Fransız
devriminden, Paris Komünü'ne oradan Ekim Devrim'ine ve Frantz Fanon'a
uzanan şiddet ve devrimcilik geleneğinin bize gösterdiği en önemli sonuç
'devrimciliğin' ayıklayıcı, açıklayıcı ve en önemlisi de düşündürücü
özelliği olduğudur.
PKK'nin 'devrimci halk savaşı' adını verdiği bu yeni mücadele
sürecinin bütün stratejik ve tektiksel sebep ve sonuçlarının muhakemesi
bir yana, uzan zamandır politikanın ağır sembolik gölgesinde semiren
ideolojik niyet ve duruşları ortaya çıkarması açısından şimdiden önemli
sonuçlara gebe görünüyor.
Bu çizginin yakıcı ve şiddetli atmosferinde en çokta, kendisini
milliyetçiliğin forforlu dilinin arkasına saklayan ve birer kelaynak
gibi 'bir halk savaşının sonuçlarından nasıl nemalanabilirimin' ince
hesaplarını yapan Kürt milliyetçileri ile uzun zamandır Kürt siyasal
hareketini kendi kurdukları kurgulasal semantik içinde
anlamsızlaştıran, 'devrim' hayalsızlıklarını ve hayasızlıklarını
sisteme ihale eden 'sol liberal kesimlerin' etkileneceğini görmekteyiz.
Bütün bu kesimler 'PKK neden şiddete yöneldi?' sorusunun arkasından
uzun ve belirsiz politik izahatlar ve izafiyetler risaleleri yazıp, AKP
hükümetinin oluşturduğu siyasal illizyonun değirmenine su taşıya dursun,
Çukurca eylemi bu soruya yalın bir cevap oluşturması açısından
anlamlıdır.
Çukurca eylemi devletin aylar önce hazırlığına başladığı adım adım iç
ve diş politik zeminini oluşturduğu bir askeri müdahalenin erkenden
başlaması için önemli bir askeri ve politik bir hamle olarak okumakta
yarar var. Yani PKK zaman ve zeminini devletin hazırlayacağı mutlak bir
askeri kara hareketini beklemektense bu sürece müdahale ederek, Türk
devletini kendi zaman ve zeminine çekmeyi denemiştir. Dolayısla iki
bayram arasında kız alınıp verilmez hasabıyla bütün planlarını bayram
sonralarına erteleyen hükümet şimdi ister istemez bir kara harekatına
başladı. Bu harekatının gelecek açısından büyük politik değişimlere gebe
olduğuna hemen herkes hem fikir.
Ancak bu hengamede ikincil güçlerin tutumunu şimdiden ortaya koymak,
bir o kadar önemli görünüyor. Bu güçlerin başında Güneyli güçler
gelmekte. Hala doğrulanmamasına rağmen kademeli olarak Kandil'deki
köylerin boşaltılması haberleri, Türk medyasında yer almışken,
Çukurca'daki eylemle onların gerçek niyetide ortaya çıkmış durumda.
İktidarını kaybetme telaşesi ile panikleyen Güney milliyetçiliği,
Türk egemen sistemine yaranmanın binbir türlü yolu ve taktiği üzerine
kafa yoruyor şimdi. Kürt milliyetçileri ise kendi yolunu, Güney'deki
'büyük (küçük k'lı) kürdistan hayallerinin kristalize' olmuş halının
tehlikede olması telaşı ile PKK ve onun siyasal çizgisine saldırmada
buluyor. Onlara göre herşey iyi gidiyordu. Devlet adım adım PKK ile
''uzlaşıyordu" (tasfiye ediyordu). Sonra 'güzel günler görecektik';Kürt
orta sınıflarının parsayı kaptığı güzel günler. Hani tarihsel olarak hep
öyle olmamış mıydı? Bütün ulusal hareketlerin kaderi böyleydi.
Devrimciler ve yoksullar savaşır sonra 'diğerleri' ve hep devrime
'öteki' olmuşlar birden sahneye çıkarlar. Çünkü devran onların
devranıdır.
PKK aslında bir yol ayrımından dönmüştür; Kürt orta sınıflarının
dayattığı kaba milliyetçilikten ve sol liberallerin dayattığı liberal
solculuktan. Çukurca eylemi tarihsel sonuçlar doğuracak bir siyasal
çizginin başlangıcıdır. Bunun askeri ve siyasal getirileri ne olursa
olsun en uzun soluklu ve şiddetli Kürt siyasal ve ideolojik mücadele
pratiğinin, neo-liberalizmin ve milliyetçiliğinin tuzağına düşmeden
kararlı bir devrimci ideolojik çizgide ısrarının göstergesidir.
Yukarıda yazılanların uzun zamandır kıble tuttuğumuz reel politikada
karşılığını bulmakta zorlananlara dünyadaki bütün büyük siyasal
mücadelelerinin reel politikada karşılıksızlığını hatırlatmakta yarar
var. Zaten devrimci çizgi, reel politikanın anlayamadığı veya
kestiremediği yerden kendisine bir kanal açıp ortaya çıkıyor. Yani
devrimci çizginin kendi içinde ve içkin bir mantığı vardır. Onda aşkın
bir sebep arayan pozitivistlerin işi zor.
Sol libarellerin sorunu da bu. Anlayamamak. Zaten anlamamaları
gerekiyor. Kendi kurdukları grammerin içinde devrimci bir cümleyi
anlamalarını beklemek zor. Bunun içinde Hasan Bildirici'nin başlıkladığı
gibi 'heronlarla katırların' fonksiyonlarından, uluslararası dengelerin
zorlayıcılığından, Barzani'nin ve onun saçları jöleli yeğeninin
kızgınlığından '24 gencin' hikayelerinin pazarlanmasına ve şiddetin
'onurlu barışı' gölgelemesinden söz eden garip ve anlamsız bir retorik
çıkıyor ortaya.
Mesela Ahmet Altan 'az bir kayıpla' geri çekilen PKK eylemini
sorguluyor. Neden daha fazla gerilla ölmedi diyor. Bunu hergün 'şiddet
karşıtı' ve 'gençler ölmesin' diyen Altan yazıyor. Neden daha fazla
PKK'li öldürülmedi sorusunu soruyor.
Taraf gazetesi, saplantılı bir şekilde her eylemden sonra askeri
zaafiyete dikkati çekiyor. Buradaki psikolojik alt yapıyı anlamakta
yarar var. Bu durumun iki sebebi olabilir.
Bir, Türk ordusunun gücüne duydukları güven ve orduyu kusursuz
görmeleri. Hani ilk başlarda millitarizmin yarattığı o kusursuz imajı
sorguladıklarını düşünüp bu 'ordunu zaafiyeti araştırma gazeteciliğini'
olumlu bile bulmuştuk. Ancak geçen zamanda niyetlerinin hiçte öyle
olmadığını anlıyoruz. Altan eskiden 'vesayetçi ordunun şike' yaptığını
ve bunun için bir çok eylemi sorguladıklarını söyledikten sonra baklayı
ağzından çıkarıyor; nasıl olur da vesayetçi olmayan bu 'büyük Türk
ordusu' bu kadar kayıp verebiliyor diye hayıflanıyor. Yine aynı sözü
tekrar ediyor;'anlamamak'. Altan akıl sır erdiremıyor. Burada aslında
her Türk liberali kalbinin bir yerlerinde nur topu gibi bir ordu
hayranlığı taşır gibi sonuca bile varabiliriz.
İkincisi ise PKK ve Kürt siyasal çizgisine sorunlu bakışları. Yanı
'üç beş baldırı çıplağın dünün çoluk çocuğunun' bu düzeyde devrimci bir
savaşı veremeyeceğine inanmalarından kaynaklanıyor.
Ancak birileri bunlara hiçbir ordu gibi Türk ordusununda kusursuz
olmadığını ve Kürt siyasal hareketinin de 30 yıla aşkın deneyimi ile
artık çocuk olmadığını anlatması gerekir.
Başta dediğimiz gibi devrimci eylemlerin açıklayıcı, ayıklayıcı ve
düşündürücü bir yanı var. Klasik anlamıyla kimyasal bir etkileşim
yaratırlar. Bütün nesneler ve özneler cümledeki dizileşlerine dönerler,
bütün asitler ve bazlar kendi renklerini gösterirler.
skemaloglu@yahoo.com