12 Mayıs 2010 Çarşamba

Anadilinde Eğitim Hakkı -1

Diller ölmüyor, öldürülüyor da

Anadilinizi konuşamadığınızı bir düşünün! Ne olur acaba? İnsan dilsiz mi kalır? Kendini başka bir dilde ifade edemez mi? İlle de kimliğini yaşayabilmesi için anadilini kullanabilmesi şart mıdır? Sorular artırabilir; ama gerçek olan şudur ki, anadilimiz, kendimiz ve kimliğimiz kadar hayati, gerçek ve önemlidir. Her insanın bir anadili vardır. Ve de bütün dünyanın anadilleri öğretilebilir. Dahası öğretilme hakkına sahiptir.

Anadilleri birbirini yok etmez. Yine de, anadilleri ya da diller yok edilebilir, ediliyor da. Ancak anadillerini yok eden, bir başka anadili değil, devlet ve hükümetler, iş dünyası ve sistemlerdir.

Tüm dünyada artık son yıllarda, özellikle ulus-devlet, etnisite, kimlik ve küreselleşme tartışmaları bağlamında diller de tartışılıyor. Bilhassa irili-ufaklı ve çeşitli etnik, yerel ve ulusal topluluklara ait anadillerinin giderek tehlike altında olduğu ileri sürülüyor. Ulus-devletin kültür, tarih vb. alanlar gibi dilsel çeşitliliğe de bir tehlike ve tehdit oluşturduğu ve bunun da dilsel miras ve zenginlik açısından kabul edilemez bir durum olduğu genel kabul görüyor. Dilsel zenginliğin korunmasının ancak anadillerinin öğretimiyle ve özellikle anadilinde öğretimle mümkün olabileceği artık bir norm olarak akademik ve siyasal çevreye yerleşmiş durumda. Bu tür tartışmaların son yıllarda Kürt sorunu bağlamında Türkiye'yi de etkisi altına aldığı bir gerçek. Kürt sorununun çözülmesi bağlamında AKP hükümeti tarafından ileri sürülen 'Demokratik Açılım' önerileri içinde anadiline ilişkin tartışmalarda çeşitli çevreler tarafından çok değişik savlar ileri sürülmekte, farklı öneriler dile getirilmektedir. Bazı çevreler Türkçe dışındaki dillerde açılıma (özellikle farklı anadillerinde öğretim yapılmasına şiddetle karşı çıkarken bazı çevreler de herkesin kendi anadilinde öğretim görmesi ve sanatsal, kültürel ve sosyal faaliyetlerini icra edebilmesini en doğal ve demokratik bir hak olarak görmektedirler. Türkiye'nin kuruluş aşamasında, bilhassa cumhuriyetin ilk yıllarında homojen bir ulus-devlet yaratma temelinde Türkçe'nin rolüne yapılan vurgunun günümüzde demokratikleşmeyi engelleyici bir durum yarattığına ilişkin olarak yapılan saptamalar geniş bir destek görmektedir.

Bundan dört yıl önce tüzüğünde yer alan 'anadilinde eğitim hakkı' maddesi nedeniyle kapatılma tehlikesi yaşayan sendikamız Eğitim Sen, bu tartışmalarda bilgilendirici ve öğretici bir rol gereğinden hareketle konuya dahil olma ihtiyacı hissetmiştir.

DİL

Dil, insanlar arasında anlaşmayı ve iletişim kurmayı sağlayan bir araçtır.

Dil, kendi yasaları olan, yaşayan, gelişen, zaman zaman da ölen, yok olan bir simgeler sistemidir.

Dil, bir halkı ya da topluluğu birleştiren, ortak hedeflere yönelten ve sosyal olarak yeniden üreten bir kültürel miras ve tarihsel bir zenginlik kaynağıdır.

Ayrıca uzun bir dönem içinde şekillenen sosyal bir kurumdur.

Dil, bir kültürün taşıyıcısı, hatta aynasıdır.

Dil, etnik bir topluluğun kimliğidir.

Bir toplumun kimliğini anlamak için diline bakmak gerekir. Nihayetinde dil, ana gösterge, sembol ve kimlik kaydıdır. Dil, düşüncenin ayrılmaz bir parçasıdır.

Beyin, bellek ve zihnin kendini nesnel ve somut olarak göstermesinin zorunlu bir öğesidir.

Dil, o dili konuşan halk için bir müzedir, taşıyıcısı olduğu her kültür için bir anıttır.

DİLİN FARKLI BİÇİMLERİ

Dil, sözel, yazılı ve görsel olmak üzere üç temel biçim alır.

Sözel dil, konuştuğumuzdur. Sözlerle ifade edilen, dildir.

Yazılı dil, eskiden parşömen sonra kağıt gibi nesnelere yazılan semboller sistemidir. Semboller sistemi olarak her dil bir alfabe şeklinde sistematik bir biçim alabilir.

Görsel dil, resim ya da görüntünün dilidir. Sinema filmleri, afiş, resim, TV ve bilgisayar gibi kitle iletişim araçlarının ekran görüntülerinin görsel bir dili vardır.

Günümüz toplumlarında bu üç dil biçimi genellikle aynı kitle iletişim aracında ya da ortamında (medium) birlikte kullanılır.

BİR DİL NE ZAMAN ÖL(DÜRÜL)ÜR?

Elbette bir dil, ki bu dil genelde egemen dildir, diğer bir dilin yerini aldığında ve anne-babalar çocuklarına o dili artık evde ya da başka mekanlarda öğretmediklerinde ölür ya da öldürülür. Ama ölüm ya da öldürme, daha çok yerli halklar ve azınlıkların konuştukları dillerin hayat ortamlarının yıkıma uğratılmasıyla gerçekleşir. Çağdaş uygarlık denilen gerçeklik, yerli, yerel ya da etnik dilleri kendi içinde eritmeye devam etmektedir.

Geçmişte boyunduruk altına alınan veya köleleştirilen halklara karşı gösterilen küçümseme, onların dillerine de gösterilirdi. Bu diller, basit veya hayvanca diye tasvir edilmiştir. Boyunduruk altına alınan ya da köleleştirilen halkın kültür ve teknolojisinin modern, ileri veya endüstriyel standartlarda olmaması, bu dilin ilkel, yabani ve hayvani olduğu şeklindeki kanıyı iyice pekiştirmiştir. Geçmişte teknolojik açıdan ilkel olan bir halkın doğal olarak zengin bir dile sahip olamayacağına inanılırdı. Egemen kültüre mensup bireyler, Maya ve Aztek örneğinde görüldüğü gibi, büyük sanatsal başarıların kanıtlarına rağmen, bu yerli halkları aptal, tembel veya barbar gibi terimlerle küçük düşürmüş ve bunların dillerini cahil, geri, bozulmuş, yetersiz ve hatta misyonerlerin dediği gibi şeytan işi olarak damgalamışlardır.

Örneğin, Avustralya'daki Aborijinlerin dillerinin gelişmemiş olduğuna, çünkü yalnızca birkaç yüz kelime içerdiğine ve hiçbir soyut kelimeye sahip olmadıklarına, bunların dillerinin ihtiyaçlarını anlatmak için işaretler kullanmak zorunda bırakacak kadar basitliğe dair fikir yaygındı. Buna benzer değerlendirmeler dünyanın değişik yerlerinde h‰l‰ mevcut. Örneğin, Türkiye'de Türk kanaat önderleri ve entelektüellerin önemli bir kısmı, Kürtçe'nin gelişmemiş, entelektüel ve bilimsel bir niteliğe sahip olmayan bir dil olduğu, diğer dillerden (başta Türkçe olmak üzere) çok sayıda kelime aldığını, hatta illere göre bile Kürtlerin benzer değil, farklı bir Kürtçe'yle konuştukları için birbirlerini anlayamadıklarını iddia etmektedir.

Bir dilin ölmesinin ya da öldürülmesinin çok çeşitli boyutları vardır: İlk olarak, küreselleşme olayına sahip çıkan egemen çevreler, çok sayıdaki farklı ve değişik dilin varlığının iletişim, ekonomik kalkınma ve ticaret ve de genel olarak modernleşme önünde engel oluşturduğunu iddia etmektedirler. Bunlar tüm dünyaya egemen olan tek bir dilden taraftırlar. Bu dil İngilizce'dir. İngilizce ekonomi ve bilimin olduğu kadar diplomasinin ve uluslararası örgüt ve ilişkilerinin de dilidir. İkinci olarak, ulus-devlet taraftarı olanlar, yerel, etnik ve kabile dillerinin ulusal birliği ve homojenleşmeyi engellediğini iddia ederek dilde özleşme ve birlik adı altında tekdilliliği savunmaktadırlar. Dünyadaki tekdilli ulus-devletlerin hemen hepsi iç savaş yaşamıştır. Sadece ulus-devletler değil, pek çok ülke, nüfus sayım ve verilerinde farklı dilleri (yani farklı anadillerini) kaydetmez veya kaydetse bile, bu kayıt o dilin tehlikede olup olmadığını bilmeye imkan vermez.

İNSANLIĞIN DİL HAZİNESİ

Bugün dünyada yaklaşık 6000 dilin konuşulduğu öne sürülmektedir. Fakat son beş yüzyılda yaklaşık 6000 kadar dilin de ortadan kalktığı ya da yok edildiği ifade edilmektedir. Diller ölmüyor, öldürülüyor da. Örneğin bugün artık İngilizce, öldürücü bir dildir. Ama öldüren dil değil, o dili kullananlardır. Dünya dillerinin ezici çoğunluğu silinip gitme tehlikesiyle karşı karşıyadır. Dil ölümü ve dil değiştirme, pek çok örnekte teslim olmaktan başka seçeneği bırakılmayan halkların neredeyse kaderi olmuştur. Pek çok halkın, etnik topluluğun dilinin kamusal alanda (eğitimde, devlet dairelerinde vb.) konuşulmaması için çeşitli insan hakları ihlalleri yaşanmaktadır. Bu hak ihlallerinin çok çeşitli biçimleri vardır. Örneğin anadilinin eğitimde kullanılmasının yasaklanması, anadilinde yerel yönetimlerin engellenmesi, anadilinde trafik levha ve işaretlerinin yazılamaması vb.

Tüm hak ihlallerine karşın herkesin kendi dilini bir kültür kaynağı olarak koruyup onu çocuklarına aktarmaya hakkı vardır. Bu hak söylemi günümüzde dünyanın duyarlı tüm çevrelerinde kabul edilmektedir.

AZINLIK HAKLARI VE ANADİLİ

Azınlık hakları mücadelesinde dil çoğu zaman önde gelen bir simgedir. Bu mücadele genellikle çatışma şeklini almaktadır. Günümüzdeki çatışmaların yüzde 80'ininden fazlası, ulus-devletler ile bu devletlerde azınlık konumunda yaşayan halklar arasında yaşanmaktadır.

Siyasal ideolojileri farklı olsa da, bütün ulus-devletler geçmişlerinde azınlıklara eziyet etmişlerdir. Bu eziyeti bugün h‰l‰ sürdüren devletler vardır. Kimi ulus-devletler kendi içindeki azınlıkların kökünü kazımaya (soykırım) varıncaya değin sert politikalar uygulamış, kimi de yok etme yerine asimilasyon ya da entegrasyon politikalarıyla azınlıkların kendi varlıklarını yeniden üretmelerinin önüne set çekmiştir. Elbette dil, kökü kazınma (dil soykırımı) sürecinde en önde gelen unsur olmuştur. Fakat daha yaygın politika, asimilasyondur. Asimilasyon süreciyle ülke içindeki azınlıklara ya da dışarıdan göç edenlere kendi dil ve kültürlerinin aşağı olduğu mesajı iletilir. Bu mesaj ince biçimlerle, mesela eğitim sürecinde azınlık üyelerine empoze edilebilir. Örneğin, Finlandiya'da Saamilere (Laponlar) ya da ABD'de İspanyol kökenli Amerikalılara, Fince ya da İngilizce dilbilgisini zayıflatacağı gerekçesiyle evde yerli/azınlık dilinde (Saamice ya da İspanyolca) konuşulmaması tavsiyesinde bulunulmuştur. Evde egemen toplumun dilinin konuşulması için çeşitli profesyoneller (öğretmen, sosyal çalışması, dilbilimci vs.) devreye sokulmuştur. Oysa ABD'de İspanyol kökenlilerin (Hispaniklerin) konuştukları İspanyolcanın oranı yüzde 25 gibi oldukça yüksek bir orandır. Buna rağmen geniş seçmen grupları İngilizcenin ulusal bir dil olarak sürdürülmesi için lobi faaliyetlerinde bulunmaktadırlar.

Günümüzde azınlık mensubu çocuklar dünyanın her yanında anne-babalarının dillerini konuştukları için cezalandırılmaktadırlar. Mesela Türkiye'de bazı illerdeki devlet okullarında kurulan çeşitli dil kollarının ('Kürtçe Kolu', 'Lazca Kolu', Çerkezce Kolu') işlevi, Türkçe'den farklı anadillerinde konuşan çocukların tespit edilip idareye bildirilmesidir. Elbette Türkçe'den farklı anadillerinde konuşan öğrenciler cezalandırılmıştır geçmişte.

Azınlıkların parçalanmasının yollarından biri de, egemen dili zorunlu kılmaktır. Bu zorunluluk eğitimden başlanıp kamusal alanın diğer çevrelerine değin uzatılır. Bu süreçte, azınlık mensubu birey ya da göçmen, ancak egemen dili öğrenip konuşarak, sadece o dille iş görerek iyi biçimde yaşayabileceği kanısına varır. Kaldı ki, egemen dil, yerli topluluğunu kısıtlı sınırlarından dışarıya açılmayı kolaylaştırdığı için de tercih edilir.

AZINLIK DİLLERİ SÖZLEŞMESİNDE ANADİLİ

2000 yılında Avrupa Konseyi'ne üye ülkelerce kabul edilen Avrupa Bölgesel veya Azınlık Dilleri Şartı ile çokkültürlü ve çokdilli bir Avrupa vizyonunun geliştirilmesi ve güçlendirilmesi amacıyla çeşitli kararlar alınmıştır. Buna göre, yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan Avrupa bölgesel veya azınlık dillerinin korunması, Avrupa'nın geleneklerinin ve kültürel zenginliğinin sürdürülmesi ve geliştirilmesine katkıda bulunulması, özel hayatta ve kamusal alanda bir bölgesel veya azınlık dilini kullanabilmenin BM Sivil ve Siyasi Haklara İlişkin paktın hükümleri ve Avrupa Konseyi İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerinin Korunması Sözleşmesi'nin ruhu uyarınca geri alınamaz bir hak olduğunun kabul edilmesi, bölgesel ve azınlık dillerinin korunması ve teşvikinin resmi dillerin ve bunları öğrenme zorunluluğunun aleyhine de olmaması gerektiği belirtilmiştir.

TEKDİLLİLİĞİN KARŞISINDA ÇOKDİLLİLİK

Dünyada 6000 kadar dil olmasına karşın bu dillerin tümü 200 ülkede konuşulmaktadır. Bu da, dünyanın tekdilli değil, çokdilli olduğunu gösterir. Bazı ülkelerde yüzlerce dil konuşulmaktadır. Örneğin Papua Gine'de 850, Nijerya'da 427, Kamerun'da 270, Zaire'de 210, Solomon Adaları'nda 66, Avustralya'da 250, Hindistan'da 380, Endonezya'da 670 farklı dil konuşulmaktadır. Bütün dillerin yüzde 70'den fazlası dünyanın en yoksul ülkelerinden bazılarının da içinde olduğu 20 ulus-devlette konuşulmaktadır. Bu farklı, zengin ve doğal gerçekliğe karşın tekdilli dünyayı savunanlar, daha çok tek dilin konuşulduğu uluslara mensupturlar ve zamanı geldiğinde herkesin kullanacağı dilin, kendi dilleri olacağına inanmaktadırlar. Bu yüzden, dilde milliyetçilik, çoğu zaman barışçı değil, yayılmacı ve diğerini yok edici bir milliyetçiliktir. Eğer bir dil, dünyanın ortak dili sıfatını kazanırsa, bu mutlaka diğer dillerin aleyhine olarak gerçekleşecektir. Ama yine de ikidillilik, çatışma olmaksızın barışçıl bir durumda gerçekleşebilir. İnsan, iki dilden birini kimlik dili, diğerini de ortak anlaşma dili olarak kullanabilir. Bilimsel araştırmalar bir çocuğun birkaç dili birlikte öğrenebildiğini ve bu dillerin birbirine ket vurmadığını göstermektedir.

ÇOKDİLLİ EĞİTİM POLİTİKASI

Ulus-devlet anlayışı çerçevesinde ortaya çıkan 'tek dil, tek millet' ideolojisi artık günümüzde aşılmıştır. Çok dar bir milliyetçi çevrenin kullandığı bu slogan dünyada yerini giderek çokdilli, çokkültürlü anlayışa, çokdilli eğitim modelleri arayışına bırakmıştır. Etnik ve dilsel çeşitliliği savunan çokdilli eğitim politikaları, homojenleştirici, asimilasyoncu politik söylemleri, farklılıkları savunan özgürleştirici söylemlere dönüştürmüş, böylelikle bastırılmış yerli göçmen dillerini konuşanlar için yeni ufuklar açmıştır. Ancak yine de farklılık bazı sorunların ortaya çıkmasına neden olmuştur. Örneğin, farklı dilleri konuşan, farklı kültürlerden gelen öğretmen ve öğrencilerin çoğul kimlikleri ile nasıl baş edilecektir? Mesela öğrenciler sınıflara nasıl yerleştirilecek, müfredatta ve sınıf içi öğretimde hangi dile ne kadar zaman ayrılacaktır?

Çiftdillilik, kişinin kendisini ikinci bir dilde anlaşılabilir bir biçimde ifade edebilmesidir. Çiftdilli olmanın, zihinsel ve dilsel gelişime olumlu etkileri olduğu birçok çalışmada vurgulanmıştır. Çiftdillilikte ikinci dil sonradan kazanıldığı gibi iki dil aynı anda da kazanılabilir. İki dilin aynı anda kazanılmasına eşzamanlı çiftdil gelişimi denir. Eşzamanlı çiftdil gelişiminde ailenin çocukla kurduğu iletişimde doğduğu andan itibaren iki dil kullanılır.

Çokdilli eğitim politikası, çokdilliliğe dayanmaktadır. Çokdillilik de, kimlik talebine dayanmaktadır.

Hazırlayan: Sami TAN
Eğitim Sen Genel Merkezi Broşüründen

HAFTAYA
-Anadil, anadili ve anadilinin öğretimi.
-Bazı ülkelerde eğitim dili ve anadili öğretimi.

Hiç yorum yok: