğine göre, 1960′ların başlarında ABD’nin üst düzey askeri liderleri, Küba’ya karşı açılacak bir savaşa halk desteği oluşturmak amacıyla, ABD kentlerinde masum insanları öldürme ve terörizm eylemleri gerçekleştirme planları hazırlamışlardı.

“Kod adı Operation Northwoods olan bu planlar; Kübalı göçmenlerin öldürülmesini, açık denizlerde Kübalı mültecileri taşıyan teknelerin batırılmasını, uçak kaçırmaları, bir ABD gemisinin batırılmasını ve hatta ABD kentlerinde kanlı terörist eylemler düzenlemeyi içeriyordu.

“Bu planlar, Amerikan halkını ve uluslararası toplumu kandırarak onların, Küba’nın, o zamanki yeni lideri komünist Fidel Kastro’yu görevden uzaklaştıracak bir savaşa destek vermesini sağlayacak araçlar olarak tasarlanmışlardı.

“ABD’nin üst düzey askeri komutanları, ABD ordusuna askeri zayiat verdirmeyi bile akıllarından geçirmişlerdi: ‘Guantanamo Körfezinde bir ABD gemisini havaya uçurabiliriz’ ve ‘Amerikan gazetelerinde yayımlanacak olan zayiat listeleri, yararlı bir ulusal öfke dalgasının oluşumuna yol açacaktı…..’

“Bamford, belgelerin ‘ABD Genelkurmay Başkanlığı’nın, ABD hükümetinin şimdiye kadar yaptığı planların en alçakçası sayılabilecek olan bu planı düzenlediğini ve onadığını gösteriyor.’ “(“U.S. Military Wanted to Provoke War With Cuba”/ “ABD Silahlı Kuvvetleri Küba ile bir savaşı kışkırtmaya çalıştı”, ABC News. Gizliliği kaldırılmış olan bu Pentagon belgesi için Operation Northwoods ya da National Security Archive/ Ulusal Güvenlik Arşivi, 30 Nisan 2001 adreslerine bakılabilir.)


The Northwoods 1962 belgesinin başlığı “Küba’ya ABD Askeri Müdahalesinin Gerekçesi” idi. “Çok Gizli memorandum, ABD’nin Küba’yı işgal etmesini meşru göstermeye yarayacak değişik bahanelerin nasıl elaltından oluşturulacağını betimlemektedir. Operation Mongoose (=Kuyruksüren Operasyonu) olarak anılan gizli Kastro-karşıtı programın bir parçası olan bu öneriler; ABD’nde yaşayan Kübalıların öldürülmelerini, “Miami bölgesinde, diğer Florida kentlerinde ve hatta Washington’da düzmece bir Komünist Küba terör kampanyası geliştirilmesini”, “Kübalı mültecilerle dolu bir teknenin (gerçekten ya da göstermelik bir biçimde) batırılmasını, sivil bir jet yolcu uçağına karşı düzmece bir Küba hava kuvvetleri saldırısı düzenlenmesini ve Küba karasuları içinde bir ABD gemisinin havaya uçurulması suretiyle bir ‘Maine’i Anımsa!’ olayı tezgahlanmasını ve olayın bir Küba sabotajı olduğunun ileri sürülmesini içeriyordu. (http://www.gwu.edu/~nsarchiv/news/20010430/doc1.pdf)


Bugüne Sıçrama, Küba 1962, Suriye 2012…

Operation Northwoods’un uygulanması rafa kaldırılmış olmakla birlikte onun temel öncülü, yani Pentagon’un (“kitlesel zayiat yaratan olaylar” biçiminde betimlediği) sivillerin ölümünü, (insani temelde) bir müdahale bahanesi olarak kullanması, 11 Eylül-sonrası dönemde bir çok kez yaşanmıştır.


Temel soru şu: Mayıs 2012′de Hula kentinde sivillerin öldürülmesi, Suriye’ye savaş açılmasına halk desteği oluşturmak için özenle planlanan örtülü operasyonun bir parçası mıydı?

Ölümlerin sorumluluğu, “Amerikan gazetelerinde yayımlanacak olan zayiat listeleri”nin, kendisine karşı “yararlı bir ulusal öfke dalgasının oluşumuna yol açan” Esad hükümetinin sırtına yıkılmaktadır. Bu arada, bir dizi Avrupa ülkesi, Kanada ve Avustralya Suriye ile diplomatik ilişkilerini kestiler. Bir dizi hükümet Suriye’yi izole etme kararını aynı anda aldılar. Bu karar, (Hula katliamı hakkında- G. A.) herhangi bir soruşturmanın yapılmasını beklemeden alındı.

Fransa’nın yeni seçilmiş olan başkanı François Hollande’ın açıklamasının ardından, çoktandır tasarlanmakta olan NATO müdahalesi şimdi gündeme getiriliyor.

Suriye’yi doğrudan hedef alacak olan bir savaş, Doğu Akdeniz’den Orta Asya’ya kadar uzanan bir bölgesel savaşa dönüşme potansiyelini taşımaktadır. Dolayısıyla dünya kamuoyunun, ABD-NATO destekli ölüm mangalarının sinsi rolünün yanısıra Hula katliamına ilişkin medya yalanlarını ve savaş propagandasını dikkate alması büyük önem taşımaktadır.

Acaba Hula katliamı, Operation Northwoods’un parmak izlerini taşıyan uğursuz örtülü operasyonun bir parçası mıydı?

Suriye hükümetinin bu olaydan sorumlu olduğunu gösteren hiç, ama hiçbir kanıt yok.

Sınır kenti Deraa’da 2011 Mart ayı ortasında ayaklanmanın başlamasından bu yana, yabancı devletlerin desteklediği teröristlerin, masum sivillerin öldürülmesine karıştıklarını gösteren belirtiler ve belgesel kanıtlar var. Ağustos 2011′de İsrail istihbarat kaynakları, NATO’nun terörist savaşçıları düzenli bir biçimde silahlandırdığını doğruladı:

“Bu arada, Brüksel’deki NATO karargahı ve Türk yüksek komutanlığı Suriye’de atılacak ilk askeri adımlar için planlarını hazırlıyor ve asileri, tanklar ve helikopterlere karşı savaşabilmelerini sağlayacak silahlarla donatıyorlar…


“Kaynaklarımız Brüksel ve Ankara’da, Ortadoğu ülkelerinde ve İslam dünyasında, Suriyeli asilerle omuz omuza savaşmak için binlerce Müslüman gönüllüyü silahlandırma kampanyasının da tartışılmakta olduğunu bildiriyor. Bu gönüllülerin barındırılması, eğitilmesi ve Suriye’ye güvenli bir biçimde geçmelerinin sağlanmasıyla Türk ordusu ilgilenecektir.” (DEBKAfile, “NATO asilere anti-tank silahları verecek”, 14 Ağustos 2011)


Prof. Michel Chossudovsky

Global Research, 30 Mayıs 2012

Çeviren: Garbis Altınoğlu

Baydemir: AKP'lilere Selam Vermek Haram Olsun

Güneydoğu Anadolu Bölgesi Belediyeler Birliği (GABB) ve Diyarbakır Büyükşehir Belediye Başkanı Osman Baydemir’in Van Belediye Başkanı Bekir Kaya ile Van ilçe belediye başkanlarının gözaltına alınmasına ilişkin olarak BDP Diyarbakır İl Merkezi önünde sert bir açıklama yaparak, “Cezaevine koyarak bu dava nihayete ermez” dedi. Bölgeden seçilmiş AKP’lilere de seslenen Baydemir, buna karşı çıkmayanlara selam vermeyeceklerini ve selamlarını almayacaklarını söyledi.

Van Belediye Başkanı Bekir Kaya ile birlikte 6’sı belediye başkanı olmak üzere toplam 10 kişinin gözaltına alınması üzerine BDP Diyarbakır İl Merkezi önündeki bir açıklama yapıldı. İlk açıklamayı yapan BDP Diyarbakır İl Eşbaşkanı Zübeyde Zümrüt, 2009’dan bu yana süren KCK gözaltılarının devam ettiğini ve şu andaki operasyonların hedefinin yaklaşan yerel seçimler olduğunu söyledi. Zümrüt, “Dün Roboski’de çoğunluğu çocuk 34 sivili katledilmesini kürtajla gündemi değiştirme çabanız boşa çıktı. Gaz bombaları ile 100’den fazla çocuk, kadın, genç katlettiniz. Yine daha dün Hakkari’de 15 yaşındaki Oğuz Taşer’i silahla katlettiniz” dedi.

AKP’DE MUSA’NIN DİLİ, FİRAVUN’UN PRATİĞİ VAR

Daha sonra sözü alan Baydemir ise sert bir üslup ile yaptığı konuşmada, “Bütün dünya bilsin ki zulme asla boyun eğmeyeceğiz. Bedeli ne olursa olsun asla zalime boyun eğmeyeceğiz” dedi. Baydemir, “Bu kadim coğrafyada bir kez daha Hz. Musa’nın ağzı ve diliyle konuşanlar, bir kez daha Firavun’un pratiğini ortaya koyuyorlar” diyerek hükümetin söylemlerine inanacak tek bir insanları kalmadığını söyledi. Baydemir, “Sizler de kendinizden önceki iktidarlar gibi zulmünüzün kurbanı olacaksınız inşallah. Sizler de zulmünüzde boğulacaksınız inşallah” diye konuştu.

190’DAN FAZLA SEÇİLMİŞ CEZAEVİNDE

Şu anda 190’ı aşkın seçilmiş belediye başkanı, meclis üyesi, il genel meclis üyesinin cezaevinde olduğunu vurgulayan Baydemir “Barış ve Demokrasi Partisi’nin neredeyse bütün seçilmişleri cezaevine girme riski ve tehdidi ile karşı karşıyadır” dedi. Baydemir konuşmasını şöyle sürdürdü:

CEZAEVİNE KOYMAYLA BU DAVA NİHAYETE ERMEZ

“Başbakan ve hükümet çok iyi bilmeli ki bu dava belediye başkanlarının cezaevine konulmasıyla, meclis üyelerinin cezaevine konulmasıyla nihayete erecek bir dava değildir. Bu dava en az 200 yıllık bir davadır. Ve bu dava özgürlükle nihayete erişinceye kadar bu onurlu bayrağı taşıyacak binlerce, onbinlerce, yüzbinlerce, milyonlarca onurlu Kürt halkının evlatları göreve hazırdır.”
SİYASET YAPAMAYACAKSAK SEN DE GAYRİ MEŞRUSUN

“Sayın Başbakan ve hükümet çok iyi bilmeli ki Kürdistan coğrafyasında seçilmiş ve halkın iradesi olmuş her bir seçilmiş tutuklanıp cezaevine konulduğunda bu coğrafyada seçilen her bir Ak Partili milletvekilinin ve seçilmişin meşruiyeti ortadan kalkmaktadır. Eğer biz bu coğrafyada siyaset yapamayacaksak, halkımıza hizmet edemeyeceksek o zaman sen bu coğrafyada gayri meşrusun.”

ÖZGÜRLÜK DAVASINDAN VAZGEÇEN NAMERTTİR


Bedeli cezaevi ise cezaevine hazır olduğunu, bedeli ölmek ise ölmeye de hazır olduğunu belirten Baydemir, “Bedeli ne olursa olsun bu halk Kürdistan coğrafyasında, kendi kadim coğrafyasında özgürce, Türkiye’nin bütünlüğünün bir parçası olarak statü içerisinde yaşamaktan, asla vazgeçmeyecektir. Özgürlük davasından, eşit, onurlu bir şekilde birlikte yaşam davasından vazgeçen namerttir, vazgeçmeyeceğiz” şeklinde konuştu.

Cezaevinde tek bir seçilmiş ve Kürdün kalması halinde kendilerini özgür hissetmeyeceğini belirten Baydemir, “Kendimizi özgür hissetmek bize haram olsun, haram olsun, haram olsun” dedi.

AKP’YE SELAM VERMEK HARAM OLSUN


Bölgede seçilmiş AKP’lilere de seslenen Baydemir şöyle konuştu:

“Bu operasyonlara seçilmiş belediye başkanı arkadaşlarımız, milletvekillerimizin rehine tutulmasına seyirci kalan ve bölgeden, Kürdistan’dan her bir AKP milletvekiline ve seçilmişine çağrımdır. Eğer siz bugün benim yaptığım gibi hükümetin bu politikasına karşı çıkmazsanız, bunu reddetmezseniz, buna vicdanınızla isyan etmezseniz size selam vermek ve sizin selamınızı almak bu coğrafyada haram olsun.”

TESLİM OLMAYACAĞIZ VE İHANET ETMEYECEĞİZ


Barış isteniyorsa halkın barış kapısını kapatmadığını vurgulayan Baydemir, “Ama teslimiyet isteniyorsa, ihanet isteniyorsa, teslim olan, ihanet eden namerttir. Asla teslim olmayacağız, asla davamıza ihanet etmeyeceğiz” şeklinde konuştu. Baydemir konuşmasını, Kürtçe “Berxwedan jiyan e (Direnmek yaşamaktır)” ve “Jiyan berxwedan e (Yaşamak direnmektir) sloganı ile bitirdi.

FIRAT NEWS AGENCY

THY Değil AKP Hava Yolları!

AKP rejiminin anti-sosyal politikalarına paralel olarak Türk Hava Yolları grev yaptıkları için 305 çalışanın işine son vererek, “hukuka uygun” olduğu iddiasında bulundu.

Sendikacıların cezaevlerine doldurulduğu, işçilerin güvencesiz çalıştığı, dünyada en fazla “iş kazalarının” yaşandığı Türkiye’de bu kez grev yaptıkları gerekçesiyle 305 işçinin işine son verildi.

Türk Hava Yolları 'iş yavaşlatma' nedeniyle iş akdine son verdiği 305 çalışanıyla ilgili son kararını açıklarken iş akdi feshedilen personelin tekrar işe alınma talebini reddetti. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Faruk Çelik, bu karardan birkaç saat önce yaptığı açıklamada işten çıkarılan personelin geri alınması için “sözde” gerekli çalışmaların yapılmasını istemişti.

“Gerekli çalışmayı” yapan THY, işçilerin eylemini “yasadışı” bularak, "Türk Hava Yolları A.O. 4 Haziran 2012 Pazartesi günü Hava-İş Sendikası yetkililerini Toplu İş Sözleşmesi görüşmelerinin sürdürülmesi, mutabakatla çözüme ulaşılması için toplantıya davet etmiştir. Hava-İş Sendikası yetkilileri ile 5 Haziran 2012 Salı günü yapılan görüşmede, Sendika yetkilileri işten çıkartılanların tekrar işe alınmalarını talep etmiştir. Bu talebin Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu’nda değerlendirileceği cevabı verilmiştir” dedi.

Türk Hava Yolları Yönetim Kurulu, 7 Haziran 2012 tarihinde yaptığı toplantının sonuçlarını aktarırken şöyle dedi:

-Sendika’nın yaptığı çağrının ve işe gelmeyen personelin eyleminin yasadışı, bu nedenle Türk Hava Yolları tarafından yapılan işten çıkarmaların ise hukuka uygun olduğu,

- Sendika’nın yasadışı eylem çağrısına uymanın hukuki yaptırımları hakkında tüm çalışanların bilgilendirildiği, 15 bini aşkın çalışanın çok az bir kısmının uyarıları dikkate almayarak yasadışı eyleme katıldığı, bunun sonucunda oluşan maddi zararın boyutları dikkate alınarak, iş akti feshedilen personelin tekrar işe alınma talebinin kabul edilmemesine karar vermiştir.

Alınan bu karar ve Türk Hava Yolları A.O.’nun Toplu İş Sözleşmesi görüşmelerini sürdürme niyeti Sendika yetkililerine iletilmiştir."

Demirtaş: Barış MHP'ye İpoteklenemez!

BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun dünkü görüşmesi sonrasında barış gibi hayati bir konuyu MHP'nin iradesine ipoteklemenin yanlış olduğunu belirterek, "MHP olmazsa bu ülkeye barış gelmeyecek mi? MHP evet demeyene kadar akan kan durmayacak mı?" dedi.

BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, TBMM'de güncel konulara ilişkin basın toplantısı düzenledi. Demirtaş, BDP olarak her türlü sivil, barışçıl çözüm arayışlarına değer biçeceklerini belirterek, "Ancak bu görüşme öncesi ve sonrası yapılan açıklamalar ya kafaların karışık olduğunu ya da kafaların karıştırılmak istendiğini gösteriyor. Her iki partiden de tutarlı, ilkeli bir açıklama göremedik" dedi.

Başbakan Erdoğan'ın "Kürt sorunu yoktur, terör sorunu vardır" dediğini hatırlatan Demirtaş, bunun da MHP'nin söylemiyle aynı olduğunu kaydetti. Oysa CHP'nin yazdığı öneri yazısında "Kürt sorunu" dediğini belirten Demirtaş, "Eğer AKP ve CHP komisyon kurma konusunda uzlaştılarsa, Başbakan da görüşme sonrasında 'Kürt sorunun çözüldüğünü' söylüyorsa ortada bir kafa karışıklığı vardır. Eğer 'AKP'nin terörle yürüttüğü mücadeleye daha fazla destek vermemiz gerekir' diye düşünüyorlarsa bundan daha fazla nasıl destek verebilirler, biz onu da anlamaya çalışıyoruz. Bugüne kadar CHP ve MHP tezkerelere destek vermediler mi, askeri operasyonların tamamına CHP ve MHP destek vermedi mi? 'KCK' operasyonlarına CHP ve MHP'den bugüne kadar itiraz geldi mi?" diye konuştu.

Demirtaş, AKP ve CHP'den yapılan açıklamaların netleşmesi gerektiğinin altını çizerek, "Bu konuda taraflar duruşunu daha net, berrak ortaya koymalıdır" dedi.

"Barış gibi hayati, vicdani, ahlaki bir konuyu MHP'nin iradesine ipoteklemek son derece yanlış bir anlayıştır" şeklinde sözlerini sürdüren Demirtaş, "MHP olmazsa bu ülkeye barış gelmeyecek mi? MHP evet demeyene kadar akan kan durmayacak mı? Yapılan açıklamalardan anlıyoruz ki ortada bir barış anlayışı yok, ortada AKP'nin yürüttüğü savaş politikalarına destek arayan ve payanda olmaya çalışan bir girişim var. Bu açıklamalar bizde bu duyguyu uyandırdı" diye konuştu.

ANF NEWS AGENCY

Bezirganoğlu: BDP Faaliyetleri Kriminalize Edilmek İsteniyor

BDP Bitlis İl Başkanı Orhan Bezirganoğlu, AKP hükümetinin yönlendirmesiyle partilerinin adliye ve emniyet yolu ile kriminalize edilmek istendiğini söyledi. Bezirganoğlu, açılan dava, soruşturmalar, tutuklama ve gözaltıların Kürt sorununu daha da derinleştireceğini belirtti.

AKP Hükümetinin Kürt siyasal yapılanmasını tasfiye etmeyi amaçlayan siyasi soykırım operasyonları aralıksız devam ediyor. 7 bine aşkın, yönetici ve üyesi tutuklu bulunan BDP’ye yönelik bugün Van’da düzenlenen operasyonda 6’sı belediye başkanı 19 kişi daha gözaltına alındı.

BDP Bitlis İl Başkanı Orhan Bezirganoğlu, partilerine yönelik operasyonları ANF’ye değerlendirdi. BDP’li yönetici, üye, seçmen ve seçilmişlerin açılan soruşturma ve mahkemelerle kıskaç altına alınmak istendiğine dikkat çeken Bezirganoğlu her eylem ve etkinlikleri için onlarca kişiye soruşturma ve dava açılmasının AKP hükümetinin yönlendirmeleri ile gerçekleştiğini söyledi. AKP’nin emniyet ve yargı çevrelerinin soruşturma ve mahkemeleriyle BDP’yi kriminalize etmeye çalıştığına vurgu yapan Bezirganoğlu, Bitlis ilinde de benzer uygulamaların olduğunu söyledi.

“İl genelinde yönetici, üye ve partimize sempati duyan kişilere yönelik açılan bu dava ve soruşturmalar, demokratik siyasal çalışmaları sekteye uğratma ve AKP’ye siyasal alan açma çabası amacını taşımaktadır. Bizler, meşru ve yasal çerçevede siyaset yürüten bir partiyiz. Çeşitli eylem etkinliklerimizle yürüttüğümüz mücadelemiz AKP hükümetinin yönlendirmeleriyle sudan bahaneler ve hukuk dışı yöntemlerle engellenmeye çalışılmaktadır.”

Kürt sorununun çözümünü demokratik ve siyasal yönden merkezine alan bir parti olarak bu baskı ve antidemokratik uygulamalar dün olduğu gibi bugün de boyun eğmeyeceklerini belirten Bezirganoğlu, “Türkiye’nin artık bedel ödemeden, Kürt Sorununun demokratik ve siyasal çözümünü bir an önce gerçekleştirmeyi amaçlıyoruz” dedi.

Kürt halkının 1990’lı yıllarda şiddetin, işkencenin, hukuksuzluğun ve yargısız infazların en katmerlisine şahit olduğunu belirten BDP Bitlis İl Başkanı Bezirganoğlu, “Bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da demokratik ve siyasal mücadelemizi en etkin şekilde yürütmeye devam edeceğiz” dedi.

İl başkanı olarak sadece son bir yıl içinde kendisi hakkında 19 dava, mahkemeye yansımayan onlarca soruşturma açıldığını belirten Bezirganoğlu devamla şunları söyledi:

“Bir bütün olarak BDP yönetici, üye, sempatizan ve seçilmişleri AKP yönlendirmeleriyle adli bir baskı altında tutularak kriminalize edilmek isteniyor. 1990’lı yılarlı aratmayacak tarzda bir baskıyla karşı karşıya olmamıza karşın halkımızın örgütlülüğü, siyasal ve demokratik haklılığı onurlu bir barışı getirme konusundaki duruşu her zamankinden daha nettir. AKP hükümeti, bir bütün olarak BDP’yi yargı ve emniyetin hedefine koymak yerine Kürt Sorununun barışçıl yöntemlerle çözümü konusunda muhatap alması gerekir. BDP’nin kedisine biçilen rolü oynaması için önünü açmak yerine; soruşturma ve mahkemeler açmak ne Türkiye demokrasisini özlenen ve istenen bir seviyeye ulaştırır, ne de Kürt sorununun çözümüne yönelik kalıcı bir barış getirebilir.”

BDP’den Van’daki Gözaltılara Sert Tepki

Van Belediye Başkanı Bekir Kaya gözaltına alınırken...
BDP, Van’da bugün düzenlenen ve aralarında 6 belediye başkanının da bulunduğu 19 kişinin gözaltına alındığı operasyonun “Koordinasyon içinde, tartışılmış, kararlaştırılmış, planlanmış operasyon” olduğunu belirterek kınadı. BDP, “Ne yaparsanız yapın, Van’ı alamayacaksınız. Van halkı sizin siyasi soykırım operasyonlarınıza Van’ı vermeyerek yanıt verecektir” dedi.

BDP Eşbaşkan Yardımcısı Filiz Koçali, Van’da bu sabah düzenlenen, aralarında Van Belediye Başkanı Bekir Kaya’nın da bulunduğu 6’sı belediye başkanı 19 kişinin gözaltına alındığı operasyonla ilgili açıklama yaptı.

Van’da belediye meclis üyeleri, il ve ilçe yöneticileri ile kadın meclisi üyelerinin tutuklandığı sayısız operasyonlar yapıldığını belirtilen açıklamada, Yine bu sabah Van Belediye Başkanı Bekir Kaya, Edremit Belediye Başkanı Abdülkerim Sayan, merkeze bağlı Bostaniçi Beldesi Belediye Başkanı Nezahat Ergüneş, Başkale İlçe Belediye Başkanı Hecer Sarihan, Muradiye Belediye Başkanı İzzet Çelik, Özalp İlçe Belediye Başkanı Murat Durmaz, Başkale eski ilçe başkanı Derviş Polat, Muradiye İlçe başkanı Şirin Yıldız ve Van eski İl Başkanı Cüneyt Caniş gözaltına alındı” dedi.

Açıklamanın devamında, operasyonun koordine içinde, tartışılmış, kararlaştırılmış, planlanmış bir operasyon olduğuna dikkat çekilerek şöyle dendi:

“Van’daki gözaltılar Van Belediye Başkanı Bekir Kaya’nın da gözaltına alınırken hatırlattığı gibi Başbakan Yardımcısı Beşir Atalay’ın "Tek yönlü uyguladığımız entegre bir stratejimiz var devlet olarak. KCK operasyonları koordinasyon içinde, tartışılmış, kararlaştırılmış, planlanmış ve yürütülmektedir" diye açıkça söylediği üzere AKP Genel Merkezi’nin ve Hükümetin kararıyla gerçekleşmiştir.

Geçtiğimiz günlerde “Van’ı istiyorum” diyen Başbakan, bu yolla Van’ı alacağını sanıyor. Depremzedeleri evsiz bırakarak, afet bölgesi ilan etmeyerek ekonomik sıkıntıya sürükleyerek Van’dan göç etmeye zorlamaları belli ki Van’ı almaları için yeterli olmadı. Şimdi BDP’li bütün belediye başkanlarını gözaltına alarak ve muhtemelen tutuklayarak Van’ı alabileceklerini sanıyorlar.

Bu gözaltılar ikiyüzlü bir politikanın sonucudur. Partililerimiz, iktidar partisinin bile “yetkilerini aştığını” söylediği, “demokratik ülkelerde böyle mahkemeler yok” dediği Özel Yetkili Mahkemeler eliyle gözaltına alınıyorlar.

Bu gözaltılar, yerel iradeye, yerel meclislere bir darbedir. Halkın kendi iradesiyle seçtiği yöneticilerini elinde bulundurduğu yetkiyle, yargıyla, polisle gözaltına almanın, silahla parlamentoya el koymaktan öz itibariyle bir farkı yoktur.

AKP iktidarı darbecidir. Ne yaparsanız yapın, Van’ı alamayacaksınız. Çünkü Van halkı artık korku duvarını da aştı, demokratik siyasetin önemini de anladı. Van halkı artık sizin “istiyorum” dediğinizde hizaya gelecek bir halk değildir. Van halkı sizin siyasi soykırım operasyonlarınıza Van’ı vermeyerek yanıt verecektir.”

DTK: İleri Demokrasi Değil Neo-Faşizm!

DTK Başkanlık Divanı, son iki gün içerisinde gözaltına alınanların derhal serbest bırakılmasını isteyerek, önceki gün polislerin açtığı ateş sonucu yaşamını yitiren Özgür Taşar cinayetinin de diğer cinayetler ve katliamlar gibi üstünün örtülmemesi gerektiğini vurguladı.

DTK Başkanlık Divanı, son günlerde Türkiye genelinde düzenlenen operasyonlara ilişkin yazılı açıklama yaptı. Açıklamada, askeri ve siyasi operasyonların hızından hiçbir şey eksiltmeden devam ettiği belirtilerek, "Kürt çocukları katledilmekte, cezaevlerine doldurulmaktadır. Bu operasyonların adına da 'İleri Demokrasi' denmektedir. Bunun adı olsa olsa ileri faşizm veya neo faşizmdir" denildi.

Açıklamada, son günlerde yapılan operasyonlarda yüzlerce kişinin gözaltına alındığı hatırlatılarak, "6 Haziran'da Ankara başta olmak üzere pek çok kentte eş zamanlı olarak düzenlenen ve tıp öğrencilerinin hedef alındığı operasyonla 90 kişi gözaltına alındı. Hakkâri'nin Yüksekova İlçesi'nde HPG'li Cengiz Özek'in cenaze töreninde çıkan olaylarda Özgür Taşar (17) katledilmiştir" diye kaydedildi.

Bugün siyasi operasyonların merkezinin Van ili olduğu belirtilen açıklamada, aralarında Van Belediye Başkanı Bekir Kaya olmak üzere çok sayıda kişinin "siyasi soykırım operasyonları" ile gözaltına alındığı ifade edildi. "Bu operasyonlarla sonuç alınamayacağını, çözüm getirmeyeceğini herkes gibi AKP iktidarı da çok iyi bilmektedir" denilen açıklamada, BDP ile müzakereden söz eden AKP'nin gerçek yüzünün bir kez daha ortaya çıktığı kaydedildi.

Açıklamada, her siyasi operasyonun AKP'nin sonunu yaklaştırdığı vurgusu yapılarak, "Kürt halkının siyasi iradesine yapılan siyasi soykırım operasyonlarını kınıyoruz. Gözaltına alınan seçilmişler ve tıp öğrencileri bir an önce serbest bırakılmalıdır. Ayrıca Özgür Taşar cinayetinin de diğer cinayetler, katliamlar gibi üstü örtülmemeli ve kapatılmamalıdır. Çözümsüzlüğü derinleştiren ve iflas etmiş olan operasyon ve politikalardan vazgeçilmeli bu politikalar Kürt halkını haklı meşru, demokratik ve özgürlük mücadelesinden geri adım attıramamış, attıramayacaktır" denildi.

ANF NEWS AGENCY

CHP, AKP ve Kürt Sorunu

Baki Gül
 
 
CHP Kürt sorununun çözümü konusunda mı devreye girdi yoksa Türk devletinin AKP yönetimi nedeniyle girdiği kriz halini rahatlatmak için mi? CHP’nin Kürt sorunu konusundaki adımı neden şimdi attı? Eğer AKP, PKK’yi bu kış “bitirip kolunu kanadını kırmış olsaydı da” CHP bu açıklamaları yapar mıydı? CHP de AKP’nin “PKK’yi bitireceği düşünülen 2012 baharı”ndan umutlu muydu? CHP, Oslo görüşmeleri sona erdiğinde neden taraflara “masada kalın” demedi? Bunun ısrarını göstermedi? Ve neden CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, çatışmaların yaygınlaşmasının ve giderek derinleşmesinin temel nedenlerinden biri olan İmralı’daki ağırlaştırılmış tecrit hakkında şimdiye kadar hiç konuşmadı? CHP’nin çözüm önerisinde Öcalan’ın rolü ve pozisyonu nedir?

Ya da soruların yönünü şöyle değiştirerek soralım: CHP Kürt siyasal mücadelesi karşısında sıkışan AKP’ye ve Türk devletine nefes mi aldırmak istiyor? Devlet AKP ile CHP arasında yeni bir rol paylaşımı mı yaptı? Soruları daha da uzatabiliriz... Tamam CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na haksızlık etmeyelim ama CHP’nin bu girişimine ihtiyatlı hatta şüpheli bakmakta da fayda var, diye düşünüyorum.

Çünkü Diyarbakır sonrası Tayyip Erdoğan’ın ruh halli hiç iyi değil. Öncesinden giderek yaygınlaşan gerilla eylemleri, Roboskî katliamındaki sorumluluğu AKP’yi zaten yeterince köşeye sıkıştırmıştı. İstanbul’da stadyuma topladığı kitle ile moral almaya çalışsa da istediği ruh hali istikrarlı olamıyor. Kürt illerinde Erdoğan’ın rejimine alternatif bir sistem hayata geçmiş durumda. Gerillalar devlete, askeri karakollara çalışanları gözaltına alıyor. Gerillanın bu eylemlerinden sonra büyük askeri operasyonlar yapılıyor. Ancak gerilla gözaltına aldığı onlarca kişiyi yine sağ salim aldıkları yerde serbest bırakıyor. Sadece bu eylemlerden bakıldığında devletin Kürt illerinde hangi durumda olduğu rahatlıkla görülebilir. Diğer askeri eylemlerin sonuçlarının ise medyada ve siyaset gündeminde yer almaması ile bir hayli ilginç. HPG açıklamaları ve yerel kaynakların ifade ettiği asker kaybı ve yapılan eylemler Türk medyasında yer almıyor. Ama CHP’li Gürsel Tekin’in Bursa’da yaptığı konuşmada “son üç ayda 150’den fazla asker öldü. Ama İktidar ve medya bunu kamuoyundan gizliyor” açıklaması ile bu konuya dikkat çekmişti. Tabbi bütün bu durumların AKP tarafından anlaşılması çok kolay değil.

Çünkü AKP’nin toplumsal ve siyasal alandaki meşruiyetinin sona erdiğini en son Tayyip Erdoğan’ın Diyarbakır ve Urfa gezilerinde ortaya çıkan tablo göstermiştir. Kısacası AKP çok sıkışık. Tayyip Erdoğan çok gergin. Etrafındakiler ise ne yapacaklarını bilemez durumdadırlar. Bunun nedeni çok açık: AKP 12 Haziran 2011 seçimlerinden sonra müzakere masasından kalkışını ilan etti. İmralı’da PKK lideri Abdullah Öcalan üzerinde tecridi ağırlaştırdı. PKK’yi önce 2011 Ağustosu’nda daha sonra sonbaharında o da olmayınca 2011 kışında, hatta en son 2012 baharında biteceğini açıklamıştı. Bu açıklamalarda Erdoğan’ın bu konulardaki baş danışmanlarından Yalçın Akdoğan’ın ve polis kurusu akademisyenlerinin payı oldukça fazla. Onlara göre PKK baharda kolu kanadı kırılmış ve bitmek üzere bir şekilde ortada kalacaktı. Ancak görünen öyle olmadı. Erdoğan ve ekibi şimdi ne yapacaklarını bilemez durumda iken CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu AKP’nin yardımına koşar gibi Kürt sorununda 10 maddelik çözüm önerisi ile ortaya çıktı.

Söylemleri ilk bakışta olumlu görünse de daha önce AKP ve MHP’nin Kürt sorunu konusundaki rol paylaşımına çok benziyor. Nitekim zaten Kemal Kılıçdaroğlu bir devlet projesi olarak Alevilerin ve sol demokrat çevrelerin Kürt siyasal hareketi ile buluşmasını engellemek için bir proje olarak doğmamış mıydı? Bütün bunları hatırlayarak CHP’nin Kürt meselesine getirdiği önerileri değerlendirmekte fayda var. Çünkü Diyarbakır, Wan, Siirt vb kentlerde AKP’nin misyonu ne ise Dersim, Erzincan gibi Alevi kentlerinde ve İstanbul-İzmir gibi metropollerde de CHP’nin aynen AKP’nin rolünü oynadığını tespit etmek durumundayız. Dolayısyla bütün ihtiyat payını da elde tutarak AKP’nin de CHP’nin de Türk devletinin birer partisi olduğunu, o devletin farklı parçalarının temsili olduğunu da tespit etmek gerekiyor.

Bütün bunları niçin mi belirtiyoruz? CHP’nin Kürt meselesindeki çıkışının sadece CHP’nin sıkışması değil, PKK karşısında sıkışan AKP’nin de kendisini rahatlatmak için bir çaba olduğunu düşünüyorum. Bu rahatlama sorunu gerçekten demokratik bir diyalogla çözüm ekseninde tutmaktan çok AKP’nin iflas eden oyalama ve tasfiye politikalarına karşı manevra kazandırma potansiyeli de sözkonusudur. Çünkü CHP’nin Kürt meselesini çözmede ortaya koyduğu 10 madde içindeki Akil insanlar, diyalog vb kelimeler kulağa hoş gelebilir. Ancak Kılıçdaroğlu’nun temel söyleminde sorunu hala “terör” olarak nitelendirmesi, “asker cenazeleri” üzerinden konuşması çözüm konusunda hangi noktada durduğunu göstermektedir. Çünkü çözümün dili sorunun hangi kavramlarla tanımlandığını da gösterir.

Zaten Kürt siyasal hareketi de CHP’nin bu girişimlerine ihtiyatlı yaklaşmaktadır. CHP’nin Kürt sorunun ortaya çıkmasında tarihi sorumluluğu hatırlatılıyor. Gazetemizin yazarlarından Adil Bayram ve Hüseyin Ali bu konuyu geçen yazılarında analiz etmişti. Adil Bayram, AKP iktidarının sıkışıklıktan kurtarılması için CHP’nin devreye girdiğine dikkat çekip şöyle demişti: “Başbakan Erdoğan ve AKP’yi kurtarmak üzere şimdi de CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu devreye sokulmuştur. CHP’nin son yönelimlerini böyle değerlendirmek gerekir. Peki bu girişimiyle CHP, AKP’yi kurtarabilir mi? AKP’yi yaşadığı başarısızlıktan çıkarabilir mi? Bu soruların cevabını da önümüzdeki günler gösterecek!..”

Kaynak: Yeni Özgür Politika

'Tasmalı' Medyanın PKK Yalanı Erken Patladı!

AKP’li ve Fethullahçı medyanın 19 Mayıs günü Şırnak’ın Uludere ilçesindeki bir çatışma sırasında hayatını kaybeden Welat Garzan kod adlı gerilla Musa Bostan’ın “yaralandıktan sonra infaz edildiği” yönündeki haberleri uydurma çıktı. ANF’ye konuşan gerillanın ailesi, Sabah gazetesini yalanlarken, cenazenin getirilmesi için engel çıkaranın PKK değil, Türkiye ve Irak olduğunu söyledi.

Sabah gazetesi tarafından yayınlanan haber daha sonra diğer Fethullahçı ve AKP’li medyanın internet sayfalarında de yer aldı. Sabah gazetesi “Yaralı teröristi infaz edip 'çatışmada öldü' dediler” başlığı altında senaryo oluştururken, Star gazetesi Sabah'ın ürettiği uydurma bilgileri “PKK’nın korkunç yalanı” başlığı altında verdi. Sabah’taki ‘haber’ Sırıberk Arslan imzasını taşıyor. Bu tür haberler artık “pes” dedirtmiyor, zira baskıcı AKP rejiminin kendilerine verdiği rolü oynadıkları artık gün gibi ortada.

SENARYO

Bu “tasmalı” medyaya göre gerilla Bostan’ın İsviçre’de yaşayan ailesi, oğullarının cenazesini almak için Adlı Tıp Kurumu’na gittiklerinde “ikinci bir şok” geçirerek cenazenin morgda olmadığını öğrendi.

AKP’li ve Fethullahçı medyanın “karakteri” haline gelen bu “gazetecilik dışı” anlayışın ürettiği senaryonun devamı şöyle: “Bostan ailesi örgüt yöneticilerine haber yollayarak oğullarının cenazesinin akıbetini sordu. İstihbarat birimlerine ve aileye ulaşan bilgilere göre, Uludere'deki çatışmada ağır yaralanan Musa Bostan Kandil'deki kampta götürülmüştü. Burada ise ‘Senin iyileşmen imkânsız’ denilerek öldürülmüş ve oraya gömülmüştü. Kendilerine ulaşan ‘Yaralıydı, öldürülüp gömüldü’ haberi üzerine Bostan ailesi Kuzey Irak'a geçerek Kandil'e gitti. Oğullarının cenazesini isteyen aileye Kandil'deki örgüt yöneticileri bunun mümkün olmadığını belirterek, ‘Buraya gömdük. Veremeyiz. Prosedür böyle’ yanıtını verdi. Örgüt yöneticileri ailenin Uludere'deki çatışmada ağır yaralanan çocuklarının o halde Kandil'e nasıl getirildiği yönünki sorularını da yanıtsız bıraktı. Oğullarının cenazesini alamayan aile daha sonra tekrar Türkiye'ye döndü.”

Musa Botan, Uludere ilçesinde 19 Mayıs günü çıkan bir çatışmada iki gerilla arkadaşı ile birlikte hayatını kaybetti. HPG çatışma ardından her üç gerillanın kimlik bilgilerini açıkladı. 1975 Maraş/Elbistan doğumlu Musa Bostan, 1999 yılında Almanya’dan gerilla saflarına katıldı. Aile bireylerinin çoğu da Avrupa’nın değişik ülkelerinde yaşıyor.

İZİN VERMEYEN GERİLLA DEĞİL, TC DEVLETİ

ANF’ye konuşan gerillanın kız kardeşi Sultan Bostan, cenazenin Malatya’da olduğuna yönelik kendilerine ulaşan ilk bilginin ardından anne ve babasının morga gittiğini ve cenazeyi bulamadıklarını doğrularken, daha sonra Güney Kürdistan’da gerillanın denetimindeki alanlara gittiklerini söyledi. Kardeşinin 19 Mayıs günü bir bomba parçası ile yaralandıktan iki üç saat sonra hayatın kaybettiğini öğrendiklerini belirten Sultan Bostan, “Kesinlikle bir infaz durumu yok. Bu kesinlikle yalan” dedi.

Kardeşinin çatışmada “TC” tarafından vurulduğunu belirten Sultan, cenazenin PKK tarafından verilmediği iddiasını da yalanladı: “Bize vermek istediler, götürebilirsiniz dediler. Alamazsınız, götüremezsiniz gibi bir tavır sözkonusu olmadı.”

Aksine önce peşmergelerin Türk devletinden izin alınması gerektiğini söylediklerini belirten Sultan Bostan, “TC ise ‘siz getirirsiziniz gümrüğe bırakırsınız. Biz el koyarız’ dedi. Yine Iraklı yetkililer ‘Türkiye izin verse dahi biz de size verip vermeyeceğimizi görüşeceğiz’ dedi. Cenazeyi getirmemize Irak ve Türkiye izin vermedi” şeklinde konuştu.

Buna karşın gerillaların kendilerine yardımcı olduğunu kaydeden Sultan Bostan, cenazenin getirilmesine “Irak ve Türkiye’nin müsaade etmediğini” bir kez daha vurguladı.
HABER TAMAMEN UYDURMA

Türk medyasında gerilla ailesine atfen yayınlanan bilgilerin kendilerini “bir kez daha yaraladığını” ifade eden Sultan, aileden hiç kimsenin şu ana kadar medyaya konuşmadığını kaydetti.

Bulundukları köyde ne internet ve ne de gazete olmadığını, sözkonusu haberleri de başkalarından duyduklarını söyleyen Sultan Bostan, “Uydurma bir haber. Köyde ne internet var, ne de gazete geliyor. Biz duyduğumuzda bir daha yaralandık, kesinlikle böyle bir durum yok” diye belirtti.

İsviçre’de ikamet eden Bostan, kardeşi Almanya katılımlı olduğu için 10 Haziran günü Stuttgart’ta bir salonda taziyeleri kabul edeceklerini söyledi.


ANF NEWS AGENCY

Kılıçdaroğlu Çarketti: Kürt Sorunu Yok ‘Terör’ Sorunu Var

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’la yaptığı görüşmeden bir gün sonra basın karşısına geçen CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Kürt sorununa yine ‘terör’ sorunu dedi. Sorunu çözme konusunda ‘şehit’ annelerine söz verdiğini belirten Kılıçdaroğlu, “Terör artık bizim ulusal sorunumuzdur” diyerek Akil Adamlar Komisyonunun ismini ‘Ak Saçlılar Komisyonu’ olarak değiştirilmesini önerdi.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Başbakan Erdoğan ile dün yaptığı görüşme sonrasında gazetecilerin karşısına geçerek açıklama yaptı. Kürt kelimesini ağzına almayan Kılıçdaroğlu, sorunu yine ‘terör’ sorunu olarak tanımlayıp, bu konuda öneri getirmediklerini, yol haritası belirlediklerini söyledi. Kılıçdaroğlu, "Terör konusunda bir araya gelip konuşalım. Öneri getirmedik, yol haritası belirledik. Bizim de önerilerimiz. Önerilerimizi baştan söylesek tepki gelebilirdi. Dayatma mantığı içerisinde olmadık. Demokrasi kavga rejimi değil, uzlaşma kültürüdür. Yol haritasını belirlediğimiz için memnunuz” dedi.

Belirledikleri yol haritasının tüm partiler için geçerli olduğunu belirten Kılıçdaroğlu, sorunlara insan merkezli baktıklarını belirterek, ‘şehit’ annelerine sorunu çözme konusunda söz verdiğini kaydederek, “30 yıldır kronikleşen soruna kayıtsız kalınamaz. Bu sorun tek bir partinin çözebileceği bir sorun değil, ülkenin ortak bir sorunudur” diye konuştu.

“Terör artık bizim ulusal sorunumuzdur“ diyen kılıçdaroğlu, ‘kronik’ dediği sorunun çözümünün adresinin parlamento olduğunu, MHP’nin tepki gösterdiği daha önce PKK lideri Abdullah Öcalan tarafından gündeme getirilen ‘Akıl Adamlar Komisyonu’na ilişkin ise şunları belirtti:

“ Hangi ismi istiyorsanız o ismi koyalım. 'Akil Adamlar Komisyonu' bir uluslararası çalışmadır. Komisyonun ismi Akil Adamlar olmasın, 'Apo söyledi diye ismi koyuyorsunuz' deniliyor. Değiştirelim, ‘Ak Saçlılar Komisyonu’, ‘Düşünen Adamlar Komisyonu’ deriz. Amaç isimde değil, sorunu çözmekte.“

MHP ve BDP’ye de çağrıda bulunan Kılıçdaroğlu, “Parlamento dışındaki partilere de çağrı yapıyoruz. ismi 'Mutabakat Komisyonu' olmasın diyorsanız, değiştirelim. Bir toplum çaresizliğe mahkum edilemez. Siyaset kurumu çözüm üretecek. Oy verdiğine göre hesabını da soracak" dedi. Kılıçdaroğlu, ‘yeri ve ortamı olursa’ MHP’den randevu isteyeceklerini sözlerine ekledi.

Özel Yetkili Mahkemeleriyle ilgili tartışmalara da değinen Kılıçdaroğlu, Başbakanın da, ‘Özel Yetkili Mahkemeler beni de aştı’ dediğini belirterek, Özel Yetkili Mahkemeleri tümüyle lağvetmelidir. Darbe hukukunu kullanan bir Türkiye’deyiz. Darbe hukukundan arınmadıkça demokrasi gelmez” dedi.