HPG gerillalarının 14 Eylül’de Diyarbakır’ın Lice ilçesine bağlı Tepe
jandarma karakoluna yönelik düzenlediği eylemin görüntüleri Gerilla
TV’de yayınlandı.
HPG’nin saat 18.40’da başlattığı saldırı
sonucunda karakolda onlarca askerin öldüğü, bir tank ve bir panzerin
imha edildiğini bildirdi. Görüntülerde, kamera çekiminin yapıldığı yerde
bir gerilla Kürtçe konuşurken, bir diğeri Türkçe yaşananları anlatıyor.
Karakolun
dumanlar içinde kaldığı, tüm mevzilerin düştüğü, askerlerin herhangi
bir karşılık veremediği ifade ediliyor. Dördüncü dakikada karakolun
alevler içinde olduğu açıkça görülürken, mevziler ve karakolun tamamen
düştüğü belirtiliyor.
HPG Basın İrtibat Merkezi, bu eyleme
ilişkin 16 Eylül günü yaptığı açıklamada gerillanın karakola yönelik
“fedai eylem” gerçekleştirdiğini, 25 askerin öldürüldüğü bu eylemde bir
tank, bir panzer ile 1’i A4 silahına ait olmak üzere 5 mevzi ve
nizamiye kulübesinin imha edildiğini duyurmuştu. HPG-BİM, “fedai”
eylemde gerillanın herhangi bir kayıp vermeden üslerine döndüğünü
bildirmişti. Türk yetkililer, karakolun tamamen imha olduğu bu saldırıda
'bir askerin yaralandığını'!! iddia etmişti.
Görüntüler şu adreste yayınlandı: http://www.gerillatv.net/view_video.php?viewkey=87fcd52517084d614d17
ANF
Qamişlo -
Batı Kürdistan’ın askeri gücü Halk Savunma Birlikleri (YPG)
yetkililerinden Sipan Hemo, “Saldırgan bir ordu değiliz, meşru savunmayı
esas alıyoruz” derken Türklerle bir sorunlarının olmadığını ancak Kürt
topraklarına yönelik olası bir müdahaleye üst düzeyde bir direnişle
karşılık vereceklerini söyledi. YPG, “Kürdistan topraklarını savunmak
için dünyayla da savaşırız” dedi.
Batı ve Türkiye destekli
silahlı gruplar ile baskıcı Baas rejimi arasındaki savaş derinleşirken,
yıllarca yok sayılan ve her türlü baskıya maruz kalan Kürtler ise Batı
Kürdistan’da geçmişten ders alarak, kendi öz güçlerine dayanmayı tercih
ettiler. Kendi kurumlarını oluşturarak, birçok kentte yönetimi ele
geçiren halk, en büyük örgütlenmeyi de savunma alanında gerçekleştirdi.
Bu siyasetleri sayesinde dünya gündemine giren ve bölgelerini savaşın
dışında tutma becerisini gösteren Kürtler, savunmalarını Halk Savunma
Birlikleri (YPG) adı altında yapıyorlar. 2004 yılından itibaren
örgütlenme çalışmaları baskılara rağmen yürütülen ve 2011 yılında resmi
ilanı yapılan YPG genç kadın ve erkeklerden oluşan yapılanmasıyla Batı
Kürdistan’ın tek savunma gücü konumunda. Hem içte hem dışta gündemde
olan ve askeri yapılanmasına hız veren YPG’nin yetkililerinden Sipan
Hemo, hem YPG yapılanmasına hem de gündemdeki konulara ilişkin ANF’nin
sorularını yanıtladı.
TÜM SINIRLAR YPG KONTROLÜNDE
*YPG Batı Kürdistan’ın tüm kentlerinde örgütlü mü, Batı Kürdistan sınırlarının tümü YPG tarafından mı korunuyor?
Bazı
illerde diğerlerine göre örgütlülüğü az olsa da, bütün kentlerde YPG
örgütlenmiş durumda. Dêrik’ten Efrin’e kadar Türkiye, Arap ve Güney
Kürdistan sınırlarının hepsi YPG tarafından korunuyor.
DERİK’TE DE TUGAY OLUŞTURULACAK
*
YPG güçlerinin sayısı konusunda bir rakam verebilir misiniz: Hangi yaş
grupları YPG’ye üye olabiliyor, YPG içerisinde diğer halklardan
katılımlar var mı?
Askeri sır olduğu için bir sayı
belirtemiyoruz, ancak mümkün olduğunca çok kişiyi eğitmek istiyoruz.
Batı Kürdistan’da 3 milyon kişi yaşıyor ve kaynayan bir bölgede
bulunuyoruz. Bu nedenle savunma amacıyla gücümüzü büyütmek istiyoruz.
Hedefimiz büyük, bir ordu oluşturmak istiyoruz. Bu kapsamda Efrin’de ve
Qamişlo’da tugay oluşturduk, Derik’te de oluşturacağız.
YPG’ye
18-30 yaş grupları arasında bulunanlar katılabiliyor. YPG güçleri de bu
yaşlardaki kadın ve erkek gençlerden oluşuyor. Neredeyse erkekler kadar
kadınlar da katılım gösteriyor ve yoğun ilgi var.
YOĞUN KATILIM VAR
Güçlerimizi
oluştururken, tüm Batı Kürdistan’ın savunma gücü olduğumuzu belirtmiş
ve her halktan gençlere katılım çağrısında bulunmuştuk. Bu kapsamda
Kürtlerin yanı sıra, Asuri, Ermeni gençler de YPG saflarına katılım
gösterdi. Yine birçok Arap genci de katılmak için başvuru yapmış
durumda. Yani diğer halklardan bir ilgi olduğunu belirtebiliriz, ancak
istenilen düzeyde değil. Belki kaygıları vardır veya kendimizi tam
anlatamamış olabiliriz. Fakat her halktan katılımların artması için
çalışmalarımız devam ediyor. Bu kapsamda Dêrik, Kobanê ve Efrîn’de
kurduğumuz başvuru merkezlerine yoğun ilgi gösteriliyor.
KADIN VE ERKEKLERDEN OLUŞAN 7 KİŞİLİK YÖNETİM
*YPG kendi içinde nasıl bir hiyerarşiye sahip?
YPG
askeri sisteme göre örgütlenmiş durumda. Altan üste kadar emir-komuta
sistemi söz konusu. 7 kişiden oluşan üst karargahımız var. Kadın ve
erkeklerden oluşan bu 7 kişilik yönetim, bütün YPG güçlerinden sorumlu.
Bu karargaha bağlı tugay düzeyinde bölge ve eyalet karargahları
bulunuyor, onlara bağlı da daha küçük birimler var.
*Kuruluştan bugüne hangi zorluklarla karşılaştınız?
Suriye
rejiminin 12 Mart 2004’te Qamişlo’da gerçekleştirdiği katliamın
ardından, Batı Kürdistan gençliğinin askeri olarak örgütlenmesi ihtiyacı
ortaya çıktı. Bu kapsamda bazı adımlar attık, ancak birçok zorlukla
karşılaştık. Devletin saldırıları çok fazlaydı, birçok arkadaşımız
tutuklandı ve akıbetleri hakkında şimdiye kadar da bilgi alamadık. O
dönem çalışmalarımızda yer alıp da devlete esir düşen 30’dan fazla
arkadaşımızdan hala haber alamıyoruz. Sağ olup olmadıklarını da
bilmiyoruz. Çalışmalarımızı gizli yürüttük. “Arap Baharı” diye
adlandırılan sürece kadar çalışmalarımızı böyle yürüttük.
HALK AYAKLANMALARI DAHA FAZLA ÖRGÜTLENME OLANAĞI SAĞLADI
Kuzey
Afrika ve Ortadoğu’da başlayan ve Suriye’de devam eden halk
serhildanları, bize de daha fazla örgütlenme olanağı sağladı. Alanımızı
savunma ihtiyacı kapsamında, örgütlülüğümüzü genişlettik. Ancak çeşitli
engeller de oldu. Bu engeller halk tarafından değil, siyasi yapılarca
çıkarıldı. Halk bizi bağrına bastı, büyük destek verdi. Fakat, bazı
siyasi yapılanmalar engel olmaya çalıştı. Belirtmemiz gerekir ki, hiç
bir siyasi parti destek sunmadı. Kendi öz gücümüzle bu düzeye gelmemize
rağmen, hala engel çıkarmaya çalışanlar var. Bazıları bizi siyasi
çelişkilerin içine çekmek istiyor, bazıları bizi 'başka bir güç' olarak
göstermeye çalışıyor. Ancak YPG, Batı Kürdistan’ın savunma gücüdür ve
hiçbir siyasi oluşuma bağlı değil. Tek amacımız savunmadır.
“12 ŞEHİT VERDİK”
Kürdistan’daki
bütün halkları koruma anlayışı ile hareket ediyoruz. Nerede bir saldırı
varsa müdahale ediyoruz, sorunları çözmeye çalışıyoruz. Birkaç örnek
vermek istiyorum. Halep’in Şêxmeqsud Mahallesi’ndeki katliama karşın,
misilleme eylemlerimiz oldu. Efrin’de kim olduğunu dahi bilmediğimiz,
öldürülen bir doktorun katillerini yakalayıp kamuoyuna açıkladık.
Kobanê’de bir Kürt yurtseverin katledilmesine karşı, rejimin askeri
üslerine yönelik sonuç alıcı eylemlerimiz oldu. Qamişlo’da Kürt
gençlerinin tutuklanmasına karşı eylem gerçekleştirdik. Yine dış
müdahalelere karşı genel bir direnişimiz söz konusu. Efrin’den Derik’e
kadar devletin kurumlarına el koyduk ve sivil iradeye teslim ettik. Bu
mücadelemiz boyunca 12 arkadaşımızı şehid verdik.
YÜKSEK KONSEYİ İNKAR ETMİYORUZ
*
Halkın büyük desteğine karşın, bazı siyasi güçlerin engellerinin
olduğunu belirttiniz. Bir süre önce de Kürt Yüksek Konseyi’nin
kararlarının sizleri bağlamadığını açıkladınız, bu ne anlama geliyor?
YPG bağımsız mı hareket ediyor?
Doğrusu askeri güçler siyasi
perspektiften yoksun hareket edemezler. Başlangıçta hiç kimsenin bizi
bir siyasi partiye bağlı göstermesini kabul etmedik. Olumlu ve ulusal
bir adım olarak gördüğümüz Kürt Yüksek Konseyi’nin ilanından sonra, biz
de YPG olarak sevincimizi paylaşıp irade olarak kabul ettik. Hala da
konseyin Batı Kürdistan ve Kürt halkının birliği için gerekli görüyor ve
geliştirilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Biz de savunma gücünün konseye
bağlı olmasını istedik. Bu kapsamda onlarla toplantı gerçekleştirerek,
resmi bir güç olarak halka hizmet etme, konseyin programına göre ve
konseye bağlı hareket etme isteğimizi ilettik. Onlar da çok olumlu
yaklaştılar. Ancak, pratikte bunlar gerçekleşmedi, destek vermediler.
Biz de hiçbir şey yapmadan kalamazdık, çünkü planımızı yapıp
çalışamazsak tasfiye olurduk. Bu nedenle bir açıklama ile konseyin
kararlarının bizi bağlamadığını belirttik. Fakat, açıklamamız, konseyin
inkarı anlamına gelmiyor. Şimdi de konseyi bir ihtiyaç olarak görüyoruz,
ancak bizi resmi olarak kabul etmiyorlarsa, kapılarımızı onlara
açamayız.
Açıklamalarımızdan sonra, konseyin yaklaşımında bir
değişiklik gördük. Bizimle diyalog geliştirdiler, yeni bir toplantı
yaparak, YPG’yi resmi olarak kabul etmek istediklerini belirttiler.
Siyasi bir güce bağlı olmayı istiyoruz, ancak bu bir siyasi parti
olmayacak.
WALİ CİNAYETİ KARANLIK BİR OLAY
* Bazı
çevrelerin “YPG bir partiye bağlı” tartışmalarını yürüttüğü bir dönemde,
Suriye Kürtleri Ulusal Meclisi (ENKS) Üyesi Mahmud Wali Serêkanî’de bir
suikast sonucu öldürüldü. Siz de olayın aydınlatılması için elinizden
gelen her şeyi yapacağınızı duyurdunuz. Bu olaydan sonra Batı
Kürdistan’da değişik partilerden size güvenliklerini sağlamaya dönük bir
talep geldi mi, böyle bir talep gelmesi durumunda bunu değerlendirir
misiniz?
Soru işaretleriyle dolu bir olay, biz de zaten hemen
açıklama yaparak, olayı aydınlatmak için çalışacağımızı belirttik. Bu
olay, Kürt Yüksek Konseyi’ne karşı yaptığımız açıklamadan bir gün sonra
gerçekleşti. Dolayısıyla karanlık bir olay olarak görüyoruz. Belki
herkes olayın nasıl gerçekleştiğini biliyor, fakat bizim için hassas bir
durumdu. Kürt Yüksek Konseyi ile ilgili bazı çelişkilerimizi
açıklamıştık, hemen sonrasında da bu olayın yaşanması gösteriyor ki bu
sıradan bir olay değil. Konuya ilişkin araştırmalarımız devam ediyor. İç
bir mesele ise asayiş güçleri aydınlığa kavuşturacaktır. Ama dış
güçlerin işi ise biz de YPG olarak gerekli olanı yapacağız.
PARTİLER KENDİLERİNE BAĞLI GENÇLERİN YPG’YE KATILMASINI İSTİYOR
Bu
olaydan sonra, bazı siyasi partilerle iletişimimiz oldu. Olumlu
yaklaşımları söz konusu, kendilerine bağlı gençleri eğitmemizi ve YPG’ye
katılmalarını istiyorlar. Herkesin şunu bilmesi gerekir ki PYD’den
bahsetmiyorum, onun dışında bizimle doğrudan iletişime geçen partilerden
söz ediyorum. Tabi bütün partilerin böyle davranmasını istiyoruz.
QAMİŞLO’DA FİNALİ YAPACAĞIZ
*
Bazı güçlerce tartışılan Batı Kürdistan dışındaki güçlerle
ilişkilerinizi de sormak istiyoruz. Bunlardan biri de Baas rejimi
güçleri. Batı Kürdistan’da henüz kontrolü ele geçirilmemiş Qamişlo gibi
şehirlerde YPG güçleri ile Esed güçleri arasında nasıl bir iletişim var?
Esed
güçleri ile YPG’nin hiç bir iletişim söz konusu değil. Qamişlo’nun özel
bir yeri var, halkın yönetimi ele alma sürecinin finalini burada yapmak
istiyoruz. Ancak, bu adımımızın halka zarar vermesini istemiyoruz.
Olumlu sonuçlar almak istiyoruz fakat, kayıplarımızın az olmasını
hedefliyoruz. Her şeyin bir bedeli var, ama kaybımızı en aza indirgemek
hedefindeyiz, hesabımızı buna göre yapıyoruz.
ÖZGÜR SURİYE ORDUSU İLE İLETİŞİM VAR
*Peki, Özgür Suriye Ordusu gibi Suriyeli muhalif silahlı gruplarla ilişkiniz ne düzeyde?
YPG
olarak, Özgür Suriye Ordusu’na saygı duyuyoruz, onları Suriye
devrimcileri olarak görüyoruz. Kürtler gibi Araplara da büyük zulmeden
rejime karşı savaşıyorlar. Onlarla iletişimimiz var. Ancak bir sorunumuz
var ki o da siyasi muhalefetle ilgili, bu da Kürt iradesinin tanınması
konusunda yaşanıyor. Suriye’ye gönüllü katkı sunmak istiyoruz, zorla
değil. Kürtler çok bedel ödedi, eğer resmi olarak bir tanıma söz konusu
olursa, Kürtler zaten halk serhildanları öncesinden beri rejime karşı
savaşıyorlar.
*Qamişlo’da geçtiğimiz hafta düzenlenen bombalı
saldırıda 8 kişi ölürken onlarca sivil de yaralandı. Saldırıyı Özgür
Suriye ordusunun üstlendiği, hatta kentte eylemlerini arttıracakları
tehdidinde bulundukları iddia edildi. Sivillere zarar veren bu tür
eylemlerin artması durumunda tutumunuz ne olacak?
Kürdistan
kentlerinde hiçbir gücün hiçbir şekilde yerleşmesini ve eylem yapmasını
kabul etmiyoruz. Kürdistan halkının kendi savunma gücü var, dolayısıyla
tüm güçlerden isteğimiz Kürdistan’ı üs olarak kullanmamalarıdır. Kim
olursa olsun, bu tür eylemleri kabul etmiyoruz ve izin vermeyeceğiz. Bu
olay üzerinde de duruyoruz.
KÜRDİSTAN TOPRAKLARINI KORUMAK İÇİN DÜNYA İLE SAVAŞIRIZ
*Selahaddin
Eyyubi adlı bir grup tarafından da tehdit edildiğiniz söyleniyor? Böyle
bir şey var mı, varsa bu grubun tehdit düzeyi nedir?
Doğrusu
böyle bir şey duymadım. Öyle bir şey varsa ortaya çıksınlar. Biz
buradayız ve açıkça Kürdistan toprağını koruyacağımızı belirtiyoruz.
Başka bir yere gidip kimseye saldırmıyoruz. Ancak Kürdistan topraklarını
savunmak için dünyayla da savaşırız. Kimseyle bir sorunumuz yok, eğer
Özgür Suriye Ordusu ise, onların yeri belli ve rejime karşı savaşları
kapsamında saygı gösteriyoruz. Ancak gelip Kürdistan toprakları üzerinde
böylesi eylem yaparlarsa kabul etmeyeceğiz. Saklı değiliz ve hazırız,
tehdit nereden gelirse gelsin, fedailer olarak halkımızı koruyacağız.
TÜRKİYE KÜRT TOPRAĞINA ADIM ATSA ÜST DÜZEY DİRENİŞ GELİŞİR
*Gündemde
olan ve sizi de direk ilgilendiren bir konu da Türkiye ile Suriye
arasındaki gerginlik. Türk Meclisi Suriye tezkeresini kabul etti. Bu
Batı Kürdistan için de bir tehdit mi, Türkiye’den gelebilecek olası bir
saldırıya karşı nasıl bir pozisyon içerisinde olacaksınız?
YPG
olarak Türklerle bir sorunumuz yok. Türklere yönelik bir tehdidimiz
olamaz ve bunu kamuoyuna açıkladık. Fakat Türk devletinin bazı
girişimleri var. Türkiye havadan veya Suriye kentleri sınırlarından
Suriye’ye müdahale ediyorsa, bizim bununla bir ilgimiz olmaz. Ancak,
Efrin’den Dêrik’e kadar Kürdistan toprağıdır, tek adım bile atsa en üst
düzeyde direniş göstereceğiz. Türk devleti iyilikten anlıyorsa Kürtler
onlara dost olur, yok eğer, “Ayda bile bir Kürt varsa müdahale edeceğiz”
diyorlarsa, o zaman biz de nasıl cevap vereceğimizi tüm dünyaya
gösteririz.
SALDIRGAN BİR ORDU DEĞİLİZ, MEŞRU MÜDAFAYI ESAS ALIYORUZ
*
Son olarak Uluslararası Kızılhaç Suriye’yi iç savaşın yaşandığı ülke
olarak ilan etti. Bu durumda tüm çatışan taraflar için Cenevre
Sözleşmesi geçerli. Siz resmi olarak bu sözleşmeye taraf olduğunuzu
Uluslararası Kızılhaç’a beyan ettiniz mi?
Ne yazık ki Suriye
iç savaşa doğru gidiyor. Her kesim silahlanıyor. Buna karşı tutumumuz
Kürtleri bu sürecin dışında tutarak, öz savunma yapmaktır. Sorduğunuz
soru daha önce de bize sorulmuştu. Şunu söylemem gerekiyor ki, biz
sadece uluslararası sözleşmelere uymak amacıyla hareket etmiyoruz. Meşru
savunma anlayışına sahibiz. Saldırgan bir ordu değiliz, meşru
savunmayı esas alıyoruz. Bu doğanın bir kanunudur ve uluslararası
sözleşmelere de uyuyor. Bu kutsal kanuna bağlıyız, geliştiriyoruz.
ANF
Engin Erkiner
Hükümete yabancı ülkelere yönelik askeri harekat iznini veren tezkere TBMM’den geçti.
Sorunların görüşmeler yoluyla çözümlenmesini isteyen çok kişi tezkereye ve savaşa karşı çıktı, bu amaçla gösteri yaptı.
Bunlar güzel gelişmelerdir ama...
Erdoğan ve AKP yine istediğini yaptı.
Gündemi değiştirdi, dikkati istediği noktaya çekti ve bu arada ana sorunu da perdeledi.
Öncelikle belirtmek gerek:
Türkiye’nin Suriye’ye yönelik önemli bir işgal harekatına girmesi mümkün değildir.
Yapabileceği
küçük sınır ötesi operasyonlar düzenlemek, topraklarına düşen top
mermilerine karşı misillemede yapmak, Suriye’deki isyancıları
desteklemek, MİT vasıtasıyla ülke içinde değişik faaliyetler
göstermektir.
Bunları aylardan beri zaten yapmaktadır ve bunun için TBMM’den tezkereye ihtiyacı da yoktur.
Türkiye’nin
aylardan beri yaptıklarının ötesinde Suriye’ye yönelik önemli bir
askeri operasyona girmesi, ülkenin bir bölümünü işgale yönelmesi mümkün
değildir.
Şu basit nedenle ki:
Suriye ile Rusya Federasyonu arasında saldırmazlık antlaşması vardır.
Rusya
Federasyonu Tartus’ta büyük bir deniz üssüne sahiptir ve Suriye’nin şu
veya bu oranda işgal edilmesine açık olarak karşıdır.
İran da aynı tutumda bulunmakla birlikte burada asıl önemli olan Rusya Federasyonu’dur.
Türkiye’nin
Rusya ile askeri olarak boy ölçüşmesi mümkün olmadığına ve hükümet ve
ordu da bunu iyi bildiğine göre; Meclis’ten geçen tezkereyi gereğinden
fazla ciddiye almak, AKP ve MHP’nin ucuz kabadayılığına prim vermek
olur.
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için Suriye’nin merkezinde bulunduğu 21. yüzyılın ilk dünya savaşına daha yakından bakalım.
21. YÜZYILIN İLK DÜNYA SAVAŞI
Dünya
savaşı, küresel çapta etkinliği bulunan ülkelerin tamamının ya da
önemli bir bölümünün bir savaşta karşı karşıya gelmeleri anlamına gelir.
Geçtiğimiz
yüzyılın ortalarından başlayarak büyük güçler arasındaki savaş
değişmiş, doğrudan savaşın yerini temsilciler aracılığıyla savaş
almıştır.
Nükleer silahların insanlığı yok edebilecek gücü
nedeniyle büyük güçlerin açıkça karşı karşıya gelmesini birbiriyle rakip
olanlar bile istemiyor. Büyük güçler topyekün savaş yerine belirli
bölgeyle sınırlı olarak temsilcileri vasıtasıyla savaş yürütüyor,
bölgedeki etkinliklerini artırmaya çalışıyorlar.
Bu savaşın
bilinen örneklerinden bir tanesi 1970’li yıllarda Angola’da MPLA ile
UNITA arasındaki savaştır. Ülkede egemenlik için savaşan iki örgütten
ilki SSCB, ikincisi ABD yanlısıydı.
Güney Afrika’nın o zamanki
ırkçı yönetimi ülkeye asker göndererek UNITA’yı desteklerken, Küba da
askerleriyle MPLA’yı destekliyordu.
ABD ve SSCB de yandaşlarına her türlü askeri malzemeyi veriyordu.
Suriye’de ise durum şöyledir:
Bir
tarafta Esad yönetimini destekleyen Rusya Federasyonu, Çin ve İran
bulunurken; diğer yanda ABD, Fransa, İngiltere, Suudi Arabistan ve
Türkiye bulunuyor. (İki tarafta bulunanların sayısı çoğaltılabilir ancak
bu kadarı yeterlidir.)
Suriye’de ordu ile isyancılar arasındaki savaşta aktif yer alanlardan bir tanesi İran ise, diğeri Türkiye’dir.
Türkiye’nin
aktifliğinin önemli bir nedeni İran ile bölgesel güç olma yarışı ise,
diğeri de Ortadoğu’nun yeniden belirlenen etkinlik haritasında
olabildiğince büyük yer tutmaktır.
İran ise Suriye’nin ardından sıranın kendisine geleceği bilinciyle tutumunu belirliyor.
AKP’NİN KABADAYILIĞI
Bu tabloda normal olmayan şudur:
AKP,
kendisini Osmanlı İmparatorluğu’nun yükselme yıllarında, örneğin
15.-16. yüzyıllarda olduğunu sandığından olsa gerek, güçler dengesini
gücünün üzerinde zorluyor.
Erdoğan ecdadının değişik kıtalardaki savaşından, "Suriye’yi işgal edebileceklerinden" söz ediyor.
ABD ve NATO ise ihtiyatlı konuşuyorlar, itidal tavsiye ediyorlar ve AKP’ye “haydi saldır, arkandayız” demiyorlar.
Herkes hesabını yapıyor, gücünü rasyonel şekilde değerlendiriyor ve ona göre tutum alıyor.
ABD, Rusya Federasyonu ile doğrudan savaşa girmeyi kesinlikle düşünmüyor.
Rakibinin bölgesel etkinliğini olabildiğince geriletmeyi hedeflerken ihtiyatı da elden bırakmıyor.
ABD bile böyle hareket ederken AKP’nin resmen horozlanması komik oluyor.
MHP
ile birlikte bu horozlanmayı içerde halka pazarlayabilirler, ama ülke
dışında durumu biraz olsun analiz edebilen insanları sadece
güldürüyorlar.
GÜNDEM NASIL SAPTIRILIR?
Erdoğan ve AKP’nin tezkere ile gündemi saptırmayı başardığını kabul etmek gerek.
Gerilla karşısında aylardan beri başarı gösteremeyen ordu, tezkere sayesinde yeniden cengaver kimliğine bürünmüştür.
Tezkere’nin amacı Suriye ile savaşmak değildir.
Türkiye’nin
Suriye’ye yönelik olarak bugüne kadar yaptıklarından çok daha fazlasını
yapabilmesi, açık işgale yönelmesi mümkün değildir.
Böyle bir yönelimi ABD bile desteklemez.
Savaşa
karşı protestolar olmayan bir tehlikeye, Suriye ile savaşa karşı
çıkmaya yöneltilmiş, bu arada asıl amaç gölgede kalmıştır.
O zaman tezkerenin asıl amacı nedir diye sorulabilir.
Tezkerenin asıl hedefi Suriye değil, Kürtlerdir.
Tezkerede askeri harekatın hedefi olacak “yabancı ülkeler”den söz ediliyor, özel olarak Suriye belirtilmiyor.
Bu ülkelerden bir tanesi Suriye’dir ve öteki ülkenin Irak olduğunu anlamamak ise mümkün değildir.
Yunanistan, Rusya Federasyonu ya da İran olamayacağına göre, başka hangi ülke olabilir?
Türkiye, ABD ile anlaşırsa Irak’a yönelik geniş kapsamlı askeri harekata girebilir.
Sınır ötesi operasyonlar, bombalamalar zaten sürekli olarak yapılmaktadır.
BATI KÜRDİSTAN’DA DURUM
Tezkerenin ikinci hedefi Batı Kürdistan’dır.
Türkiye bu bölgede özerkliği kabul etmeyeceğini açıklamıştır.
Batı Kürdistan’a müdahalenin iki yolu vardır:
Birincisi; tampon bölgedir.
Türkiye
aylardan beri sınırın Suriye tarafında Kürtlerin bulunduğu alanın bir
kısmını da kapsayan "tampon bölgenin gerekliliğini" savunuyor.
Tampon
bölge demek, rejime karşı savaşan muhalif güçlerin bu bölgede
yoğunlaşması, Esad güçlerinin giremediği bu alanı askeri olarak çıkış
yapılan asıl alan olarak kullanmasıdır.
Çok parçalı Suriye muhalefeti de Kürtlerin özerkliğine karşıdır.
Muhalefet tampon bölgede yoğunlaştığında, bu alandaki Kürtlerin özerk örgütlenmesini de bastırmaya yönelecektir.
Türkiye’nin tampon bölgedeki hesabı budur.
İkincisi;
savaşın pat durumundan çıkması ve bir tarafın belirgin olarak ağır
basması durumunda, ağır basan tarafla Kürtlere karşı anlaşmaktır.
Bu taraf muhalefet olursa, Kürtlere saldırmaları kışkırtılacak ve destek olunacaktır.
Esad
tarafı ağır basarsa, Türkiye’nin Kürtlere karşı Esad ile anlaşmaya
yönelmesi uzak bir ihtimal değildir. Sonuçta böyle bir anlaşma iki
tarafın da yararınadır.
TÜRKİYE’NİN BATI KÜRDİSTAN’DAKİ ROLÜ
Esad yönetimi yıllarca Kürtlerin önemli bir bölümünün vatandaşlık haklarını bile tanımamıştı.
Ülkedeki
dışarıdan da desteklenen ayaklanma karşısında sıkışınca önce zorunlu
olarak vatandaşlık haklarını tanıdı. Yetmedi, ordu birliklerinin Halep’e
çekilmesi gerektiğinden ve ek cephe açmamak düşüncesiyle Kürtler Suriye
ordusu tarafından önemli oranda hedef alınmadı.
Ortaya çıkan boşluğu değerlendiren Kürtler de değişik yerleşim birimlerinde yönetimi ele geçirdiler.
Bu durum geçicidir ve Batı Kürdistan’da Kürtlerin kendi silahlı güçlerini süratle oluşturmaktan başka güvencesi yoktur.
AKP kurmayları Batı Kürdistan’ın ortaya çıkmasında kendi rollerini gördükçe sinirden kendi kendilerini yiyorlardır.
Suriye’de
merkezi yönetim önemli oranda zayıflamadan Batı Kürdistan’da özerklik
ortaya çıkamazdı. Esad yönetiminin otoritesinin zayıflamasında Türkiye
etkili olmuş ve hiç istenmeyen bir sonuç ortaya çıkmıştır.
Bu durum, AKP kurmaylarının dış politika konusunda ne kadar “uzman” olduklarını da gösteriyor.
Kürt
sorununda olduğu gibi dış politikada da AKP’nin uzun vadeli planı
yoktur. Büyük işlere heveslenmekte, bir takım alanlara dalışlar
yapmakta, hüsrana uğrayınca da gündem değiştirerek kendini kamuoyuna
başka türlü satmaya çalışmaktadır.
MİT’in yıllardan beri
Suriye’de iyi örgütlü olduğu dikkate alınırsa, AKP’nin bu ülke hakkında
bilgi eksiği bulunmadığı söylenebilir.
Eksik olan; bilginin
değerlendirilmesi, bilginin değişik elemanlarının iç ilişkilerinin
bulunması ve buradan hareket ederek belirli bir eylem yapıldığında bunun
muhtemel sonuçlarının hesaplanmasıdır.
Ülke içinde kendinizi satmayı becermeniz, ülke dışında başarılı olmak anlamına gelmiyor.
Sonuçta
savaşa karşı olan, barış isteyen herkesin daha dikkatli olması, AKP’nin
adımlarını iyi değerlendirmesi, karartılmaya çalışılan gerçek hedefleri
sergilemeye önem vermesi gerektiğini belirteceğim.