Soykırımdan Özerkliğe Batı Kürdistan

Abdurrahman GÖK / Qamişlo - DİHA

3 milyonluk nüfusuyla Suriye’nin yüzde 15’lik kesimini oluşturan Kürtler, topraklarında yönetimi ellerine alarak Demokratik Özerkliği inşa çalışmalarını tam hız sürdürüyor. Dêrika Hemko’da başlayan ve Serêkaniyê’ye kadar devam eden Cizîr bölgesi ile Halep, Afrin ve Kobani’de halk meclislerini oluşturan ve birçok yerde dil, kültür-sanat, okul, kadın, mahkeme, asayiş ve meslek örgütü gibi kurumları oluşturan Kürtler, geleceğe emin adımlarla yürüyor.


Soykırımın eşiğinden özerkliğe


22 milyonluk Suriye’de 3 milyon civarında olan ve nüfusun yüzde 15’lik kesimini oluşturan Kürtler, yaşadıkları bölgelerde yönetimi ellerine alarak Demokratik Özerkliği inşa çalışmalarını tam hız sürdürüyor. Dêrika Hemko’dan başlayan ve Serêkaniyê’ye kadar devam eden Cizîr bölgesi ile Halep, Afrin ve Kobani’de halk meclislerini oluşturan ve birçok yerde dil, kültür-sanat, okul, kadın, mahkeme, asayiş ve meslek örgütü gibi kurumları oluşturan Kürtler, geleceğe emin adımlarla yürüyor. Sınırları oluşturdukları Yekîneyên Parastina Gel (YPG) güçleri ile koruma altına alan Kürtler, kent merkezlerindeki asayişi ise sivil asayiş güçleri ile sağlıyor.



Türkiye, İran, Irak ve Suriye’de bölünmüş olarak yaşayan 40 milyon civarındaki Kürt nüfus arasında bugüne kadar en az dikkat çekeni Suriye Kürtleriydi. Kürtler, ağırlıklı olarak Türkiye ile sınır olan bölgelerde yaşıyor. Suriye Kürtlerinin tarihi ise yaklaşık bin yıl öncesine dayanıyor. Şam ve Halep şehirleri başta olmak üzere Suriye’de yaşayan Kürtlerin önemli bir kısmı Haçlı Seferleri’ne karşı mücadele etmek için gelenlerdi. Sonraki dönemlerde bazı önemli Müslüman Kürt alimlerinin bölgeye yerleşmesiyle Şam ve Halep’teki Kürt nüfusu da sürekli bir şekilde arttı. Özellikle Selahaddinê Eyyubî döneminden itibaren Şam’da önemli bir Kürt mevcudiyeti oluştu. Şam ve Halep civarında, Hatay’ın güneyinde Kürt Dağı (Cebel-i Ekrad), Afrin ve Cezire bölgesi olarak adlandırılan Dêrika Hemko’dan Serê Kaniyê’ye kadarki sınır boyunda yaşayan Kürtler ile bugünkü Türkiye’de yaşayan Kürtler arasında herhangi bir sınır da yoktu. Osmanlı Devleti’nin I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkması ile bölge haritası yeniden çizilince Suriye toprakları Fransız işgali altına girdi. Böylece bölgede yaşayan Kürtler Osmanlı’dan ayrılmış oldu. Lozan antlaşması ile Türkiye-Suriye sınırı kesinleşince Türkiye’deki Kürtler ile Suriye’deki Kürtler arasında da sınır çizilmiş oldu.

1920’li yıllar

 

Kürt yerleşim yerlerinin tamamında yurttaşlar PKK Lideri Abdullah Öcalan’a karşı duyduğu ilgiyi saklama gereği duymuyor. 1998 yılına kadar Şam’da kalan Öcalan’dan büyük feyiz aldıklarını ve örgütlülüklerini Öcalan’a borçlu olduklarını belirten 7’den 70’e yurttaşlar, Rojava’daki devrimin 30 yıllık bir mücadele zemini olduğunu belirtiyor
1920’li yıllar aynı zamanda Kürt isyanlarının güçlenmeye başladığı dönemlerdi. 1927 yılında Beyrut’ta kurulan Xoybun Cemiyeti Cezire, Şam ve Halep gibi merkezlerdeki Kürtleri bir araya getirdi. Xoybun Cemiyeti kurucularının arasında eski Kürdistan Teali Cemiyetinin üyeleri, Şêx Sait’in çocukları, Bedirhan Bey’in torunları ve Cemilpaşazadeler gibi Kürt ailelerinden isimler de vardı. Birleşik bağımsız bir Kürt devleti kurmayı hedefleyen Xoybun Cemiyeti 1927 ile 1930 yılları arasında Ağrı’da çıkan isyanlarda da etkili oldu.

Arap Kuşağı politikası


1963 yılında Suriye’de iktidara el koyan Baas Partisi döneminde Kürtlerin durumu daha da kötüleşti. Baas rejimi Cezire bölgesinde yaşayan Kürtleri dışlamaya başlayarak potansiyel tehdit olarak değerlendirdi. Baas hükümeti çok geçmeden bölgede yaşayan Kürtlerin Suriye içinde dağıtılması, buna karşılık bölgeye Arapların yerleştirilmesi yönünde bir politika belirledi. Böylece Kürtlerin yaşadığı bölgede Arap Kuşağı oluşturmayı amaçladı. Ancak Kürtler direnişle plana karşı çıkınca hükümet bu konuda az da olsa geri adım attı. Arap Kuşağı’nı tam olarak oluşturamayan hükümet, buna karşı Kürtlerin yaşam şartlarını her geçen gün daha da dayanılmaz hale getirdi. Kürtçe yayınlar ve Kürtçe’nin konuşulması yasaklandı, bölgedeki yer isimleri Arapçalaştırıldı, vatandaşlıktan çıkarılarak yabancı statüsüne getirilen yaklaşık 300 bin Kürt ise temel haklardan bile yoksun bırakıldı. Suriye rejimi 1963 yılında Türkiye’deki Şark Islahat Fermanı gibi uygulamaları kaynak alarak 12 maddeden oluşan bir soykırım uygulamasını hayata geçirdi. Bunlardan biri insansızlaştırma ve Arapları bölgeye yerleştirme, biri de kimliksizleştirme, yurttaş olarak kabul etmeme. Her iki Kürt köyünün arasına 2 Arap köyü yerleştirilerek Kürtlerin toprakları ellerinden alındı. Bu Araplar Mexmûrî diye adlandırılıyor.


Kürtlere karşı korkunç katliamlar!


Bütün bu süre boyunca Kürtlerin direnişi ve bu direnişlere karşı Baas rejiminin katliam politikaları da sürekli gündemdeki yerini korudu. 13 Kasım 1960’da ilkokul öğrencisi yüzlerce çocuğun bir Mısır korku filmi olan “Geceyarısı Hayaleti”ni izlediği Amûde’deki Amudê Sineması’nda çıkan yangında kaç çocuğun öldüğü bugün bile hala kesin olarak bilinmiyor. Ancak birçok kaynak yanan/yakılan Kürt çocuk sayısının 300 civarında olduğunu belirtiyor. Hemen hemen her aileden bir çocuğun yanarak can verdiği belirtiliyor. Yine 23-24 Mart 1993 tarihinde Haseki Cezaevi’nde çoğunluğu Kürt siyasetçisi olan 65 Kürt bir odaya alınarak cezaevi ateşe veriliyor. Çıkan yangında 65 Kürt yanarak yaşamını yitiriyor.

Qamişlo Katliamı


11 Mart 2004’te ise Qamişlo’da Cihad isimli Kürt futbol takımı ve Arapların Fituve (gençlik) takımı arasında yapılacak maçı izlemek için Derika Hemko, Tirbespi, Sarê Kaniyê, Amudê kentlerinden gelen yüzlerce Kürt, Qamişlo’daki Kürtlerle birlikte Belediye Stadyumu’nda yerlerini aldı. Ancak Kürt taraftarların üstleri didik didik aranırken, Arap taraftarlar ise bıçak ve silahlarla stadyuma girdi. Dêrezor’dan gelen Arap taraftarların “Sizi ikinci Halepçe bekliyor” gibi sloganlar atması ve Saddam posterleri açması üzerine bir anda gerginlik yaşandı. Polis de aradan çekilince ellerinde kesici alet ve silahlar bulunduran Arap taraftarlar Kürtlere saldırıda bulundu. Saldırıda 8 Kürt açılan ateş sonucu yaşamını yitirirken onlarcası da yaralandı. 12 Mart günü Qamişlo’da cenazeleri kaldırmak üzere toplanan kitle kent merkezine doğru yürüyüşe geçti. Bu serhildan büyük oranda halkın inisiyatifi ile gelişirken oradaki tüm Kürt örgütlerini de bu serhildan bir araya getirdi. Buradaki serhildan ve Kürt birliği aynı anda Kürtlerin yaşadığı bütün kentlere yayıldı. İsyan 21 Mart’a kadar sürdü.


Kürt partileri birleşti


12 Mart 2004 serhildanlarından sonra Esad güçleri Kürtlerin yaşadığı kentlerde varlığını daha fazla hissettirmeye başladı. Neredeyse köylere kadar askeri güçler ve birlikler gönderilmeye başlandı. Mart 2011’de Suriye’de olaylar başladığında da uzun süredir hazırlıklar yapan Kürtler, demokratik özerk bir yapı kurma çalışmalarını açık açık sürdürmeye başladı. Böylece Kürtler kendi okullarını açtı, halk meclislerini kurdu ve kendilerini korumak için savunma komiteleri oluşturdu. Kürtler, ayrıca 2004’te attıkları birlik tohumunun ürününü de biçmeye başladı. En büyük siyasi güç olan Demokratik Birlik Partisi’nin (PYD) içinde bulunduğu Batı Kürdistan Halk Meclisi ile Suriye Kürt Ulusal Meclisi arasında 11 Temmuz’da yapılan anlaşma ile Kürt partileri güçlerini birleştirme kararı aldı. Daha sonra ise Desteya Bilind a Kurd (Kürt Yüksek Konseyi) kuruluşunu ilan etti. Konsey bünyesinde yer alan Kürt siyasal parti ve örgütler “Kürtlerin halk olarak tanınması, anayasada bunun tanımlanmasını ve haklarının güvenceye alınmasını” Kürtlerin kırmızı çizgisi olarak tanımladı.


Kürt Yüksek Konseyi


10 üyeden oluşan Kürt Yüksek Konseyi, Suriye’de yaşayan Kürtlerin siyasi iradesi konumunda. Üyelerin tümü değişik siyasi parti ve örgütlerde yer almış olanlardan oluşuyor. Kuruluş aşamasında her ne kadar bazı örgütler arasında üyelerin tespiti konusunda tartışmalar yaşanmış olsa da, mevcut durumda tüm örgütlerin üzerinde konsensüs sağladığı en üst siyasal yapı konumunda. Konsey bünyesinde ayrıca 3 önemli komite de kurulmuş ve çalışmalarını sürdürüyor. Siyasal, Savunma ve Dışişleri komitelerinde tüm örgütlerin temsili bulunuyor.

Bolluk ve bereket bölgesi Cizîr


Türkiye ve Federal Kürdistan Bölgesi ile sınırı olan Dêrika Hemko’dan başlayan, Girkê Legê, Tirbespî, Qamişlo, Amudê, Dirbesiyê ve Serêkaniyêye kadar devam eden Cizîr bölgesinde binlerce hektarlık dümdüz bir alan var. Çok verimli topraklara sahip olan bu bölgede buğday, arpa, mercimek, nohut, pamuk, mısır ve sebze çeşitleri ekiliyor. Bölge ayrıca yer altı kaynakları ile de çok zengin. Özellikle Dêrik, Girkê Legê ve Tirbespî bölgesinde binlerce petrol kuyusu ve gaz santrali bulunuyor. Petrol kuyularında çalışan Kanada ve Çinli mühendisler olayların başlaması ile birlikte bölgeyi terk ettikleri için birçok petrol kuyusunda faaliyetler durmuş vaziyette. Bölge tam olarak bir petrol ve tarım bölgesi olduğu için gözlerin de çevrildiği bir yer. Bölgeden çıkarılan petrol Suriye kentlerine götürülüp orada rafine ediliyor. Savaştan dolayı bölgeye gaz ve benzin geri gelmediği için ilk başlarda ciddi sorunlar yaşanıyordu. Ancak Kürt bölgelerinde halkın yönetimi ellerine alması sonrası sorunlar minimuma inmiş vaziyette. Gaz ve benzin konusunda hemen hemen hiç sıkıntı kalmazken, mazot konusunda ise bölgenin tarım bölgesi olması dolayısıyla yer yer sıkıntılar yaşanıyor.


Kobani ile başlayan dalga!


19 Temmuz 2012 tarihinde Kürtlerin Kobani’de resmi binaları ele geçirmesi ile başlayan süreç bir anda diğer Kürt kentlerine de yayıldı. Zaten büyük oranda örgütlülüğünü oluşturan Kürtler, bütün kentlerde kendilerini korumak amacıyla harekete geçti. Halk böylelikle Arap bölgelerinde yaşanan çatışmaların kendi bölgelerine sıçramasının önüne de geçmiş oldu. Halkın yönetimi eline alması esnasında ise herhangi bir çatışmanın yaşanmaması can kayıplarının önüne de geçti. Askeri güçlerin bulunmadığı bölgede emniyet güçleri de herhangi bir direniş göstermedi.

Özsavunma gücü YPG


Bugün itibariyle Kürt bölgelerinde hem sınır güvenliği hem de asayiş Kürtlerin oluşturduğu güçler tarafından sağlanıyor. Dêrika Hemko’dan Serêkaniyê’ye kadar Türkiye ile sınır olan bölgelerin tamamını Yekîneyên Parastina Gel (YGP) güçleri koruyor. Tamamen halktan oluşan bu güçlerin yanı sıra kent merkezlerinde ise halkın oluşturduğu sivil asayiş güçleri etkin. Bu güçler gündelik işlerinin yanı sıra ihtiyaç halinde silahlarını alarak göreve gidiyor.


Öcalan’a karşı derin sevgi var


Kürt yerleşim yerlerinin tamamında yurttaşlar PKK Lideri Abdullah Öcalan’a karşı duyduğu ilgiyi saklama gereği duymuyor. 1998 yılına kadar Şam’da kalan Öcalan’dan büyük feyiz aldıklarını ve örgütlülüklerini Öcalan’a borçlu olduklarını belirten 7’den 70’e yurttaşlar, Rojava’daki devrimin 30 yıllık bir mücadele zemini olduğunu belirtiyor. Bu nedenle de Rojava’daki Kürtler, hem evlerinde hem de katıldıkları yürüyüşlerde Öcalan’ın posterlerini bulunduruyorlar.


Baas rejimi tarafından ismi El Malikiye olarak değiştirilen Dêrîka Hemko’da halk yönetimin yüzde 95’ini elinde bulunduruyor. Dêrîk daha önce hazır hale getirdiği örgütlü güçle, hemen Kobani’ye yanıt verdi ve birçok devlet kurumunda yönetimi eline aldı. Bugün kentte bulunan hastane, kaymakamlık, nüfus müdürlüğü, emniyet binası, mahkeme, cezaevi, okul, belediye gibi kurumlar şu sıralar Halk Meclisi’ne bağlı çalışıyor.


Dêrik’te kurumlar halkın elinde


Baas rejimi tarafından ismi El Malikiye olarak değiştirilen Dêrika Hemko’da halk yönetimin yüzde 95’ini elinde bulunduruyor. Zengin petrol ve gaz yataklarının bulunduğu Dêrik’te, halkın bir bütün olarak Esad yönetimini kentten atmamasının en önemli nedeni mazot ve benzinin hükümet bölgesinde bulunan rafinerilerden gelmesi.


İsmi El Malikiye olarak değiştirilen Dêrika Hemko, Qamişlo’nun yaklaşık 90 kilometre doğusunda yer alıyor. Türkiye ve Federal Kürdistan Bölgesi’ne sınırı bulunan Dêrik, Cudi ve Qereçox dağları arasında Dicle Nehri’nin yanında bulunuyor. Köyler ile birlikte yaklaşık 80 bin nüfusu bulunan Dêrik ismini kentte bulunan tarihi Dêra Meryem a Edra Kilisesi’nden alıyor. Bunun yanı sıra kentte 4 kilise daha bulunuyor. Kent yeni olmasına rağmen eski bir yerleşim yeri üzerine kurulmuş. Doğusunda Federal Kürdistan Bölgesi’nde bulunan Zaxo, batısında Tirbespî, kuzeyinde Cizre, güneyinde ise Tilkoser bulunuyor. Fransızlar döneminde burası Dicle olarak adlandırılıyordu. Yüzde 95’i düzlük olan Dêrik’te bulunan Qereçox Dağı ise; ancak bin metrelik bir yüksekliğe sahip. Derik Ovası’nda buğday, arpa, mercimek, pamuk ve nohut ekiliyor. Bir zamanlar üzüm bağları da bulunan Derik’te şimdilerde neredeyse hiç bağ yok. Hayvancılığın da yoğun olduğu Dêrik’te Koçerlerin ürettiği peynîr ve sîrik de önemli geçim kaynaklarından.


Her karışında petrol var


Girêvira, Çilaxa, Borzê, Şêbanê ve Başotê ismi ile 5 barajın bulunduğu Derîk, yer altı kaynakları ile de zengin bir bölge. Dêrik bölgesinde binlerce petrol ve gaz kuyusu bulunuyor. Suriye’deki petrolün yüzde 75’inin Qereçox, Girkendal, Girêsor, Banê Şikefta, Hemze Beg, Besta Sûs, Tepkê, Xaneserê, Sêmalkê, Girzîro, Girkêdijwêr, Erûl, Quldûman, Tilxenzîr, Kehlê, Girkê Hêwil, Siwêdî, Giresorê Feqe, Şêro, Rimêlê, Mirca, Rimêla Şêx gibi yerlerden çıkarıldığı belirtiliyor. Birçok petrol kuyusunun yan yana açılmış olması da zengin petrol yataklarının olduğunu gösteriyor.


Arap Kuşağı ve Mexmûrî Araplar


1962’de Kürt karşıtı projeler Cizire bölgesinde yoğunlaşınca ve Mihemed Talib Hîlal tarafından hazırlanan Arap Kuşağı projesi uygulamaya konulmak istenince topraklarından edilen Kürtlerin yerlerine Araplar yerleştirildi. Dêrika Hemko da hem stratejik önem bakımından, hem de yeraltı ve yerüstü kaynakları bakımından zengin olduğu için öncelikli hedefti.


Sivil asayiş güvenliği sağlıyor


Dêrik’e ulaşımı sağlayan 3 önemli yol bulunuyor. Bunlardan biri Qamişlo, biri  ndîwer, diğeri ise Zihêriyê bölgesi ile ulaşımı sağlıyor.  ndîwer Köyü Dicle Nehri’nin hemen yanı başında bulunması nedeniyle yaz aylarında yüzbinlerce insanın piknik için uğradığı yerler arasında yer alıyor. Bu 3 yolun da kontrolünü halk güçleri sağlıyor. 3 noktaya kurulan bariyerler ve TEV-DEM bayrakları altında yapılan yol kontrollerinde şüphelenilen araçlar aramadan geçirildikten sonra serbest bırakılıyor.


Gençler Dêrik’e geri döndü


Suriye’deki kargaşadan önce neredeyse gençlerin bulunmadığı Dêrik’te bugünlerde çalışmaların büyük bölümünü gençler omuzlamış durumda. Uzun yıllar işsizlik nedeniyle Şam, Halep, Humus ve Lazkiye’ye giderek en ağır işlerde çalışmak zorunda kalan gençler, Mart 2011’den sonra kentlerine geri dönerek devrime öncülük etme misyonlarını yerine getirmeye çalışıyor.


Kurumlar Halk Meclisi’ne bağlı


Konuştuğumuz herkes Dêrik’in geçmişten beri, kimliğine ve varlığına sahip çıktığını belirtiyor. Bu nedenledir ki Kobani’de halk yönetimi eline aldıktan hemen sonra Dêrîk daha önce hazır hale getirdiği örgütlü güçle hemen Kobani’ye yanıt verdi ve birçok devlet kurumunda yönetimi eline aldı. Bugün kentte bulunan hastane, kaymakamlık, nüfus müdürlüğü, emniyet binası, mahkeme, cezaevi, okul, belediye gibi kurumlar şu sıralar Halk Meclisi’ne bağlı çalışıyor.


Bawer adına okul açıldı


Kentte bulunan Arap Kültür Merkezi, Kültür Sanat Merkezi’ne; askerlerin bulunduğu mekan Halk Evi’ne (Mala Gel); askeri karakol Asayiş binasına; polis merkezi Halk Mahkemesi, iletişim ve Yurtsever Kürt Öğrenciler Konfederasyonu merkezine çevrilmiş durumda. Ayrıca kentin bir meydanına Azadi (Özgürlük) adı verilirken, Şehîd Sozdar Kadın Bilim ve Eğitim Merkezi, Kürtçe eğitim merkezleri de uzun süredir çalışmalarını sürdürüyor. Kimi okulların isimleri de değiştirilerek Kürtçe eğitimin verileceği okullara çevrilmiş durumda. Bunlardan biri de eski ismi Rıfet olan okulun “Dibistana Pakrewan Bawer” şeklinde değiştirilmesi oldu. Bawer, Dêrik’in halkın eline geçtiği gün Esad güçleri tarafından açılan ateş sonucu yaşamını yitirmişti.


Kilise armağanı!


Söz konusu kurumların tamamındaki düzen dikkat çekerken, en çok da Mala Gel’in konferans salonunda bulunan oturaklar dikkatlerden kaçmıyor. “Bunlar kilise oturakları değil mi?” diye sorduğumuzda ise yanımızdakiler “Evet kilise oturakları. Halk Meclisi’nin açılışını yaptığımızda Hıristiyan kardeşlerimiz halk evine bu oturakları armağan ettiler” cevabını verdi. Bu da Halk Meclisi’nin kentin yüzde 15’ini oluşturan Hıristiyanlar tarafından da kabul gördüğünü gösteriyor. Zaten hem Hıristiyan hem de Arap halklarından meclis üyelerinin bulunması da burada halkların birlikte hareket ettiğini gözler önüne seriyor.


Bunlar kilise oturakları değil mi?’ diye sorduğumuzda yanımızdakiler, ‘Evet kilise oturakları. Halk Meclisi’nin açılışını yaptığımızda Hıristiyan kardeşlerimiz halk evine bu oturakları armağan ettiler’ cevabını verdi. Halk Meclisi, Hıristiyanlar tarafından da artık kabul görüyor
 
Kürtlerin misafiri!

Eskiden yaklaşık 600 güvenlik görevlisinin bulunduğu Dêrik’te şimdi sadece 100 görevli bulunuyor. Bunlar da kent merkezinde bulunan karakollarından çıkamıyor. Karakol dışında bir yere gitmek istediklerinde ise amaçlarını ve nereye kadar gideceklerini Halk Meclisi’ne iletmek zorundalar. Kimi komutan ve askerler ise can güvenlikleri olmadığı için Humus ve Şam’a dönecek durumda değiller. Bu nedenle de bir çare bulunana kadar Kürtlerin misafiri olarak Dêrik’te kalmak istediklerini beyan etmiş ve böylece silahsız bir şekilde Dêrik’te bulunuyor. Konuşmak istediğimiz söz konusu güçler de sadece “misafir” olduklarını söylemekle yetiniyor.


Halk Meclisi’nde Arap ve Hıristiyanlar da var


Çeto, Halk Meclisi’nde 111 kişinin bulunduğunu ve bunlar arasında Arap ve Hıristiyanların da olduğunu kaydetti. Kente bağlı yaklaşık 270 köyün yüzde 80’inde komisyon ve meclisler oluşturduklarını belirten Çeto, diğer köylerde de çalışmalarını sürdürdüklerini kaydetti. 2 yılda bir Halk Meclisi’nin yenileneceğine işaret eden Çeto, bir sonraki seçimde daha fazla Arap ve Hıristiyan’ın Meclis’te yer alacağına inandığını dile getirdi.



Dêrik’in yüzde 80’i Kürt


Babası Kürt mücadelesinde yaşamını yitirmiş olan Dêrik Halk Meclisi Başkan Yardımcısı Hacî Çeto’nun gözlerinden devrimin yarattığı mutluluğu okumak mümkün. Derîk’i anlatınca “acaba bir şeyler unuttum mu?” kaygısı ile hareket ediyor ve sorduğumuz sorular arasında da farklı konulara değinerek her şeye etraflıca açıklık getiriyor.

Kent ve bağlı köylerde yaşayanların yüzde 80’inin Kürt, yüzde 15’inin Hıristiyan, yüzde 5’inin de Araplardan oluştuğunu belirten Çeto, Araplardan da kente yerleşenlerin bir bölümünün yaklaşık 100 yıl önce hayvancılıkla uğraştıkları için bölgeye gelenler ve Baas rejimi tarafından 70’li yıllarda bölgeye yerleştirilen Mexmûrî diye adlandırılanlardan oluştuğunu kaydetti. Önceleri sadece Semmare ve Serabi diye adlandırılan 2 aşiretin bölgeye geldiğini belirten Çeto, bunların kendilerine çok yakın durduğunu; ancak rejim tarafından Kürt topraklarına yerleştirilen Arapların hala Esad yanlısı tutum içinde olduklarını, yalnız Kürtlere saygı duyduklarını kaydetti. Dicle Nehri kenarında bulunan ve Berav diye adlandırılan bölgenin Türkiye ve Federal Kürdistan Bölgesi’ne sınırı olduğu için buradakilerin genellikle sınır ticareti ile uğraştığını ifade eden Çeto, buradaki yurttaşların ziraat ile pek uğraşmadıklarını belirtti.


70’li yıllarda toprakları ellerinden alınan kimi kesimlerin Suriye’de olaylar başladıktan sonra tekrar topraklarına el koymaya çalıştığına işaret eden Çeto, “Biz buna karşı çıktık. Bir statü elde edilmeyene kadar tek karış toprağa karışılmayacağını belirttik. Çünkü kimi kesimler bu yolla da birliğimizi bozmak istiyordu. Derik zengin topraklara sahip bir bölge. Dolayısıyla herkesin bu topraklarda gözü var. Devlet ekonomisinin büyük bir bölümünü bu bölge besliyor. Bu yüzden de devlet kolay kolay burayı terk etmek istemedi. Hatta Derik’te halk yönetimi eline aldığında bir şehit de verdik. Bawer Derîkî arkadaşımız şehit oldu” dedi.


Kobani, Afrin gibi Dêrik’te de yönetimin yüzde 95’inin Kürt halkının elinde olduğuna dikkat çeken Çeto, diğer yüzde 5’lik kesimi ise halkın kimi ihtiyaçlarının sekteye uğramaması için koparmadıklarını belirtiyor. Çeto, “Eğer bütünüyle rejim güçlerini buradan silersek halkın mazot ve benzin ihtiyacını gidermemiş oluruz. Çünkü bu ürünler rejimin elinde ve böyle bir durumda bunu kesebilir. Ancak gaz rafineri bizlerin elindedir, halkın gaz konusunda hiçbir sıkıntısı yok. Yine Dêrik’teki elektrik gaz ile üretildiği için elektrik problemimiz de yok. Buğday konusunda da şu an itibariyle Dêrik’e 3 yıl yetebilecek kadar buğdayımız var. Buradaki devlet fırınları da halkın elinde dolayısıyla benzin ve mazot dışında hiçbir sıkıntımız yok. Sıkıntıların yaşanmaması için devlet ile tüm bağlar kesilmedi” diye konuştu. Halk Meclisi’nde Arap ve Hıristiyanlar da var


Çeto, Halk Meclisi’nde 111 kişinin bulunduğunu ve bunlar arasında Arap ve Hıristiyanların da olduğunu kaydetti. Kente bağlı yaklaşık 270 köyün yüzde 80’inde komisyon ve meclisler oluşturduklarını belirten Çeto, diğer köylerde de çalışmalarını sürdürdüklerini kaydetti. 2 yılda bir Halk Meclisi’nin yenileneceğine işaret eden Çeto, bir sonraki seçimde daha fazla Arap ve Hıristiyan’ın Meclis’te yer alacağına inandığını dile getirdi.

Girkê Legê Halk Meclisi Başkanı Evraz Mihemmed Emîn, asayiş güçlerinin köylerde de kurulduğunu kaydederek, Türkiye sınırını oluşturan bölgelerin YPG güçleri tarafından korunduğunu, sınırdan kuş uçurtulmadığını dile getiriyor


Ekonominin başkenti Girkê Legê ve Tirbespî


El Mabeda olarak ismi değiştirilen Girkê Legê kasabası eskiden Dêrika Hemko’ya bağlı bir köydü. Ancak buradaki petrol kuyularında çalışan işçi, mühendis ve memurların yerleştirildiği Rimêlan ile birlikte Girkê Legê bir anda gelişmiş. Girkê Legê’nin şu an itibariyle yaklaşık 20 bin nüfusu bulunuyor. Zaten az sayıda devlet kurumu bulunan Girkê Legê’ye Dêrika Hemko’dan zafer haberi gelince daha önceden kurulu olan komiteler hemen devreye girmiş ve söz konusu devlet kurumlarında yönetimi ellerine almış. Tirbespî’de de meclis halkın bütün sorunlarına çözüm oluyor.


Baas rejimi tarafından ismi El Mabeda olarak değiştirilen Girkê Legê Kasabası eskiden Dêrika Hemko’ya bağlı bir köydü. Ancak buradaki petrol kuyularında çalışan işçi, mühendis ve memurların yerleştirildiği Rimêlan ile birlikte Girkê Legê de bir anda gelişmiş. Son birkaç yıl içinde hızla büyüyen Girkê Legê’nin şu an itibariyle yaklaşık 20 bin nüfusu bulunuyor. Girkê Legê’nin nüfusunun büyük bölümünü Kürtler oluştururken, bir mahallede ise Araplar oturuyor. Bunlar Mexmûrî diye adlandırılan Araplar’dan farklı olarak kendileri bu bölgeye yerleşmiş. Yine kasabanın girişi ve çıkışına 2 Arap köyü inşa edilmiş. Bu köyler de Mexmûrî diye adlandırılan rejim tarafından asimilasyon ve Arap Kuşağı oluşturulması amacıyla yerleştirilenlerden oluşuyor. Girkê Legê’de sadece bir Mesihi (Xıristiyan) aile bulunuyor. Yine Qamişlo’ya doğru giderken solda yer alan etrafı duvar ve tel örgülerle örülen Rimêlan’da ise Tartus ve Lazkiye’den getirilen Arap işçiler yaşıyor. Önceleri Kanada ve Çin’den getirilen mühendisler de burada barınıyordu; ancak ülkedeki kargaşanın ardından bu iki ülkenin vatandaşları burayı terk etmiş durumda.


O kadar çok petrol var ki...


Girkê Legê Dêrik bölgesinde petrolün hemen hemen en fazla çıkarıldığı yer konumunda. O kadar ki birçok yerde ev ve petrol pombaları iç içe geçmiş vaziyette. Ayrıca bu bölgeden gaz da çıkarılıyor. Bu yüzden de bu küçük kasaba ekonominin başkenti olarak adlandırılıyor. Petrol ve gazın yanı sıra kükürt ve fosfat madeni de bulunuyor; ancak petrol ve gaz kadar değil. Eskiden pamuk, buğday, arpa, mercimek, nohut gibi ürünler ekilirdi. Son yıllarda su kuyularının açılmasına izin verilmemesi sonucu ziraatta da ciddi bir düşüş yaşandı. Girkê Legê’de zeytin dahil birçok ağaç ve ziraat ürününün yetişebileceği belirtiliyor. Ancak devlet tarafından bunların ekimi yine meyve ağaçlarının dikimi yasaklı olduğu için bu fırsat değerlendirilmiyor. Buna rağmen Girkê Legê’nin güneyinde yer alan kimi köylerde zeytin ağaçları yasaklı da olsa yetiştiriliyor.


Belediye dışında kurum yok


Yine buradaki petrol ve gaz arama ve çıkarma çalışmaları kanunlara göre yapılmadığı için ciddi sağlık sorunları da baş göstermiş durumda. Bazı köylerde son yıllarda ciddi kanser vakaları oluşmuş vaziyette. Petrol çıkaran şirketler halkın sağlığını ve kanunları hiçe sayarak petrol çıkarmayı sürdürürken, devlet de Kürt bölgesi olduğu için çoğu zaman yaşananlara göz yumuyordu. Girkê Legê’de neredeyse devlet kurumu yok gibi. Su, elektrik dairesi, birkaç okul ve belediye dışında neredeyse tek bir devlet kurumu yok. Bu kurumlar da şu an itibariyle halkın elinde ve buradaki yönetim tamamen halkın eli ile sağlanıyor.


Emîn: Biz zaten hazırlıklıydık


Kendisi yapılan seçimle iş başına gelen Girkê Legê Halk Meclisi Başkanı Evraz Mihemmed Emîn, Dêrika Hemko’da halkın yönetimi eline aldığı haberi gelince Girkê Legê’de de zaten az olan devlet dairelerine halkın hemen el koyduğunu belirtiyor. Yaklaşık bir sene önce oluşturulan komitelerin hemen devreye girdiğini ve kurumların talan edilmemesi için ilk olarak savunma güçlerinin üzerine düşen görevleri yerine getirdiğine işaret eden Emîn, yine temizlik ve sağlık komitelerinin de ilk günden itibaren görevlerini layıkıyla yerine getirmeye çalıştığını belirtiyor.

Rımêlan’da askeri yığınak


Emîn, ilk başlarda bazı Arap ailelerinin kargaşa çıkarmaya çalıştığını ve kavgaların yaşandığını belirterek, “Ancak bu sorunun büyümemesi için de daha önce oluşturduğumuz Sulh (Barış) Komitesi hemen devreye girerek sorunların büyümeden engellemesini sağladı. Yönetime el koyduğumuzda kent merkezinde zaten az olan asayişin tamamı çekilmek zorunda kaldı. İlk günler hem gece hem gündüz kentin giriş çıkışlarında arama noktaları kuran halkın sivil asayiş güçleri sonradan kontrol noktalarını gece kurmaya başladı. Kent merkezinde Esad’a bağlı hiç asker ve güvenlik gücü yok iken, Rimêlan’a ise yığınak yapılmış durumda. Petrol bölgesi olması nedeniyle burada bulunan Araplar da tamamen silahlandırılmış durumda. Buradaki sivil ve askeri güçlerin toplamı ise bini buluyor. Bu bölge üzerine herkesin planı var. Ancak buna rağmen Rimêlan’da bulunan devlet güçleri Halk Meclisi’nin izni olmadan dışarı çıkamıyor” dedi.


Hem sınırı hem kent merkezini halkın gücü koruyor


Asayiş güçlerinin köylerde de kurulduğunu kaydeden Emîn, Türkiye sınırını oluşturan bölgelerin de YPG güçleri tarafından korunduğunu, sınırdan kuş uçurtulmadığını dile getiriyor. Emîn, Girkê Legê’ye ilişkin değerlendirmesini şöyle sürdürüyor: “Kentte gençler ve kadınlar önemli bir örgütlülük gücüne ulaşmış durumda. Burada millet kendi kurumlarını kendi imkanları ile oluşturdu. Mala Gel, Şehîd Nejbîr Kadın Eğitim ve Bilim Merkezi ve Kültür Sanat Merkezi gibi kurumlar halkın imkanları doğrultusunda oluşturulmuş durumda. Medreset-ül Şehîd Abdurrahman Tahir Şebli okulunun da ismi değiştirilerek Kürtçe eğitimin verileceği bir okula çevrilecek. Kasabada her gün aynı anda farklı komitelerde yer alan 200 kişi çalışma yürütüyor. Bu kentte birlik oluşturulmuş durumda. Hem yürüyüşlerde hem de sorunların çözümü konusunda ciddi bir birlik sağlanmış. Halkın her kesiminden mecliste bulunanlar var. Yine Dêrezor ve Halep’ten yurttaşlar kaçıyor ve buraya yerleşiyor. Onların zorluk çekmemeleri için yer hazırlıklarımız devam ediyor. Yine buralardan kaçan birçok Arap ailesi de gelip bize başvuruyor. Şimdiye kadar yaklaşık 100 Arap aile bizim kasabamıza göç etmiş ve bunlardan 30’u bize başvurmuş diğerleri de yakınlarının yanına yerleşmiş. Daha önce ekonomik nedenlerle diğer kentlere göç eden yurttaşlarımız da kasabalarına geri dönmüş durumda.”


Arap köyleri de artık Kürt yönetimine imreniyor


Girkê Legê’nin yaklaşık 10 kilometre kuzeyinde Arap köyleri var. Anlatılanlara göre bunlar ilk başlarda Özgür Suriye Ordusu bünyesinde örgütlenmek istemişler; ancak farklı aşiretlerden oluştukları ve talana dayalı bir duruma geldikleri için kısa sürede etkilerini yitirmişler. Burada yaşayan Arapların da Kürtlerin yönetim biçimini görünce Kürtlere yanaşmaya başladıkları belirtiliyor.


Girkê Legê'deki Kürt Kadın kurumu
 
Gençlerin göç etmemesi için çalışma

Meclis Başkanı Emîn’in en fazla muzdarip olduğu konuların başında ise kimi gençlerin topraklarını terk ederek Federal Kürdistan Bölgesi’ne gitmesi. Aslında bu sadece Emîn’in dert ettiği bir durum değil, hemen hemen konuştuğumuz herkes bu durumdan şikayetçi. Yurttaşlar, “Zor gününde toprağını terk eden gençlerin büyük bedellerle statü elde edildiğinde hangi yüzle topraklarına dönecekleri” sorusunu sık sık soruyor. Bu nedenle de Meclis, göçün olmaması için halk toplantıları gerçekleştiriyor ve uyarılarda bulunuyor. Ancak sınırlardan geri dönüşün olduğu de biliniyor. Federal Kürdistan Bölgesi’ne göç eden gençleri büyük bir bölümü aradıklarını bulamadıklarından mıdır başka nedenlerden midir bilinmez geri döndüğü görülüyor.


Latin alfabesi ile Kürtçe eğitim


Yine Meclis Başkanı Emîn, kasabalarında en önemli sorunun kültür sanat konusunda yaşanan eksikliklerin olduğunu ifade ediyor. Bunun aşılması için yoğun çalışmalar içine girdiklerini söyleyen Emîn, Kürtçe dil konusunda da Latin alfabesi ile eğitimlerin verilmeye başlandığını ve ilerleme kat ettiklerini belirtti. Kasabaya bağlı 54 köy bulunduğunu ve şu ana kadar bunların 40’ında meclislerini oluşturduklarını ifade eden Emîn, ayrıca ismi rejim tarafından Cewadiye diye değiştirilen Çilaxa Beldesi’nin de kasabalarına bağlı olduğunu ve burada da meclislerini oluşturduklarını ifade etti.


Karalar içinde 2 Kürt kadını!

Girkê Legê’de Meclis Başkanı’nın söz ettiği kurumları görmek için beraber evden ayrıldığımızda sokakta karalar içinde 2 Kürt kadınına rastlıyoruz. Hikayelerini bilmeden fotoğraflarını çekmek isteyince de yanımda bulunan yurttaş, “Bu iki kadın kardeştir. Önderlik (PKK lideri Abdullah Öcalan) Şam’da iken her iki kardeş de yanına giderek kendisi ile görüşmüş. Tutuklandığından beri de her iki kardeş karalar giyiyor. Kimse renkli bir kıyafet giydiklerini görmüş değil” diyor. İsimleri Esma Murad ve Eyhan Murad olan iki kardeş, daha sonra Kadın Merkezi’ne geçerek burada bekleyen kadınlarla bir araya geldi.



TIRBESPÎ


Rejim tarafından 1965’de ismi El Qehtaniye olarak değiştirilen Tirbespî’nin ismini beyaz mezar taşlarından aldığı belirtilir. Yaklaşık 20 bin nüfusa sahip olan Tirbespî’ye bağlı 100 köy de Sancak ve Aliyan bölgeleri diye ayrılır. Nüfusun yüzde 75’i Kürt, yüzde 25’i de Arap ve Hıristiyanlardan oluşuyor.

Çok sayıda kanser vakası görülüyor


Girkê Legê ve Qamişlo arasında bulunan Tirbespî de tıpkı Dêrika Hemko ve Girkê Legê gibi petrol yatağında yer alıyor. Bu kasabada yaklaşık 500 petrol kuyusu bulunuyor. Son 3-4 senede özellikle yabancı petrol şirketlerinin düzensiz bir şekilde petrol çıkarmaları, oksijen için ağaçlandırmanın yapılmaması ve toplum sağlığını önplanda tutmaması nedeniyle ciddi rahatsızlıklar baş göstermiş. Bu nedenle özellikle Halep ve Şam’daki hastanelerde bu kasabadan giden onlarca yurttaşın kanser teşhisi ile tedavi altına alındığı belirtiliyor.


Yine şirketlerin sadece kâr amacı gütmesi sonucu buradaki toprakların da artık eskisi gibi verim vermediği ifade ediliyor. Eskiden buğday deposu olan kasabanın topraklarında şimdilerde neredeyse hiç buğday ekilmiyor. Kasabaya bağlı Lêlan Köyü’nün de tarihi bir yer olduğu ve milattan önce 2000 yıllarına ait eserlerin bulunduğu belirtiliyor. Ancak bugüne kadar herhangi bir araştırmanın yapılmaması ve koruma altına alınmaması nedeniyle eser kaçakçılarının talanına uğradığı kaydediliyor.


Bu kasabada da yönetim tıpkı diğer Kürt yerleşim yerleri gibi aynı anda Kürtlerin eline geçmiş. Suriye’deki olayların başlaması ile artık açık açık çalışmaların yürütüldüğü Tirbespî’de zaten Kürt Dil Kurumu, Kadın Evi, Kültür Sanat Merkezi kurulmuş ve bu merkezlerde çalışmalar yürütülüyordu.


Neredeyse bütün köylerinde meclis ve komisyon çalışmalarının tamamlandığı Tirbespî’de Hıristiyanlar da halk meclisinde yer alıyor. Kasabada sadece rejimin 50 güvenlik görevlisi bulunuyor. Bunlar da bulundukları merkezden dışarı çıkamıyorlar. Zaten herhangi bir olay olduğunda da bu güçler hiçbir şekilde müdahale etmezken yapılan başvurularda da “Halk Evi’ne gidin şikayetinizi onlara bildirin” diyorlar. Tirbespî Halk Meclisi Başkanı Nureddin Şakir, yapılan oylama sonucu başkanlığa seçilirken, sağlık, eğitim, mahkeme, sosyal işler gibi konularda kurulan komisyonlar da görevlerini yürütüyor.



Bajarê Evînê; Qamişlo

Kürt, Arap, Süryani, Asuri, Ermeni ve Keldani halklarının yaşadığı 500 bini aşkın nüfuslu Qamişlo’nun yüzde 80’ini Kürtler oluşturuyor. Qamişlo’da bütün provokasyon ve katliam girişimlerine rağmen halklar ve inançlar bugüne kadar barış içerisinde yaşamayı başarmış. Kent ve sınır asayişini elinde bulunduran Kürtler, dış güçlerin Qamişlo üzerinde oynamak istedikleri oyunları boşa çıkarmak için temkinli yaklaşıyor. 2 mahallede Halk Evi açan Qamişlo Halk Meclisi, diğer 4 mahallede de kısa süre sonra Halk Evleri açmayı planlıyor. Halk bütün şikayetlerini bu evlere iletiyor.


Tarihi bir zemin üzerine kurulu bulunan Qamişlo, Türkiye-Suriye sınırı çizilmeden önce Nusaybin’in toprakları arasında yer alıyordu. Cezire bölgesinin en batısında yer alan Serêkaniyê’ye 120, en doğusunda yer alan Dêrika Hemko’ya da yaklaşık 90 kilometre uzaklıkta bulunan Qamişlo’da ayrıca bir havaalanı bulunuyor. Bajarê Evînê (Aşkın şehri) olarak adlandırılan Qamişlo, kuruluşundan bu yana Kürt yurtseverliğine evsahipliği yapmış ve çok sayıda aydın, sanatçı şahsiyeti bağrında barındırmış bir kent. Mihemed Şêxo’nun da şehri olan Qamişlo, İsveç’te yaşamını yitiren büyük Kürt şairi Cegerxwîn’in mezarına da evsahipliği yapıyor.


‘Bilmeyen Qamişlo ve Nusaybin’i bir sanar’

 

Qamişlo ve Nusaybin’in ışıkları geceleri o kadar birbirine karışıyor ki bilmeyen tek kent sanıyor. Ama güneş doğduğunda aradaki sınır telleri tek bir halkın fiziki olarak nasıl birbirinden koparıldığını tüm çıplaklığıyla gösteriyor. Özellikle Hilêliyê Mahallesi’ndeki mezarlığın hemen yanıbaşında bulunan Türk askerlerinin nöbet kulübeleri “taş atsan” değecek kadar yakın. Yine Qamişloluların balık üretim çiftlikleri de sınır telleri ile bitişik. Nusaybin’den bakınca su deposunun üzerindeki kesk û sor û zer renklerindeki TEV-DEM bayrağı dalgalanıyor. Hilêliyê Mahallesi’ndeki su deposunun üzerine çıkıp Nusaybin’e bakınca ise tüm şehir büyük ihtişamı ile dümdüz bir ovada insanı derin düşüncelere itiyor! İşte bu kent bugün Nusaybin ile sınırların olmadığı günlerde kucaklaşmayı düşlüyor.

Qamişlo serhildanı büyük bir tecrübe!


Qamişlo’da konuştuğumuz herkes 12 Mart 2004 serhildanının her yönüyle büyük bir tecrübe olduğunu belirtiyor. 2004 yılının olası katliamların önüne geçmek için ve Kürtlerin birlik tohumlarının atıldığı bir serhildan olması münasebetiyle de bir tecrübe olduğu belirtiliyor. 11 Mart 2004’te Cihad isimli Kürt futbol takımı ve Arapların Fituwe (gençlik) takımı arasında bir maç yapılır. Maçı izlemek için Dêrik, Tirbespî, Serêkaniyê, Amudê kentlerinden yüzlerce Kürt, Qamişlo Belediye Stadyumu’na gelir. Kürt taraftarlar polis tarafından ayrıntılı aranırken, milliyetçi Arapların yaşadığı Dêrezor eyaletinden otobüslerle stadyuma gelen diğer takımın taraftarları ise hiçbir aramadan geçirilmeden yanlarındaki silah, bıçak ve taşlarla birlikte içeri alınır. Arap taraftarların “Yaşasın Saddam”, “Kahrolsun Kürt liderler”, “Sizi ikinci Halepçe bekliyor” gibi sloganları ve Saddam posterleri açmaları karşılıklı sataşmalara yol açar ve daha sonra polisler de aradan çekilince silahlı olan Arap taraftarlar Kürtlere saldırır. Stadyuma yakın yerde konuşlanmış askeri birlikler de kısa bir süre içinde müdahale etme adına olay yerine gelerek halkın üzerine ateş açar. 11 Mart akşamı 8 kişinin yaşamını yitirdiği, onlarca kişinin de yaralandığı netleşti. Ölen ve yararlananların hepsi Kürt taraftarlardı. Araplar bir tabur askerin aldığı güvenlik tedbiri ile alandan çıkarılırken, Kürtler kendi haline bırakılmıştı. Ertesi gün Kürtlerin yaşadığı bütün kent, kasaba, hatta köylerde büyük serhildanlar başladı. 11 Mart günü başlayıp 21 Mart’a kadar süren olaylar tüm Kürt kentlerine yayıldı ve serhildan Kürtleri bir araya getirdi. Halkın “Kürdistan tek parçadır, Qamişlo Halepçe’dir” sloganı ise ulusal bir ruhun yeşermesini beraberinde getirdi. İşte bugün Rojava’da oluşturulan Desteya Bilind a Kurd’ün (Kürt Yüksek Konseyi) tohumlarının 2004 serhildanlarında atıldığının belirtilmesi bu yüzdendir.


Asayiş sivil asayiş güçlerine emanet


Kenti dolaşınca herhan
gi bir askere rastlamıyoruz. Çarşıda kalabalık bir caddede sadece trafiği düzene sokmaya çalışan silahsız 2 polis memuru dışında neredeyse tek bir güvenlik görevlisini göremiyoruz. “Bu kadar büyük bir kentte asayişi kim sağlıyor” diye sorduğumuzda ise “halkın oluşturduğu sivil asayiş güçleri” cevabını alıyoruz. Bunları da sokakta görmüyoruz; herhangi bir durumda işinde gücünde olan bu gücün hemen silahlarını alarak toplandığı yanıtını alıyoruz; ki buna tanık da oluyoruz. 3 Eylül’de Esad güçlerinin Qamişlo’da asker kaçağı oldukları gerekçesiyle yaklaşık 25 genci gözaltına alması üzerine halkın oluşturduğu sivil asayiş güçlerinin bir anda nasıl sokağa çıktığını ve 8 polis ve güvenlik görevlisini gözaltına aldığına gözlerimizle tanık oluyoruz. Yine şikayetler üzerine bir kapkaç çetesini nasıl ortaya çıkardıklarını öğreniyoruz.

Halklar ve inançlar mecliste yerini alıyor

 

Qamişlo Halk Meclisi Başkanı Remziye Mihemmed, Türkiye’deki Kürtlerin ‘Rojava’daki devrimi selamlıyoruz’ şiarıyla yaptıkları şenliklerin halkı duygulandığını belirtiyor: Halk o gün ‘ne güzel tek parçayız, kardeşlerimiz mücadelemizden duydukları sevinci bizlerle paylaşıyor, işte birlik budur’ diyordu...
Qamişlo’da; Hilêliyê, Qudurbek, Xerbî, Korniş, Anteriyê, Qenatsiwês adıyla 6 mahalle bulunuyor. Bunlardan Hilêliyê ve Korniş mahallelerinde Halk Evleri oluşturulmuş. Diğer mahallelerde ise evlerin kurulma çalışmaları sürüyor. Her 6 mahallede de toplantıların ardından seçimler yapılmış ve böylece halk, meclislerini oluşturmuş. Nüfusa göre 5 ila 15 köyün bir araya getirilmesi ile de 4 merkez oluşturulmuş. Direk Qamişlo’ya bağlı 100 köy var ve bu köylerin yarısında meclisler oluşturulmuş. Kimi Kürt köylerinde yaşayan Araplar da mecliste yerlerini alıyor. Yine geniş Arap ailelerle de görüşmeler halen devam ediyor. Ve Arap aileler de Kürtlerle hareket edeceklerini beyan ediyor. Şehir merkezindeki Qudurbek Mahallesi ve Aşurî (Erbewî, Bişêrî) mıntıkasında Kürt, Arap ve Hıristiyanlar bir arada yaşıyor ve oluşturulan Halk meclislerinde yer alıyor.

Halk meclisi gece gündüz çalışıyor


18 Şubat 2012’de kurulan Qamişlo Halk Meclisi’nde Kürt ve diğer halklardan yaklaşık 300 üye bulunuyor. Yine Xerbî Mahallesi’nde Şiilerin partisine mensup olanlar, PYD ve diğer bütün Kürt siyasi partilerden de üyeler mecliste yer alıyor. Kentteki Mahkeme Divanı, Şehit Aileleri, Kültür Sanat, İletişim, Kadın, Gençlik, Dil ve meslek gibi kurumları da mecliste temsilci bulunduruyor. Yine örgütleme çalışmaları çerçevesinde öğretmenler, doktorlar, sebze hali esnafı, çarşı esnafı, müteahhit ve sporcular da örgütlerini oluşturmuş durumda. Kentte Kadın Bilim ve Eğitim Merkezi, Gençlik Merkezi, Mihemmed Şêxo Kültür Sanat Merkezi, Hilêliyê ve Korniş Halk evleri ve birçok meslek örgütü de çalışmalarını sürdürüyor.


29 Haziran’da Kobani’de halk yönetimi eline aldığında Qamişlo’da büyük sevinç gösterileri olmuş. Eskidan Kürtçe isimlerini bile söylediklerinde binbir zorlukla karşı karşıya kalan Qamişlolular kesk û sor û zer flamaları ile sokakları doldurmuş. Halk Qamişlo’da yönetimin bütünüyle ele geçirilmesini istemiş; ancak kentin yöneticileri ve meclis üyeleri Qamişlo’nun kendine has özellikleri bulunduğunu belirterek geçmişten de ders çıkararak bunu biraz zamana bırakmak istemiş.


‘Küçük kardeş Rojava yalnız değildir’


Nusaybin’de yine sınıra yakın yerleşim yerlerinde Türkiye’deki Kürtlerin “Rojava’daki devrimi selamlıyoruz” şiarıyla yaptıkları şenliklere de değinen Qamişlo Halk Meclisi Başkanı Remziye Mihemmed, halkın havai fişekleri gördüğünde duygulandığını belirtiyor. Mihemmed, “Halk o gün ‘ne güzel tek parçayız, kardeşlerimiz mücadelemizden duydukları sevinci bizlerle paylaşıyor, işte birlik budur’ diyordu. Yıllarca Kürdistan’ın diğer 3 parçası için yüzlerce genç erkek ve kadınlarımız canlarını verdiler. Bugün bizler kendi parçamızda ayaklandığımızda diğer parçalardaki Kürtlerin de bizler için bir şeyler yaptıklarını görünce ‘demek ki bu mücadele boşuna verilmemiş’ diye düşündük ve inancımız bin kat arttı. Bugüne kadar Rojava’daki Kürtler ‘Ben küçük kardeşim diye kimse bana sahip çıkmıyor’ düşüncesindeydi. Ancak bu sahiplenmeyi görünce daha büyük bir moralle devrime sarıldı” dedi.

Qamişlo’da buğday, arpa, mercimek, pamuk, nar ve çeşitli meyve ağaçları ve sebze ekiliyor. Nusaybin ile sınır kapısı bulunduğu için aynı zamanda sınır ticareti ile de uğraşan bir kent. Öyle ki Suriye’deki olaylardan önce günlük olarak çok sayıda Nusaybinlinin Qamişlo çarşısına gelerek alışveriş yaptığı ve Nusaybin’e döndüğü söyleniyor. Şu an sınır kapısı kapalı; ancak bu kez de yurttaşlar kaçak yollarla giriş çıkışlar yapıyor. Kürt Şair Ahmed Arif’in dediği gibi buradaki halkın da içi pasaporta ısınmamış.

 
Kentin yönetimi neden tümüyle alınmadı?

Neden kentin yönetimini tamamen ellerine almadıklarını da Qamişlo Halk Meclisi Başkanı Remziye Mihemmed, şöyle anlatıyor: “12 Mart 2004’te Qamişlo’da bir katliam yaşanmıştı ve bu katliamla halklar birbirine kırdırılmak istenmişti. O gün bu amaç gerçekleşmemişti; ancak bugün acele davranılırsa bu amaç gerçekleşebilir kaygısı vardı. Çünkü geçmişten beri Qamişlo’da halklar bir arada huzur içinde yaşamıştı. Bunun biraz zamana bırakılması gerektiğini düşündük. Yine Şêx Mehşûk’un öldürülmesi ile de bir provokasyon yaratılmak istenmişti. Rejim halklar arasında kavga olmasını istiyor. Qamişlo öyle bir kent ki bir saat içinde herkesi bir anda toplayabilirsin. Bu nedenle acele davranılmaması gerektiğini belirttik ve örgütlenme çalışmalarımızı yoğunlaştırdık. Ancak bütün bunlara rağmen kimi kesimler bizleri korkaklıkla suçluyordu. 2004’te Kürtler katledildiğinde kimse Kürtler için ayağa kalkmadı. Bizler 2004’ten tecrübe aldık. Bu nedenle de burada olası bir katliama fırsat vermedik, vermeyeceğiz.”



4 parçayı kucaklayan Amudê!

Köyleri ile birlikte yaklaşık 200 bin nüfuslu olan Amudê’de hemen hemen her şey Kurdewarî renklere sahip. 3 Ermeni, 10-15 de Arap ailesinin bulunduğu Amudê’nin tüm cadde ve sokaklarında Kürtlerin yaşadığı 4 parçada mücadele eden ve mücadele sonucu yaşamını yitirenlerin fotoğrafları asılı. Yönetimin tamamen Kürtlerin elinde olduğu Amudê’de halk Amudê Sineması’nın kahramanı Mihemed Seîd Axa’yı da unutmuş değil.


Amudê, 30 kilometre Qamişlo’nun batısında, Haseki’ye ise 80 kilometre uzaklıkta bir Kürt kenti. Kent merkezinin nüfusu yaklaşık 60 bin kişiden oluşuyor; ancak kente bağlı 156 köy ile birlikte nüfusun yaklaşık 200 bini bulduğu belirtiliyor. Amudê’de Kürtler dışındaki halklar parmakla sayılacak kadar az. 3 Ermeni ailenin yanı sıra 10-15 de Arap aile var. Amudê’nin kuzeyinde ise 10’u aşkın  zîdî köyü mevcut; ancak diğer ülkelerdeki gibi buradaki çok sayıda  zîdî de baskılar nedeniyle Avrupa ülkelerine göç etmiş.


Amudê geçmişten beri direnişçi bir ruha sahip. Bu nedenledir ki 13 Kasım 1960 tarihinde, ilköğretim öğrencisi yüzlerce çocuğun tıka basa doldurulduğu Amudê Sineması’nda yangın çıkarılarak yaklaşık 300 Kürt çocuğu diri diri yakıldı. Öyle ki bu sinemada neredeyse her bir Amudêli aile bir çocuğunu yitirmiş oldu. Ancak bu da Kürtleri mücadelelerinden alıkoyamadı. Rejim yakılan Kürt çocuklarının anılmasını bile kesin emirlerle yasakladı ve bu son 2 yıla kadar da böyle devam etti.


Caddelerde halkın çocuklarının fotoğrafları


İşte yüzl
erce çocuğun diri diri yakıldığı bu kentte bugün devrim havası esiyor. Kentin yönetimini eline alan Kürtler, kentin giriş ve çıkışlarında oluşturdukları noktalarda halka yönelik olası bir saldırıyı ve kargaşayı önlemeye çalışıyor. Yine daha önce Hafız Esad ailesinden yaşamını yitirenlerin fotoğraflarının asılı olduğu Amudê cadde ve sokaklarında artık rejime ait herhangi bir bulguya rastlamak mümkün değil. Bugüne kadar Kürt mücadelesinde yaşamını yitiren Amudêli genç erkek ve kadınların fotoğrafları kentin anacadde ve sokaklarına asılmış durumda. Qamişlo Katliamı’nda yaşamını yitirenlerin fotoğraflarının yanı sıra Şêx Seîd, Mela Mustafa Barzani, Qazî Muhammed, Şêx Mehşûk, Rüstem Cudi, Şehîd Xebat, Mazlum Doğan, Sema Yüce gibi Kürt mücadelesinde yaşamını yitirenlerin fotoğraflarının da elektrik direklerine asılması birlik bilincinin Amudê’de geldiği noktayı gösteriyor.

Benzin dağıtımında sıkıntılar aşılmış


Amudê’de benzin, mazot ve gaz dağıtımını meclisin oluşturduğu komisyonlar sağlıyor. Yine halkın güvenliğini sağlamak için kentin giriş ve çıkışları gece gündüz silahlı sivil asayiş güçleri tarafından sağlanıyor. İlk başlarda bu güvenlik noktaları sadece gece kuruluyordu; ancak şimdi halkın emniyeti için kontroller gece de yapılıyor. Oluşturulan komisyonların tamamında kadınlar ve erkekler ortak çalışıyor. Hem halkın günlük ihtiyaçlarının karşılanması konusunda hem de savunma konusunda kadınlı erkekli gruplar çalışmalarını aralıksız yürütüyor.


Halk Evi, Kadın Evi, Mala Reşîdê Kurd Dil Merkezi, Şehîd Cihan Dil Merkezi, Kültür Sanat Merkezi ve gençlik evi kurulurken, Nahiye Müdürü’nün evi de halk mahkemesine çevrilmiş durumda.


Bütün halkların kültür merkezi


Arap Kültür Merkezi de 2004 yılındaki serhildanlar döneminde yakıldığı için rejim tarafından yeniden inşa edilmiş. Ancak Kürtlerin Amudê’de yönetimi ellerine alması ardından buranın isminden Arap sözcüğü çıkarılarak kültür merkezinin bütün halklara ait olduğunu göstermek için Kültür Sanat Merkezi’ne çevrilmiş. 120 öğrencinin eğitim alacağı merkezde, müzik, bilgisayar, tiyatro ve resim gibi alanlarda ders verilecek. 380 koltuklu salonu ile de merkez hem konferanslara hem de sinema ve tiyatro gösterimlerine açık.


Meclis 11 Mayıs’ta kurulmuş


Uzun süre Amudê’de yürütülen çalışmalar sonucu 11 Mayıs’ta mahallelerde halk toplantıları gerçekleştirilmiş ve bu toplantılar sonucunda sandıklar kurulmuş. Yine Kürtlerin yanı sıra Arap ve Ermeniler de halk meclisine seçilmiş. 940 delegenin katıldığı toplantıda meclis üyeleri seçildikten sonra bir konferans yapılmış ve yürütme kurulu oluşturulmuş.


Xalya Qasim: Bu fırsatı iyi değerlendirmek gerekiyor


Amudê Halk Meclisi Başkan Yardımcısı Xalya Salih Heci Qasim, halka layık olmak için gecelerini gündüzlerine kattıklarını belirtiyor. “Eksiklik yaşanmaması için sürekli çalışıyoruz ve dönüp çalışmalarımızı gözden geçiriyoruz” diyen Qasim, “Kürt halkının eline büyük bir fırsat geçmiş ve bu fırsatı iyi değerlendirmek gerekiyor. Örgütleme konusunda hiç boşluk bırakmamak gerekir. 30 senedir burada ciddi bir çalışma yürütülüyor. Halk öyle bir noktaya gelmiş ki artık akşamları çocuklar bile sokak aralarında kontrol noktaları oluşturarak mahalleye girenleri kimlik kontrolünden geçiriyor” dedi.


‘Çalışmalarımız takdirle karşılanıyor’


Halk
ın kendilerine verdiği destekten çalışmalarını onayladıklarını anladıklarını kaydeden Qasim, “Bizler arkamıza dönüp baktığımızda halkı arkamızda görüyoruz, bu da halkın çalışmalardan memnun olduğunu gösteriyor. Burada yönetimi ele geçirmeden önce de Halk Evi, Kadın Evi, Kültür Sanat Merkezi binalarını kendi imkanlarımızla açmıştık, halk da bunu görüyor. Bu yüzden de bize güveniyor. Kırmızı çizgimiz şehitlerimizdir. O yüzden kentin anacaddesi ve sokaklarına şehitlerimizin fotoğraflarını astık. Çünkü bu halk bugünlere şehitler sayesinde gelmiştir. Siyasi ve toplumsal işlerde de sıkıntı yok, işler yolunda yürüyor. Kişi olarak bizleri sevmeyenler de çalışmaları takdirle karşılıyor” diyor.

Eskiden Arap okulunun idarecisiydi...


Amudê’de Şehîd Bedi Xelo olan bir okulun ismi de Şehîd Cihan diye değiştirilerek burada Kürtçe eğitim verilecek. 7, 8 ve 9. sınıfların eğitim gördüğü bu okulda eğitim saat 08.00 ila 13.00 saatleri arasında veriliyor. Rejime bağlı iken okulun idareciliğini yapan Fehed Heci Qasim isimli öğretmen, 5 senedir bu okulda idarecilik yaptığını, kentin Kürtlerin yönetimi altına girmesinin ardından da kendisinden istenmesi durumunda elinden geleni yapacağını belirtiyor.


Mihemed Seîd Axa minnetle anılıyor


Amudê Halk Evi’nin oturma salonunda PKK Lideri Abdullah Öcalan, sanatçı Ahmet Kaya, Amudê Sîneması’nda çocukları kurtarırken kendisi can veren Mihemed Seîd Axa ve Kürt mücadelesinde yaşamını yitiren çok sayıda Amudêli gencin fotoğrafları bulunuyor. Amudê Sîneması’nda yangın çıktığında Mihemed Seîd Axa’nın çarşıda yangın haberi aldığı belirtiliyor. Sinemaya doğru koşarken, bir kişinin Seîd Axa’ya oğlunu kastederek, “Fehed sinemada değil telaşlanma” dediği bunun üzerine Seîd Axa’nın da “Amudê’nin bütün çocukları benim çocuklarımdır” diyerek kendisini yangının içine attığı belirtiliyor. Seîd Axa çok sayıda çocuğu koltuklarının altına alarak yangından kurtarıyor; ancak 2 çocuğu daha koltuklarının altına alıp çıkacağı esnada demirlerin üzerine eridiği ve koltuklarının altındaki 2 çocukla can verdiği belirtiliyor. İşte bu yüzden Seîd Axa da Amudêlilerin gönlünde taht kurmuş; Mala Gel açılır açılmaz, fotoğrafı da duvara asılmış.


Kadın Merkezi eğitime ağırlık veriyor


Amudê’deki Kadın
Bilim ve Eğitim Merkezi’ne ise her gün onlarca kadın başvuruyor. Kadın sorunlarının çözüldüğü merkezde ayrıca periyodik olarak eğitimler veriliyor. Kadın Merkezi’nin yöneticilerinden Evin Xalid, 3 Temmuz 2012’de merkezi açtıklarını belirterek, önce Amudê’de kadın konferansı gerçekleştirdiklerini ve karar sonrası merkezi açtıklarını belirtiyor. Kadın meclisinde 66 üyenin bulunduğunu belirten Xalid, kadın bilincinin oluşması temelinde çalışmalar yürüttüklerini belirtti. Kadın merkezinin açıldığı günden beri kadınların başvurduğu bir merkez konumuna geldiğini ifade eden Xalid, elden ayaktan düşmüş ihtiyarlara yardım eli uzatmak için de komisyonlar oluşturduklarını ve böylece yardımlarına koştuklarını belirtti. Merkezin bir diğer yöneticisi Ezime ise, kadın eğitimine öncelik tanıdıklarını kaydederek, “Çünkü bizler sistemin kadına biçtiği rolü reddediyoruz. Bugüne kadar da kadın bu sistemin içinde bir eğitimden geçirildiği için özünden uzaklaştırılmıştır. Biz tekrar kadının özü ile buluşması için yeni bir eğitim sistemi inşa etmeye çalışıyoruz” dedi.

Kadın merkezinde Victoria, Leyla Qasim, Ekin Ceren, Zilan ve Amudêli kadınların fotoğraflarının bulunması da kadın mücadelesinde enternasyonal bir bakış açısının benimsendiğini gösteriyor.

 
Êzidîler Desteya Bilind’i iradeleriolarak görüyor

Yine Amudê’nin kuzeyinde bulunan Merkebê ve civarındaki birçok köyde  Êzidîler yaşıyor. Êzidîler Amudê’nin Merkebê köyünün yanı sıra, Digurê, Qelaçix, Xirbê xwê, Çetelê, Kuliyê, Xirbexezal, Gorseîd, Xirbedilan, Mîk, Hêşerî, Tolko, Tolko, Berzan, Morîka, Enteriyê, Mehmûdiyê û Kerengo köylerinde ikamet ediyor. Halk meclisleri içinde de yerlerini alıyorlar. 30 haneli Merkebê köyünde yaşayan Amudê Halk Meclisi üyesi Emin Bidanş Eblo, genellikle Amudê ve Afrin’de  Êzidîlerin yaşadığını belirtiyor. Suriye’de yaklaşık 15 bin Êzidînin yaşadığını belirten Eblo, bunların tamamının Kürt Yüksek Konseyi’ni iradeleri olarak gördüğünü kaydediyor. 30 sene önce Müslüman Kürtler arasında Êzidî olduklarını dillendirmeye bile korktuklarını kaydeden Eblo, “Amudê’ye bile gidemiyorduk. Apocuların çıkışı bizler için bir doğuş oldu. Büyük bir şanstı. Bu hareketin içinde her dinden, renkten ve halktan insanlar yer aldı” dedi. Kardeşinin de üniversite okurken, talebelerle tanıştığını ifade eden Eblo, “Tabi kardeşim evde bunlardan söz edince bizimkiler ve komşularımız çok korkuyordu ve temkinli yaklaşıyorlardı. 90 öncesi bizlerin de bağlılığı oldu. Bizler de artık güvenle sırtımızı bu harekete dayadık. Kimse  zîdîlerin varlığından haberdar değildi; ancak bugün herkes bizleri tanıyor” dedi. Eblo, kardeşi Ehmed’in 1993’te PKK saflarında diğer kardeşi Fewet’in de Almanya’da çalışmalarda iken yaşamını yitirdiğini kaydetti. Eblo, Rojava’da Kürtlerin başarıya ulaşacağından da emin olduğunu kaydetti.


Dirbesiyê’de kesk û sor û zer BAYRAĞI DALGALANIYOR 

Binxetê’de bulunan Dirbesiyê Serxetê, Kızıltepe’ye bağlı Şenyurt beldesi ile neredeyse iç içe. Kürtler bu kentin hemen girişinde bulunan küçük bir tepeye kesk û sor û zer olan TEV-DEM bayrağını astıklarında bütün Türk basını “Suriye’de PKK bayrakları dalgalanıyor” yaygarası koparmıştı. O flama hala dalgalanıyor ve Kürtler o kentin bütün yönetimini elinde bulunduruyor.

Doğusunda Amudê, batısında Serêkaniyê, kuzeyinde Kızıltepe, güneyinde Haseki bulunan Dirbesiyê, yönetimin tamamen Kürtlerin eline geçtiği bir kent. Mardin’in Kızıltepe ilçesine 15 kilometre, ilçeye bağlı Şenyûrt (Dirbesiyê) beldesine ise 100 metre uzaklıkta bulunan Dirbesiyê’yi Şenyurt’tan ayıran sadece bir demiryolu. Demir rayları esas alınarak Serxetê ve Binxetê diye ayrılan her iki tarafın ziraat mahsulleri depolarına bakınca iki tarafı birbirinden ayırmak mümkün değil. Dirbesiyê’de 1980’li yıllara kadar Suriye ve Türkiye arasındaki bir sınır kapısı bulunuyormuş; ancak 80’lerde bu sınır kapısı kapatılmış. Merkezde 40 bin yurttaşın yaşadığı Dirbesiyê’nin köylerle birlikte nüfusunun ise 50 bin civarında olduğu belirtiliyor. Dirbesiyê bölgesindeki kimi köy isimleri hala Kızıltepe’ye bağlı kimi köylerle aynı adları taşıyor. Heramreş ve Dikûk bu köylerden sadece ikisi. Hem Serxetê hem de Binxetê’de bulunan aynı isimli bu köylerde yaşayanlar da akraba.


Meyve ağaçları bile yasaklıydı


Dirbesiyê’de
Kürtlerin dışında Hıristiyanlar da yaşıyor. Kent merkezinde Araplar ise neredeyse yok gibi. Meyve ağaçlarının bulunmadığı Dirbesiyê’de tıpkı diğer Kürt yerleşim yerleri gibi yasaklamalardan nasibini almış. Burada sadece açılan su kuyularının etrafında birkaç ağaç dikimine izin vardı. Bunların da meyve ağaçları olmaması gerekiyordu. Bu yüzden bu bölge meyve bakımından da Arap bölgelerine bağımlı halde bugüne kadar yaşamış.

Aynı topraklar olmasına rağmen Arap bölgesi olan Dêrezor’da zeytin ağaçları dikiliyor ve şeker pancarı ekiliyor ama Dirbesiyê başta olmak üzere diğer Kürt bölgelerinde bunlar yasaklı ürünler içinde yer alıyordu. Böylece Kürtlerin bu ihtiyaçları Arap bölgelerinden kendilerinin belirlediği fiyatlarla sağlanıyordu.


Neredeyse 100 yılı bulan zulümden azade olan buranın halkı bugünlerde geleceğini kurmanın heyecanı içinde çalışmalara sarılıyor. Zaten örgütlenme çalışmalarından hiçbir dönem geri adım atmayan Dirbesiyêliler herhangi bir eksikliğin yaşanmaması ve eskiye dönüşün olmaması için 7’den 70’e herkes komiteler içinde yer alarak çalışmalar yürütüyor ve kenti yeniden yaratmanın gayreti içine giriyor.


Bir zamanlar Esad güçlerinin saldığı korkudan halkın Kürt olduğunu söylemeye korktuğu Dirbesiyê’de şimdilerde Esad’a bağlı sadece 60 asker bulunuyor. Bunlar da bulundukları yerleri kum torbaları ile sararak dışarı dahi çıkamıyor. Halk temsilcilerinin kendilerine verdiği güvenceden olsa gerek can korkusu yaşamadıklarını söylüyorlar.


Çözümün adresi Mala Gel


Haseki yolu üzerinde elektri
k dağıtım binasının hemen arkasında eskiden Ziraat Dairesi olan 2 katlı bina Halk Evi’ne çevrilmiş. Halk Evi’nin hemen giriş holünde PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın fotoğrafı, Mazlum Doğan’ın üzerinde “Berxwedan jiyane” yazılı posteri, Kürt mücadelesinde yaşamını yitirenlerin fotoğrafları ile Kürt kültürünü yansıtan portreler bulunuyor. Mala Gel’in tabelasındaki simgeler ise dikkat çekiyor. Bütün din ve milletleri temsil etmek için tabelaya cami, Êzidîlerin kutsal mekanı Laleş ve kilisenin yanı sıra kültürleri yansıtan kimi objeler de yerleştirilmiş. Halk Evi’nde toplantı, mahkeme, iletişim, danışma, halk meclisi gibi odalar bulunuyor. Ve kapısını açtığımız her odada hummalı bir çalışma görülüyor. Açıldığı 1 Haziran’dan beri halkın yaşadığı bütün sorunlar bu evde çözüme kavuşturuluyor.

Halk Evi’nde otururken sonradan Sağlık Kurulu Üyesi olduğunu öğrendiğim Abdulkadîr Şêxmûs, kendi durumlarını “Bizler gizlice ellerimizi tabaklarımıza uzatıyoruz. Bizim topraklarımıza el koyanlar sahip, bizler ise hırsız duruma düşmüştük” diyerek bunun bugün değiştiğini belirtiyor.


Kürtçe okul ve Kültür Merkezi


10 Temmuz 2012’de Arap Kültür Merkezi adıyla bilinen binanın tabelasını indirmişler ve burayı bütün halklar için Kültür Sanat Merkezi’ne dönüştürmüşler. 8 Eylül’de Kadın Bilim ve Eğitim Merkezi açıldı. Yine devlete ait tek katlı bir yapı asayiş için düzenleniyor. Temmuz ayında bir devlet okuluna da el konulmuş ve burada sadece Kürtçe eğitim verileceği duyurulmuş. Daha önce halkın kendi imkanları ile açtığı Dibistana Mela Abdullahê Timoqî’nin adı Kürtçe okula çevrilen bu binaya verilecek. Henüz tabelası asılmış değil; ancak eğitim başlamış. Koridorda da Mela Ebdullahê Timoqî’nin PKK Lideri Abdullah Öcalan ile birlikte çekilmiş fotoğrafı bulunuyor. Bu okulda 100 çocuğa temel Kürtçe eğitim, 100 çocuğa da lise düzeyinde eğitim verilecek. 4’ü kadın 6’sı erkek 10 öğretmen tarafından dersler veriliyor. 17 Ağustos’ta Kürt Dil Kurumu öncülüğünde bu kentin öğretmenleri bir konferans gerçekleştirmiş ve Dirbêsiyê Öğretmenler Birliği’ni kurmuş.


Devlet kurumları Halk Meclisi’ne bağlı çalışıyor


Dirbesiyê ve civar köylerin 220 Meclis üyesi bulunuyor. Bunlardan 1’i Hıristiyan 5’i de Êzidîlerden oluşuyor. Devlet kurumlarının tamamı bütün görevlerini Halk Meclisi’ne bağlı yerine getiriyor. Halk Meclisi’nde diğer illerde olduğu gibi 17 komite bulunuyor. Bu komiteler tıpkı Dêrika Hemko, Efrîn ve Kobanî’deki gibi diğer bölgelere oranla daha sağlıklı işliyor. Bunlar arasında kadın, gençlik, ekoloji, ekonomi, eğitim, siyaset, dil, sağlık, şehit aileleri ve sulh (barış) gibi komiteler bulunuyor. Her bir komite görev alanına göre 9 ila 20 kişiden oluşuyor.


Komitelerin çalışmaları oturmuş vaziyette


Örneğin ekonomi komitesi kentte
ki gaz, benzin, mazot, ekmek, şeker, yağ gibi merkezi yerlerden dağıtılan ürünleri denetleyerek adil dağıtımını sağlıyor. Bundan olacak ki kentin hiçbir noktasında fırın önündeki kuyruk dışında herhangi bir kuyruğa rastlanmıyor.

Ekoloji Komitesi daha önce çöpleri toplamayan belediye ile görüşmeler gerçekleştirerek çöplerin temizlenmesini ve var olan ağaçların sulanmasını sağlamış. İlk başlarda da gençler ve kent sakinleri ile birlikte bir temizlik kampanyası başlatılmış.


Kentin 3 giriş çıkış noktasında silahlı sivil asayiş güçleri geceli gündüzlü arama noktaları ile kenti korurken, yine Amudê ve Serêkaniyê’ye kadarki sınır bölgelerinde gece gündüz Yekîneyên Parastina Gel (YPG) güçleri, geceleri de sivil asayiş güçleri motosikletlerle sınır boyunca devriye görevi yapıyor. Kent içindeki devriyeler ise akşam saat 20.00’dan sabaha kadar kent içi denetimi sağlıyor.


Kent hakkında etraflıca bilgi veren Dirbesiyê Halk Meclisi Başkanı Nûman Erebo, halkın çalışmalardan memnun olduğunu, bu memnuniyeti gördükçe de daha çok çalıştıklarını belirtiyor.

 
Dirbesiyê Katliamı

Dirbesiyê de tıpkı diğer kentler gibi Qamişlo Katliamı döneminde ayaklanmış ve günlerce serhildanlara sahne olmuş bir kent. Serhildanlarda bir kişi yaralanmış ve çok sayıda kişi tutuklanmış; ancak bir sene sonra tutuklananların hepsi serbest bırakılmış.


1993 yılında Hesê Meşkînê ailesi ile bir Hıristiyan aile arasında kavga çıkıyor ve bu kavga sonucu bir Hıristiyan yaşamını yitiriyor. Bunun üzerine Hesê Meşkînî ailesinden Bilind, Mistefa, Kemal, Ebdi ve Ferad Heso tutuklanarak Haseki Cezaevi’ne götürülüyor. Kısa bir süre sonra bu cezaevinde bulunan ve çoğunluğu fikirleri yüzünden tutuklanmış Kürt siyasetçilerden oluşan 60 kişiyi de Heso ailesine mensup 5 kişinin kaldığı odaya alıyorlar ve üzerlerine kapılar kilitleniyor. 23-24 Mart 1993 tarihinde Kürt kentlerinde Newroz kutlamalarının yapıldığı günlerde, cezaevi ateşe veriliyor ve 65 Kürt cayır cayır yakılıyor. Yananlar arasında Cemîl Cewzatî, Abdurrahman Dêrikî, Remedan Remo, Ebdulbarî Mele Mehmûd gibi Kürt siyasetçiler de bulunuyordu.


Mela Ebdullah ve Rustem Cûdî


Serêkaniyê’ye giderken solda Dirbesiyê’ye bağlı bir köy Berkevir. 95-100 evin bulunduğu bu köyde köyün giriş ve çıkışlarında gençler nöbet tutuyor. Ayrıca her gün bir konu üzerinde topluca tartışmalar yürütülüyor. Bu köyün önemli özelliklerinden biri 1992 yılında yaşamını yitiren Batman’ın Timoq köyünden Mela Abdullahê Timoqî ile 2011 yılında yaşamını yitiren Rustem Cûdî’ye ev sahipliği yapması. Kürt mücadelesinde yaşamını yitirenlerin mezarlarının bulunduğu bu köydeki mezarlığa ise Şehîd Rustem Cûdî ismi verilmiş. Mezarlığın etrafının ağaçlandırılması için çalışmalar da başlatılmış durumda.




Serêkaniyê Meclis Başkanı Xelil, Türkiye’nin Suriye’deki Kürtleri düşman olarak gösteren politikalarına tepkili. Kürtlerin Esad rejimini desteklediği yönündeki yaklaşımı değerlendiren Xelil, Türkiye’nin daha düne kadar Esad rejimi ile Kürtlere saldırdığını hatırlatıyor ve şunu belirtiyor: ‘Önceleri Esad’ın gücü ile, şimdi de onun ismi ile bizlere zulüm yapılıyor’
 
Türkiye Esad’ın ismi ile bize zulüm yapıyor

Cizîr bölgesinin en batısında yer alan ve Araplaştırma politikaları ile ismi Reseleyn diye değiştirilen Serêkaniyê, 1970’li yıllarda yürütülen Arap Kuşağı politikasıyla neredeyse Arap köyleri ile kuşatılmış. Kente bağlı 66 köyün sadece 20’si Kürtlerin. Tek  zîdî köyü olan ve sadece 6 ailenin bulunduğu Şêran’a da Esad ailesinin ismi verilmiş ve Esediye olarak değiştirilmiş. Tiltemer’in nüfusu ise kasabaya yerleştirilen Araplarla altüst olmuş.


Kürt bölgelerinin isimlerinin Araplaştırılması sırasında ismi Reseleyn diye değiştirilen Serêkaniyê, Baas rejiminin en fazla yöneldiği ve Arap yerleştirdiği yerlerin başında geliyor. Serêkaniyê Türkiye ve Suriye sınırında Ceylanpınar ile sadece sınır telleri ile ayrılan bir kent. Haseki’ye 85 kilometre uzaklıkta. Serêkaniyê’nin tarihi milattan önceye Mitanilere dayanıyor. Romalılar döneminde buranın ismi Resaina idi. Hatta bu isim birçok para ve belgenin üzerinde de görülmüş. 6. yüzyılın sonunda iki kez bu kent yerle bir edilmiş. 1878 yılında yeniden inşa edilen kent 1. Dünya Savaşı ardından Türkiye ile Suriye arasında sınırlar çizilince ikiye bölünmüş. Türkleştirme politikaları çerçevesinde Türkiye tarafında kalan bölüme Ceylanpınar, Araplaştırma politikaları çerçevesinde Suriye tarafında kalan bölüme ise Reseleyn ismi verilmiş. Ancak her iki taraftaki isim de sadece resmi düzeyde kalmış. Çünkü ne “Reseleyn”deki yurttaşlar ne de “Ceylanpınarlılar” buraları devletlerin verdiği isimle anıyor. Her iki tarafın Kürtleri de bulundukları kenti Serêkaniyê diye biliyor. Serêkaniyê’de Türkiye ve Suriye arasında kurulu bulunan bir sınır kapısı da bulunuyor. Ancak bu kapı sadece bayram ziyaretleri için kullanılıyor.


Dirbesiyê’den Serêkaniyê’ye kadarki yolda yer yer 50 metreye düşen sınır hattı boyunca yoğun Arap köylerini görmek mümkün. Cizîrê bölgesinin en batısında yer alan ve Türkiye tarafında yer alan Ceylanpınar (Serêkaniyê) ile iç içe olan kentin etrafında yoğun pamuk tarlaları var. Genellikle Mexmûrî diye adlandırılan Araplar 1973-74 yıllarında buraya yerleştirilmiş.


Esad ailesinin isminin verildiği; ancak halk arasında Şêran olarak bilinen Esediye köyünde ise  zîdiler yaşıyor. Ancak gördükleri baskılar sonucu, köyün neredeyse tamamı Avrupa’ya göç etmiş. Şu sıralar sadece 6 aile yaşıyor bu köyde.


Kentin etrafına 46 Arap köyü yerleştirilmiş


Yine kente bağlı 66 köyden yaklaşık 20’sinde Kürtler yaşıyor. Diğer köylerin tamamı Baas rejimi tarafından bölgeye yerleştirilen Araplardan oluşuyor. Kürtlerin yaşadığı köyler arasında Nedas, Dawidî, Dawidiya Mele Selman, Dîbê, Gundê Guran, Semad, Abdulselamê, Lezga, Xerbit ve Xezal da bulunuyor. Serêkaniyê’de genellikle pamuk, mısır ve buğday ekiliyor.


Martta Halk Meclisi kurulmuş


Serêkaniyê’de birçok yerde kesk û sor û zer bayraklarını görmek mümkün. Yüksek yerlere de bu flamalar asılmış. Ancak Amudê, Dirbesiyê ve diğer kentler gibi sivil asayiş güçlerine ait kontrol noktaları henüz kurulmuş değil. 6 Mart 2012’de Serêkaniyê Halk Meclisi kuruluşunu ilan etmiş. Meclis Başkanlığı’na Abid Xelil, başkan yardımcılıklarına ise 2 kadın seçilmiş.

Tıpkı diğer kentlerde olduğu gibi burada da yaşanan bütün sorunlarla ilgilenilmesi için asayiş, ekonomi, sosyal alan, siyasal alan gibi bir çok dalda 17 komite oluşturulmuş.


Kentte ‘Kardeşlik Konferansı’ yapılmış


Meclis Başkanı Xelîl, Serêkaniyê’nin yeraltı su kaynakları bakımından zengin bir bölge olduğunu belirterek, buranın yerli halkı olan Kürtlerden ziyade yerleştirilen Arapların bu zenginlikten faydalandıklarını söylüyor.
Kürtçe eğitimin verildiği iki okul var Serêkaniyê’de. Bunların birini Kürtler kendi imkanları ile kurmuş ancak ikincisini bir devlet okuluna el koyarak oluşturmuşlar. Bu okullarda Latin alfabesi ile Kürtçe eğitim verilecek. 28 Ağustos’ta kentte sivil asayiş güçleri de oluşturulmuş. Bir şey olduğunda bu güçler hemen müdahale etmek için hazır bekletiliyor. Xelil, “Aslında Serêkaniyê’de yönetimi ele geçirebiliriz; ama buraya daha sonradan yerleştirilen Araplar çok olduğu için bir sorun yaşanmasını istemiyoruz. O yüzden hâlâ görüşmelerimiz devam ediyor. Diyalog halindeyiz. Kardeşlik Konferansı yaptık ve bu konferansa diğer halklar katıldı. Bunlar çekincelerini dile getirdi. Buraya yerleştirilen Araplar Mexmurî olduğu için çekinceleri var. Yani yönetimi elimize geçirdiğimizde tekrar topraklarımızı onlardan alacağımız kaygısı var. Bu nedenle de şimdilik temkinli yaklaşıyorlar” diyerek kendilerinin hiç kimseye ötekileştirici yaklaşmadığını, sorunların diyalogla çözümü için girişimlerinin süreceğini belirtiyor.

Serêkaniyê’de asker sayısı daha fazla


Diğer Kürt kentlerine oranla Serêkaniyê’de rejime bağlı asker sayısı da daha fazla. Ancak bunlar da bulundukları yerleri kum torbaları ve bariyerlerle çevirmiş durumda. Kolay kolay dışarı çıktıklarını gören yok. Yalnız sabaha karşı devriye görevi yaptıkları, ara sıra kenti yokladıkları belirtiliyor. Yaklaşık 300 askerin bulunduğu kaydediliyor.


Serêkaniyê siyasi bakımdan da aktif bir kent. Suriye’de olaylar başlamadan önce de bunun bedelini en ağır ödeyen kentlerin başında geliyor. Olaylardan önce siyasetle ilgilenen yaklaşık 3 bin Kürt yurttaşın cezaevine konulduğu belirtiliyor. Ancak olaylar başladıktan sonra çıkarılan kanunla bunların serbest bırakıldığı kaydediliyor.


‘Türkiye Esad’ın ismi ile zulüm yapıyor’


Meclis Başkanı Xelil, Türkiye’nin dönem dönem Suriye’deki Kürtleri düşman olarak gösteren politikalarına da tepkili. Kürtlerin Esad rejimini desteklediği yönündeki yaklaşımı değerlendiren Xelil, Türkiye’nin daha düne kadar Esad rejimi ile Kürtlere saldırdığını hatırlatıyor ve şunu belirtiyor: “Önceleri Esad’ın gücü ile şimdi de onun ismi ile bizlere zulüm yapılıyor.”



Serêkaniyê Rüstem Cudî’nin kenti

Serêkaniyê aynı zamanda 10 Ekim 2011 günü Xakurke-Xinere alanlarına yönelik hava saldırısında yaşamını yitiren KCK Yürütme Konseyi Üyesi Rüstem Cudi’nin (Rüstem Osman) de kenti. Cudi’nin ailesi bu kentte yaşıyor. Cudi’nin büyüdüğü evin bir odasına Rüstem Cudi’nin eşyaları konulmuş. Üzerinde resmi bulunan ilk sazı ve Kandil’de iken dayandığı bastonu da evin duvarına asılmış.



TILTEMER


Serêkaniyê’den Haseki’ye giderken Irak, Haleb, Haseki ve Qamişlo’ya giden dörtyolun hemen başında yer alıyor Teltemer. Nüfusu yaklaşık 20 bin. Bu kasabaya Araplar yoğunca yerleştirildiği için Kürtlerin nüfusunu geçmiş durumdalar. Nüfusun 6 binini Kürtler, 5 binini Asuriler, 9 binini ise Araplar oluşturuyor. Serêkaniyê’den Haseki ve Halep’e gidene kadar git gide Arap yoğunluğu artıyor.


Mart 2012’de burada Halk Meclisi oluşturulmuş. 45 üyesi var meclisin. Buradaki Kürtler de kendilerini korumak için sivil asayiş güçlerini oluşturmuşlar; ancak bunlar daha çok kendi mahallelerindeki asayişi sağlıyorlar. Burada da Kürtçe eğitim için bir kurum açılmış. Halk Evi ise henüz açılmış değil.


Diğer kentlerin tersine burada ekmek fabrikası ve benzin istasyonları hala Esad rejiminin elinde ve buralarda kuyrukları görmek mümkün. Yine buradaki askerler kent içinde ağır silahlarla gezebiliyorlar; ama şu ana kadar bir sorun yaşanmış değil. Kent hâlâ Esad rejiminin elinde olmasına rağmen Halk Meclisi de bu güçler tarafından kabul görüyor ve sorunlar konusunda istişareler yapılıyor. Tiltemer Halk Meclisi Yöneticisi Îdrîs Mihemmed Tahir, hem Asuriler hem de Araplar ile görüşmelerin yapıldığını ve birbirlerine karşı herhangi bir kin beslemediklerini belirtiyor. Tahir, meclislerinde az da olsa her iki halktan da kişilerin bulunduğunu kaydediyor.

BİTTİ


1 yorum:

Yusuf Cevher dedi ki...

Dest saxbe...