1 Ağustos 2012 Çarşamba

HPG: Şemdinli Harekatı 10. Gününde, Çatışmalar Sürüyor

Behdinan - Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde yaklaşık iki hafta önce başlayan çatışmalar sürüyor. HPG, dün yaşanan çatışmalarda 14 askerin öldürüldüğünü, 1 gerillanın da yaşamını yitirdiğini duyurdu.

Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde 23 Temmuz gününden bu yana başlayan gerilla eylemliliğinin onuncu gününde de çatışmalar devam ediyor. HPG basın irtibat merkezi (HPG-BİM) tarafından yapılan yazı bir açıklama ile dünkü yaşanan çatışmalara ilişkin bilgilendirme yapıldı.

İlk çatışmada 5 asker öldürüldü

HPG-BİM, “31 Temmuz günü Hakkari’nin Şemdinli ilçesinde öğlen saatlerine kadar süren çatışmalarda Yukarı Nirkola Boğazında düşmanın 3 askeri, Yukarı Gumoka alanında birlik komutanı, Masiro Boğazında ise düşmanın bir askeri olmak üzere toplam düşmanın 5 askeri gerillalarımız tarafından öldürülmüştür” dedi.

Müdahale gücüne eylem 2 asker öldürüldü

Türk ordusunun yaşanan çatışmalar müdahale etmek istemesi üzerine gerillaların eylem gerçekleştirdiğini ifade eden HPG-BİM, “Aynı gün saat 11.00 sularında Şemdinli Merkezinden kobra tipi helikopterler, tanklar ve akrep tipi zırhlı araçlarla Navreza Köyü çevresine müdahale etmek isteyen düşman gücüne yönelik olarak gerillalarımız tarafından bir eylem gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen eylem sonucunda düşmanın 2 askeri gerillalarımız tarafından öldürülmüştür” şeklinde belirtti.

Kirpi araçta 2 asker öldürüldü

Aynı çatışma alanına yönelik olarak Türk ordusunun tekrardan müdahale etmek istemesi üzerine gerillaların bir eylem daha gerçekleştirdiğini beliren HPG-BİM eyleme ilişkin şu bilgileri verdi: “Saat 17.00 sularında tekrar müdahale etmek isteyen düşman gücüne yönelik olarak gerillalarımız tarafından bir eylem daha gerçekleştirilmiş, gerçekleştirilen eylem sonucunda bir kirpi tipi araç tahrip olurken 2 düşman askeri ise gerillalarımız tarafından öldürülmüştür.”

Piyade gücü de vuruldu, 5 ölü

Çatışmanın yaşandığı alana ağır silah ve zırhlı araçlarla müdahale etmek isteyen Türk ordusunun, piyade olarak da müdahale girişiminde bulunduğu bildirildi. Türk ordusunun piyade gücüne yönelik gerillaların bir eylem gerçekleştirdiğini ifade eden HPG-BİM şunları belitti: “Alana piyade olarak gelmek isteyen düşman askerine yönelik olarak ise gerillalarımız tarafından gerçekleştirilen eylemlerde ise düşmanın 5 askeri gerillalarımız tarafından öldürülmüştür.”

10 dakikalık yolu 7 saatte ilerledi

Gün boyu yaşanan çatışmalarda Türk ordusunun 10 dakikalık yolu 7 saatte alabildiğini ifade eden HPG-BİM, alana yönelik olarak Türk ordusunun bombardımanına ilişkin olarak da “1 Ağustos günü (bugün) sabah saatlerinde işgalci TC ordusu tarafından alana yönelik olarak kobra tipi helikopterler, havan ve obüsler ile bombardıman yapılmıştır” dedi.

1 gerilla yaşamını yitirdi

Dün bütün gün boyu yaşanan çatışmalarda toplam 14 askerin öldürüldüğünü duyuran HPG-BİM yaşanana çatışmalarda 1 gerillanın da yaşamını yitirdiğini belitti.

HPG-BİM hakkari’nin Şemdinli ilçesinde yol kontrolü yapmak isteyen Türk ordu güçlerine yönelik gerillaların bir eylem gerçekleştirdiğini duyurdu. Eylem ardından alana yönelik operasyon başlatan Türk ordusu sonuçsuz bir şekilde geri çekildi.

Hakkari’nin Şemdinli ilçesine bağlı Riya ve Salara köyleri arasında yol kontrolü yapmak isteyen Türk ordu güçlerine yönelik olarak gerillaların 30 Temmuz günü saat 15.00’da HPG gerillaları tarafından bir eylem gerçekleşti. Gerçekleşen eylem ilişkin bilgi veren HPG-BİM şunları belirtti: “Gerçekleştirilen eylem sonucunda düşmanın ölü ve yaralıları tarafımızdan netleştirilemezken, eylem ardından eylem alanı işgalci TC ordusu tarafından havan ve obüsler ile bombalanmıştır. Eylem ardından alanda indirmeler yapılarak başlatılan operasyon ise 31 Temmuz günü geri çekilmiştir.

Oramar’da ağır silahlı eylem

Hakkari’nin Gever ilçesinde bulunan Oramar karakoluna yönelik olarak HPG gerillaları tarafından ağır silahlarla bir eylem gerçekleşti. Gerçekleşen eylem sonucunda karakolda bulunan iki mevzi imha oldu.

Gerillaların gerçekleştirdiği eyleme ilişkin bilgi veren HPG-BİM şunları belirtti: “ 31 Temmuz günü 15.00-16.00 saatleri arasında Hakkari’nin Gever ilçesine bağlı Oramar karakoluna yönelik olarak gerillalarımız tarafından ağır silahlar ile bir eylem gerçekleştirilmiştir. Gerçekleştirilen eylem sonucunda düşmanın iki mevzisi imha edilmiştir.”

Uludere’de çatışma

Şırnak’ın Uludere ilçesinde operasyona çıkan Türk ordu güçleri ile HPG gerillaları arasında bir çatışma yaşandı.

31 Temmuz günü saat 17.30 sularında yaşanan çatışmaya ilişkin olarak HPG-BİM şunları belirtti: “Şırnak’ın Uludere ilçesine bağlı Girê Çetan bölgesinde operasyona çıkan işgalci TC ordusu ile gerillalarımız arasında 20 dakikalık bir çatışma yaşanmıştır. Yaşanan çatışma sonucunda düşmanın ölü ve yaralıları tarafımızdan netleştirilememiştir. Çatışma ardından düşman ölü ve yaralılarını alandan skorsky tipi helikopterler ile uzaklaştırmıştır.”

Şeladize’ye dört gündür bomba yağdırılıyor

Türk ordusunun Güney Kürdistan’ın Şeladize kasabasına yönelik olarak 4 gündür yaptığı top saldırıları devam ediyor. Saldırılar sonucu ağaçlık alanlarda başlayan yangınlar devam ediyor.

Güney Kürdistan’ın Şeladize kasabasına bağlı alanlara yönelik olarak Türk ordusunun 27 Temmuz gününde beri top saldırısı gerçekleştirdiğine dikkat çeken HPG-BİM saldırıya ilişkin şunları belirtti: “Medya Savunma Alanlarına bağlı Şeladizê kasabası sınırları içinde bulunan Çiyareş ile Hakkari’nin Çukurca ilçesine bağlı Geliyê Zap, Hênê Dağı, Helwesis Tepesi, Samura, Büyük Garê alanlarına yönelik olarak işgalci TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırıları yapılmaktadır. Halen devam eden saldırılar sonucunda alanda başlayan yangın halen devam etmektedir.”


ANF

Devrimçi Gerilla Operasyonu Sürüyor: Gediktepe Gerillanın Eline Geçti

Şemdinli - HPG gerillalarının 23 Temmuz’da Şemzinan (Şemdinli) ile Gerdiya yolunu denetime alması ile başlayan eylemler “kuşatma”ya dönüştü ve bugün tam 10. gününde. Günlerdir yaklaşık 30 km’lik yol ve bölgenin kontrolü HPG’nin elinde bulunuyor. Başbakan Erdoğan ve tutuklu eski Genelkurmay Başkanı İlker Başbuğ’un birlikte poz verdiği Gediktepe de gerillanın eline geçti.

HPG, bölgede geliştirdiği harekâtı bir kuşatma olarak adlandırıyor. Bölge halkı ve bölge idari amirlikleri ise yaşananları ‘savaş hali’ olarak adlandırıyor. Bölge tam 10 gündür gerillaların denetiminde ve sürekli çatışma hali var.

Çatışmaların azaldığı zamanlarda ise güçlerin elinde bulunan (asimetrik de olsa) tekniğe dayalı savaş devreye giriyor. Türk ordusu son teknoloji ile donatılan savaş uçakları, tank, obüs ve havan toplarıyla gerilla mevzilerini hedeflerken; gerilla birlikleri de XPG-9, B-7, DOÇKA, havan toplarıyla saldırılara karşılık veriyor. Çatışma bölgesine hâkim tepeler olan Goman, Gostê, Karker tepeleri gerillanın elinde bulunuyor. Şemzinan merkezine çok yakın bir mesafede bulunan Gostê-Goman-Nêrkola hattı da gerilla denetiminde. Bölgede bulunan Şemzinan alayı ve Garê(Tekeli) taburu ile civar köylere konuşlandırılmış olan sınır karakolları, sürekli gerillanın ağır silah ateşi altında. Adeta karakollara hapsolan Türk ordusu, karadan hareket edemeyecek durumda.

Köyler boşaltıldı

Türk ordusunun havadan müdahale çabaları ise zirvelere yerleştirilen hava savunma bataryalarının yoğun ateşi ile sonuçsuz kalıyor. Öte yandan bölgede yolun denetimi gerillalarda olduğu için Türk ordusu askeri sevkiyat da yapamıyor. Türk devleti bütün bu gelişmeler karşısında adeta afallamış durumda. Öte yandan Türk ordusu gerillalara karşı yaşadığı çaresizliğin hıncını köylülerden alıyor. Bölgeye yönelik hava saldırıları, obüs, havan ve tank atışları aralıksız sürüyor. Çatışma bölgesine yakın olan Nêrkola, Nehrê, Bêgirdê, Navreza köyleri Türk devleti tarafından boşaltıldı. Türk ordusunun ağır silahlarla ve havadan gerçekleştirdiği bombardımanda köylülerin alın teri ile ve bin bir emekle, yılların emeğinin sonucu olan bağ ve bahçeler kül oldu.

TSK’nın elindeki tepeler gerillaya geçti

Türk ordusunun bombardımanı bu bölgelerle de sınırlı değil. Medya Savunma Alanları’na yönelik bombardımana da hız veren Türk ordusu, korucu köyü olan Evliya köyü sırtlarını, Robinus çevresini, Geniş tepe ve Konserve tepesini de bombalıyor. Burada dikkat çekici bir ayrıntı var: Gostê’nin doğusuna düşen Geniştepe ile Konserve tepesi bundan önceki yıllarda Türk ordusu tarafından tutulan tepeler ve bu tepeler şu an gerilla denetiminde bulunuyor. Özellikle Konserve tepesi (Gediktepe) hafızalarda yerini koruyor. Bu tepe Garê(Tekeli) taburunun savunma tepesi olarak kullanılan ve Gedik tepe sınır karakolunun üzerinde bulunduğu tepe. Bu karakol 2010 yılı 20 Haziranı’nda gerillaların eylemine maruz kalmış, Türk ordusu bu eylemde büyük kayıplar vermişti. İşte Gedik tepe karakolunun kurulu olduğu tepe şimdi gerillaların elinde ve Gediktepe karakolu mazi olmuş durumda.

Gerillalardan, Türk ordusunun Garê karakolunun savunması için bu her iki tepeyi defalarca tutmak istediği ancak her defasında gerillaların eylemleriyle kayıp verdiği ve en sonunda çaresiz bir şekilde tepeleri tutmaktan vazgeçtiğini öğreniyoruz.
Bölgede şahit olduğumuz, kendi gözlerimizle de gördüğümüz bu gerçek, gerilla birliklerinin ilerlemesini kanıtlayan somut bir veri oluyor. Şemzinan kırsalında daha önce Türk ordu güçlerinin elinde bulunan birçok tepe şu an gerilla denetiminde bulunuyor.

Ordu şaşkın

Yıllardır Türk ordusunun medya savunma alanlarına yönelik kara saldırısı planladığı biliniyor. 21 Şubat 2008’de Zap’a yönelik gelişen kara saldırısında ağır yenilgi alan Türk ordusu; o gün bu gündür Medya Savunma Alanları’nın bir diğer sınır bölgesi olan Xakurkê alanına yönelik bir kara operasyonunu gündemine aldı. Yıllardır haritalar çiziliyor, stratejisyenler, eski ordu mensupları bu haritalar üzerinden bölgeye nasıl girileceğini tartışıyor. Türk devleti bunları tartışa dursun, beklenmedik bir gelişme yaşandı 23 Temmuz’da. Günlerdir operasyon yapılacak denilen bölgeye gerilla birlikleri operasyon başlattı ve işte Şemzinan kuşatması böylesi bir atmosferde başladı. Bu gelişme, KCK Yürütme Konseyi üyesi Duran Kalkan’ın bir röportajında “Herkes Türk ordusunun operasyon yapacağını tartışıyor. Ya biz operasyon yaparsak ne olur?” sözlerini hatırlattı. Kalkan bu cümleleri sarf ederken Güney Kürdistan’daki Türk ordusunun varlığına dikkatleri çekiyordu elbette ancak işte Şemzinan- Gerdi hattında gerilla birlikleri tarafından 30 km’lik kordon boyunca başlatılan harekat, Türk ordusunu şoke etti. Türk devleti tam 10 gündür bölgede denetimi gerillalara kaptırmış durumda.
Vur kaç değil vur kal!

İlk iki günkü çatışmalara bakarak gerillaların Bezelê, Oramar, Ştazan eylemlerine benzer kapsamlı bir eylem gerçekleştirdiği ve kademeli olarak her zaman olduğu gibi güvenli üst bölgelerine çekilecekleri bekleniyordu. Çatışma bölgesine ulaştığımızda ise tablonun hiç de tahmin ettiğimiz gibi olmadığını gördük. Gerillaların rahatlığı dikkat çekiciydi. Heci beg suyunu geçip Kuzey Kürdistan topraklarına girdiğimizde, rehberimiz olan gerillanın kendinden emin “gündüz hareket edeceğiz” demesi bizi şaşırtırken harekatın kapsamının da ip uçlarını veriyordu bu cümleler. İşte bu anda yaşananların tam anlamıyla farkına varıyoruz. Kuzey Kürdistan’da gerillalar gündüz hareket ediyorlar. Yola iniyor, yol kontrolü yapıyorlar. Karakollara yönelik eylemler gerçekleştiriyor ve mevzilenmelerini sürekli koruyorlar.

Daha bu işin “lo lo’su” da var

Her şeyi hesaplamışlar. Türk ordusunun karadan girebileceği bölgeleri önceden tutmuşlar. Helikopterlerin indirme yapabileceği yerlere tuzaklar ve hakim tepelere uçak savar bataryaları yerleştirmişler. Sınır karakollarını denetimde tutacak tarzda mevzilenmişler. İşte bütün bu hazırlıkların sonucu olarak da tam 9 gündür bölgeyi denetimleri altında tutmayı başarıyorlar. Burada bulunduğumuz günler boyunca gerillanın hiç de çekilmeye niyetinin olmadığını anlıyoruz. Uzun süreli bir çatışmaya, savaşa hazırlıklı oldukları her hallerinden belli. Uykusuzluk, yorgunluk, açlık, susuzluk… bunları düşünmüyorlar bile. Tek düşündükleri şey amaçladıklarına ulaşmak! Türk ordusu gerillanın gücünü görecek diyorlar. Bir başka gerilla “daha bu le le’si işin. Bir de lo lo’su var” diye espriyi patlatıyor. Neşeleri yerinde ama disiplinden asla taviz vermiyorlar.

HPG Askeri Konsey üyesi ile görüşme

Gerillaların başlattığı eylemselliğin bir operasyon, kuşatma olduğunu HPG Ana Karargah Komutanlığı’ 27 Temmuz’da yaptığı yazılı bir açıklama ile duyurdu. Bu süreçte çatışma bölgesinde bulunan HPG Askeri Konsey üyesi Kemal Garzan ile karşılaşıyoruz. Garzan ile hem kuşatmayı hem de Türk ordusunun içerisinde bulunduğu durumu konuşuyoruz. HPG komutanı gayet kendinden emin ve kararlı bir şekilde konuşuyor. “Ne pahasına olursa olsun asla geri atmayacağız” diyor. Garzan’a göre, Şemzinan kuşatması PKK lideri Abdullah Öcalan’a yönelik geliştirilen ve ikinci yılına giren ağır tecridin sonucu.

HPG komutanı, Türk devletinin verdiği ağır kayıpları ve yaşadığı çaresizliği gizlemeye çalıştığına dikkat çekerek Türk ordusunun içerisinde bulunduğu acizliği şu cümlelerle özetliyor: “Türk devletinin ve ordusunun Şemzinan’daki örgütlenmesi dağıtılmıştır. Türk ordusu Şemzinan merkezinden ve karakollarından çıkamamaktadır. Her şey kontrolümüz altında.”
Eylemin niteliğine ilişkin sorularımızı da yanıtlıyor HPG komutanı: “Tamamen gerillanın inisiyatifinde ve kontrolünde olan bir operasyon geliştirdik ve bu harekat devam ediyor. Tek düze bir eylem değil bu. Birliklerimiz otuz yıllık gerilla tecrübesiyle birçok eylem biçimini yaratıcı ve ustalıklı bir şekilde uyguluyor. Gerillanın gücünü herkes görmüş oldu bu kuşatmayla.”
Türk ordusunun pozisyonunu soruyoruz gerilla komutanına. İşte gerilla komutanının çarpıcı ve yorum gerektirmeyen yanıtı: “Türk devleti karakollara hapsoldu. Ordu ne saldırabiliyor ne de kendisini koruyabiliyor.” Şemzinan’da son durum bu.

Gerilla bir ilki gerçekleştirdi

Şemzinan kuşatması, “gerilla isterse bir bölgeyi, hatta bir şehri ele geçirip, günlerce orada denetim kurabilir mi?” sorusunu düşündürtüyor. Bu durum Kürdistan gerillasının kat ettiği gelişme düzeyini ifade ediyor. 2008 yılında Zap’ta, 2011 yılında ise Casusan tepelerinde Kürdistan gerillasının geliştirdiği direniş savunma savaşı bağlamında tarihe geçerken; Şemzinan kuşatması ise şimdiden bir alanı kurtarma savaşı anlamında tarihe geçmiş görünüyor. Bu durum, Kürdistan’da silahlı mücadelenin başladığı tarih olan 15 Ağustos 1984 yılından bu yana gerçekleşen ilk uzun erimli kuşatma oluyor. Şemzinan kuşatmasının bu anlamda bir milat olduğunu söylemek mümkün. Şemzinan’da son günlerde yaşananlar gösterdi ki, gerilla isterse Türk ordusunun elinden bir bölgeyi alabilir ve günlerce kendi denetiminde tutabilir. Şemzinan kuşatması şimdiden tarihe geçen ve derslerle dolu bir harekat oluyor.


Peki bu süreç zarfında(23-31 Temmuz) neler oldu? Kuşatma nasıl başladı, nasıl devam etti ve gerillalar bölge üzerindeki denetimi nasıl sağladı? Gerilla pozisyonunu nasıl koruyor? İşte bu soruların yanıtlarını HPG Basın İrtibat Merkezi’nin(BİM) gün gün verdiği bilgilerde yanıtlamaya çalışalım.

Gün be gün kuşatma

23 Temmuz:

Gerilla birlikleri öğle saatlerinde Şemzinan-Gerdiya yoluna indi ve yol kontrolü yapmaya başladı. Bu duruma müdahale etmek isteyen Türk ordusuna bağlı iki kobra tipi helikopter gerillaların hava savunma bataryalarınca püskürtüldü.

24 Temmuz:

Yaşananların gerillanın son dönemde yoğunlaşan yol kontrollerinden birisi olmadığı bir sonraki gün anlaşıldı. 24 temmuzda sabah saat 05’te Şemzinan alayına yönelik gerilla topçu atışları başladı. Saat 09’da gerillalar yeniden Şemzinan-Gerdiya yoluna indi. Yolda saat 15:30’a kadar kimlik kontrolü yapıldı. Bu saatte olay yerine müdahale etmek isteyen özel harekat birliği gerillalarca fark edilip vuruldu. Türk ordusunun özel birlikleri burada 14 kayıp verdi. Çatışma bir buçuk saat sürdü. Saat 17’de geri kalan askerler araziye dağıldı. Aynı saatlerde takviye amacıyla çatışma bölgesine girmek isteyen konvoya yönelik gerillalar bir sabotaj eylemi yaptı, Türk ordusu 3 askerini kaybetti. Bu eylemden sonra Türk ordu birliği çembere alınarak saat 19:30’a kadar çatışmalar devam etti. Çatışma bölgesine müdahale etmek isteyen kobra tipi bir helikopter saat 15:30’da gerillalarca vuruldu, helikopter daha sonra Salara-Bêgozê köyleri arasında düştü. Çatışma alanı kobra, savaş uçakları ve obüs, havan toplarıyla saat 20:30’a kadar yoğun bir şekilde dövüldü. Bu şiddetli çatışmalarda 4 HPG gerillası yaşamını yitirdi. Öğle saatlerinde saat 12’de Şemzinan merkezinde bulunan komando tugayına ağır silahlı saldırı akşam saat 19’a kadar sürdü. İlk günkü çatışmalardan sonra Nehrê, Bêgirdê, Nêrkola, Navreza köyleri Türk ordusu tarafından boşaltıldı.

25 Temmuz:

30 km’lik alanda başlayan yol kontrolü gün boyunca devam etti. Gerillalar güzergahı kullanan araçları durdurdu, kimlik kontrolü ve eylem propagandası yaptı. Saat 12’den 19’a kadar süren bir taarruz başlatan gerillalar Şemzinan alayını aynı zamanda ağır silah ateşine tuttu. Gerillalar, Şemzinan tugayını da saat 14’te yarım saat boyunca ağır silahlarla vurdu. Türk ordusu yaşadığı çaresizlikten kaynaklı çatışma bölgesini gün boyunca ağır silahlarla vurdu.

26 Temmuz:

Gerillalar sabah saatlerinde yeniden yol kontrolüne başladı. Şemzinan Gerdiya yolunda Saat 08’de HPG ve KCK bayrakları asarak asayiş kuran gerillalar, toplanan halka eylemlerini ve Kürt halkının içerisinde bulunduğu tarihi süreci anlatarak halkı bilinçlendirme faaliyeti yürüttü. Toplanan araçlar sloganlarla Şemzinan merkezine doğru ilerledi. Yol kontrolü akşam saat 19’a kadar sürdü. Bu saatlerde müdahale etmek isteyen iki kobra helikopter gerillaların ağır silah ateşiyle geri püskürtüldü. Saat 08’de Gever’den Şemzinan’a dört kirpiden oluşan destek güç gerillalarca Diya horê köyü yakınında sabotaj eylemine maruz kaldı. Bu eylemde kirpi tipi araçlardan bir tanesi imha edildi. Bu eylemden sonra gerilla birlikleri ile Türk ordu güçleri arasında aynı bölgede şiddetli çatışmalar yaşandı. Bu çatışmalarda da Türk ordusu ağır kayıplar verdi.

Şemzinan tugayı bugün de gerillalar tarafından topçu ateşine tutuldu. Bu eylemde tugaya sekiz havan güllesi isabet etti. Türk ordusu bu eylemde çok sayıda kayıp verdi. Askerler tugaya adeta hapsedildi. Aynı saatlerde Şemzinan alayına yönelik de topçu ateşi devam etti. Aynı gün Goman ve Senala kırsalına Türk topçusu ağır bir bombardıman gerçekleştirdi. Bombardımanda köylülere ait bağ ve bahçeler yandı. Türk ordusu ayrıca Geniş tepe, Karker, Heci beg vadisi ve Goste tepelerini ağır silahlarla vurdu.

27 Temmuz:

Sabah saat 08’den akşam 18’e kadar gerillaların yol kontrolü devam etti. Bu gün herhangi bir çatışma yaşanmadı.

28 Temmuz:

Sabah saat 06’da Şemzinan alayına bağlı Garê(Tekeli) tepesine yönelik bir suikast eylemi yapıldı. Aynı tepe gerillalar tarafından ağır silahlarla vuruldu. Sabah saat 06 ile 08 arasında Türk topçusu Konserve (Gediktepe) tepesini vurdu. Aynı gün saat 15 ile 19 arasında gerilla birlikleri Şemzinan tugayını yoğun bir şekilde ağır silah ateşine tuttu. Saat 18’de başlayan Türk ordusunun topçu ateşi sabah saat 06’ya kadar sürdü. Türk ordusunun topçu ateşi Goman, Geniş tepe, Hacibeg vadisi ve Nêrkola köyü çevresinde yoğunlaştı. Bombardımanda bağ ve bahçelerde çıkan yangın saatlerce sürdü. Saat 15 ile 16 arasında savaş uçakları Nêrkola köyü vadisini bombaladı.

29 Temmuz:

Sabah saat 05:30’da Türk ordu birliklerince Gever ve civar bölgelerden çatışma bölgesine kaydırılan güçle Goman tepesine çıkmak istedi. Ağır silah bombardımanı eşliğinde Türk ordusu skorsky tipi iki helikopterle gerilla denetiminde bulunan Goman’a indirme yapmak istedi. Duruma anında müdahale eden gerilla birlikleri indirme esnasında iki kolu vurdu. Yaşanan kısa süreli çatışmada bir kol gerillalarca tamamen imha edilirken ikinci kol ile çatışmalar ise sabah saat 06’dan akşam saat 17:30’a kadar devam etti. Bu esnada gerilla çemberine takılan ikinci kol da ağır kayıplar verdi. Çatışmanın sonunda HPG Basın İrtibat Merkezi’nin(BİM) açıklamasına göre en az 49 asker öldürüldü, onlarcası da yaralandı. Çatışmaların yaşandığı bir diğer bölge olan Nêrkola boğazına indirme yapmak isteyen skorsky tipi bir helikopter saat 16:45’te gerillalar tarafından düşürüldü. Aynı saatlerde Şemzinan tugayı ağır silahlarla ve havan topu ile vuruldu. Tugayın otomobil garajı ve kamelyasına isabet eden havan topu nedeniyle yangın çıktı. Türk ordusu gün boyunca savaş uçaklarının yanı sıra obüs ve havan topları ile Goman, Nêrkola, Evliya, Robinus, Bêgirdê, ve yukarı Nêrkola köylerini vurdu. Bu bombardımanda yukarı Nerêola’da evler hasar gördü. Bölgede yaşanan yoğun çatışmalar gün boyunca devam etti. 


ANF

Batı Kürdistan Halkı Devrimi Mutlaka Başarıya Götürecektir

MUSTAFA KARASU

Batı Kürdistan’da büyük bir devrim yaşanıyor. Bu devrimin en temel karakteri ise sosyal devrim ağırlıklı olmasıdır. Zaten Kürt Halk Önderinin etkilediği her yerde bir sosyal devrim ve kültürel devrim yaşanmaktadır.

Batı Kürdistan gösterdi ki Kürdistan’ın tüm parçaları kaynamaktadır. Doğu Kürdistan da Batı Kürdistan’dan farklı değil. Güney Kürdistan’da askeri işgal kalkmış ve siyasi bir statü oluşmuş bulunsa da Güney Kürdistan halkında da bir toplumsal dinamizm vardır. Güney Kürdistan halkı da daha demokratik, daha adil ve eşitlikçi bir Kürdistan istemektedir.


Tüm parçalar ve yurtdışındaki Kürtler bu kadar dinamik ve özgürlüklerini istiyorlarsa, çok önemli düzeyde  ortak bir ulusal ruh ortaya çıkmışsa hangi güç bu halkın özgürlük, demokrasi, hak, adalet ve eşitlik mücadelesini durdurabilir?


Kürt halkı onlarca yıldır tüm parçalarda özgürlük ve demokrasi mücadelesi vermektedir. Tüm Kürtler böyle bir ortamda politikleşmekte ve önemli bir değişime uğramaktadır. Toplumsal düzeyde Ortadoğu’da hiçbir halk Kürtler kadar duyguda, düşüncede ve bilinçte değişim yaşamamıştır. Dinamizm ve değişim Kürt toplumunun bir gerçeği haline gelmiştir. Kürt Halk Önderinin felsefesi, ideolojik, teorik, politik ve yapılanma konusunda ortaya koyduğu düşünceler toplumda büyük bir değişim enerjisi ortaya çıkarıyor, Kürdistan toplumunu değiştiriyor.


Dört parçada yaşanan bu devrimi herhangi bir dış güç desteklemediği gibi, bu devrimi yaşayan ve gerçekleştiren halk yoğun bir baskı altında tutulmaktadır. Kürdistan’da bugünkü yoğun baskılar olmasa, bu halkın nasıl bir toplumsal değişim gücü olduğunu herkes her gün daha iyi görür. Nitekim Habur’da bu gerçek çok iyi görüldüğü için ondan sonra bu halka saldırılar artmıştır. Türk devletinin son yıllardaki saldırılarının nedeni Kuzey Kürdistan halkının büyük bir ulusal, sosyal, toplumsal ve kültürel devrim yaşamasıdır. Özellikle toplumsal ve kültürel devrimin karakterinin derinleşerek sürmesidir. Bu da Kürtleri muazzam bir devrimci ve değiştirici güç haline getirmiştir.


Batı Kürdistan tüm parçalardan, özellikle Kuzey Kürdistan’dan etkilenmektedir. Toplumsal ve kültürel olarak Kuzeyin bir parçası gibidir. Zaten birçoğu Kuzeyle akraba ve aşiret ilişkileri içindedir. Kuzey Kürdistan’dan etkilenmesi 1979’da Kürt Halk Önderinin Kobani üzerinden Suriye ve Ortadoğu’ya geçmesinden sonra daha da artmıştır. Zaten her köyde, her sokakta PKK’nin öncülük ettiği özgürlük savaşında şehit düşen evlatları vardır. Kürt halk Önderinin yirmi yıl Batı Kürdistan halkıyla iç içe yaşaması da bu etkileşimi daha nitelikli hale getirmiştir. Bu yönüyle Batı Kürdistan Kürt Halk Önderinin düşünsel, örgütsel, yaşamsal ve sorumluluk duygusuyla mayalanmıştır. Zaten bu nedenle Kürt Halk Önderine çok bağlıdırlar. Batı Kürdistanlı çocuklar her gün analarından, babalarından, ağabeylerinden, ablalarından Kürt Halk Önderinin özelliklerini duyarak büyüyorlar. Çünkü Kürt Halk Önderinin tanıştığı hiçbir aile ve hiçbir kişi bu tanışma anını unutmaz, unutmamıştır.


Batı Kürdistan halkı tüm parçalardaki halktan daha politik ve daha duygusaldır. Bizzat Batı Kürdistan’da sert bir politik mücadele içine girilmemiştir, ancak tüm parçalardaki Kürtlerin mücadeleleriyle en fazla ilgili olan bir halktır. Bu bir yönüyle de en küçük parça olma karakteriyle ilgilidir. Çok haklı ve doğru olarak kendi kurtuluşunu ve özgürlüğünü daha çok diğer parçaların kurtuluşu ve özgürlüğünde görmüştür. En başta da kaderini Kuzey Kürdistan’daki mücadelenin gelişmesinde görmüştür. Nitekim Kuzey Kürdistan’daki mücadelenin gelişmesi ve önemli bir güç haline gelmesi Batı Kürdistan’ı sürekli canlı tutmuştur.


Diğer parçaların halkı daha çok kendi parçalarındaki mücadeleyle ilgilenmişlerdir. Hiçbir parçanın halkı Batı Kürdistan halkının diğer parçalara gösterdiği ilgi ve duyarlılık kadar bir ilgi ve duyarlılık içinde olmamıştır. Kendi parçasından daha çok diğer parçalardaki mücadeleyle ilgilenmiştir. Bu durum Batı Kürdistan halkını kesintisiz bir ulusal duyarlılık içinde tutmuş ve politikleştirmiştir. Bu açıdan bütün parçalar içindeki en politik halk Batı halkıdır dersek yanılmış olmayız. Kuzey’deki, Doğu’daki, Güney’deki gelişmelerle ilgilenince tüm Ortadoğu’yla ilgilenmiş olmakta, bu da politik bilincini geliştirip derinleştirmektedir.


Diğer yandan diğer parçalardaki direniş ve isyanların da geri çekilme yeri gibi olmuştur. Şeyh Sait, Dersim ve diğer direniş ve isyanlardan birçok insan Batı Kürdistan’a çekilmiştir. Bir Alevi Kürt olan Nuri Dersimi’nin bile Batı Kürdistan’a geri çekildiği ve mezarının Afrin’de olduğunu söylersek bu gerçek çok daha iyi anlaşılır. Şeyh Said direnişinin içinde yer almış birçok Kürt insanı da sonraki yaşamını burada sürdürmüşlerdir. Kahtalı büyük şair Osman Sabri bunlardan biridir. Osman Sabri, yüreği Kürt Halk Önderine sevgiyle dolu bir biçimde son yıllarını ve son aylarını yaşamıştır. Kürt Halk Önderine “erkek, kız Kürt gençlerini bu dağlarda gördüm ya, artık ölsem de gam yemem” demiştir.


Batı Kürdistan halkının tüm parçalarda ilgi göstermesi ve tüm parçalardan politik şahsiyetlerin geri çekilme ve güvenli alanı olması Batı Kürdistan’ı bir politik merkez haline getirmiştir. Bu iki durum Batı Kürdistan Kürtlerini politik ve duyalı kılmıştır. Şu andaki büyük devrimin böyle bir arka planı vardır.


Batı Kürdistan’ın ayağa kalkışını hiç kimse küçümsememelidir. Batı Kürdistan halkındaki yurtseverlik parçacılığı aşmış, Kürdistan genelini kapsayan bir yurtseverliktir, bir bilinçtir. Bu açıdan böyle bir devrimi örgütleyecek, sürükleyecek ve başarıya götürecek bir potansiyeli vardır. Belki sert mücadele pratiğine doğrudan girmemiştir; ancak diğer parçaların sert pratiği ve tecrübesinden uzak değildir. Çünkü tüm parçalar içindeki direnişler içinde yerini almıştır. Duygusallığı böyle devrim anlarında aynı zamanda büyük bir avantajdır. Devrimler aynı zamanda coşkuyla, heyecanla başarılacak süreçlerdir.


Türk devleti ya da başka bir güç Batı Kürdistan halkını tehdit edebilir; ancak Batı Kürdistan halkı politik karakteri ve örgütlenmeye yatkınlığıyla tüm bu tehlikeleri ve saldırıları boşa çıkaracak bir halk gerçekliğine sahiptir. Yurtseverlik bilinci yüksektir. Saldırılardan ürkerek geriye çekilecek bir halk değildir. Herhangi bir işgalde beklenmedik bir direniş gösterecektir. Genç, kadın, erkek, yaşlı, hatta çocuklar bile direnecektir. Türkiye belki tehdit ediyor, ama tehdit ettiği halkı tanımıyor.


Batı Kürdistan halkı bütün parçalar için can ve emek verdiği için tüm Kürdistan halkı da Batı Kürdistan için duyarlıdır. Batı Kürdistan’a sahip çıkmak tüm parçalardaki halkın yurtseverlik görevi olduğu kadar onuru, namusu ve vefa borcudur. Batı Kürdistan halkına tüm parçalardaki halkımız sahip çıkarak işgalcileri Batı Kürdistan’a girdiğine pişman ettirecektir. Kürtleri eskisi gibi görmek kafayı kuma gömmektir. Tayyip Erdoğan hala Kürtlere 50 yıl önceki Kürtlermiş gibi davranıyor. Artık İsmail Beşikçi hocanın dediği gibi bir jandarma gördüğünde köyünü bırakıp kaçan Kürtler yoktur. Baskılara bağışıklık kazanmış, özgürlüğünü ancak bedel vererek kazanacağına inanmış bir Kürt halk gerçekliği vardır.


Batı Kürdistan halkına yönelik bir saldırıda tüm Kürtler ayağa kalkacaktır. Hiçbir güç küçük parçadır, kolay lokmadır diyerek üzerine gider teslim alırım diyemeyecektir. Böyle düşünüldüğü an Batı Kürdistan için görülmedik bir sahiplenme yaşanacaktır. Batı Kürdistan halkı da politik bilinci ve tüm Kürdistan parçalarının verdiği desteğin moraliyle büyük direnecektir. Bu açıdan Tayyip Erdoğan’ın tehditleri sadece bir ürkütmeyi içeren boş laflardır. Türk devletinin bir işgali belki de Kuzey ve Güney Kürdistan’ın kurtuluşunu birlikte getirecektir. Kamişlo bastırılmak istendiğinde Nusaybin, Cizre, Kızıltepe, İdil, Silopi başta olmak üzere tüm Kürdistan ayağa kalkacaktır. Türkiye isterse bir denesin!


Davutoğlu gitmeden önce Güney Kürdistanlı siyasi güçleri de tehdit etmiştir. Onları da bu yolla ürküteceğini sanmaktadır. Herkese yaptığı tehdidi Kürtlere de yapmaktadır. Güneye yaptığı bu tehdit ve şantaj da boşa çıkacaktır. Hiçbir Kürt gücünün Türk devletinin taleplerini kabul etmesi mümkün değildir. AKP kendi aklına göre Güneyli siyasi güçleri tehdit ederek Kuzey’de yaptığı oyalamayı burada da yapacak, böylece Batı Kürdistan halkının siyasi statü kazanma mücadelesini geriletecek ve sonra da işbirlikçisi Suriyeli güçlerle bastıracaktır. Biz Güney Kürdistanlı siyasi güçlerin ve liderlerinin bu tehdit, ürkütme ve geri adım attırma politikalarına gereken cevabı vereceğini düşünüyoruz. Çünkü hiçbir Kürt siyasi gücü itibar kaybını göze almadan Batı Kürdistan konusunda herhangi bir güce taviz veremez ve boyun eğemez.


YENİ ÖZGÜR POLİTİKA

Türk Irkçılığının Topyekün Hücumu

AHMET KAHRAMAN

Türk kamuoyu vicdanı, nabzı gücün avuçları içinde devinip, onun işaretiyle pıt pıt atan bir yer yüzü tuhafıdır. Çok az bulunan benzerlerinin dışında, eşine rastlanmayan şekilde, kendi çocuklarına karşı da yadsımasız, duyarsız bir tuhaflık, bu.

Kendi çocuklarına karşı dedim. Bu nasıl insan ve evlat sevgisidir ki, haksızlığını bildikleri bir savaşa kurbanlık niyetine sürülen oğullarının ölümüne sevinenler var. Kurtlar, kuşlar, böceklerin bile canlarını yavrularına siper ettiği kainatta, bu ruh hali tabiatın güdüleriyle de açıklanamaz.

İnsanı hayvandan ayıran özellik, güdülerin de üstünde olan sevgiyse, nasıl açıklanır, bu sevgi? İnsani değerlere ne oldu? Irkçılıkla zehirlenmiş ruhlarında yuvalanmış Kürt kini, evlat sevgisini de mi, altına alıp yaktı, bitirip kül etti, bilemiyorum.


Oysa, Amerikalı analar, babalar çocuklarını Vietnam savaşında öldürtüyor diye Başkan Nixon’ın kapısına dayanmış, Rusya’da, oğulları Afganistan ve Çeçenistan savaşında olan ve olmayan bir milyon insan, Kremlin’e yürümüştü.


Yahudiler Tel Aviv ve Küdüs’te, İsrail hükümetine karşı ayaklanmış, pilotlar "masumların kanına girmeyiz" diyerek Filistinlileri bombalamayı boykot etmişlerdi.


Türk kamuoyunun vicdanı olan medya da bu olayları takdir etmişti.!!!


Kürdistan işgal altında bir ülke ve direnenlere karşı uçakların, helikopter, top ve tankların kullanıldığı bir savaş alanıdır, bugün. Bu nasıl vicdan ki, çocukları da orada öldüğü halde, Türk kamu vicdanı bombardımanları takdir suskunluğunda.


Körleşmiş, ölmüş vicdanların suskunluğunu ben sayıp, dökmeyeyim. Nasıl bir kine bulanıp kirlendiğini, alın bir "Türk" olan Aslı Aydıntaşbaş’ın yazısından okuyun:


"Kamuoyu, çıldırmış vaziyette. Suriye’yle ilgili kafa karışıklığının geldiği son noktada, ‘eyvah, işin altında Kürtler de çıktı’ naraları arasında medyamızda sorumsuzca kendisini dışa vuran bir ‘Kürt fobisi’. Bir ülke düşünün ki, İran, Irak ve Suriye’den kat kat fazla Kürt nüfusa sahip, ancak Kürtler’den hepsinden fazla korkuyor. Üstelik bu fobi, Suriye bağlamında bile olsa, her telaffuz edilişinde, milyonlarca Kürt vatandaşımızı derinden derine incitiyor, dışlıyor.”


Yunanca kökenli olan Fobi, korkunun kontrolden çıkıp, düşmanlığa dönüşmesidir. Her kin kirli, fobi taşıdığı ırkçı zehirle büsbütün kirlidir. Kürt kırımında mehter davulu olarak öncü, işlenen insan suçlarınına da kül serpip, gizlemeye çalışandır. Başkasının acısından abat olmayı umup, talanla geçinenlerin vicdanı budur.


Kamu vicdanı dün de, Doğanşehir’in Sürgü kasabasında yalnız buldukları Kürtlere linç saldırısındaydı. Zalimin dini varmış gibi "Allahu ekber” diye bağırıp, İstiklal marşlarını nara yerine kullanarak.


Oysa Kürtler, bir başka diyardan, Yunanistan, Bulgaristan, Makedonya, Bosna, Sırbistan, Gürcistan "Orta Asyalar"ından kopup gelen yurtsuzlar değildir. Kendi yurtlarında, hakları ve sahip olmaları gereken hukuk ve insani özgürlüklerden yoksun, dört bir yandan namluyla çevrilmiş, onurları yaralı esirlerdir.


 Haysiyeti olan herkesin anlayıp, kabul edeceği gerçekle, Kürtler el konulmuş şereflerinin davasındadır. Haysiyetlerine bakın ki, nerede bir Kürt varsa hedefleridir.


Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu dün televizyonda, "utanma, haya diye bir duygu vardır, yer yüzünde” dedirten bir söylemle, ''Kürtlerin, Suriye’de bir tek köye hakimiyetlerini bile risk göreceklerini'' söylüyor, "buna izin vermeyiz” diyordu.


Bu, ırkçı tehdidi en başta Kürtler, herkes duydu. 40 milyonluk Kürt kitlesini can düşmanı ilan etmek, sonra dönüp, içeridekileri kandırma cambazlığıyla "kardeşlerim” demek, ancak bunların izanı ve ırkçı ahlak ölçüleriyle açıklanabilir.


Kürtler açısından, bir kere daha iyi de oldu. Irkçılığın topyekün hücumu, bunların sayesinde hep birlikte direnişe dönüşüyor, çünkü. Bu açıdan Kürtler, din bezirganlarına kızacaklarına müteşekkir olmalılar. Topyekün hücum mu, al sana bütün parçalarda, topyekün bütünleşme ve onun sonucu olarak ırkçı vandallığa karşı direniş...


Türk ırkçılığı, komşu rejimlerle zaman ayarlı işbirliği ve karşılıklı destekle Kürtlere saldırıyordu. İran’da, Şah’tan sonra Mollalar, Irak’ta Baas rejimiyle iş ve güç birliği yaparak.


Ülkesinin Hatay bölgesini Türklere kaptırmış Suriye rejimi bile daha sonra, bu yarasını unutup cepheye katıldı ve köşeleri Kürt düşmanlığı olan kare tamamlanınca, artık Kürtleri yer yüzünden silmek kolaydı. Türk devleti, onun için hücumlarına "Sandviç harekatı" adını veriyordu. Onlarla eş güdümlü olarak, ötekiler saldıracak, Kürtler arada kalıp ezilecek, bir daha dirilmemek üzere tarihten silinecekti.


Ama olmadı. Ortadoğu, birçok hesabın topaç gibi döndüğü bir alan, çıkarların paylaşılamadığı kurtlar sofrasıydı. Aynı çayırda otlayan kuzular, ertesi gün dışardan esen beklenmedik bir rüzgarın etkisiyle, gırtlaklaşan kurda dönüşebiliyorlardı.


Nitekim öyle oldu. Irak’daki Arap ırkçılığı petrol kuyularında boğuldu. İran Pers ırkçılığı dört yanı kuşatılmış halde, başının çaresine bakma derdiyle meşgul.


Çünkü, Britanyalı gazeteci Robert Fiks’in anlatımıyla, Suriye bahane ve sıçrama tahtası. Etrafı temizlendikten sonra, İran’a hamle edilecek. Türk devleti de mahlede piyon.


Suriye, Türk devletinin taarruzlarıyla harabeye çevrildi.


Kürt düşmanlığı üzerinde inşa edilen kare tarumar olmuş, Türkler, tek başına kalmış, etrafı sarılmış yalnız kurt misali, nereye, hangi cepheye saldıracağını bilemeyen bir şaşkındı…


YENİ ÖZGÜR POLİTİKA 

Şemdinli'de Çatışmalar İlçe Merkezine Ulaştı

Şemdinli'de onbinlerce askerin harekete geçirilmesi ve havadan saldırıların yoğun bir şekilde sürmesine rağmen gerillanın geniş bir alandaki denetimi yaklaşık on gündür sürüyor. Bağlar (Nehri) Köyü’nün Çem (Navrezan) ve Rüzgarlı (Rubunus) mezralarında devam eden çatışmalar, ilçe merkezine de sıçradı. İlçe merkezine 1 km kala tankların geçişi sırasında gerillalar tarafından uçaksavarlarla tanklara ateş açıldı. Bölgede çatışmalar şiddetlenirken, çıkan çatışmanın ardından bir havan topunun, Günyazı Köyü’ne bağlı Yiğitler (Qleşk) mezrasında bir kişinin evinin kilerine düştüğü öğrenildi.

Hakkari’nin Şemdinli İlçesi Bağlar (Nehri) Köyü’ne bağlı Çem (Navrezan) ve Rüzgârlı (Rubunus) mezralarında 24 Temmuz’da başlayan çatışmalar halen devam ediyor. Bölgeye sabahın erken saatlerinde tank sevkiyatı yapıldı. Tanklar hareket ederken, ilçe merkezine 1 km mesafede bulunan Derisiber Tepesi yakınlarında HPG'liler tarafından tanklara uçaksavarlar ve ağır silahlarla yoğun ateş açıldı.

Açılan ateşin ardından ilçe merkezine 1 km mesafede yoğun çatışmalar yaşanmaya başladı. Çatışma sırasında Şemdinli 34. Hudut Tugay Komutanlığı ile 3. Dağ ve Komando Tabur Komutanlığı’ndan çatışmanın yaşandığı bölgeye, havan ve obüslerle top atışı yapıldı. Yerel kaynaklar, çatışmaya bölgesine giden kobra tipi helikopterlere de HPG'liler tarafından ateş açıldığını kaydetti. Tank ve helikopterlerin açılan ateş nedeniyle darbe aldığı belirtilirken, tankların çatışma bölgesine ilerleyişinin durduğu bildirildi.

İlçe merkezinde sürekli insansız hava araçları (İHA) gezinirken, yapılan top atışları sonucu Günyazı Köyü’nün Yiğitler (Qleşk) mezrasına bir havan mermisinin isabet ettiği belirtildi.

Yiğitler mezrasında Mahmut Kaplan adlı kişinin evinin kilerine isabet eden havan topu maddi hasara neden olurken, bölgede obüs ve havan atışları nedeniyle yangın çıktı. Yangında, İbrahim Kaplan adlı köylüye ait otların da yandığı kaydedildi. Öte yandan ilçedeki Hayal (Xiyal) Köprüsü’ndeki arama noktalarına da, çok sayıda özel harekat timi sevk edildi. 


ANF

Marksizm Penceresinden Dünya Tarihi / Bölüm 8: Bronz Çağı’nda Kriz

Dizinin bu bölümünde Bronz Çağı imparatorluklarının neden ortaya çıkıp çöktükleri ve bu çelişkili toplumsal yapının neden uzun zamanlar kendini tekrar ettiği irdeleniyor.
Bronz Çağı imparatorlukları ortaya çıktılar ve yıkıldılar. Akad İmparatorluğu (Irak’ta kurulan), milattan önce 2190 civarında, ortaya çıkışından 140 yıl sonra aniden yıkıldı. Mısır’daki Eski Krallık’ın yıkılışı da bundan kısa bir zaman önce, milattan önce 2250 dolaylarında aynı anilik ile gerçekleşmişti.

Erken Bronz Çağı uygarlığı neden başarısız oldu? Detay mevcut değil, ancak Mısır kaynaklarında kıtlık, devletin parçalanması, batıdan Libyalı akıncıların ve doğudan da Nübyeli akıncıların baskını görülüyor. Buna karşın net olmayan şey bunların gerçekleşmesinin neden gerektiğiydi. Neden piramit inşacılarının bir zamanlar güçlü olan merkezileştirilmiş devleti artık halkını besleyemiyor, otoritesini sürdüremiyor ve sınırlarını koruyamıyordu?


Bu ortaya çıkış ve yıkılış şekli tekrar eden bir şeydi. Erken Bronz Çağ krizinin yarattığı kargaşadan yeni imparatorluklar doğmuştu. Milattan önce 1600-1200 yılları arasında Doğu Akdeniz bir kez daha rakip imparatorluklar arasında bölündü –Yeni Krallık Mısır’ı, Anadolu Hititleri (Türkiye), Kuzey Mezopotamya’daki (Irak) Mitanniler ve Miken Yunanlıları.


Söz konusu Geç Bronz Çağı jeopolitik sistemi, milattan önce 12. yüzyıl süresince şiddetli saldırı ve ihtilaf ortasında çöktü. Savaş durumuna geçmiş Eski Krallık firavunları, Libyalılardan ve “tüm topraklardan gelen kuzeylilerden” eşgüdümlü saldırıları kayda geçmişler. Bahsi geçen ikincisi daha tehlikeli. Bu farklı etnik yapılardan oluşan “deniz insaları”, büyük korsan filoları oluşturmuşlar. III. Ramses, “Bu insanların hepsi birden ilerlemekteydi. Hiçbir ülke onlara karşı koyamaz” demişti.


Denizci ve savaşçı olarak rakipsiz olan Yunanlılar bu deniz insanlarının arasındaydı. Homeros’un İlyada ve Odessa’sı muhtemelen milattan önce 1190 civarında gerçekleşerek ağızdan ağza aktarılan gerçek olaylara dayanmaktadır. Şiirler bu olayları efsanevi kahramanların gözüpeklik öykülerine dönüştürmüştür. Truva Savaşı ile ilgili gerçeğin özü, yağmaya kararlı olan Yunan korsanlarca gerçekleştirilen büyük bir deniz saldırısı olduğu izlenimini uyandırıyor.


Bu nedenle Geç Bronz Çağı imparatorlukları, Erken Bronz Çağı imparatorluklarına olduğu gibi yıkıldı. Ve Akdeniz’in ötesine, uygarlığın farklı zamanlarda geliştiği başka yerlere baktığımızda aynısını görürüz –ortaya çıkış ve yıkılış.


Mohenjo-daro ve Harappa’daki İnduş uygarlığı milattan önce 1900’lerde yıkıldı. Büyük Mohenjo-daro şehrinin aniden ve şiddetle öldürülen üst düzey insanlarından kalan gömülmemiş şeyler arasında kazıcılar bulundu.


Milattan önce iki binlerdeki Shang’dan milattan sonra 1644-1911’deki Manchu’ya kadar Çin tarihi bütün bir emperyal hanedanlar dizisinin rastgele periyotlarla, bazen asırlar süren, bölünme ve savaşla sonuçlanan ortaya çıkış ve düşüşüne şahittir.


Bu süreç boyunca Çin uygarlığı çok muhafazakâr ve temelde değişmezdi. Sosyo-ekonomik düzen nesilden nesile, hanedandan hanedana tamamen kendini tekrarladı. Çin, antik uygarlığın döngüsel yoluna uç bir örnek sağlıyor.


Bu nedenle, karşılaşacağımız iki tarihsel sorun var. Antik uygarlıklar neden ortaya çıktı ve yıkıldı? Ve bu çelişkili toplumsal yapı, uzun zaman dilimleri boyunca neden tamamen kendini tekrar etti?


Antik dünya, tekniğin durağanlığı ile nitelenmiştir. Çeşitli zamanlarda insanlar mevcut üretim biçiminin çelişkilerini, onu dönüştürerek atlatmıştır. Küresel ısınma, Geç Paleolitik avcılarının bel bağladığı büyük av hayvanlarının yaşam alanlarını tahrip etmiştir. Buna yanıt –Neolitik Devrim- tarımın ve stok artışının benimsenmesi yoluyla üretkenlikte, üründe ve nüfusta devasa artış elde etme olmuştur.


Toprak yorgunluğu ve nüfus baskısı daha sonra bu Erken Neolitik üretim biçimi için kriz yaratmıştır. Kentsel Devrim’de çelişkiler, arazi ıslahına, sulama planına ve toprağın sürülmesine dayalı ikinci bir büyük ileri atılım ile çözülmüştür.


Ancak Kentsel Devrim sonraki ilerleme için ayak bağı da getirmiştir: bir yönetici sınıfın varoluşu. Bunun doğuşunun haritasını daha önce çizmiştik. Bunun köklerinin uzmanlaştırılmış dini, askeri ve siyasi görevlerde, ilkel bir ekonomik sisteme içkin kıtlık ve emniyetsizliklerde olduğunu belirtmiştik. İlk yöneticiler, toplumsal rolleri kendilerine kıt kaynaklar üzerinde hâkimiyet veren kişilerdi.


Neden yönetici sınıfın, yeni fikirler için engel olması gerekmiştir? Kuşkusuz, artı değeri yükseltmek amacıyla tekniği geliştirmek onların çıkarlarına değil mi? Evet ve hayır. Toplumsal hayattaki tüm şeylerde olduğu gibi karşıt baskılar vardı.


Yeni yönetici sınıflar, kürsülerinde endişeyle oturdular. Kendi aralarında bölünmüşlerdi; aile aile, şehir şehir, kabile kabile ve imparatorluk imparatorluk. Büyük aileler, içerideki hasımlara karşı sadık kişilerden ve muhafızlardan oluşan maiyetler oluşturmuşlardı. Yabancı düşmanlara karşı ordulara ve büyük kalelere ihtiyaçları vardı.


Yöneticiler, sömürüldükleri için potansiyel isyankâr olan ve bu nedenle zor ve aldatmanın dikkatli bir karışımıyla sindirilmeleri gereken halk kitlelerinden de kopuklardı.


Zor, soylu maiyet ve devlet güçleri tarafından ortaya koyulan tehdit anlamına geliyordu. Aldatma, yöneticilerin asli bir rol oynadıkları ve kamu yararına hareket ettikleri yönündeki ideolojik sav anlamındaydı. Güç ve aldatmanın her ikisi de, arkeolojik belgelerde başat olan kocaman heykellerde cisimleşmişti.


Mısır’ın Eski Krallık dönemi piramitlerini ele alalım. Bu piramitler, ebediyete kadar yaşamaları beklenen tanrı-kralların mezarlarıydı. Bunlar, yöneticinin korkunç ve göz korkutucu bir çehreye yükseltildiği yanlış bir ideolojinin anıtlarıdır. Piramitler, halka konumlarını öğretmek üzere tasarlanmıştı. Sınıf savaşında ideolojik birer silahtılar.


Bu nedenle Bronz Çağı seçkinleri denetimlerindeki artı değeri gelişmiş tekniğe ve daha yüksek üretkenliğe yatırmadılar. Kaynakları askeri rekabette, prestij anıtlarında ve tabii ki lüks yaşam biçiminde israf ettiler. İktidar, propaganda ve ayrıcalık –üretkenlik değil-, Bronz Çağ köylülerinin emeğiyle yaratılmış artı değeri tüketti.


Bu süreç birikimseldi. Zenginin açgözlülüğü hiçbir zaman tatmin olmuyordu. Daha önceki anıtların ihtişamı, kendinden sonra gelen tarafından gölgede bırakılacak bir standart koyuyordu. Yöneticiler saraylarının lükslüğü, mezarlarının görkemi, büyük şehirlerinin sanat ve mimarisi konularında rekabet içindeydi.


Hepsinden öte, genişleyen ve çarpışan çekişme biçimi olarak askeri rekabet yoğunlaşmıştı. Geç Bronz Çağı dünyasında ağır çekim bir silahlanma yarışı saptanabilir. Milattan önce 1200 yılında, yine milattan önce 1600 yılına nazaran daha fazla asker, daha iyi silahlanmış ve daha güçlü savunan kaleler varmış gibi görünüyor. Dünya, daha da askerileşmiş hale gelmişti.


Teknik durgundu ama artı değer tüketimi yükseliyordu. Savaş, anıtlar ve lüks, köylülere yönelik daha yüksek sömürü oranı ve yoksullaştırma anlamına geliyordu. Tepedeki aşırı birikim, sistemin tarımsal temelindeki bozulma ile yansıyordu.


Geç Bronz Çağı’nın mağrur savaşçı efendileri, ekonomik maliyetleri sürdürülemez hale gelmiş asalak seçkinlerdi. Milattan önce 12. yüzyılda dünyalarının çökmesinin en derin sebebi budur.


Ancak bu, iç çözümü olmayan bir sorundu. Durgun teknik, sosyo-ekonomik muhafazakârlık anlamına gelmekteydi. Eski toplumun içinde büyüyen yeni güçler yoktu. Bun nedenle tercih, istilacıların barbarlığı ile eski (başarısız olmuş) emperyal uygarlığın yaşama dönmesi arasındaydı.


İnsanlık bir kez daha çıkmazdaydı. Ancak bu kez, sınıfların ve devletlerin varlığı, insan yaratıcılığı ve ilerlemesine karşı aşılması zor engeller inşa etmişti.



http://www.counterfire.org/index.php/articles/a-marxist-history-of-the-world/6201-a-marxist-history-of-the-world-part-8-crisis-in-the-bronze-age adresinde yayımlanan metinden çevrilmiştir.


Kaynak:   http://gercegingunlugu.blogspot.fr/2012/07/marksizm-penceresinden-dunya-tarihi_31.html


Gerçeğin Günlüğü emekçilerine yazı için teşekkür ederiz...