Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne ulaşan savunmasında PKK Lideri
Abdullah Öcalan’ın ‘Kültürel Soykırım Kıskacında Kürtleri Savunmak’ adlı
son savunmasında İmralı’daki çözüm ve çatışma süreçlerini
değerlendirdi.
Öcalan, İmralı sürecinin çelişkili bir süreç
ortaya çıkardığını, kendisi şahsında çözüm yanlılarıyla karşıtları
arasında büyük bir çekişme yaşandığını belirten Öcalan, “Çatışma
başlangıçta her iki tarafın iç bünyesinde de devam etti. PKK’nin
2005’ten itibaren kendisini KCK temelinde çözümleyici bir güç olarak
netleştirip sunması, TC içindeki iktidar tartışmasını ve çatışmasını
hızlandırdı. AKP bu süreçten başarısız çıktı. Gerçekten karmaşık ve
kurnazca sahnelenen bu planın başarısı önündeki tek engel PKK gibi
görünüyordu. Dolayısıyla hamle tüm yönleriyle PKK’nin tecridine ve
silahsızlandırılmasına kilitlendi. Bu temelde tüm güçler kullanıldı.
Takke düştü kel göründü misali kendini açığa vurmayan güç neredeyse
kalmadı. Kürt sorunu bu kapsamda daha da karmaşık bir hal aldı” şeklinde
değerlendirdi.
AKP’nin iktidardaki konumunu pekiştirdikçe, Kürt
sorununun çözümü konusunda teorik ve pratik olarak dürüst hiçbir
hazırlığı, çabası olmadığının ortaya çıktığının görüldüğünü belirten
Öcalan, son savunmasında süreci ayrıntılı bir şekilde değerlendirdi.
Miadını
dolduran ulus-devlet çıkmazının Kürt sorununu bir yumağa çevirdiğini,
dolayısıyla çözüm ve barışın demokratik ulustan geçtiğini vurgulayan
Öcalan, savunmasında, Kürt sorununun çözümüne ilişkin gelişen diyalog
evrelerine de yer veriyor. Öcalan, son dönemlerde gerçekleşen diyalog ve
müzakerelerde devletin bazı kesimlerinin iyi niyet sergilediğini ancak
AKP’nin tasfiye amacıyla sürece yaklaştığını belirtiyor.
PKK’NİN TAVRI
PKK’nin
Kürt sorununu demokratik ulus anlayışı çerçevesinde çözmek istediğini
ifade eden Öcalan, ancak bunu demokratik siyasetle mi yoksa devrimci
halk savaşıyla mı geliştireceğinin ise karşı tarafın yaklaşımlarına
bağlı olduğunun altını çiziyor. PKK’nin şimdiye kadarki mücadelesinin
esas olarak Kürt sorununu görünür kılma amacına yönelik olduğunu
belirten Öcalan, PKK’nin yaklaşımını şöyle açıklıyor:
“PKK önce
ideolojik argümanlarla sorunun varlığını kanıtlamaya çalıştı. Türk
solunun dahi soruna realist yaklaşmaması, ülke ve ulus bazlı düşünme ve
örgütlenme gereğini ortaya çıkardı. PKK’nin ad olarak ortaya çıkması da
yaşanan süreçle bağlantılıdır. İnkârcılığın ince yöntemlerle solda da
sürdürülmesi, ayrı kimlikler temelinde örgütlenme ve eylemliliği gündeme
taşıdı. Türk ulus-devletinin geleneksel inkâr ve imha politikası bu
sürecin herhangi bir politik çözüm arayışıyla ele alınmasına imkân
vermeyince, tersine bu arayışı 12 Eylül darbesine doğru tırmandırılan
faşist terörle karşılayınca, PKK’nin devrimci halk savaşı hamlesi tek
seçenek olarak gündeme geldi. Bu durumda PKK, ya Türkiye’nin demokratik
sol grupları gibi tasfiye olacak ya da direnişte karar kılacaktı.”
15 AĞUSTOSUN ETKİSİ
15
Ağustos hamlesinin Kürt varlığını kanıtlama amacına daha yakın olduğunu
belirten Öcalan, Kürt sorununun savaşa dönüşmesinde 12 Eylül’ün payını
ise, “Kürt sorununun ideolojik kimlik sorunu olmaktan çıkıp savaş
sorununa dönüşmesinde, sistemde örtülü olarak yürütülen inkâr ve imha
politikasının 12 Eylül faşizmiyle açık terör halinde sürdürülmeye
çalışılmasının belirleyici payı vardır“ sözleriyle ifade ediyor. İnkâr
ve imha politikasının sadece gizli ve örtülü olarak sürdürülmediğini
vurgulayan Öcalan, bu politikanın 80 yıllık uygulamaları sonucunda
Kürtlerde önemli bir yabancılaşmaya yol açtığını ve bunun ancak 15
Ağustos ile kırıldığını şöyle açıklıyor:
“Kürtler kendi
varlıklarını terk etmeye zorlanmıştı. Kendine yabancılaştırılan bir halk
ve toplum gerçekliği söz konusuydu. 15 Ağustos hamlesi esas olarak bu
yabancılaşmayı kıracak, böylelikle inkâr ve imha politikasını ve
sonuçlarını boşa çıkaracaktı. Bu anlamda önemli oranda başarılı
olunduğunu belirtmek gerekir. Yani Kürtlük yeniden gün yüzüne çıkıyor,
Kürtlerin kendilerince kabul edilen bir olguya, realiteye dönüşüyordu.
Kabul görme devletler katında da gerçekleşmişti. Sorunun kabul görmesi
çözülmesi anlamına gelmiyordu. Çözüm niyetleri ortaya çıkmayınca,
çatışma ve sınırlı savaş ortamı yozlaşarak devam etti. Her iki taraf da
sorunu askeri zorla çözme konumundan uzaktılar. Zaman zaman bu şansı
elde etseler de, kullanma yeteneğini gösteremediler.”
İMRALI’DAKİ ÇATIŞMA SÜREÇLERİ
93’ten
98’e kadarki süreçte gelişen çözüm şanslarına ve arayışlarına da
değinen Öcalan, “1993’deki çözüm şansı sabote edilince, çatışma süreci
daha da acımasızca ve yozlaşarak devam etti. Bu anlamda 1993-1998 dönemi
taraflar açısından askeri çözüm şansının boşa çıkarılması biçiminde de
ifade edilebilir” diyor. “1993’teki politik arayış komplo ve
suikastlarla boşa çıkarılmasaydı, hem Kürt sorununun çözümünde hem de
TC’nin yapılanmasında çok daha pozitif bir dönem başlayabilirdi” diyen
Öcalan, bu tarihi fırsatın kaçtığını veya kaçırıldığını vurguladı.
Öcalan, 1997-98’deki çözüm arayışlarının da aynı akıbete uğradığını veya
uğratıldığını anımsatarak, “Aynı komplocu ve suikastçı güçler siyasi
çözüme şans tanımadılar” diyor.
İmralı’da başlayan çözüm ve
çatışma süreçlerini değerlendiren Öcalan, bu süreçteki çözüm
yanlılarıyla karşıtları arasında yaşanan çekişmede, tavrını KCK’den yana
koyduğunu ifade ediyor. İmralı sürecinin çelişkili bir süreç ortaya
çıkardığını, kendisi şahsında çözüm yanlılarıyla karşıtları arasında
büyük bir çekişme yaşandığını belirten Öcalan, “Çatışma başlangıçta her
iki tarafın iç bünyesinde de devam etti. Fakat PKK’nin 2005’ten itibaren
kendisini KCK temelinde çözümleyici bir güç olarak netleştirip sunması,
TC içindeki iktidar tartışmasını ve çatışmasını hızlandırdı. Bu
tartışma ve çatışma Kürt sorununun çözümünde kilit rol oynuyordu. A.
Öcalan hem PKK’ye hem de TC’ye karşı tavrını KCK çözümünden yana koydu”
ifadelerini kullanıyor.
DİYARBAKIR KONUŞMASI ÖNEMLİ BİR TAKTİK HAMLE
İmralı’da
devlet çevreleriyle başlayan diyalog sürecinde AKP’nin payının pek
olamadığına dikkat çeken Öcalan, AKP’nin PKK’yi tasfiye temelinde çözüm
arayışına girdiğine dikkat çekiyor. Öcalan, bu diyalog dönemine şöyle
değiniyor:
“Tam uzlaşmış olmasalar da, devlet kurumlarıyla
yeniden diyalog süreci başladı. Diyalogda AKP’nin payı pek yoktu. Bu bir
devlet inisiyatifiydi. AKP’nin 4 Mayıs 2007’de Dolmabahçe gizli
mutabakatıyla Genelkurmay Başkanlığıyla, daha sonra 5 Kasım 2007’de ABD
ile uzlaşması, durumu daha da karmaşık hale getirdi. AKP hükümeti PKK’yi
tasfiye temelinde çözüm arayışına girdi. Göstermelik bazı haklar
(Kürtçe kurs, çok kısıtlı yayın serbestîsi) karşılığında dış destekler
de sağlanarak, savaş yeni boyutlara taşındı. Başbakan Erdoğan, 2005’te
Diyarbakır’daki konuşmasında önemli bir taktik hamle yaparak, Kürt
sorununa çözüm vaadinde bulundu. Bu vaatlerde PKK’yi tecrit etme ve
AKP’ye destek sağlama temelinde adı geçen sözde bireysel haklara dayalı
niyetler söz konusuydu.”
AÇILIM EŞİTTİR KCK OPERASYONLARI
AKP’nin
yoğunca gündeme koyduğu Kürt sorununa demokratik açılım projesinin Kürt
Haması’nı yaratma projesi olduğunu vurgulayan Öcalan, KCK
operasyonlarının gerçek amacına değiniyor. Öcalan, bu konuyu şöyle
açıyor:
“Üzerinde oldukça çalışılmış, ABD, AB ve komşu ülkelerin
yanı sıra içte diğer devlet partileri, birçok basın yayın kuruluşu ve
sivil toplum örgütüyle yeniden örgütlendirilmiş, Kürt işbirlikçilerin
desteğinin sağlandığı bir tasfiye planı ‘demokratik açılım’ adı altında
piyasaya sunuldu. Ayrıca pratikte eskisinden katbekat arttırılmış,
askeri, siyasi, ekonomik, kültürel, psikolojik ve diplomatik cephede
yoğunlaştırılmış topyekûn bir seferberlik ve eylem hamlesi planla
birlikte uygulamaya konuldu. Yeni milis güçler eskinin Ülkücüleri ve
Hizbullah’ı değil, bizzat AKP hükümetinin yönetimi altında geliştirilen
ve çok parçalı inşa edilen bir nevi ‘Kürt Haması’ydı. Deniz Baykal’ın
CHP’siyle ordu içinde bazı komutanların da başlangıçta uzlaştığı ve
desteklediği plan ve hamle buydu. Devlet içinde bazı kurumların önemli
muhalefetiyle karşılaşsa da, bu planın yürütülmesinden çekinilmedi. KCK
operasyonları bu plan ve uygulamaların can alıcı bir parçasıydı. Hava
saldırıları ve Güney Kürdistan’a icazetli operasyonlar da aynı plan
kapsamındaydı. Planın ve uygulamaların arkasında 2002-2004
tasfiyecilerinin sergiledikleri tavrın ve geliştirdikleri ilişkilerin de
önemli payı olduğunu önemle belirtmek gerekir.”
HAMLE TÜM YÖNLERİYLE PKK TECRİDİNE KİLİTLENDİ
Demokratik
açılıma bel bağlayan AKP’nin bu süreçten başarısız çıktığına işaret
eden Öcalan, “Gerçekten karmaşık ve kurnazca sahnelenen bu planın
başarısı önündeki tek engel PKK gibi görünüyordu. Dolayısıyla hamle tüm
yönleriyle PKK’nin tecridine ve silahsızlandırılmasına kilitlendi. Bu
temelde tüm güçler kullanıldı. Takke düştü kel göründü misali kendini
açığa vurmayan güç neredeyse kalmadı. Ama hem kendini KCK olarak
demokratik ulus çözümü temelinde sunması ve pratikleştirmesi, hem de
daha önceki yetersizlikler ve saplantılardan önemli ölçüde arındırması
PKK’nin tasfiyesini imkânsız kılıyordu” değerlendirmesinde bulunuyor.
Demokratik
açılımda başarısızlığı tasdiklenen AKP’nin, bu durumu kullanarak, ordu
işbirliğiyle iktidarını sağlamlaştırdığına dikkat çeken Öcalan, bunun
üzerine Kürt halkının varlığını koruma özgürlüğünü sağlama aşamasına
geçişini şu sözlerle açıklıyor:
“AKP’nin belki de ilk defa
ordunun önemli bir kesimiyle hayata geçirmeye çalıştığı bu planın boşa
çıkacağı aslında daha başından belliydi. Ama AKP bu planı ordunun da
dolaylı desteğiyle iktidara iyice oturma temelinde kullanmaktan geri
durmadı. Denedikçe ve iktidardaki konumunu pekiştirdikçe, Kürt sorununun
çözümü konusunda teorik ve pratik olarak ciddi ve dürüst hiçbir
hazırlığı, çabası ve inancı olmadığı halde, mal bulmuş mağribi misali
sarıldığı ‘demokratik açılım’ sözcüklerini sakız gibi çiğnemeye devam
etti. Kürt sorunu bu kapsamda daha da karmaşık bir hal aldı. Karşısında
anlamlı ve onurlu bir barış ve demokratik çözüm şansını bulamazsa, bu
sefer ‘varlığını koruma ve özgürlüğünü özgücüyle sağlama’yı esas alacağı
topyekûn bir direnme ve özgür yaşam aşamasına girdi.”
SİYASET Mİ DEVRİMCİ HALK SAVAŞI MI?
PKK’nin
çözümü demokratik ulus inşasında gördüğünü vurgulayan Öcalan,
“Demokratik toplum olmadan sosyalizmin inşa edilemeyeceğini netçe
yaşayan PKK, Kürt sorununun çözümünü demokratik ulus inşasında gördü.
Şimdiki sorun kayması, bu amaca demokratik yasal siyasetle mi, yoksa
topyekûn devrimci halk savaşımıyla mı varılacağına ilişkindir” diyor.
PKK’nin,
Kürt sorununun çözümünde yaşadığı tıkanmayı ulus-devlet iktidarını
kapsamlı bir çözümlemeye tabi tutarak aşmaya çalıştığını belirten
Öcalan, . PKK’nin ideolojik ve politik oluşumundaki reel sosyalist
ulus-devlet etkisinin kendisini en çok devrimci halk savaşımının
tırmandığı 15 Ağustos 1984 hamlesinde gösterdiğini ifade ediyor.
Kapitalizmin
ulus-devlet handikabına alternatif bir proje sunan Öcalan, Kürt
sorununa ilişkin temel çözüm ilkesinin demokratik ulus olduğunu ve bunun
somut ifadesinin ise KCK olduğunu vurgulayarak, “Çıkardığım temel
sonuç, sosyalistlerin ulus-devlet ilkesinin olamayacağı, ulusal soruna
ilişkin temel çözüm ilkesinin demokratik ulus olması gerektiğidir. Bunun
somuttaki ifadesi ise KCK deneyimidir” diyor.
Ulus-devletten
arınan PKK’nin çözüm modelinin demokratik ulus olduğunu vurgulayan
Öcalan, sosyalizmin ise kapitalizmi aştıkça alternatif olabileceğini
belirterek, “Dönüşüm geçiren PKK’nin Kürt sorunu temelinde ulusal
sorunlara getirdiği yeni çözüm modeli, her tür ulus-devletçilikten
soyutlanmış, arınmış demokratik ulustur” ifadelerini kullanıyor.
ÇÖZÜM MODELİ: KCK
KCK’nin
demokratik ulusun çözüm modeli ve pratikleştirmesinin ifadesi olduğuna
vurgu yapan Öcalan, şu hususların altını çiziyor:
“KCK,
Kürt sorununda ulus-devletçilikten arınmış, sadece Kürtler için değil,
tüm etnik ve ulusal topluluklar için geçerliliği olan demokratik ulus
çözüm modeli olarak önerme ve pratikleştirmenin ifadesidir. KCK barışın
ve çözümün yolunu kapitalist modernitenin üçlü sacayağını (ulus devlet,
azami kâr ve endüstriyalizmi) terk etmekte ve ona karşı demokratik
modernite unsurlarını (demokratik ulus, kârsız sosyal pazar ekonomisi ve
ekolojik endüstri) alternatif kılmakta bulur.”
DEMOKRATİK ÖZERK YÖNETİM
Öcalan,
başta Türk ulus-devleti olmak üzere; İran, Irak ve Suriye
ulus-devletlerinin ve hatta Kürt Federe Devletiyle, Kürt sorununda
barışçıl ve siyasi yaklaşımla çözümün, ancak Kürt halkının demokratik
ulus olma hakkını ve bu hakkın doğal sonucu olarak demokratik özerk
yönetim statüsünü kabul etmeleriyle mümkün olduğunu vurguluyor. KCK’nin
pozisyonunun, bu temelde barışa ve siyasi çözüme elverir durumda
olduğunu belirten Öcalan, “Barış ve siyasi çözümün önündeki engel, bu
devletlerin Kürtlere dayattıkları örtülü kültürel soykırım projesi,
politikaları ve uygulamalarıdır” diyor.
BOP VE KÜRTLER
Küresel
kapitalist hegemonyanın kültürel soykırımcı ulus-devletlere BOP
kapsamında dayattığı çözümün iki yönlü geliştirilmeye çalışıldığını
ifade eden Öcalan, “birinci yön; Erbil merkezli Kürt federe ulus-devlet
oluşumudur ve uzun vadeli ulus-devletçi çözümün ilk adımı olarak hayata
geçirilmektedir. İkinci yön; Diyarbakır merkezli, ‘bireysel ve kültürel
haklar’ temelli Kürt sorunu çözümüdür. AB ve ABD’nin özellikle AKP
Hükümeti yoluyla hayata geçirmeye çalıştığı bu yol, dolaylı veya direkt
olarak Erbil Federe Kürt Devletiyle bütünlük içinde yürütülmeye
çalışılmaktadır” diyor. Öcalan, bu iki çıkış yolunun, PKK’den ve KCK
somutunda demokratik siyaset çözümünden kurtulma ve onları tasfiye
etmenin karşılığı olarak, kültürel soykırımcı ulus-devletlere
dayatıldığını ifade ederek, halk desteğinden kopuk olduğu için, küresel
kapitalist hegemonyanın dayattığı bu çözüm projesinin başarı şansının az
olduğuna dikkat çekiyor.
Demokratik ulusal dönüşümlerinin
Kürdistan’daki somut ifadesi olarak gördüğü KCK’yi Ortadoğu’daki
demokratik modernite çözümünün yolu olduğunu ifade eden Öcalan,
Kürdistan’ın daha şimdiden bir bakıma 21. yüzyılda devrimin ve
karşıdevrimin odağı durumuna geldiğini söylüyor. Öcalan, demokratik
ulusal dönüşümlerin Kürdistan’daki somut ifadesi olarak KCK’nin,
Ortadoğu’daki demokratik modernite çözümünün yolunu aydınlattığını
vurguluyor.
YA ANAYASAL YA DA DEVRİMCİ ÇÖZÜM
Çözümün
artık kendini dayattığı bir aşamaya geldiğine işaret eden Öcalan, ya
anayasal bir çözümün gelişeceğini ya da KCK’nin tek taraflı ve devrimci
tarzda kendi demokratik otoritesini inşa etme ve savunma yoluna
gideceğini belirtiyor. Günümüzde KCK çözümünün yol ağzında olduğunu
ifade eden Öcalan, şunları kaydediyor:
“Ya sorunların barış ve
demokratik siyaset yoluyla çözümü demokratik anayasa yöntemiyle
geçekleştirilecektir. Ülkelerin hem devlet, hem de ulus olarak
bütünlüğünü mümkün kılan bu çözüm radikal demokratik dönüşümleri
gerektirmektedir. Ya da eğer öncelikle arzu edilen bu yol ısrarla
engellenirse, geriye KCK’nin tek taraflı ve devrimci tarzda kendi
demokratik otoritesini inşa etme ve savunma yolu kalacaktır. Bu yolda
başarıyla yürümenin birçok unsuru mevcuttur. Otuz yılı aşkın bir
tecrübeye sahip olan PKK’nin ideolojik ve politik kılavuzluğu, halkın
devrimci savaşımla denenmiş güçlü desteği, özsavunmayı her alanda
yapabilecek askeri gücü, geniş iç ve dış ilişki ağları KCK’nin
demokratik ulusu inşa etmesine, yönetmesine ve korumasına imkân
vermektedir. Bu yol bir daha eskiden yaşanan tıkanmaya uğramayacaktır.
Devlet ulusçuluğunu değil demokratik ulusu hedeflediğinden, her zaman
çözüm ve barış yanlısı, ulus-devlet güçleriyle diyalog ve müzakereye
açık olduğu gibi, bunda başarılı olmazsa kendi asli yolunda özgüçleriyle
demokratik ulusu başarıyla inşa etmeyi sürdürecek, yönetmesini ve
korumasını bilecektir.”
ANF NEWS AGENCY