8 Haziran sabahı Türkiye’yi yeni bir süreç bekliyor. Seçimlerinin ortaya çıkartacağı sonuçlar hem içte, hem de uluslararası ve bölgesel ilişkilerde dikkatle izleniyor.
Sistemi temsil eden farklı güçler arasındaki saflaşma aynı zamanda iktidar ve güç ilişkilerini de belirleyecektir. Bu bakımdan toplumun alt katmanlarından çok sistemin ekonomik, politik ve kurumsal ilişkilerindeki ayrışma çok daha öncelikli olarak ön plana çıkıyor.
Seçimlerin öncelikli olarak HDP ile iktidar partisi AKP arasındaki bir rekabete dönüşmesi, esasen bu iki gücün alacağı sonucun Türkiye’nin politik geleceği bakımından belirleyici olmasından ileri geliyor. HDP’nin başarı düzeyinin, sistemin iç politik dengelerini şekillendirmede önemli bir etkide bulunacağına dair kanı giderek kabul görmeye başladı.


HDP’nin % 10 baraj altında bıraktırılmasının politik sonuçları neler olabilir?

İkincisi, Kürt illeri esas olmak üzere İstanbul, Mersin, Adana, Gaziantep gibi illeri kapsayan ‘Olağanüstü Hal’ ilanı gündeme gelebilir. Bu bir bakıma bir “sıkıyönetimin” biçimi olarak, CHP ve MHP dahil olmak üzeren muhalefetin baskı altına alınması ve tasfiye edilmesinin bir aracı haline getirilecektir. AKP, Anayasa Referandumu için bir çoğunluk elde edilemezse dahi, Erdoğan fiilen başkanlık sistemini uygulayacaktır.
Üçüncüsü, Gülen Cemaati ile Erdoğan arasındaki çatışma artarak devam edecek ve Cemaat’e yönelik operasyonların kapsamı genişleyecektir. Erdoğan, iktidar gücünü fiilen devletleştirmek için başta ordu olmak üzere sistem kurumlarındaki hâkimiyetini arttırmaya devam edecektir.
Dördüncüsü, AKP’nin Suriye politikasında askeri güç çok daha fazla ön plana çıkacaktır. ABD’nin onayı olmadan Rojava ve Suriye’ye askeri bir müdahaleye karşı çıkan Genelkurmay üzerindeki baskı çok daha arttırılacaktır. Böylelikle hem Rojava’daki özerk yapının tasfiyesi, hem de Halep’in işgal edilmesi için ordunun içerisinde yer aldığı askeri operasyonlar söz konusu olabilir.
Beşincisi, Suriye’de ve Irak’ta askeri ittifak dahil olmak üzere Radikal İslamcı hareketlerle ortak hareket planlarının oluşturulması ve bugüne kadar ‘gizli’ yürütülen operasyonların ‘yasallaştırılması’ için yeni bir sürecin başlatılması yüksek bir olasılıktır.
Altıncısı ve belki de en önemli noktalardan biri, Türkiye’nin çok ciddi bir ekonomik krizle karşı karşıya olmasıdır. Seçimlerden sonra ekonomik krizin topluma yansıması çok daha belirgin olarak görülecek ve hissedilecektir. Politik krizin derinleşmesi, ekonomik krizin etki alanının çok daha gelişmesine yol açacaktır. Ülkeyi terk etmeye başlayan küresel sermayenin güvenli olmayan bir bölgede kalmak istemediği biliniyor. Dolardaki artışa paralel olarak, çok daha büyük şirketlerin iflası ve küresel sermayenin kaçışı hızlanacaktır. Savaş koşullarının derinleşmesi, Suriye ve Irak gibi bölgelerde artan istikrarsızlık, Türkiye’yi doğrudan etkileyecektir. Önümüzdeki süreç ekonomik krizin çok güçlü hissedileceği bir dönem olacaktır.
Bütün zorluklara ve engellemelere rağmen HDP’nin % 10 seçim barajını aşmasının olası politik yansımaları neler olacaktır.
Birincisi, HDP’nin beklendiği gibi barajı aşarak parlamentoda yer alması, AKP’nin politik gücünde önemli bir kırılmaya yol açacak, iktidardan devletleşmeye yönelik stratejisi önemli oranda darbe alacaktır. AKP ya tek başına hükümet kuramayacak ve koalisyon süreci başlayacak ya da 280 civarındaki milletvekili grubuyla çok zayıf bir hükümet kuracaktır.
Her iki durum, AKP’nin iç dinamiklerindeki kırılmayı, içteki bölünmeyi ve rekabeti derinleştirecektir. Yerli ve uluslararası sermayenin desteğini alabilecek olan Gül’ün yeniden bir aktör olarak çok daha fazla ön plana çıkartılması gündeme gelecektir.
İkincisi, Erdoğan’ın kendi yönetim tarzına uygun kurmak istediği başkanlık sistemi büyük bir olasılıkla gündemden çıkacaktır veya Türkiye’nin ekonomik, politik ve toplumsal gerçeğine uygun bir başkanlık sistemini kabullenecektir. HDP’nin barajı aşması özellikle Erdoğan’ın politik gücünü ve inisiyatifini önemli oranda kıracaktır. Kendisini iktidar partisi lideri olarak gören Erdoğan’ın cumhurbaşkanı görevini yürütmesi de oldukça zor olacaktır. Özellikle iktidar gücünü önemli oranda kaybetmiş AKP üzerinde varlığını devam ettirmekten zorlanan Erdoğan’ın politik geleceği ciddi bir risk altına girecektir.
Üçüncüsü, AKP’nin devam ettirdiği Suriye politikası önemli oranda işlevsizleşecektir. Türkiye’nin özellikle Suriye ve Irak politikasında belli bir değişim gündeme gelme olasılığı, Radikal İslamcı Hareketlerin özellikle sınırlardaki hareket kabiliyetini ciddi oranda kısıtlayacak olan bir kısım pratik politikaların uygulanmaya konulması, zorunlu olarak gündeme gelecektir. Politik olarak zayıf bir AKP, Suriye ve Irak stratejisini değiştirmek zorunda kalacaktır.
Dördüncüsü, HDP’nin çok daha güçlü bir şekilde parlamentoda olması, barış ve demokratikleşme sürecinde önemli bir rol üstlenecektir. Başta Kürtler ve Aleviler olmak üzere, toplumun ezilen kesimlerinin sistem içi demokratik taleplerinin gündemleştirilmesinde ve çözümünde belirgin bir rol üstlenecektir. Böylelikte farklı toplumsal kesimleri temsil eden HDP’nin barış politikası daha stratejik bir olgu olarak kabul görecektir.

Altıncısı, Türkiye’nin iç politik dengeleri ve ittifak ilişkileri yeniden şekillenecektir. Erdoğan’ın Cemaat’e yönelik artan baskılarında belirli bir kırılma oluşacaktır. Cemaat de devlet içerisindeki gücüne yeni bir dizayn yapmak zorunda kalacaktır. Cemaat eskisi gibi politik bir güç olarak çok fazla ön plana çıkmayacaktır ve mevcut konumunu korumayı esas alacaktır.

Küresel güçler de Türkiye’de bir değişimin zorunlu ve kaçınılmaz olduğunu görüyorlar ve politik tercihlerini de mevcut realiteye göre yapmak istiyorlar. Bu bakımdan politik istikrar için AKP’nin dışında kalan belirli güçlerin inisiyatifi almalarını ve ön plana çıkmalarını bekliyorlar.
HDP’nin baraj altında bırakılması, doğrudan politik kaos yaratılması ve savaş politikalarının devreye konulması olarak okunmalıdır. Böylesi bir durum istikrarsızlığın derinleşmesi anlamına gelir.
HDP’nin bütün engellemelere rağmen barajı aşması ise politik gücü zayıflamış bir AKP’nin varlığı anlamına gelir. Böylesi bir durumun pek uzun sürmeyeceği de açıktır. Her iki durumda da politik kriz büyük bir olasılıkla, 2016’da bir erken genel seçimi zorunlu kılabilir. Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendi politik geleceğini de dikkate alarak böylesi bir sürece karar verebilir.
Burada hiçbir politik olasılık tek başına etkili olamaz. Mevcut politik gelişmeler dikkate alındığında çok yönlü sonuçlara hazır olunması gerektiğini ortaya koyuyor. 2016’da politik dengeler tahmin edilenden çok daha farklı bir rotada ilerleyecektir. HDP süreci doğru okursa, ciddi kazanımlar elde edecektir.
gokyuzu9@gmail.com
Kaynak: http://www.sendika.org/2015/06/8-haziranda-ortaya-cikartacak-olasi-politik-tablo-mustafa-pekoz/