Kürt meselesi öyle bir hale geldi ki artık ne Türkler ve Türkiye eskisi gibi kalabilir ne de Kürtler ve Kürdistan.
Eskisinden
tamamen farklı yeni bir durumla karşı karşıyayız. Dolayısıyla önce
bunun farkına varmak, sonra tartışmak ve a’dan z’ye yeni tanımlar yapmak
gerekiyor.
Bundan böyle artık Türkiye’nin bölgenin ve dünyanın
sahnesinde bir aktör olarak Kürtler de var; Kürdistan’da. Var ve, Türk
kardeşlerimizin o çok sevdikleri ifadeyle ‘sonsuza kadar‘ da var olacak.
Elbette,
Türklerle birlikte mi, yoksa onlardan ayrı mı varolmaya devam edecek
sorusuna zaman yanıt verecek. Bunun kararını Kürtlerden önce Türkler
verecek.
Bana kalırsa Türkiye, ırkçı Kemalist ve ümmetçi İslamcı
mastürbasyondan ve içi boş gururdan arınıp kurtulmadıkça Kürtlerle
eşitlik ve özgürlük temelinde birlikte yaşamayı kabul etmeyecektir.
Irkçı ve dinci gericiliğin zehirlediği toplum bunu kolay kolay hazmetmeyecektir.
Türk
toplumun bunu kabul etmesi için ciddi bir ‘kırılma‘yaşaması gerekiyor.
Bunun da yolu Kemalist ve İslami elitin uzlaşı içinde PKK’yle bir masa
etrafında oturmasından, onunla karşılıklı el sıkışmaktan geçiyor.
Kimilerine imkansız gibi gelse de Türkiye’nin önünde bundan başka bir yol bulunmuyor.
Türkiye
bunu yapmaz, Erdoğan’ın savaş arabasına biner ve dolu dizgin Kürtlerin
üzerine gider, bu mazlum halka da Ermenilere, Asuri Süryanilere ve
Rumlara yaptığını yapmaya yeltenirse olacaklar bellidir; Kürtler ağır,
çok ağır bir bedel öder ancak, Türkiye de artık Malatya’dan ötesine
geçemez.
Edirne-Malatya arasına çekilir ve Anadolu’daki ‘bin yıllık‘egemenliğini yitirir.
İşin
şakaya gelir yanı yok. Yeni durumu anlamamanın, PKK’yi hafife almanın,
Kürtleri yeniden tepelemeye soyunmanın faturası ağır, çok ağır
olacaktır.
Bu nedenle Türkiye‘nin Erdoğan’ın nefretini
frenlemesi, onun geri çekmesi, aklı selimi seçmesi; Kürt ve Kürdistan
sorununun bütün boyutlarını içeren bir çözüme samimi olarak yönelmesi ve
bunu garanti etmesi gerekir.
Bunu yapması; Kürtler gibi Türkleri
de tüketen savaşı sona erdirmesi, Edirne’den Kerkük’e Türk-Kürt
ilişkilerini yeniden düzenlemesi halinde Kürtlerin varlığı korku ve
kaygı olmaktan çıkacak, motivasyon kaynağına dönüşecektir.
Kürtler bugün bölgenin hızla yükselen en önemli gücüdür.
Bazı
bölge devletlerinden bile güçlüdür. Ne Türkiye ne de İran için kolay
lokma değildir. Dolayısıyla Türkiye‘nin çok iyi düşünmesi, sorumlu ve
dikkatli davranması gerekmektedir.
Ya Erdoğan‘ı geri çekecek ve
onu çözüme yönlendirecek ya da felakete gidecektir. Mesele bu kadar
basittir. Türkiye kritik bir eşiktedir.
Bu kritik eşikte Kürtlerin tercihleri ise nettir.
Kürtler
Türklerle birlikte yaşamak istemektedir. Açık konuşalım bunu Türklerin
kara kaşına, kara gözüne aşık oldukları için değil, o ülkede, o
topraklarda hakları olduğu ve geleceğe dair çıkarları bunu gerektirdiği
için istemektedir.
Kürt halkı ayrılmak istememektedir ama, bu zulme daha fazla katlanmak niyetinde de değildir.
Küreselleşme
çağında; özyönetimin muhtarlıklara kadar yaygınlaştığı, farklı din, dil
ve etnik kimliklerin birarada barış içinde yaşadığı ‘mülti-kültürel‘
dünyada bile Türk devletinin Kürtlerin kimliği, dili ve kültürel
haklarını pazarlık unsuru yapması, lütufkar davranması ve özerkliğe
karşı savaş açması, PKK’li olsun olmasın her Kürdü rencide etmektedir.
Evet,
çoğu Kürt‘ün gönlünden birlikte yaşamak geçiyor; Yalnız Türklerle de
değil, o coğrafyanın Ermeni, Asuri Süryani, Rum, Yahudi, Laz, Çerkez,
Azeri vd. bütün halklarıyla çokkültürlülük ve gönüllü birliktelik
temelinde, sınırların ve kimliklerin çok ötesinde, barış içinde birarada
yaşamak geçiyor ama, Türk devleti ve AKP Hükümeti’nin bu küstah,
buyurgan, lütufkar ve hepsinden önemlisi kan dökmeye meyilli olması işi
zorlaştırıyor.
Son haftalarda 40 asker ve polis hayatını
kaybetti. AKP ve yandaşları bunu savaş gerekçesi yapmış bulunuyor. Fakat
seçim öncesinde ve ateşkes sürecinde öldürülen 40 PKK’liden kimse söz
etmiyor.
Ölümden rahatsız olanların her şeyden önce öldürmemesi gerekiyor.
Erdoğan,
‘devlet silah bırakmaz‘ diyor. Ona‚‘ önce sen devleti ırkçı Türkçülüğün
tekelinden çıkar, herkesin devleti haline getir ondan sonra konuş’ diye
seslenmek gerekiyor.
Türkiye şimdi yaşamsal derece önemli bir
sınavdan geçiyor. Elbirliği içinde bu savaşı süratle durdurması
gerekiyor. Türkiye ve onun hırsı boyundan büyük Başbakanı, PKK’yi
bitireceğini; Kürtleri tepeleyeceğini ve bu sorunu tarihte olduğu gibi
tedip ve tenkille çözeceğini sanıyorsa ciddi ciddi yanılıyor.
PKK
bugün, dağdaki 7-8 bin gerilladan, 500 bine yakın milisten, 10
milyonluk halk kitlesinden ibaret değildir. Artık bunların çok
ötesindedir. PKK, Kürdistan‘ın 200 yıllık isyan birikimidir. Kendisine
uzak veya yakın, kendisinden ayrılan ya da sorun yaşayan onurlu bütün
Kürtler adına yükselen bir gelecek otoritesidir.
PKK, Ortadoğu’da
kurulmakta olan dengelerin odağına yerleşmiştir. Kürtlerle birlikte
yaşamak istiyorsa şayet Türkiye’nin PKK’yi merkez alan bir siyaset
izlemesi gerekmektedir. PKK’nin birlikte yaşama iradesini güçlendirici
bir siyaset üretmelidir.
Kürtlere parya muamelesini reva gören
Erdoğan, belli ki bunun bilincinde değildir ama, Türkiye de Erdoğan’dan
ibaret değildir ve artık bunu göstermelidir.
Elbette PKK de yeni
dönemin yüklediği görev ve sorumlulukların bilinciyle hareket etmelidir.
Bütün zorluklarına rağmen demokratik mücadeleyle çözüm sürecini
güçlendirmeye devam etmelidir.
GÜNAY ASLAN