15 Mayıs 2013 Çarşamba

Reyhanlı'da 'Sol'un Çapı

E.Erkiner

Önemli her politik olay kişilerin, örgütlerin ve değişik kümelenmelerin çapının ne olduğunu ve ne olmadığını gösterir.

Türkiye solunun önemli bölümü Reyhanlı katliamında maalesef yeniden sınıfta kaldı.

Yapılan değerlendirmeler büyük çapsızlığı göstermekten öteye gidemedi.

İçindeki korkuları bastırmak için senaryo uydurmanın analiz yapmak sanıldığını yeniden gördük.

Bir bölüm insan Reyhanlı’daki katliamın Özgür Suriye Ordusu tarafından yapılmış olmasını istiyor.

Olabilir, bu katliamı ÖSO da yapmış olabilir.

Ne ki, ihtimallere dayanılarak açıklama yapılmaz. Gerekçe gösterebilmeniz gerekir.

Deniliyor ki:

AKP Hükümeti aylardan beri Reyhanlı’da gerginlik politikası izliyordu. Bu beldede bulunan ÖSO yanlıları da haraç toplamaktan başıboş davranmaya kadar her türlü davranışı sergiliyordu. Yerel halk bunlardan rahatsızdı.

Bunların hepsinin doğru olduğunu kabul edelim.

Buradan en az 50 kişinin öldüğü katliama nasıl geçiyorsunuz?

Yukarda söylediklerinizin sonucu en az 50 kişinin öldürüldüğü katliam mıdır?

CHP’den Türkiye solunun bazı bölümlerine kadar ortak dert, ne yapıp yapıp Suriye’deki Esad rejimini savunmaktır.

Bunu açıkça yapamadıkları zaman peşpeşe ihtimaller sıralayarak konuyu bulanıklaştırmaya çalışıyorlar.

El Kaide de yapmış olabilir, İsrail de yapmış olabilir, AKP hükümetinin kendisi de yapmış olabilir, hatta CIA bile yapmış olabilir.

Ateşkes olmasaydı bu listeye mutlaka PKK de eklenecekti.

İhtimal sıralamanın sonu yok…

Esad zulmünden kaçan Suriyeli mültecilere ve Reyhanlı’da çoğunluğu oluşturan Sünnilere karşı El Kaide’nin katliam düzenlemesi ihtimal dahilinde görünmüyor.

Hem Esad rejimine karşı El Kaide uzantısı olduğunu açıkça belirten bir örgütle savaşacaksınız hem de Esad zulmünden kaçanları da hedef alan katliam yapacaksınız; bu pek olacak iş değildir.

İsrail’in böyle bir katliam yapmış olması da ihtimal dahilinde değildir.

İsrail, Suriye’de Müslüman Kardeşler’in iktidara gelmesini istemiyor ve bu nedenle de Esad’a karşı tavrını sınırlı tutuyor.

Esad, İsrail için kötünün iyisidir.

İsrail ile Mısır’ın ilişkileri Hüsnü Mubarak iktidarı döneminde sorunsuzdu. Mısır’da Müslüman Kardeşler’in iktidar olmasından sonra ilişkiler eskisi kadar sorunsuz değil.

Filistin’deki Hamas, Mısır’daki Müslüman Kardeşler’in kardeş örgütüdür.

Mubarak zamanında merkez bürosu Şam’da idi, Mısır’da iktidar değişince Kahire’ye taşındı.

İsrail benzer bir gelişmenin Suriye’de de ortaya çıkmasını kendi çıkarları açısından istemez.

ABD’ye gelince…

Erdoğan, Obama yönetiminden Suriye’ye müdahale etmesini isteyecek ve bunu destekleyeceklerini bildirecek.

ABD, Suriye’ye açıkça müdahale etmeyecek…

Suriye’deki halk ayaklanmasında dincilerin dışındaki grupları daha fazla desteklemeye yönelebilir, ama açık müdahale etmeyecek…

Arap ülkelerindeki halk hareketlerinde; öncelikle Tunus, Mısır ve Suriye’de anti İsrail ve anti ABD sloganları duyulmadı.

Geçmişte ise böyle değildi.

Esad yönetimi içerdeki patlamanın hedefini birkaç kez İsrail’e yöneltmeyi denedi ama başaramadı.

ABD yönetiminin Arap dünyasında kökleri bulunan anti Amerikancılığı kışkırtmamak için dikkatli davranması kendi çıkarları açısından normaldir.

ABD, Libya’da bile ön plana çıkmadı. Fransa ve İngiltere ön plana çıktılar.

Emperyalizm ve uluslar arası teori konusunda zayıf bir birikime sahip olan Türkiye solu buradan hareketle anlayamadığı bir şeyler olduğunu seziyor ama tutarlı bir açıklama da bulamıyor.

Öyle görüşler var ki, insan ne söyleyeceğini şaşırıyor…

Bir görüşe göre, Suriye’nin iç işlerine karışılmaması gerekir.

Türkiye ile Suriye arasında 800 km'lik ortak sınır var.

Bu ülkede 80 bin kişi hayatını kaybetmiş ve 300 binden fazla kişi de Türkiye’ye sığınmacı olarak gelmiş.

Bu durumda nasıl olur da Suriye’deki durum sizi ilgilendirmez ya da karışmazsınız?

AKP Hükümetinin Suriye politikası istikrarsızdır ve doğru da değildir.

Bunu belirtmek bir şeydir, hiç karışmayalım demek başka bir şeydir.

Bir başka görüşe göre ise, Suriye halkı kendi kararını verebilir.

Siz nerede yaşıyorsunuz, ne olup bittiğinden hiç mi haberiniz yok? diye sormak gerekir.

Suriye halkının bir bölümü Esad yönetimini destekliyor, diğer bölümü ise ona karşı…

Esad yönetimini destekleyen kesimin yanında Rusya Federasyonu, İran, Irak’taki Şiiler ve Lübnan’daki Hizbullah yer alıyor. Ülkede Pastarlar, Iraklı Şiiler ve Hizbullah askerleri de savaşıyor.

Diğer kesimin arkasında ise ABD, Türkiye, Suudi Arabistan bulunuyor.

Bu kesim çok parçalı ve homojen değil…

Bir de Kürtlerin durumu var.

Kürtlerin Suriye’de Esad yönetimini desteklememesi ve hızla ordulaşarak bazı yerleşim birimlerinin yönetimini ele geçirmesi Türkiye solunun önemli kesiminin hiç hoşuna gitmiyor.

Kimisi bu konudaki hoşnutsuzluğunu açıkça gösteriyor kimisi ise homurdanmakla yetiniyor.

Bu kesimlerin ülkedeki ateşkes sürecinden ve PKK’nin hareketli gerilla birliklerinin ülke dışına çıkmasından da hiç hoşlanmadıklarını belirtmek gerek.

Esad yanlılarıyla Kürt özgürlük hareketi karşıtları bire bir aynı değil ama aralarında önemli yakınlıklar bulunuyor.

Reyhanlı katliamı için ihtimaller sıralaması yapılırken, bu katliamla ateşkes ve çözüm sürecinin ilişkisi üzerinde hiç durulmuyor.

Bölgede öncelikle Suriye ardından da İran çözüm sürecinden son derece rahatsız…

Reyhanlı katliamı ülkenin en önemli sorunundaki çözüm sürecini geri plana itti.

Bu katliamı gerçekleştirenler iyice araştırılıp ortaya çıkarılmalıdır.

Ne ki, bu ülkenin en önemli sorunu Suriye değildir.

Suriye’deki durum önemli sorunlardan bir tanesidir.

Çözüm sürecinin öneminin ve bu sürecin ilerlemesi için yapılması gerekenlerin yeniden öne çıkarılması gerekiyor.

ANF

Türk Hükümeti İçin Reyhanlı Dersleri



Cahit MERVAN

Sonda söyleyeceğimizi başta söyleyelim: Reyhanlı’da sivil insanları hedef alan saldırı terörist bir saldırıdır. Hiçbir suçu ve günahı olmayan insanlarının canına, malına kast eden terörist saldırıdır. Bu saldırı aynı zamanda bölgesel ve uluslararası savaş aktörlerinin kullandığı kanlı tipik bir ‘iletişim’ stratejisidir.  Mesaj çok kanlı ve vahşi bir biçimde verilmiştir.

 Bu saldırıyı ikirciksiz, ‘amasız’ mahkum etmek, yapanları lanetlemek ve köken, dil, din, ideoloji farkı gözetmeksizin saldırının mağdurlarıyla dayanışma içinde olmak ilk başta yapılması gereken şeydir.

TERÖRİZME KARŞI DURUŞ İKİRCİKSİZ OLMALI

Bu nedenle Reyhanlı saldırısı sonrası BDP eş başkanı Selahattin Demritaş’ın yaptığı ilk açıklama son derece yerinde olmuştur. Demirtaş sadece saldırıyı mahkum etmekle kalmadı ve ‘öncelikli olarak hükümeti eleştirmek yerine birlik olmamız gerekir’ dedi. Bu aynı zamanda Kürt hareketinin bu tür terörist saldırılar ve felaketler sonrası toplumsal dayanışmaya verdiği öneminde bir sonucudur. Bu açıklamayı sağa-sola çekmenin, BDP’ye ‘AKP destekçisi’ olarak gösterip ve BDP’ye karşı bir infaza dönüştürmenin manası yoktur. Kaldı ki ahlakide değildir. 

Demirtaş bu açıklamasıyla Kürt hareketinin faydacı, fırsatçı olmadığının altını bir kez daha çizmiştir. İyide yapmıştır. Kürt hareketinin böylesine felaket günlerinde ‘düşmanıyla’ da dayanışma içinde olacağını göstermesi, bir zaaf değil, bir erdemdir.  Kaldı ki Reyhanlı saldırısı tamda Demirtaş’ın dediği gibi ‘herkesi hedef almıştır.’ Bu hedefin tam ortasında da barış ve çözüm süreci bulunmaktadır. Öte yandan komşumuzun evine düşen ateş bizi asla sevindirmemelidir. Bundan nemalanırız diye düşünmek aptalcadır. Gayri insanidir. Kürtlerin örfe ve adetleriyle de, çıkarlarıyla da bir alakası yoktur. 

Ancak KCK, DTK, BDP ve diğer Kürt gruplarının saldırıyı mahkum eden tutumu ve toplumsal dayanışma çağrısı AKP hükümetinin Reyhanlı başta olmak üzere, benzeri olaylardaki günahlarını azaltmaz. AKP’yi asla ve asla sorumluktan kurtarmaz.

AKP AKIL TUTULMASI YAŞIYOR

Belirtmekte yarar var ki hükümetin Reyhanlı saldırısı sonrası içine girdiği tutum Kürt tarafının terör ve şiddete karşı toplumsal dayanışma çağrısını karşılamaktan çok uzaktadır. Bir kez hükümet krizi, kaosa dönüştürmüştür. Olayın üzerinden saatler, günler geçmesine rağmen gerçekler halktan gizlenmiştir. Halen kaç kişinin saldırıda yaşamını yitirdiği bir muammadır.

Reyhanlı saldırısı sonrası getirilen basın yasağı ise akıllarda ciddi kuşkularının oluşmasına yol açmıştır. Gerçekleri halktan saklayan bir hükümetin krizi de ve onun yol açtığı kaosu da başarıyla yönetemeyeceği kesindir.

Hükümet Reyhanlı saldırısıyla birlikte akıl tutulması yaşamaktadır. Ancak bu akıl tutulması yeni değil. Kökleri iflah olmaz Kürt ve Kürdistan düşmanlığında yatıyor.  Bunun en önemli nedeni Türkiye devletinin bir türlü güncelleyemediği ‘Milli Siyaset Belgesi’dir. Çünkü Türkiye’nin ‘gizli anayasası’ olarak ta bilinen bu belgede ‘terör’ denildiği zaman ilk akla gelen Kürtlerdir, Kürdistan Özgürlük Hareketi yani PKK’dir.

Ancak Reyhanlı’da onlarca insanın yaşamına mal olan, yüzlercesinin sakat kalmasına yol açan saldırının önlenememesinin beklide bir nedeni veya en önemeli nedeni Türk devletinin ‘terör meselesine’ sakat ve yanlış bakışından kaynaklanmaktadır. Türk devletinin esas olarak Kürtlerin özgürlük mücadelesini bertaraf etmek için ‘terör’ konusunda takındığı kolaycı ve toptancı yaklaşım, gerçek manada terörist saldırılar karşısında onu çaresiz kılmıştır. Türkiye’yi saldırıların kolayca yapılacağı bir alan haline getirmiştir.

Türk devleti üzerinde bir çakı dahi bulunmayan binlerce Kürdistanlı siyasetçi, yazar, gazeteci, sendikacı, avukat, BDP üyesi insanı ‘terörist’ veya ‘bir terör örgütüne üye olmak’ veya ‘yardım yapmak’ gibi uyduruk gerekçelerle rehin alırken, duyu organlarını Reyhanlı tipi kanlı terörist saldırılara kapatmış oldu. Faturası ise çok ağır.

TÜRKİYE ŞAM’DA EKTİĞİNİ REYHANLI’DA BİÇTİ

İkincisi: Türk devleti Suriye’de halkların haklarına saygı duyacağına, rejimi yıkmak için kirli ve gizli ilişkiler içine girdi.  ‘Düşmanımın düşmanı dostumdur’ prensibinden hareketle El-Kaide ve El-Nusra gibi kanlı ve karanlık örgütlerle içli dışlı olması Türkiye’yi açık hedef haline getirdi.

Türk hükümeti hazırlıkları ‘sınırın bu tarafında’ yapılan başkent Şam başta olmak üzere Suriye’nin şehirlerini hedef alan ve her gün onlarca insanın ölümüyle sonuçlanan kanlı saldırıların bir karşılığının olabilme ihtimalini hesaplayamadı. Türk hükümeti Suriye’de kirli ve karanlık güçler eliyle ektiğini ne yazık ki kanlı bir şekilde Reyhanlı’da biçti. 

Daha da önemlisi Türkiye AKP hükümetinin basiretsiz, yanlış ve halkların haklarına saygı duymayan politikaları sonucu, sonu belli olmayan kanlı bir savaşın eşiğine gelip dayanmıştır. Buradan elbette ki geriye dönüş mümkündür.

PKK lideri Abdullah Öcalan’ın başlattığı barış ve çözüm süreci Türkiye ve AKP hükümetine tarihsel bir fırsat sunmuştur. Türk hükümeti isterse hem içteki şuan sönmüş olan kanlı savaşı ilelebet sorun olmaktan çıkartmak için adımlar atar ve Kürt sorununu adil bir çözüme kavuşturur hem de Ortadoğu bataklığından kendisini uzak tutar, komşularıyla, o ülkelerin halklarıyla karşılıklı saygı, hak ve güven üzerinden yeni bir ilişki geliştir. Örneğin ilk adım olarak Batı Kürdistan halkının iradesine saygı duyduğunu açıklayabilir.  

TÜRKİYE PKK’Yİ TERÖRİST OLARAK TANIMLAMAKTAN VAZGEÇMELİ

Reyhanlı saldırısı insanların canına mal olsa da Türkiye’nin ‘terör’ tanımında ciddi bir paradigma değişikliğine ihtiyacı olduğu gerçeğini ortaya çıkardı. Her şeyden önce Türk devleti, AKP hükümeti teröre ilişkin görüşlerini gözden geçirmeli ve revize etmelidirler.    
               
Çünkü Reyhanlı’daki vahşi ve kanlı saldırı aynı zamanda terör ile ulusal hakları için mücadele veren hareketlerin nasıl kökten birbirinden ayrıldığının da, ayrılması gerektiğinin de en somut örneği oldu. 

Bu saldırıyla birlikte Türkiye’nin yapması gereken şey terör ile ulusal kurtuluş hareketleri arasında var olan o nitel karakterin hakkını teslim etmektir. Yani hiçbir dönemde Reyhanlı türü kanlı bir saldırıda bulunmamış olan PKK’yi ‘terörist’ olarak tanımlamaktan ve bu tanıma uygun davranıştan vazgeçmelidir.

TÜRKİYE PKK’NİN KIYMETİNİ BİLMELİ

Açıkça söylemek gerekirse Türk devleti öteden beri  ‘şaki’, ‘eşkıya’, bölücü’ ve en son ‘terörist’ olarak tanımladığı ve tanıttığı Kürt hareketinin kıymetini de bilmelidir.

O kadar çok nedeni olmasına rağmen-örneğin son iki yıl içinde Türk devleti tarafından gerçekleştirilen Kortek, Kazan Vadisi, Roboski ve Geliya  Şex Çuman katliamlarına rağmen- Kürdistan Özgürlük Hareketi hiçbir zaman Reyhanlı benzeri bir saldırı ile intikam almaya çalışmadı. Bunun arayışı içinde olmadı. Fikir olarak da her zaman sivilleri hedef alan saldırılardan kendisini uzak tuttu. Hakkını teslim etmek gerekir ki sivillerin zarar gördüğü saldırılarda ise PKK kabul ederek ve özür diledi.

Reyhanlı saldırısı Türk devletine her elinde silahı olanın ‘terörist’ sayılmayacağı gerçeğini acı bir şekilde göstermiş olsa gerek. Aslında benzeri saldırılar İstanbul’da 15 Kasım 2003'te Neve Şalom ve Beth İsrael Sinagogu'na ve 20 Kasım’da ise İngiliz Konsolosluğu ve HSBC Bankası'nın genel merkezine yapıldı.  Onlarca masum insan bu saldırılarda yaşamını yitirdi. 

Ama Türkiye ‘terörü’ ve ‘teröristi’ hep başka yerde aradı. Ret ve inkar politikası gözleri o kadar kör etti ki Türk devleti yanlış teşhisin sonucu tehlikeyi hep Kürtlerde aradı. Her taşın altında, her olumsuzluğun altında Kürtlerin ‘bir parmağı var mıdır’ diye zaman harcadı. Kürtleri bu ve benzeri kanlı saldırılarda ‘olağan’ yer yer ‘baş şüpheli’ olarak gösterdi. Bunun için tıpkı son Reyhanlı saldırısında Fehmi Koru’nun yaptığı gibi beş kuruş etmez, zaman ve insan kaybına yol açan uyduruk teori ve senaryolar yazdı, çizdi. Öyle bir aşamaya geldi ki Türk devleti kendi yazdığı ve ürettiği bu yalan senaryo ve teorilerin adeta esiri oldu.

Halbuki Kürdistan Özgürlük Hareketi abartısız söylemek gerekir ki dünyanın tanıdığı, gelmiş geçmiş en temiz ulusal kurtuluş savaşını yürüttü.  Olanağı ve gücü olmasına rağmen onlarca, yüzlerce insanın hayatına mal olabilecek sivil hedeflere saldırmadı. Çünkü Kürt hareketi, yani PKK hiçbir zaman için ‘terör’ ve ‘terörist yöntemleri’  askeri bir strateji olarak kullanmadı. İyi ki de kullanmadı. Zaten doğru olanda buydu.

Şimdi bu ‘doğru’dan yani PKK’den AKP, Erdoğan ve yardımcıları çok şey öğrenebilirler. Kuşku olmasın ki kapıya gelip dayanan yeni Reyhanlı türü kanlı saldırılar önlemek, bertaraf etmek ve Ortadoğu’da savaş batağından uzak durmak Kürtlerin doğrularını kompleksiz ve soğukkanlı bir şekilde anlamaktan geçiyor. 

ANF