20 Haziran 2012 Çarşamba

Bayrak Cepte, Cenaze Yerde ve Kabzımal Pazarlığı

Veysi SARISÖZEN
“Ne oluyor?”

Medyatör sahte bir hayretle böyle soruyor. Yine aynı nakarat: ''Tam Leyla Zana konuşmuştu, Dağlıca baskını oldu. Bu nedir?”


Elinin körüdür.


Savaş sürüyor.


Dağlıca mıntıkasında şiddetli çarpışmalar.


Karşılıklı ağır kayıplar... Hepsi bu...


Yani savaş olunca böyle oluyor. Olmaması gereken Dağlıca çarpışması değil, Urfa’da tutukluların yakılması. Birincisi savaş. İkincisi suç...


Başbakan G-20’lerin kapitalist sofrasında. Ticaret konuşuyor. Sonra eğilip yerden bir şey alıyor. Türk bayrağı. Gazete yazıyor: ''Yine yerde bırakmadı''. Ama cenazeler yerde yatıyor...


Cezaevleri yanıyor. Tutuklular kömüre kesiyor. Zindanda isyan, dağda savaş, sokakta gaz...


Ve bu ülkede Başbakan yardımcısı Arınç “PKK silah bıraksın, Öcalan’a ev hapsini düşünürüz” deyiveriyor.


Bu sözlerin anlamını soruyor herkes; “Barış kapıda mı?” diyen var. “Ben Başbakan’ın bu sorunu çözeceğine inanıyorum” diyen var. “Şu silah bırakılsa da Öcalan ev hapsine çıksa” diye samimiyetle dua eden de var.


Ben Medya Diyalogçular’dan öğrendiğim bir yönteme başvuruyorum. Apê Musa’ya danışıyorum: “Hocam, Arınç’ın bu sözleri ne anlama geliyor?”


“Arınç’ın sözleri kabzımal hesabıdır, ‘silahı bırak, ev hapsini al” pazarlığıdır. Ama şurası açıktır: Demek ki silah bırakılırsa Öcalan’a ev hapsi verilebilir; yani İmralı uygulaması Allah’ın ya da kanunun emri değil, Arınç’la Başbakan’ın emridir; emri veren emri bozabilir.”


“Buradan çıkan sonuç nedir hocam?”


“Buradan çıkan sonuç şudur: Eğer İmralı sistemi keyfi bir uygulama ise ve HPG’yi silah bırakmaya zorlamak amacıyla bir şantaj konusu oluyorsa; böyle ahlak dışı işler yapanlara güvenilerek silah bırakmak saflık olmaz mı? Kanun dışı emirle İmralı sistemini yapan, kanun dışı bir emirle Öcalan’ı bir yıldır dış dünyadan tecrit eden bu adamlar, sen yarın silah bıraktığında İmralı’da tek bir mermiyle ‘tarihin’ intikamını almaz mı?”


Bu son cümle tüylerimi diken diken etti. Doğruydu bu.


“Hocam bu durumda ne yapmak lazım, Arınç’a nasıl bir yanıt vermek gerekir?”


Apê Musa yıllar önce, henüz 18 yaşımdayken Enver Aytekin’in Sosyal Adalet Dergisi’nde “nedir bu Kürt işi, sınıf var, Türk-Kürt yok” diye itiraz etmeme güldüğü gibi güldü, o zaman başımı okşayarak “ileride anlarsın delikanlı” derken yaptığı gibi tane tane anlattı:


“Gerilla silah bırakmaz... Çünkü gerilla dağa Başkan Apo İmralı’da tecrit altında olduğu için çıkmadı. Tam tersine, Başkan Apo, gerilla dağda olduğu için tecrit altına alındı. O tecrit altına alınmamışken, örgütünün başındayken 1990 başlarında hükümetle gerilla güçleri arasında kanlı çarpışmalar oluyordu. Ben de içinde hepimizi öldürüyorlardı. Öcalan’a karşı uluslararası komplo işte bu savaşta yok edilemeyen gerillayı durdurmak ve tasfiye etmek için yapıldı. Şimdi de ‘ev hapsi’ lafıyla aynı amaç güdülüyor...Yani devlet savaşı Öcalan’ın başı üzerinden yürütüyor; gerillayı yok etmek için onu İmralı’da tecrit ediyor; sonra dönüp yine gerillayı yok etmek için ‘tecritten ev hapsine çıkartma’ oyunu oynuyor. Halbu ki yapılması gereken Arınç’ın dediğinin tam tersi...”


Şaşırdım. Şaşırdığımı anladı.


“Arınç’ın dediğinin tam tersi şöyle: Önce ‘silah bırakmak sonra ev hapsi’ olmaz, ‘silah bırakmanın şartlarını’ müzakere etmek için, önce Öcalan’a ‘ev hapsi’... Müzakere için silah bırakılmaz, silah bırakmak için müzakere yapılır. Oslo masası gerilla tepeden tırnağa silahlı olduğu bir sırada kurulmadı mı? Öcalan susturulunca silahlar konuşur; Öcalan konuşursa silahlar susar. Bunu anlamamak için otuz yıllık savaştan hiçbir şey anlamamış olmak gerekir. Öcalan konuşmazsa ateşkes olmaz, işte her şey meydanda, ortada ateşkes yok, barıştan eser yok; ama Öcalan konuşursa ateşkes olur, bu da açık, onun emriyle AKP hükümeti döneminde beş defa ateşkes olmadı mı?”


Bir sessizlik oldu. Sonra Apê Musa çok hafif bir sesle şöyle dedi:


“Ben deminden beri Kürtçe konuşuyorum, sen bizim dilimizi ne zaman öğrendin?”


Ağzım bir karış açık kalmıştı. “Apê Musa, Allah seni inandırsın mitinglerde duyduğum Kürtçe sloganlar dışında tek bir kelime Kürtçe bilmiyorum” dedim. Sonra “bilmediğim halde senin dediklerini nasıl anladım, bunu da anlatsana” diye rica ettim.


“Mazlumun hakkı için konuşanın kalbini ben diyeyim ki Allah, sen de ki tabiat, bütün dillere açar, beni anlamanın nedeni budur; bir de bütün mazlumlar, kendilerine dost olanların ‘bilinmeyen’ dilini anlar... Ben geçenlerde Hakkari’deydim. Gültan konuşuyor, yanımdaki yüz yaşındaki nine hüngür hüngür ağlıyordu; ona dedim ‘tek kelime Türkçe bilmiyorsun, ne anlıyorsun da ağlıyorsun?’. Bana dedi ki ‘Ya Musa, ben konuşanın diline bakmıyorum, gözüne bakıyorum, dil yalan söyler göz yalan söylemez...’ İşte böyle... Biz Cennet-i Ala’da, Hakkın huzurunda bin dilde konuşup, aynı şeyi anlıyoruz. Siz de halkın huzurunda bin dille konuşup, aynı şeyi anlıyorsunuz... Allah yolunuzu açık etsin!”


Geldiği gibi gitti...


“Barış, Başbakan, inanmak” sözcükleri savaş aygıtının çelik putrellerine takılmış ipekli bir mendil gibi rüzgarda çaresiz ve etkisiz seraba çırpınıyordu...

AKP Entrikayla İlk Belediyesini Aldı!

AKP seçimlerle alamadığı belediyeleri entrikalarla alıyor. Wan Belediye Başkanı Kaya, ve Qelqaliya Belediye Başkanı Durmaz'la birlikte tutuklanan Artemêtan(Edremit) Belediye Başkanı Sayan'ın yerine başkanvekilliğine AKP'den Mustafa Bayram'ın oğlu Şeref Bayram seçildi. Böylelikle AKP, seçimle alamadığı belediyeyi entrikayla ele geçirdi.
 
AKP hileyle ilk belediyesini aldı!

Wan’da düzenlenen operasyon sonrası aralarında Wan Belediye Başkanı Bekir Kaya’nın da bulunduğu 10 kişi tutuklanmıştı. Tutuklanan belediye başkanları Bekir Kaya, Murat Durmaz ve Abdulkerim Sayan’ın yerine belediye başkanvekilleri seçildi. Artemêtan’da (Edremit) BDP ve AKP’nin birer aday gösterdiği seçimde BDP’li belediye başkanı tutuklu olduğu için sayı üstünlüğü AKP’ye geçti. Böylelikle yerel seçimlerde belediyeyi alamayan AKP, yargı sonucu Sayan’ın tutuklanması ile belediye başkanvekilliğini eline geçirdi.


Bekir Kaya’nın İçişleri Bakanlığı tarafından dün görevden alınması ve avukatların yaptığı itirazın kabul edilmemesi üzerine dün yapılan oylamaya 32 meclis üyesi katıldı. Oylama öncesi konuşan Wan Belediye Başkan Yardımcısı Abdurrahman Doğar, Kaya’nın hayata geçirmek istediği ve önlerine koydukları tüm hedeflere ulaşmak için ellerinden gelen her türlü fedakarlığı göstereceklerini söyledi. AKP Grup Sözcüsü Ayhan Fidan ise, “Biz bu seçimde taraf olmayacağız. Biz seçmenin iradesine saygı duyuyoruz. Bekir Kaya’yı bir an önce aramızda görmek istiyoruz” diyerek boş oy kullanacaklarını söyledi.


BDP’den aday olarak gösterilen Sabri Abi 21 oy alarak Belediye Başkanvekilliğine seçildi. Abi, Kaya’nın açıkladığı tüm hedeflere ulaşmak için ellerinden geleni yapacaklarını söyledi. Qelqeliya (Özalp) Belediye Başkanı Murat Durmaz’ın yerine ise, BDP’den aday olarak gösterilen M. Salih Gazioğulları 6 oy ile seçildi.


Halk iradesine gasp!


Artemêtan’da ise BDP’li Belediye Başkanı Abdulkerim Sayan’ın tutuklanması ardından oy dengeleri değişti. AKP’nin 6, BDP’nin ise 5 üyesinin bulunduğu belediye meclisinde BDP’den Kebire Budakbeyoğlu Karakaya ile AKP’den Mustafa Bayram’ın oğlu Şeref Bayram başkanvekili adayı olarak gösterildi. Oylama sonucunda AKP’li Şeref Bayram, 11 oyun 6’sını alarak Belediye Başkanvekilliğine seçildi. Böylelikle yerel seçimlerde belediye başkanlığını alamayan AKP, Sayan’ın tutuklanması ardından belediye başkanvekilliğini eline geçirmiş oldu.


Fatih'teki Polis Şiddetinin Nedeni 'Kürtçe Konuşmak''

Fatih Emniyet ekipleri tarafından çocuğu ve eşinin gözü önünde dayak yiyen Ahmet Koca, olayın yol meselesi olmadığını, Kürtçe konuştuğu için polislerin saldırısına uğradığını söyledi.
Habertürk'e konuşan Ahmet Koca, "Yol meselesi gibi gözükse de aslında değil. Akrabalarımı eve bırakıyordum, onlardan birisi hamileydi. Onu hastaneye götürmek isterken polisler ters köşeden geliyordu. Bana işaret ettiler. Ben kendilerini 'Memur bey acil hastaneye yetiştirmem lazım' deyince 'Bana ne lan!' diye karşılık verdi." dedi.

Asker olduğunu ve bunu polislere söylediğinde "Bize ne senin askerliğinden" diye kendisine cevap verildiğini belirten Koca şunları söyledi: "O sırada abimi telefonla aradım ve onunla Kürtçe konuştum. Bu kez de polisler bana Kürtçe konuştuğum için 'Seni terörist
' diye hep birden saldırdılar.
'Biz devlet memuruyuz' dediklerinde 'ben askerim' dedim. Öncelikle içlerinde Mustafa adlı ve 80188 polis memurunun arabası vardı. Bir de Özgür diye bir memur vardı ama onu dinlemediler. O sırada 4-5 tane daha araba geldi. Hep birlikte saldırdılar ve üzerime yüklendiler.

Daha sonra beni kelepçeleyip arabanın içine aldılar. Daha sonra beni polis karakoluna değil Yenikapı'da tenha bir yere götürdüler ve arabanın içinde dayak attılar. Daha sonra beni yine polis karakoluna götürmek yerine sahilde dolaştırdılar. Daha sonra Haseki Hastanesi'ne bıraktılar."


Eli, kucağında ve bacağında yaralar olduğunu belirten Koca, "Şu an bu devlette yaşadığıma utanıyorum. Aralarında iyi insanlar da vardı ama bu böyle" dedi.

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI SORUŞTURMASI GÜVEN VERMİYOR

Bu arada 7 polisin bu sokak işkencesinin cep telefonuyla çekilen görüntülerinin televizyonlara yansıması ardından, İçişleri Bakanlığı müfettiş gönderdi. Olaya ilişkin soruşturma açılırken, 5 polis açığa alındı.

Türkiye’de polise yönelik açılan soruşturmalar, daha sonra hızlı bir şekilde kapatılıyor. Polisin bu kadar açık bir şekilde şiddet uygulaması da soruşturmaların göstermelik olduğunu gözler önüne seriyor.

Kameralara yansıyan görüntülerin yanı sıra her yıl polisin sorumlu olduğu binlerce işkence ve şiddet vakası yaşanıyor. Barışçıl gösterilere polisin şiddetli müdahaleleri sonucu çok sayıda ölümler de oldu. Ancak polis cezasızlıktan yararlanmaya devam ederken, şiddete maruz kalanlar genellikle cezalara konu oluyor. 


ANF

Demirtaş:Ölümlerden Sorumlusunuz

Ölümlerin biran önce durması için defalarca yaptıkları çağrıyı tekrarlayan BDP Eşbaşkanı Demirtaş, PKK ve Türk Hükümeti'nin siyasi çözüme şans tanımasını isteyerek, "Bu savaşı durdurmak ve bitirmek dışında seçeneğimiz yoktur. Bu savaş bitmelidir" dedi.

BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, Urfa Cezaevi'nde yaşananların açık bir devlet katliamı olduğunu belirterek, "15 insanı katlettiniz. Şimdi çıkıyorlar 'yangın' diyorlar. Ne yangını. İsyan var orda isyan" dedi.

Demirtaş, partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada, gündemdeki gelişmeleri değerlendirdi. Grup toplantısını Sivas Katliamı'nda katledilenlerin yakınları ve Alevi kurum temsilcileri de izledi.

Son çatışmalar


Demirtaş, Hakkari'nin Dağlıca (Oramar) bölgesinde yaşamını yitirenlerin ailelerine başsağlığı diledi. Demirtaş, şunları söyledi: "Ölmenin ve öldürmenin hiçbir sorunumuzu çözmeyeceği, ölümlerin biran önce durması için defalarca yaptığımız çağrıyı bir kez daha tekrarlamak istiyorum. PKK her türlü silahlı faaliyetlerine son versin, hükümet de her türlü askeri operasyonu durdurup hep birlikte siyasi çözüme şans tanısınlar. Bu ölümler karşısında sessiz kalmak, çözüm üretmek için çaba sarf etmemek bizleri insanlığımızdan uzaklaştırır. Diyaloğu, müzakereyi, sorunları konuşarak çözmeyi ihanet sayanlar da, elinde iktidar gücü olmasına rağmen diyalog kanalları yerine baskıyı ve şiddeti yöntem olmaktan çıkarmayanlar da elbette bu ölümlerden sorumludurlar. Bu savaşı durdurmak ve bitirmek dışında seçeneğimiz yoktur. Bu savaş bitmelidir. Öfke ve nefret yerine ortak aklı öne çıkarıp barışı savunmak zorunda olduğumuz günlerdeyiz."

'2 Temmuz'da Sivas'ta olacağım'


Mersin'de yapılan Alevi çalıştayına değinen Demirtaş, "Bizler Alevi yurttaşlarının eşit yurttaşlık temelinde çözümüne ilişkin tartışmak istedik. Konuyu birinci elden sorunu yaşayanların önde gelenleri ile konuşarak tartıştık. Bundan büyük bir güç aldık" dedi. Demirtaş, 2 Temmuz günü Sivas'ta yapılacak anmaya kendisinin de katılacağını belirterek, Sivas Katliamı'na sadece Alevi yurttaşların tepki göstermesinin yetmediğini söyledi.


Demirtaş, Alevi yurttaşların temel haklarının da anayasal güvence altına alınması gerektiğini belirterek, "Bu konuda en fazla sorumluluk hisseden bizleriz. Bu konuda tereddütsüz bir yaklaşım gösteriyoruz. Aleviliğin devlet tarafından tanımlanmasını kabul etmiyoruz. İnsanların inancının sınırlarının, kutsal mekanlarının Diyanet veya devlet tarafından belirlenmesine onay vermeyeceğiz. Devletin buna hakkı yoktur. Devlet ancak buna saygı duyar bunun koşullarını yaratır bunun ötesinde bir şeye karışamaz. Yeni Anayasa'da bu talepler yer almalıdır" dedi.

Cezaevlerindeki durum


Demirtaş, Urfa Cezaevi'nde katliam yapıldığını belirterek, her hafta yaptıkları grup toplantısında cezaevlerinde yaşanan hak ihlallerini anlattıklarını, ancak bunun görmezden gelindiğini söyledi. Demirtaş, konuşmasını şöyle sürdürdü: "Cezaevlerindeki durumun Suriye'deki cezaevlerinden daha vahimdir. 10 kişilik yerde 30 kişi kalıyorsunuz yıllarca. Hücrenin içinde adım atacak yer yok. Orda nefes alacak oksijen yok. İçerde nefes alamıyorsunuz. Canlı canlı fırının içine konulmuş bekletiliyorsunuz. Oralar işkencehanedir, mezardır. Türkiye'de yanmayan cezaevi yok. Sadece Urfa'dan cenaze ve duman çıktı. Oradakiler insandır. Aylardır niye tutuklu olduğunu bilmeyen insanlar var orada."

Yangın değil, isyan


Demirtaş, yapılanların insanlık suçu olduğunun altını çizerek, "Cezaevinde yangın çıktı diyorlar. Ne yangını? İsyan çıktı isyan. İnsanlar onursuzluğu kabul etmiyor. Kendini yakıyor. Sistem iflas etmiş" dedi. Urfa Cezaevi'nde yaşananların açık bir devlet katliamı olduğunu söyleyen Demirtaş, "15 insanı katlettiniz. Ortada yanlışlıkla çıkmış bir yangın falan yok. Cezaevlerinde yaşanan faşizme isyandır" dedi.

Van'daki tezgah


BDP'li Van Belediye Başkanı Bekir Kaya'nın daha karar kesinleşmeden görevden alındığına dikkat çeken Demirtaş, şunları vurguladı: "Tezgah önceden bellidir. Gardiyan bile biliyor Bekir Kaya'nın tutuklanacağını. Cezaevinde bir hafta önce hazırlık yapılıyor. Bu odaya Bekir Kaya gelecek deniliyor. Adil yargılamaya bak. Biz bu bakana bakan mı diyeceğiz. Van halkı mücadelesi ile bakanın ve mahkemenin meşruiyetini tanımadığını gösterdi" dedi. 

BDP’nin 1 yılı


Demirtaş, 12 Haziran seçimlerinin üzerinden 1 yıl geçtiğini anımsatarak, bu güne kadar hiçbir muhalefet grubunun gösteremediği performans ile denetim ve yasama faaleyitlerine katıldıklarını söyledi. Demirtaş, "1 yıl içinde Meclis'e 200 araştırma önergesi verdi. 62 kanun teklifi verdik. Her biri Türkiye'nin en önemli konularına dairdir. Meclis kürsüsünde her gün onlarca defa söz alarak konuştuk. Hakkımızda 672 fezleke hazırlandı. Son 5 yıldır en etkili faaliyeti yapıyoruz ama biz her şeyden önce kendimizi eleştiriyoruz. Çünkü halkımız daha büyük şeyleri hak ediyor. Ağır bedeller ödeyerek bize temsiliyet verdiler" dedi.


Demirtaş, yaşananlara karşın ayakta olmalarının nedeninin dilenerek değil direnerek gelmeleri olduğunu belirterek, "Bundan sonra bir adım gideceksek aynı şekilde yürüyeceğiz. Daha fazla çalışacağız özgürlüğe her gün daha fazla yaklaşacağız. Biz onuru, emeği, kimliği ve duygusu ile insanız her şeyden önce. Biz ancak direnenlere minnet duyarız. Biz onların temsilcisiyiz çünkü. İşte o kahramanlara minnet duyacağız" diye konuştu.


Paris’te Kürtaj Yasağına Tepki:‘Vajina Polisi Erdoğan’

Fransız, Kürt ve Türk kadınları, Türkiye’deki kürtaj tartışmaların eylemle protesto ettiler. 18 Haziran’da Sosyalist Kadınlar Birliği’nden kadınların öncülük ettiği eyleme Kadın Dayanışması, Dünya Kadın Yürüyüşü, Paris Kürt Kadın İnisiyatifi ve çok sayıda feminist kurumdan kadınlar katıldı.

Eylem Türkiye’nin Fransa Elçiliği önünde gerçekleşti.‘Benim Bedenim, Benim Kararım’, ‘Vajina Polisi Erdoğan’, ‘1934’de Hitler 4 Çocuk İstiyordu, 2012’de Erdoğan 5 Çocuk İstiyor’ dövizlerinin taşındığı eylemde, AKP rejiminin kadına dönük istismarını protesto sloganları atıldı. 

Kadınlardan oluşan heyet elçilik tarafından kabul edildi. Kadınların eleştirilerini dinleyen elçilik, “Türkiye’de bu konuda henüz bir yasa tasarısı mevcut değil. Bu tamamen bireylerin gündeme taşıdığı bir olay. Konuya dair yasa gündemde değil. Eylemlerinizi bizim kapımızın önünün yerine farklı alanlarda yapmanız daha fazla ses getirir” şeklinde sanki AKP’den bağımsızmış gibi işleyen bir profil izledi.


Görüşme yapan heyet daha sonra eylemcilere görüşmenin detaylarını aktardı. Kadına dönük şiddetin ve Türkiye’deki genel siyasal atmosferi anlatan Sosyalist Kadınlar Birliği adına hazırlanmış Türkçe ve Fransızca bildiriler dağıtıldı.


SELMA AKKAYA / PARİS

900 Örgüt 55 bin Kişi İmza Verdi

Kürtaj Yasaklanamaz Platformu aktivistleri, Galatasaray Meydanı’nda 900 kadın örgütü olarak ulusal ve uluslararası alanda topladıkları imzaları, Başbakan, Cumhurbaşkanı, Sağlık Bakanı ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’na göndermek amacıyla toplandı. Platform adına açıklama yapan Selen Lerimoğlu Yılmaz, ‘Kürtaj Yasaklanamaz’ kampanyası imzacısı 900 örgüt ve onbinlerce kişinin, kadınların kendi bedenleri üzerinde karar verme hakkının vazgeçilemez olduğunu savunduklarını ifade etti. Yılmaz, bir hafta içerisinde farklı ülkelerden 55 bin bireysel imza, Türkiye’den 372 kadın örgütü ile 308 sivil toplum örgütü ve 50 ülkeden 221 örgütün destek verdiğini söyledi.


Son iki hafta içinde Türkiye’de 23 ilde her gün eylem yapıldığını belirten Yılmaz, ayrıca uluslararası örgütlerin bu konuda hükümete eleştiriler yaptığına dikkat çekti. Açıklamanın ardından kadınlar hazırladıkları imza dosyalarını Başbakan, Cumhurbaşkanı, Sağlık Bakanı ile Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’na gönderdi.


3 İlde Daha Çatışma Var

HPG Basın ve İrtibat Merkezi(BİM), gerilla güçlerinin 16 Haziran akşamı Van merkeze bağlı Hacıbekir Kışlası’na yönelik eylem gerçekleştirdiğini bildirdi. Eylemde 2 askerin öldürüldüğünü açıklayan HPG, bölgede başlatılan operasyonun ise geri çekildiğini kaydetti.

Şırnak’ın Gabar dağında ise 19 Haziran'da YJA Star(Kürdistan Kadın Gerilla Ordusu) güçleri ile Türk ordu güçleri arasında bir çatışma yaşandı. HPG-BİM çatışmaya ilişkin şu açıklamayı yaptı: "Şırnak Gabar dağında bulunan TRT Gabar tugayı yakınlarında YJA Star gerillalarımızla işgalci TC ordu askerleri arasında bir çatışma yaşanmıştır. Çatışma sonucunda 1 düşman askeri öldürülmüştür."

Hatay'da 2 asker 

HPG-BİM, Hatay'ın Kırıkhan ve Belen ilçe sınırında yaşanan çatışmaya ilişkin de açıklama yaptı. HPG açıklamasında, "19 Haziran günü saat 21.30 sularında Hatay'ın İskenderun ve Belen ilçeleri arasında işgalci TC ordusu ile gerillalarımız arasında bir çatışma yaşanmıştır. Çatışma sonucunda 2 düşman askeri öldürülürken 5 asker de yaralanmıştır" denildi.

Karakol şantiyesine baskın

HPG, Ağrı’nın Küçük ve Büyük Ağrı dağları arasındaki bir karakolu yenileme çalışmasında kullanılan iş makinesini imha ettiğini, operatörün de sorgulanmak üzere gözaltına aldığını belirtti.

Bombardıman sürüyor

TSK'nin Medya Savunma Alanları içinde bulunan ve Güney Kürdistan’ın Zaxo şehrinde bulunan Haftanin’e yönelik önceki gün başlayan topçu saldırısının ise devam ettiği bildirildi. HPG-BİM şunları belirtti: “18 Haziran günü saat 13.00’da Medya Savunma Alanları’na bağlı Haftanin alanı sınırları içinde bulunan Zaxo’ya bağlı Bêtalma üçgeni, Haftanin köyü, Dola Sûle ve Kato Sûle alanlarıyla, Kuliya vadisine yönelik işgalci TC ordusu tarafından obüs ve havan toplarıyla başlatılan bombardıman halen devam etmektedir.”

İki gerillanın kimliği açıklandı

HPG, Aralık 2011'de Amed kırsalında yaşanan çatışmada hayatını kaybeden 2 gerillanın kimliklerini açıkladı.


HPG-BİM, 16 ile 24 Aralık 2011 tarihleri arasında Amed’in Gorse dağına yönelik Türk ordusu tarafından düzenlenen operasyonda 2 gerillanın yaşamını yitirdi. Bu operasyon hakkında daha önce kamuoyuna duyuru yapıldığına dikkat çeken HPG-BİM açıklamasında, “Bu operasyon sürecinde birliklerinden kopan ve akıbetlerini araştırdığımız 2 arkadaşımızın operasyonun ilk günü olan 16 Aralık günü şahadete ulaşmış olduğunu netleştirmiş bulunuyoruz” denildi. Açıklamada yaşamlarını yitiren gerillaların Urfa-Siverek doğumlu Harun kod adlı Abdurrahim Delibaş ve Amed-Çınar doğumlu Rüstem kod adlı Uğur Polat olduğu belirtildi.


TİKKO'dan Dersim'de eylem

TKP-ML TİKKO gerillaları, Dersim’in Hozat ilçesine bağlı Amutka Karakolu askerlerine yönelik eylem yaptı, çok sayıda asker öldü.

TKP-ML TİKKO yazılı bir açıklamayla Dersim’de Türk ordusuna yönelik bir eylem gerçekleştirdiklerini duyurdu. TKP-ML TİKKO açıklamasında, “Dersim’in Hozat ilçesinde bulunan faşist ordu güçlerine TKP-ML TİKKO gerillaları olarak bir eylem gerçekleştirdik. Gerillalarımızın 15 Haziran günü saat 20.00’da Hozat’a bağlı Amutka karakolu tepesine çıkmak isteyen emperyalizm uşağı ordu askerlerine gerçekleştirdiği bu eylemde çok sayıda asker ölmüş ve yaralanmıştır. Ölen ve yaralanan askerlerin sayısı tam olarak tespit edilememiştir” denildi.


HPG’nin resmi sitesinde yer alan açıklamada, Kürt halkına yönelik baskılar ve Türkiye halklarına dayatılan açık zindan uygulamaları sürdükçe eylemlerinin artarak devam edeceği kaydedildi.


YENİ ÖZGÜR POLİTİKA 

Dağlıca İlk Değil, Her Gün Çatışma Var, İşte Bilanço!

Türk ordusunun aralıksız süren operasyonlarına paralel olarak hemen hergün çatışma yaşanmasına rağmen Türk medyası, Dağlıca eyleminden sonra da bu gerçeği görmezlikten gelmeye devam ediyor. Oysa sadece bu yılın ilk 4 ayındaki çatışmaların bilançosu bile savaşın boyutunu gözler önüne sermeye yetiyor.

Özgür Gündem’in oluşturduğu bilançoya göre 2012’nin ilk 4 ayında en az 121 asker öldü. Bu süre içerisinde 79 gerilla hayatını kaybetti. Sadece 12-25 Mayıs tarihleri arasında 36 asker ile HPG’li hayatını kaybetti. 25 Mayıs’ta bu güne kadar ise 100’e yakın asker ve gerilla yaşamını yitirdi.
MAYIS AYI

14 Mayıs: Muş-Bingöl-Diyarbakır üçgeninde havadan ve karadan başlatılan askeri operasyonda çıkan çatışmalarda 2 korucu yaralandı.

15 Mayıs: Muş-Bingöl-Diyarbakır kırsalında 7. Kolordu tarafından yürütülen operasyonda çıkan çatışmada 1 astsubay ile 3 korucu yaralandı.

16 Mayıs: Diyarbakır Lice’de karakola düzenlenen eylemde 1 asker öldü.

17 Mayıs: Hatay’ın Dörtyol ilçesi kırsalında çıkan çatışmada 3 asker öldü. 1’i ağır 4 asker de yaralandı.

17 Mayıs: Hakkari’in Derecik Beldesi’nde çıkan çatışmada 1 asker öldü, 2 asker de yaralandı.

18 Mayıs: Hakkari ve Muş’ta 7 asker öldü.

19 Mayıs: Hakkari’in Şemdinli ilçesinde çıkan çatışmada, karakolun inşaatında çalışan bir kişi öldü.

19 Mayıs: Şırnak Uludere’de 1 gerilla yaşamını yitirdi.

19 Mayıs: Çukurca’da çıkan çatışmada 2 asker öldü.

21 Mayıs: Mardin ve Şırnak’ta çıkan çatışmada 9 asker öldü.

23 Mayıs: Uludere’de çıkan çatışmada 2 asker öldü. 1 asker de yaralandı.

22 Mayıs: Dersim Ovacık’ta çıkan çatışmada 3 gerilla yaşamını yitirdi.

23 Mayıs: Muş-Varto’da 3 gerilla yaşamını yitirdi.

21-24 Mart: Şırnak Cudi’de 18 asker öldü, 5 gerilla yaşamını yitirdi.

25 Mayıs: Kayseri’de Pınarbaşı Emniyet Müdürlüğü’ne Ölümsüzler Taburu tarafından düzenlenen eylemde 2 polis ölürken, 2 gerilla yaşamını yitirdi, 18 polis de yaralandı.

26 Mayıs : Şırnak Besta’da 6 asker öldü.

28 Mayıs : Kars’ın Sarıkamış ilçesinde 4 asker öldü.

HAZİRAN AYI

1 Haziran : Dersim merkeze bağlı Gevrek Köyü’nde 3 asker öldü.

1 Haziran : Bitlis-Baykan Karayolu üzerinde yapılan eylemde 5 özel tim elamanının öldü.

3 Haziran : Diyarbakır’ın Lice İlçesi’nde 5 asker öldü.

7 Haziran : Çukurca’da 2, Doğubeyazıt’ta 1 asker öldü.

7- 8 Haziran : Dersim, Elazığ ve Ağrı’da 13 asker öldü.

8 Haziran : Çukurca’da 2 asker öldü.

10 Haziran : Dersim’de 1 asker öldü.

10 Haziran : HPG düzenlediği şantiye baskını sırasında bir gerilla kaza sonucu hayatını kaybetti.

10- 12 Haziran: Hakkari ve Şırnak’ta 16 asker öldü. 3 gerilla hayatını kaybetti.

12 - 13 Haziran: Şirnak’ta çıkan çatışmada 6 asker öldü.

16 Haziran: Erzurum ve Batman çıkan çatışmalarda 2 asker öldü.

16 Haziran: Van’da çıkan çatışmada 2 asker öldü.

15- 17 Haziran: Erzurum ve Hakkari’deki çatışmalarda 6 asker öldü.

18 Haziran: Hatay’da 1 asker öldü.

19 Haziran: Şirnak’ta 2 asker öldü.

19 Haziran: Dağlıca’da resmi rakamlara göre 8 asker öldü, 19 asker yaralandı


ANF

Petrol Boru Hattındaki Patlamayı HPG Üstlendi

HPG, Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattında meydana gelen patlamanın gerillalarca gerçekleştirilen sabotaj eylemi olduğunu duyurdu. Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde yaşanan bir çatışmada ise 2 askerin öldüğü bildirildi.

HPG Basın İrtibat Merkezi’nin (HPG-BİM) verdiği bilgiye göre, 19 Haziran günü Hakkari’nin Şemdinli İlçesi alay komutanlığı yakınında Türk ordu birlikleri ile HPG güçleri arasında çatışma çıktı. Çatışmada 2 askerin öldüğü bildirildi.

PETROL BORU HATTINA SABOTAJ

HPG-BİM, 17 Haziran günü saat 04.30’da Mardin’in İdil ve Midyat ilçeleri arasında geçmekte olan Kerkük-Yumurtalık petrol boru hattındaki patlama ve yangının gerilla güçlerince gerçekleştirilen sabotaj eylemi sonucu meydana geldiğini kaydetti. Türk ordusunun olay ardından 18 Haziran sabahı alanda operasyon başlattığı belirtilirken, operasyonun aynı gün geri çekilme ile sonuçlandığı aktarıldı.

Petrol boru hattındaki şiddetli patlama sonucu çıkan yangın nedeniyle, petrol akışı durdurulurken, yangın ancak iki gün sonra söndürülebilmişti. Söz konusu hattaki onarım çalışmaları hala devam etmektedir.
KARAYAZI’DA GİZLİ BİRLİKLER

Türk ordusunun 18 Haziran sabahı Erzurum’un Karayazı İlçesi kırsalında başlatmış olduğu operasyon hakkında da bilgi veren HPG-BİM, bu alandaki operasyonun halen gizli birliklerin keşif ve pusu faaliyetleri çerçevesinde devam ettiğini bildirdi.

GARE İLE ZAP’A HAVA VE TOPÇU SALDIRI

Hakkari sınır hattında dün sabah saatlerinde yaşanan şiddetli çatışmalar ardından, gerillaların denetimindeki Zap ve Gare alanlarına hava ve topçu saldırılar düzenlendi. 19 Haziran günü 18.00-18.30 saatleri arasında Gare sınırları içinde bulunan Duhok’un Şeladize kasabasına bağlı Heft Tebaq ve Gare silsilesine yönelik obüs ve havan topları ile saldırı gerçekleştirildiğini bildiren HPG-BİM, bu saldırı sonucunda alanda bulunan köylülere ait bağ ve bahçelerde büyük zararın meydana geldiğini kaydetti. Ayrıca alanda başlayan orman yangının da devam ettiği aktarıldı.

Aynı gün 19.00-23.00 saatleri arasında ise Zap sınırları içinde bulunan Duhok’un Çemço alanı ile Saca ve Kunişka köylerine yönelik hava saldırısı düzenlendiği bildirildi. 


ANF

HDK: Tek Yol Müzakere

Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Genel Meclis Yürütme Kurulu, Dağlıca çatışması ardından yaptığı açıklamada “barış ortamı yaratılıyormuş gibi hava yaratılıp somut adım atılamamasının kabul edilemez” olduğunu belirterek, “Tek çıkar yol; sorunları diyalog ve müzakere ile çözmektir” dedi.

19 Haziran günü Hakkari’de yaşanan çatışmaya ilişkin açıklamada bulunan HDK Genel Meclis Yürütme Kurulu, “Acımız büyük, genç insanların yaşamlarını yitirmesinden dolayı derin üzüntü içerisindeyiz. Ölenlerin ailelerine ve yakınlarına başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyoruz” dedi.

Açıklamada şu ifadelere yer verildi: “Türkiye bir kez daha yeni acıların eşiğine geldi. Buradan hızla uzaklaşmak gerekiyor. Kürt sorununun çözümünde daha fazla kaybedecek vakit kalmadı ve çözümsüzlük bugüne kadar on binlerce insanın yaşamına mal oldu.

Belirsizlik ve oyalama taktikleri ile zaman kaybedip, toplumda sanki barış ortamı gerçekleşiyor gibi bir havanın yaratılması, ama somut adım atılmaması kabul edilemez.

Acil ve koşulsuz olarak yapılması gerekenler bellidir: Her şeyden önce şiddet son bulmalı, operasyonlar ve saldırılar durmalı, çatışmasızlık ortamı kalıcı hale getirilmelidir.

Çünkü patlayan her silah ve bomba, akan her damla kan Türk ve Kürt halklarının, tüm halklardan ve inançlardan yurttaşlarımızın geleceğine darbe vuruyor. Bugün yapılması gereken ilk şey, çatışmaların sürdüğü o bölgede TSK’nın operasyonu durdurması, PKK’nin çatışmasızlık sürecine girmesidir.

Silahları susturmak, siyaseti yeniden ve belirleyici bir şekilde devreye sokmak atılması gereken ilk adımdır. Tek çıkar yol; sorunları diyalog ve müzakere ile çözmektir. Bir an önce güven ortamını yaratacak önlemlerin alınması, bu sorunun çözümünde şiddetin tamamen devre dışı bırakılması sağlanmalıdır.

Halkların Demokratik Kongresi, yeni canların kaybedilmemesi için demokratik bir ortamda barışın sağlanması için üzerine düşeni yapacaktır. Oluşturacağımız “Çözüm İçin Diyalog Grubu” bu amaç için harekete geçecektir. Biliyoruz ki, ancak demokrasi ve özgürlük güçlerinin kararlılığı ve ortaklığı bizi uçurumun eşiğinden döndürecektir.

AKP Hükümeti’ne ve Meclis’teki partilere bir kez daha çağrıda bulunuyoruz:

- Demokratik kamuoyunun sürece dair önerilerini ve uyarılarını dikkate alın. Güven yaratıcı somut adımlar atın.

- Demokratik ve barışçıl çözüm konusunda gerekli yasal ve anayasal tedbirleri vakit kaybetmeden alın.

- Barış için, demokratik ve eşitlikçi bir Anayasa için adım atın.”

Operasyon Bölgesinde Kalan Vatandaş Anlattı: Helikopterler Ateş Açtı, Canımızı Zor Kurtardık



Yüksekova Dağlıca'da çıkan çatışmalar sonrasında operasyon bölgesinde mahsur kalan vatandaş: "Helikopterlerden açılan ateş sonucu hayatımızı zor kurtardık; 150 koyunumuz telef oldu."

Hakkari'nin Yüksekova ilçesindeki Dağlıca bölgesinde çıkan çatışmalar sonrasında haber alınmayan, daha sonra operasyon bölgesinden köylerine ulaşan vatandaşlardan Nurettin Renda, operasyon sırasında yaşadıklarını anlattı. Ölümle yüz yüze kaldıklarını belirten Renda, "Operasyon sonrası Serpêl köyünde mahsur kaldık. Çatışmalar sırasında adeta ölüp ölüp dirildik" derken, bölgede hayvan otlatan Servet ve Umut Özaka adlı çobanların operasyon sırasında askerlerce gözaltına alındığını da söyledi.

Renda şunları anlattı: "Helikopterlerden açılan ateş sonucu hayatımızı zor kurtardık ve yaklaşık 150 koyunumuz telef oldu. Bugün çatışma bölgesinden Yeşiltaş köyüne kendi imkânlarımızla ulaştık. Yine aynı bölgede hayvan otlatan Servet ve Umut Özaka adlı çobanlar, karakol askerleri tarafından alıkonularak gözaltına alındı ve karakola götürüldü."

Nurettin Renda'nın koyunları otlatmaya götürdüğü Serpil köyünün 1994 yılında boşaltıldığı ve köylülerin son yıllarda izin alarak köye gidip geldikleri öğrenildi.

Operasyon ve top atışların sürdüğü bölgede özelikle Yeşiltaş Köyü'ne bağlı Varêmirgan alanında yapılan hava saldırısı sırasında çok sayıda koyunun telef olduğu, yüzlerce koyunun kayıp olduğu belirtildi.



Kaynak: http://www.imc-tv.com/haber-operasyon-bolgesinde-kalan-vatandas-anlatti-3544.html#ixzz1yL8tWVBq

Fatih’te Polis Vahşeti!

 Fatih’te, onlarca polis, yol verme tartışmasına giren bir sürücüyü ailesinin gözü önünde sokak işkencesinden geçirdi. Eşinin yalvarmasına aldırış etmeyen polisler, yerde yattığı sırada dahil tekme ve kemerlerle vurarak tam bir vahşet sergiledi.

Olay, Fatih’te önceki gün saat 02.30 sıralarında meydana geldi. İddiaya göre; sokakta seyreden polis otosu, karşıdan gelen araca yol vermiş gibi yapıp aracın önünü kesti. Otomobilde eşi ve çocukları bulunan sürücü ile polislerin arasında yol verme tartışması yaşandı.

Ardından yaşanan olaylar yolda geçen bir kişi tarafından cep telefonuyla çektiği görüntülere göre; Polisler tartıştığı şahsa önce vurmaya başlıyorlar. Bu sırada olay yerine çok sayıda resmi polis yığılıyor. Polisler, sürücünün eşinin çığlık ve yalvarmalarına aldırmadan şahsı yere yaptırıp dövmeye devam ediyorlar. Hızını alamayan 8 dolayında polis ise sırayla yerde yatan şahsın yanına gelerek tekme ve kemerlerle vurmaya devam ediyorlar. Daha sonra ayağa kaldırılan sürücü önce tenha bir yerde, ardından da polis aracında dövülmeye devam ediliyor.

Sokak ortasındaki polis işkencesine dayanamayıp baygın bir halde yatan şahsın yardımına gelen esnaflar da polisler tarafından tehdit edilerek olay yerinden uzaklaştırılıyor. Eşi ve çocuklarının gözleri önünde feci şekilde dövülen şahıs, polis aracına bindirilerek gözaltına alınıyor.

Bu arada, olayı doğrulayan mahalle esnafı, polis korkusundan basın mensuplarına konuşmaktan kaçındı.

FLAŞ HABER: HPG'den Dağlıca Açıklaması: Hakkari'de 100’ü Aşkın Ölü Var, 4 Helikopter Düştü


Behdinan - Hakkari’de 20 Haziran günü gerilla tarafından operasyon hazırlandığındaki askerlere yapılan saldırının bilançosu netleşiyor. HPG’ye göre 100’ü aşkın asker ölürken, 4 helikopter düşürüldü. Gerillanın kaybı ise 15.
HPG-Basın İrtibat Merkezi (HPG-BİM), 20 Haziran sabahı başlayan ve halen yer yer devam eden çatışmalara ilişkin açıklamada bulundu.

“20 Haziran sabahı saat 04.00 sularında gerilla güçlerimizi imha etmeyi hedefleyen bir operasyon hazırlığında bulunan işgalci TC ordusuna ait askeri üslere yönelik gerillalarımız tarafından devrimci bir operasyon gerçekleştirilmiştir” diyen HPG-BİM, ayrıntıları şöyle aktardı:

İKİ ASKERİ ÜS ELE GEÇİRİLDİ


“Hakkari’nin Yüksekova ilçesine bağlı olan ve sınırdan 20 kilometre içeride bulunan Şitaza karakolu ve çevresinde yaklaşık bir aydır yoğunlaşan asker ve askeri malzeme yığınağını takip eden gerillalarımız, operasyonu başlatmak üzere olan düşman gücüne yönelik devrimci bir operasyon düzenlemiştir. Şıtaza karakolunun büyük bir bölümü imha edilmiş, çevresinde bulunan 2 askeri üs gerillalarımızca ele geçirilmiştir.

Gerillalarımız, Hakkari’nin Şemdinli ilçesine bağlı Rubarok ve Yüksekova ilçesine bağlı Oramar askeri üslerinden müdahale teşebbüsünde bulunan düşman güçlerini de püskürtmüştür.


4 SKORSKY DÜŞÜRÜLDÜ, 9 HELİKOPTER DARBE ALDI

Ayrıca Yüksekova ve Hakkari merkezlerinden sabahtan akşama kadar kobra eşliğinde skorskylerle yoğun asker sevkiyatı yapılarak çatışma alanına müdahale edilmek istenmiş ve bunun sonucunda akşam saat 20.00’a kadar birçok ayrı noktada şiddetli ve yoğun çatışmalar yaşanmıştır. Gün boyu süren çatışmalarda 1’i Mamışka, 1’i Zeri Sor, 1’i Reskê üçgeni ve 1’i da Serpêl mıntıkalarında olmak üzere toplam 4 skorsky helikopter düşürülerek imha edilmiş, ayrıca 3 kobra tipi taarruz helikopteri ile 6 skorsky helikopteri de darbe alarak çatışma alanından uzaklaşmak zorunda kalmıştır. Çatışmalarda ayrıca 1 panzer ve 1 akrep tipi zırhlı araç da imha edilmiştir. Böylelikle bu müdahale girişimleri gerillalarımız tarafından kırılarak TC ordusu hezimete uğratılmıştır.

Savaş uçakları, kobra helikopterleri, obüs ve havan toplarının yoğun bir şekilde kullanıldığı çatışmalar halen yer yer devam etmektedir.


109 ASKER ÖLDÜ, GERİLLA KAYBI 15

Gün boyunca yaşanan eylem ve çatışmalarda güçlerimizce tespit edilen toplam 109 düşman askeri öldürülmüş, 100’den fazla asker de yaralanmıştır. İşgalci TC ordusunun operasyon girişimleri ve müdahaleleri sonucu yaşanan çatışmalarda toplam 15 arkadaşımız şahadete ulaşmıştır. Şehit düşen yoldaşlarımızın kimlik bilgileri en yakın zamanda halkımız ve kamuoyuyla paylaşılacaktır.”

FLAŞ HABER: HPG Dağlıca Açıklaması: 109 Asker Öldürüldü

HPG kanaklarından edinilen bilgilere göre geçilen ilk bilgilere göre Dağlıcadaki Gerilla eyleminde 109 asker cenazesinin üstüne gidildi, 100 den fazla yaralı asker var. Ayrıca 4 Skorsky tipi helikopter düşürüldü, 6 sı skorsky 3'ü Kobra helikopter darbe aldı...Ayrıntılar birazdan... 

Şimdi Ayrıntılar:

 http://guncelyorum-canadil.blogspot.fr/2012/06/flas-haber-hpgden-daglca-acklamas.html

Hangi Barış?

Dağlıca eyleminin ardından, Türk medyasındaki “zamanlama” vurgusu ve “barışa darbe” şeklindeki tartışmalar, AKP’nin 2002’de iktidar gelmesinden bu yana zihniyette çok şey değişmediğini gösteriyor. Sanki ortada bir “barış” vardı da, Dağlıca’daki eylem bunu yerle bir etti.
Yaratılan beklentiler ve oyalamalar dışında barışın gerçekleşmesi için atılan tek bir somut adımdan söz etmek mümkün değil. 2002’de kriz ortamında iktidara gelen, 2005’e iktidarını tüm devlet mekanizmalarında kurmak için yeşertilen sahte umutlar, 2007’ye kadar polis ve istihbaratın ele geçirilmesi, 2009’da asker üzerinde hakimiyet kurulması ardından Kürtler başta olmak üzere tüm muhaliflere karşı tam bir faşizm uygulanması dışında, barış adına atılan hangi adımdan bahsediliyor?

Kendilerini Türk aydını, gazetecisi ya da uzman olarak görenler yine gazetelerde, olmayan bir durum üzerinden gerçek dışı değerlendirmelerle, Kürtlerin hak talepleri karşısında ne kadar sefil bir durumda olduklarını gözler önüne seriyor.

“Hangi zamanlama”, “hangi oyun” ve “hangi barış”? Bu soruların hiçbirine gerçekçi bir yanıt verilmiyor. İlk kez Dağlıca eylemi olmuyor, ilk kez çatışmalar yaşanmıyor ve çatışmaların duracağına dair herhangi bir iyileşme de sözkonusu değil.

Ancak her çatışma sonrası aynı çapta tartışmaların yürütülmesi de, neden halen çatışmaların sürdüğüne ışık tutuyor. Kürtleri ve mücadelesini, henüz gerçek anlamda tanıyan “gazeteci” ve “aydın” kitlesi yok.

Zaman zaman barışa duyulan ihtiyaç, altı çizilen insani değerler, duygusal hamleler, Kürtlerin hak taleplerine yapılan vurgular, Kürtler ve mücadelelerini anlamak için yeterli değil.

Ve bu “aydın” ya da “gazeteciler”, hani yüzlerce veya hadi onların dediği gibi olsun “binlerce yıl” birlikte yaşadıkları bu halka, bu kadar yabancı kaldıkları sürece, sorunun “ortak yaşam” çerçevesindeki çözümü de mümkün olmayacak.

Sahi hangi barış? Ortada barış mı vardı da sabote edildi? Hükümet yetkililerinin ağzından bugüne kadar iki halkın “barış” yapması yönünde herhangi bir açıklama duyan oldu mu? Yoksa PKK’yi ezme, yok etme, dışında barışçıl çözüm lehine ortaya atılan bir formül sunuldu da biz mi duymadık?

Türk aydını, Türk gazetecisi, Türk politikacısı, hangi barış ortamından bahsediyor? 32’si belediye başkanı, 6’sı vekil olmak üzere 200’ye yakın BDP’li seçilmiş içerdeyken hangi siyasal çözümden bahsediliyor?

100 kadar gazeteci içerdeyken, medyanın neredeyse tümü hükümetin kontrolündeyken özgür bir tartışma sözkonusu olabilir mi? Her gün kitlesel gözaltılar ve tutuklamalar yaşanırken, hak ihlallerinde tüm rekorlar kırılırken ve toplumun tüm muhalif hücrelerine karşı amansız bir saldırı sözkonusu iken, hangi barış iradesinden söz ediliyor?

34 sivilin katledildiği Roboski bombardımanı üzerinden yaklaşık 6 ay geçti ve henüz bunu sorumluları bile ortaya çıkarılmadı. Bir özür dahi bilenmedi. Katliamlar sadece Roboski ile başlamadı, öncesi de var, sonrası da. En son 16 Haziran’da Urfa cezaevinde 13 tutuklu Türk adalet sisteminin “adaletsizliği” nedeniyle yanarak can verdi. Tüm bunların hesabı sorulmadığı gibi, Kürt halkının seçilmişleri tutuklanmaya ve görevlerinden alınmaya devam ediyor. En ufak demokratik tartışma ortamına dahi tahammül edilmezken, yeni anayasa yapma ya da daha da ötesi barıştan söz etmenin karşılığı nedir?

Bu devletin başbakanları hangi gün barışı ağzına aldı? Her gün hakaret ve suçlamalar dışında, hiçbir yasal temeli olmayan içi boş vaatler dışında, barış adına ne yaptı ki biz duymadık?

Daha 19 Haziran günü Türk Başbakanı Erdoğan, bu sorunu Kürtleri muhatap almadan “çözeceğini” söylemedi mi? Ki bu durumda “barışçıl bir çözüm”den söz edilemeyeceği muhakkak.

Kürdün temsilcileri dışlanarak, bu sorunun çözüleceğine inanmak ya da bunu “barış umudu” diye pazarlamanın Kürtlerle barışa değil, çözümsüzlüğe hizmet edeceği açık.

Kısaca ortada bir barış durumu yok, AKP rejiminin 2002’den bu yana manipülasyonlarla yarattığı sahte bir beklenti var. AKP rejimi değil, Kürt sorununu çözmek özgür ifade olanağı sunacak tek bir demokratik açılımı sağlayacak kabiliyette değil. Zira demokrasi de Kürt sorununun çözümü de, faşist zihniyetlerin sonu olur.

Dağlıca Ardından Yine Komplo Teorileri Başladı

Dağlıca’da en az 8 askerin öldüğü gerilla eylemi ardından Türk medyasında yine komplo teorileri başladı. AKP iktidarının tüm toplumsal muhalefete yönelik faşizan baskılarından bağımsız bir şekilde yapılan teoriler, Hollywood filmlerine bile taş çıkarır cinsten.

Sorunun özünden ve çözümden uzak hararetli tartışmalar, bu çatışmalara neden halen çözüm olunmadığının da trajik bir ifadesi oluyor. Türkiye’de “gazeteci”, “aydın” ya da “analist” geçinen çok sayıda kişi, “et ve tırnak gibiyiz” dedikleri Kürtler ve mücadelelerine ne kadar yabancı olduklarını da gözler önüne seriyor.

Ancak iktidar yanlısı dar ve çözümsüz tartışmaların, düşüncelerini ifade edenlerin cezaevlerine doldurulduğu ve medyanın hiç olmadığı kadar iktidara bağımlı olduğu bir dönemde yaşanması çok da şaşırtıcı değil.

Dağlıca olayını 'çözdüğünü sanan'lardan biri de Taraf’ın polis yazarı Emre Uslu. Alelacele klavyenin başına geçip, neredeyse bütün küresel sorunları “Dağlıca” eylemine bağlamış. Öyle ki, “bu eylem sera gazı indirimine karşı alınan tedbirlere vurulmuş bir darbedir” demediği kalmış.

Son günlerde devlet lehine gelişen bütün gelişmeleri alt alta sıralayarak ''Dağlıca eyleminin tüm bunlara karşı yapılmış bir saldırı'' olduğunu savunan Uslu, mantıklı teorilere imza attığını düşünmüş olmalı.

Uslu’ya göre ''PKK barış istemiyor'', bu eylem Karayılan’a, barışa, Leyla Zana’ya, Barzani’ye ve
dünyanın en barışçıl insanı” Erdoğan’a karşı. Büyük olasılıkla bir de bütün bunları yazmak için “çok kafa yorduğunu” düşünüyordur.

Emre Uslu ve benzerlerinin AKP rejiminin faşizan baskılarından kopuk bir şekilde yaptığı komplo teorileri de doğal olarak realiteden kopuk duruyor. Televizyon ekranlarında “zamanlama” diyerek konuya başlayanlar da, geçen zaman içinde ne kadar eylem gerçekleştiğini görmeyerek ne kadar “zaman dışı” olduklarını gösteriyorlar.

Oysa, ilk kez çatışma olmuyor, hemen her gün çatışma ve ölüm haberleri geliyor. İktidarın denetimindeki medyanın bu çatışmaları ve kayıpları görmemesi ve sık sık yaptığı gibi gizlemesi, çatışmaların olmadığı anlamına gelmiyor.

HPG’nin verdiği bilançoları bile bir yana bırakırsak, bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) eski Genel Başkan Yardımcısı ve İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin’in açıklaması var. Tekin, Haziran başında basından gizlenmiş olsa da 3 ayda 150’nin üzerinde askerin öldüğünü söylemişti.

Türk ordusu bununla birlikte her yerde gerillaya karşı operasyon yürütürken, Güney Kürdistan’da PKK denetimindeki alanları da hemen her gün bombalıyor. Eğer ille de bir komplo teorisi üretilecekse, çatışmasız gün yok gibi, mutlaka bu eylemlerden biri, güncel siyasi bir gelişmeye denk gelecektir. Bu durumda her eylemden bir komplo üretmek için özel bir yeteneğe ihtiyaç yok.

Ayrıca, PKK’li yetkililer uzun bir süredir saldırılar karşısında direnişi yükseltecekleri mesajını veriyor. En son KCK Yürütme Konseyi Üyesi Cemil Bayık 11 Haziran günü Yeni Özgür Politika gazetesinde yer alan açıklamasında AKP rejiminin saldırılarına dikkat çekerek, “Bu ortamda sadece AKP politikalarına karşı mücadeleden ve mücadelenin her yerde yükseltilmesinden söz edilebilir. Artık AKP’nin her saldırısına direnişle cevap vermek ve direnişi yükseltmekten başka bir şeyin düşünülmemesi gerekir. Bunun dışındaki her düşünce ve eğilim en hafif deyimle gaflettir” diyordu.

Ayrıca bugün ANF’ye de yer alan HPG Komuta Konseyi Üyesi Dr. Bahoz Erdal’ın Dağlıca eylemi sonrasına denk gelen mülakatından(http://guncelyorum-canadil.blogspot.fr/2012/06/basarszlk-akpyi-kudurttu.html) bile bir yığın komplo teorisi üretilebilir. Oysa, sözkonusu olan sadece bir tesadüf. Önceden yapılmış ve bugün yayınlanmış bir mülakat. Yani bildiğimiz tesadüf.

Sürekli operasyon ve çatışma ortamında, PKK veya devletten gelen herhangi bir açıklamanın, bu tür olaylarla rastlaşması çok da garipsenecek bir durum değil.

Bu çatışmaların neden 30 yıldır devam ettiği, Kürt sorununun da neden 90 yıldır çözülmediği derinliğine sorgulanmazken, onlarca yıllık çözümsüzlüğün bir sonucu olan Dağlıca eyleminin “zamanlaması”nın büyük gürültü koparması, çözümsüzlük yanlısı zihniyetlerin sorundan ne kadar kopuk olduğuna ve sorunun neden çözülmediğine de ışık tutuyor. Oysa devletin saldırıları ve çözümsüzlüğü karşısında bu tür eylemlerin olacağını PKK’nin kendisi sürekli ifade ediyor.

Diğer yandan, eğer bağlantı kurulmak isteniyorsa, bu eylemin hangi olaylara denk geldiğini bir de şu cepheden ele alalım:

*Dağlıca eyleminden iki gün önce AKP rejiminin adalet sistemi sonucu Urfa’da bir katliam gerçekleşti. 16 Haziran günü Urfa cezaevinde 13 insan yanarak can verdi.

*7 Haziran günü Van’da BDP’li 6 belediye başkanı gözaltına alındı, 10 Haziran’da bunlardan üçü tutuklandı. Tutuklananlar arasında çok sayıda BDP’li yerel sorumlu da vardı.

*Sadece Haziran ayının ilk 15 günü içerisinde 330’u aşkın kişi gözaltına alındı, bunların yarısına yakını tutuklandı.


Bu sadece Haziran ayı içerisinde yaşanan ağır hak ihlallerinden bazıları. 2009 yılında başlayan yeni baskı kampanyasında onbinlerce insan gözaltına alındı. Sadece 2009-2011 arasındaki üç yılda İHD’ye göre 30 bine yakın gözaltı yaşandı.

Bugün 32’si belediye başkanı ve 6’sı vekil 200’e yakın BDP’li seçilmiş, 1500’ü aşkın lise öğrencisi, 700’ü aşkın üniversite öğrencisi, 500 BDP’li kadın aktivist, 100’e yakın gazeteci, 40 dolayında sendikacı ve bir o kadar avukat ile yüzlerce binlerce çocuk cezaevlerinde bulunuyor. Bu liste sürekli kabarıyor. Onlarca gözaltının yaşanmadığı hafta yok gibi.