12 Ocak 2011 Çarşamba

Dünden Bugüne Suriye Devletinin Kürt Politikası -2

Suriye devleti zaten 2004 yılından beri Türk devletinin istihbarat güçleriyle birlikte PKK ve PYD’ye karşı ortak operasyon yapıyordu.

Güneybatı Kürdistan’da Türk istihbaratı faaliyet yürütüyor

Suriye devleti zaten 2004 yılından beri Türk devletinin istihbarat güçleriyle birlikte PKK ve PYD’ye karşı ortak operasyon yapıyordu. Medya savunma alanlarında yakalanan Suriye istihbaratının gönderdiği ajanlar aracılığıyla Güneybatı Kürdistanlı PKK’lileri kaçırtma ve PKK hakkında bilgi toplama faaliyetlerini yürütmeye çalışıyordu. Ajanların kısa sürede deşifre olması üzerine Güneybatı Kürdistan’da tutukladığı PKK’lilerden PKK hakkında bilgi almaya çalışıyordu. Alınan bilgiler Türk devletine para karşılığında satılıyordu.
Türk istihbarat birimleri de zaten 2004 yılından itibaren PKK’ye karşı olmak şartıyla Suriye’de özellikle Güneybatı Kürdistan’da faaliyet yürütmesine Suriye devleti olanak sağlanıyordu. Muhaberatla birlikte birçok ortak operasyonlar gerçekleştirilmişti.
Suriye’de üç istihbarat örgütünden biri olan ‘Emin Siyasi’ adına Güneybatı Kürdistan’da uzun yıllar ajanlık yapmış bir itirafçının anlatımlarında Türk istihbaratı ile Suriye istihbaratları arasındaki işbirliği çok açık biçimde ortaya çıkmaktadır.
İtirafçının anlatımlarında, Muhaberat’ın Türk devletine teslim ettiği her bir Kuzey Kürdistanlı PKK’li için Türk devleti Muhaberata 15-30 bin dolar civarında para ödediği belirtilmektedir. Bu kişilerin PKK’de eski olmaları, Türk askerleriyle çatışmaya girmiş olmaları ödenen paranın miktarını arttırdığı söylenmektedir. Ayrıca PKK’lilerin yakalanmasını sağlayan ajanlar ve muhaberat elemanları Türk devleti tarafından ödüllendirilmektedir. PKK’ye karşı düzenlenen operasyonların büyük bir çoğunluğunun masrafları Türk devleti tarafından karşılandığı itirafçının anlatımlarında yer almaktadır.
Türk istihbaratına para karşılığında satmak üzere Suriye istihbaratının tutukladığı PKK’lilerin soruşturmasından,  çeşitli araç ve kanallar üzerinde toplamaya çalıştığı bilgiler içinde KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan ve KCK Yürütme Konseyi Üyesi Cemil Bayık başta olmak üzere KCK yönetimi hakkında bilgiler ağırlıktadır. Özellikle KCK Yürütme Konseyi Üyesi Cemil Bayık’ın bulunduğu yer, güvenlik durumu, yediği-içtiği, hareket tarzı, alanlarla olan irtibatı gibi konular yer almaktadır. Bunun yanında KCK’nin yeni stratejisinde Suriye devletine yönelik her hangi bir gerilla mücadelesinin olup olmadığı, Suriye’ye karşı nasıl bir siyaset izlendiğine ilişkinde bilgilere yer verilmektedir.
Diğer konular ise; HPG sistemi hakkında bilgilerdir. HPG’nin silah ve cephanesini nereden temin ettiği, ağır silah durumu, gerilla iç düzeni ve hareket tarzı, kadın gerillaların durumları,  gerillanın üstlenme biçimi, sahip olduğu teknik ve dış alanlarla iletişimi, Türk uçaklarına karşı alınan önlemler hakkındadır. Bütün bu bilgiler istihbarat paylaşımı adı altında ‘sıcak istihbarat’ olarak Türk devletine para karşılığında satılmaktadır. Bunlar arasında yer alan birçok gerçek dışı bilgi de masa başlarında hazırlanarak Türk istihbaratına yedirilmektedir. Bilgi ne kadar çok olursa para da o kadar artmaktadır.

Suriye-Türkiye işbirliğinde inkâr ve asimilasyon politikaları
Türk devletinde olduğu gibi Kürtler, Suriye devleti için de en temel tehdit olgusu olarak görülmektedir. Özellikle PKK’nin Güneybatı Kürdistan halkı tarafından destekleniyor olması devletin Kürtlerden duyduğu korku ve kaygılarını derinleştirmektedir. Bölünme-parçalanma korkusu Türk devletiyle aynı inkâr ve asimilasyon politikalarında buluşturmaktadır. Türk devleti ve hükümeti özellikle 2006 yılından itibaren Kuzey Kürdistan’a yönelik başlattığı inkâr ve asimilasyon politikasının bir benzerini Suriye devleti de Güneybatı Kürdistan’a uygulamaktadır. Yine Türk devleti tarafından geliştirilen ajanlaştırma, koruculuk, katliam senaryoları, Kürt siyasetçilere yönelik yoğun gözaltı ve tutuklamalar, Kürt çocuklarının öldürülmesi-tutuklanması, irşat birimleri kurularak din yoluyla Türkleştirme faaliyetlerini Suriye devleti de kendine göre güncelleyerek uygulamaktadır. Kürt karşıtlığında geliştirilen Türkiye-Suriye ilişkilerinin adı da “dostane ilişkiler” olmaktadır.
Devlet eliyle katliam, uyuşturucu ve fuhuş yaygınlaştırılıyor

Son yıllarda onlarca Kürt genci Suriye devletine askerlik yaparken katledilerek cenazeleri ailelerine gönderildi. Bugüne kadar 35’in üzerinde Kürt genci devlet tarafından katledilmiştir. Askerde öldürülen gençlerin hemen hepsinin ailelerinin yurtsever oluşu, aile ve yakın çevresinden PKK katılanların ve şehitlerinin oluşu dikkat çekici bir husus olmaktadır.
Kürt gençliğine yönelik saldırılar bununla da sınırlı değildir. Kürt gençleri PYD ve PKK’den uzak tutmak için gençler içerisinde fuhuş ve uyuşturucu devlet eliyle yaygınlaştırılıyor. Güneybatı Kürdistan şehirlerinin birçok noktasında açık bir şekilde esrar ve uyuşturucu hapları satılıyor. Suriye şehirlerinde uyuşturucu satanlara karşı çok ağır cezalar verilirken Güneybatı Kürdistan’da esrar, hap vb uyuşturucu maddeleri satanlara devlet karışmıyor.  Güneybatı Kürdistan’da-sokak ortasında, okulların önünde, gençlerin gittikleri yerlerde uyuşturucular satılıyor. Yine Kürt gençleri arasında alkol kullanımı da yaygınlaştırılmaya çalışılıyor.  Gençleri yozlaştırmak için her türlü yöntemi kullanan Suriye devleti, Türkiye’den getirilen porno dergileri ve filmleri bu kişiler tarafından dağıttırıyor.  Aynı zamanda Muhaberat’ın örgütlediği hırsızlık şebekeleri, para vb vaatlerle kandırdıkları Kürt gençlerini çete elemanı yaparak bu gençlere özellikle yurtsever ailelerin evlerini soyduruyor, arabalarını çaldırıyor.
Bir taraftan da bu tür faaliyetler yürütülürken diğer taraftan da tıpkı Kuzey Kürdistan’da olduğu gibi son yıllarda devlet tarafından onlarca yeni cami yapılıyor. Neredeyse her mahalle de kuran kursları açılıyor. Kürt gençlerinin cami ve kuran kursları gitmeleri için devlet destekli yoğun bir çalışma yürütülüyor. Okullarda öğretmenler bu yönlü teşvikte bulunuyor.
Bunlar yanında Türk devletinin Güneybatı Kürdistan sınırlarına yerleştirdiği Türk televizyonlarına ait vericilerle Güneybatı Kürdistan şehirlerinin birçoğunda Türk kanallarının izlenmesi sağlanıyor.  Türk dizilerine yönelik yoğun bir ilgi oluşturulmaya çalışılıyor. Türk dizileriyle özellikle Kürt çocukları ve gençlerine Türk kültürü ve Türkçe sevdirilmeye, Türkiye hayranlığı oluşturulmaya çalışılıyor. Ayrıca Suriye devleti de kendi televizyonlarında Türk dizilerini Arapça dublajını yaparak yayınlıyor. Türk televizyonlarındaki reklamlar üzerinden Türk ürünlerine (giyim, beyaz eşya, teknoloji, yiyecek-içecek vs) ilgi oluşturulmak istenirken; Suriye ve Türk devletleri arasında yapılan ticari antlaşmalar sonrasında Türk inşaat şirketleri ve televizyonlarda reklamları yapılan-bilinen Türk markaları Güneybatı Kürdistan, Halep ve Şam’da şubeler açıyor.
 
Suriye okullarında ‘tek tip’te Araplaştırma


Eğitim alanında ise tam bir inkâr ve asimilasyon politikası sergileniyor. Arap milliyetçiliği temelinde faaliyet yürüten okullar, Suriye devletinin en temel çalışması durumundadır. Kürt çocukları başta olmak üzere Suriye’de bulunan diğer halkların çocukları bu okullarda devşirilerek kendi kimliğinden kültüründen kopartılmaya çalışılıyor. Kürdistan’da ve Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Suriye şehirlerinde neredeyse her mahallede açılan ana okullarda ilkokula hazırlık amacıyla Arapça dil ve Arap kültürü öğretiliyor. Özel olarak 3-6 yaşındaki Kürt çocukları anaokullarına alınarak kendilerine Kürt diye bir şeyin olmadığı Suriye’deki herkesin Arap oldukları söyleniyor.  Çocukların okulda Kürtçe konuşmaları yasaklanıyor. Uygulanan bu asimilasyon politikasının uzun süreli ve etkili olabilmesi için anaokulundan sonra ilkokul ve ortaokula gitme zorunluluğu getirilmiştir. Özellikle de Kürt çocukları için bu yasa uygulanmaktadır.
Suriye devleti, Kürtçe anadilde eğitime izin vermezken, son yıllarda Türk devletiyle yapılan görüşmeler sonrasında okulların eğitim müfredatında bir değişikliğe giderek, ortaokul ve liselerde Türkçenin seçmeli dersler içerisinde yer almasını sağlamıştır. Fethullah Gülen okullarının Suriye’de, Güneybatı Kürdistan’da açılması için Türk hükümetinin girişimleri sonuç verdi, bu temelde gerekli alt yapı hazırları için çalışmalar yürütülüyor.
Çocuklar, ilkokul 3. Sınıftan itibaren de askeri sistemde tek tipleştiriliyor. Askeri üniforma tarzındaki elbiseleriyle çocuklar, askeri birliklerde olduğu gibi bölük-takım düzeniyle okullara alınıyor. Baas partisinin ideolojisi temelinde öğrenciler için festivaller ve yaz kampları düzenleniyor. Öğrenciler İlkokulda yeteneklerine göre öğrenciler sınıflandırılıyor. Yeteneklerini geliştirmesi için teşvik edilerek devlete bağımlıklarını sağlamak amacıyla fona bağlıyor.
Ortaokul 1. sınıftan itibaren de haftada iki ders askeri konularda eğitim veriliyor. Bu derslerde yanaşık düzen, nişan alma, silahların sökülüp-takılması, silah kullanımı, keşif ve istihbarat dersleri yer alıyor. Her 15 günde bir de en yakın askeri kışlaya toplu olarak öğrenciler götürülüyor.
 Askeri derslere her öğrencinin katılma zorunluluğu buluyor. Derslerin bir tanesine mazeretsiz katılmayan öğrenci üç gün okuldan uzaklaştırılırken, iki derse yine mazeretsiz katılmadığında okuldan tamamen atılıyor. Askeri dersleri Suriye ordusundan gelen subaylar veriyor.

Ortaokula kayıt yaptıran her öğrenci aynı zamanda Baas partinin gençlik kollarına zorunlu üye olmak zorundadır. Her gün ders sonunda öğrenciler dağılmayarak bir saat Baas gençlik kollarının hazırladığı dersler verilmektedir. Bu derslerde; Baasçılık ve Arap milliyetçiliği nedir, Baas partisine ve devlete nasıl hizmet edilir konulu dersler anlatılmaktadır. Okuldaki her öğrenci 3 ayda bir okulda görevli Muhaberat elamanına; aile bireyleri, akraba çevresi, mahalledeki komşuları, evlerine gelip giden misafirler hakkında bilgilendirme raporları yazmak zorundadır.
Ayrıca Baas gençlik üyeleri tarafından, okullardaki öğrenciler içinde ‘nitelikli ve aranan özelliklere sahip’ olanlar seçilerek özel dersler veriliyor. Seçilen ve ayrı eğitimlere tabi tutulan öğrenciler, ajanlık-istihbarat gibi konularında Muhaberat elemanları tarafından eğitiliyor.
 Devlet dairelerinde çalışan memurlarda tıpkı öğrenciler gibi askeri eğitimlere tabi tutuluyor. Memurlar her yıl bulundukları şehirlerde askeri kışlalara alınarak ‘savaşa hazırlık’ amacıyla “Halk Ordusu” kapsamında 40 gün askeri eğitim görüyorlar. Bu askeri konular içinde ajanlık ve istihbarat konularında eğitimler de yer alıyor.
Bir toplumda kadın kültürel soykırıma uğramışsa o toplum bitmiştir
Suriye-Türkiye arasında kurulan “dostane ilişkiler” ardından sınır geçişlerinde vize uygulamasının kalkmasıyla birlikte Güneybatı Kürdistan’da fuhuş olaylarında artış yaşanmaya başladı. Birçok mahallede polisin koruduğu randevu evleri açılıyor. Türk ve Suriye istihbaratlarının bilgisi dâhilinde Suriye’de çalışmaya başlayan Türk mafyası Türkiye’den getirdiği kadınları Şam ve özellikle Güneybatı Kürdistan’da açılan randevu evlerine yerleştiriyor. Bu kadınların büyük bir çoğunluğunu Kuzey Kürdistanlı kadınlar oluşturuyor. Türk mafyasının işlettiği otel, resturant, kafe gibi yerlerde yine kadınlar pazarlanıyor. Türk pasaportlu Kadın tacirleri; iş-evlilik, Türkiye’ye veya Avrupa’ya götürme gibi vaatlerle ağlarına düşürdükleri Kürt kızlarını fuhuş sektöründe çalıştırmak üzere Türkiye’ye götürüyor.
Güneybatı Kürdistan’da ve Suriye şehirlerinde yaşayan Kürtlerin hedef alındığı devlet destekli kültürel, ahlaki ve siyasi soykırım politikası sadece kadına yönelik fuhuş olaylarıyla sınırlı değildir. Kadın intiharları-cinayetleri ve tecavüz olayları da her geçen gün çoğalıyor. Devlet tarafından namus cinayetleri teşvik ediliyor. Namus adı altında işlenen cinayetlerde Suriye yargısı %80 oranında erkeğe indirimde bulunuyor. Bugüne kadar işlenen birçok ‘namus cinayetinde” Suriye yargısı, erkeğin namusunu koruduğu iddiasıyla “cezalandırılmasına gerek yoktur”  kararıyla infazcıları serbest bırakıyor.
Kadına yönelik gerçekleşen suçlara karşı her hangi bir ceza uygulanmazken kadının siyasetle ilgilenmesine Suriye yargısı çok ağır cezalar vermektedir. Afrin’de faaliyet yürüten Muhaberat şefinin PYD’li olmak suçlamasıyla yakaladığı 20 yaşındaki Kürt kızına; “neden siyasetle uğraşıyorsun, yapacak başka bir işin yok mu, fahişelik yap daha iyidir” hakaretleri ile Türk devletinin Siirt valisinin, “dağa çıkacaklarına fuhuş yapsınlar” açıklamaları bir devlet politikası olarak her iki devletinde Kürtlere-Kürt Kadınına bakışını anlatmaktadır. Her iki devlet de Kürt kadınını siyaset dışında tutabilmek için her türlü yöntem uygulanmaktadır. Kültürel ve ahlaki yozlaştırma bu nedenle devletin bütün kurumlarıyla kadına yönelik yürütülmektedir.
Devletin Kürtleri-Kürt kadınını hedef alan politikalarına karşı koruyabilecek bağımsız her hangi bir sivil toplum örgütlerinin olmayışı devletin yönelimlerini boşa çıkartamamaktadır. Suriye devleti, Baas partisine bağlı sivil toplum örgütleri dışında bağımsız sivil toplum örgütlerinin açılmasına izin vermiyor. Bu nedenle kadının kendini örgütleyebileceği, savunabileceği her hangi bir alan bulunmuyor.
Bir başka alanda ise Kadın; ‘zoraki evlilik, ikinci eş’ uygulamalarıyla karşı karşıya kalmaktadır. Bu özel politika da devlettin kirli odaklarından bağımsız değildir. Son yıllarda Kürtlerin, kızlarını Araplara para karşılığında verdikleri bu oranının her geçen gün arttığı belirtmektedir.  Araplara bir de Kuzey Kürdistan’dan gelen korucular eklenmiştir.
Bu durum biraz AKP hükümetine bağlı Rize belediye başkanının; “Kürt kızları ikinci eş yapılıp Kürt sorunu çözülebilir” sözleriyle ifadesini bulan Türk hükümetinin Kürtleri tasfiye etme planıyla benzerlik taşımaktadır.
Çünkü Kadın yaşamın her alanında belirleyici ve etkileyici potansiyele sahiptir. Kadının kazanılması ya da düşürülmesi devletin uyguladığı politikaların başarıya ulaşmasını sağlayacaktır.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, görüşme notlarında bu durumu: “İşte bölgeden Kürt kızları götürülerek bu şekilde aileler üzerinden bir ilişkilenme geliştiriliyor. Bu şekilde bu aileler üzerinden kültürel bir soykırım geliştirilmek amaçlanıyor. Sanmayın ki Kürt kızlarıyla normal bir evlilik yapılıyor, tamamen onları köleleştirme, kendi hizmetlerinde kullanmaya yöneliktir. Aslında kendi çevrelerindeki kızları, Kürt kızlarından daha okumuş ve daha kendi anlayışlarına uygundur ama kendi çevresinden değil bilinçli olarak Kürt kızları seçiliyor! Bin tane Kürt kızı bu şekilde evlilik adı altında götürülmesi bin tane Kürt ailesiyle ilişkilenmek, bu bin aileyi kendi toplumundan koparıp kontrolleri altına almak anlamına gelir” şeklinde değerlendiriyor.
Kadına yönelik tecavüz olayları da yine Muhaberat tarafından organize edilmektedir. Özellikle yurtsever ailelerin kızları hedef alınıyor. Bu amaçla Araplardan oluşan çeteler tarafından bu ailelerin kızları kaçırılmaktadır. Tecavüze uğrayan kız, yaşadığı travma nedeniyle ya kendisi intihar ediyor ya da ailesi tarafından öldürülüyor. Kızları kaçırılan aileye “PKK’ye destek verirseniz, PKK’lilerin evinize gelmesine izin verirseniz başınıza bunlar gelir” mesajı verilmektedir.
Tecavüze uğrayan kadının polise veya mahkemeye başvurma hakkı bulunmuyor. Bu durumda olan bir kadın hakkını aramaya çalıştığında zina suçlamasıyla karşı karşıya kalabiliyor hatta cezaevine atıldıkları durumlarda yaşanıyor.
Kadına yönelik Kültürel ve ahlaki soykırım yine Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan tarafından; “Bir toplumda kadın kültürel soykırıma uğramışsa o toplum bitmiştir. Yine bir toplumda kız çocuklarına tecavüz ediliyorsa ve bir yerde buna yüzlerce insan da dâhil oluyorsa o toplum bitmiştir” ifadeleriyle değerlendirilmektedir.

 
Toplumun ajanlaştırılması ve ihbarcılık


Suriye’de 49 yıldır iktidar olan Baas rejimi, Kürt halkını her süreçte rejim açısından ‘en tehlikeli halk’ olarak değerlendirmektedir. Kürtlerin ve Kürt hareketinin tasfiyesi için Türkiye dâhil olmak üzere diğer işgalci ve sömürgeci devletlerle kirli antlaşmalar yapmayı rejimin güvenliği ve geleceği açısından önemli görmektedir. Türkiye ve İran devleti gibi Suriye devletinin de ortak noktası inkâr ve asimilasyondur. Baas rejimi iktidarını bunun üzerine kurmuştur.
Hafız Esat’ın hava kuvvetlerinden oluşu, Suriye’de hava kuvvetlerinin statüsünü arttırmıştır. Bu nedenle hava kuvvetleri her zaman “devletin gerçek sahibi ve koruyucusu” olarak kendisini görmektedir. Hava kuvvetlerine ait istihbarat örgütü devletin en önemli ve güçlü istihbarat örgütleri arasında yer almıştır. Güneybatı Kürdistan olmak üzere Suriye içinde hava istihbaratı  ‘El Cewiye’ önemli bir yere sahiptir. Emin Siyasi dâhil hiç kimse hava istihbaratının çalışmalarını sorgulayamaz, değerlendiremez ve hesap soramaz. Türkiye’deki JİTEM tarzı bir yapıdadır. Suriye’de Baas rejimi karşıtlarına yönelik sokak ortasında infazlar, adam kaçırma, tehdit ve şantajla haraç toplama, ev baskınları, sabotaj, tecavüz gibi birçok faaliyette El Cewiye’nin izlerini görmek mümkündür. Suriye’de yaşayan Kürtlerin ve diğer halkların- herkesin en çok korktuğu El Cewiye’dir. El Cewiye tarafından gözaltına alınan birinin sağ bir şekilde salıverilmesi görülmedik bir şeydir. El Cewiye’ye ait sorgu merkezlerinin bulunduğu arazilerde işkence ile öldürülen birçok kişinin toplu mezarları bulunmaktadır. Muhaberat El Cewiye tarafından gözaltına alınıp katledilenlerin cenazeleri dahi ailelerine verilmektedir.  Çok ender olarak, El Cewiye tarafından gözaltına alınanların yıllar sonra cezaevinde oldukları tespit edilebilmiştir. Muhaberat Emin Siyasi tarafından gözaltına alınanlar konuşmamakta ısrar ettiklerinde El Cewiye’ye verilmekle tehdit edilerek korkutulmaktadır.
El Cewiye'nin en önemli faaliyet alanı Güneybatı Kürdistan’dır. Muhaberat ile birlikte Kürtlerin denetimde tutulması için devlet tarafından görevlendirilmiş ve faaliyetleri kontrol dışında tutulmuştur.
Suriye’deki istihbarat örgütleri, SSCB dönemindeki KGB tarzında istihbarat ağı oluşturmuşlardır. Buna göre ilkokuldan başlayarak ajanlık-ihbarcılık noktalarında bütün okul yaşamı boyunca gençler eğitilmektedir. Evde babasını, kardeşlerini, akraba ve komşularını, arkadaşlarını istendiğinde ihbar edecek kadar eğitimler verilmektedir. Her okulda zaten, her istihbarat örgütünün bir veya birden fazla sorumlu düzeyde öğretmen statüsünde istihbarat elemanları bulunmaktadır. Bunların görevi, öğrenciler arasında ihbarcılığı geliştirmek ve nitelikli olan öğrencileri eğitip görevlendirmektir.
İlkokul 3. Sınıftan itibaren öğrenciye ailesi ve çevresini nasıl ihbar edeceği öğretilmektedir. Ortaokul ve liselerde uygun öğrenciler Muhaberat El Cewiye ve Emin Siyasi tarafından özel ajanlık eğitimlerinden geçirilmektedir. Bu uygulama daha Güneybatı Kürdistan’da ve Kürtlerin yaşadığı Halep, Bağdat gibi Suriye şehirlerinde uygulanmaktadır. Ajanlaştırılmak istenen çocuklarda daha çok Kürt çocukları olmaktadır. Ne kadar çok ihbarda bulunursa o kadar çabuk terfi almakta ve ödüllendirilmektedir. Kandırılıp-ajanlaştırılan Kürt çocuklarından; PYD’nin düzenlediği gösterilere katılanlar, PKK’ye katılmak isteyen Kürt gençleri, PKK’ye katılan gençlerin aileleri, PKK ve PYD kadro ve çalışanları ve bunların gittikleri evler-destek verenler hakkında bilgi toplayarak ihbarda bulunmaları istenmektedir. Özellikle alanda çalışan PKK kadroları ve içlerinde Kuzey Kürdistanlı olanların ihbar edilerek yakalatılmasının ödülü ve terfisi yüksek olmaktadır.

Bunlar dışında halk içinden devşirilen Kürtler ve Araplarda bulunmaktadır. Her mahallede komiteler şeklinde örgütlendirilen ajan-ihbarcı şebekelerinden bazıları halk tarafından da bilinen kişilerdir. Bunlar genelde mahalle muhtarları, cami imamları, kahvehane sahipleri, mahalle ve şehir merkezlerinde açtırılan çeşitli amaçlarla açtırılan dükkân sahipleridir. Ayrıca mahallelerde herkesçe bilinen istihbaratçılarla birlikte çalışan evler bulunmaktadır. Bunların görevi mahallede olan biteni, mahalleye gelip giden yabancıları, evlere gelen misafirleri, Baas rejimi ve yönetimin aleyhinde konuşanları ihbar etmektir.
Güneybatı Kürdistan’da ve Suriye şehirlerinde ihbarcılık yaygınlaştırılıp-sıradanlaştırıldığı için genelde aileler evlerine gelen misafiri kendisi ihbar etmektedir. Bunun adı da ‘bilgilendirmedir.” Eve gelen misafir hakkında ev sahibi en yakın Muhaberat bürosuna ‘bilgilendirme’ yapmak zorundadır. Şayet bilgilendirme yapmamış, başka kanallar üzerinden bilgi alınmışsa aile fertleri ağır şekilde cezalandırılmaktadır.
Mahalle ihbarcıları dışında bir de gözaltına alınan yurtseverler için den işkenceyle devşirilip ajanlaştırılan ve daha sonra salıverilen vardır. Bunların faaliyetleri istihbaratçılar tarafından gizli tutulmaktadır.
Hepsinin ortak faaliyeti bulundukları alanda yurtseverlerin, PYD kadro ve çalışanlarının, PKK kadrolarının takip edilmesi, ilişki kurdukları kişilerin deşifre edilmesi ve ihbar edilmesidir.

 
Suriye istihbaratının sorgu zindanları


Halep, Kobani ve Şam’da bulunan Muhaberat El Cewiye, Muhaberat Emin Siyasi ve Muhaberat Emin Askeriye’ye ait tutukevlerinde Kürtlere karşı uygulanan işkence ve vahşet halk üzerinde büyük bir korku ve tehdit oluşturmaktadır. Bu işkence hanelerde gördükleri işkenceler sonucunda hayatını kaybedenler, işkencelere dayanamayarak kendilerini asanlar,  aklını yitiren-deliren, dili tutulan, felç olan, yaralanan-sakat kalan, daha sonrasında birçok hastalığa yakalanan binlerce Kürt bulunmaktadır.
Suriye devleti 2004 yılından itibaren başlatılan ve son iki yılda doruğa çıkan yoğun tutuklamalarla binlerce Kürdü zindanlara doldurmuştur. Yine son iki yıldır da Suriye devletiyle eş zamanlı olarak Türk devleti ve hükümeti de Kuzey Kürdistan’da geçmişi aratmayacak şekilde devlet terörü uygulamaktadır. Yüzlerce Kürt çocuğu tutuklanmış, onlarcası Türk askerleri ve polisi tarafından öldürülmüş, Kürt siyasetçilerine yönelik soykırım operasyonları başlatılarak tutuklamalar yapılmış, Kürt kadınları sokaklarda Türk polisi ve askeri tarafından coplanmıştır.
 Kürtlerin hedef alındığı bütün bu yönelimler Suriye ve Türk devletlerinin kendi aralarında yaptıkları ortak antlaşmalar sonucunda gelişmektedir. Bu soykırım politikalarıyla Kürtler kendi coğrafyalarında yok edilmeye çalışılmakta, arta kalanlarda devletin yedeğine alınmak istenmektedir. Topyekûn imha amaçlı saldırıların bir diğer amacı da, Baas ve AKP iktidarlarının kendi varlıklarını Kürtlerin yok edilmesinde, inkârında ve asimilasyonunda görmeleridir.
Türk polisi ve istihbaratı gibi Suriye devletinin istihbarat örgütleri Muhaberat El Cewiye ve Muhaberat Emin Siyasi, zindanlara doldurduğu Kürlere uyguladıkları işkence ve zulümle iradesizleştirmeyi, teslim almayı dayatmaktadır. Buralardan sağ olarak çıkanlar zindanlarda yaşadıklarından dolayı bir daha kendisine gelememekte, tekrar aynı şeyleri yaşamaktansa kendisini, çevresini ve ailesini her şeyden uzak tutmayı yeğlemektedir.
Nasıl ki Türk devleti 12 Eylül 1980’de Diyarbakır zindanıyla Kürt halkını teslim almaya çalışmışsa Suriye devleti de aynı politikayla Kürleri sindirmeye ve iradesizleştirmeye çalışmaktadır.

El Cewiye ve Emin Siyasi’ye ait zindanlarda gözaltında tutulanlar 24 saat işkence altında tutuluyor. Her tutuklu aynı zamanda tuvalet olarak kullanılan-bir insanın uzanamayacağı bir metre karelik beton hücrelerde kalıyor. Yerler sürekli pis ve ıslak olduğu için uzanabilmekte mümkün olmuyor. İçme suyu verilmediği gibi tuvalet için akan çeşmeden, tutuklular su içmeye mecbur bırakılıyor. Su da sürekli verilmiyor. Günde belirli aralıklarla birkaç dakika veriliyor. Hücrelerde ışık bulunmuyor, ana koridordaki ışıktan hücre mazgalından yansıdığı kadarıyla tutuklular ışık görebiliyor. Hücrelerden gelen pis koku nedeniyle gardiyanlar maske ile dolaşmak zorunda kalıyor.
Hücreler dışında ancak 10 kişinin birlikte-topluca kalabilecekleri hücre tipi üçer oda daha bulunuyor. 10 kişilik odalarda 30 kişi kalıyor. Siyasi ve adli tutuklular bu odalarda iç içe kalıyor. Bu odalarda içeride tuvalet olmadığı için günde iki defa sırayla-üçer dakika tuvalete çıkarılıyor.
İstihbarat örgütlerinin işkence hanelerinde tutuklulara yemek günde iki defa veriliyor. Halep’te ilk öğün öğleden sonra 3 civarında ikinci öğün ise gece 10’da. Şam’da ise ilk öğün gece 11-12 arası, ikinci öğün öğleden sonra 3 civarında veriliyor. Kuru-küflenmiş ekmekle birlikte çorba-yemek niyetine sadece sudan oluşan ne olduğu belirsiz bir sıvı veriliyor.

Tutukluların sorgulandığı, işkence yapıldığı odalar hücrelere yakın olduğu için her yemek saatinde tutuklular üzerinde psikolojik baskı yaratmak amacıyla işkence başlıyor. İşkence sesleri, tutukluların çığlıkları arasında tutuklular yemek yemeğe zorlanıyor. Yemedikleri takdirde birkaç gün boyunca yemek verilmiyor.
Sabun, tırnak makası gibi temizlik ihtiyaçları karşılanmıyor. Bir yılı bulan gözaltı süresinde hiçbir tutuklunun banyo yapmasına izin verilmiyor. Tırnak makası ve jilet verilmediği için bir yıl gözaltında kalan tutsağın tırnakları neredeyse 10 cm bulabiliyor. Uzayan saçları ve sakalıyla hayvandan beter hale getiriliyor. Bu insanlık dışı uygulama ile insanı kendisinden nefret eder hale getirerek, iradeyi teslim almaya çalışıyorlar.

“Fahişe ol daha iyi niye siyasetle ilgileniyorsun”

Kadın siyasi tutsakların durumu ise daha bir korkunçtur. Erkek tutsaklarda olduğu gibi temizlik adına hiçbir ihtiyaçları verilmiyor. Doktora götürülmüyorlar. İlaç almalarına izin verilmiyor. Aynı elbiselerle aylarca kalıyorlar.  Kadın tutsakların özel günlerinde kullandıkları ihtiyaçları bile karşılanmıyor. Vermek istediklerinde ise bunu bir taciz aracı olarak kullanıyorlar. Kadın tutsaklara sabun, temizlik malzemesi ve ilaç karşılığında fahişelik dayatmasında bulunuyorlar. Tutsaklar bir şey istediklerinde gardiyanlar ve istihbarat elemanları itirafçılık dayatmasında bulunuyorlar. İtiraf ettiklerinde her şeyi karşılayacaklarını söylüyorlar. Gözaltında paran olursa bazı şeyleri alabilmeye imkân tanınıyor. Aile görüşü olmadığı içinde ailelerin para ve giyecek getirmelerine izin verilmiyor.  
Tutukluların ve hüküm alanların kaldığı zindanlarda adli kadın tutukluların bulundukları yeler genelevine dönüştürülmüş durumdadır. Gardiyan ve muhaberat elemanlarıyla birlikte olmak karşılığında ihtiyaçları karşılanıyor.
    
Gözaltında bulunan siyasi kadın tutsaklara El Cewiye elemanları, “siyaset sizin neyinize, fahişelik yapın… Sizi doktora götüreceğiz, hiç biriniz bakire değilsiniz”  tarzında sözlü taciz ve hakaretlerde bulunuluyor.

İşkence sırasında özellikle kadın tutsakların kasıklarına ve karınlarına vuruyorlar. Erkeklerin de testislerine vuruyorlar. Her tutsağa çoğunlukla falaka denilen ayakaltına vurma, tuzlu suda yürütme, soğuk-tazyikli su sıkma, kaba dayak, Filistin askısı, duruma göre tırnak çekme, elektrik saç ve bıyık çekme, cinsel taciz, başa silah dayayarak ölümle tehdit gibi işkenceler yapılıyor.

“İtirafçı ol seni serbest bırakalım…”

İşkenceli sorgunun temel amacı iradeyi kırarak teslim almak ve itirafçılık oluyor. İtirafta bulunmak ta suçlamaları ortadan kaldırmıyor. Daha fazla ceza alınmasına neden oluyor. Tutsak tarafından direniş gösterildiğinde “tamam artık işkence yapmayacağız, sen sadece bize birkaç kişinin ismini ver yeter, daha sonra seni bırakacağız. O zamana kadar seni hücreye koymayacağız. Her istediğini karşılayacağız. Ailenle görüştüreceğiz” vaatleriyle psikolojik baskı yaratılmaya çalışılıyor.

El Cewiye ve Emin Siyasi elamanları özellikle Güneybatı Kürdistanlı PYD kadrolarına-çalışanlarına ve yurtseverlere öldürme-sakat bırakma amaçlı çok ağır işkenceler yapıyorlar.

Gözaltına alınan yurtseverlerden, alanda çalışan Güneybatı Kürdistanlı PYD kadro ve çalışanlarının isimlerini, özellikle de PKK içindeki Güneybatı Kürdistanlı erkeklerin isimlerini istiyorlar. Tespit ettikleri isimler üzerinden ailelere ulaşılarak, çocuklarını gidip getirmeleri karşılığında hiçbir cezaya çarptırılmayacağı, bu konuda gereken desteği kendilerine vereceklerini belirtiyorlar.

Yurtseverlere evlerine, mahallelerine gelen PYD kadrolarını yakalatmaları konusunda ajanlık teklif ediyorlar. PYD’den uzak durmaları ve PYD’nin düzenlediği toplantı ve kültürel etkinliklere katılmamaları için malvarlıklarını ipotek altına alıyorlar.

Gözaltına alınanlar içinde Arapça bilen siyasi tutsaklar her gün işkenceli sorguya alınıyor. Bazen de ara vererek-beklentide bırakarak, işkence seslerini dinleterek korku yaratılmaya bu şekilde iradesini kırmaya çalışılıyorlar. Arapça bilmeyenler aşağılanıyor, hakaretlerde bulunuluyor. Arapça bilmeyenler için El Cewiye ve Emin Siyasi içinde çalışan devşirilmiş Kürtçe tercümanlar kullanılıyor. Bunlar genelde ‘yardımcı olmaya çalışan, onları koruyan-kurtarmaya çalışan’ görünümünde “iyi polisi” oynuyorlar.

PKK’lilerin resimleri, PKK ve Konfederalizm bayrakları

Tutsakların iradesini kırmak için kuşku yaratma, birbirine düşürme politikası sıkça başvurulan yöntemler arasında yer alıyor. “…şu arkadaşın senin hakkında şunu söyledi” diyerek şüphe yaratarak söylenen kişi hakkında bilgi vermesi isteniyor.

Sorgu odasına getirilen tutsakların tepkilerini ölçmek, iradelerini kırmak için oda kapısından itibaren yere atılmış Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, PKK kurucu merkez kadroları Haki Karer, Kemal Pir, Mazlum Doğan ve diğer yaşamlarını yitiren PKK’lilerin resimleri, PKK ve Konfederalizm bayraklarının üzerine basarak o da içerisinde dolaşmaları isteniyor. Buna karşı çıkan tutsaklar hemen orada resimlerin üzerine yatırılarak falakaya çekiliyor. İşkence yapan El Cewiye-Emin Siyasi elemanları,  “Öcalan… Öcalan diyorsunuz, hepiniz Öcalan’ın köpeği olmuşsunuz. Benim de köpeğimin ismi Öcalan” diyerek tutsaklara hakarette bulunuyorlar.
İşkenceci istihbarat elemanları tutsaklara, “PKK yavaş yavaş Suriyelileri tasfiye etmeye çalışıyor. Türk devleti PKK anlaşma yapıyor. Bu durumda siz Suriyelilere ne olacak. Sizi ortada bırakacaklar. Onların tek derdi Türkiye. PKK Suriye’yi artık bıraktı artık ilgilenmiyor” propagandasını yaparak zihinleri karıştırmaya çalışıyor.

İşkenceye alırken gözleri kapatma gereği duymuyorlar. Birileriyle yüzleştirme sırasında gözleri kapatıyorlar. Mahkemeye çıkmadan önce ifade tutanağına parmak basılması sırasında sadece Arapça bilenlerin gözleri kapatılıyor. İfade tutanağına ne yazıldığını görmesine izin verilmiyor. Tutanağa ne yazıldığı söylenmiyor.

Türk istihbarat elemanları sorguya katılıyor

Türk devletinin Suriye ile yaptığı anlaşmalar içinde Türk istihbaratının Suriye’de faaliyet yürütmesine imkân tanınması; Kuzey Kürdistanlı PKK kadro ve çalışanlarının takibi-sorgulanması çalışmalarında El Cewiye ve Emin Siyasi’nin MİT’e destek vermesi konuları da yer alıyordu. Bu kapsamda 2004 yılından itibaren Türk istihbaratı Suriye’de, Baas iktidarının bilgisi dâhilinde resmi olarak konumlanmaya başladı. MİT aynı zamanda Suriye devletinin PKK’ye ve Kürtlere karşı faaliyetlerini denetleyerek ilgili noktalarda daha sert tutum alınması için Baas iktidarına teşviklerde bulunuyor. Suriye devletinin Kürt karşıtı faaliyetleri Türk devletine ve hükümetine rapor edilerek Suriye’nin ‘çizgiye çekilmesi’ için dışişleri bakanlığı üzerinden diplomatik baskı kanallarının devreye sokulması sağlanıyor. Suriye’den gelen MİT raporlarına göre AKP hükümeti de Suriye ile ‘Ticari, ekonomik ve güvenlik antlaşmaları’ imzalayarak Suriye’yi kendine bağlıyor. Bu şekilde Türk devletinin öncülük ettiği Kürt karşıtı konsepte İran ile birlikte Suriye’de dâhil ediliyordu.

Suriye devletinin PKK ve PYD’ye karşı düzenlediği operasyonlarda tutuklanan Kuzey Kürdistanlıların sorguları El Cewiye ve Emin Siyasi tarafından yapılırken sorguya Türk MİT’i de katılıyor. Arapça ve Kürtçe bilen MİT elemanları sorgu sırasında yüzlerini maske ile kapatıyor ayrıca sorguladıkları tutsağında gözlerinin kapatılmasını istiyorlar. MİT’in kendisinin Kürtçe ve yer yer Türkçe yaptığı sorguda; nereli oldukları, PKK’ye ne zaman katıldıkları, gerillada kalıp kalmadıkları, hangi görevlerde ve nerelerde kaldıkları, Türk ordusuna karşı savaşıp savaşmadıkları, örgütün durumu-örgüt yönetimi ve askeri konularda bilgi alınmaya çalışıyorlar.

Şark mahkemeleri: Tek celsede ömür boyu hapis cezası

El Cewiye ve Emin Siyasi’nin gözaltı zindanlarında gözaltı süresi en az bir yıl en uzun ise üç yıl olabiliyor. Suriye’de hukuk ve yasalar sadece Esat iktidarını korumaya yönelik olduğu için Kürtler söz konusu olduğunda hiçbir yasanın yeri yoktur. Kürtlere karşı işlenen insanlık dışı muameleyi sorgulayacak-durduracak hiçbir hukuk yoktur.

Suriye’deki yasalar ve hukuk birer düzmeceden ibarettir. Devleti topluma karşı korumak için yapılmıştır. O nedenle uluslar arası hukukun ve yaptırımın Suriye devleti için her hangi bir önemi bulunmamaktadır.

En az bir yıl muhaberatın işkenceli sorgusunda kalan birinin mahkemelerden adalet ve hukuk beklemesi de zaten pek mümkün değildir. Muhaberat örgütlerinin hazırladığı ifade tutanağı ne ise o göre işlem yapılmaktadır. Burada hâkimin rolü formaliteden ibarettir. Kimin ne kadar ceza alacağı, bırakılıp bırakılmayacağı Muhaberat örgütleri tarafından önceden belirlenmektedir. Mahkemeye çıkan birinin hazırlanan tutanaklara itiraz hakkı bulunmamakta, hâkim tarafından tekrar ifadesinin alınmasına gerek duyulmamaktadır. Yine mahkemenin verdiği kararların üst bir mahkemede temyiz hakkı da zaten yoktur. Mahkemelerde avukatların da hiçbir rolü yoktur. Hiçbir avukatın El Cewiye ve Emin Siyasi’nin hazırladığı ifade tutanaklarına itiraz etmesi mümkün değildir. Özellikle El Cewiye’nin gözaltına aldığı birinin davasına hiçbir avukat bakmaya cesaret edemez. Muhaberat korkusundan dolayı zaten avukatların hiç biri siyasi davalara bakamıyor. Mahkeme esnasında hazır bulunan Muhaberat’ın görevlendirdiği avukatları mahkeme hâkimi usulden avukat olarak atıyor. Avukat, tutukluyu savunması gerekirken, “müvekkilinin söylenen suçları işlediğine kanaat getirdiğini” söyleyerek mahkemeden cezalandırılmasını istiyor.

Mahkeme öncesi doktor raporu, yapılan işkencenin belgelenmesi gibi ayrıtılar Suriye devletinin yargı sisteminde aranabilecek şeyler arasında değildir. Öyle bir durumda dahi hiçbir doktor işkence yapıldığını söyleyemez. Korku bütün halkın hücrelerine işlendiği için kimsenin buna ‘dur’ diyecek, Baas diktatörlüğünün insanlık dışı uygulamalarına karşı durabilecek sesini yükseltebilecek bütün kesimler susturulmuştur. En küçük bir direniş, farklı ses Beşar Esat’ın kurduğu diktatörlük tarafından Muhaberata verilen geniş yetkilerle etkisizleştirilmektedir.

Suriye devletinde iki türlü mahkeme bulunmaktadır. Bunlar Emin Askeri ve Emin Deli’dir. Devlete, rejime, Baas iktidarına yönelik ‘ağır suçlar’ Emin Devli(Devlet Güvenlik) mahkemesi tarafından bakılıyor. Her iki mahkemede sadece Şam’da bulunuyor.
Kürtler genelde Emin Devli mahkemesi tarafından yargılanırken ‘hafif suç’ kapsamına girenlerde Emin Askeri’de yargılanıyor.  Ağır cezalar, sınır dışı ve Türk devletine teslim etme Emin Devli mahkemesinin kararları arasında yer alıyor. Mahkemelerin karar süreci tek celsede sonuçlanıyor. Tek celsede mahkeme her türlü kararı verebiliyor. İdam, ağır ceza, sınır dışı, Türk devletine teslim etme gibi kararlar anında karara bağlanıyor. Ömür boyu hapis cezası veya Türk devletine teslim etme kararının ortalama süresi beş dakikayı bile bulmuyor. İşler böyle yürüdüğü içinde mahkemelerde dosyalar birikmiyor. Bir günde yüzlerce dava bu şekilde karara bağlanabiliyor.

Öncenden hükmü verilmiş beş dakikalık formalite bir yargılama ile gerektiğinde idam cezası bile verebilen Suriye mahkemelerinin Baas rejimin belirlediği kararlar dışında hareket edebilmesi mümkün değildir. Hiçbir iradesi olmayan mahkemelerin verdiği kararlara itiraz hakkı olmadığı gibi kararlarını sorgulayabilecek, itiraz edebilecek kimse de yoktur.

Mahkemeye gelmeden hükmü kesinleşmiş siyasi tutsaklar, verilen cezanın oranına göre cezaevlerine dağıtılıyor. Kürt siyasi tutsaklar,  ağır ceza alanlar, Türk devletine teslim edilecekler Şam’da bulunan Feyha ve Adra zindanına; bunlar dışında Tedmu ve Halep’te bulunan Muslumiye zindanlarına da Kürt tutsakları gönderiliyor. Her ne kadar buralara getirilen tutsakların sorguları bitmiş, cezaları kesinleşmişte olsa tekrar El Cewiye tarafından sorgu zindanlarına getirilebiliyorlar. Kaldıkları zindanlarda da sorgu, işkence aralıksız sürüyor.

Demokratik Özerklik, Suriye devletinin Kürtlerle yeni bir birlik sözleşmesidir


Baas rejiminin diktatörlüğü, Suriye’de yaşayan -başta Kürtler olmak üzere- diğer halkları ve dinleri yok sayan, bu farklılıkları asimle ederek kültürleri ortadan kaldırmayı resmi bir ideolojisi, tekçi yönetim anlayışı, hiçbir toplumsal sorunu çözmemektedir. Araplaştırmayı esas alan katı-tekçi bir devlet yönetimi anlayışıyla toplumu da tek tipleştirmeyi hedefleyen baskıcı uygulamalar, toplumsal hiçbir soruna cevap olmadığı gibi yaşanan sorunların ve krizlerin de başlıca nedenidir.
Ulus-devlete sıkı sıkıya sarılmış Suriye devletinde, Kürt inkârcılığının çok derin tarihsel nedenleri olduğu için Kürtlerden duyulan korku devletin zirvelerinden en alt birimlerine kadar sirayet etmiştir. Bu nedenle Kürtlerdeki en küçük toplumsal hareketlilik, örgütlülük devleti korkutmaktadır. Türk devleti ile geliştirdiği ilişkilerin temelinde de bu paronaya vardır.
Suriye’nin çok katı bir merkezi devlet olduğu ve son yıllarda artan inkârcılığı dikkate alınırsa, Kürt kimliğini kabul eden, Ana dilde eğitimi pratikleştiren, Kürt kültürünün gelişimi önündeki engelleri kaldıran ve Kürt halkının kendi kimliğiyle parti kurması dâhil örgütlenme özgürlüğünü kabul eden bir Suriye, Ortadoğu’da önemli bir demokratikleşme hamlesi yapmış olacaktır.

Suriye devletinin Kürtlerle geliştirebileceği ilişki her şeyden önce Kürt kimliğinin ve kültürünün kabulüyle sağlanabilir. Anadilde eğitim, kültürünü geliştirme ve yaşama önünde engel olunmaması, basın-yayın, kendi renklerini ve sembollerini kullanma gibi konuların kabulüyle sağlanabilir. Bunların yanında Kürtlerin kendi örgütlenme sistemini kabul edip gelişmesi önünde engel olmamasıyla sağlanabilir. Kürtlerin oluşturacağı meclisler kabul edilmelidir. Yine Kürdistan kavramının kabulü de diğer önemli bir faktördür.

Suriye uzunca bir süre Kürt Halk Önderi’nin uzunca bir süre kaldığı alan olmuştur. Bundan dolayı ideolojik olarak bilinçlenmiş bir halk gerçeği vardır. Bu nedenle, demokratik özerklik modelinin en iyi uygulanabileceği alan Güneybatı Kürdistan’dır. Halka dayalı Konfederalizm, geçmiş dönemlerde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan tarafından Güneybatı Kürdistan’da uygulanmaya çalışılmıştı. Halk içerisinde kadın, gençlik ve işçiler içinde komiteler tarzında örgütlendirilmişti.

Suriye’deki Kürtlerin sorunlarının çözümünün yerel yönetim özerkliği, kültürel özerklik ve Anayasal güvenceden geçmektedir. Suriye yasalarında bölgesel yönetimler bulunmaktadır. Fakat Suriye Anayasasının 8. maddesinde Baas tüm ülkenin yönetimi olarak tanımlandığı için bu yasaların pratikte bir geçerliliği bulunmamaktadır. Bu hakların kazanılabilmesi için de Güney Batı Kürdistan’da yaşayan Kürtler, kendi siyasal araçlarını oluşturarak,  mahalle, il meclislerine oradan demokratik toplum kongrelerine kadar her alanda kendini tabandan başlayarak örgütlemeli ve yönetmelidir.

Suriye için düşünülen Demokratik özerklik sadece Kürt halkının değil Suriye halkının da özgürlüğü ve demokrasisi için gerekmektedir. Bu anlamıyla Demokratik özerklik, Kürt halkının temel ulusal demokratik haklarının, Suriye'nin demokratikleşmesi çerçevesinde gerçekleşmesi olacaktır.
Demokratik özerklik, Suriye’nin demokratikleşmesi çerçevesinde farklı kimliklerin kendilerini özgürce ifade edebilmesidir. Bunun sadece sözde ve kâğıt üzerinde kalmadan, bu kimliklerin farklı kimlik olmaktan kaynaklı örgütlenmelerini, sosyal yaşam ve kültürel faaliyetlerini özgürce yürütebilmesidir. Bu özgürlük yalnız bir bölge ve toplumsal kesim için değil, tüm Suriye ve tüm etnik, sosyal kesimler için geçerlidir.

Demokratik özerklik Suriye devletinin Kürtlerin tümüyle yeni bir birlik sözleşmesi yapmasıdır. Zora ve asimilasyona dayanan birlik yerine demokratik bir siyasi birlik kurulmasıdır.
Sonuç

Ulus-devlet anlayışının güçlü olduğu, milliyetçiliğin baskın olduğu devlet yapılanmalarında hukuk ve yargı devletin kontrolünde ve devletin istediği biçimde gerçekleşmektedir. Kuzey Kürdistan’da Kürt halkının insan hakları konusunda 30 yıldır sürdürdüğü mücadele sonucunda Türkiye’de hukuk önemli oranda gelişme kaydetmiştir. Ama buna rağmen devletin yargı üzerinde kontrolü hala devam etmektedir.
Yargı ve hukukun Kürt halkına karşı bir silah olarak kullanıldığı Suriye ve İran gibi ulus-devlet anlayışının, Arap ve Fars milliyetçiliğin güçlü olduğu sömürge devletlerinde, Kürtlere ve rejim karşıtı muhaliflere yönelik devlet bütün aygıtlarıyla ağır bir şekilde yönelmektedir. Kürt olmak, PYD ve PJAK üyesi veya çalışanı olmak her türlü vahşi yönelime maruz kalmaya yetmektedir. Nasıl ki Almanya-Hitler faşizminde Yahudiler soykırımdan, işkencelerden geçirilmişse Türkiye, İran ve Suriye’de de benzeri bir durum yaşanmaktadır.
Soykırım, katliam, işkence ve asimilasyonlarla sonuç alabileceğine inananlar tarih önünde yaptıklarının hesabını vermek zorunda kalmışlardır. Hitlerin sonu böyle olmuştur. Egemenler kendi yarattıkları, katliam yaptırdıkları canavarlaşmış diktatörlerini sonra yargılamak zorunda kalmışlardır.  Sırbistan’da Milosoviç, Irak’ta Saddam kendi efendileri tarafından cezalandırılmıştır. Latin Amerika’da katliam yapanlar, binlerce faili meçhulden sorumlu olan generaller bugün yargı önüne çıkartılmaktadır. Katliam yapanlar tarih önünde bir gün mutlaka hesap vermek zorunda kalmışlar-kalacaklardır. Katliamcı diktatörler halka karşı işledikleri suçlarla tarihin karanlığına gömülüp giderken, katliamdan geçirilen halklar örgütlü mücadeleleriyle varlıklarını koruyabilmişlerdir.
Türk devleti tarafından katledilen Ape Musa’nın tarihe geçen bir sözü burada anlamlı olacaktır. Ape Musa, Kürt hareketinin ve serhıldanlarının yükselişte olduğu yine Türk devletinin Kürtlere karşı acımasızca yöneldiği dönemde: “Öldükçe çoğalıyor adamlar, ben tükenmekteyim öldürdükçe” sözlerini kullanmıştı.
Türk devleti sadece 30 yıllık süreçte 30 bin den fazla Kürdü katletti ve hala da katletmeye devam ediyor. İran devleti, binlerce Kürdü zindanlara doldurarak işkencelerden geçiriyor. Türk devletiyle yaptığı kirli pazarlıklar sonucunda 2007’den itibaren 7 Kürdü idam etti ve hala da idam etmeye çalışıyor. Onlarca Kürt hakkında idam kararı verdi. Suriye devletinin de yandaşlarından geri kalan bir tarafı yoktur. Suriye’de Türk devletinin güdümünde, buradan aldığı destekle Kürtleri katlediyor, zindanlara doldurarak işkencelerden geçiriyor. Her üç devlette Kürtleri katlederek, işkencelerden geçirerek, asimilasyon politikalarıyla Kürtleri yok edebileceklerini düşünmektedirler. Başka ortamlarda birbirinin kuyusunu kazan üç sömürgeci devlet, Kürtler karşısında ortak ittifaklar içine girmektedirler. Türk devleti PKK’ye ve Kürtlere karşı 30 yıldır sürdürdüğü soykırım politikasında başarılı olamamıştır. Başarısız olan generalleri Ergenekon adıyla bugün yargılamak zorunda kalmıştır. İktidara gelen her hükümet ve ordu generalleri, her seferinde “PKK’yi yok ettiklerini” söylemişlerdir ama her seferinde de kendileri yok olup gitmişlerdir.
Denizin kuruduğu nerede görülmüştür. Bugün iflas etmiş katliam ve soykırım politikalarıyla Kürtlerin yok edilemeyeceği açığa çıkmıştır. Suriye, İran ve Türkiye bu politikalarında ısrar ettikleri sürece ancak Kürtlerin düşmanlığı kazanacaklardır. Yapılanlar Kürtler tarafından asla unutulmayacaktır.
Katliam, inkâr, asimilasyon ve yasalarla, yargı baskısıyla yok edemedikleri-sindiremedikleri Kürtleri ve Kürt sorununu bundan sonra daha fazla çözümsüz bırakmaları mümkün değildir. Bu devletler ya bu sorunu çözecekler ya da hep olduğu gibi yarattıkları sistemle birlikte çözülüp gideceklerdir.

Yasin Kılıçkaya