Türkiye’de iktidarın ortağı olarak
değerlendirilen Fethullah Gülen, Gezi Parkı eylemlerine ilişkin isim
vermeden Erdoğan’ı eleştirdi. “'Hafife almayın. Yangın küçükken onu
söndürmeye bakın” diyen Gülen, nesillerin “ıslahı” ile işe başlamak ve
“beyinlerini elden geçirmek” gerektiğini savundu.
Cemaatin internet sitesinde yayınlanan açıklamada, Fethullah Gülen
isim vermeden Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ı ve yöntemlerini eleştirdi.
Bu eylemler karşısında “bakış açısının değişmesi” gerektiğini belirten
Gülen, yaşananları “hafife almamak” gerektiğini belirtti.
Gülen, “Akıllı davranmak lazım, en küçük gaileleri, badireleri çok
büyük görmek lazım; akıllıca üzerine yürümek lazım” diyerek direnişin
büyümesinin önüne geçmek gerektiği mesajını verdi.
KARINCA İSTİLASINA BENZETTİ
Olayları “karınca istilasına” benzeten Gülen şöyle dedi: “Bir karınca
istilasına maruz kalmışsanız, karınca deyip geçmeyin. Karınca
istilasıdır bu; sizin yağ çanaklarınıza, bal çanaklarınıza kadar
girerler, zehir taşır ve kirletirler oraları; hafife almayın.
Olumsuzluğu hafife almak, zihnin hafifliğinden kaynaklanır, mantık
hafifliğinden kaynaklanır, muhakeme hafifliğinden kaynaklanır. Her şeyi
olduğu gibi görmek çok önemlidir. O zaman isabetli projeler, planlar
ortaya koyma imkanı doğar.”
‘SİSTEM’ İTİRAFI
Gülen’in sistemi gözden geçirmekten bahsetmesi ise dikkat çekti.
Yıllardır devlet sistemi içine geniş bir şekilde sızmakla eleştirilen
Gülen, “Sistemi gözden geçiremedik” şeklide özeleştiri verdi. Gülen
şöyle konuştu: “Bizim bize bakmamız lazım. Biz aslında bize ettik yani.
Sistemi gözden geçiremedik; ‘Nasıl yaparsak bu nesiller ciddi nefis
muhasebesi içinde, bir nefis muhasebesi yapan nesil olarak yetişir,
insan olarak yetişir; tahribatları tahribatla karşılamak değil de,
tahribatları tamiratla gidermeye çalışan bir nesil yetişir?’”
BU GENÇLİK “ENKAZ NESİL”MİŞ!
Yaşanan eylemlere bakarak bu gençliğe “enkaz nesil” diyen Gülen,
gençlerin “ıslah” edilmesi ve “beyinlerinin gözden geçirilmesi
gerektiğini” savundu.
Gülen, şunları ifade etti: “Meselenin dipten ele alınmasına,
çerik-çürük hale gelmiş, enkaz halindeki bir neslin yeniden elden
geçirilmesine, restorasyona tabi tutulmasına ihtiyaç var.
Sorumluluğumuzu çok iyi kavramamız lazım. Mesele dipten ele alınmazsa,
nesillerin ıslahıyla işe başlanmazsa; o nesillere, o masum nesillere,
ruh ve mana köklerinden akıp gelen şeyler tanıttırılmaz, duyurulmaz,
ruhlarına içirilmezse; beyinleri onların elden geçirilmezse, nöronlarına
onların yeni bir adab u erkan talim edilmezse, bu azgınlıklar devam
eder.”
"NESEBİ GAYR-I SAHİH"
Daha da ileri giderek bu kuşağı "nesebi gayr-i sahih" şeklinde tanımlayan Gülen, "Başıboş
nesiller yetişti; ne doğru ne yanlış onu bilmeyen nesiller yetişti. Biz
umursamazlık içinde baktık. Çok defa onları hafife aldık. "Bir avuç'
dedik onlara... ve onlar da azgın, esirmiş insanlar gibi sağa sola
saldırdılar" diye ekledi.
ERDOĞAN’A: “KABADAYILIK YAPMA”
Tepki gösterenler için “azgın” ifadesini kullanan Gülen, Erdoğan’a da
“kabadayılık yapma” mesajını verdi: “Biz de hep böyle plansız projesiz,
azgınlara karşı azgınlıklara karşı tepki göstermek, reaksiyon göstermek
suretiyle sadece karbondioksit atmış oluruz. Kabadayılık yapmış oluruz.
Meselenin dipten ele alınmasına ihtiyaç var. Problemimiz nedir bizim?
Bu nasıl giderilir, nasıl tamir edilir? Meselenin öyle ele alınması,
peygamber yolunda yürünmesi lazım.''
GENÇLER ISLAH EDİLMEK İÇİN EYLEM YAPMIYORLAR!
Gülen cemaati çözüm olarak gençleri “ıslah” etmeyi önerirken,
talepleri konusunda ise herhangi bir ifade kullanmadı. Taksim’deki
gençlerin tepkilerinin başında, kendi yaşam tarzlarına yapılan
saldırılar geliyor. “Beyinleri elden geçirilmek” istendiği için
sokaklara çıkan eylemciler, “ıslah edilmek” değil, gasp edilen
özgürlüklerini ve insanca-onurlu bir yaşam talep ediyorlar.
ANF
Başbakan Erdoğan’ın ağzından çıkanı kulağı duymuyor. Eyvallah. Hazret ne düşünüyorsa onu söylüyor. Aklına geleni de yapıyor.
Sonrası Gezi Parkı…
O böyle yapıyor da, onun “alternatifi” gibi duran Cemaat ne yapıyor?
Bir süredir yazıyoruz; ABD bu hükümeti desteklediği halde, ABD’de
“mukim” bir “imam efendi”, nasıl oluyor da Hükümet’in altını kimi zaman
alenen, kimi zaman “çaktırmadan” oyabiliyor? Yargıda ve poliste, sivil
bürokraside bu “cemaat atağı”nın “sırrı” nedir?
Demiştik ki, çünkü hem ABD, hem de Türk sermayesi Başbakan Erdoğan’ın
“alternatifini” hazırlıyor. Ne öldürüyor, ne olduruyor. Yavaş yavaş…
Ağır ağır… Sinsice. Pusu “atarak”. Her yeri geldiğinde vurarak,
vurduktan sonra “destekleyerek”…
Ne destek ama… Cemaat’in Erdoğan’a desteği, “asılan adama ipin verdiği destek” gibidir.
ABD’nin derin analistleri, çoktan beri AKP hükümetindeki “metal
yorgunluğunu” saptadılar. AKP metalinin zayıflayan molekülü Tayyip
Erdoğan. Ağır bir hastalık geçirdi. O günlerden beri, kafasındaki bütün
“rüyaları” “hızlandırılmış” bir tempoyla hayata geçirmek için akıl almaz
bir enerjiyle koşuyor. Amok koşucusu gibi. Ve ABD’nin, aynı zamanda
“cemaatleşen” Türk derin devletinin analistleri, Türkiye’de “demokratik
bir alternatif” oluşmadan önce, kendi alternatiflerini hazırlamak için
ellerini çabuk tutuyor.
Onların “haklılığı”, tahmin edemeyecekleri bir anda doğrulandı
bile…”Metal yorgunluğu” sinyalleri veren Başbakan birkaç ay içinde on
yıllık “karizmasını” yerle yeksan etti. Metal ha kırıldı, ha kırılacak.
Şimdi şundan emin olabilirsiniz: Devletin bütün gizli katlarında,
siyasi kurumların bütün gizli zirvelerinde, yalnız Türk servislerinin
değil, Ortadoğu ile ilgili bütün küresel güçlerin gri koridorlarında ve
hatta İran’ın, İsrail’in hatta Suriye ve Maliki Irak’ının bir yerlerinde
herkes “Erdoğan’ın alternatifi” üzerine kafa patlatıyor.
Gezi isyanı Erdoğan’ın “rüyasını” kabusa çevirdi. Artık ondan ne “Başkan” olur, ne Cumhurbaşkanı…
O halde bu işin sonucu ne olacak?
Daha şimdiden Zaman Gazetesi’nde ilk işaretler ortaya çıktı bile. Cemaate “merbut” Şahin Alpay dün şunları yazdı:
“Eğer Başbakan değişmeye ikna edilemezse, o zaman ben şahsen yaklaşık
on bir yıldır sürdürdüğü yoğun çalışmalar sonunda ziyadesiyle yorulmuş
olduğu ya da sağlık durumunun göreve devam etmesine izin
vermediğisonucuna varacağım. O zaman çare bulma sorumluluğu halka
düşecek."
“Halka” mı, yoksa “cemaate” mi?
Halkın durumu malum. Onun içinden şu ana kadar Erdoğan’ın alternatifi ne yazık ki çıkmadı. Soralım:
Erdoğan’ın alternatifi Kılıçdaroğlu olabilir mi? Bu soru sorulduğu
anda Türkiye’nin dört tarafından kahkahalar yükseliyor. CHP
bürokrasisinin en son temsilcisinden siyasi bir alternatif çıkmaz. Çünkü
bu arkadaş, kürsüde "lider taklidi" yapıyor.
Erdoğan’ın alternatifi “cemaatin içinde” yatıyor. AKP’nin
bileşimindeki cemaat damarında pek çok Erdoğan alternatifi cirit atıyor.
Bu nasıl bir alternatif?
Daha demokratik mi? Kürt sorununda Başbakan’dan daha barışçı bir seçenek mi? AKP’nin programından daha demokrat mı?
Bu soruya defalarca yanıt verdik. AKP, Erbakan’dan sonra küresel
güçlerin “tıynetine, cibilliyetine, niyetine ve planlarına” en uygun
seçeneğe, yani cemaatçi hegemonyaya geçiş partisi olarak kuruldu. Hiç
kimse kurulur kurulmaz çoğunluğu kazanacağını düşünmedi. O nedenle
“geçiş” uzadı, onbir yılı aştı. Ama işte şimdi bu “geçiş süreci” sona
yaklaşmakta. AKP’den sonrası “cemaat”. Ve bu öyle bir küresel alternatif
ki, genel merkezi bile Amerika’da…
Cemaatin “partileşeceğinden” söz etmiyorum elbette. Bu onun işlevini
bozar. Cemaat’in işlevi devleti ve partileri “cemaatleştirmek”. Bu
nedenle cemaatleştirmek için cemaate ihtiyaç daim. Erdoğan sonrası AKP
kesinlikle cemaatleşecek ya da bölünerek cemaatleşecektr.
Cemaat üzerine düşünür ve bu satırları yazarken, ansızın yan
taraftaki bilgisayar ekranında Fethullah Gülen’in Gezi direnişi ile
ilgili “sohbeti”ne gözüm takılıverdi. Ağdalı bir Osmanlıca ile çok
sıradan bir sokak dilini sentezleştiren bir şahsiyet Gülen. Bununla,
lümpen Türk milliyetçiliği ile, özünden uzaklaştırılmış bir İslam’ın
“eklektik dilini” yaratmış. Gözüme iliştikten sonra Gülen’in sohbette
neler dediğini okudum.
Gülen burada Hükümeti eleştiriyor. Ama sonra dönüyor, Gezi direnişini
eleştiriyor. “Aşırılık” maşırılık dese de asıl eleştiri ağırlığı polise
değil, direnişçilere yöneliyor. Bu nedensiz değil. Çünkü Gülen, gezi
direnişini yapan “genç nesilden” nefret ediyor. Ağdalı Osmanlıca ve
lümpen Türkçe ile karmakırışık sözlerinin arasından çıkan sonuç nedir?
Birkaç alıntıyla anlatayım, önce Gezi’dekiler “kimin çocukları?”
sorusuyla ilgili sözlere bakalım:
“Terbiye sistemlerimizi gözden geçirmemiz lazım. Kimler o çocuklar?
Kimin çocukları o sokaklarda mantıksızca hareket edenler? Hak davası
değil o!"
Gülen “kimin çocukları?” sorusunu sizce neden soruyor? Bu “çocukların”
anne ve babalarını “merak” ettiği için mi? Yoksa ağdalı Osmanlıca
dilinin altında, son derecede kirli, rezil, berbat, utanmaz ve arlanmaz
bir bakla mı gizli? Yanıtı bulmak için bakalım:
“Demek ki, aslında biz bize etmişiz. Tabanda mesele.. toprak
kirlendiğinden dolayı, kuvve-yi inbatiyesini kaybettiğinden dolayı,
atmosferi, ozonu deldiğimizden dolayı, güneş şuaları ters geldiğinden
dolayı, her şey aleyhte cereyan ettiğinden dolayı, böyle nesebi gayr-i
sahih bir kısım hadiseler ve onu temsil eden bir kısım nesiller
oluşuyor.”
İşte böyle…
Alengirli konuşmanın laf kalabalıklığı ile kamufle edilmiş olan “kimin
çocukları” sorusunun yanıtı çirkin: “Nesebi gayri sahih nesil”…
“Nesebi gayri sahih” ne demek? Gezi isyanını gerçekleştiren “nesil”
yani “kuşak”, yani “jenerasyon” bundan bir şey anlamaz. Gülen’in
kendileri ile ilgili sarfettiği sözün ne anlama geldiğini bilmez. O
halde biz açıklayalım:
“Nesebi gayri
sahih” demek, Türk “ahlak sözlüğüne” göre, “piç” demek… Annesi, babası
belli olmayan demek. “Türk ahlak sözlüğüne” göre, ''büyük bir ahlaksızlık
sonucunda dünyaya gelmiş çocuk'' demek… Kirli sözcük “zina” denilen
sözcükle bağlı…
Ve Gülen bu “piçleri” nasıl yetiştirmeliyiz diye kendi kendine
soruyor. “Nasıl yaparsak bu nesiller insan olarak yetişir; tahribatları
tahribatla karşılamak değil de, tahribatları tamiratla gidermeye çalışan
bir nesil yetişir?”
Onun kafasında “zina sonucu dünyaya gelen” “nesebi gayri sahih” nesiller “insan” haline getirilecek şekilde eğitilmeli…
Erdoğan’ın “ayık kafalı nesil” teorisinin alternatifi işte bu…
Cemaat dediğimiz zaman büyük bir kitleden söz ediyoruz ve elbette bu
kitlenin “samimiyetinden” en küçük bir kuşku bile duymuyoruz. Cemaati
oluşturan “neslin”, “sapkın bir nesil” olduğunu da düşünmüyoruz. Şunu
söylüyoruz: Gülen’in bu yaklaşımını, Hüseyin Gülerce’nin bile
onaylayacağını sanmıyoruz.
Bütün bu yazdıklarımız Gülen cemaatine hakim olan zihniyeti sergileme amacı taşımıyor.
Bu yazının bütün amacı, tek bir saniye bile kaybetmeden, AKP
rejiminin demokratik alternatifini yaratmak için kolları, paçaları
sıvamanın zorunluluğunu anlatmak. Geciken “alternatif” beş para etmez
çünkü.
Gezi isyanı tüm Türkiye’ye yayıldı. Nasıl “tek ayaklı” Kürdistan
isyanı düzeni değiştirmeye yetmediyse, onu yalnızca geriletip, barışa
zorlamanın dışında elle tutulur bir demokratik sonuç henüz alınamadıysa,
“tek ayaklı” Gezi isyanı hiç bir sonuç alamaz. İsyan “iki ayak”
üzerinde durduğu zaman kalıcı barışa, gerçek demokrasiye, özgürlüğe,
eşitlik içinde refaha yol açar…Rodos heykeli gibi; bir ayağı Gezi’de,
diğer ayağı Amed’deki Şex Sait meydanında… ani dünyanın “sekizinci
harikası”…
O nedenle, dün HDK’nin Galatarasay’dan Taksim Gezi Parkına yaptığı
yürüyüşün tarihi bir anlamı var. Bu yürüyüşü örgütleyenleri büyük bir
heyecanla selamlıyorum. Çünkü bu yürüyüş, Gezi’yi Amed’le birleştirme
yürüyüşü. HDK, tam da işlevine uygun olarak Türkiye ile Kürdistan
arasındaki köprüyü kuruyor.
Bu yürüyüş, Erdoğan ve Gülen’in demokratik, halkçı, cinsiyet
özgürlükçü, ekolojik ve eşitlikçi, komünal alternatifini yaratma
yürüyüşü.
Türkiye tarihinde yaşamadığı kadar önemli bir dönemden geçiyor.
KCK’nin “Kürtler inisiyatif almalı” çağrısı, işte bu tarihi dönemin
ruhuna uygun bir çağrı olarak, milyonlarca özgürlükçü Kürdün, barışı ve
çözümü sağlayacak olan demokratik alternatif yaratma görevini
hatırlatıyor…
Amed Gezi’ye aksın, Gezi Amed’e… Alternatif ve Türkiye’nin demokratik istikrarı burada yatıyor…
Bu gerçekleştiği zaman, asıl o zaman Cemaat de kendi işlevine
dönerek, kendini “eğitmiş” olacak, yeni nesillerle barışacak, bütün
dinler, mezhepler ve tarikatlar asıl misyonlarına dönecek, insanlığın
saadeti yolunda, adaletli bir toplum için vaaz verecek; Alevi Sünniyle,
Nusayri Şafiyle, Müslüman Hristiyanla kucaklaşacak…
ANF