'Herkes anadilde eğitim yapabilmeli'
Erdoğan, 1991'de 'dileyen herkesin kendi anadilinde eğitim - öğretim yapabilmesi'nin sağlanması gerektiğini savunuyordu. Ancak Başbakan olduğu dönemde 180 derece değişti. Bunun en iyi kanıtı da sözleri ve 'somut davranışları' oluyor. Erdoğan bugün Kürtçe eğitim talebine şu kesin yanıtı veriyor: 'Kürtçe eğitim dili olsun! Hayır arkadaş, dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok.'
'Dileyen herkes anadilde eğitim-öğretim yapabilmeli'
Erdoğan, 1991'de 'dileyen herkesin kendi anadilinde eğitim - öğretim yapabilmesi'nin sağlanması gerektiğini savunuyordu. Ancak Erdoğan bugün Kürtçe eğitim talebine şu kesin yanıtı veriyor: 'Kürtçe eğitim dili olsun! Hayır arkadaş, dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok.'
Kürtlerin konuştuğu dil olan Kürtçe, Türkçe ile ilgisi olmayan müstakil bir dildir... (Kürt Raporu'nun tespitler bölümünden...)
Demokratikleşme ve insan hakları noktasında Güneydoğu son derece geridir. Yakın bir zamana kadar anlamsız ve çağ dışı Kürtçe yasağı dolayısıyla Bölge insanları hayli baskılarla yüz yüze gelmiştir. (Kürt Raporu'nun tespitler bölümünden...
Türkiye'de Kürt kimliğinin tanınması ve Kürt kültürünün geliştirilmesi için engelleyici tüm yasaların kaldırılması gerektiğini, Kürtlerin yaşadığı bölgelerde Kürtçe'nin öğrenilmesi ve öğretilmesi için yasal imkanlar hazırlanması gerektiğini, bütün bu hakların Türkiye'de yaşayan diğer halklara da - Laz, Çerkez, Arap, Gürcü vs - tanınması gerektiğini, bu çerçevede Türkiye'nin kültürel bir çoğulculuğa sahip olması gerektiğini savunmalıyız. (Kürt Raporu'nun 'Bizim görüş ve tavrımız ne olmalıdır?' bölümünden...)
Türkiye'de dileyen herkesin kendi anadilinde eğitim - öğretim yapabilmesini sağlamak, kitle iletişim araçlarından yararlanmasını savunmak, insan hakları konusunda herkesten çok duyarlı politikalar geliştirmek, bu politikaları somut davranışlara dönüştürmek... Ne yazık ki, partimiz bu konuda henüz istenilen seviyede değildir. Konumuz Güneydoğu olduğu için örnekleri oradan vereyim: Güneydoğu'da kan gövdeyi götürse bile, orada yaşayan halk türlü baskılarla yüz yüze kalsa bile, partimizin bu konuda somut adımlar atmadığını görüyoruz. (Kürt Raporu'nun 'Bizim görüş ve tavrımız ne olmalıdır?' bölümünden...)
Başbakan Tayyip Erdoğan 19 yıl önceki Kürt Raporu'nda Kürt diliyle ilgili son derece önemli olan yukarıdaki görüşleri dile getiriyordu. Bu görüşler, bugün kendisine 'Demokratım' diyen herkesin ve Kürtlerin büyük bir çoğunluğunun altına imza atacağı görüşlerdir.
Buna karşılık, bugün bu görüşlerin altına bir kişinin imza atmayacağını da gayet iyi biliyoruz. O kişi de, bu görüşlerin yer aldığı 19 yıl önceki Kürt Raporu'nun altında imzası bulunan Erdoğan'ın kendisidir. İronik ama gerçek...
Bu durumu daha iyi anlamak açısından Erdoğan'ın Başbakanlığı döneminde dile getirdiği görüşlere bakmak yeterlidir. Ortaya çıkan sonuç ise, 1991'deki 'Demokrat Erdoğan'ın bugün nasıl da statükocu söylemlere sarıldığını gözler önüne seriyor.
Anayasa'da dil statükoculuğu
Anayasa paketiyle büyük bir demokratikleşme adımı attığını savunan AKP hükümeti anadilde eğitim konusunda 1982 Askeri Anayasa'nın öngördüğü maddeyi ısrarla savundu. Anayasa'nın 42. maddesinde yer alan şu ifadelerin değiştirilmeyeceği ısrarla savunuldu: 'Türkçe'den başka hiçbir dil eğitim ve öğrenim kurumlarında Türkçe vatandaşlarının anadilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez.'
'Hayır arkadaş, Kürtçe eğitim dili olamaz!'
'Biz ne dedik? Tek millet dedik, tek bayrak dedik, tek vatan dedik, tek devlet dedik. Buna karşı çıktılar. Buna karşı çıkanın Türkiye'de yeri yok. Buyursun istediği yere gitsin' diyen Erdoğan'ın Kürtçe anadilde eğitim ve öğretime karşı tutumu, Başbakan olduğu dönemde 180 derece değişti. Bunun en iyi kanıtı da sözleri ve 'somut davranışları' oluyor. Erdoğan, Almanya'da Türklere yönelik asimilasyoncu politikalara 'Asimilasyon insanlık suçudur' sözleriyle tepki gösterirken, ülkesinde yaşananları ısrarla görmezden geldi.
Haziran 2007: (AKP hükümetinin Kürtçe'ye yönelik ilk 'somut davranışı' Kürtçe hizmet kararı alan DTP'li Belediye'ye yönelik oldu): İçişleri Bakanlığı, 'hizmetlerinde çok dilli belediyecilik kararı alan' Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş'ın görevden alınması ve Belediye meclisinin feshi talebiyle Danıştay'a başvurmuştu. Danıştay 8. Dairesi, Demirbaş'ın başkanlığının düşürülmesine ve belediye meclisinin feshine oy birliği ile karar verdi.
Ocak 2008: (Erdoğan Diyarbakır'da sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle bir araya geldi. Dönemin Diyarbakır Baro Başkanı Sezgin Tanrıkulu, 'Anadilde eğitim olsun ve üniversitede Kürdoloji bölümleri açılsın' önerisini sundu. Erdoğan'ın yanıtı gayet açıktı.) 'Sadece Kürtler yok. Yarın Çerkezler, Lazlar da isteyecek. Sorumluluk mevkiinde değilsen atış serbest. Bekara karı boşamak kolay.'
Nisan 2008: (Erdoğan, bu kez Meclis'te Diyarbakır'dan gelen 17 sivil toplum kuruluşunun temsilcilerini kabul etti ve Kürt sorununa ekonomik çerçevede baktığını söyledi. Yine Tanrıkulu Kürtçe eğitim önerisini yaptı ve Erdoğan yine çok kızdı): 'Ana dilde eğitim hiçbir yerde yok. Almanya'da da yok. Ana dilde eğitim sadece azınlıklar içindir. Onlara da kurs açılır. Yalan konuşuyorsun, dürüst değilsin.'
Şubat 2009: (Erdoğan, DTP Lideri Ahmet Türk'ün Kürtçe eğitim talebine Afyon'dan yanıt verdi): 'Eğitim dili Kürtçe olsun! Hayır arkadaş, dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok.
Ocak 2010: (Hükümet 'açılım' politikasıyla ilgili propagandasını sürdürüyor ve Kürt sorununu çözeceğini ileri sürüyor. Ancak Kürtçe'ye yönelik bir projenin 'açılım' kapsamında olmayacağını yine Erdoğan söylüyor): 'Resmi dil Kürtçe, 2. dil Kürtçe olacak diyorlar. Yok böyle bir şey. Kim söyledi, resmi sözcümüz mü söyledi. Yalan söylüyorsunuz.'
Mayıs 2010: (AKP'nin anayasa paketine destek vermediği için BDP'yi statükoculukla suçlayan Erdoğan, Kürtlerin Kürtçe eğitim talebine ise hakaretle karşılık verdi): 'Bu ülkede yayın yapan TRT 6 açıldı, nankörlük yapmayın.'
1991: Kürtçe kitle iletişim araçlarından yararlanılmalı
2010: Kürtçe yayınlar kapatılsın, 525 yıl ceza verilsin
1991'de 'herkesin anadilinde kitle iletişim araçlarından yararlanması' gerektiğini savunan ve Ocak 2009'da TRT 6'yı yayına başlatan Erdoğan, esasında Kürt basınına yönelik tahammülsüz davranıyor. Bunun en somut örneği ise Azadiya Welat Gazetesi'ne yönelik uygulamalardır. Azadiya Welat Gazetesi en son Mart 2009'da bir ay süreyle kapatıldı. Böylece Erdoğan'ın Başbakan olduğu 2006'dan 2010 Mart'ına kadar 7 kez Kürtçe yayın yapan gazeteler kapatıldı. Aynı zamanda gazetenin sahipleri ve muhabirlerine yönelik de ağır cezalar isteniyor. Gazetenin İmtiyaz Sahibi Gazeteci Vedat Kurşun hala tutuklu ve hakkında 525 yıl hapis cezası isteniyor. Rojev Gazetesi İmtiyaz Sahibi Mehdi Tanrıkulu da Nisan 2010'da mahkemede 'Kürtçe savunma yaptığı' gerekçesiyle tutuklandı.
Hazırlayan: Abdülselam GÜLSEVDİ
Erdoğan, 1991'de 'dileyen herkesin kendi anadilinde eğitim - öğretim yapabilmesi'nin sağlanması gerektiğini savunuyordu. Ancak Başbakan olduğu dönemde 180 derece değişti. Bunun en iyi kanıtı da sözleri ve 'somut davranışları' oluyor. Erdoğan bugün Kürtçe eğitim talebine şu kesin yanıtı veriyor: 'Kürtçe eğitim dili olsun! Hayır arkadaş, dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok.'
'Dileyen herkes anadilde eğitim-öğretim yapabilmeli'
Erdoğan, 1991'de 'dileyen herkesin kendi anadilinde eğitim - öğretim yapabilmesi'nin sağlanması gerektiğini savunuyordu. Ancak Erdoğan bugün Kürtçe eğitim talebine şu kesin yanıtı veriyor: 'Kürtçe eğitim dili olsun! Hayır arkadaş, dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok.'
Kürtlerin konuştuğu dil olan Kürtçe, Türkçe ile ilgisi olmayan müstakil bir dildir... (Kürt Raporu'nun tespitler bölümünden...)
Demokratikleşme ve insan hakları noktasında Güneydoğu son derece geridir. Yakın bir zamana kadar anlamsız ve çağ dışı Kürtçe yasağı dolayısıyla Bölge insanları hayli baskılarla yüz yüze gelmiştir. (Kürt Raporu'nun tespitler bölümünden...
Türkiye'de Kürt kimliğinin tanınması ve Kürt kültürünün geliştirilmesi için engelleyici tüm yasaların kaldırılması gerektiğini, Kürtlerin yaşadığı bölgelerde Kürtçe'nin öğrenilmesi ve öğretilmesi için yasal imkanlar hazırlanması gerektiğini, bütün bu hakların Türkiye'de yaşayan diğer halklara da - Laz, Çerkez, Arap, Gürcü vs - tanınması gerektiğini, bu çerçevede Türkiye'nin kültürel bir çoğulculuğa sahip olması gerektiğini savunmalıyız. (Kürt Raporu'nun 'Bizim görüş ve tavrımız ne olmalıdır?' bölümünden...)
Türkiye'de dileyen herkesin kendi anadilinde eğitim - öğretim yapabilmesini sağlamak, kitle iletişim araçlarından yararlanmasını savunmak, insan hakları konusunda herkesten çok duyarlı politikalar geliştirmek, bu politikaları somut davranışlara dönüştürmek... Ne yazık ki, partimiz bu konuda henüz istenilen seviyede değildir. Konumuz Güneydoğu olduğu için örnekleri oradan vereyim: Güneydoğu'da kan gövdeyi götürse bile, orada yaşayan halk türlü baskılarla yüz yüze kalsa bile, partimizin bu konuda somut adımlar atmadığını görüyoruz. (Kürt Raporu'nun 'Bizim görüş ve tavrımız ne olmalıdır?' bölümünden...)
Başbakan Tayyip Erdoğan 19 yıl önceki Kürt Raporu'nda Kürt diliyle ilgili son derece önemli olan yukarıdaki görüşleri dile getiriyordu. Bu görüşler, bugün kendisine 'Demokratım' diyen herkesin ve Kürtlerin büyük bir çoğunluğunun altına imza atacağı görüşlerdir.
Buna karşılık, bugün bu görüşlerin altına bir kişinin imza atmayacağını da gayet iyi biliyoruz. O kişi de, bu görüşlerin yer aldığı 19 yıl önceki Kürt Raporu'nun altında imzası bulunan Erdoğan'ın kendisidir. İronik ama gerçek...
Bu durumu daha iyi anlamak açısından Erdoğan'ın Başbakanlığı döneminde dile getirdiği görüşlere bakmak yeterlidir. Ortaya çıkan sonuç ise, 1991'deki 'Demokrat Erdoğan'ın bugün nasıl da statükocu söylemlere sarıldığını gözler önüne seriyor.
Anayasa'da dil statükoculuğu
Anayasa paketiyle büyük bir demokratikleşme adımı attığını savunan AKP hükümeti anadilde eğitim konusunda 1982 Askeri Anayasa'nın öngördüğü maddeyi ısrarla savundu. Anayasa'nın 42. maddesinde yer alan şu ifadelerin değiştirilmeyeceği ısrarla savunuldu: 'Türkçe'den başka hiçbir dil eğitim ve öğrenim kurumlarında Türkçe vatandaşlarının anadilleri olarak okutulamaz ve öğretilemez.'
'Hayır arkadaş, Kürtçe eğitim dili olamaz!'
'Biz ne dedik? Tek millet dedik, tek bayrak dedik, tek vatan dedik, tek devlet dedik. Buna karşı çıktılar. Buna karşı çıkanın Türkiye'de yeri yok. Buyursun istediği yere gitsin' diyen Erdoğan'ın Kürtçe anadilde eğitim ve öğretime karşı tutumu, Başbakan olduğu dönemde 180 derece değişti. Bunun en iyi kanıtı da sözleri ve 'somut davranışları' oluyor. Erdoğan, Almanya'da Türklere yönelik asimilasyoncu politikalara 'Asimilasyon insanlık suçudur' sözleriyle tepki gösterirken, ülkesinde yaşananları ısrarla görmezden geldi.
Haziran 2007: (AKP hükümetinin Kürtçe'ye yönelik ilk 'somut davranışı' Kürtçe hizmet kararı alan DTP'li Belediye'ye yönelik oldu): İçişleri Bakanlığı, 'hizmetlerinde çok dilli belediyecilik kararı alan' Sur Belediye Başkanı Abdullah Demirbaş'ın görevden alınması ve Belediye meclisinin feshi talebiyle Danıştay'a başvurmuştu. Danıştay 8. Dairesi, Demirbaş'ın başkanlığının düşürülmesine ve belediye meclisinin feshine oy birliği ile karar verdi.
Ocak 2008: (Erdoğan Diyarbakır'da sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle bir araya geldi. Dönemin Diyarbakır Baro Başkanı Sezgin Tanrıkulu, 'Anadilde eğitim olsun ve üniversitede Kürdoloji bölümleri açılsın' önerisini sundu. Erdoğan'ın yanıtı gayet açıktı.) 'Sadece Kürtler yok. Yarın Çerkezler, Lazlar da isteyecek. Sorumluluk mevkiinde değilsen atış serbest. Bekara karı boşamak kolay.'
Nisan 2008: (Erdoğan, bu kez Meclis'te Diyarbakır'dan gelen 17 sivil toplum kuruluşunun temsilcilerini kabul etti ve Kürt sorununa ekonomik çerçevede baktığını söyledi. Yine Tanrıkulu Kürtçe eğitim önerisini yaptı ve Erdoğan yine çok kızdı): 'Ana dilde eğitim hiçbir yerde yok. Almanya'da da yok. Ana dilde eğitim sadece azınlıklar içindir. Onlara da kurs açılır. Yalan konuşuyorsun, dürüst değilsin.'
Şubat 2009: (Erdoğan, DTP Lideri Ahmet Türk'ün Kürtçe eğitim talebine Afyon'dan yanıt verdi): 'Eğitim dili Kürtçe olsun! Hayır arkadaş, dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yok.
Ocak 2010: (Hükümet 'açılım' politikasıyla ilgili propagandasını sürdürüyor ve Kürt sorununu çözeceğini ileri sürüyor. Ancak Kürtçe'ye yönelik bir projenin 'açılım' kapsamında olmayacağını yine Erdoğan söylüyor): 'Resmi dil Kürtçe, 2. dil Kürtçe olacak diyorlar. Yok böyle bir şey. Kim söyledi, resmi sözcümüz mü söyledi. Yalan söylüyorsunuz.'
Mayıs 2010: (AKP'nin anayasa paketine destek vermediği için BDP'yi statükoculukla suçlayan Erdoğan, Kürtlerin Kürtçe eğitim talebine ise hakaretle karşılık verdi): 'Bu ülkede yayın yapan TRT 6 açıldı, nankörlük yapmayın.'
1991: Kürtçe kitle iletişim araçlarından yararlanılmalı
2010: Kürtçe yayınlar kapatılsın, 525 yıl ceza verilsin
1991'de 'herkesin anadilinde kitle iletişim araçlarından yararlanması' gerektiğini savunan ve Ocak 2009'da TRT 6'yı yayına başlatan Erdoğan, esasında Kürt basınına yönelik tahammülsüz davranıyor. Bunun en somut örneği ise Azadiya Welat Gazetesi'ne yönelik uygulamalardır. Azadiya Welat Gazetesi en son Mart 2009'da bir ay süreyle kapatıldı. Böylece Erdoğan'ın Başbakan olduğu 2006'dan 2010 Mart'ına kadar 7 kez Kürtçe yayın yapan gazeteler kapatıldı. Aynı zamanda gazetenin sahipleri ve muhabirlerine yönelik de ağır cezalar isteniyor. Gazetenin İmtiyaz Sahibi Gazeteci Vedat Kurşun hala tutuklu ve hakkında 525 yıl hapis cezası isteniyor. Rojev Gazetesi İmtiyaz Sahibi Mehdi Tanrıkulu da Nisan 2010'da mahkemede 'Kürtçe savunma yaptığı' gerekçesiyle tutuklandı.
Hazırlayan: Abdülselam GÜLSEVDİ