Merhaba, Demokrasi Mücadelesinin Neferleri Olan Dostlar!
Toplu bir şekilde Nisan 2009'dan itibaren Siz DTP eşbaşkan yardımcıları, yönetici ve üyelerine yönelik gözaltı ve tutuklamalar, 2010 yılında da hızını kesmeden İHD gibi farklı demokratik yapılarda görev yapan kişileri de kapsamış, BDP'nin kuruluşuyla birlikte yeni partinin belediye başkanları, yönetici ve üyeleriyle devam etmiştir.
Vicdan sahipleri, bu durumun bir zulüm olduğunu biliyorlar. Peki, bu zulme maruz kalan sizlerin nedir ortak paydası? Niye bunca hakaret ve haksızlığa uğratılıyorsunuz?
Sizlerin Kürt olmanız,
Yıllardır savaştan ve kandan nemalananlara karşı her platformda bas bas bağırmanız,
İfşasını siyasi iktidarın kendisine mal ettiği, Fırat'ın doğusunu kan gölüne çeviren, batısını da çevirmek için planlar kuran Ergenekon zihniyetini teşhir etmek için sarfettiğiniz mücadeleniz,
Yurt içinde yürüttüğünüz mücadele kadar yurtdışında da Kürtlerin ve ezilen her kesimden mazlumun sesi olmanız,
Başkanı, yöneticileri, üyeleri olduğunuz kuruluşlarınızla, savunduğunuz dava uğruna canlarından, mallarından olanların mirasına sahip çıkmanız; bu mirasa sahip çıkarken dürüstlüğün, samimiyetin gerekliliğini hiçbir zaman unutmadan kirli siyasetten, nemalanmalardan, kişisel ihtiraslardan, zevk ve sefadan uzak bir şekilde, bir örneklik sergilemeniz,
Yerel yönetici ve sivil toplumcu olarak başarılı örnekler segilemiş ve sergilemeye devam ediyor olmanız,
Kendi çıkarlarına göre düzenlenmiş seçim kanunlarıyla avantajlı duruma sahip olanlara karşı, pes etmeden alternatif yollar arayan, kıt maddi imk‰nlarla, devletin hazinesini arkalarına almış güçlere karşı seçim mücadelesi vermenizin neticesinde bu mücadelede zaferle çıkmış olmanız,
En zor anlarda bile doğru yerde durup, doğru olanı seçerek, yürüttüğünüz onurlu davanın olmazsa olmaz istemlerini söz konusu yaptığınızda, güvenlik tedbirleri yetmiyormuş gibi, bürokrasisi, siyasi iktidar ve muhalefeti ile birlikte topyekžn seferberlik ilan eden güçlere karşı 'kesmeye gelir ama çekmeye gelmez boynum' anlayışıyla dimdik mücadele etmeniz,
Öldürülerek kimisi kör kuyu diplerine atılmış, kimisi bir dağın başında, kimisi kimsesizler mezarlığına gömülmüş insanların kemiklerini, onları bu hale getirenlerle yüzleştirmek ve ailelerini, ortaya çıkarttığınız bu kemiklerin konulduğu bir mezara kavuşturmak için sığınılan biricik liman olmanız,
Yaptığınız ve daha da yapacaklarınızı saymakla bitiremeyeceğim pek çok önemli işler...
İşte budur ortak paydanız. İşte budur size reva görülen haksızlığın nedeni.
Sizler, arzu edildiğinde çözümü kolay ama yıllardır çözümsüz bırakılan bir sorunun neden olduğu ağır yükün şerefli taşıyıcılarısınız.
Davanızın samimi erleri, halkınızın yılmaz hamallarısınız.
Sizler, her onurlu Kürt gibi, kendilerine reva görülen haksızlık ve hukuksuzluğa karşı mücadelede alıkonulup gözaltına alınırken; kiminiz evin merdivenlerinde, kiminiz yatağında tatlı uykusunda olan minik yavrularınızı geride bırakarak yürüdünüz karakollara.
Haksızlık ve haksızlara karşı mücadelede sembol haline gelen sizler, tıpkı 12 Eylül cuntacılarının yaptıkları gibi, aklınıza dahi gelmeyeni başınıza getirerek elleriniz kelepçeli bir şekilde mahkemeye çıkarıldınız. Sizlere yöneltilen sorular, insanı güldürdüğü gibi bir o kadar da düşündüren tarzda trajikomik olduğu için bunun üzerinde durmaya bile gerek yok.
Sonuç olarak sizler mazlumlar adına siyaset yapmış, insan haklarını savunmuş; bu uğurda canlarından, yurtlarından, mallarından, sevenlerinden olmuş onurlu kişilerin mirasına en zor şartlarda bile sahip çıkan kişilersiniz. Sizlere bu eziyet ve cefa reva görülürken, sadece kendine müslüman, sadece kendine solcu, sadece kendine demokrat düşünce çemberinin gittikçe genişlediği bir ülkede, önemli olan bizlerin sizin ateşlediğiniz demokratik mücadele meşalenizin sönmesine fırsat vermeden sizlere layık birer mirasçı olmamızdır. Sizler her şeyleriyle aynileştiğiniz halkınızdan alıkonulurken, bizler suskun mu kalacağız? Bizler rahat uyku mu uyuyacağız?
Hayır, rahat uyumayacağımız gibi, bizi ve bizimle aynileşen sizleri uyutmayanların da rahat uyumalarına fırsat vermeyeceğiz.
Rahat davranırsak bize yuh olsun. Durum böyleyken rahat davranmak, zillettir, zulme rıza göstermektir, zalimlerin suç ortağı olmaktır. Hz.Ali'nin deyimiyle 'haksızlığa boyun eğmektir. Haksızlığa boyun eğildikçe hakkımızla birlikte şerefimizden de olmaktır.'
Türkiye'nin hukuk tarihine kara bir leke olarak giren 'yüksek mahkemenin' 367 kararıyla birlikte hukukun ve hukukçuluğun bir kez daha anlamsızlaştığı bir yerde, bir yandan bıkmadan usanmadan mücadeleye devam ederken; diğer yandan da, inancımın gereği, çıkarılmaktan zerre kadar şüphemin olmadığı Mahkemeyi Kübra'yı da unutmadan asıl mahkeme günü için de sabırlı olmak gerekir diye düşünüyorum.
Sabırlı olmak, pes etmek demek değildir. Boyun eğmek hiç değildir. Tam tersine davasında motive olmak ve direnmektir. Onurlu direnişçiler olarak sizlere sabır ve bununla birlikte motive amaçlı; yeri geldiğinde dini sömürüden geri kalmayan din istismarcılarına da dini hatırlatma ve uyarma amaçlı olarak, zulme karşı mücadelede bir sembol haline gelen Hz. Ali'nin 'Mazlumun zalimden intikam alacağı gün, zalimin zulmünden daha şiddetli olacaktır.' sözünü zikretmekte fayda görüyorum.
Selam ve saygılarımla...
NİHAT AKSOY *
naksoy12@hotmail.com
*İHD Bingöl Şb. Bşk.
Toplu bir şekilde Nisan 2009'dan itibaren Siz DTP eşbaşkan yardımcıları, yönetici ve üyelerine yönelik gözaltı ve tutuklamalar, 2010 yılında da hızını kesmeden İHD gibi farklı demokratik yapılarda görev yapan kişileri de kapsamış, BDP'nin kuruluşuyla birlikte yeni partinin belediye başkanları, yönetici ve üyeleriyle devam etmiştir.
Vicdan sahipleri, bu durumun bir zulüm olduğunu biliyorlar. Peki, bu zulme maruz kalan sizlerin nedir ortak paydası? Niye bunca hakaret ve haksızlığa uğratılıyorsunuz?
Sizlerin Kürt olmanız,
Yıllardır savaştan ve kandan nemalananlara karşı her platformda bas bas bağırmanız,
İfşasını siyasi iktidarın kendisine mal ettiği, Fırat'ın doğusunu kan gölüne çeviren, batısını da çevirmek için planlar kuran Ergenekon zihniyetini teşhir etmek için sarfettiğiniz mücadeleniz,
Yurt içinde yürüttüğünüz mücadele kadar yurtdışında da Kürtlerin ve ezilen her kesimden mazlumun sesi olmanız,
Başkanı, yöneticileri, üyeleri olduğunuz kuruluşlarınızla, savunduğunuz dava uğruna canlarından, mallarından olanların mirasına sahip çıkmanız; bu mirasa sahip çıkarken dürüstlüğün, samimiyetin gerekliliğini hiçbir zaman unutmadan kirli siyasetten, nemalanmalardan, kişisel ihtiraslardan, zevk ve sefadan uzak bir şekilde, bir örneklik sergilemeniz,
Yerel yönetici ve sivil toplumcu olarak başarılı örnekler segilemiş ve sergilemeye devam ediyor olmanız,
Kendi çıkarlarına göre düzenlenmiş seçim kanunlarıyla avantajlı duruma sahip olanlara karşı, pes etmeden alternatif yollar arayan, kıt maddi imk‰nlarla, devletin hazinesini arkalarına almış güçlere karşı seçim mücadelesi vermenizin neticesinde bu mücadelede zaferle çıkmış olmanız,
En zor anlarda bile doğru yerde durup, doğru olanı seçerek, yürüttüğünüz onurlu davanın olmazsa olmaz istemlerini söz konusu yaptığınızda, güvenlik tedbirleri yetmiyormuş gibi, bürokrasisi, siyasi iktidar ve muhalefeti ile birlikte topyekžn seferberlik ilan eden güçlere karşı 'kesmeye gelir ama çekmeye gelmez boynum' anlayışıyla dimdik mücadele etmeniz,
Öldürülerek kimisi kör kuyu diplerine atılmış, kimisi bir dağın başında, kimisi kimsesizler mezarlığına gömülmüş insanların kemiklerini, onları bu hale getirenlerle yüzleştirmek ve ailelerini, ortaya çıkarttığınız bu kemiklerin konulduğu bir mezara kavuşturmak için sığınılan biricik liman olmanız,
Yaptığınız ve daha da yapacaklarınızı saymakla bitiremeyeceğim pek çok önemli işler...
İşte budur ortak paydanız. İşte budur size reva görülen haksızlığın nedeni.
Sizler, arzu edildiğinde çözümü kolay ama yıllardır çözümsüz bırakılan bir sorunun neden olduğu ağır yükün şerefli taşıyıcılarısınız.
Davanızın samimi erleri, halkınızın yılmaz hamallarısınız.
Sizler, her onurlu Kürt gibi, kendilerine reva görülen haksızlık ve hukuksuzluğa karşı mücadelede alıkonulup gözaltına alınırken; kiminiz evin merdivenlerinde, kiminiz yatağında tatlı uykusunda olan minik yavrularınızı geride bırakarak yürüdünüz karakollara.
Haksızlık ve haksızlara karşı mücadelede sembol haline gelen sizler, tıpkı 12 Eylül cuntacılarının yaptıkları gibi, aklınıza dahi gelmeyeni başınıza getirerek elleriniz kelepçeli bir şekilde mahkemeye çıkarıldınız. Sizlere yöneltilen sorular, insanı güldürdüğü gibi bir o kadar da düşündüren tarzda trajikomik olduğu için bunun üzerinde durmaya bile gerek yok.
Sonuç olarak sizler mazlumlar adına siyaset yapmış, insan haklarını savunmuş; bu uğurda canlarından, yurtlarından, mallarından, sevenlerinden olmuş onurlu kişilerin mirasına en zor şartlarda bile sahip çıkan kişilersiniz. Sizlere bu eziyet ve cefa reva görülürken, sadece kendine müslüman, sadece kendine solcu, sadece kendine demokrat düşünce çemberinin gittikçe genişlediği bir ülkede, önemli olan bizlerin sizin ateşlediğiniz demokratik mücadele meşalenizin sönmesine fırsat vermeden sizlere layık birer mirasçı olmamızdır. Sizler her şeyleriyle aynileştiğiniz halkınızdan alıkonulurken, bizler suskun mu kalacağız? Bizler rahat uyku mu uyuyacağız?
Hayır, rahat uyumayacağımız gibi, bizi ve bizimle aynileşen sizleri uyutmayanların da rahat uyumalarına fırsat vermeyeceğiz.
Rahat davranırsak bize yuh olsun. Durum böyleyken rahat davranmak, zillettir, zulme rıza göstermektir, zalimlerin suç ortağı olmaktır. Hz.Ali'nin deyimiyle 'haksızlığa boyun eğmektir. Haksızlığa boyun eğildikçe hakkımızla birlikte şerefimizden de olmaktır.'
Türkiye'nin hukuk tarihine kara bir leke olarak giren 'yüksek mahkemenin' 367 kararıyla birlikte hukukun ve hukukçuluğun bir kez daha anlamsızlaştığı bir yerde, bir yandan bıkmadan usanmadan mücadeleye devam ederken; diğer yandan da, inancımın gereği, çıkarılmaktan zerre kadar şüphemin olmadığı Mahkemeyi Kübra'yı da unutmadan asıl mahkeme günü için de sabırlı olmak gerekir diye düşünüyorum.
Sabırlı olmak, pes etmek demek değildir. Boyun eğmek hiç değildir. Tam tersine davasında motive olmak ve direnmektir. Onurlu direnişçiler olarak sizlere sabır ve bununla birlikte motive amaçlı; yeri geldiğinde dini sömürüden geri kalmayan din istismarcılarına da dini hatırlatma ve uyarma amaçlı olarak, zulme karşı mücadelede bir sembol haline gelen Hz. Ali'nin 'Mazlumun zalimden intikam alacağı gün, zalimin zulmünden daha şiddetli olacaktır.' sözünü zikretmekte fayda görüyorum.
Selam ve saygılarımla...
NİHAT AKSOY *
naksoy12@hotmail.com
*İHD Bingöl Şb. Bşk.