Van halkına destek olmak amacıyla Bağcılar'da bir araya gelen yüzlerce
kişiye seslenen BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, "tüm Van
halkı da tutuklansa AKP'nin Van Belediyesi'ni alamayacağını" söyledi.
Demirtaş, "Van halkı bir tek gün durmamalı. İradesini nasıl
sahiplendiğini ortaya koymalı. Halkımız da Van halkına her yerde destek
vermeli” çağrısında bulundu.
İstanbul'da Van Belediye Başkanı
Bekir Kaya ile BDP eski İl Başkanı Cüneyt Caniş ve daha önce İçişleri
Bakanlığı tarafından görevden alınan Başkale Belediye Başkanı İhsan
Güler'in tutuklanması protesto edildi. BDP İstanbul il ve ilçe örgütleri
BDP Bağcılar İlçe Örgütü'nde bir araya gelerek bina önünde kitlesel
basın açıklaması düzenledi. Açıklamaya BDP Eş Genel Başkanı Selahattin
Demirtaş, İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel, Eş Genel Başkan
Yardımcısı Filiz Koçali, İstanbul İl Eşbaşkanları Asiye Kolçak ve Ali
Rıza Bilgili, PM Üyesi Gülçin İsbert ile il ilçe yönetici ve üyeleri
katıldı. İlçe binasının etrafında polisler ve zırhlı araçlar beklerken,
açıklamaya gelen yüzlerce kişi, "Baskılar bizi yıldıramaz", "Zulme boyun
eğmeyeceğiz", "Bekir Kaya yalnız değildir", "Cüneyt Caniş yalnız
değildir", "İnadına hepimiz Bekir Kayayız", "Bekir Kaya onurumuzdur",
"Bê Serok jiyan nabe", "Öcalansız dünyayı başınıza yıkarız", "Çözüm
barışta barışın elçisi İmralı'da", "Öcalan'a yaklaşım savaş barış
gerekçemizdir", "Güneşe uzanan eler kırılsın", "Bijî Serok Apo",
"Zindanlar boşalsın Erdoğan'a yer kalsın", "Katil Erdoğan" sloganları
attı.
‘KÜRT SORUNUNUN ASIL MUHATABI ÖCALAN’DIR’
Kitle
adına açıklama yapan BDP İstanbul İl Eşbaşkanı Asiye Kolçak, AKP'nin
2009 yerel seçimlerindeki başarısızlığı nedeniyle BDP'li belediye
başkanları ve siyasetçilerine yönelik operasyon gerçekleştirdiğini
söyledi. AKP'nin bu operasyonlarla kaybetmenin kinini kustuğunu ifade
eden Kolçak, Van Belediye Başkanı Bekir Kaya ile tüm Van halkının
yanında olduklarını dile getirdi. Son günlerde Başbakan Erdoğan ile CHP
Genel Başkanr Kemal Kılıçdaroğlu arasında konuşulan Kürt sorununu çözme
iddialarına da değinen Kolçak, Kürt sorununa isim bile koyamayanların
bunu çözmesinin mümkün olmadığının altını çizdi. Erdoğan ve
Kılıçdaroğlu'nun hayali muhataplar aradığını ifade eden Kolçak, "Kürt
sorununun asıl muhatabı Sayın Öcalan'dır" dedi. Kolçak, AKP'nin dini
araç olarak kullanarak, "Dünün mücahitleri bugünün müteahhitlerine
iktidarın nimetlerini sunuyor" dedi.
‘ÖYM’LER BAŞBAKAN’A DOKUNMAYA BAŞLADI’
Ardından
BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş söz aldı. Demirtaş, AKP'nin
son 10 yıllık iktidarında uyguladıkları zorbalıklar bir yana son bir
haftadaki uygulamalara vicdanıyla bakan herkesin AKP'nin zulmünü çok iyi
göreceğini söyledi. Başbakan'ın ÖYM'ler için "Devlet içinde devlet"
tabiri kullanarak kaldırılmasına yönelik açıklamalarını değerlendiren
Demirtaş, "10 yıldır DGM'leri, ÖYM'leri kullanırken bir sorun yoktu.
Niye şimdi kaldırılmasını istiyor. Bekir Kaya tutuklandığı için mi?
Hayır. Kendisine dokunmaya başladı. Bazı bakanları, milletvekilleri,
etrafındaki çeteler ve bizzat kendisinin yolsuzluklarının deşifre etme
ihtimali var çünkü" dedi.
DERİN’İN DE RESMİNİN DE BAŞI SENSİN’
ÖYM'lerin
BDP'ye yönelik 3 yıldır devam ettirdiği siyasi soykırım operasyonlarını
hatırlatan Demirtaş, "Açıkça soruyorum. Bu mahkemelerin tutuklu
arkadaşlarımızı serbest bırakması için yasa değişikliğine var mısın?
Devlet içinde devlet ÖYM'ler ile yürütülüyorsa bu devlet içinde devleti
kaldıracak mısın? Kimdir bu? Kim yönetiyor" diye sordu. Türkiye'de iki
devlet olduğunu belirten Demirtaş, bunlardan birinin Kürt halkını
zulmeden kontra sömürgeci derin devlet olduğunu, diğerinin de Türkiye'nin
batısını, Türk halkını ezen devlet olduğunu söyledi. Bu iki devletin
başının da Başbakan olduğunu söyleyen Demirtaş, "Derininin de resmisinin
de başı sensin. Bekir Kaya'yı tutuklatan da sensin" diye konuştu.
‘O KOLTUKLARI HALK SİZİN BAŞINIZDA PARÇALAR’
Başbakan'ın
Van ve Diyarbakır belediyelerini almak istediklerine dair sözlerini
hatırlatan Demirtaş, "Nasıl alacağın belli oldu. Bu şekilde Van halkını
korkutamazsın. Van büyük bir deprem geçirdi. Bahar gelmişti ve Van'ın
inşa süreci, yaralarını sarma süreci başlayacaktı. Bu operasyonla Van'a
ikinci bir deprem yaşatılmak isteniyor. Bu Van halkına büyük bir
hakarettir. Siz değil belediye başkanı, Van'ın tamamını da tutuklasanız,
sadece sizin AKP'li belediye başkan adayınız kalsa biz onu başkan
yaptırmayız. Varsa gücün demokratik yarış yaparız. Sandıktan kim çıkarsa
o yönetir. Ama siz Diyarbakır, Şırnak, Van, Hakkari'yi istiyorsanız o
koltukları halk sizin başınızda parçalar. Bunu aklınızdan çıkarın. Siz
bu rüyayı görmeye devam edin" dedi.
‘TÜM HALKIMIZ ALANLARDA İRADESİNE SAHİP ÇIKMALI’
Demirtaş,
siyasi soykırım operasyonları durana kadar tüm Kürt halkını alanlarda,
meydanlarda direnişe çağırdı. Van halkına iradelerine sahip çıkmaları
için çağrıda bulunan Demirtaş, "Van halkı bir tek gün durmamalı.
İradesini nasıl sahiplendiğini ortaya koymalı. Halkımız da Van halkına
her yerde destek vermeli. Teslim olacak bir halk yok. Asıl siz teslim
olacaksınız" diye konuştu.
Açıklama Demirtaş'ın konuşmasının ardından sona erdi.
|
Mücadele adresi HDK... |
Ankara’da düzenlenen ÖDP 7. Kongresinde konuşan genel başkanı Alper
Taş, "Türkiye'yi yeniden kurmak için birleşik bir mücadele, devrimci
merkez ve devrimci bir harekete ihtiyaç var" dedi.
Özgürlük ve
Dayanışma Partisi'nin 7. kongresi Ankara'da başladı. Kongrenin
açılışında konuşan ÖDP Genel Başkanı Alper Taş, eşitlik ve özgürlük
temelinde dünyayı yeniden kurma çabalarının arttığının belirterek,
"Emperyalist kapitalist merkezlerde başlayan kriz 4. yılını doldurdu.
Kriz giderek derinleşiyor. Ekonomik bir kriz olmaktan çıkarak sosyal,
siyasal, ideolojik, ekolojik bir krize eviriliyor. Karşı karşıya
olduğumuz kriz bir burjuva uygarlığı krizidir" dedi.
"Kapitalizmin
insanlığa sunacağı bir gelecek yok" diyen Taş, konuşmasını şöyle
sürdürdü: "Bunu uluslar arası sermayenin, uluslar arası para babalarının
genel kurulu olan Davos Ekonomik Forumu'nun 2012 Raporu'nda kendileri
de itiraf ediyor. Raporda 'nesillerdir ilk kez, çoğu insan çocuklarının
kendilerinden daha yüksek bir yaşam standardına ulaşacağına inanmıyor'
ifadeleri dile getiriliyor. Kapitalizmin mutlak ve sonsuz ilan edildiği,
sermayenin bu 'altın çağı' sona ererken dünyanın sokaklarında başka bir
dünya özlemiyle emekçilerin ve ezilenlerin direniş sesi yükseliyor.
Dünyanın farklı coğrafyalarında ortaya çıkan bu direnişler eşitlik ve
özgürlük talepleri üzerinde yükseliyor. İnsanlık, hem eşitlik hem de
özgürlük istiyor. Krizle birlikte gelişen bu direnişler insanlığın önüne
yeni bir sayfa açıyor. İnsanlık yeniden sosyalizmi konuşmaya, tasavvur
etmeye, yeniden kurmaya cesaret ediyor."
Taş, ÖDP 1996 yılında
sosyalizmin tarihsel bir döneminin sona erdiği bir dönemde kurulduğunu
hatırlatarak, "21. yüzyılın sosyalizmi, sosyalizmin sona eren bir
tarihsel döneminin ve bugünün kapitalizminin devrimci eleştirisi
üzerinden, parti programımızda da vurguladığımız üzere özgürlükçü
olacak, özyönetimci olacak, enternasyonalist olacak, demokratik
planlamacı olacak, ekolojist olacak, anti-militarist olacak ve feminist
olacak" dedi.
'ŞİMDİ BİZLER BAŞARMALIYIZ'
Yunanistan'da 17
Haziran'da yapılacak seçimlere dikkat çeken ÖDP Genel Başkanı, "Sıra
bizde. Yunanistan emekçilerinin ve Yunan Solu’nun başardığını şimdi
bizler de başarmalıyız ve başaracağız" dedi.
Türkiye'de görevin
AKP devleti-rejimine karşı mücadele olduğunun altını çizerek, şunları
söyledi: "AKP yeni bir rejim inşa etti, düzeni yeniledi. Bu rejim
emperyalist-kapitalist sistemin yeni yönelimlerini içeren bir rejimdir.
Asla eşitlikçi ve özgürlükçü bir rejim değildir. Ülkemizde 90'lı
yıllarda başlayan egemen güçler arasındaki iç iktidar kavgası 2000'li
yıllardan itibaren giderek sertleşti. Emperyalist-kapitalist sistemin
eski yönelimlerini savunan eski rejim yanlıları ile yeni yönelimini
savunan yeni rejim yanlıları arasındaki iktidar kavgasını yeni rejimin
partisi AKP kazandı. Biz egemen güçler arasında iç iktidar kavgasının
sürdüğü bir dönemde kurulmakta olan yeni rejime karşı mücadeleyi, eski
ulusalcı bir temelde sürdürmenin beyhude bir çaba olacağını, tersine
yeni rejim yanlılarının elini güçlendireceğini söylemiştik. Yeni rejime
karşı mücadelenin ancak eşitlikçi-özgürlükçü bir siyaseti her düzeyde
savunarak başarılı olabileceğini dile getirmiştik. Eski rejim-yeni rejim
sahipleri arasında süren saflaşmada biz eşitlikçi-özgürlükçü yeni bir
saflaşmaya işaret etmiştik. Başka bir yol önermiştik, bunun için
mücadele etmiştik. Bu konuda başarılı olamadığımız ortadadır. Şimdi iki
eşit güç arasında bir çatışmadan söz etmek mümkün değil. Ortada AKP
eliyle kurulan neoliberal, neo-muhafazakar, neo-islami bir rejim var.
Şimdi devrimcilik bu rejime karşı mücadele etmektir; bu rejim karşısında
eşitlikçi-özgürlükçü kesimleri bir mücadele programı ekseninde bir
araya getirmektir; Türkiye’yi eşitlik ve özgürlük temelinde yeniden
kurmaktır."
'SURİYE'YE MÜDAHALEYİ ASLA KABUL ETMİYORUZ'
Konuşmasında
AKP hükümetine de seslenen Taş, "Emperyalizmin çıkarlarına odaklanmış
dış politika anlayışınızdan vazgeçin. Komşumuz Suriye'ye karşı herhangi
bir dış müdahaleyi asla kabul etmiyoruz. Bütün emperyalist güçlerin
ellerini Suriye'den çekmesini istiyoruz. Gerçekten tam laik, çok
kimlikli, çok inançlı, herkesin eşit yurttaşlık hakkına sahip olduğu,
eşit özgür bir Suriye'yi, Suriye emekçi ve ezilenlerinin mücadelesi
yaratacaktır. Biz buna inanıyoruz" dedi.
'SAVAŞ HALİ SÜRÜYOR'
AKP'nin
"Kürt açılımı"nın başlangıçta büyük bir beklenti yarattığını hatırlatan
Taş, "Kısa zamanda anlaşıldı ki bu açılımın esas amacı örgütlü Kürt
hareketini tasfiye etmektir. AKP'ye göre en iyi Kürt, örgütsüz olan,
birey olan, vatandaş olan Kürt'tür. Ama Kürtler mücadelelerinden
biliyorlar ki örgütsüz Kürt, ölü Kürt'tür" diye konuştu. Kürt sorununda
savaş halinin devam ettiğini belirten Taş, "Savaşın değişen yüzü devlet
nezdinde askeri otorite eli ile yürütülen savaşın, artık sivil otorite
eli ile yürütülmesidir. Bunu sivilleşmek olarak görüp alkışlayanlarımız
da olabilir. Ama biz bu savaşa son verilmesini istiyoruz. İşte
RoboskÎ-Uludere Katliamı sivil otorite eli ile yürütülen bir savaşın
sonucudur. Bu katliam AKP-ABD ortak ürünüdür. AKP-ABD bu katliamdan
dolayı hesap vermelidir" dedi.
"Kürt kardeşlerimizle eşit ve
özgür bir birlik temelinde bir arada yaşayabiliriz" diyen Taş,
konuşmasını şöyle sürdürdü: "Kürt kardeşlerimizin dil, kimlik, kültür
talepleri ve bunların anayasada güvence altına alınması insani ve
demokratik bir taleptir. Bu talepler karşılandığında ülkemiz bölünmez,
daha da zenginleşir, daha da birleşir. Yeniden kuracağımız bir
Türkiye’de, öncelikle Kürt Sorunu’nda çatışmasız bir süreci
sağlayacağız. PKK’ya silahlı eylemlere son ver çağırısı yapacağız,
askeri operasyonları durduracağız. Sorunun çözümü için demokratik
çözümden yana olan bütün toplumsal güçleri sürecin öznesi kılacağız.
Sorunun aynı zamanda bir Türk sorunu olduğunu bilerek çözüm için toplumu
kültürel, sosyal, psikolojik olarak hazırlamak için gerekli adımlar
atacağız. Siyasi partiler ve seçim yasasını değiştirip,
demokratikleştireceğiz; seçim barajını kaldırarak temsilde adalet ve
eşitliği sağlayacağız. Türkiye’de yaşayan etnik temeli, dili, dini,
kültürü, mezhebi ne olursa olsun herkesin eşit haklara sahip olmasını
sağlayacağız. Bu hakları anayasal güvence altına alacağız."
Taş,
Türkiye'yi yeniden kurmak için "birleşik bir mücadele, devrimci merkez
ve devrimci bir harekete" ihtiyaç olduğunu söyleyerek, "En geniş
kesimleri anti-emperyalist, anti-kapitalist bir eksende kapsayabilecek
bir politik tutuma, birleşik mücadeleye ihtiyacımız vardır. Birleşik bir
merkez, birleşik bir hareket yaratmaya ihtiyacımız vardır. Bu hareket
mevcut devrimci özneler kadar, değişik toplumsal inisiyatifleri ve işte 1
Mayıs'larda açığa çıkan gidişattan rahatsız herhangi bir devrimci
özneye kendisini ait hissetmeyen bir yığın örgütsüz insanı da kapsamalı.
Onların da ihtiyacına yanıt veren, federatif olmayan organik içsel bir
harekete ihtiyacımız vardır" dedi.
Batılı devletler ile Türkiye-Katar ikilisinin İstanbul’da kurduğu
Suriye Ulusal Konseyi (SUK) başkanlığına Abdulbasit Seyda getirildi.
Konsey’den
yapılan kısa açıklamada, “Seyda, Dr. Burhan Galyun’un ardından Suriye
Ulusal Konseyi’nin yeni lideri seçilmiştir” ifadesi kullanıldı.
SUK
başkanlığına seçilmesinden sonra açıklama yapan Seyda ise, Suriye
hükümetinin ‘son ayakları’ üzerinde durduğunu belirterek, birçok kentte
kontrolünü kaybettiğini söyledi. Seyda, “Hassas bir döneme giriyoruz.
Rejim son ayakları üzerinde. Katliamlar ile saldırılar mücadele içinde
olduğunu gösteriyor” dedi. Seyda, SUK'taki temel görevinin ise "reform
ve yapısını değiştirmek" olarak tanımladı.
Uzun yıllardır
İsveç’te yaşayan, Batı Kürdistan’lı felsefe doktoru Abdulbasit Seyda’nın
Kürt sorunu konusunda herhangi bir geçmişi bulunmuyor.
SUK’un
dişilişkiler sorumlusu Basma Kodmani, daha önce yapmış olduğu bir
açıklamada, hem Kürtler, hemde muhalefet içerisinde tanınmayan Seyda
için “Suriye’ye ve Kürt sorununa çok bağlı ama ılımlı birisidir. Yani
Kürtlere ve diğer tüm azınlıklara verilen bir mesajdır” demişti.
Suriye
iç muhalefetin temsilcisi Demokratik Değişim için Ulusal Koordinasyon
Komitesi Başkan Yardımcısı ve PYD’nin lideri Salih Muslim Muhammed,
Seyda’nın SUK’un başına getirilmesi konusunda “Az çok bildiğimiz
biridir. Kendisi bir akademisyen ama hiçbir zaman Kürt sorunu ile
ilgilenmemiş biridir” dedi.
Muslim, ANF’ye dün yaptığı
açıklamada, Seyda ailesinden daha önce soruna yakın duran insanların
olduğunu belirterek, ancak Seyda’nın batılı güçlerin belli hesapları
doğrultusunda öne çıkarıldığını söylemişti.
Irak Devlet Başkanı
Celal Talabani örneğini göstererek, Arap kamuoyunun Seyda’yı kabul
edeceğini sanmadığını ifade eden Muslim, “Kürtler için yapacağı bir şey
yok” dedi. SUK’un halkla bir bağlantısının kalmadığını ifade eden
Muslim, “Uluslar arası güçlerin elinde bir oyuncağa dönüştüğünü herkes
biliyor artık” dedi.
Muslim, ayrıca mevcut durumda Suriye’nin
önünde uluslar arası müdahale veya barış gücünden oluşan iki yol
bulunduğunu belirterek, uluslar arası güçler dengesinin müdahaleye izin
vermediğini, bundan dolayı BM gözlemcilerinin 3-4 bin kişilik Barış
Gücü’ne dönüştürülmesinin son çare olduğunu belirtti. Muslim, aksi
durumda yaşanacak bir iç savaşta Suriye diye bir şeyin ortada
kalmayacağını belirterek, Hula ve Humus bölgelerinde yaşanan
katliamların iç savaş belirtileri olduğunu kaydetti.
BDP yerel yönetimlerden sorumlu eş başkan yardımcısı ve milletvekili
İdris Baluken, Van Belediye Başkanı Bekir Kaya'nın tutuklanmasına tepki
gösterdi, 'Hedef, alternatif model sunan yerel yönetimlerimizdir" dedi.
BDP
yerel yönetimlerden sorumlu eş başkan yardımcısı ve milletvekili İdris
Baluken, Van Belediye Başkanı Bekir Kaya'nın tutuklanmasına tepki
gösterdi. Yazılı bir açıklama yapan Baluken, "Partimizin Yerel
Yönetimlerine yönelik baskılara karşı halkımızın sahiplenme temelinde
davranacağını ve hukuki mücadelemizi gerek ulusal gerekse de
uluslararası alanda sürdüreceğimizi kamuoyuna deklare ediyoruz" dedi.
Hukuk
dışı operasyonlarla bugüne kadar 6 milletvekili, 32 belediye başkanı
ile 7 binin üzerinde parti üyesinin tutuklandığına dikkat çeken Baluken,
"Partimize yönelik bu operasyonların en kapsamlı yöneldiği alanlardan
biri de yerel yönetimlerimiz olmuştur. Bu operasyonlarla sistemin klasik
belediyecilik anlayışını aşarak demokratik, katılımcı, ekolojik,
cinsiyet özgürlükçü paradigma üzerinden alternatif bir model sunan yerel
yönetimlerimizin işlevsizleştirilmesi, itibarsızlaştırılması, halkla
olan bağının koparılması amaçlanmıştır" dedi.
Baluken, son olarak
Van'da belediye başkanlarının gözaltına alındığı ve Van Belediye
Başkanı Bekir Kaya, Başkale Eski Belediye Başkanı İhsan Güler ve Van
Eski İl Başkanı Cüneyt Caniş'in tutuklandığını hatırlatarak, şunları
kaydetti: "Bu operasyonların 01-03 Haziran tarihlerinde BDP olarak
gerçekleştirdiğimiz 2. Ekolojik ve Yerel Yönetimler Konferansımızdan
hemen sonraya denk gelmesinin sebebi aşikârdır. Tüm baskıcı,
diktatöryel, faşist operasyonlara rağmen konferansımızda partimizin
demokratik özerklik modelinin hızla hayata geçirilmesi hususunda
demokratik direniş çizgisinin karar altına alınmasının yaratmış olduğu
korku ve panik bugünkü operasyonların temel sebebidir.
AKP
hükümetinin tüm baskıcı uygulamalarına rağmen Van halkımızın 3 gündür
ortaya koyduğu direniş çizgisi çerçevesinde BDP Yerel Yönetimler'i
demokrasi, özgürlük, eşitlik, adalet ve barış mücadelesinde kararlı ve
inançlı bir şekilde özgür yürüyüşüne devam edecektir. Van halkının
göstermiş olduğu sahiplenme ve direniş AKP'nin belediyelerimiz
üzerindeki hesaplarını başlamadan sonlandırmış ve Van ilindeki belediye
hizmetlerinin Van halkıyla beraber sürdürüleceği pratiği direniş
sürecinde tekrardan ortaya konmuştur."
Kürtler ile muhaliflere yönelik terör kampanyasını arttıran AKP
hükümeti son 10 gün içinde düzenlediği operasyonlarda, aralarında
siyasetçi, öğrenci, kadınlar, çocuklar ve köylülerin bulunduğu 267
kişiyi gözaltına aldı, bunlardan 101’i tutukladı.
Kürt sorununun
nasıl çözüleceği yönündeki tartışmalar yapıladursun 10 günde siyasi ve
askeri operasyonlardaki artış dikkat çekiyor. Son olarak Van ve
ilçelerinde yapılan baskınlarda gözaltına alınan 13 kişiden Van Belediye
Başkanı Bekir Kaya, BDP Van eski İl Eşbaşkanı ve Asrın Hukuk Bürosu
Avukatı Cüneyt Caniş ve İçişleri Bakanlığı tarafından görevden alınan
Başkale Belediye Başkanı İhsan Güler'in tutuklanması ile birlikte son 10
günde tutuklanan 101 kişiden 46'sını BDP'liler oluşturuyor. Gözaltı ve
tutuklama dalgasından yalnızca siyasiler değil; eşit, parasız, anadilde
eğitim isteyen üniversite öğrencileri, askeri operasyonların hayatlarını
kararttığı halk, kürtaj yasağına karşı çıkan kadınlar ve "taş atan
çocuklar" da nasibini aldı.
10 GÜNDE 84 BDP’Lİ GÖZALTINA ALINDI 45’SI TUTUKLANDI
Haziran
ayı başından bu yana özellikle BDP'ye dönük düzenlenen operasyonlarda
gözaltına alınan belediye başkanları, il ve ilçe başkanları, genel
merkez çalışanı, meclis üyeleri ve parti üyeleri mahkemelere çıkarıldı.
Gözaltına alınan BDP'li 85 kişiden 46'sı tutuklandı. Ağrı'da düzenlenen
operasyonlarda gözaltına alınan 26 kişiden 16'sı tutuklanırken, Mardin
ve ilçelerinde yapılan ev baskınlarında gözaltına alınan 12 BDP'liden
10'u tutuklandı. Yine Siirt, Bitlis, Diyarbakır ve Mersin'de yapılan eş
zamanlı operasyonlarda gözaltına alınan 12 BDP'liden 4'ü tutuklandı.
Bingöl'de yapılan operasyonda ise aralarında BDP İl Başkanı Halis
Yurtsever'in de bulunduğu 8 BDP'li gözaltına alınırken Yurtsever ile
birlikte 3 kişi tutuklandı. Daha sonra üst mahkemeye yapılan itiraz
sonucu tutuklanan 3 BDP'li tahliye edildi. Yine Haziran ayının ilk
haftasında yapılan gözaltılarda Diyarbakır'da gözaltına alınan BDP Yerel
Yönetimler Komisyonu Üyesi Meliha Karagöz, Mardin Ömerli İlçesi'nde
gözaltına alınan BDP Yöneticisi Adnan Erdem ve Yargıtay'da dosyası
onaylanan BDP Karaçoban İlçe Başkanı Mehmet Tilki, Erzurum'da
tutuklanarak cezaevine gönderildi. Yine Adana'da gözaltına alınan Silopi
Belediyesi çalışanı Mesut Asan tutuklandı. Şırnak'ın İdil İlçesi'nde
gözaltına alınan 3 genç ise Newroz'a katıldıkları gerekçesiyle
tutuklandı. Aynı ilçede yapılan ev baskınlarında gözaltına alınan 6
yurttaştan 3'ü de çıkarıldıkları mahkeme tarafından tutuklandı. Son
olarak Van merkezli başlatılan operasyonda gözaltına alınan 13 kişiden
Van Belediye Başkanı Bekir Kaya, eski BDP İl Başkanı ve Asrın Hukuk
Bürosu Avukatı Cüneyt Caniş ile İçişleri Bakanlığı tarafından görevden
alınan Başkale Belediye Başkanı İhsan Güler mahkeme tarafından
tutuklandı.
ÖĞRENCİ AVINDA 102 GÖZALTI, 47 TUTUKLAMA
Haziran
ayının 10 günlük diliminde üniversitelerde okuyan Kürt ve demokrat
öğrencilere dönük saldırı ve tutuklamalar da devam etti. Ankara, Afyon,
İzmir, İstanbul, Kars, Antep, Urfa başta olmak üzere çok sayıda merkezde
102 öğrenci gözaltına alındı bunlardan 47'si tutuklanarak cezaevine
gönderildi. Ankara merkezli olarak sağlık alanında okuyan öğrenciler ile
doktorlara yönelik gerçekleştirilen operasyonda gözaltına alınan 46
üniversite öğrencisinden 13'ü tutuklandı. Afyon'da gözaltına alınan 12
üniversite öğrencisinden 8'i, İstanbul'da gözaltına alınan 12 üniversite
öğrencisinin 6'sı tutuklanarak cezaevine gönderildi. İzmir'de
gerçekleştirilen operasyonlarda ise gözaltına alınan 5 öğrenci
tutuklandı. Dersim, Hatay, Antep, Urfa, Maraş illerinde Özgür Gelecek
Gazetesi okurlarına yönelik yapılan operasyonlarda 15 üniversite
öğrencisi tutuklandı. Üniversite öğrencilerine yapılan operasyonların
sınav dönemine denk gelmesi ve birçok öğrencinin mezun olmak üzere
olduğu dikkat çekerken, hafta boyunca İstanbul Üniversitesi, Marmara
Üniversitesi ve Elazığ Fırat Üniversitesi'nde öğrenim gören Kürt
öğrenciler ırkçı grupların satırlı saldırılarına maruz kalarak
yaralandı.
ASKERİ OPERASYONLAR SONUCU 34 GÖZALTI 7 TUTUKLAMA
Havaların
ısınmasıyla birlikte artış gösteren askeri operasyonlardan dolayı
çatışmaların olduğu bölgelerde yaşayan çok sayıda kişi hem
operasyonlardan zarar gördü hem de gözaltı ve tutuklamalara maruz kaldı.
Kayseri'nin Pınarbaşı İlçe Emniyet Müdürlüğü'nde yaşanan patlamanın
ardından 5 kişi çıkarıldıkları mahkeme tarafından tutuklandı. Muş'un
Varto kırsalında çıkan çatışmanın ardından darp edilen ve birinin
engelli olduğu belirtilen 2 köylü gözaltına alındıktan sonra
çıkarıldıkları mahkeme tarafından tutuklandı. Dersim'de çıkan
çatışmalarda ise hayvanları telef olan ve köyleri zarar gören 9 köylü
gözaltına alındı. Hakkari'nin Esendere bölgesinde çıkan çatışmanın
ardından askerler tarafından 17 köylü gözaltına alındı. Gözaltına
alınanlar işlemlerinin ardından serbest bırakıldı. Hakkari Şemdinli'de
ise bir kaçakçı yakalanarak gözaltına alındı.
KADIN VE ÇOCUKLAR DA DEVLET TERÖRÜNDEN NASİBİNİ ALDI: 47 GÖZALTI, 1 TUTUKLAMA
KGözaltı
ve tutuklamaların çok fazla olduğu 10 günlük süre içerinde çocuk ve
kadınlar da gözaltı ve tutuklamalara maruz kaldı. Aralarında Pozantı
mağduru B.Y.’nin (17) de bulunduğu 3 çocuk Mersin'de gözaltına alındı.
Mahkemeye sevkedilen 3 çocuktan B.Y. tutuklanarak tekrar cezaevine
gönderildi. Başbakan Erdoğan'ın kürtajın yasaklanması yönündeki
sözlerine tepki gösteren kadınlar da gözaltılara ve polis şiddetine
maruz kaldı. Hükümeti ve bakanları protesto eden kadınlara sert müdahale
eden polis, 44 kadını gözaltına aldı.
Kürdistan
Özgürlük Hareketine karşı Türk hükümetinin yürüttüğü tasfiye
politikasının ‘mimarlarından’ başbakan yardımcısı Beşir Atalay’ın
yaptığı son açıklamalar tekrardan bir ‘heyecan’ yarattı. Ancak yaratılan
bu heyecan Kürt dünyasında bir karşılık bulmadan saman alevi gibi söndü
gitti.
İlk bakışta 'savaşı sonlandıracak ve sorunu çözecek' gibi
gözüken Atalay’ın açıklamaları Kürdistan kamuoyunda temel olarak iki
nedenden dolayı karşılık bulmadı. Ciddiye alınmadı.
Bir: Atalay çözüm yerine, onurlu ve kalıcı bir barış yerine teslimiyet öneriyor. Arzu bu.
İki:
Kürt tarafı ve kamuoyu AKP hükümetini, başta da Türk başbakanı Tayyip
Erdoğan’ı ve onun akıl hocalarını ‘güvenilmez’ olarak görüyor,
algılıyor.
Kaldı ki, Türk medyasının kopardığı gürültünün aksine
Atalay yeni bir şey söylemedi. O bu güne kadar Türk hükümetlerinin
söylediklerini tekrarladı. Örneğin ‘dağdan indirme’, ‘teslim alma’
‘Kuzey Irak’tan çıkarma’, ‘ABD’nin desteğini alma’, ‘pişmanlık
yasaları’, ‘açılım düzenlemeleri’ gibi sözler yeni değil.
Bu
tekerlemelerin sayısını hem Atalay, hem kamuoyu, hem de Kürtler çoktan
unuttular. Arşivleri açın bir bakın. Hemen hemen her mevsim bir
başbakanın, yetkili bir bakanın, bir genelkurmay başkanının Kürt
Özgürlük savaşçılarını ‘dağdan indirmenin’ an meselesi olduğunu, onların
değimiyle ‘Kuzey Irak yönetiminin bu işe onay’ verdiğini, ABD’nin ise
‘teslimiyetin sağlanması için gerekli destek ve çabayı gösterdiğini’
söylediğini göreceksiniz.
Hatta Nisan 2009’da şu meşhur ‘KCK
operasyonları’ başladığı zaman, ‘dağdan inişler’ ve tasfiye için tarih
verenler dahi vardı. Hepsi boş çıktı. Karşılık bulmadı. Bir dönem sonra
söylenenlerde, söyleyenlerde unutuldu.
İşte Atalay’ın
açıklamaları bundan daha fazla bir anlam içermiyor. Eğer içermiş
olsaydı, Atalay bunu bir ‘halkla ilişkiler çalışması’ olarak TV
ekranından ‘açıklama’ ihtiyacı duymazdı. Yada bu tür sorunların
çözümünde geçerli olan ‘güven ortamını’ dinamitlemez, sorunun çözümünde
Ankara’nın yükünü hafifleterek, onu sorumluluktan arındırarak , adres
olarak Federal Kürdistan yönetimini ve ABD’yi göstermezdi.
ATALAY PSİKOLOJİK SAVAŞIN KODLARINI AÇIKLADI
Öte
yandan Atalay bu ‘heyecan’ yaratan açıklamaları yaptığı saatlerde, onun
emrindeki, polis ve savcılar Van belediye başkanının da aralarında
olduğu altı belediye başkanını ve BDP yöneticilerini rehin almakla
meşguldü.
Ancak Atalay’ın söylediklerini ‘boş şeyler’ diyip geçecek miyiz?
Elbette
ki hayır. Atalay’ın söyledikleri Erdoğan liderliğindeki Türk hükümetin
yakın dönem psikolojik savaş politikalarını açığa vurması bakımından
hayli ‘enteresan’ kodlara sahip.
Atalay’a göre Federal Kürdistan
Yönetimi bir yol ayrımında. Ne için? PKKnin tasfiyesi için, Kürdistan
özgürlük Hareketi’nin silahsızlandırılması ve teslim alınması için.
Dahası bu koordinatör bakana göre Hewler yönetimi, işini gücünü
bırakmalı. Kürt Özgürlük savaşçılarının teslim olması için çalışmalıdır.
Sözüm ona geldiği ‘yol ayrımında’ Kürlerin tasfiyesi için Türklerden
yana olmalıdır. Bu duanın amin denilecek bir tarafı yoktur. Gerçekleşme
şansı neredeyse sıfırdır.
Bağdat’taki kriz, Federal
Kürdistan’ın iç dengeleri, Suriye’deki iç savaş ve İran meselesi PKK’ye
karşı geçmişte olduğu gibi bir Ankara-Hewler ittifakını neredeyse
imkansız kılıyor. Süreç ve reel politik dengeler Hewler yönetimini
kalıcı ve onurlu bir barışın tarafı ve Mesut Barzani’yi de bu barışın
elçisi olmaya zorluyor.
Aksi bir durumun intihar olacağını,
Kürtler arası bir savaş ve çatışmaya yol açacağını, belki de herkesten
çok Federal Kürdistan başkanı Mesut Barzani biliyor. Bu nedenle ısrarla
siyasi ve barışçıl bir çözümden yana olduğunu ve üzerine bu konuda bir
şey düşerse yardımcı olmaya hazır olduğunu vurguluyor. Ancak Atalay Türk
hükümetinin kirli projesini gizlemek, kamuoyunda kafa karışıklığı
yaratmak, herkesin PKK’ye karşı olduğu imajını vermek için ısrarla
Barzani’nin isimi zikrediyor. Sanki PKK’nin tasfiyesi için bir anlaşma
varmış imajı yaratmaya çalışıyor.
PKK’Yİ TESLİM ALMAK MÜMKÜN MÜ?
Real
parametrelere bakıldığı zaman imkansız gibi görünen bu ittifak sağlansa
dahi PKK’yi silahsızlandırmak, özellikle de teslim almak öyle kolay mi?
Mümkün mü?
Tek cümle ile sunu söylemek gerekir ki PKK son iki
yüz yıllık Kürdistan halkının özgürlük arayışının en son, ama en
dinamik, en çelik, en yıkılmaz ve diz çökmez halkasıdır. Bunu en iyi 12
Eylül generalleri, Diyarbakır zindancı başları, 92 konseptinin
uygulayıcıları Güreş-Çiller-Ağar ekibi ve tabii ki on yıldır iktidarda
olan Erdoğan da biliyor.
14 Nisan 2009’dan buyana 'KCK Operasyonları' adı altında uygulanan Siyasi Soykırım Operasyonlarının sonuçları ortada. Seçilmişlerde dahil binlerce insan rehin
alındı, ama ne Kürt hareketi diz çöktü, ne de halk ürktü, geri
çekildi. Aksi bir durum yaşandı. Kürt ulusalcılığı hiçbir döneme de
olmadığı kadar toplumun kılcal damarlarına nüfus etti. Kürdistan
Ankara’dan koptu. Kürt toplumu Uludere-Roboski katliamında olduğu gibi ani bir
refleks olarak değil, her zamankinden daha çok bilinçli olarak PKK’yi
koruyup, kollamaya ve yeniden tekrar tekrar onu üretmeye başladı.
Dahası
Türk ordusu gerillaya karşı son teknolojiyi devreye soktu. Uluslararası
sözleşmelere göre yasaklanmış silahları kullandı. Kullanıyor. Ama
başarı sağlayamıyor. Kürt savaşçıların ağır darbelerinden kendisini
kurtaramıyor. Bir çok yerde alan hakimiyeti sağlayamıyor. Halkla,
özgürlük savaşçıları ararsına duvar öremiyor. Engel olamıyor. PKK’yi
marjinalleştireyim derken, kendisi Kürdistan’da marjinalleşiyor. Amad ve
Hakkari’de olduğu polis ve subay eşleriyle kongrelerini yapmak zorunda
kalıyor.
Bu nedenle PKK’nin çözüm olmadan silah bırakması, bazı
güçlerin anlaşması ve kirli ittifakı ile teslim olması imkansız bir hal
alıyor. Bu mesele hızla üzerinde konuşulacak bir alan olmaktan çıkıyor.
Atalay’ın ‘ABD baştan itibaren işin içinde’ demesinin ise ne
tür bir hikmet-i har biyesi var, o da belli değil. Bunu bilmeyen mi var
Allah aşkına? Atalay istiyorsa, kendisine bağlı televizyonlarının kamara
ve mikrofonu Kürdistan sokaklarına çevirtsin. Halkın, kadın, erkek,
genç, yaşlı, ihtiyar, her türlü meslekten ve inançtan insanlarının bu
konuda nasıl analizler yaptıklarını kamuoyu ile paylaşsın. ABD’nin bu
işin içinde nasıl olduğunu isterse birde Roboskililere veya ABD
istihbaratı ile öldürülen gerillaların yakınlarına bir sorsun.
ATALAY BEKLENTİ YARATMAK İSTİYOR
Bütün
bunlardan daha önemlisi ise şudur. Atalay neden kendi değimi ile
‘toplumsal zeminde ajite edilebilecek konuları’ bir televizyon
ekranından tellallar gibi duyuruyor?
Evet. Neden? Dünyanın
neresinde samimi ve kalıcı bir çözüm arayan güç, yürüttüğü çalışmaları,
hem de karşı tarafı rencide ederek açıklama ihtiyacı duyar ki? Duymaz.
Sadece bunu kamuoyunu aldatma, zaman kazanma, mücadele eden ve direnen
güçleri ham hayaller içine sokmak için yapar. Direnen ve hak arayan bir
halk için, bir hareket için en ölümcül an hiç şüphesiz beklenti içinde
olma anıdır.. Ham hayaller peşinde koşma anıdır. Atalay’ın yaptığı da
budur.
Atalay’ın bu son ‘heyecan’ yaratan çıkışını, ‘biz
çabaladık, ama PKK kabul etmedi’ demagojisinin takip etmesi ve imha
hareketlerinin devreye girmesi hiç şaşırtıcı olmayacaktır. Çünkü
Atalay’ın açıklamasından sadece bir gün önce Erdoğan’ın hareket tarzını
yakından bilen, hükümete çok yakın bir politikacı Brüksel’de bir grup
Kürt gazetecisiyle sohbette Kandil ve gerilla alanlarına yönelik Kazan
vadisi türünden yasaklanmış silahlarının da kullanılacağı imha
hareketlerinin olabileceğini ima etmesi, dikkat çekiciydi.
Hiç
kimsenin kuşkusu olmasın ki koordinatör bakanın tellallar gibi TV
ekranlarından yaptığı son çıkışın nihai hedefi ise muhatabına ‘Roma
barışını’ dayatmaktır. Yani mazlum ve mağdur için kölelikten ve
teslimiyetten başka bir anlam ifade etmeyen güçlünün barışını
sağlamaktır. Tıpkı bundan ikibin iki yüz yıl önce Roma imparatorluğunun
kılıç zoruyla sağladığı ‘sükunet ve barış’ gibi.
Ancak Atalay ve
Erdoğan’ın unuttuğu ise ne Türkiye bir Roma imparatorluğudur, ne de
Kürtler kılıç zoruyla yola gelecek bir halktır.