16 Eylül 2010 Perşembe

Kuran Ayetleriyle Kürt Özgürlüğü

Müslüman Kürtler kendi dil ve ırklarına sahiplenmeyi Allah'ın emri olarak görmelidirler

"Ey insanlar! Biz sizi bir erkek ve bir kadından yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi milletlere ve kabilelere ayırdık. Allah yanında en üstün olanınız en çok takva sahibi olanınızdır." (Hucurat, 13)

Müslüman Kürtler tek dil, tek bayrak gibi tekçi zihniyetleri kabul etmez

"Her biriniz için bir yol ve bir yöntem kıldık. Eğer Allah dileseydi sizi tek bir ümmet yapardı. Fakat size verdikleriyle sizi sınamak istedi. O halde hayırda yarışın. Hepinizin dönüşü Allah'adır." (Maide, 48)

Müslüman Kürtler haddini aşan Kürdistan düşmanlarına karşı mücadele etmelidir

"Müminler Allah yolunda, kafirlerse Tağut (şeytan) uğrunda savaşırlar. O halde şeytanın dostlarıyla savaşınız. Çünkü şeytanın hilesi düzeni zayıftır. (Nisâ, 76)"

Müslüman Kürtler gücünün yettiği kadar Özerk veya Bağımsız Kürdistan için katkıda bulunmalıdırlar

"İmkanı geniş olan, nafakayı imkanlarına göre versin. Rızkı daralmış bulunan da nafakayı, Allah'ın kendisine verdiğinden versin. Allah hiç kimseye gücünün yettiğinden başkasını yüklemez. Allah daima bir güçlükten sonra bir kolaylık yaratır. (Talâk, 7)"
Müslüman Kürtler Özerk veya Bağımsız Kürdistan mücadelesinde Allah'tan başka hiç kimseden korkmamlıdır

"O şeytan sizi yardakçıları ile korkutur, o halde eğer gerçekten mümin iseniz onlardan değil, benden korkunuz. (Âli İmrân, 175)"

"Allah, kuluna yetmez mi? Seni O'ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Allah kimi saptırırsa onu artık doğru yola ileten olmaz. (Zumer, 36)"

Müslüman Kürtler Özerk veya Bağımsız Kürdistan mücadelesinde yergi ve kınamalardan çekinmemelidir

"Hiç kimsenin yergisinden ve kınamasından çekinmezler. Bu Allah'ın bağışıdır, onu dilediğine verir. Allah'ın lütfu geniştir, O herşeyi bilir. (Mâide, 54)


Müslüman Kürtler Özerk veya Bağımsız Kürdistan mücadelesinde diğer bütün adil Kürtlere karşı alçak gönüllü, Kürt halkını inkar eden düşmanlara karşı çetin ve onurlu olmalıdırlar

"Ey müminler, içinizden kim dininden dönerse bilsin ki, yakında Allah öyle bir grup ortaya çıkaracak ki, Allah onları sevdiği gibi onlar da O'nu severler, bunlar müminlere karşı alçak gönüllü, kafirlere karşı onurlu davranırlar." (Mâide, 54)

Müslüman Kürtler Kürdistan düşmanlarını kendinden görmeyip korkak bir gurup olduklarını bilmelidirler

"Onlar sizden olduklarına dair Allah adına yemin ederler, oysa sizden değildirler, fakat ödlek bir güruhturlar. (Tevbe, 56)"

Müslüman Kürtler Kürdistan düşmanlarının hoş sözlerine aldanmamalıdırlar

"Kimi insan var ki, dünya hayatı ile ilgili konuşması hoşunuza gider ve en amansız düşman olduğu halde kalbindeki duyguların samimi olduğuna Allah'ı şahit gösterir. (Bakara, 204)"

Müslüman Kürtler Kürdistan halkı, önderleri ve kurumlarına atılan iftiralara karşı kendi özüne hüsnüzan edip söylenenleri iftira olarak değerlendirmelidirler

"O iftirayı işittiğinizde erkek kadın bütün mü'minlerin, kendileri hakkında hüsn-ü zan besleyerek, özlerine leke kondurmaya yanaşmayarak «Bu apaçık bir iftiradır» demeleri gerekmez miydi? (Nûr, 12)"

Müslüman Kürtler Kürdistan düşmanlarından yüz çevirmelidirler

"Onlar körü körüne yalana kanarlar ve ısrarla haram yerler. Eğer sana gelirlerse istersen aralarında hüküm ver, istersen kendilerine yüz çevir. Eğer onlara yüz çevirirsen sana hiç bir zarar dokunduramazlar. Eğer aralarında hüküm verirsen adalet uyarınca hüküm ver. Çünkü Allah adalete bağlı olanları sever. (Mâide, 42)"

Müslüman Kürtler kendileri devlet sahibi oldukları halde Kürt halkına bir devletini çok gören toplum ve devletleri kardeş olarak görmemelidirler

"Daha önce Medine'yi yurt edinmiş ve gönüllerine imanı yerleştirmiş olan kimseler, kendilerine göç edip gelenleri severler ve onlara verilenler karşısında içlerinde bir kaygı duymazlar. Kendilerinin ihtiyaçları olsa dahi, göç eden yoksul kardeşlerini öz canlarına tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa, işte onlar başarıya erenlerdir. (Haşr, 9)"

Müslüman Kürtler kendi halkları için istediklerini Kürdistan halkı için de istemeyenlerin inançsız olduklarını bilmelidirler

"Onlar insanlardan bir şey ölçüp aldıkları zaman eksiksiz alırlar. Kendileri onlara birşey ölçtükleri veya tarttıkları zaman (ölçü ve tartıyı) eksik verirler. Onlar, tekrar dirileceklerini sanmıyorlar mı? (Mutaffifîn, 2-4)"

Müslüman Kürtler hem düşmanlarına karşı hem de olası düşmanlıklara karşı tedbir olsun diye her zaman savaş hazırlığı yapmalıdırlar

"Onlara karşı gücünüz yettiğince kuvvet ve savaş için beslenen atlar hazırlayın. Onunla Allah'ın düşmanını,kendi düşmanınızı ve sizin bilmeyip Allah'ın bildiği diğer düş-manlarınızı korkutursunuz." (Enfal, 60)

Müslüman Kürtler kendilerine karşı yürütülen savaşta tarafsız kalmamalı ve mücadelesinde en ileri saflarda yer almalıdır

"Onlardan kimi kendine zulmeder,kimi ortadadır, kimi de Allah'ın izni ile hayırda öne geçmek için yarışır. İşte büyük fazilet budur. (Fatır, 32)

Müslüman Kürtler toplu savaş ve gerilla savaşı yapmalıdırlar

"Ey iman edenler! Tedbirinizi alın;ayrı ayrı gruplar halinde yada topluca savaşa çıkın." (Nisa, 71)

Müslüman Kürtler kendilerine zulmeden ve topraklarını işgal etmiş olan diğer saldırgan müslüman milletlere karşı da savaş hakkına sahiptirler ve savaşmalıdırlar

"Eğer mü'minlerden iki grup birbirleriyle savaşırsa hemen aralarını düzeltin. Şayet biri diğerine haksızlık etmeye devam ederse, Allah'ın hükmüne dönünceye kadar saldırganla savaşın. Eğer dönerse,artık aralarını adaletle düzeltin ve adil olun," (Hucurat, 9)

Yakup Özbey
yakup_oezbey@hotmail.de

PKK Süreci Belirliyor-3

Yeni_Özgür_Politikaİki kız kardeş, baba-kız, anne-oğul, kardeşler vb çeşitlilikte gerillaya katılımlar var. Ailelerin kendi elleri ile getirdiği gençler var. Her katılımın öyküsü gerçekten ilgi çekici. Gever’den Amed’e, Mardin’den Batman’a, Siirt’e, Dersim, Kars’a kadar, her ilde serhildanlara katılan gençler şimdi gerilla saflarında.
KÜRDİSTAN DAĞLARINDA 4.DÖNEME TANIKLIK - 3
 
30 Ağustos 2010’da emekli olan Türk Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ göreve geldiğinde ‘’Gerillaya katılımı engelleyip, dağdan inişi de hızlandırıp” PKK’yi bitirip çökerteceğini deklare etmişti. Başbuğ’un emekli olduğu süreçte Türk devletinin bu politikası nasıl bir sonuç vermişti; bu süreci yerinde görmek istediğimiz HPG yetkililerine soruyoruz.

Gerillaya katılanların profili zengin 

 
HPG yetkilileri sorumuzu yanıtlamak yerine bizi bir törene davet ediyor. Zaman gece yarısını geçiyor. Dolunayın aydınlattığı gecede önümüzdeki birkaç gerillanın rehberliğinde ilerliyoruz. Saatler süren yolculuğumuz dağların doruklarına yakın yerden geçiyor. Kayalıklar, vadiler aşıyoruz. Daha sonra bir dağın eteğinden iniyoruz. Cennetten bir köşe gibi olan ırmağın kıyısında dinleniyoruz. Kayaların arasından akan pınardan buz gibi su ile serinliyoruz. Daha sonra bir gerilla bizi alıp ‘’Yeni Savaşçıların” kampına götürüyor. Sabahın ilk saatleri. Etraftaki kuş seslerine gerillaların “rojbaş!” selamlamaları karışıyor. Ormanın içinden farklı yönlerden gelen patikalardan gerillalar akıyor. Çınar ve ceviz ağaçlarının gölgesinde biriken gerillaların sayısı öylesine çok ki. Yanımdaki gerillalar bu kalabalığı anlatıyor: ‘’Yeni Savaşçıların Mezuniyet Töreni olacak. Aynı zamanda biten devreler yerine yeni devreler açılacak.” Sayıları yüzü bulan yeni savaşçılar mezun olacak. Mezun olacakların yerine ise yine sayıları yüzü bulan yeni savaşçı adayları eğitime başlayacak. Bu sadece bu alan için. Diğer alanlarda da benzer törenler yapılıyor.

Bir HPG’li komutana soruyorum; aynı zaman diliminde Medya Savunma alanlarında çok sayıda eğitim devresi var. Yani üç ayda bir yüzlerce gerilla adayı mezun oluyor yüzlercesi de eğitime katılıyor. Hem de Kürdistan’ın dört parçasından, Avrupa’dan ve dünyanın birçok yerinden Kürt gençleri HPG saflarına katılıyor. Gençlerin profili de zengin. Üniversite öğrencilerinden, işçi gençliğe, işsizlere, köylü gençlere kadar her sınıf ve statüden gençler var. İki kız kardeş, baba-kız, anne-oğul, kardeşler vb çeşitlilikte katılımlar var. Ailelerin kendi elleri ile getirdiği gençler var. Her katılımın öyküsü gerçekten ilgi çekici. Gever’den Amed’e, Mardin’den Batman’a Siirt’e Dersim Kars’a kadar her ilde serhildanlara katılan gençler şimdi gerilla saflarında. Doğu Kürdistan’dan Küçük Güney’den katılanların sayısı da hiç de azımsanmayacak kadar. Genç kadınların sayısının fazlalılığı da dikkatimizi çekiyor. Ve bu tablonun çarpıcı sonucunu KCK Meşru Savunma Komitesi Üyesi Rıza Altun, yine HPG komutanlarından Renas Türkmen ve diğer gerillalar şu cümleler ile özetliyorlar: Türk Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ Gerillaya katılımı ve dağa çıkışları engelleyip, dağdan inişi de hızlandırıp PKK’yi bitireceğini söylüyordu, ama o şimdi emekli olurken gerillaya katılım eskisinden daha çok artıyor. Dağdan iniş ise onun söylediği gibi hiç olmuyor. Söz İlker Başbuğ’a ve Başbuğun gerillayı ‘indirmesi’ konusuna gelince bir gerilla komutanının şu çarpıcı belirlemesi bomba gibi tartışmanın ortasına düşüyor. Gerilla İlker Başbuğun BDP milletvekillerine ‘meclise gireceklerine dağa çıksınlar’ sözlerine atıfta bulunarak diyor ki ‘İlker Başbuğ gerillayı dağdan indireceğini söylüyordu, geçenlerde tv’ye çıkıp gider ayak BDP milletvekillerine dağa çıkın diye sesleniyor. Çok tutarsız, ne yaptığını o bile anlamamış sanırım’ Usta bir gazeteci gibi çok ince bir yerden yakalıyor gerilla. Biz ise ortama hakim olan kahkahalar arasında bu sözleri hemen not ediyoruz.

Gerçekten karşılaştığımız tablo hem heyecan verici hem de sarsıcı. Yeni savaşçıların töreni bitince gerillaların düzenlemeleri okunduğunda savaşın yoğun olduğu yerlere giden gerillaların sevinci ve alkışların çokluğu dikkatimizi çekiyor. Herkes birbirini kucaklıyor. Çınar ve ceviz ağaçlarının gölgesinde, kendince akıp giden bir ırmağın kıyısında genç gerillalar şarkılar söyleyip, halaylar çekiyor. Genç gerillaların mizahına gülen bütün gerillaların kahkahaları dağlarda yankılanırken, biz yaz sıcağının ortasındaki bu gerilla esintisinden ayrılıyoruz. Belleğimizde yüzlerce öykünün satırbaşı cümleleri ile yola koyuluyoruz. Halk Savunma Merkezi’ne doğru gidiyoruz.

Heyecanlı ama disiplinliler

 
Bu kez bizi KCK Yürütme Konseyi ve Meşru Savunma Komitesi Üyesi Duran Kalkan karşılıyor. Duran Kalkan, yoğun çalışma temposu içinde. Sürekli çalışıyor. Toplantılar yapıyor, eğitimler veriyor, yazılar yazıyor. Akşam üzeri haberleri izlemek için televizyonun olduğu bir gerilla mangasına geçiyoruz. Haberleri izliyoruz. HPG ve KCK yetkilileri de var. Yeni savaşçı kampında çektiğimiz program yayınlanıyor. Bu programı televizyondan izlerken KCK ve HPG yetkilileri ile yan yanayız. Orada gördüğümüz tablo bu kez farklı özellikleri ile özetleniyor. Ertesi gün yine çekim için yola çıkıyoruz. Dağların içinden geçip, derin bir vadide bir gerilla kampına giriyoruz. Gerillaların tören hazırlığı var. Burada da yeni savaşçılar mezun olup yeni gerilla adaylarının eğitime başlayacağını öğreniyoruz. Yine yüzlerce gerilla var. Bir yandan tören için prova yapılıyor, diğer taraftan güvenlik tedbirleri alınıyor. Zaman ilerliyor. Gerillanın hareketliliğinde artış var. Bu törene katılım daha da yoğun. KCK Yürütme Konseyi ve Meşru Savunma Komitesi Üyesi Duran Kalkan, Rıza Altun ve HPG’li komutanlar geliyorlar. Genç gerillalar heyecanlı ama disiplinliler. Tören kıtası denetleniyor. Kısa konuşmalar yapılıyor. Sonra toplantı ve tabii ki şarkılar, kılamlar, halaylar… Ve hiç eksilmeyen gerilla kahkahaları kulaklarımızda çınlıyor. Duran Kalkan güncel siyasete ilişkin sorularımızı çarpıcı üslubu ile yanıtlıyor. Sürecin özelliklerini, Türk devletinin durumunu ve medyadaki durumu analiz ediyor. Tabii ki konu Türk genelkurmayı ve AKP hükümetinin Kürt politikasına gelince gördüğümüz tabloyu bize özetliyor. Gerillanın direncini, ‘’modern gerilla” ile yakalanan düzeyi özetliyor. HPG’ye yeni katılan gençlerin sosyal-kültürel ve siyasal özelliklerini analiz ediyor. İlker Başbuğ’un neden ve nasıl başarısız olduğunu anlatıyor. Devletin neden gerillayı yenemeyeceğini siyasal-kültürel-tarihsel ve sosyal dinamikleri ile özetliyor.

Duran Kalkan’ın bu konudaki değerlendirmelerinden en çarpıcı olanı yeni neslin hangi koşullar içerisinde büyüdüğüne dair çarpıcı belirlemeleri. Kalkan, PKK’nin yarattığı özgür ortam içerisinde PKK kültürünün içinde doğan ve büyüyen, mücadele etmek ve mücadeleyi büyütmek isteyen ve bunun için geçmiş yıllara göre çok daha fazla imkanlara sahip bir PKK neslinin ortaya çıktığına vurgu yapıyor. Katılım ve hayat hikayeleriyle her yeni gerilla adayı aslında Kalkanın bu belirlemelerini doğruluyor. Kürdistan’da yeni yaratılan sosyalitenin her saniyesine, her anına PKK mücadelesinin yarattığı ahlaki değerlerin işlendiği açıkça ortaya çıkıyor. Çokça örneklendirilen yeni doğan çocuklara gerilla isimlerinin verilmesi bir tarafa artık gerilla gibi yaşamayı, o sosyalite ile büyümeyi tercih eden bir toplum ve değerler bütünü ortaya çıkıyor. Belki de PKK’nin, artık klasik bir parti olmaktan çıkan elle tutulur ve görülür maddi bir olgu olmaktan çıkan PKK’nin yenilmezliğinin sırrı da bu oluyor diye düşünüyor insan.

HPG’li komutanlara baskın!

 
Coşkulu ve neşeli bir gerilla kampını daha geride bırakıyoruz. Kürdistan dağları üzerinden gün batmak üzere iken geri dönüyoruz. Kürdistan’ın güzel köyleri ve bahçelerini geçiyoruz. Akşamüzeri serinliğinde yaptığımız çalışmaları düzenlemek için geldiğimiz gerilla kampında kimlerle karşılaşmıyoruz ki!... HPG Anakarargah Komutan Nurettin Sofi, YJA Star Anakarargah Komutanı Zozan Çewlik, HPG Komuta Konsey üyeleri, Kuzey Kürdistan’ın Serhat, Dersim, Amed, Erzurum, Botan eyaletlerinden gelen gerillalar… Bir gazeteci için o kadar güzel bir an ki! Kafamızdaki bütün sorulara yanıt alabileceğimiz, toplumda ve siyasette tartışılan birçok konu ve kişi bir arada. Bu anı değerlendirmeye çalışıyoruz.

KCK Yürütme Konseyi ve Meşru Savunma Komitesi Üyesi Duran Kalkan ve Rıza Altun, Nurettin Sofi ve diğer yetkililerle sohbet ediyoruz. Değerlendirme ve yorumlar ölçülü yapılıyor. Arada yapılan espriler ile herkes gülümsüyor. Türk genelkurmayındaki atama krizini HPG Anakarargah Komutanı Nurettin Sofi’ye soruluyor. Hatta karşısındaki Türk ordusunun komutanının olmaması savaş kurallarına göre nasıl yorumlanır diye soruluyor. HPG’nin çıkıp açıklama yapması gerek diyor ve gülerek şunu söylüyor bir yetkili ‘’Sofi arkadaş çıkıp bu savaşta muhatabımız belli olana kadar savaşa ara veriyoruz demeli” Herkes gülüyor.

Ankara’nın içinde bulunduğu asker-hükümet krizinin sonuçları kısa sürede ortaya çıkıyor. Genelkurmay’daki asker atamaları krizi Ankara’daki krizin gidişatını gösteriyor. İlker Başbuğ’un gelirken yaratmak istediği “hava” gerilla mücadelesi ve Kürtlerin siyaseti sonrasında tam bir çöküşe işaret ediyor. Duran Kalkan Ankara’daki krizi “karışık işler ve yanlış planlar” olarak özetliyor. Asker ile AKP arasındaki çelişkinin devlete egemen olma çelişkisi gibi göründüğünü ama Kürtler söz konusu olunca da ittifakın sağlamlığına işaret ediyor. Özellikle Dolmabahçe görüşmelerinde Erdoğan ve askerin yaptığı ittifaka gönderme yapılıyor.

Gerilla karargahında eylemsizlik yorumu

 
“Eylemsizlik sürecine giriş” tartışmaları daha fazla gelişiyor. Bu sürecin özellikleri ve sonuçları üzerine HPG Anakarargah Komutanı Nurettin Sofi’ye birkaç soru soruyoruz. Askeri inisiyatifin gerillanın elinde olduğu, 2,5 aylık süreçte gerillanın askeri inisiyatifi ele aldığını söyleyen Nurettin Sofi özetle Devlet ve bazı bölgesel güçlerin gerillanın eylem ve hareket kabiliyeti üzerine yorumlarda bulunduğuna dikkat çekerek şunları söylüyor. “1 Haziran’dan sonra ortaya konulan gerilla pratiği gösterdi ki gerilla mevzilenmesi eskisinden daha güçlü. Gerillanın yayılma alanı sadece Kürdistan değil, Karadeniz’den Akdeniz Amanoslara, Marmara’ya kadar devam ediyor. Gerilla, sadece kırsal alanda değil kentlerde ve kasabalarda da var. Bu süreç siyasal sonuçlarını da daha net ortaya çıkaracak. Yine demokratik özerklik çözümü konusunda gerillanın yüklendiği rol var. Gerilla halk savunma gücü olarak her zaman halkın yanında olacak. Gerilla, Demokratik Özerk Kürdistan çözümündeki rolünün farkında.” Gerillanın kendisinden emin ve toplum üzerindeki etkisinin de giderek arttığına dikkat çeken HPG Anakarargah Komutanı Sofi; Kürdistanın dört parçasından gerillaya katılımın olduğunu söylüyor.

Gerçekten de gerilla Kürdistan’da ulusal birliği hayata geçiren temel güç gibi görünüyor. HPG, her parçadan ve Kürt toplumunun her kesiminden gelenlerin oluşturduğu dinamik siyasal ve askeri bir güç. Kürdistani hiçbir örgüt ve yapı HPG ya da PKK gibi bütün parçaları birleştirebilmiş bir özellikte değil.

Kuzey gerillaları ile sohbet notları

 
HPG Anakarargah yetkilileri ile süreç ile ilgili sohbetlerimiz kesintisiz devam ediyor. Bu sürece damgasını vuran Gedikli Tepe ve Hantepe eylemlerinin Türk kamuoyunda tartışılma biçimini de soruyoruz. Çoğu tartışmalara gülüyorlar. Eylemlerin gerçekleşme zemini ve özelliklerinden bağımsız ezbere tartışmalar olduğuna işaret ediyorlar. Kuzey Kürdistan’ın Dersim, Botan, Serhat, Erzurum, Amed vb eyaletlerinden gelen gerillalar ile de bu dönemi konuşuyoruz. Türk medyasında ve kamuoyundaki “Heron tartışması, İskendurun, Reşadiye vb” alanlardaki eylemleri üzerine yapılan spekülasyonların anlamsız olduğunu, hem Türk medyasının hem de bu işin uzmanı olan kişilerin HPG’nin yeni döneme hazırlıklarını anlamadıklarına dikkat çekiyorlar. Türk medyasında ve Ankara merkezli siyasette tartışmanın merkezine konulan gerilla eylemlerinin yanlış zemin üzerinden tartışıldığını, özellikle AKP taraftarı medyanın bu süreci saptırmak için eylemleri ve sonuçlarını saptırdığına vurgu yapıyorlar. Türk ordusunun tekniği ve silahının gerillanın hareket kabiliyetini sınırlandıramayacağını onlarca örnek vererek anlatıyorlar. Dersim’den Erzurum’a, Botan’dan Amanoslara, Karadeniz’e kadar kendi öz güçleri ile üstlendiklerini ve halkın desteği ile ayakta kaldıklarını belirten gerillalar daha sonra bizzat tanık olduğum gerçekliği ayrıntıları ile anlatıyorlar. Kendi kameralarıyla çektikleri eylem görüntülerini izlediğimde hayrete düşüyorum. Dersim’de Botan’da askerle iç içe olup o kadar sağduyulu ve sakin görünen gerillaları sorduğumuzda bize gülümsüyorlar ve “bu gerillanın bir savaş gerçeğidir. 24 saatimiz böyle geçiyor. Bizim de kendi taktiklerimiz var.” Kuzeyden gelip, kuzeye giden gerillaların anlatımlarından ve yorumlarından detaylıca notlar alıyoruz. Botan’da Dersim’de, Garzan’da ve daha birçok yerde de aynı Medya Savunma Alanları gibi gerillanın denetiminde olan bölgeler var. Gerilla yol kontrolleri yapabiliyor. Toplumda çıkan sorunlar devlet kurumları yerine gerillaya gidiyor. Kısacası Demokratik Özerkliğin savunma gücü olan gerilla çeyrek asırlık mücadele birikimi ile bu sürece Kuzey Kürdistan’da hazır gibi. 

 Yarın:Asker ve gerilla mevzileri karşı karşıya
- Dağların isimleri gerillada farklı
- Zap en stratejik cephe

HAZIRLAYANLAR: BAKİ GÜL-DOĞAN ÇETİN-ALİ KANİROJ

PKK Süreci Belirliyor-2

KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan: Demokratik Özerklik olgusunu kimi çevreler anlıyor ama anlamazlıktan geliyor. Kimi çevreler de galiba tam anlayamamış. Bizim tanımımız şudur; Bir yerde eğer farklı kültürler varsa ve sen bu farklı kültürleri soykırım ve asimilasyonla yok etme niyetinde değilsen bu kültürleri tanımak ve yaşatmak ancak demokratik özerklikle olur.

KÜRDİSTAN DAĞLARINDA 4.DÖNEME TANIKLIK - 2
 
1 Haziran’dan itibaren gün geçmiyordu ki Türk savaş uçakları bu alana gelmesin. Gelen savaş uçakları insansız keşif uçaklarının topladığı istihbarata göre belirlenen hedefleri vuruyor biz de uçakların vurduğu ve sonraki anları kayıt altına almaya çalışıyorduk. Aylarca süren hava saldırıları sürecinde 5 gerilla yaşamını yitirmişti. Ama ne hikmetse savaş uçaklarının vurdukları her hedef içinde siviller de var. Kandil, Xınere ve Xakurke’ye yapılan her uçak saldırısında sivillerin ya yaylaları ya evleri ya da arabaları vurulmuştu.

Gerilla yeni taktikler geliştiriyor

 
Yüzlerce kilometrelik uzunluğunda bir hatta savaşın şiddeti giderek artıyordu. Gerillanın bu dönemdeki yeni askeri taktiği dikkatlerden kaçmıyordu. Evet, gerilla bu savaşta çok tecrübeli. Her gün aynı hassasiyetle güvenliklerini alıyorlar. Savaş şiddet- lenmiş, sınır hattındaki Türk ordusunun karakol ve mevzilerine gerilla eylemleri seri halde artış içinde. Gerillanın her eylemi siyasal sonucunu hemen gösteriyor. Türkiye devletinin toplumu alıştırmak istediği savaş farklı özellikleri ile gündeme gelince Ankara’daki kriz giderek derinleşiyordu. Bu dönemde KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan ve Başkan Yardımcısı Cemil Bayık ile KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu ile seri söyleşiler yapıyoruz. Dönemin özelliklerine dikkat çeken KCK yetkilileri bu dönemde Kürtlerin kendi çözümlerini inşa edeceklerini, diyalog ve müzakere sürecinin açık ve aleni olmasına dikkat çekiyorlar. Söylemlerindeki netlik ve Ankara merkezli siyaset güçlerini çözümlemeleri gerçekten çarpıcı. Türkiye’nin içinde bulunduğu krizi, AKP’yi, CHP’yi çok yönlü analiz ediyorlar. AKP’nin tehlikeli Kürt politikasına karşı Demokratik Özerklik merkezli Kürt çözümü için söyledikleri her şey onları doğruladı. Zaten yaptıkları belirleme ve çözümlemelerin zaman içinde doğrulandığını bugün Türk medyası da görüyor. Çalışma tempoları, toplantı serileri ve yapılarıyla ilgilenmeleri de gerçekten dikkat çekici.

Gerilla eylemlerindeki istikrarlı artış, halkın kitlesel olarak gerillayı sahiplenişi, “Demokratik Özerklik” tartışması ile yeni bir zeminde tartışılan Kürt sorunu Ankara’yı olduğu kadar bölge başkentlerini de etkiliyor.

Herkesin gözünü çevirdiği Kürdistan’daki savaşta, eylemsizlik tartışması eylemler kadar etki yaratarak gündeme giriyor. Biz gelişmeleri takip etmek için Maxmur ve Hewlerden ayrılıyoruz. Yolumuz ve yönümüz dağlara doğru.

Gerilla Ankara’daki krizi derinleştiriyor

 
Kentten dağlara doğru yol alırken çölün sıcaklığının çekilmezliği, kentin tozlu havasından dağın sadeliğine ve serinliğine sığınmanın duygusu içimizi rahatlatıyor. Yol boyunca Kürt meselesinin gidişatı üzerine yapılan tartışmaları not alıyoruz. Ankara’nın ordu hükümet krizi, anayasa değişikliğinde Kürtlerin dışlanması, Kürt meselesinde Demokratik Özerklik argümanı üzerinden başlayan yeni tartışmalar, CHP’nin yeni liderinin memurvari Kürt çözümü önerileri, Güney Kürdistan’da da tartışılmaya başlayan Ulusal Konferans tartışmaları ve tabii ki gerilla… Güney Kürdistan’da PKK’nin ve Öcalan’ın eskiye nazaran daha çok ilgi çekmesi, gerillanın halk tarafından sahiplenilmesi aldığım notlar arasında. Türkiye, İran ve Suriye’nin Güneyi ablukaya alma çabası Güney halkının PKK ve Öcalan’a ilgisini azaltmak yerine daha da artırıyor. Güney Kürdistan’da görece artan “refah” düzeyi Kürtlerin ulusal birlik ve Kürdistan bütünlüğü algısını hiç de azaltmıyor. Kürdistan’ın birliği ve bütünlüğü için ise referans PKK hareketi oluyor. Güneydeki Kürt aydınları, yoksul halk ve peşmergeler bu dönemde bunu açıkça söylemekten de çekinmiyorlar.

‘Demokratik özerklik en gerçekçi çözümdür’

 
KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan bu dönemde en çok tartışılan Demokratik Özerklik nedir? Kürtler nasıl anlamalı, Türkiye kamuoyu nasıl yorumlamalı?” sorumuzu şöyle yanıtlıyordu: Demokratik Özerklik olgusunu kimi çevreler anlıyor ama anlamazlıktan geliyor. Kimi çevreler de galiba tam anlayamamış. Türkiye yeryüzünde kendisini tek varlıkmış gibi ele alarak soruna yaklaşamaz. Demokratik özerklik nedir? Bir yerde eğer farklı kültürler varsa ve sen bu farklı kültürleri soykırım ve asimilasyonla yok etme niyetinde değilsen bu kültürleri tanımak ve yaşatmak ancak demokratik özerklikle olur. Bu nerde var. Batı da var. Sadece batıda değil Rusya da doğuda ve Çin’de var. Farklı kültürlerin kendini yaşatma yolu bir devlet sistemi içinde o farklı kültüre özerlik hakkı tanımakla olur. Bu farklı devlet kurma anlamı da taşımıyor. Kaldı ki Türkiye’nin kuruluş sürecinde Kürtlere özerklik hakkını bizzat Atatürk ifade etmiştir. Sonra arkasına Lozan anlaşmasını alan TC inkarcı yaklaşarak Kürtlere verilen sözü tutmamıştır. Bu dünyanın her tarafında uygulanan bir şeydir. Bir yerde farklı bir dil kültür varsa orada özerklik sistemi ile aynı devlet sistemi içerisinde o farklı kültürün kendisini yaşatması hakkı vardır. Bu da başta Türkiye’de tartışılmıştır. Ama daha sonra o İttihat Terakici, ceberut anlayış bunu yok saymıştır. Biz bunu şimdi düzeltelim diyoruz. Bu açıdan demokratik özerklik bir çözüm formülüdür. Demokratik özerklik devletle bir çözüm arayışıdır. Ama bizim kendi çözüm tarzımızdır. Devlet buna gelmezse de biz demokratik özerkliği inşa edeceğiz. Halk olarak kendi içimizde bunu inşa etmek durumunda oluruz ve devlet de bunu kabul etmek durumundadır. Devlet bunu kabul etmezse, ben yok edip, ortadan kaldıracağım derse o zaman Kürtler de kendi başlarının çaresine bakmak zorunda kalırlar. Biz demokratik özerkliği dünyanın diğer yerlerinde uygulanan özerklik sisteminden daha farklı olarak demokratik bir muhteva kazandırarak, daha özgürlükçü, halkların bir arada yaşamasına imkan sunan, her türlü milliyetçilikten uzak, etnisite olgusunu öne çıkarmayan, farklı kültürlerin bir arada yaşamasına olanak tanıyan formülünü esas çözüm tarzı olarak görüyoruz.

‘Varlığımızı ve onurumuzu koruyacağız’ 

 
1 Haziran 2010’da başlayan yeni sürecin ilk günlerinde konuştuğumuz KCK Yürütme Konseyi Başkan Yardımcısı Cemil Bayık, içine girilen dönemin özelliklerini şöyle özetlemişti: “Bir taraftan güya anayasa değişikliği yapmaya çalışıyor, bir taraftan büyük bir askeri operasyon hazırlığı içerisinde, büyük bir katliamı gerçekleştirmek için çalışıyor. Bunların ikisini birlikte yürütüyor. Esasta yürüttüğü ise, büyük bir askeri operasyonu gerçekleştirmedir. Kürtlere yönelik geliştirilen bu katliamlar önlenemezse, sadece burada Kürtler katledilmiş olmayacak. Türkiye demokrasisi de, Türkiye halkı da, Türkiye’nin geleceği de katledilmiş olacak… Sorunu askeri yöntemle hem de imhayla çözmek istedikleri için bunu artık gizleme gereği bile duymadan, açık açık söyledikleri için ve siyasi, askeri operasyonlar geliştirdikleri için elbette ki, bizler de kendimizi koruyoruz ve koruyacağız. Bunu da herkesin bilmesi gerekir. Biz varlığımızı ve onurumuzu koruyacağız. Biz geleceğimizi kazanmak için kendimizi koruyacağız. … Eğer ölümlerin, çatışmaların olması istenmiyorsa, Türk halkı da savaşı yaşamak istemiyorsa kesinlikle buna dur demesi gerekir. Giderek çatışmalar Türkiye’ye kayıyor, kayarsa Kürt halkı gibi onlar da yaşayacaktır. Biz bunun olmasını istemiyoruz. Türk halkı da istemiyorsa, Türk aydınları, sanatçıları, yazarları, demokratları ve sosyalistleri bunu istemiyorsa, o zaman kendi hükümetlerine ve devletlerine bu savaşı derhal durdurun demeleri gerekir.”

Moral üstünlük gerillada

 
Askeri moral üstünlük HPG’ye geçmiş, siyasal tartışmalarda gündemi belirleyen sonuçlar da bu eylemlerin sonucunda oluşuyordu. Bu süreçlerde HPG ve YJA Anakarargah Komutanları ve komuta konsey üyeleri ile birlikteydik. Yapılan değerlendirmelerde 2,5 aylık sürecin askeri, siyasi, diplomatik sonuçları tartışılıyordu. Gerilla eylem yeteneğini açığa çıkarmış, Botan’dan Karadeniz’e, Amanoslara kadar gerilla mevzilenmesindeki derinlik ve genişlik sonuç almış, her eylemin siyasal sonucu kendini göstermiş, gerilla ile halk ilişkilerinde 1990’lardaki süreçten daha derin, daha kitlesel bir bağ kurulmuş. Gerilla tekniği taktiğinde ve eyleminde zengin yöntemler denenmiş ve büyük ölçüde sonuç alındığıne dikkat çekiliyor. Gerilla kayıpları konusunda ise hem HPG Anakarargah Komutanlığı hem de Halk Savunma Merkezi özeleştiri yaparak kayıpların önüne geçmek istiyor.

Böylesi bir süreçte ortaya çıkan eylemlerin karakteri: kent eylemleri, sınır karakolları, il ve ilçede emniyet ve tsk kurumları hedeflenip gerillanın denetim kurduğu sahalar oluşturuluyor. Yollarda kontrolleri gerilla yapıyor, halkın sorunlarına gerilla çözüm arayışına giriyor. Kentlerde ve kasabalarda gerilla cenazeleri serhildanlar ile uğurlanıyor. Kepenkler kapatılıyor. Halk üzerinde gerillanın etkinliği daha da artıyor. Bu durum dördüncü stratejik dönemde Kürtlerin kendi çözümünü nasıl inşa edileceğini göstermek açısından da önemliydi. Bu durum özellikle demokratik özerklik tartışmalarının gündemleşmesini de sağlıyordu. Ortaya çıkan bu tablo karşısında devletin durumu hiç de iyi değildi. Parçalı siyaset, iktidar ile asker arasındaki devlete egemen olma çelişkisi derinleşiyor.Türk ordusu tarihinde ilk kez böylesine bozgunluk yaşıyordu.

Yarın: Bir PKK nesli ortaya çıktı Kuzey gerillaları ile sohbet notları Gerillaya katılanların profili

HAZIRLAYANLAR: BAKİ GÜL-DOĞAN ÇETİN-ALİ KANİROJ



Onların Sayesinde - 1



Bugün dev bir Kürt medyası varsa, bunu büyük ölçüde onların sayesinde başardık. Yani yaşamı pahasına gazetecilik yapan ve bizlere örnek olan arkadaşlarımız olmasa, biz buralarda olamazdık.
Onların sayesinde...

Yirmi yıl kadar öncesinde bu işlere başladığımızda İstanbul-Cağaloğlu'ndaki küçük bir büroda birkaç kişiydik. Bugün geldiğimiz noktada, uydudan yayın yapan ve beş kıtadan izlenebilen televizyon kanallarımız, günlük gazetelerimiz, yerel televizyon kanalları, radyolarımız, aylık ve haftalık dergi ve gazetelerimizle dev bir medyamız var. Binlerce kişinin 24 saat haber üretip, kitlelere ulaştırmak için koşuşturduğu bu sektöre sahip olmamız kolay olmadı. Muazzam bir özgürlük mücadelesini tüm dünyaya yansıtma ihtiyacı ve sevinci bizlerin güç aldığı en büyük ilham kaynağıydı. Ama nasıl özgürlük mücadelesinde kahredici büyüklükte bedeller ödendiyse, bizler de bundan payımızı aldık.

Gazeteci arkadaşlarımız uğradıkları saldırılar sonrasında yaralandılar, öldüler. Sağ kalabilenlerden uzun yıllar hapiste yatmak zorunda kalanlar olduğu gibi, sürgüne gitmekten başka çarenin kalmadığı durumlar yaşandı. Bugün dev bir Kürt medyası varsa, bunu büyük ölçüde onların sayesinde başardık. Yani yaşamı pahasına gazetecilik yapan ve bizlere örnek olan arkadaşlarımız olmasa, biz buralarda olamazdık. Özgür basın geleneğinde şehit düşen arkadaşlarımızın anısı önünde saygıyla eğiliyor; onları Kürt halkının özgürlük mücadelesine armağan eden anne ve babalarımızın o mübarek ellerinden öpüyoruz. Özgür basın yürüyüşümüzde şehit düşen arkadaşlarımızı anlatan bu dosya, onlara ithaf edilmiştir...

MUSA ANTER

Musa Anter - Özgür Gündem
Diyarbakır - 20 Eylül 1992

 
İki taraf arasında arabuluculuk yapıp barıştırmak üzere birilerince Diyarbakır'a çağrılan Musa Anter, 20 Eylül 1992 günü Diyarbakır'ın Seyrantepe semtinde bir JİTEM elemanı tarafından öldürüldü. Nitekim, eski JİTEM elemanlarından Abdülkadir Aygan, Musa Anter'in kendisinin de arasında bulunduğu bir ekip tarafından öldürüldüğünü anlattı.

Anter'i ölüm tuzağına çeken aracı kullanan kişinin Hogir kod adlı Cemil Işık olduğunu ise Mahmut Yıldırım (Yeşil) 1994 yılında yakalandığında anlatmış. O gece Anter'i otelden almaya gelen şahıs, yani Dijwar kod adlı Hamit Yıldırım, aslında Musa Anter'i kendisini bekleyen kontrgerilla aracına teslim etmek için gelmişti. Ama söz konusu aracı bulamayınca, infazı kendisi gerçekleştirmişti. Kutlu Savaş'ın hazırladığı Susurluk Raporu'nda ise devletin bu cinayetten daha sonra pişman olduğu yazılmıştı.

Apê Musa Mardin'e bağlı Nusaybin ilçesinin Zivingê (Eskimağara) köyünde 1920 yılında doğdu. İlkokulu Mardin, orta ve liseyi Adana'da okudu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi. Kürtlere yönelik olarak yayınlanan kimi dergilerin kurucusu ya da yazarı olan Musa Anter, daha sonraları 49'lar ve Devrimci Doğu Kültür Ocakları davalarında yargılandı.

27 Mayıs darbesi yapıldığında gözaltındaydı. 1959 ve 1970'lerde Devrimci Doğu Kültür Ocakları'na katılımı nedeniyle ve 12 Eylül'de de 'Kürtçülük' propagandası yapmaktan tutuklandı. Tüm yaşamı boyunca toplam 11.5 yıl hapis yattı. Halkın Emek Partisi'nin kurucu üyesi olan Musa Anter, merkezi İstanbul'da olan Kürt Enstitüsü'nün de başkanlığını yapmıştı.

1990'ların başlarında 'Bize hiçbir şey bırakmadınız, biz her şeye sıfırdan başladık' diyen bir 'yetkiliye' Apê Musa şöyle demişti: 'Evet, haklısınız, siz her şeye sıfırdan başladınız. Ama evlat, biz de onu eksi bilmem kaçlardan sıfıra getirebilmek için, az sopa yemedik ha!..'


HAFIZ AKDEMİR

Hafız Akdemir - Özgür Gündem
Diyarbakır - 8 Haziran 1992

 
Arkadan vurularak öldürülen arkadaşı Cengiz'in ardından yazılar yazan Hafız Akdemir'i aynı yöntemle katlettiler. 8 Haziran günü evinden Özgür Gündem bürosuna gitmek için sokağa çıkan Hafız, evinin 50 metre ötesinde kafasına sıkılan bir kurşunla katledildi. Yanında bulunan yeğeni katili kovaladı ama yakalayamadı. Kaldırıldığı devlet hastanesi acil servisinde de tedavisi savsaklanan Hafız, orada üç saat yoğun bakımda kaldıktan sonra Dicle Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne kaldırıldı ama kurtarılamadı.

1965 yılında Lice'de ailenin 11'nci çocuğu olarak doğan Hafız, halkına duyduğu sevgi ve halkı için verdiği mücadele yüzünden uzun bir süre cezaevlerinde kaldı. Diyarbakır Askeri Cezaevi'nde direnişlere katılan ve daha sonra gönderildiği Eskişehir ve Aydın cezaevlerinde Heyamola ve Kardelen isimli dergiler çıkaran Hafız Akdemir, 1984'ten 1991'e kadar yedi yıllık zindan yaşantısından sonra Yeni Ülke gazetesinde muhabirliğe başladı. Yeni Ülke gazetesinde bir yıl kadar çalıştıktan sonra Özgür Gündem gazetesinin Diyarbakır bürosunda muhabirliğe devam etti.

Devlet, Hafız'ın ölüsünden bile korktuğunu gizleme gereği duymadan, cenazesini engellemeye kalkıştı. Morg görevlilerini silahla tehdit ettikten sonra döven özel time bağlı polisler, Hafız'ın cesedini kaçırdılar. Ailesinden izin alınmaksızın gizlice gömülen Hafız, ancak uzun uğraşlar sonucu doğduğu yer olan Lice'nin Sisi köyüne gömülebildi. Diyarbakır, Adana ve İzmir'de 27 yaşında öldürülen Hafız Akdemir için törenler yapıldı.


YAHYA ORHAN

Yahya Orhan - Özgür Gündem
Batman/Gercüş - 31 Temmuz 1992

 
Daha önceleri başka gazeteler için çalışan Yahya Orhan, en son çalıştığı Güneş gazetesi kapandıktan sonra katıldığı Yeni Ülke ailesinde çok mutluydu. 1984 yılında evlendiği eşi Türkan'a 'Artık kendimiz için çalışacağız' diyordu. Yeni Ülke'nin tüm Bölge muhabirleri gibi, o da günlük Özgür Gündem gazetesine geçti. Bu dönemde Yahya, defalarca tehdit edilmiş, hatta bir keresinde bizzat Gercüş Kaymakamı, öldürüleceğini söylemişti. Ama yüreği halkının sevgisiyle dolu olan bu insanın gerçekleri yazmasına engel olamadılar. Gercüş'te 21 Mart 1992 günü yapılan Newroz kutlamalarını izlerken gözaltına alınan Yahya'nın fotoğraf makinesi kırıldı, filmleri yakıldı ve çıkarıldığı mahkemece tutuklandı. Ancak 28 Haziran 1992 günü Devlet Güvenlik Mahkemesi tarafından serbest bırakıldı.

Yahya Orhan, 31 Temmuz günü saat 21:00 sıralarında gazete büfesini kapattı, bir süre kahvehanede oturdu ve saat 23:00 civarında geldiği evinin önünde kurşun yağmuruna tutuldu. Silah sesleri üzerine eşi ve annesi dışarıya çıktılar. Onların bağırması üzerine başkaları da oraya doğru koştu. Yüzükoyun yatan cesedi çevirdiler, katledilen Yahya Orhan'dı. Karanlık olduğu için boş kovanları bulamadılar, polis ise herhangi bir araştırma yapmadan cesedi alıp gitti. Sabahleyin yerlerden 27 tane boş kovan toplayıp savcıya teslim edildi. Polisler olaya çok kayıtsızdı. 31 Temmuz gecesi katledilen Yahya'nın da cenazesinden korktular. Bütün baskılara rağmen, Yahya, çok kalabalık bir cenaze töreni ile toprağa verildi. Öldüğünde 28 yaşında olan Yahya Orhan, ardında biri 1.5, diğeri 3 yaşında iki evladını, eşi Türkan'ın kucağında bıraktı.


ÇETİN ABAYAY

Çetin Ababay - Özgür Halk
Batman - 30 Temmuz 1992 

 
Daha önce PKK davasından cezaevinde yatmış olan Çetin Ababay, 1992 yılının Mayıs ayı başlarında Özgür Halk'ın Batman temsilcisi olarak çalışmaya başladı. Bunun üzerine Batman polisince birçok kez gözaltına alındı ve işkence gördü. O'nu bu şekilde yıldıramayanlar, başka bir yönteme başvurdular ve 29 Temmuz günü saat 19:30'da evine giderken saldırdılar. İkisi 18-19 yaşlarında, biri 25 yaşlarında olan üç saldırgan, daha sonra Çetin'in yanındaki arkadaşına da ateş etmek istedi ama silahları tutukluk yapınca kaçtılar. Kontrgerilla tarafından kurşunlanarak ağır yaralanan Çetin Abayay, Batman Devlet Hastanesi'ndeki ilk müdahalenin ardından kaldırıldığı Diyarbakır Üniversitesi Tıp Fakültesi Hastanesi'nde 30 Temmuz günü saat 10:00'da yaşamını yitirdi. Çetin'in ölümünün ardından Özgür Halk'ın birçok bürosu polisler tarafından basıldı ve bürolar talan edildi.


CENGİZ ALTUN

 
Cengiz Altun - Yeni Ülke
Batman - 24 Şubat 1992

 
Cengiz Altun, 24 Şubat 1992 günü sabah saat 09:20 sıralarında gazetemizin bürosuna giderken, arkadan yaklaşan dört kişinin silahlı saldırısına uğradı ve kaldırıldığı Batman SSK Hastanesi'nde yaşamını yitirdi. Cengiz saldırıya uğradığında üstünde silahı vardı ama katilleri bunu bildiğinden arkadan saldırmıştı. Batman'dan Cengiz Altun'un öldürüldüğü haberi, İstanbul merkez büromuza ulaştığında; kahrolası bir ölüm sessizliği çökmüştü üstümüze. Bazılarımız akan gözyaşlarını gizlemeye çalışıyordu çaresizce. Sonra arkadaşlarımızı toplantıya çağırdım. Arkadaşlara, 'Biz gazeteciyiz. İşimizi yapacağız. Bize düşen bu haftaki gazetemizi her zamankinden daha iyi yapmaktır. Cengiz'e ancak böyle layık olabiliriz' dedim. Herkes işinin başına dönerken, idareci arkadaşlarla yapılacakları tartıştık. Benim ertesi gün yapılacak olan cenaze törenine katılmam kararlaştırıldı. Ancak Diyarbakır'a o gün ve ertesi günkü uçaklarda yer yoktu. Normal otobüs seferleriyle de cenazeye yetişmek mümkün değildi. Özel bir otoyla yola koyulduk hemen; ancak Batman'a ulaştığımızda, son yılların en görkemli cenaze töreni sona ermişti.

Hemen Cengiz Altun'un evine taziye için gittik. Doğrusu ben biraz tedirgindim. Ailenin kimi haklı gerekçelerle bana sitemde bulunabileceğini tahmin ediyordum. Hani 'onu koruyamadınız' ya da 'oğlum gazeteci olmasaydı, şimdi yaşıyor olacaktı' gibi. Ancak ne aileden ne de taziyede bulunanlardan böyle bir yakınma gelmediği gibi, insanlar böylesi saldırılara karşı nasıl hazırlıklı olabileceğini tartışıyordu, o muazzam vakur halleriyle.

Yeni gelenlere yer açılabilsin diye bir süre sonra taziye evinden ayrıldık. Cenaze için Batman'a gelen Bölge'deki muhabirlerimizle kendi büromuza giderek bir toplantı yaptık. Orada, 'Arkadaşlar, Cengiz'i kaybettik. Buna benzer saldırılar, devam edebilir. Ayrılmak isteyen varsa, kimseye kızmayız; bu iş maalesef böyle!' dedim. Ne o akşam, ne de sonraki yıllarda 'korktuğu' için ayrılan olmadı gazetelerimizden. Elbette bizim kurup, devletin sürekli kapattığı yayın kuruluşlarımızdan ayrılan gazeteci arkadaşlarımız çok oldu; ama kesinlikle hepsi başka başka nedenlerle...

HÜSEYİN DENİZ

Hüseyin Deniz - Özgür Gündem
Ceylanpınar - 10 Ağustos 1992

 
Hüseyin Deniz. 1956 yılında Nusaybin'de doğdu. Büyük bir azimle başladı öğrenmeye. 1976 yılında Öğretmen okulunu bitirdi. Ülkesinin birçok yerinde öğretmenlik yaptı. 12 Eylül faşist darbesi geldiğinde, Hüseyin Hoca da diğer yurtseverler gibi işkencelerden geçirildikten sonra tutuklandı. Diyarbakır Cezaevi'nde 5.5 yıl hapis yattı. Tahliye olduktan sonra da, hiçbir zaman yavaşlatmadığı mücadelesini birçok gazete ve dergide yazarak daha da hızlandırdı.

Pazar günleri Özgür Gündem gazetesinin Forum köşesinde yazısı yayınlanan Hüseyin Deniz'in, Ceylanpınar'dan haberler de geçtiği oluyordu. Hüseyin Hoca, Diyarbakır muhabiri Burhan Karadeniz'in eli kanlı katillerce vurulmasından sonra nöbeti devralmak üzere hazırlık yaptığı sırada katledildi. Hüseyin Deniz'i, 9 Ağustos günü sabah saat 07:45 civarı işine giderken arkasından kafasına ateş ederek vurdular. Hemen kaldırıldığı Urfa Devlet Hastanesi'nde tam 28 saat ölüme direndi. Bütün çabalarına rağmen 10 Ağustos günü saat 11:50'de kaybettik onu. PEN üyesi Hüseyin Deniz, ardında acılı bir eş ve dört evladını ülkesine emanet bıraktı.

KEMAL KILIÇ


Kemal Kılıç - Özgür Gündem
Akçakale/Urfa - 18 Şubat 1993

 
Kemal Kılıç, 1963 yılında Urfa'ya bağlı Akyürek köyünde dünyaya geldi. Lise öğrenimini Urfa'da tamamlayan Kemal Kılıç, 1990 yılında Yeni Ülke gazetesi Urfa bürosunda gazeteciliğe başladı. Kemal Kılıç, 6 Haziran 1992 yılından itibaren de Özgür Gündem gazetesinin Urfa temsilcisi olarak gazeteciliğe devam etti. Kemal Kılıç, aynı zamanda İnsan Hakları Derneği Urfa Şubesi yönetim kurulu üyesiydi. 18 Şubat 1993 günü, saat 17:00 sıralarında Kemal Kılıç, gazetenin Urfa merkezindeki bürosundan ayrılarak 17:30 civarında, Kuyubaşı'dan Urfa Akçakale otobüsüne bindi. Urfa'dan itibaren Kemal'in bindiği otobüsü Renault marka bir otomobil takip ediyordu. Akçakale otobüsü Külünçe köyü yoluna gelmeden, otomobil otobüsü geçerek, köy yoluna saptı ve park edip farlarını söndürerek, Kemal'i beklemeye başladı.

Yakınlarda inşaatta gece bekçisi olan Ahmet Fidan'ın anlatımlarına göre, Kemal, saat 18:20 civarında otobüsten inerek köye doğru yürüdüğü sırada, park halindeki otomobilden üç kişi inerek, Kemal ile boğuşmaya başladı. Tetikçiler önce Kemal'i kaçırmak istedilerse de, Kemal'in direnmesi sonucu bu amaçlarına ulaşamadılar. Boğuşma seslerini duyan inşaat bekçisi Ahmet Fidan daha sonra iki el silah sesi duydu. Katiler geldikleri otomobille kaçtı. Kemal öldürülmeden bir süre önce dönemin Urfa Valisi Ziyaettin Akbulut'a can güvenliğinin sağlanmasını isteyen bir dilekçe vermişti. Kemal'in öldürülmesinde kullanılan Çeska marka tabanca, 24 Aralık 1993 günü Diyarbakır'da yapılan bir Hizbullah operasyonunda ele geçirildi. Ancak Kemal'in katilleri ortaya çıkarılamadı.

  DEVAM EDECEK

Hüseyin Aykol

Ailenizin İmamını Tanıyor musunuz?..



Bu da ne demek? Ne biçim soru demeyin efendim? Azıcık sabredin açıklayacağım...
Malum, ülkenin bir gündemi, bir de gündem belirleyicileri var. Öyle ki, bu gündem belirleyicilerin yegane işleri ne yapıp edip bir 'gündem' bulma çabasıdır. 'Gündem belirleyicileri' için 'Bu vazife mukaddestir.' Kendileri 'Durumdan vazife çıkarıp milletimiz gündemsiz kalmasın, maazallah sonra başka bir şey ile meşgul olurlarsa ne olur devletin ve milletin hali?' Kaygısı ile ha babam 'Gündem' üretirler.

Efendim bu bağlamda sizin gündeminizde ne var?...

Referandum mu? Yoksa hala 'Evet', 'Hayır' ikileminde misiniz? Yoksa 'Boykot' diyeceğim ama 'İşin ucunda para cezası var! Bir de Kürtlerle yan yana görünmek var!!!' Kaygısında mısınız?

'Referandum mitinglerinde seviye bir hayli düştü. Cehalet paçalardan akıyor. Memleketin onca sorunu var, yok 'boymuş, soymuş, sana ne 'boydan, soydan, sen derdimize devadan haber ver! Birinin villası, ötekinin zevki sefası... Geç bunları ne olacak bu memleketin hali?' Gibi kocaman dertleriniz ve sorunlarınız mı var?

'Miting meydanlarında, meclis kürsüsünde kendisi, Ape Musa'dan, Ahmet Kaya'dan, Erdal Eren'den, Nejdet Adalı'dan söz edip takiye yaparken, biz haklı olarak bu onurlu insanların inandığı değerler için mücadele ettik, başımıza gelmedik kalmadı!' Mı diyorsunuz? Bu mu derdiniz?

Kim bilir? Belki de, 'Referandum sonucu 'Evet mi?', 'Hayır mı?' olacak? İşin yoksa bir de referandum sonrası genel seçimde kime oy vereceğini düşün?' derdindesiniz.

'İşsizlik, yoksulluk, geçim derdi!... Okullarda açılmak üzere, yok çocuğun kıyafeti, yok kayıt parası, defter kitap, servis parası... Benim gibi çocuğunuzu üniversiteye kaydettirmiş ve 'Dar gelirli, bol giderli' misiniz?...' Bunlar mı kaygınız?
'Önümüz kış. Yakacak da alamadık. Yine sel, boran olacak gecekondumuzu su basacak.

Yıllar yılı dişimizden tırnağımızdan artırdığımızla başımızı sokacak iki göz dam yaptık, o da sele gidecek!' Bu mu kaygınız?.. Çaresi var efendim!

'Kadına karşı şiddet uygulayanlar, cinnet geçirip evinde ocağında kim varsa kurşuna dizenler. Ayrıldığı karısını vahşice katleden kocalar. Fuhuş, tecavüz, namussuzluk! Yozlaşmış gençlik. Trafik kazalarında yola saçılmış cesetler! Katliamı aşan ölümler!' Bu gazete haberlerinden bıktınız mı?

'KPSS'yi de ne güzel kazanmıştım, atamam da yapılmıştı! Elimiz ekmek tutacak, baba, anne eline bakmaktan kurtulacaktık! Nereden çıktı şu 'Kopya yolsuzluğu?' Kaygısında mısınız?...

Ergenekon... Balyoz operasyonu... Sarı kız... Ay ışığı... Gece karanlığı... Gündüz aydınlığı... (Son ikisi benden. Uymadı mı ama?!)
YAŞ Kararları... 'Boş ver YAŞ'ı kuruyu bunları görecek halimiz mi var?' Diyebilirsiniz. Ama 'Önemli' efendim!..

Ne bileyim ola ki Hanefi Avcı'nın son kitabını okudunuz da; 'Vay be memlekette neler oluyormuş ta haberimiz yokmuş!' Mu gündeminiz?..

Hani belki de bana 'Senin dünyadan haberin yok! Pensilvanya'da marifet ve kerametlerinden sual olunmaz bir Hoca Efendi var ki, Maşallah... Maaaşşşallahhhh!.. Dünyaya hükmeden ABD bilem ona hayran. Ondan medet umar durumdadır. Bu hoca Efendi, bırakın Ortadoğu ve Balkanlar'ı dünyaya muktedirmiş!

O koskocaman Papa bilem onun yerinde olmak ister, kiliseyi terk edip taaa Pensilvanyalara gitmek istermiş. (Tüh tüh tüüüüh nazar değmesin!) Papa diyesiymiş ki; Obamacığım ee biliyoruz azıcık Müslümanlık ile alakan olduğunu da Papacığını unutup Hoca Efendiye meyletmene alınıyom valla! Bak yoksa kilisede bir karar verip aforoz ederim seni!' Bunları bile biliyoruz. Ama derdimiz başka mı diyorsunuz?...

Hilebazlık... Yolsuzluk... Düzenbazlık... Dolandırıcılık... Bunlardan biri olabilir mi gündeminiz?

Allasen, yoksa hala 'Ne olacak şu açılımların sonu???' mu diye meraklanıyorsunuz???
'Kürt açılımı, Alevi açılımı, Ermeni açılımı, Roman açılımı...' Üstüne bir roman yazılır değil mi efendim? Eğer bu ise gündeminiz meraklanmayın çözümü var!

'PKK 20 Eylüle kadar eylemsizlik kararı aldı. Eğer kadiri mutlak ve yegana muktedir Hükümeti Şahanemiz bir tedbir almaz, Devleti Ali durumu görmezden gelir ise 20 Eylül sonrası ne olur? Nolur şu şiddet ortamı bitse! Toplumsal barış olsa! Gençlerimiz ölmese, analar ağlamasa! Kürt sorunu barışçıl, demokratik yöntemlerle çözülse!' kaygısında mısınız? Meraklanmayın canım efendim her şeyin bir çözümü var vaaaaaar!!!

Ne bileyim? Belki çok iyi bir gündem takipçisiziniz de; 'Artık yargıya dedelerin talimatı ile atama yapılmayacak!' Fermanını veren Devletlu Başbakan Hazretlerinin lafını dahi duymuşsunuzdur. Siz istediğiniz kadar 'Fukara dedelerimiz kimsiz kimsesiz kaldı.

Talipler dahi onları tanımaz oldu. Yolumuz, cemimiz, deyişlerimiz için canını ortaya koydular da kadrini bilemedik! 1960'larda yokluk, yoksulluktan şehirlere taşınmak zorunda kaldılar. Gecekondulara sığınıp iş arayan dedelerimize kapıcılığı, çöpçülüğü (ki dedelerimiz için en yüce değer emektir bunları yapmaktan da gocunmazlar!) reva gören devlet şimdi marifetlu Hükümetimiz vasıtasıyla 'Devlet memurluğu' reva görürmüş.

Bizim dedelerimiz Yol Eridir, dedelik devletten maaş alarak yapılmaz. Talip ile dede arasında Yol'un gereğince bir Hakullah işidir.' Diye durun 'Yedi iklim dört kuşakta nam salan' Başbakandan daha mı iyi bileceksiniz!

Efendim hayat bu, dert bitmez! Boş verin dünyanın malı dünyada kalır! Mülk Allah'ındır. Pensilvanyalı Hoca Efendi ile Hükümet yandaşları mülk ediniyorlarsa bir bildikleri var. Onlar 'Allah dostu!' Yaaa ondan mütevellit mal mülk ediniyorlar. Yoksa 'Dünya malında tamah edenin gözü çıksın!' Sizi temin ederim!..

Şimdi sıkı durun tüm bu sorunların çözümünü bulundu! Dert, gam, kasavet, yolsuzluk, kap kaç, hırsızlık, şiddet, ırkçılık her ne var ise kötü olan 'Elemtere fiş kem gözlere şiş!' çaresi bulundu!

Diyanet İşleri Başkanlığı boş durmadı. Gece, gündüz yemedi içmedi sizleri düşündü ve
Her derde deva 'Aile İmamlığı'na karar verdi.
Niye? Aile doktoru oluyor da, 'Aile imamlığı' olmaz mı?

Hem neyinize lazım doktora gidip onca paranızı çarçur ediyorsunuz? Yok ilaç parası, yok ilacın yan etkisi?... Sokaktan mı topluyorsunuz bu parayı? 'Ailenizin imamı' evinize gelir 'Okur, üfler' bir şeyciğiniz kalmaz. Gelin şimdi kudretli
Diyanet İşleri Başkanlığı'nın acar uygulamasını kendilerinden dinleyelim:
'Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Türkiye'de 5 pilot ilde uygulamaya başladığı mahalle imamlığı Ankara'da da başladı.
Şimdilik Çankaya, Keçiören ve Beypazarı'ndaki camilerde pilot uygulaması yapılan projeyle, imam hatipler sadece namaz kıldırmayacak, bulundukları mahallenin sorunlarını dinleyecek, onları acı ve tatlı günlerinde yalnız bırakmayacak.

İmamları daha sosyal hale getirmeyi hedefleyen Diyanet İşleri Başkanlığı böylece, vatandaş ile imamı cami dışında da bir araya getirmiş olacak. Mahalle imamı, ayrıca esnaf ve ev ziyaretleri de gerçekleştirecek. Hatta okula gönderilmeyen çocukların takibini yaparak onların özellikle kız çocuklarının eğitimlerine devam etmesine katkıda bulunacak.

Ankara Müftüsü Hakkı Özer, projeyle imamların artık sadece camilerde değil, bulundukları bölgede daha sosyal olacağını söyledi. Ankara'da farklı projelerin gerçekleştirildiğini ve başarıyla sonuçlandığını vurgulayan Özer, 'Ankara, Türkiye'nin başkenti olması sebebiyle daha önemli bir konumda. Bu projeyle de imamlar ile halk arasında güzel bir bağ kurulmuş olacak.' dedi.

Diyanet İşleri Başkanlığı'nın Sosyal Açılımlı Din Hizmetleri kapsamında geliştirdiği mahalle imamlığı, mart ayından itibaren kurum içi toplantılarla resmi olarak başladı. Ankara dışında Tekirdağ, Karabük, Elazığ ve Amasya'da da projenin pilot uygulaması gerçekleştiriliyor.

Geçen süre içinde belirlenen ilçelerde görevlendirilen imamlar, mahallelerinde projelerini uygulamaya başladı. Bunlardan biri de Çankaya İlker Selimiye Camii İmam Hatibi Şahin Atcı. 15 yıldan bu yana imamlık yapan Atcı, projeyle birlikte daha önce de yaptığı esnaf ve ev ziyaretleri ile toplantılarını sıklaştırmaya başladı.

Caminin daha önce revize edilmesi ve sosyal donatı alanlarıyla zenginleştirilmesiyle projenin temeli için bir adım atılmış. Bunlardan biri de Cuma hutbelerinde kullanılmak üzere kurulan projeksiyon cihazı. Atcı, proje kapsamında uyguladığı bir programla rutin ziyaretlerini gerçekleştiriyor, toplantılar yapıyor. Mahallesindeki vatandaşların sorunlarını not alarak
Çankaya İlçe Müftülüğü ile paylaşıyor. İrşad faaliyetlerine kültürden sosyal ve spor aktivitelerini de katacak olan mahalle imamları, ayrıca çocuklarla da yakından ilgilenecek.

Çeşitli sosyal projeler hazırlayıp uygulayacak. Kendini geliştirmek için konferanslara katılacak. Kültürel programlar hazırlanacak. Hatta gerektiğinde piknik organizasyonları yapılacak.

Özellikle köylerde imamlarımız gerektiğinde sağlık taraması için Sağlık Bakanlığı ile irtibata geçerek destek isteyecek. Köy odaları ve kahvelerinde toplantılar yapacak. Ağaçlandırma faaliyetlerinde bulunacak.'

Gördünüz mü açılımı?.. 'Sosyal Açılımlı Din hizmetleri...' 'Alçım' dediğin böyle olur! Bırakın 'Alevi, Kürt, Ermeni, Roman açılımını.' Ne gerek var bunlara? 'Hepimiz Türk ve İslam değil miyiz?(!)' 'Aile imamlığı her derde deva.'
(Kimileri için önemli olmayabilir ama burada bu 'imamlık' kavramına değinmeden geçemeyeceğim. İmam, İmamet makamından gelir. Nübüvvet, İmamet ve Velayet makamında takdire şayan olmuş ve Hakkın hazinesine gark olmuş kişilere imam denir.

İmamet makamı, masumluğu, arınmışlığı, ilim ve irfana erip hakikat kapısının gereklerine vakıf olmayı, Hakkın nurunda kendini görmeyi ve Hakk ile Hakk olmayı gerektirir. İmam 72 millete bir nazarla bakan ve tüm insanları can, canan ve yaren bilendir. İslam müfessirleri bile 'Cami hocalarına imam demek dar anlamdadır.' Derler.

Dolayısıyla kim verdi cami hocalarına bu İmamet makamını? Nasıl olur da Şahı Merdan, Şiriyezdan, Mürteza, Turabi, Esedullah, Ali Ekber, Ali Haydar, Haydarı Kerrar, Nehc'ül Belaga sahibi... İmam Ali ve Kerbela Şehidi insanlık tarihinde merhamet, adalet ve direnişin destansı örneklerinden biri olan İmam Hüseyin ile aynı görebilir?)
Evet, hepsi bir yana 'Alevi açılımı' diyen AKP İktidarı nihai asimilasyon peşinde. Cumhuriyet tarihi boyunca hangi iktidar sosyal, siyasal, kültürel, ekonomik bir yenilikten, iyileştirmeden söz ettiyse, eskisini arar olduk! Hoş al eskisini, vur yenisine! Bize 'Ölümü gösterip, sıtmaya razı' ediyorlar.

Güya 'açılımlar' yapacağını söyleyen Başbakan, önce 'Demokratik açılım' dedikleri 'projeyi' 'Milli Birlik Projesine' çevirerek 'Tekçi, inkarcı, ırkçı, Türk/ İslamcı' niyetini açıkça ortaya koymuş ve bu toz duman içinde 'Diyanet İşleri Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısını' 01 Temmuz 2010 Tarihinde TBMM'den geçirmiş; 13 Temmuz 2010 Tarihinde Resmi Gazetede yayınlanarak yürürlüğe girmiştir.

Bu yeni düzenleme çerçevesinde DİB eskisinden daha güçlü ve nüfuzlu bir konuma kavuşmuştur.
Sizlere sadece DİB' ait 'küçücük(!)' iki yetkiyi hatırlatayım.

1.Türkiye'de sadece DİB, Türk silahlı Kuvvetleri ve Adalet Bakanlığı kendi personelini almak için sınav yapmaya yetkilidir.

2. DİB yazılı yayın dışında radyo ve televizyon yayını yapma yetkisi vardır.
'DİB Merkez Teşkilatı, Taşra Teşkilatı ve Yurt Dışı Teşkilatı' olarak örgütlenmiştir. 01 Temmuz 2010' tarihinden önce 'Yaklaşık 110.000 olan personel sayısı' yeni yasa ile '9828 çalışan ile 119.828 (Yaklaşık 120.000) olmuştur.
Yeni yasa ile DİB'e 'Sansür yetkisi' verilmiştir. DİB, 'Mushafları İnceleme ve Kıraat Kurulu', 'Hatalı ve noksan basılan cüzlerle, sesli - görüntülü Kur'an'ı Kerim yayınlarını mahkeme kararı ile toplatılıp imha edilebilecek.' Bu düzenleme dini farklı yorumlama ve eleştirel yaklaşmayı engellediği gibi, düşünce özgürlüğü önünde de bir engel oluşturuyor.

Yine DİB bünyesinde yer alan 'Din İşleri Yüksek Kurulu' ve 'Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nün yetkilerinden birisi dikkat çekici! 'İslam Dini'ne mensup farklı dini yorum çevreleri, dini - sosyal teşekküller ve geleneksel dini kültürel oluşumlarla ilgili çalışmalar yapmak.' Bu dolambaçlı, kıvrak cümle ile sözü edilen 'Geleneksel dini kültürel oluşum' Alevilik. DİB hala Alevi, Alevilik diyemiyor! Alevi Toplumu ve Alevi Örgütleri ısrarla 'Laik ülkede DİB gibi bir kurum olamaz! DİB Laik, Demokratik Cumhuriyete aykırıdır, kaldırılmalıdır!' dediği halde Alevilik bazı 'Alevi Önderlerin(!)' de
AKP ile derin müzakereleri sonucunda DİB bünyesine sokuluyor. DİB'e verilen bu yetki, 'Alevi açılımı' ile asıl hedeflenenin ne olduğunun açık seçik tanımıdır.

İşte AKP, işte 'Açılım', işte DİB... İşte 'Türk, İslamcı 12 Eylül anayasası.' 'Anayasanın değiştirilemez, değiştirilmesi dahi teklif edilemez ilk üç maddesi, ayrıca değiştirilmez, değiştirilmesi teklif dahi edilemez iki gizli maddesi: Zorunlu Din Dersleri, DİB Yasası!..'
Hala ısrar ve inatla 'Türkiye laiktir, laik kalacak!' diyen ve 'Türk, İslamcı' geleneksel devlet anlayışı ve dolayısıyla AKP ile ittifak halinde bulunan 'Dersim'de analar ağlamadı mı?' diyerek 'Katliamları reva görenlere' duyurulur!..

Kemal BÜLBÜL

Hahkkari'de Devlet Katliami:Devletin ve Tayyip Erdogan'in Hakkarililerden BOYKOT Intikami