6 Aralık 2015 Pazar

Koç: Türk Devleti PKK ile Savaşmak için Güney Kürdistan’a Asker Gönderdi

Kürt Ulusal Kongresi (KNK) Eşbaşkanı Nilüfer Koç, Türk ordusunun PKK ile savaş ve gerillayı Şengal’den çıkarma temelinde Güney Kürdistan’a geçtiğini belirterek, “Başur bu nedenle öncelikle sömürgeci güçlerle olan politikalarını acilen gözden geçirmeli ve ülkemizin bu parçasını sömürgecilerin arka bahçesi yapmamalıdır” dedi. Kandil’in bombalanmasına karşı sessizliği de eleştiren Koç, “Bu tutum Türk devletini saldırılar ve işgal girişimleri konusunda hem cesaretlendiriyor hem de heveslendiriyor. Türk devleti şimdi de Başur’a açılmak istiyor” dedi.

Güney Kürdistan’da yaşanan sorunun ekonomik değil yönetsel olduğunu söyleyen Koç, şu tespitlerde bulundu: “Mevcut siyasal yapılanma ülkeyi yönetemiyor ve ülke savunmasında gereken performansı sergilemede zayıf kalıyor. Ekonomik kriz yönetimin ve doğru yönetmemenin bir sonucudur. Yer altı ve yer üstü kaynakları itibariyle bu kadar zengin olan bir ülkede ekonomik kriz olamaz. Sorun yönetimden kaynaklıdır ve adil dağılımı sağlayacak hukuksal düzenleme sorunudur.”

Güney Kürdistan siyasetinin Ulusal Kongre konusundaki tutumunu eleştiren Koç, ‘Ulusal Kongre, ulusal akıl demektir’ dedi.

Güney Kürdistan’ın Rojava ve Bakur’daki kazanımların korunması konusunda tarihi yurtseverlik görevi ve sorumluluğuyla karşı karşıya olduğunu belirten KNK Eşbaşkanı Nilüfer Koç, diplomasi çalışmalarının merkezine Kürtlere statü mücadelesini aldıklarını söyleyerek, Xurmatu, Şengal ve Kandil’e heyet gönderecekleri ve Ulusal Birlik Platformu kuracakları bilgisini verdi.

Suriye’de vekalet savaşlarının son bulduğunu aktörlerin sahaya bizzat indiğini kaydeden Koç, “Türk devleti Cerablus’un özgürleştirilmesini engellemek için Rusya uçağını düşürdü” dedi. Rojava’da coğrafi bütünlüğün önemine değinen KNK Eşbaşkanı, “Suriye’de güvenli ve nefes alınabilecek tek bölge Rojava’dır. Rojava’da Suriye şekilleniyor. Cerablus mutlaka özgürleştirilmeli. Cerablus düşerse Rakka ve Musul peşi sıra gelir” şeklinde konuştu.

“Türk devleti Bakur’da siyaset olarak yenilmiştir, Kürtler de siyaset olarak devletten kopmuştur” diyen Nilüfer Koç, Kuzey Kürdistan’da devam eden özerklik direnişinin Türkiye’nin geleceğini ve demokrasisini belirleyeceğini söyledi.

“Kuzeyde ve Türkiye’de kader tayin edecek bir savaş var” diyen Koç, uluslararası güçlerin Kürtler ve PKK siyasetinin değişmesi gerektiğini kaydetti. Koç, “Yüz yıllık stratejik güçler sarsılıyor ama taktik yaklaşılan Kürtler dinamik ve çözüm üreten bir güç haline geldi. Batı bunu görmezden gelemez” şeklinde konuştu.

KNK Eşbaşkanı Nilüfer Koç, Rojava ve Suriye’deki son durumu, Türkiye ve kuzey Kürdistan’daki gelişmeleri, batının Kürt siyasetini, Türk ordusunun Musul’da bulunma sebebini, Güney Kürdistan’daki krizi, Ulusal Kongre çalışmalarını ve Kürt diplomasisini ANF’ye değerlendirdi.

Geçen günlerde bir toplantı yaptınız. Toplantınızda hangi konular ele alındı?

Eylül ayı sonunda gerçekleştirdiğimiz 15. KNK Genel kurulumuz Bakur, Rojava, Başur ve Rojhilat Kürdistan’ındaki gelişmeleri ayrıntılarıyla değerlendirmiştir. Kongre gündemimizin en esaslı bir maddesi de Başur Kürdistan’ı olmuştur. Hewler’de 28 Kasım’da gerçekleştirdiğimiz toplantımız Başurlu KNK üyesi siyasi parti, STÖ ve bağımsız şahsiyetlerle de esasında Genel kurulumuzda çıkan sonuçlar ele alınarak, somut bir planlamaya kavuşturulmasıydı.

Hewler’deki üye toplantımızda katılan Asuri, Sabi, Kakei ve Ezidi örgüt temsilcileri de yaşanan siyasal kriz ve DAİŞ saldırılarının kendilerine somut olarak nasıl yansıdığını ortaya koyarak, iktidardaki siyasal aktörlere eleştirilerini yönelterek KNK’nin Başur Kürdistan bileşeninin, halk ve inanç topluluklarına karşı daha fazla duyarlılık göstermesini ifade ettiler.

Tuzhurmatu’daki gerginlik, Şengal’deki siyasal ve güvenlik sorunları, Kandil’in aralıksız bir şekilde Türk devleti tarafından bombalanması; Başur’daki meclis ve hükümet krizinin yanı sıra Türk devletinin Tel Afar, Ninova/Musul hattındaki askeri yayılması gibi konuları ele aldık.

Mevcut durumda Güney Kürdistan’da yaşanan krizi KNK olarak nasıl okuyorsunuz?

Başur’da yaşanan hiç bir sorunun dış güçlerden başta Türkiye ve İran olmak üzere bağımsız olmadığını, dolayısıyla Tuzhurmatu, Şengal, Kandil yanı sıra meclis ve hükümet krizinin dış güçlerin müdahalesi ve provokasyonlarıyla geliştirildiği ve derinleştirilmek istendiğini düşünüyoruz. Bununla beraber iç siyaset iradesinin bu gelişmeler karşısındaki zayıflığı da gündeme gelmiştir. Buna karşın ise Başur’daki iktidar siyaseti ciddi bir tıkanmayı yaşadığı ve bu durumun ülkeyi daha fazla risklere soktuğu tespitinde bulunduk.

KANDİL’İN BOMBALANMASINA SESSİZ KALMAK TC’Yİ CESARETLENDİRİYOR

Ne gibi riskler, biraz açar mısınız?

Tuzhurmatu ve Şengal’de, yine TC’nin askerleriyle Güney’de hareketliliğini artırmasını ciddi bir sorun olarak görmekteyim. Bu konuda gerek Hewler’in gerekse Bağdat’ın 24 Temmuz’dan bu yana Kandil’i bombalaması karşısındaki sessizliğinin ve tavırsızlığının TC’yi Başur’a daha fazla müdahale etmesine teşvik ettiğini düşünüyorum. Yine PKK Şengal’den çıksın gibi dayatmaları Türk devletinin kendisi açısından bir fırsat olarak gördüğü kanısındayım. Oysa Şengal’deki sorunlar ulusal bir muhtevada çözülecek niteliktedir.

TÜRK DEVLETİNİN YAPTIKLARININ HESABI SORULMALI


Kürt ulusal siyaseti ve Kürt diplomasisi bağlamında ne tür konular gündeminizde bulunuyor?

Kürt diplomasisi boyutunda esaslı gündemimiz çok hızlanan siyasal süreç içerisinde ana rotadan çıkmaksızın, statü sorunun çözümünü gündemde tutmak! Bununla beraber Türk devletinin DAİŞ üzerinden saldırganlığını uluslararası siyaset ve yargı mekanizmalarında gündemleştirip sonuç almamız lazım. Yani bunca katliam ve yıkımın hesabı sorulmalıdır.

DİPLOMASİMİZİN MERKEZİNDE STATÜ MÜCADELESİ VAR

Uluslararası siyaset artık Kürt sorununu ve halkımızın mücadelesini, gerillanın muazzam direnişini görmezlikten gelemiyor. Bu nedenle şu an Rojava’da kurumsallaşmış özerklik sistem ve Bakur’da başlatılan özerklik ilan sürecini diplomasimizin merkezine koymamız gerekiyor. Diğer yandan TC’nin işgal girişimlerini önlememiz açısından da kamuoyu oluşturarak Türk devletini durdurmamız gerekir.

ÖNDER ÖCALAN’IN PERSPEKTİFİ KİMLİK KAZANDIRDI

Rojava devrimi Kürt diplomasisi açısından önemli imkanlar yarattı diyebilir miyiz?

Kürt diplomasisine esas karakter ve ilgi kazandıran, Rojava’da son yıllarda büyük başarılarla pratikleştirilen Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 3. Yol Stratejisi olarak adlandırılan stratejisidir. Bu strateji bugün uluslararası siyasette “Kürtlerin akıllı stratejisi olarak” kimlik kazanmıştır. Yani Kürtlerin tüm paradokslara rağmen kendi ilkesel kimliğini dikkate alarak herkesle diyaloga ve ittifaklara açık olduğunu göstermiştir. Bu bizim çok başlı siyaset alanında hareket etmemizi kolaylaştıran siyasal esnekliğe de imkan vermektedir. Aynı zamanda Kürtlerin kutuplaştıran değil birleştiren aktör olduğunu ortaya koymaktadır. Dolayısıyla güçlü bir diplomasiyle biz Rojava çözümü üzerinden uzlaşı sağlayabilecek bir noktadayız. Bakur’un özerklik inşasını tanıtarak gündemleştirmek üzerinde durmaktayız. Bu çözüm Türkiye’nin de demokratikleşmesi ve sorunların çözümü demektir. Bu bağlamda uluslararası alanda ortaklığı yakalayabiliriz, zira özerklik çözümü uluslararası siyaset ve hukukun çerçevesindedir. Yine ulusal minvalde geçen yıldan bu yana diğer Kürdistanlı siyasi hareketlerle birlikte oluşturduğumuz ortak diplomasi komitesi üzerinde daha fazla hareket etmemiz özellikle bu süreçte gerekli olmaktadır.

PARİS SALDIRISIYLA VEKALET SAVAŞLARI BİTTİ

Rojava ve Suriye’de önemli gelişmeler var. Bir yandan Rusya-Türkiye krizi öte yandan Cerablus’a olası bir harekatta Kürt güçlerinin yer almayacağına dair ABD’li yetkililerin açıklamaları var. Paris saldırısından sonra Avrupa da teyakkuzda. Halihazırda Suriye’deki güç dengelerini, çelişkileri nasıl yorumluyorsunuz? Bu güç dengelerinin ve çatışmanın Rojava Kürdistanı’na ve Kürtlere yansıması sizce nasıl olacak?
Suriye’de yeni bir süreç başlamıştır. Son beş yıldır çeşitli güçler Suriye muhalefeti üzerinden savaşlarını sürdürdüler. Buna vekalet savaşı deniliyordu. Yani hem ABD, Rusya ve hem de AB ülkeleri ‘’özgür Suriye ordusu” vb. oluşumlar üzerinden iktidar ve paylaşım kavgası yürütmekteydiler. Türk devletinin iktidar savaşını ise DAİŞ, El Nusra vekaleten yürüttü. Siyasal cephede ise kavga Cenevre ve en son da Viyana konferanslarıyla ve yine BM’nin güvenlik konseyini devreye koyarak bu paylaşım kavgası sürdürüldü.

DAİŞ’in Paris’e saldırması yeni bir durum olarak ele alındı ve birçok güç bizzat Suriye’deki savaşa dahil oldu.


TÜRK DEVLETİ BAŞUR’A AÇILMAK İSTİYOR

Avrupa ülkelerinde de konu tartışılıyor. Bu konuda alınan kararlar var?
Evet. İşte peş peşe Fransa, Britanya ve Almanya’nın meclislerinde Suriye tezkerelerini çıkarmalarıyla bu yeni süreç başlamış oldu. Vekalet savaşını halihazırda sürdüren TC’dir. Uluslararası baskı da aslında bunu açığa çıkarmaya dönüktür. Türk devleti buna direnmekte ve gerginliği çatışmaları başka yerlere yayarak, baskıyı aşmaya çalışmaktadır. Şimdi ise bunu Başur’da yapmak istiyor.

SURİYE ORTADOĞU’NUN MİKRO PROFİLİDİR

Neden başka yer değil de Suriye?

Bu yeni durum Suriye üzerindeki savaşın küresel önemini ortaya koymaktadır. Suriye savaşında çıkacak çözüm Ortadoğu’nun bütününü ilgilendiriyor. Şu an Suriye Ortadoğu’nun mikro profilidir. Yani Suriye Ortadoğu-Ortadoğu Suriye’dir. Bu ölçekte baktığımızda biz ne istiyoruz sorusu önem kazanıyor. Kürtler için önemli olan Ortadoğu’da yerimizin ne olacağıdır. Başkalarının ne istediğini biliyoruz. Mevcut durumda çok sayıda güçle DAİŞ’e karşı mücadelede ortaklığımız var. Bu da bizim için elverişli bir zemin sunmaktadır. Türkiye, İran, Suriye devletleri ise hala eski statükolarında ısrar etmekte ve Kürt sorununun çözümsüzlüğünde ısrar ederek katı merkeziyetçi ulus devlet sınırlarını ve siyaset yapılanmasını muhafaza etmeye çalışmaktadırlar.

SURİYE’DE NEFES ALINACAK TEK YER ROJAVA’DIR

Bu yaklaşıma karşı Kürtler ne yapmalı? Nasıl bir siyaset izlemeli?

Çözüm itibariyle yenilik arz eden Suriye’nin kuzeyinde bulunan Rojava Kürdistan’ıdır. Rojava beş yıldır kendi gücüyle ağır bir savaşa rağmen siyasal-toplumsal ve idari modellini oturttu. Yani hiç kimsenin göz ardı edemeyeceği somut bir çözüm kurumsallaştırılmıştır. Rojava açısından başta bu yeni süreç siyasal-toplumsal-diplomatik-askeri faktörlerin daha güçlü uyum ve birbirini tamamlayan biçimde sürdürülmesini zorunlu kılmaktadır. Çünkü Suriye’de nefes alınabilecek tek güvenli bölge Rojava’dır. Dolayısıyla tüm güçler daha doğrudan Rojava siyasal otoritesiyle iletişime geçecektir.

3. YOL STRATEJİSİ YENİ BİR SİYASİ KÜLTÜR YARATTI

Kürtler bu başarıyı ne borçlu? Uyguladıkları 3. Yol stratejisi mi temel etken?

Ben, Rojava devriminin üzerinden inşa edildiği stratejileri kurumsallaştırdığı için başardığını düşünüyorum. Çünkü siyaset aktörleri itibariyle bu çok başlılık güçlü ittifaklar kurmada Rojava için olanak tanımaktadır. Rojava’da başarıyla denen 3. yol stratejisi ittifaklar geliştirmede esnek bir siyaset kültürü yaratmıştır. Rojava’nın güvenli bölge kalması yalnız bizim değil başka güçlerin de çıkarınadır. Çünkü yeni Suriye Rojava’da inşa ediliyor, dizayn buradan başladı.

ROJAVA HEM ÇATIŞMADA HEM UZLAŞIDA BAŞARILI

Yani hiç bir güç Rojava’yı görmezden gelemez...

90’lı yıllarda Irak’ın Kuzeyi olan Başur Kürdistan’ı uluslararası güçler tarafından uçuşa yasak bölge vb. tedbirlerle güvenlik bölgesi haline getirildi. Suriye’de yeni durum uzun soluklu çatışma-uzlaşmanın içiçeliği temelinde yürütülecektir. Rojava güçleri saldırılar karşısında çatışmada başarılılar. Uzlaşma konusunda ise 3. yol stratejisinde başarılılar. Rojava herkes açısından önemli olduğu için ilgili güçler Rojava siyasetimizin taleplerini de dikkate alacaklardır diye düşünüyorum.

KUZEY KÜRDİSTAN’DAKİ ÖZERKLİK TALEBİ ROJAVA’YI GÜÇLENDİRİYOR

Peki, Kuzey Kürdistan’da da özerklik talebi var. Aylardır hem saldırılar hem direniş devam ediyor. Kuzey Kürdistan ile Rojava nasıl bir etkileşim içinde?

Bakur’da başlayan özerklik devrimi Rojava’yı güçlendiriyor. Çünkü özerklik talebi, Rojava düşmanı olan Türk devletini zorlamaktadır. Rojava devrimi de Bakur devrimi için büyük bir önem taşımaktadır, zira Rojava DAİŞ’e karşı elde ettiği zaferle Türk devletini yenilgiye uğratmıştır.

ROJAVA İLE BAKUR’UN KADERİ BİR BİRİNE BAĞLIDIR

Rojava ile Bakur’un kaderi mevcut haliyle birbirine sıkı sıkıya bağlanmış durumdadır. Bu bakımdan Bakur’da özerkliklerin ilanıyla halkımızın ortaya koyduğu devrimsel çıkışa dar pencereden bakma, mahalli bir olay olarak ele alma, yeteri ciddiyetle yaklaşmamak, sadece Bakur’a değil Rojava’ya da zarar verir.

CERABLUS ALINARAK COĞRAFİ BÜTÜNLÜK SAĞLANMALI

Önemli bir konu da kantonların hala birleşmemiş olması. Siz bu konuya nasıl bakıyorsunuz?

Rojava’nın yani Suriye’nin güvenlikli tek bölgesinin pekişmesi için Rojava’nın coğrafik bütünlüğünün sağlanması gerekiyor. Yani Kobane-Afrin-Cizre Kantonlarının birleşmesi gerekiyor. Bu şu anlama geliyor: Cerablus DAİŞ’in elinden alınmalı. Bu hem Rojava ve Suriye hem de DAİŞ’e karşı mücadele eden herkesin yararınadır.

CERABLUS DÜŞERSE ARDINDAN RAKKA VE MUSUL GELİR

ABD’li yetkililerin konuya dair açıklamaları vardı. ‘Kürtler yer almayacak’ diyorlar. Türk devleti ‘PYD Fırat’ın batısına geçmeyecek’ diyor. Cerablus konusunda nasıl bir denklem söz konusu?

Cerablus’un alınması konusunda ABD ve Rusya hemfikirdir. TC’nin Başur’da askeri gücünü son günlerde artırması bu konuyla bağlantılı. Rus uçağını düşürerek zaman kazanmak ve Cerablus’un özgürleştirilmesini önlemeye çalıştı. Çünkü Cerablus düşerse zincirleme etkiyle Rakka ve ardından Musul zayıflayacak ve düşmesi kolaylaşacaktır. Yarak düşmeleri kolaylıkla sağlanacaktır. Şengal’in özgürleştirilmesi, Haseke’nin Başur güzergahının kontrole alınması ve Hol’ün alınmasıyla DAİŞ’in etrafındaki çember iyice daraldı. Bu, Türk devletinin de yenilgisi demektir.

TEV-DEM, PYD VE KANTON YÖNETİMLERİ ÇOK BAŞARILI

Sizce PYD-TEVDEM böyle bir süreçte nasıl bir yaklaşım sahibi olmalı?

Ben hem Cizre, Kobanê ve Efrin kanton yönetimlerini, Tev-Dem’i ve PYD’yi oldukça başarılı görüyorum. 3. Yol stratejisini tüm zorluklara rağmen büyük bir kararlılıkla uyguladılar ve sonuç aldılar. Küresel güçler de bu stratejiyi akıllıca buluyorlar. Bu, biz Kürtlere büyük bir saygınlık kazandırdığı gibi bizi bir aktör olarak siyaset sahnesinde muhatap kıldı. Moskova ve Washington, diğer aktörler de bunu görüyor. Bununla birlikte aynı başarının siyasal ve toplumsal alanda da sağlanması Rojava’yı özgürlüğün eşiğine getirmiştir. Rojava’nın yine çok doğru bir yaklaşımı demokratik ulus stratejisiydi. Yani Rojava’nın bileşeni olan tüm halkların yönetime birer iradi güç olarak dahil edilmesi çok önemli. Örneğin Gre Spi’de nüfusun çoğunluğunu Araplar oluşturduğu için yönetimde daha fazla Arap temsilci bulunuyor. Oysa Gire Spi Kürdistan’dır. Yani buradaki halklar Kürdistani topluluklar olarak kimliklerini, etnik ve inanç aidiyetlerini özgürce ifade edebilmektedirler.

KUZEY KÜRDİSTAN’DA VE TÜRKİYE’DE KADER TAYİN EDECEK BİR SAVAŞ VAR

Kuzey Kürdistan’da devlet terörü devam ediyor. Bir hafta içinde HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’a suikast girişimi oldu. Ardından gazeteci Can Dündar MİT TIR’larıyla ilgili yaptığı haberden kaynaklı tutuklandı ve son olarak da Diyarbakır Barosu Başkanı ve insan hakları savunucusu Tahir Elçi öldürüldü. Bu olaylar ne anlama geliyor? Devletin, kanaat önderlerine yönelmesi ne anlama geliyor?

Gelişmeler PKK’nin sıkça kamuoyuna anlatmaya çalıştığı 30 Ekim 2014 MGK’nin Kürdistan’a karşı topyekün savaş kararının olduğunu her geçen gün geliştirerek ve genişleterek devreye konulduğunu teyit ettirmektedir. Yani biz Bakur’da ve Türkiye’de ciddi bir savaşla karşı karşıyayız. Kader tayin edici bir savaş var. AKP kimi Kürtleri içteki Truva atı biçiminde kullanarak, geliştirmek istediği algı operasyonuyla 30 Ekim tarihli MGK’nin topyekün savaş kararını kamufle etmek istedi. Bunu başardığı oranda ise Bakur’daki halkımızı savunmasız bırakarak savaşla daha fazla sonuç alacaktı.

ALGISI MUĞLAKLAŞAN TOPLUM SAVUNMASIZ TOPLUMDUR

Elçi’nin katledilmesi bu konseptin bir sonucu o halde?
Algısı muğlaklaşan toplum, savunmasız toplumdur. Kanaat önderlerini hedef alma, medyaya baskılar, tutuklamalar, suikast girişimleri, halka saldırma, içleri harabeye çevirme... Bütün bunlar bu algı operasyonuna kanmayan, savaşa karşı direnen kesimlere karşı geliştirildi.

Gelinen aşamada Türk devleti tek seçenek olarak savaşı dayatmaktadır. İmralı’da görüşmelerin sonlandırılması, Dolmabahçe mutabakatını ret etmek savaş demektir zaten. Biz Kürtler de buna karşı topyekün direniyoruz.


DEMOKRATİK ÖZERKLİK TÜRKİYE’NİN GELECEĞİNİ BELİRLER

Demokratik özerkliğin bu mücadele açısından önemi nedir?
Peyder pey inşa edilen demokratik özerklik, aslında Türkiye’nin geleceğini belirleyen gelişmedir. Özerklik ısrarı Türk devletini demokrasiye zorlayacaktır. Görüldüğü üzere Türkiye’nin iç dinamikleri saldırılar karşısında kurudu, sessizleşti ve saldırıları önleyecek güç olamadılar. Dolaysıyla demokrasinin yükü yine Kürdistan’ın sırtındadır.

Net olan şu: Devlet Kürt sorununu siyasetle değil savaşla çözmek istiyor. Katliamlar, suikastlar, gaz bombaları, tank, top, helikopterlerle Bakur’a yönelmesi bu anlama gelmektedir. Buna paralel 24 Temmuz’dan bu yana Medya Savunma Alanları’nı sistematik olarak bombalaması da topyekün savaş çılgınlığının çapını gösteriyor.

TÜRK DEVLETİ BAKUR’DA SİYASET OLARAK YENİLMİŞ, KÜRTLER DE DEVLETTEN KOPMUŞTUR

Kuzey Kürdistan’daki mücadele bundan sonra nasıl bir seyir izler? Türkiye’deki gidişatı nasıl yorumluyorsunuz?

İçinde bulunduğumuz çağda 91 yıllık Türk devleti, Kürtlerin 20. Yüzyıldaki direnişleri ve bunların toplam sonucu olan PKK öncülüğündeki özgürlük mücadelesiyle derin krize girmiştir. Devlet Bakur’a artık siyaseti ile giremiyor. Sadece asker, polis, tank, top, uçak ve helikopterlerle girebiliyor. Devlet Bakur’da siyaseten yenilmiştir. Bakur ise siyaseten TC’den kopmuştur ve kendi siyasetini özerkliğini inşa aşamasına getirmiştir. Yani Bakur’da artık yeni bir tablo söz konusu. Onun için öldürüyor ve kentlerimizi yıkmaya çalışıyorlar. Bakur’daki gelişmeler kendisiyle birlikte bir defa Türkiye toplumlarını etkileyecektir. Yine direniş uluslararası siyasetin gündemine girecek, Bakur’daki Kürtlerin statü sorununun tartışılmasının önünü açacaktır. Tüm bunları hiç şüphesiz mücadelemiz belirleyecektir.

SADECE TÜRKİYE DEĞİL LOZAN’IN BÜTÜN AKTÖRLERİ KRİZDE

Hak ihlallerine, kentlerin yıkılmasına, cinayetlere, medya üzerindeki baskılara rağmen uluslararası güçlerden ve batı ülkelerinden ciddi bir tepkinin gelişmediğini görüyoruz. Batının bu bağlamda Türkiye ve Türkiye’deki Kürt sorununa yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ortadoğu’nun son 100 yıllık gerçeğinde siyasal aktörler olarak Türk, İran, Irak ve Suriye devletleri ile müttefik oldukları batılı güçler var olageldiler. Çünkü Lozan’da inşa edilen denklem, bu güçlerin uzlaşısı, Kürt karşıtlığı temelindeydi. Bugün Kürtler sergiledikleri direnişle ve bir aktör olmayı başararak bu denklemi geçersiz hale getirdi. Dolayısıyla, Kürtlerin başarılı mücadelesi nasıl ki söz konusu bölgesel devletleri Kürt sorununu çözemediklerinden dolayı bir krize koymuşsa, böylesi bir durumun batılı güçler açısından da geçerli olduğunu düşünüyorum. Yani Kürt sorununa çözüm ekseninde yaklaşmayan yanıyor.

BATININ TÜRKİYE VE KUZEY KÜRDİSTAN SİYASETİ

Batının Kuzey Kürtlerine yaklaşım sizce değişti mi yoksa eski yaklaşımlar devam ediyor mu?
Batılı güçlerin Bakur’daki direnişi gördüklerini ve bildiklerini düşünüyorum. Ama AB içerisinde bazı devletlerin Kürtleri hala TC’nin çıkarlarına göre ele almaya çalıştıkları da doğrudur. Zamanla bu yaklaşımların değişeceğini düşünüyorum. Batılı devletler eskisi gibi Kürtlere ve PKK’ye yaklaşmayacaklardır. Mesela geçmişte PKK’yi katı bir biçimde ret eden bazı güçler şimdi PKK ile nasıl iletişime geçebileceklerinin arayışındalar. Bu yeni bir durum.

Şimdi burada hiç şüphesiz TC’nin yıllarca PKK’ye karşı yürüttüğü antipropagandayı belirtmek gerekir. Şimdi görülüyor ki TC terörizmi, terörü yayınlaştırıyor. Devletler birden bire strateji değiştirmezler. Yüz yıldır Türk, Fars ve Araplara stratejik; Kürtlere taktik yaklaştılar. Ama şimdi bu ülkeler sarsılıyor ama Kürtler dinamik, örgütlü, hamleci ve çözüm üreten bir güç olarak öne çıkıyor.


GÜNEY KÜRDİSTAN’DA SORUN EKONOMİK DEĞİL YÖNETİMSELDİR

Güney Kürdistan’da siyasi, ekonomik, toplumsal kriz devam ediyor. Kimi çevreler bu krizi sistem krizi veya iktidar krizi olarak da yorumluyor. KNK olarak Güney Kürdistan’daki sorunu nasıl tanımlıyorsunuz?

Başur’un krizi olarak adlandıran toplam sorunlar, DAİŞ’in ülkeye saldırısıyla daha fazla açığa çıktı. DAİŞ’in Başur’a girmesiyle Başur’daki siyasal iktidarın siyaset, savunma, toplum ve ekonomi alanlarında Ortadoğu’da jet hızıyla baş gösteren değişimlere ne kadar hazırlıksız olduğunu gösterdi. Gelinen aşamada Ortadoğu siyasetinin Rojava odaklı olması, Bakur’un bu konuda hamleye geçmesi, Başur’u bire bir etkilemektedir. Bana göre Başur’da ekonomik krizden ziyade asıl derin olan siyasal krizdir. Yönetme sorunudur. Mevcut siyasal yapılanma ülkeyi yönetemiyor ve ülke savunmasında gereken performansı sergilemede zayıf kalıyor. Ekonomik kriz yönetimin ve doğru yönetmemenin bir sonucudur. Herkes gece gündüz ekonomik krizi konuşuyor. Yaratılan havayla sorunun gerçek yüzünün görülmesi engelleniyor. Toplum aslında bununla uyuşturuluyor. Korku ve kaygı almış başını gidiyor. Toplum ülkenin işgal edilme tehlikesini bile görmekte zorlanır hale getirilmiş. Halk tehlikelere karşı savunmasız bırakılmış. Yer altı ve yer üstü kaynakları itibariyle bu kadar zengin olan bir ülkede ekonomik kriz olamaz. Sorun yönetimden kaynaklıdır ve adil dağılımı sağlayacak hukuksal düzenleme sorunudur.

ULUSAL KONGRE ULUSAL KÜRT AKLI DEMEKTİR

Uzun süre Ulusal Kongre çalışmaları sürdü sonra çalışmalar durdu. Siz hep kongrenin gerekliliğini belirtiyorsunuz. Bu konuda bir gelişme var mı? Girişimlerde bulunacak mısınız?
Başur’da acilen netleştirilmesi gereken esas bir konu ulusal birlik politikasıdır. Bu konuda ulusal konferans veya ulusal kongreye karşı şimdiye kadar sergilenen tavır olumsuz olmuştur. Ulusal birlik sadece siyaseten Kürtlerin bir araya geleceği bir platform değildi. Ortak Kürt aklının açığa çıkacağı bir platform olacaktı bu da en esaslı ülke savunmasının yol haritasını çıkaracaktı. Yani ortak akıl savunmamız olacaktı. Bu yapılmadığı gibi ateş çemberinde bulunan Bakur ve Rojava’nın durumuna da sıradan bir yaklaşım oldu. Sahiplenme halk tarafından sağlanırken siyaset hesaplı ve çıkarcı yaklaştı. Bakur, Rojava ve Başur hem siyaseten hem de savunma gerekliliği nedeniyle fiili olarak iç içe geçmiştir. Zira bu iki parçadaki gelişmeler Başur’u doğrudan etkiliyor. Başur’un olumlu ya da olumsuz siyaseti bu parçaları etkiliyor.

GÜNEY KÜRDİSTAN TARİHİ YURTSEVERLİK GÖREVİYLE KARŞI KARŞIYA
Tuzhurmatu, Şengal, Musul, Tel Afar etrafındaki gelişmeler Rojava-Bakur ve TC savaşından bağımsız değildir. Bu iki parçada kazanımlar özellikle Türk devletinin saldırganlığına yol açmaktadır. Başur bu nedenle öncelikle sömürgeci güçlerle olan politikalarını acilen gözden geçirmeli ve ülkemizin bu parçasını sömürgecilerin arka bahçesi yapmamalıdır. Güney Kürdistan, Rojava ve Bakur devrimlerine yönelik düşmanın vereceği zararı önleme gibi tarihi bir yurtseverlik görevi ve sorumluluğuyla karşı karşıyadır.

TÜRK DEVLETİ PKK’Yİ ŞENGAL’DEN ÇIKARMAYA KALKIŞABİLİR

Türk devletinin son günlerde Musul bölgesine asker göndermesi ve güneyli yetkililerin destekler tarzda yaptıkları açıklamalara ne diyorsunuz?

İşte en son TC’nin Rojava ve Suriye’deki son gelişmeleri nedeniyle Başur üzeri nefes alma, DAİŞ’in ömrünü uzatma girişimleri gündeme gelmiştir. Yine TC’nin burası üzeri PKK’ye karşı savaşma tehlikesi kapımıza dayanmıştır. TC Başur’a askerleri DAİŞ’e karşı göndermediği bilakis DAİŞ’in panzehiri olan PKK’ye karşı gönderdiğini artık dünya alem bilmektedir. Şimdi TC büyük bir ihtimalle gücünü arttırarak PKK’ye karşı Şengal’de savaşa girerek PKK’yi Şengal’den çıkarmaya yeltelenecektir. Zira Şengal coğrafik olarak Musul’a giden stratejik bir hatta bulunmaktadır. Yani geçen yıl Musul’un düşürülmesiyle hesapladığını simdi uygulamaya koyacaktır ki, hem Kürtleri ve hem de uluslararası güçleri Rojava’nın yanı sıra Başur’da da zorlayabilsin.

GÜNEY KÜRDİSTAN’DAKİ KRİZ ULUSAL BİR PLATFORMLA ÇÖZÜLEBİLİR

Son dönemlerde güneyli güçler çeşitli toplantılar gerçekleştirdi. Sizin de çeşitli partilerle temaslarınız oldu. Krizin bu kadar derinleşmesinin sebepleri nelerdir? Krizin yakın zamanda çözüleceğini düşünüyor musunuz?
Başur’da görüldüğü üzere sorun veya kriz mevcut durumda yalnız iç dinamiklerle çözülemez. Başur’un krizli hali genel Kürdistan açısından ve kritik bir süreçte olumsuz etki yapmaktadır. Dolaysıyla mevcut sorunun ulusal bir platform çerçevesinde çözülebileceğini düşünüyorum. Nasıl ki Kobane kritik bir aşamaya girdiğinde dört parça Kürdistan seferberlik halinde sahip çıkarak DAİŞ ve AKP’yi yenilgiye uğrattıysa, Başur’un zorlandığı sorunun çözümü için ulusal sahiplenme zorunludur. Zaten TC’nin askeri gücünü Başur’da arttırması Başur’da bulunan tüm Kürdistanlı güçlerin işgalci girişime karşı seferberlik halinde hareket etmesini zorlayacaktır. Bu hem PKK hem Rojava ve hem de Rojhilatlı güçler açısından geçerlidir. Söz konusu olan ülke topraklarıysa tüm yurtsever güçlerin öncelikli görevi ülke savunması olmalıdır. Bu, elbette her siyasi otoritenin konumunu gözeterek olur.

ULUSAL BİRLİK PLATFORMU KURULUYOR

Son soru. KNK olarak bu konuda girişimleriniz var mı veya olacak mı?

KNK olarak biz bu nedenle önümüzdeki dönemde böylesi ulusal bir platformun oluşmasını gündemimize almış bulunmaktayız. Güvenlik tehlikesi olan ve saldırı altında olan Tuzhurmatu, Şengal ve Kandil’den başlayarak sorunsallık ve tehlike arz eden yerlere ilkin inceleme heyetleri gönderiyoruz. Ardından çıkarılacak raporlar üzerinden geniş bir toplantıyla durumu değerlendireceğiz. Oluşturacağımız ulusal birlik platformuna amaç ve içerik belirleyeceğiz.