Türk devlet geleneğinde sorunları adil, karşılıklı rıza ve kabule dayalı çözme yeteneği yok. Tarihsel serüvenine bakıldığında bu yeteneğin edinilmek istenmediğini görürüz. Zamana yayma, bastırma, yok etme veya tolere edilebilir eşiğe getirerek birlikte yaşamayı yeğlediği sabittir. Bu bir devletli Türk refleksidir ve dönemsel renk değişimlerine rağmen cari bir vakadır. Dışardan kabul ettiği meselelerde çözüm formülü nettir; ya kültürel-zihinsel sindirim sistemini genişleterek müttefik olur ya da kontrollü bir düşmanlık gerilimiyle idare eder. İçerden gördüğü sorunlar karşısında ise daha agresif, saldırgan, parçalayıcı ve merhametsizdir.
Mısır'daki Kavalalı olayından tutun Balkanlara (Sırbistan, Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya, Romanya, vs..) Arap coğrafyasına ve Girit'e kadar. Bunlar çözülmedi, kırıldı. Ermeni ve Kıbrıs meseleleri, büyük mezalimlere rağmen kısmen güncelliğini koruyor. Kürt meselesinde de Ermeni ve Makedon halklarının yaşadıklarının bileşimi yaşanmaya devam ediliyor. Bırakın halklarla ilgili meseleleri hala dünyanın en büyük metropolüne sahipken imar sorununu bile çözemiyor.
Kürtlerin bu gelenekle ilgili tarihsel ittifak kurgularını referans göstererek, güncel anlamlar yükleyip günümüze yanlış tercümelerinin dörtbaşı mamur bir AKP ve yeni Kürt işbirlikçiliğini doğurduğunu söyleyip, itiraz etmenin şimdilik faydası yok. 'İttifak' dediğimiz işbirliğinin 'iyi Kürtler'le yapıldığını ama 'Kötü Kürtler'in ekarte edildiğini yeniden kendimize anlatmaya gerek yok.
İşte bu devlet geleneğinin başındaki siyasi iktidarın yukarıdaki iki temel parametrenin dışına çıkacağına yönelik karamsarlığım devam ediyor. Son Hakkari katliamı ve 'değişimci-reformcu' Gül-Erdoğan kliğinin kirli dilleri karamsarlığıma katkı sunuyor.
Birazcık yakın dönem hafızamızı tazeleyelim.
Kürt hareketi, 1 Haziran itibariyle yeniden savaşmak zorunda kalınca sürmekte olan yeni-eski devlet uzlaşısı ortak bir plana dayalı hamleler yaptı:
* Askeri olarak; cesetleri bile tahrip edecek kadar ilkel yöntemleri digital silahlarla harmanladı.
* Diplomatik olarak ittifaklarını bütün çelişkilere rağmen sıkılaştırdı.
* Kürtlerin 30 yıllık kazanımlarını bertaraf etme işini polis- adliyeye havale etti. Medyanın manipülatif gayreti yoğunlaştırıldı.
* Kürt bölgesindeki sivil toplum ve PKK'ye uzak kesimlerden bir blok oluşturup, Kürt hareketinin karşısına dikmek istedi.
* Türkiye kentlerinde yaşayan Kürt nüfusu kovmakla tehdit ederek, kontrollü operasyonlarla sindirerek, Kürt hareketinin nüfuzunu kesmeye başvurdu.
* Öcalan üzerinden silahlı unsurların kenara itilmesini sağlamak. Referandum sürecinde Kürtleri sistemin herhangi bir tercihine monte etmeye uğraştı.
Sonuncu maddeden başlanarak, bunların hepsi deşifre edildi; kısmen de etkisiz kılındı ve Kürt hareketi kendi ajandasını taktik hamlelerle besleyerek ilerledi.
'Eski-yamalı anayasayı boykot' ve bu dinamik-kararlı güce eşlik eden özyönetimin ifadesi 'Demokratik Özerklik' ile birincisine yaslanarak ikincisine yol almanın etabı olacak olan 'anadil için okulları boykot', Türk devlet aklının bütün unsurlarını hoplatmaya yetti. Üzerine uluslararası şahsiyetlerin dahil olduğu görüşmeler geldi.
Bunun için eski devlet, yer-zaman-yöntemini kendisi belirleyerek bilinen adımlarından birini attı: Sivilleri katlet, PKK'nin üstüne yık ve çözümsüzlük üzerine iktidar dengeleriyle uzatmaları oyna. Yöntemde Güçlükonak ancak beceride Şemdinli gibi olan katliam, o kadar pervasızca yapıldı ki Erdoğan ve Gül, toplumun büyük desteği ve dışarının itme gücüne rağmen sahiplendiler.
Tekrar başa dönelim, Türk devlet aklı çözümden korkmaktadır. Başbakan ve bütün iktidar ile muhalefet bileşenlerinin okulları boykottan bu kadar ürkmelerinin sebebi de çözüm halinin karşılarına çıkaracağı çıplak gerçekten ürkmeleridir.
Çok karamsar oldu; biliyorum ve ekliyorum: Makedonya ve Bulgaristan birer bağımsız devlettir. Kürtler, nüfus ve nüfuz itibariyle Ermenilerin akıbetine uğrama eşiğini atladılar. Sınırların yeniden çizilmesinden de, 40 milyon Kürt'ün her halükarda 6 bin silahlı itirazcı çıkaracağından da Türk devleti korksun. İyimserim...