Kitabı indirmek için tıklayın:
http://tr.scribd.com/doc/113444561/Sosyalizmde-Israr-%C4%B0nsan-Olmakta-Isrard%C4%B1r
1989 yılı öncesi Abdullah Öcalan tarafından ele alınan Din Sorununa Devrimci Yaklaşım kitabının önsözünü olduğu gibi buraya alarak bazı tarihi çarpıtmaları gün yüzüne çıkartmak istiyoruz.
Bugünlerde özel savaş merkezleri tarafından bolca Kürt özgürlük hareketine karşı kullanılmaya çalışılan din konusuna özgürlük hareketinin yaklaşımının ne olduğunu göstermek açısından, bundan 21–22 yıl önce kaleme alınmış ve kitap haline getirilerek basılmış olan bu çalışmanın önemi ortadadır.
O yılları aynen bugün gibi hatırlıyorum birçok dini çevre-bunlar ağırlıklı olarak Kürtlerin dışında olan çevrelerdi-bize dine yaklaşımımız konusunda eleştiri getirirlerdi. Yaşamımıza bir şey demezlerdi. Çünkü değil PKK kadrolarında genel olarak PKK taraftar ve sempatizanlarında bile yeni PKK’yle ilişkilendiklerinde yaptıkları ilk iş içkiden hatta çoğu zaman sigaradan uzak durmak oluyordu. Yine toplumda ahlaki olarak kabul görmeyen başka özelliklerini de terk ediyorlardı.
Evet, PKK'liler ilk günden başlayarak toplumsallığa çok ama çok dikkat etmişlerdir. Yine PKK'liler bir toplumun değer yargılarını dikkate alarak siyaset yapmışlardır. İlk günden başlayarak hiç kimseyi dışlamadan bu ilkesel duruşlarını sürdürmüşlerdir. İlk günden başlayarak hoşgörü kültürünü esas alan bu hareket tüm insanlara saygılı olmasını da bilmiştir.
Şunu da peşinen söyleyelim:
Özgürlük hareketi mensuplarının büyük bir kısmı gelirken toplumla kaba ve inkârcı yaklaşarak gelmemişlerdir. Toplumun geriliklerini toplumla ya da o toplum içerisinde yaşayan insanlarla asla izaha kalkışmamışlardır. Toplumun ve bireylerin varsa gerilikleri bu gerilikleri her zaman var olan tahakkümcü sistemle izah etmeye çalışmışlardır. Bunun içinde toplum ve bireylere karşı saygı ve hoşgörü öndeyken sistem karşıtlığı gerektiğinde en sert dil ve mücadele yöntemiyle yapılmıştır.
Özgürlük hareketi her zaman sosyalist ve komünal yaşayan bir hareket olmuştur. Ancak kimi sol cenahın anladığı manada materyalist asla olmamıştır. Sol olmak ya da sosyalist olmak kaba materyalist olmak değildir. İnsanlığa ve insanlığın gelişimine katkı sunmuş tüm değerleri özgürlük hareketi olarak her zaman sahiplenilmiştir. Toplumu toplum eden dine de bu eksende yaklaşarak dinin yarattığı toplumsal ahlaka sahip çıkarken, kattıklarına da değer biçmiştir. Ancak diğer yandan da tahakkümcü sınıfların dini özünde boşaltarak toplumu yönlendirmenin, uyutmanın, hâkimiyetlerini sağlama aracı olarak kullanmasına da asla prim vermemişlerdir. Yani ne din ve toplumsal değerleri kaba ret etmişlerdir ne de egemenlerin dini tahakküm aracı olarak kullandıklarını kabul etmiş ve sineye çekmişlerdir. Her iki yaklaşımı PKK'li militanlar ilk günden başlayarak ret etmiş ve hatta bu her iki yaklaşım ve anlayışa karşı mücadele etmişlerdir.
Yeniden 1989 yıllarına dönersek o zaman Kürt halk önderliğinin yayınlanan bu çözümlemelerini birinci elden çoğaltarak kendilerini dindar olarak tanımlayan bu çevrelere götürmüştüm. Kimisi okul arkadaşımdı. Önderliğimizin bu çözümlemelerini okuyan okul çevremdeki bu dindar arkadaşlar o günden sonra bize daha yakın durarak saygılı yaklaşmasını bilmişlerdi.
Din Soruna Devrimci Yaklaşım kitabının önsözü:
“Temel kavramlara açıklık getirmek ve düzeltmelere gitmek yolunda oldukça çaba sarf ediyoruz ve oldukça da yoğunlaşmış durumdayız. Bu yararlıdır da. Yoldaşlar topluluğu, tartışmasını bilen bir topluluktur. Yeni tanrılar, yeni dinler icat etmeyelim. Biz, bilimsel sosyalizmin gerçekliğine inanıyoruz, ama "dinimiz sosyalizmdir" demiyoruz.
Klasik komünist partileri, Ortadoğu sahasında 70 yıldır varlık sürdürüyorlar. Ama en izole olmuş topluluk durumundadırlar. Bunun esaslı -özellikle ideolojik- nedenlerinden birisi de, dinsel gerçeğe, "komünistler tanrı tanımaz", "din eşittir gericilik" şeklindeki yanlış yaklaşımdır. Böylece, daha işe başlar başlamaz bu sözcüklerle adım atıldığında bütün toplum karşıya alınmış olur. Bunu yapmakla bilimsel sosyalizmin basma en büyük kötülük, sosyalistlik adına getirilmiş olur. Bu, mevcut klasik komünist partilerinin pratiğinde tamamen açığa çıkmıştır.
İran İslam Devrimi geliştiğinde ve onun temellerinin atılmasından çok daha önceleri İran'da komünist partisi vardı. O zaman güçlü olan komünist partisi, İslam devrimi geliştiğinde bu gücünü korumaktaydı. Ama gelişen olguya o kadar çarpık yaklaştı ki, sonuçta imha olmaktan kurtulamadı. Biz, suçu sadece İslam devrimine yükleyemeyiz. Komünist sıfatıyla yola çıkanların kendi toplum gerçeğine çok çarpık ve inkârcı bir biçimde yaklaşmalarının da önemli bir neden olarak ele alıyoruz.
Arap toplumlarında komünist partilerinin etkileri yok denecek kadar azdır; buna karşılık, bu toplumlar üstünde İslam’ın etkisi çok güçlüdür. Komünist sıfatını taşıyanların İslam’a doğru bir biçimde yaklaşmama ve reel sosyalizmin bir memuru gibi hareket etmeleri, kendilerinin varlıklarıyla yokluklarım eşit duruma getirmiştir.
Bir süre önce CIA'nin komünist partiler hakkında yaptığı değerlendirmeyi bir gazetede okuduk. Kıbrıs Komünist Partisi'nden tutalım, dünyanın birçok ülkesindeki komünist partilerine kadar, bu partilerin etkilerini ve üye sayılarını vermektedir. Ancak sıra Türkiye Komünist Partisi'ne gelince, "Adını dile getirmeye değmez" diyor; yani ne kadar etkisiz bir parti olduğunu vurguluyor. Ortadoğu'daki diğer partilerin durumu da böyledir.
Acaba bilimsel sosyalizm genelde din gerçeği, özelde de Ortadoğu halklarının toplumsal oluşumundaki İslami gerçeği değerlendiremeyecek, ondan sonuç çıkaramayacak kadar çözümsüz müdür? Elbette ki hayır, Sosyalizme bunu yüklemek demek, onun çağımızın önder eylem kılavuzu olduğunu inkâr etmek demektir. Dolayısıyla, onu çözümsüz kılmak doğru değildir; doğru olan, bilimsel yaklaşımın bütün toplumsal olgulara gösterdiği yaklaşım gibi, din gerçeğine, onun oluşumuna ve hâlihazırdaki toplumsal etkisine de yaklaşımı doğru bir temelde, sosyalist ideolojinin Işığında yapabilmektir. Bunun için, inkârcı-sekter bir yaklaşım içinde olamayacağımız gibi, "sosyalizm eşittir İslam" ya da "İslam sosyalizmi" deyip sosyalizmin bağımsızlığını, bilimselliğini inkâr etme yoluna da sapamayız.
Bu kitap önsözü 1990 Ekim ayında yazılmıştır.
Kasım Engin