Eski zamanların toplumlarına uygun düşen mitoloji yaratımları vardı. M.Ö. 2000'lerden itibaren bu gelenek aşınmaya başladı. Buna rağmen mitoloji günümüzün birçok evren bakış açılarından daha gerçekçidir. Çağın toplumlarına yaşam biçimi, inanç, kültür-sanat ve siyaset olarak onlara uygulanan yönetim biçimleri dışarıdan dayatılan bir deli gömleği gibidir. Bu yüzden zalimce uygulansalar bile, mitolojiler yaşam karşısında daha somut, etkin insan ilişkilerine daha yakındırlar.
İlk mitolojiler, Sümer, Verimli Hilal, Akad ve İlk Babil (M.Ö.1900) söylencelerinde, yeryüzündeki toplumsal ve siyasal iş bölümünü temsil eden bir panteon (Tanrılar Meclisi) bulunmakta idi. Kentlerde ve devletlerde toplumun birçok meclisi (Belediye Meclisi, Halk Çemberi, Halk Meclisi, Yaşlılar Meclisi, Ülkenin Meclisi) ve kurumu etkindir. Tanrıların görevi ve meclislerin görevleri net olarak tanımlanmıştır. Unvanlar ve roller çok önemlidir ve içi doludur; kimse kimsenin alanına müdahale edememektedir. Örneğin yeryüzü tanrısı, göklerin tanrısına müdahale edemez, onun yetkilerini ve güçlerini kullanamaz. Ve o zamanın toplumlarında, farklı görevleri olan yüzlerce tanrı bulunmakta idi. Tabii ki bunların arasında bir hiyerarşi bulunmakta idi. Birbirlerinden güç alıp verdikleri gibi kavga ettikleri zamanlar da vardı. Bu bir iktidar hastalığı olarak kurumlara ve meclislere de yansırdı.
Orta Babil mitolojilerinde gökyüzü tanrısı Anu (An-Sümer), hava tanrısı Enlil ve suyun, bilginin tanrısı Ea (Enki-Sümer) gibi en büyük üç Sümer tanrısı, Babil ilahları arasında da yer almışlardır. Marduk, Ea'nın oğlu olduğundan hem doğuştan gelen haklara hem de onun olağanüstü yeteneklerine sahip olarak doğar. Marduk tanrılar meclisine girer girmez, tanrılar ona yeryüzünde Enlil'in rolünü vermişler, böylece Enlil güç ve eylemden yoksun, sadece addan ibaret (ülkemizdeki meclis gibi) kalan bir tanrı haline gelmiştir. Ve Marduk da en üstün tanrı mertebesine ulaşmıştır. Onun görevleri yeniden tanımlanmıştır. Evreni yaratma, faaliyet halinde tutma onuru ve esas amaçları tanrılara hizmet etmek olan insanları yaratma onuru da verilmiştir. Bütün tanrılar ve ölümlüler, Marduk'un emirlerine itaat ederler. Babil yaratımı, Babil toplumunun yaşam biçimine uymasa bile, temel olarak eski mitoloji ve toplum ilişkisinin bir devamı biçimindedir.
Marduk dinsel bir yaratımla kadına karşı bir karşı devrimle iktidara ulaşır. Bu durum Ortadoğu toplumları açısından bir dönüm noktasıdır. Uğursuz bir gelişmedir. Sümer tanrıları, genellikle temsil ettikleri gökler, kara ve su gibi kişiliklerle evreni oluşturan özün parçalarıdırlar. Kadın merkezli evrenin, yani Tiamat'ın parçaları. Ve aynı zamanda yeryüzündeki meclislerin, bakanlıkların uygulama ilkelerini belirleyen bir öz idi bu. Askeri şefin bir yaratımı olan Marduk, tanırlara içi boşaltılmış, biçimsel olan yeni roller verdi. Evreni, tamamen erkeğin üstünlüğü ve tek bir şefin hakimiyetine göre yeniden yaratmıştır. Var olan eski tanrılar kaosun içinden bir düzen yaratıyordu. Devlet düzenin kaotik yapısı içinde bir meclisler ve kurumlar düzeni idi. Marduk siyasal çeşitliği ve evrenin çoklu güçlerini bir addan ibaret sayarak tek bir şefin gücünü esas alan yeni bir eril askeri düzen yaratmıştır.
Marduk, kesin erkek egemenliğine dayanan, eril bir inancın, kadınların kutsal olduğu anaerkil inancın üzerindeki hakimiyetidir. Onunla başlayan zamanlarda, yani askeri şeflerin zamanında, Büyük Tanrıça, evrenin yaratıcısı, ya da Ana Tanrıça olan ve bütün tanrılara, tanrıçalara yaşam veren, bütün meclislerin koruyucusu ve bütün kurumların ruhu olan Tiamat, Marduk'un egemenliği ile artık her şeyin düşmanı haline getirildi.
Şefin en korkunç görünümü olan Marduk; 'Yüzündeki ışıklar saçan dört adet göz her şeyi görmesini sağlıyordu. Dört adet geniş kulak her şeyi duymasına yardımcı oluyordu. Marduk dudaklarını ne zaman oynatsa ağzından ateşler saçılıyordu.'
Hiyerarşik toplumlardan sonra ilk devletleşmelerde, önce rahip krallar, daha sonra hanedanlar (etnisiteden gücünü alan soylular) döneminde Tiamat Kutsal Ana Tanrıça, iyi olanın, güzel olanın ve çocukların ve toplumların yaşamının koruyucusu idi. Ana -kadının gücünü ve yaşam ilkelerini temsil ediyordu. Zayıflamış da olsa, henüz hiç kimse ona karşı koymaya cesaret edemiyordu. Eskiden en iyi tanrılara ve insanlara hayat vermişken, askeri şef Marduk döneminde, canavar ve şeytanlara yaşam veren, acımasız bir varlık haline dönüştürülerek, çarpıtılarak Babil toplumuna öyle gösterildi. Asker olmayan ve erkeğin terbiyesiyle büyümeyen çocuklar, annenin erdemleriyle büyüyen çocuklar canavar ve şeytan olarak ilan edildiler. Şefler döneminin toplumu öyle yaratıldı.
ŞEFLERİN KAYNAĞI
Şeflerin kaynağını hiyerarşik dönemin yapılanmaları belirler. Ana-kadın düzeninin zayıflaması sonucunda ortaya çıkan hiyerarşik düzenin üç aktörü bulunmakta idi. Şaman-Şeyh-rahipler dönemi, yaşlı bilgeler dönemi ve avcılıktan gelen şefler dönemi. Sümer devlet yapılanması içinde hiyerarşik dönemin bu üç aktörü sırayla iktidara gelir. Bazen de iktidar ortağı olurlar ve genellikle ittifak halindedirler. Örneğin feodal dönemin Avrupa'sında da bu öyledir. Krallar, papa ve şövalyeler. Rahip krallar zihniyeti, ideolojiyi belirlerken, yaşlı bilgeler meclisleri ve kurumları yönetir, askeri şefler ise kentin güvenliğini sağlardı. Bazen de kral (Lugal-Patesi) her üç gücün bir bileşkesi olur. Bazı peygamberler de öyledir. Hz. İbrahim, Hz. Musa vd.
Şefler döneminde Marduk, zayıflamış da olsa kutsal kadın imgesini yok edip tamamen eril bir dünya kurar. Tarih boyunca ve günümüzde de, Ortadoğu'da en yakıcı sorun kadını canavar ve şeytanla özdeş tutan bu askeri zihniyettir. Toplumu ve liderliği de yozlaştıran, kadına karşı olan bu köleci bakış açısıdır.
Toplum, kadınla var olan ve ancak o zaman insanlaşan bir evren birimidir. Kadın sadece insanlığın yarısı değil, insanlığın ve toplumsallığın kurucusudur. Kadının zihinsel, duygusal, sezgisel varlığını yok sayan bir toplum; köleleştirilen kadınlar tarafından yetiştirilen, anti-sosyal, içinde dehşetli açlıklar barındıran, doğruyu söylemekten korkan, dışarıda başka içinde başka ikiyüzlü, gaddar, ahlaktan ve vicdandan kopmuş, yabancılaşmış, kıyıcı anlayışlarıyla şefin amaçsız insan kaynağı haline gelir. Ortaya çıkan böylesi bir toplumda, inancın ve bilgeliğin sözü geçmez, lakin sadece şefin sözü geçer. Kadını yok sayan, hiçleştiren İran, Taliban ve diğer anlayışlar da inancın anlayışları değildir. Yakın zamanda, bu Marduk terbiyesinden gelen askeri şef Saddam'ın o Halepçe ile somutlaşan katliamların kaynağı da bu anlayışla bağlantılıdır.
Soğuk savaş döneminin Hitler, Musolini ile başlayan Yunanistan'daki Albaylar cuntası, İspanya'da Franko, Türkiye, Şili, Arjantin, Sudan askeri şef darbeleri, Irak ve Suriye'deki Baas askeri rejimleri buna örnek verilebilir. Şefler her yerde etkindirler, hukuk üstüdürler.
Savaşlar, çatışmaların tarihi eskidir. Ve belli bir nizamı da içerirler. Zamanımızın savaşları yozlaşmıştır. Haklı müdafaların dışındaki tüm savaşlar yoz ve kirlidir. Kadim savaşlarda iki rakip kabile veya kavimlerin orduları bir çatışma düzenlemek için savaşçılarını meydana çıkardıklarında, geçerli olan ritüel bir karakter taşırdı. Buradaki çarpışma, 'tanrı yargısına son başvurma olarak organize' edilirdi. Yani geleneğe göre aklın ve tartışmanın yetmediği konularda başvurulan en son çözüm biçimi idi. Günümüzde ise gelenekten kopmuş ve kıyıcı bir hal almıştır. Kirlenmiştir.
Son yüzyılda, özellikle Ortadoğu'nun Batı ile tanışması ve dayatılan rejimlerin etkileri sonucunda açığa çıkan, toplumdan, gelenekten ve ahlaktan kopuk liderlerin hegemonyası ve askeri şeflerin tekel işbirlikçiliğidir. Krallıkta, cumhuriyetlerde bile asıl olan şeflerin gücüdür. Tarihsel Marduk sistemi ile Batı'nın çıkar ve nesneleri fetişleştiren birleşiminden toplum karşıtı, çatışmacı şef eksenli hükümetler hakim siyasi çizgi haline gelmiştir. Meclisler, kurumlar sadece asma yaprağıdır.
REWEND
İnsana umut veren, yürekleri ve kederleri yatıştıran, yaşamın anlamına onur veren, kadim ana-kadın duyarlılığının özünü ve hüznünü zamanımıza taşıyan, değerli Aynur Doğan'ın 'Rewend' parçası, Kürt aydınlanması, kadının özgürleşmesi ve toplum duyarlılığının son örneklerinden biridir. Bilgelik ve ozanlığın (Dengbêjliğin) toplumun değer ve sosyal yaşam anlamlarının taşıyıcısı olma özelliği ve duyarlılığının ve emeğinin müziğidir. Toplumsal hakikatlerin ezgileri şimdi Kürt müziğinde daha yoğun olarak açığa çıkıyor. Özgür toplumlar ve özgür kadınlar hüzünleri ile kendilerini konuşturarak özgürleştiren en eski kutsal yolları yeniden inşa ediyorlar. Sözle inşa ediyorlar. Duygu, bilgelik ve müzikle inşa ediyorlar.
Şeflik düzeninin karşısında, toplumun dili şiirleşiyorsa, özgürleşme vardır. Çünkü şiir ve müzik ile hakikat arasında eski bir bağ bulunmaktadır. Şiiri ve müziği olmayan bir dil, eril, zorba ve nesneleri fetişleştiren bir dildir. Kadını nesneleştiren ve bir pazar metası haline getiren zamanın şiiri ve müziği tam bir zina ve kölelik ve tüketim dilidir. Marduk ve ondan sonra gelen askeri şeflerin ve tacir işbirlikçilerinin yok ettiği ana-kadın geleneğinden uzak arta kalan yozlaşmanın doruğa çıkmasıdır. Çağın bilgelerinin dediği gibi, 'Bir tanrı kral bir burjuvadan bin kat daha hakikate yakındır.'
Sanatçısı hakkında bir bilgim olmasa da, müziğinin ve sözlerinin derinliği manidardır. Kadın özgürlüğünün ve dolayısıyla toplum özgürlüğünün hüznü ile doludur.
Beni delirten, çıldırtan karanlık
Eman, eman, eman, eman
Rüzgarın savurduğu kuru
Bir kenger misali mekansız, zamansızım
Eman, eman, eman, eman
İki turnayım, iki yaban ördeği
Uçup evlerin diyarına vardım
Genç kızların öpücükleri
Baba yurdunda emanet durur derler
Eman, eman, eman, eman
Acımasız kartalın nasibi gibi
Yükseklerde uçtum engine düştüm
Aman, aman, aman, aman...
Derler ki, Pers Kralı Kserkıses Babil'i işgal ettiğinde, devasa altın Marduk heykelini eritip para basmada kullanmış. Daha önce tüm Ortadoğu kral ve imparatorları taç giymeden önce Marduk heykelinin önünde yakarır ve 'el al'dıktan sonra taç giyerlermiş, zaman içinde öyle paraya dönüşüp gitmiş, lakin şeflik anlayışı ve kadın köleliği ve toplumların köleliği h‰l‰ sürermiş. Ve Kserkıses, Napolyon bu altın Marduk sikkelerini savaşlar için kullanırlarmış. Ve başkaları da.
Fethi SUVARİ
* D Tipi Kapalı C.evi C-1/2 DİYARBAKIR
İlk mitolojiler, Sümer, Verimli Hilal, Akad ve İlk Babil (M.Ö.1900) söylencelerinde, yeryüzündeki toplumsal ve siyasal iş bölümünü temsil eden bir panteon (Tanrılar Meclisi) bulunmakta idi. Kentlerde ve devletlerde toplumun birçok meclisi (Belediye Meclisi, Halk Çemberi, Halk Meclisi, Yaşlılar Meclisi, Ülkenin Meclisi) ve kurumu etkindir. Tanrıların görevi ve meclislerin görevleri net olarak tanımlanmıştır. Unvanlar ve roller çok önemlidir ve içi doludur; kimse kimsenin alanına müdahale edememektedir. Örneğin yeryüzü tanrısı, göklerin tanrısına müdahale edemez, onun yetkilerini ve güçlerini kullanamaz. Ve o zamanın toplumlarında, farklı görevleri olan yüzlerce tanrı bulunmakta idi. Tabii ki bunların arasında bir hiyerarşi bulunmakta idi. Birbirlerinden güç alıp verdikleri gibi kavga ettikleri zamanlar da vardı. Bu bir iktidar hastalığı olarak kurumlara ve meclislere de yansırdı.
Orta Babil mitolojilerinde gökyüzü tanrısı Anu (An-Sümer), hava tanrısı Enlil ve suyun, bilginin tanrısı Ea (Enki-Sümer) gibi en büyük üç Sümer tanrısı, Babil ilahları arasında da yer almışlardır. Marduk, Ea'nın oğlu olduğundan hem doğuştan gelen haklara hem de onun olağanüstü yeteneklerine sahip olarak doğar. Marduk tanrılar meclisine girer girmez, tanrılar ona yeryüzünde Enlil'in rolünü vermişler, böylece Enlil güç ve eylemden yoksun, sadece addan ibaret (ülkemizdeki meclis gibi) kalan bir tanrı haline gelmiştir. Ve Marduk da en üstün tanrı mertebesine ulaşmıştır. Onun görevleri yeniden tanımlanmıştır. Evreni yaratma, faaliyet halinde tutma onuru ve esas amaçları tanrılara hizmet etmek olan insanları yaratma onuru da verilmiştir. Bütün tanrılar ve ölümlüler, Marduk'un emirlerine itaat ederler. Babil yaratımı, Babil toplumunun yaşam biçimine uymasa bile, temel olarak eski mitoloji ve toplum ilişkisinin bir devamı biçimindedir.
Marduk dinsel bir yaratımla kadına karşı bir karşı devrimle iktidara ulaşır. Bu durum Ortadoğu toplumları açısından bir dönüm noktasıdır. Uğursuz bir gelişmedir. Sümer tanrıları, genellikle temsil ettikleri gökler, kara ve su gibi kişiliklerle evreni oluşturan özün parçalarıdırlar. Kadın merkezli evrenin, yani Tiamat'ın parçaları. Ve aynı zamanda yeryüzündeki meclislerin, bakanlıkların uygulama ilkelerini belirleyen bir öz idi bu. Askeri şefin bir yaratımı olan Marduk, tanırlara içi boşaltılmış, biçimsel olan yeni roller verdi. Evreni, tamamen erkeğin üstünlüğü ve tek bir şefin hakimiyetine göre yeniden yaratmıştır. Var olan eski tanrılar kaosun içinden bir düzen yaratıyordu. Devlet düzenin kaotik yapısı içinde bir meclisler ve kurumlar düzeni idi. Marduk siyasal çeşitliği ve evrenin çoklu güçlerini bir addan ibaret sayarak tek bir şefin gücünü esas alan yeni bir eril askeri düzen yaratmıştır.
Marduk, kesin erkek egemenliğine dayanan, eril bir inancın, kadınların kutsal olduğu anaerkil inancın üzerindeki hakimiyetidir. Onunla başlayan zamanlarda, yani askeri şeflerin zamanında, Büyük Tanrıça, evrenin yaratıcısı, ya da Ana Tanrıça olan ve bütün tanrılara, tanrıçalara yaşam veren, bütün meclislerin koruyucusu ve bütün kurumların ruhu olan Tiamat, Marduk'un egemenliği ile artık her şeyin düşmanı haline getirildi.
Şefin en korkunç görünümü olan Marduk; 'Yüzündeki ışıklar saçan dört adet göz her şeyi görmesini sağlıyordu. Dört adet geniş kulak her şeyi duymasına yardımcı oluyordu. Marduk dudaklarını ne zaman oynatsa ağzından ateşler saçılıyordu.'
Hiyerarşik toplumlardan sonra ilk devletleşmelerde, önce rahip krallar, daha sonra hanedanlar (etnisiteden gücünü alan soylular) döneminde Tiamat Kutsal Ana Tanrıça, iyi olanın, güzel olanın ve çocukların ve toplumların yaşamının koruyucusu idi. Ana -kadının gücünü ve yaşam ilkelerini temsil ediyordu. Zayıflamış da olsa, henüz hiç kimse ona karşı koymaya cesaret edemiyordu. Eskiden en iyi tanrılara ve insanlara hayat vermişken, askeri şef Marduk döneminde, canavar ve şeytanlara yaşam veren, acımasız bir varlık haline dönüştürülerek, çarpıtılarak Babil toplumuna öyle gösterildi. Asker olmayan ve erkeğin terbiyesiyle büyümeyen çocuklar, annenin erdemleriyle büyüyen çocuklar canavar ve şeytan olarak ilan edildiler. Şefler döneminin toplumu öyle yaratıldı.
ŞEFLERİN KAYNAĞI
Şeflerin kaynağını hiyerarşik dönemin yapılanmaları belirler. Ana-kadın düzeninin zayıflaması sonucunda ortaya çıkan hiyerarşik düzenin üç aktörü bulunmakta idi. Şaman-Şeyh-rahipler dönemi, yaşlı bilgeler dönemi ve avcılıktan gelen şefler dönemi. Sümer devlet yapılanması içinde hiyerarşik dönemin bu üç aktörü sırayla iktidara gelir. Bazen de iktidar ortağı olurlar ve genellikle ittifak halindedirler. Örneğin feodal dönemin Avrupa'sında da bu öyledir. Krallar, papa ve şövalyeler. Rahip krallar zihniyeti, ideolojiyi belirlerken, yaşlı bilgeler meclisleri ve kurumları yönetir, askeri şefler ise kentin güvenliğini sağlardı. Bazen de kral (Lugal-Patesi) her üç gücün bir bileşkesi olur. Bazı peygamberler de öyledir. Hz. İbrahim, Hz. Musa vd.
Şefler döneminde Marduk, zayıflamış da olsa kutsal kadın imgesini yok edip tamamen eril bir dünya kurar. Tarih boyunca ve günümüzde de, Ortadoğu'da en yakıcı sorun kadını canavar ve şeytanla özdeş tutan bu askeri zihniyettir. Toplumu ve liderliği de yozlaştıran, kadına karşı olan bu köleci bakış açısıdır.
Toplum, kadınla var olan ve ancak o zaman insanlaşan bir evren birimidir. Kadın sadece insanlığın yarısı değil, insanlığın ve toplumsallığın kurucusudur. Kadının zihinsel, duygusal, sezgisel varlığını yok sayan bir toplum; köleleştirilen kadınlar tarafından yetiştirilen, anti-sosyal, içinde dehşetli açlıklar barındıran, doğruyu söylemekten korkan, dışarıda başka içinde başka ikiyüzlü, gaddar, ahlaktan ve vicdandan kopmuş, yabancılaşmış, kıyıcı anlayışlarıyla şefin amaçsız insan kaynağı haline gelir. Ortaya çıkan böylesi bir toplumda, inancın ve bilgeliğin sözü geçmez, lakin sadece şefin sözü geçer. Kadını yok sayan, hiçleştiren İran, Taliban ve diğer anlayışlar da inancın anlayışları değildir. Yakın zamanda, bu Marduk terbiyesinden gelen askeri şef Saddam'ın o Halepçe ile somutlaşan katliamların kaynağı da bu anlayışla bağlantılıdır.
Soğuk savaş döneminin Hitler, Musolini ile başlayan Yunanistan'daki Albaylar cuntası, İspanya'da Franko, Türkiye, Şili, Arjantin, Sudan askeri şef darbeleri, Irak ve Suriye'deki Baas askeri rejimleri buna örnek verilebilir. Şefler her yerde etkindirler, hukuk üstüdürler.
Savaşlar, çatışmaların tarihi eskidir. Ve belli bir nizamı da içerirler. Zamanımızın savaşları yozlaşmıştır. Haklı müdafaların dışındaki tüm savaşlar yoz ve kirlidir. Kadim savaşlarda iki rakip kabile veya kavimlerin orduları bir çatışma düzenlemek için savaşçılarını meydana çıkardıklarında, geçerli olan ritüel bir karakter taşırdı. Buradaki çarpışma, 'tanrı yargısına son başvurma olarak organize' edilirdi. Yani geleneğe göre aklın ve tartışmanın yetmediği konularda başvurulan en son çözüm biçimi idi. Günümüzde ise gelenekten kopmuş ve kıyıcı bir hal almıştır. Kirlenmiştir.
Son yüzyılda, özellikle Ortadoğu'nun Batı ile tanışması ve dayatılan rejimlerin etkileri sonucunda açığa çıkan, toplumdan, gelenekten ve ahlaktan kopuk liderlerin hegemonyası ve askeri şeflerin tekel işbirlikçiliğidir. Krallıkta, cumhuriyetlerde bile asıl olan şeflerin gücüdür. Tarihsel Marduk sistemi ile Batı'nın çıkar ve nesneleri fetişleştiren birleşiminden toplum karşıtı, çatışmacı şef eksenli hükümetler hakim siyasi çizgi haline gelmiştir. Meclisler, kurumlar sadece asma yaprağıdır.
REWEND
İnsana umut veren, yürekleri ve kederleri yatıştıran, yaşamın anlamına onur veren, kadim ana-kadın duyarlılığının özünü ve hüznünü zamanımıza taşıyan, değerli Aynur Doğan'ın 'Rewend' parçası, Kürt aydınlanması, kadının özgürleşmesi ve toplum duyarlılığının son örneklerinden biridir. Bilgelik ve ozanlığın (Dengbêjliğin) toplumun değer ve sosyal yaşam anlamlarının taşıyıcısı olma özelliği ve duyarlılığının ve emeğinin müziğidir. Toplumsal hakikatlerin ezgileri şimdi Kürt müziğinde daha yoğun olarak açığa çıkıyor. Özgür toplumlar ve özgür kadınlar hüzünleri ile kendilerini konuşturarak özgürleştiren en eski kutsal yolları yeniden inşa ediyorlar. Sözle inşa ediyorlar. Duygu, bilgelik ve müzikle inşa ediyorlar.
Şeflik düzeninin karşısında, toplumun dili şiirleşiyorsa, özgürleşme vardır. Çünkü şiir ve müzik ile hakikat arasında eski bir bağ bulunmaktadır. Şiiri ve müziği olmayan bir dil, eril, zorba ve nesneleri fetişleştiren bir dildir. Kadını nesneleştiren ve bir pazar metası haline getiren zamanın şiiri ve müziği tam bir zina ve kölelik ve tüketim dilidir. Marduk ve ondan sonra gelen askeri şeflerin ve tacir işbirlikçilerinin yok ettiği ana-kadın geleneğinden uzak arta kalan yozlaşmanın doruğa çıkmasıdır. Çağın bilgelerinin dediği gibi, 'Bir tanrı kral bir burjuvadan bin kat daha hakikate yakındır.'
Sanatçısı hakkında bir bilgim olmasa da, müziğinin ve sözlerinin derinliği manidardır. Kadın özgürlüğünün ve dolayısıyla toplum özgürlüğünün hüznü ile doludur.
Beni delirten, çıldırtan karanlık
Eman, eman, eman, eman
Rüzgarın savurduğu kuru
Bir kenger misali mekansız, zamansızım
Eman, eman, eman, eman
İki turnayım, iki yaban ördeği
Uçup evlerin diyarına vardım
Genç kızların öpücükleri
Baba yurdunda emanet durur derler
Eman, eman, eman, eman
Acımasız kartalın nasibi gibi
Yükseklerde uçtum engine düştüm
Aman, aman, aman, aman...
Derler ki, Pers Kralı Kserkıses Babil'i işgal ettiğinde, devasa altın Marduk heykelini eritip para basmada kullanmış. Daha önce tüm Ortadoğu kral ve imparatorları taç giymeden önce Marduk heykelinin önünde yakarır ve 'el al'dıktan sonra taç giyerlermiş, zaman içinde öyle paraya dönüşüp gitmiş, lakin şeflik anlayışı ve kadın köleliği ve toplumların köleliği h‰l‰ sürermiş. Ve Kserkıses, Napolyon bu altın Marduk sikkelerini savaşlar için kullanırlarmış. Ve başkaları da.
Fethi SUVARİ
* D Tipi Kapalı C.evi C-1/2 DİYARBAKIR