19 Aralık Cezaevi Katliamı sırasında Bayrampaşa Cezaevi'nde görevli olan uzman çavuş Altan Sabırsız, katliamı yöneten rütbeli askerlerin isimlerini tek tek açıkladı. Katliam öncesinde sürekli tatbikatlar yaptıklarını söyleyen Sabırsız, operasyonda kimyasal gaz bombaları kullanıldığını belirtti. Dönemin komutanı Halil İbrahim Tüysüz'ün maltada emirler yağdırdığını alatan Sabırsız, ''malta da kimi gördülerse vurdular'' dedi.
Uzman çavuş, kadınlar koğuşunda olanlar için de, “Orada iki ve üç ayrı noktada üst üste yığılmış ve yanmış insan cesetleri gördüm. Ben o zaman 16 kişi diye saydım ama anlamadığım olay ise bu rakamın 8 olarak gösterilmesi oldu” diye konuştu
‘Hayata Dönüş Operasyonu’nda, Bayrampaşa Cezaevi’nde Uzman Jandarma Çavuş olarak görevli olan Altan Sabsız, Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığı’na (AJKÖAK) bağlı özel harekatçıların operasyonda 50 fişek atabilen, duvarları delen, yüksek şarjör kapasiteli özel yapımlı P90 isimli silahları kullanıldığını belirtti.
Bayrampaşa’da 12 tutsağın öldürüldüğü ve diri diri yakıldığı katliamın Van 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmasında ilk kez tanık olarak konuşan eski Uzman Çavuş Altan Sabsız ifadesinde, ''yanarak hayatını kaybedenlerin iddia edildiği gibi kendi kendilerini yakmadığını, aksine, yangın çıkan koğuştakilerin teslim olmak istemesine rağmen kapıların açılmadığını'' söylemişti. 19 Aralık 2000'de gerçekleştirilen 'Hayata Dönüş Operasyonu’nda, Bayrampaşa Cezaevi’nde Uzman Jandarma Çavuş olarak görevli olan Altan Sabsız, operasyonu gerçekleştiren Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığı’na (AJKÖAK) bağlı harekatçıların yaptığı katliamın ayrıntılarını ve sonrasında olayın 30 erin üzerine nasıl yıkılmaya çalışıldığını tüm detaylarıyla ANF’ye anlattı. Çarpıcı detayların ortaya çıktığı röportajımızı bugün ve yarın iki bölüm halinde yayınlıyoruz.
*Operasyonun olacağını önceden biliyor muydunuz?
-Bizim bu şekilde bir operasyon olacağından haberimiz yoktu. Şöyle ki, ben Bayrampaşa’da 4 yıl süreliğine görev yaptım. Dördüncü yılımda bu operasyon düzenlendi. Zaten eğitim amaçlı düzenli olarak ayda bir veya üç kere her an bir operasyon olacakmış gibi, tatbikatlar yapılıyordu. Ancak bizim bir hafta veya bir ay öncesinde, şu gün operasyon yapılacak gibi bir bilgi almamız söz konusu değildi. Biz her zaman eğitim aldığımız için hazırdık. Kimse bize bu konuda ‘hazırlan’ demedi. O gün sabah her zamanki gibi mesaime geldim. Görevdeyken bana ikinci bir emre kadar eve gitmemin yasak olduğu söylendi. Yani size burada bilgi değil emir veriliyor. Bu emri yerine getirmediğiniz taktirde kendinizi askeri mahkemede buluyorsunuz.
DOĞUDA GÖREV YAPAN BİRLİKLER*O gün neler oldu?
-Söz konusu operasyon gece saat 02.00 sularında başladı. Birden ellerinde ateşli silahlarla Özel Harekatçı birimler geldi. Bir kısmı koridorlardan giriş yaparken, diğer bir kısım ise iş makineleriyle duvarları yıkmak suretiyle havalandırma bölümlerine girdiler. Bu birimler yüzde yüzü muvazzaf veya sözleşmeli rütbeli personelden oluşan bir gruptu. Bunların çoğu Güneydoğu ve Doğu’da operasyonlara giden özel birlikler. İl Jandarma Komutanlığı’na bağlı olan personele zaten silah verilmedi. Bir tek İstanbul dışından gelenler silahlıydı. Onlar koridora girdikleri gibi malta da dolaşan herhangi tutukluyu ve hükümlüyü, kim varsa ayaklarından vurdular. Bir kısmını bu şekilde alıp çıkartmışlardı. Ondan sonra tutuklu ve hükümlüler kapıları kapattı ve içeriye girilmiyordu. Zaten esas olay ondan sonra başladı. DHKP-C örgütünden yatan insanların hiç biri teslim olmadı. Ben koridorda görevliydim. Gaz maskem olmasına ve koğuşlardan mesafe olarak da uzakta olmama rağmen, ben bile atılan gazdan etkilendim. Göz gözü görmüyordu. Ben bu haldeysem içeridekiler ne durumdaydı onu bilemem.
SİLAH SADECE ÖZEL HAREKATÇILARDA VARDI*Size silah verildi mi, sizin göreviniz neydi?
-Bizim kati suretle üzerimizde silah yoktu. Biz sadece tutuklu ve hükümlüleri F tiplerine sevk etmek için görevliydik. Üzerimizde sadece toplumsal müdahalelerde polisin ve jandarmanın kullandığı robokop elbise ve teçhizatı vardı. Bırakın ateşli silahı, üzerimizde iğne dahi yoktu. Burada üstüne basa basa söylüyorum ateşli silah kullanan tek birim Ankara Jandarma Komando Özel Asayiş Komutanlığına bağlı özel harekatçılardı. Bizim zaten Bayrampaşa Cezaevi’ne silahla girmemiz yasak olduğu için rütbeli asker olsa dahi hiç kimse o binaya ateşli silahla giriş yapmadı. Kullanılan ateşli silahların hepsi, Jandarma Genel Komutanlığı’na 10 yılı aşkındır görev yapan herhangi birisine sorsanız size, Bayrampaşa Cezaevi’ndeki operasyona özel harekatın katıldığını açıkça söyleyecektir. Herkes bunu biliyor. Bu özel harekatçıların çoğu AJKÖAK tarafından görevlendirilmişti. Elazığ Birimi de varmış ancak ben onu daha sonra basında çıkan haberlerden öğrendim.
*AJKÖAK tarafından görevlendiklerini söylüyorsunuz. Bundan nasıl emin olabiliyorsunuz?
-Çünkü bizzat devrem olan ve AJKÖAK’nin kurtarma bölümünde olan özel harekatçıyla orada karşılaştım ve konuştum. Elindeki daha önce hiç görmediğim özel silahın ne olduğunu sordum. Zaten Ankara’dan geldiklerini ve özel harekattan olduklarını da o şekilde anladım.
*Kim bu özel harekatçılar?
-Bakın gerçekten ismini hatırlasam söylerdim. Aynı devredeydik ben 92 mezunuyum, büyük bir ihtimalle o da aynı yıl mezun olmuştur. 92 mezunu olduğunu düşünürsek bizim okuduğumuz okuldan sadece iki tane vardı. Bir tanesi Ankara’daydı, diğeri Afyon’daydı. Bu şahıs Afyon mezunu da olabilir. İki defa karşılaştım onunla, bir Bayrampaşa operasyonunda bir Siirt İl Jandarma özel harekata. Ama inanın ki yüzünü görsem tanırım ancak ismini hatırlamıyorum.
ÖZEL HAREKATÇILARA EMİRLERİ İBRAHİM TÜYSÜZ VERİYORDU
*Bayrampaşa katliamında rol alan rütbelilerin ismi saklanıyor. Bakırköy Cumhuriyet Savcılığına katliamla ilgili yapılan suç duyurusunda isimleri geçen rütbelilerden hangilerini operasyon sırasında gördünüz?
-O dönemde İstanbul Bölge Jandarma Komutanı olan Engin Hoş’u görmedim, muhtemelen o cezaevi dışından operasyonu yönetiyordu. O bir tuğgeneral, operasyonu zaten o yönetir, geridedir, dışarıdadır ancak mutlaka operasyonun olduğu yerdedir ve emir veren odur. Dönemin İstanbul İl Jandarma Alay Komutanı olan Halil İbrahim Tüysüz’ü gördüm. Koridorlarda personeli sürekli takip eden, özel harekatçılara emir yağdıran birinci şahıstı kendisi . Bayrampaşa Cezaevi Koruma Tabur Komutanı Dursun Ertuğrul, Tabur Komutanı Zeki Bingöl, Uzman Jandarma Başçavuş Ayhan Akar , Yüzbaşı Ömer Arık, İkinci sevk bölük komutanı Üsteğmen Numan Öksüz , Koruma Taburu Bölük komutanı, Üsteğmen Ahmet Koçyiğit, bizim yüzbaşımız Birinci Jandarma Tabur Komutanlığına bağlı olan Birinci Sevk Bölük komutanı Hüseyin Pir, Yüzbaşı Murat Bektaş, Halkalı Jandarma Komando Taburu Jandarma Binbaşı Hüseyin Bakır da vardı. Ben bunların hepsini gördüm. Hepsi operasyona bilfiil katılıp yöneten insanlardı.
KULLANILAN SİLAHLAR P90*Operasyon esnasında ne tür silahlar kullanıldı?
-Rütbeli personel olmama rağmen kullandıkları silahları teşkilatta bugüne kadar hiç görmedim. Bu silahlar 9 milimetreden daha küçük, Emo silahlarından daha inceydiler. Daha ince olmasından dolayı da, darbe oranı daha küçük, bir noktaya nüfuz ettiği için daha delicidir. Bizim kullandığımız silahlar dışında özel yapım silahlardı bunlar. Ancak Avrupa’da kullanılan cinstendi. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) bünyesinde bile bulunmayan ancak özel hareket birimlerinin kullandığı özel silahlardı. İsminin P90 olduğunu sonradan öğrendiğim bu silah yaklaşık 50 fişek atabiliyor. İnternetten araştırdığım kadarıyla ateşlendiğinde 200 metreden duvarı delebilme özelliği var. Cezaevinin içine girer girmez mazgallardan gördükleri tutuklu ve hükümlülerin direkt bacaklarına sıkmışlar. Operasyondan sonra çıkartılan kadın tutuklular da, bizzat bu silahlardan, ‘masayı delip geçiyordu’ diye söz ediyorlardı.
KADINLAR KOĞUŞUNDAN SAĞ ÇIKAN OLMADI*Siz kadın koğuşuna girdiğiniz zaman nasıl bir manzarayla karşılaştınız?
-Orada iki ve üç ayrı noktada üst üste yığılmış ve yanmış insan cesetleri gördüm. Ben o zaman 16 kişi diye saydım ama anlamadığım olay ise bu rakamın 8 olarak gösterilmesi oldu. Çünkü Bayrampaşa’daki kadın koğuşundan hiç kimse teslim olmadı. O koğuştakiler hepsi yandı onu biliyorum.
KADINLAR KOĞUŞUNDAKİ ÇOCUKLAR YOKTU*6 kişinin diri diri yakıldığı söyleniyor. Bu rakam daha yüksek mi?
-Bakın, 6 veya 8 kişinden fazla ceset vardı orada. Bir kadın, koğuş kapısının arkasında dolap ile kapı arasında sıkışmış halde yanmıştı. Kapıdan içeriye girdiğiniz zaman sağ kısımda 3 veya 4 kişi üst üste yığılmış bir biçimdeydi. Vücutları ve yüzleri kömürleşmiş haldeydi. Kimisi de duvarın diğer köşesinde, üst üste ve kömürleşmiş bir şekildeydi. Bunu zaten ifademde de belirtim. Bugün aradan uzun bir süre geçti sayıyı tam olarak hatırlamıyorum ancak 8 kişi olmadığı kesin. Çünkü o koğuştan canlı kimse çıkmadı ve sayıları daha fazlaydı. Beni esas kurcalayan sorulardan bir tanesi de rakamların doğru olup olmadığıdır. DHKP-C koğuşundan hiçbir kadın mahkum teslim olmadı, yanarak öldüklerini biliyorum. İkinci ifademin alınması için Bakırköy 13’üncü Ağır Ceza Mahkemesi tarafından bana yollanan evrakta İstanbul Adli Tıp Kurumu’nun göndermiş olduğu rapor da vardı. Ben o rapora da göz attım. O evrakta yanan tutukluların ve hükümlülerin vücut, kafatası ve göğüs kemiklerinde kırık olduğu ve bu kırıkların uzaktan kullanılan delici ve kırıcı silahlarla yapıldığı tespit edildiği yazılmış. Aklıma takılan diğer bir husus ise operasyon esnasında çocukların olmaması. Ben de, cezaevi idaresi de orada küçük çocukların bulunduğunu biliyoruz. Ne olduysa nasıl olduysa o çocuklar operasyon sırasında ve sonrasında ortada yoktu.
KAPIYI AÇMA TALİMATI VERİLMEDİ*Siz koridorda konuşlanmışken hedef alınan C blok koğuşundan kadınlar size, ‘yardım edin’ diye bağırmışlar. Neden yardım etmediniz?
- Kadın koğuşları iki katlıydı. Yani koridordan girdiğinizde yemekhane olarak kullanılan bölüm artı o bölümden yukarıya çıkan koğuş bölümü vardır. Yemekhane kapılarından geldiler ve kapıları yumrukladılar ‘Biz teslim olacağız, bizi buradan çıkartın’ diye bağırdılar. Daha yangın çıkmamıştı. Yani ‘teslim olun’ diye anons yapıldıktan sonra kadınlar teslim olmaya geldi. Ancak amirlerimiz kapıları açmamız konusunda hiçbir talimat vermediği için biz kapıları açamadık. Açabilme yetkimiz yoktu. Koğuş anahtarı da bizde değildi.
*Siz kadınların çıkmak istediklerini anons ettiniz mi?
-Bizim anons etmemize gerek yoktu. Çünkü zaten amirlerimiz başımızdaydı. Onlar duyuyorlardı teslim olmak istediklerini. Ancak kapıyı açma talimatı vermediler. Yani operasyona katılan yönetici konumdaki subaylar zaten başımızdaydı. O anda kapılar açılsaydı kurtulurlardı. Çünkü gazlar ve ateşleyici maddeler henüz atılmıştı. Kapılar açılsaydı büyük ihtimalle bunların hepsi teslim olacaktı ve yaşananların hiçbiri olmayacaktı.
BENZİNLİ BATTANİYELER*İfadenizde, özel harekat biriminde yer alanlarla birkaç yıl sonra karşılaştığınızı ve kadınları diri diri yaktıklarını itiraf ettiklerini söylüyorsunuz…
-Evet, daha önce söz ettiğim benimle aynı devreden olan özel harekatçıyla 2006-2007 yıllarında görev yaptığımız Siirt’te tekrar karşılaştım ve bana kadın koğuşundaki tutuklu ve hükümlülere neler yaptıklarını anlattı. Yangın sırasında kadın tutuklu ve hükümlülere sözde onları alevlerden korumak için yaş battaniye atacaklarını söylemişler ama o atılan battaniyelerde benzin varmış. Bu şekilde yanmalarına sebep olduklarını söyledi. Zaten yaralı olarak kurtulan tutuklu ve hükümlüler de tavanların delindiğini ve yanıcı bir maddenin atıldığını açıkça söylüyorlar. Bunu da önceki ifadelerinde de söylüyorlardı ancak bunu devlet kabul etmiyordu.
KİMYASAL GAZ BOMBALARI ATILDI*O arkadaşınız kimyasal kullandıklarını da anlattı mı?
Evet. Sadece benzinli battaniye değil, aynı zamanda kimyasal gaz bombalarını da operasyon esnasında farklı yerlerden attıklarını söyledi. Adli Tıp raporları da bunu doğruluyor. Bakın zaten koğuşların normal yapısı gereği standart devletin vermiş olduğu yatak ve battaniyeler var. Artı onun dışında dışarıdan getirilen ufak tefek eşyalar vardır. Şimdi birincisi o koğuşlara fazla malzeme verilmediği için iddia edildiği gibi tutuklular ve hükümlüler yangın çıkartsaydı bu kadar etkili olmazdı. Operasyondan sonra koğuşlardaki demirler ve ranzalar dahil erimişti. Bugün bir battaniyenin, bir yatağın yanmasıyla demirin yanması arasında çok büyük bir fark vardır. Yani bir yatak yanmasıyla demir o hale gelmez. Bir insanda elini tutuğun zaman kopacak şekilde de yanmaz. Kimyasal madde kullanıldığı zaten buradan belli. Zaten binbaşı Zeki Bingöl’ün ifadelerine baktığınız taktirde, kimyasal bomba kullanıldığı anlaşılıyor. Senelerce görev yapmasına rağmen bu çeşit bir bombaya ilk kez rastladığını ifade ediyor. Öyle ki, ‘içeriye atıldığı zaman, tutup bir daha dışarıya atmak mümkün değil’ diyor. Bunu bir binbaşı bir tabur komutanı söylediği halde, Adalet Bakanlığı ya da savcılar bunu göz önünde bulundurmuyorsa veya araştırmıyorsa buna ne nedir ki?
*Zeki Bingöl yazdığı kitapta operasyonun kameraya alındığından söz ediyor. Siz böyle bir şey gördünüz mü?
- Operasyon içerden kameraya alınmadı ama muhtemelen nöbetçi kulelerinden veya çatılardan operasyon mutlaka ve mutlaka kameraya alınmıştır. Zeki Bingöl’ü orada gördüm o kameraya almamıştır muhtemelen İl Jandarma Komutanlığından görevlendirilen bir ekip tarafından operasyonun kameraya alınması sağlanmıştır. Bunlarda içerde yapılan operasyonu değil dışarıda yapılan müdahaleleri kayıt altına almışlardır. Çünkü içerde kamerayla dolaşan hiç kimseye rastlamadım. Rastlasam hatırlardım.Öyle bir ortamda kamerayla dolaşan bir kişi hemen göze çarpar.
TUTUKLULARDA BİR BIÇAK BİLE ÇIKMADI*Operasyonlarda bir başka spekülasyon ise tutuklular ve hükümlülerin silahlı olduğu iddiasıydı. Siz gördünüz mü, içeride silah bulundu mu?
-Daha önceleri DHKP-C koğuşunda eğlence yapıldığında içeriyi görmememiz için battaniye koyuluyordu. Veya bazen artık silah mı değil mi bilmiyorum bazı maytap patlaması gibi sesler gelirdi. Ancak operasyon günü kesinlikle koğuşlardan silah çıkmadı. Ona eminim. Çünkü operasyon sonrası yapılan aramada hiçbir ateşli silah bulunmadı. Ne bir bıçak, ne bir tüfek, ne bir kılıç. Hiçbir şey. Orada medyaya gösterilen silahlar zimmet dışı, meçhul bir şekilde ele geçirilmiş olup, Jandarma Genel Komutanlığı tarafından oraya konulmuş silahlardı. Gösterilen silahlardan biri kaleşnikkoftu. Peki soruyorum, madem kaleşnikof vardı içeride, niye kimse kullanmadı?
SİLAHLAR DAHA ÖNCEDEN HAZIRLANMIŞTI* Nereden biliyorsunuz silahların Jandarma Genel Komutanlığı tarafından konulduğunu?
-Çünkü kendilerini bu operasyonda haklı göstermek için silahları daha önceden hazırlamışlardı ve operasyon sonrası gereken yerlere koydular.
YARIN
Altan Sabsız, Jandarma Genel Komutanlığı’nın operasyon sonrasında suçu nasıl erlerin üzerine attığını anlatıyor.