29 Haziran 2010 Salı

Zamanın Belirsizlikleri

Zaman bize birçok açıdan oldukça net gibi görünür. Şimdilerde hemen hemen herkes bir saate sahip olup, geçmekte olan zamanı ölçebiliyor. Oysa aslında hiçbir şey zaman kadar belirsiz değildir. Zaman büsbütün bir sosyal ilüzyon değildir, ancak buna çok yakındır. Bunu göz önünde bulundurun.
Hepimiz şimdiki zamanda yaşıyoruz. Çoğumuz şu an -en azından yakın çevremizde- neyin yaşandığını bildiğimizi düşünüyoruz. Veya en iyi kendimizin bildiğini sanıyoruz. Ancak şimdiki zaman, bütün realiteler arasında en çok gözden kaybolandır. Şimdiki zaman, ortaya çıktığı nanosaniyenin üstündedir. Geri alınamaz, yeniden ele geçirilemez.

Belleği ve kayıtlarının sahtesi kolayca yapılabilir. İki görgü tanığının şahit olunan aynı olayı aynı şekilde gözlemesi pek muhtemel değil. Ve bu olayı aynı şekilde hatırlamaları daha da ihtimal dışıdır.

Ama buna rağmen şimdiki zamanda yaşıyoruz ve sürekli olarak kararlar veriyoruz, bireysel ve/veya kolektif olarak şimdiki zamanı etkilemek için hareket ediyoruz. Muhtemelen hiçbir şey şimdiki zaman kadar çoğumuzu bu denli ilgilendirmiyordur. Bireysel ve/veya kolektif olarak, şimdiki zamanda bu kararları almak için geçmişe dayanırız. Ama geçmiş denen şey nedir? Gerçekte geçmiş, şimdiki zamanda geçmiş olduğunu sandığımız şeydir. Kuşkusuz gerçek bir geçmiş vardır, ama onu ancak şimdiki zamanda, ona yönelmek için seçtiğimiz mercekler ile bilebiliriz. Ve tabii ki, bir sonuç olarak, hepimiz farklı farklı geçmişler görüyoruz. Bireyler olarak farklı geçmişler görüyoruz. Gruplar olarak farklı geçmişler görüyoruz. Bilim insanları olarak farklı geçmişler görüyoruz.

Farklı geçmişler görmekle kalmıyoruz, geçmişle ilgili kendi vizyonumuzu herkese isnat etmek hepimiz için çok önemlidir. Son derece önemlidir, çünkü geçmişin herhangi bir momentindeki şekilsel imgeler, o momentte şimdiki zamanın eylemlerinin yön verici bir öğesi oluyorlar. Ayrıca geçmişle ilgili şekilsel imgelerimiz sabit bir niteliğe sahip değil. Sürekli olarak, neredeyse şimdiki zaman kadar hızlı bir şekilde değişirler. Çünkü şimdiki zamandaki eylemlerimiz, geçmişin yeniden yorumlanmasını gerektirirler. Şimdiki zamanın politikası bu konuda ısrarcı ve zorlayıcıdır. Hükümetler geçmişi tartışıyor, sosyal hareketler geçmişi tartışıyor, bilim insanları geçmişi tartışıyor. Kullanılan bu argümanlar, anlayışlı, sakin tartışmalar değil. Aksine bu tartışmalar; sert, çoğu zaman öfkeli, bazen zararlı oluyor. Ve bu tartışmalar asla karara bağlanmaz. Olsa olsa geçici olarak geniş bir konsensüs sağlanır -her zaman muhalifleri olan ve kendini dayattığı yerlerde sürdüğü kadar süren bir konsensüs.

Peki ama, ya gelecek? Şimdiki zamanın kısa ömürlü doğası ve geçmişin sürekli değişen doğası ile yüzyüze olan birçok insan geleceğe sığınıp, orada kesinlik arar. Gelecekle ilgili bu kesinliğin temeli teolojik veya politik veya bilimsel olabilir. Ancak gelecek henüz gerçekleşmediğinden, bu öngörülerin gerçekte doğru olup olmadığı asla öğrenilemez. Belli kısa vadeli belirlemeler içeren öngörüler genelde tutmamıştır veya tam olarak tutmamıştır. Ve eskatologyalar (dünyanın sonu ve öbür dünyayı anlatan bilim dalı - Ç.N.) doğal olarak kanıtlanabilir nitelikte değil. Geleceğe inanış tarihsel süreçler boyu değişime uğradı. Bu inanış, 19. ve 20. yüzyıllarda alışılmamış bir biçimde güçlü idi. Ancak o dönemin sonunda bir ilüzyon yitimi dalgası gezegeni süpürdü, ki çok sayıda insan inancını kaybetti. Ancak her zaman geleceğin kesinliklerine yatırım yapan bazı insanlar kalır.

İşte. Şimdiki zamanı bilemeyiz, geçmişi bilemeyiz, geleceği bilemeyiz. Peki bu husus, bizi ve özellikle de kendini sosyal gerçekliği açıklamaya adamış sosyal bilimi neye terk ediyor? Şöyle düşünmeliyim; büyük zorluklara terk ediyor.

Her ne şekilde olursa olsun, kaynaksız kalmış değiliz. Belirsizliği, kesinsizliği bilgi sistemimizin temel inşaat kutusu olarak kabul edersek, o zaman belki doğal olarak tahmini ve kesinlikle antideterminist olsa da, hepimizin yaşadığı şimdiki zamandaki tarihsel seçeneklere odaklanma konusunda yararlı olacak realite anlayışları inşa etme imkanına sahip olabiliriz.

Bilim hepimiz için bir macera ve bir fırsattır ve ona katılmaya, onu geliştirmeye ve onun sınırlarını tanımaya davet ediliyoruz. 

IMMANUEL WALLERSTEIN
Çeviri: Meral Çiçek