29 Ağustos 2010 Pazar

Kürdistan delegesi Mustafa Kemal

Demokratik Özerklik tartışmaları sonunda sistem partilerinin tüm aksi yönlü çabalarına karşın, referandum mitinglerinde de ağırlığını hissettiriyor. Başta Başbakan Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, Kemal Kılıçdaroğlu ve Devlet Bahçeli de tartışmaya dahil oldu.

Uzun zaman görmezden gelmeye çalışsalar da, KCK tarafından ilan edilen eylemsizlik kararının Abdullah Öcalan ile yürütülen görüşmelerin sonunda alındığının açıklanması, merkez siyasetin dengesini alt üst etti. Durumu Hükümet adına yalanlayamayan AKP, konuya ilişkin açıklamasını parti genel merkezi adına yaparak siyasi iradesizliğin yeni bir örneğini sergiledi. Geçmişte de, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, DTP Eşbaşkanı Ahmet Türk ile mecliste yaptığı görüşmeyi başbakan değil parti lideri sıfatı ile yaptığını altını çizerek belirtme ihtiyacı duymuştu.

Ne dün, ne de bugün AKP ve Erdoğan'ın bu tavırlarıyla neyi amaçladıkları, kime ne mesaj vermeye çalıştıkları anlaşılamadı. AKP sürmekte olan görüşmelerin içeriği yerine biçimini gündemleştirerek, tartışmanın içini boşaltmaya çalışsa da, AKP genel merkezinin açıklamasından kısa bir süre sonra yine AKP'li Adalet Bakanı, Öcalan ile düzenli olarak görüşüldüğünü açıkladı.

Görüşmelerin varlığını kabul etmek zorunda kalan AKP, bu kez de miting alanlarında Demokratik Özerklik karşıtı söylemini yükseltmeye başladı. Bu yolla toplumda derinleştirilmek istenen bölünme paranoyasını besleyen AKP, müsebbip olarak da BDP'yi hedef tahtasına oturttu. Amaç, referandum boykotu sonrasında daha da güç kazanması beklenen Demokratik Özerklik tartışmalarını kriminalize etmek, kitlelerin gözünde şaibeli hale getirmek.

Oysa, Abdullah Öcalan avukatları ile yaptığı son görüşmede, bu sürece yeni bir bilgi ile oldukça önemli bir katkıda bulundu. Öcalan, Mustafa Kemal'in ilk kez 1916'da Kürdistan'a gittiğini hatırlatarak, "Mustafa Kemal'in, 1919'da Erzurum Kongresi'ne Kürtler'in sayesinde delege olduğunu, Kongre'deki Bitlis delegesinin çekilerek, yerini Mustafa Kemal'e bıraktığını ve Mustafa Kemal'in esasen bir Kürt delegesi olarak kongreye katıldığını" anlatıyor. Anlaşılan o ki, Mustafa Kemal Kongre'ye Kürdistan delegeleri arasında katılıyor.

Erzurum Kongresi'ne katılan Mustafa Kemal, İstanbul yönetimi tarafından, "bölücü, vatan haini" ilan edilmişti.

Bugün hala resmi makamların telaffuz etmemek, anmamak, hatta unutturmak için bin bir çaba sarf ettiği Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucu iradesini oluşturan ve Kürtler'e otonomi öngören 1921 Anayasası'nın ruhunu bu gerçekler oluşturuyor. Kürtler'in kendi bölgelerinde özerk yönetim sahibi olmalarına ilişkin tartışmaların tarihi cumhuriyet tarihi kadar eskiye dayanıyor.

Unutmamak gerekir ki, Türkiye İşçi Partisi(TİP) Genel Başkanı Behice Boran da Kürdistan'dan, Urfa'dan bağımsız milletvekili olarak TBMM'ye girmiştir. Kürtler'in ortak yaşam konusundaki yaklaşımları tarihsel olarak kanıtlanmış bir iradedir. Kendi bölgelerini yönetme hakkı saklı kalmak kaydıyla.

Ayrıca, Öcalan'ın, sürmekte olduğu anlaşılan görüşmelere ilişkin olarak, "Gelenlerin genelkurmaydan, istihbarattan veya sivil otoriteden olmasının önemi yoktur, devlet sıfatıyla görüşüyorlar." sözleri konuyu çok açık bir biçimde ortaya koymakta. Öcalan, AKP'nin bu tavrının, Kürt sorunu konusunda hazırlıksız olduğunu aslı hazırlığınınsa, bugüne kadar, "Türk-İslam" sentezi olarak belirlenen ideolojinin, "İslam-Türk" sentezine dönüştürülmesi olduğuna dikkat çekiyor.

Öcalan, AKP'nin bu yeni yapılanmaya Kürtleri de eklemlemeyi amaçladığını vurguluyor. Öcalan'ın, "Yani Hamidiye alaylarının bir tür güncellenmesiyle karşı karşıyayız. Abdulhamit bunu koruculuk temelinde yaptı. Ama AKP modern Hamidiye Alaylarını geliştiriyor; özellikle ekonomik ve kültürel yozlaşma anlamında uyguluyor" sözleri de, bugün özellikle referandum üzerinden ortalıkta AKP propagandası yapan Kürtler'in işlevini tarif eder gibi.

Ne AKP, ne de yakın çevresinde kümelenen Kürtler, KCK tarafından tek taraflı olarak ilan edilen zamana dayalı eylemsizlik kararının kalıcılaşmasına bir katkı sunma çabası içerisinde değiller. Aksine sanki böyle bir ilanda bulunulmamış gibi davranmayı tercih ediyorlar. Demokratik Özerklik tartışmaları ise, Erdoğan tarafından mitingler aracılığı ile, "Tek devlet, tek millet, tek vatan, tek bayrak" dörtlüsüyle karşılanıyor. Oysa, bu dörtlü aracılığı ile kutsanmak istenen Cumhuriyet'in kuruluş hamlesi sayılan Erzurum Kongresi'nin de Kürdistan coğrafyasında yapıldığı unutulmamalıdır.

1071'de Anadolu'nun kapılarını kim açıyorsa, 1919'da da kapısı çalınan aynı muhataptır. Bugün gürültülü seslerle Demokratik Özerkliği ayrılma hesaplarının bir parçasıymış gibi göstermeye çalışanlar, bekçisi yapıldıkları yalan tarihin kurbanı durumundadırlar. Dikkat edilirse, Demokratik Özerklik karşıtı olanlar, eylemsizlik sürecini de boşa çıkarmaya çalışanlardır.

Demokratik Özerklik eksenli tartışmalar gazete ve televizyon yorumlarında da ele alınıyor. Irkçı, faşist hezeyanları bir yana bırakırsak, sosyalistler, Demokratik Özerkliği sorunun çözümü açısından önemli bir model olarak değerlendirirken liberaller AKP'nin ekseni etrafında ama farklıymış gibi görünme çabasından öteye gidemiyorlar.

Türk, "liberallerinin" siyasal kimliksizliklerine yakışır bir anlamsızlıkla ortaya atılan, Demokratik Özerkliğin, "doğru bir önerinin, yanlış zamanda gündeme getirilmesi" hercümerci en çok rağbet gören, "fikirler" arasında. Burada amaçlanansa, sorunun çözümünden çok, hala zamanlama adı altında bir oylama ile AKP hükümetine 2011 seçimlerine kadar zaman kazandırmadır.

Dün olduğu gibi bugünde siyasal varlıklarını sınırlar üzerinden değil, devletin yapılanması üzerinden tartışan Kürtler, Demokratik Özerkliğin de bugünden yarına birlikte yaşayabilmenin teminatı olduğunu vurguluyor. Dikkate değer olan da budur.

canerdem2126@gmail.com

Seçim barajı hep Kürtleri vurdu

KCK’nin kalıcı bir ateşkes ve Kürt sorununun demokratik çözümü için 4 maddeden biri olarak ortaya koyduğu yüzde 10’luk seçim barajı, 12 Eylül askeri darbesinin bir ürünü olarak ortaya çıktı. Seçim barajı son 15 yıl içersinde yapılan tüm seçimlerde milyonlarca Kürdün iradesini Türkiye Parlamentosu’na yansıtmamasına yol açtı. Baraj, dönem dönem tartışılsa da söz konusu Kürtler olunca kimi dönem barajdan muzdarip olan MHP, CHP ve DP gibi partiler bile sus pus oldu. AB, Türkiye’deki seçim barajına ’hayretle’ baktığını ifade ederken, seçim barajı, Başbakan Erdoğan’ın dediği gibi bir 'istikrar’ yaratmaktan çok milyonlarca insanın iradesinin hiçe sayarak bir ‘ayıp’ olarak duruyor.

12 Eylül’de yapılacak Referandum öncesi Türkiye siyasi arenasında Kürt sorunu konusunda çözüm tartışmaları da alevlendi. Kürt cephesi çözüm konusunda‚ ‘Demokratik özerklik’ konusunda net bir tutum ortaya koyarken, KCK ise özellikle 1 Haziran’dan bu yana şiddetlenen savaşın karşılıklı ateşkese dönüşmesi için sivil toplum örgütleri ve Demokratik Toplum Kongresi’nin çağrılarına yanıt vererek eylemsizlik kararı aldı. Eylemsizlik kararında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 'diyalog var’ şeklindeki mesajı etkili olurken, KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan kalıcı bir ateşkes için 4 madde sıraladı. Operasyonların durması, Kürt siyasetçilerinin serbest bırakılması ve Öcalan ile sürecin geliştirilmesi istenirken, dördüncü madde ise Kürtlerin son yirmi yıldır iradesini Parlamento’ya yansıtmasına engel olan yüzde onluk seçim barajının düşürülmesi oldu.

KÜRT CEPHESİ BARAJ KONUSUNDA NET

Kürt sorununda müzakere sürecinin başlamasında önemli bir madde olan seçim barajının düşürülmesine ilişkin Demokratik Toplum Kongresi ve BDP’de açıklamalar yaparak, Kürtlerin siyasal iradesini parlamento dışında tutmak için uygulana gelen yüzde 10’luk seçim barajının kaldırılması gerektiğini kaydetti. AKP Hükümeti’nden bu konuda net bir yanıt gelmezken, milliyetçi bakanlarından ve Hükümet Sözcüsü Cemil Çiçek’nin barajın korunması gerektiği hatta yükseltilmesi yönünde açıklama yapması Çiçek’in çözümsüzlüğü dayattığı ve savaş borazanlığı yaptığı yönünde yorumlara neden oldu.

AVRUPA TÜRKİYE’YE HAYRETLE BAKIYOR

Keza seçim barajının düşürülmesi için geçmişe göre CHP daha ılımlı bakarken, TÜSİAD, aydınlar, sendikacılar, yazarlar, demokratik ve liberal çevreler ve hatta düne kadar bu barajı savunan ancak çözümsüzlüğün farkına varan köşe yazarları da barajın düşürülmesinden yana. 12 Eylül askeri darbesinin bir ürünü olan Türkiye’deki yüzde onluk seçim barajı girmek istediği Avrupa Birliği tarafından hayretle karşılanıyor. Avrupa’da baraj uygulaması yapan ülkeler de seçim barajı yüzde 3 ve 5 arasında değişiyor.

AB’ye giren ülkelerin demokrasiye geçişi sağlamaları için kurulan Venedik Komisyonu’nun 2009 yılında hazırladığı raporda, Türkiye’nin seçim barajının yüzde 10 olmasının demokratik olmadığı vurgusu yapılırken, seçim barajlarının yol açtığı “Arzu edilmeyen sonuçlar” bölümünde Türkiye örneği verilirken. AB üyesi hiç bir ülkede seçim barajının yüzde 5’in üzerinde olmaması gerektiğinin altı çiziliyor. Avrupa’nın önemli ülkelerinden Almanya, Belçika, Estonya, Gürcistan, Macaristan, Moldova, Polonya, Çek Cumhuriyeti ve Slovakya seçim barajı yüzde 5 iken, Avusturya, Bulgaristan, İtalya, Norveç, Slovenya, İsveç’te yüzde 4, İspanya, Yunanistan, Romanya ve Ukrayna’da yüzde 3, Danimarka’da yüzde 2, Hollanda’da yüzde 0.67 iken İsveç, Finlandiya, İrlanda ve İzlanda’da ise baraj uygulaması bulunmuyor.

MİLYONLARCA KÜRT İRADESİNİ YANSITAMADI

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın bir süre önce seçim barajına ilişkin bir değerlendirmesin de ülkeye‚ ’istikar’ sağladığını ileri sürerek barajı savundu.

Seçim barajının düşürülmemesinin en temel nedeni 'istikrar’ değil Kürtlere dönük bir yaklaşım olduğu yorumları yapılırken, BDP'nin geldiği siyasal geleneğin son 15 yıl içerisinde yapılan tüm seçimlerde Kürt illerinde birinci parti olmasına rağmen kazandığı milletvekillerini seçim barajından dolayı meclise gönderememesi de bu tezi doğruluyor.

Kürt legal siyasi hareketi ilk olarak 1991 yılında yapılan genel seçimler de Halkın Emek Partisi olarak genel başkanlığını Erdal İnönü’nün yaptığı SHP ile ittifak kurarak Parlamento’da yer buldu. Ancak Kürtlerin siyasi iradesi ancak Mart 1994 yılında aralarında hayatını kaybeden Orhan Doğan, Leyla Zana, Selim Sadak ve Hatip Dicle’nin de bulunduğu milletvekillerinin cezaevine girmesi ile son bulmuştu. O tarihten sonra Türkiye'de 'seçim barajı' nedeniyle yılladır Kürt illeri iradesini meclisi yansıtamazken, on binlerce Kürt ise bölgede yaşanan çatışmalı ortamdan dolayı göç ettikleri bölgelerde seçmen kütüklerine yazılmadıkları için oy kullanamadı.

BDP'nin gelmiş olduğu siyasal gelenek olan HADEP ve DEHAP üzerinde her seçim döneminde yoğun baskılar geliştirildi. Seçim çalışması yapanlar polis ve askerler tarafından gözaltına alınırken, özellikle kırsal bölgeler de askerlerin köylere giderek, HADEP yada DEHAP'a 'oy vermeyin' şeklindeki tehditler yapıldığı iddiaları hiç dinmedi. Seçim propagandası yapan araçlar bazen 'tebeşir yok' diye bağlanırken, ev baskınları ve gözaltılar ise her seçim döneminde had safhaya ulaştığı İHD gibi insan hakları kurumlarının raporların da yer aldı.

BARAJI AZ GÖRÜP PUSULAYI EKLEDİLER

Hem seçim barajı, hem de yaşanan baskılar kapatılan Demokratik Toplum Partisi DTP, 22 Temmuz seçimlerinde bağımsız olarak seçimlere girme kararı aldı. DTP bu kararı almasının ardından seçime kısa bir süre kala, o dönem adeta sözde kan davalı gibi gözüken AKP ve CHP hiç bir konuda uzlaşamazken 'bağımsız adayların birleşik oy pusulasında yer alması' için hazırlanan Anayasa değişikliği gündeme birleşti ve Kürtlerin önüne set çekmek için genel seçimlerde bağımsız adayların birleşik oy pusulasında yer almasını öngören Anayasa maddesini 430 oyla kabul etti.

Yasanın kabul edilmesi uluslararası haber ajansları ve kamuoyunda, 'Kürtlerin parlamentoya girmesini engellemeye dönük bir girişim' olarak değerlendirilirken, Kürtler seçim barajının delmek isterken bu kez de birleşik oy pusulası ile engelledi. Tüm baskın ve engellemelere rağmen 'Bin umut’ olarak adlandırılan DTP’nin bağımsız adayları, Kürdistan’da aldıkları oy oranları ile rekor kırsa da ancak 23 milletvekili çıkarabildi. Birçok ilde siyasi parti ile seçime girilmesi durumunda tümünü kazanabilecek olan DTP, bağımsız adaylar ve birleşik oy pusulasından kaynaklı parlamentoya ancak 23 milletvekili gönderebilirken bir kez daha milyonlarca Kürdün iradesi parlamentoya tam olarak yansımamış oldu.

BARAJ KÜRTLERE DÖNÜK ÖZEL BİR YAKLAŞIM

Barajın Kürtlere dönük bir yaklaşım olduğu vurgulanırken, BDP'nin geldiği siyasal geleneğin son 10 yıl içerisinde yapılan tüm seçimlerde Kürt illerinin çoğunda birinci parti olmasına rağmen kazandığı milletvekillerini seçim barajından dolayı meclise gönderememesi de bu tezi doğruluyor. 3 Kasım 2002 seçimlerinde yüzde 47'lik bir nüfusun iradesinin TBMM'ye yansımaması aslında Türkiye’nin nasıl bir anti demokratik uygulamanın içersinde olduğunu ortaya koymuştu.

2002 milletvekili seçimlerine ilişkin birkaç örnek, bunu açıkça ortaya koymaktadır: Diyarbakır’da DEHAP yüzde 56 oyla hiç milletvekili çıkaramamış, AKP yüzde 16 oyla sekiz, CHP yüzde 5.9 oyla iki milletvekili çıkarmıştır. Hakkâri’de DEHAP yüzde 45 oyla hiç milletvekili çıkaramamış, CHP yüzde 8’le bir, AKP de yüzde 7 ile bir milletvekilliği elde etmiştir. Batman’da DEHAP’ın yüzde 47 oyla hiç milletvekilliği kazanamamasına karşılık, AKP yüzde 20.6 oyla üç, CHP yüzde 7 oyla bir milletvekilliği kazanmıştır.

Diyarbakır, Hakkâri, Van, Batman, Mardin, Şırnak ve Siirt'te 1995 seçimlerinden 3 Kasım 2002 seçimlerine kadar HADEP ve DEHAP birinci parti olmasına rağmen, yüzde 10'luk seçim barajı nedeniyle mecliste temsilini bulamadı.

CHP BARAJA TAKILDI

Türkiye'de 24 Aralık 1995 tarihinde 79 ilde yapılan milletvekili genel seçimlerinde 28 milyon 126 bin 993 kişi oy kullandı. Seçimlerde, kapatılan Refah Partisi (RP) birinci parti olurken, ANAP, DYP, DSP ve CHP parlamentoda yerlerini aldı. Aralarında HADEP ve MHP'nin de bulunduğu 8 parti ise ülke barajından dolayı meclise giremedi.

18 Nisan 1999 tarihinde yapılan seçimi ise 80 ilde 31 milyon 184 bin 496 kişinin geçerli oyuyla gerçekleşti. PKK Lideri Abdullah Öcalan'ın Türkiye'ye getirilmesinden 2 ay sonra yapılan seçimler özellikle milliyetçilerin zaferi ile sonuçlandı. DSP'nin birinci parti olduğu seçimlerde MHP, Fazilet Partisi (FP), ANAP ile DYP meclise giren diğer partiler oldu, 16 parti ise meclis dışında kaldı. Seçimde 6. parti olan CHP, 2 milyon 786 bin oy (yüzde 8.7) , HADEP ise bir milyon 482 bin oy (yüzde 4.7) almasına rağmen parlamentoda temsil bulamadı.

2 PARTİLİ MECLİS

81 ilde ve 31 milyon 510 bin geçerli oyun kullanıldığı 3 Kasım 2002 seçimlerinde 10 milyon 848 bin 704 oyla (yüzde 34) AK Parti birinci olurken, CHP ise 6 milyon 114 bin 843 oy ile (yüzde 19) meclise giren ikinci parti oldu. Geriye kalan 17 parti ise temsil ettikleri yüzde 47'lik oy oranına rağmen mecliste temsiliyet bulamadı. Seçimler sonucunda AK Parti 365 milletvekili, CHP ise 177 milletvekili çıkardı. 8 milletvekili ise bağımsız olarak TBMM'ye girebildi. Kürt oylarının seçim barajı nedeniyle temsiliyetini bulamadığı son 3 seçimde bölge illerinde seçimler şöyle gerçekleşmişti.

DİYARBAKIR

10 milletvekili seçme hakkı bulunan Diyarbakır'da 24 Aralık 1995 seçimlerinde 339 bin geçerli oyun 152 bin 803'ünü (yüzde 47) HADEP alırken, yüzde 18'ini RP, yüzde 13'ünü ANAP, yüzde 10'unu ise DYP aldı. Aldığı oy oranına göre 7 milletvekili çıkarması gereken HADEP baraj nedeniyle milletvekili çıkaramadı; RP 5, ANAP 3, DYP 2 milletvekilini paylaştı.

18 Nisan 99 seçimlerinde de 407 bin geçerli oyun 186 bin 808'ini (yüzde 46) alan HADEP'in 8 milletvekiliyle TBMM'de temsil edilmesi gerekirken, Fazilet Partisi (FP) 4, DYP 3, ANAP 3 ve DSP ise 1 milletvekilini parlamentoya gönderdi. 3 Kasım 2002 seçimlerinde de DEHAP geçerli 437 bin oyun, 236 bin 683'ünü (yüzde 57) alırken, AKP oyların yüzde 15'ini alabildi. Ancak yine baraj nedeniyle 8 milletvekilliği kazanan DEHAP, TBMM dışında kaldı, AKP 8 ve CHP ise 2 milletvekili çıkardı. 22 Temmuz seçimlerinde Bin Umut bağımsız adayları Diyarbakır’da yüzde 46 oy oranı ile 4 milletvekili çıkarırken AKP ise yüzde 43 oy oranı ile 6 milletvekili çıkardı. 22 Temmuz’daki bu sonuçta Kürtlerin tam olarak parlamentoya iradelerini yansıtmadığını ortaya koydu. Keza DTP olarak seçime girilseydi Diyarbakır’da 8 milletvekili çıkmış olacaktı.

HAKKÂRİ

Hakkâri'de seçmenlerin yüzde 28 bini (yüzde 54) 24 Aralık 95 seçimlerinde oylarını HADEP'e verdi. HADEP listesinden milletvekilliği hakkı kazanan 2 aday baraj nedeniyle TBMM'de temsilini bulamadı. 18 Nisan 99 seçimlerinde Hakkâri halkının tercihi değişmedi. Geçerli 60 bin oyun 28 binini (yüzde 46) alan HADEP yine birinci parti oldu ancak 3 milletvekilini DYP, FP ve ANAP paylaştı. HADEP barajı aşmış olsaydı 2 milletvekili çıkarmış olacaktı. 3 Kasım seçimlerinde de geçerli 75 bin oyun 33 binini alan DEHAP (yüzde 45), 2 milletvekili çıkarabiliyordu. DEHAP barajı aşamayınca 3 milletvekili kontenjanından biri bağımsız diğerleri ise CHP ve AKP’ye kaldı.

BATMAN

1995 seçimlerinde 4 milletvekilinin seçildiği Batman'da, 146 bin 247 oyun yüzde 34'ünü alan HADEP kazandığı 2 milletvekilini baraj nedeniyle meclise gönderemeyince milletvekillerini ANAP ve DYP paylaştı. 18 Nisan 99 seçimlerinde HADEP oy oranını yüzde 43'e yükseltirken kazandığı 3 milletvekili hakkı yine baraj kurbanı oldu. Milletvekilleri yine aynı şekilde ANAP, DYP ve FP arasında paylaşıldı. 3 Kasım 2002 seçimlerinde de Batman'da geçerli 148 bin 665 oyun 70 bin 27'sini alan DEHAP yüzde 47 oy oranıyla birinci parti olurken, AK Parti yüzde 20 ve diğer partiler ise yüzde 33 oy aldı. DEHAP 3 milletvekili çıkarabilirken baraj nedeniyle 3 milletvekilini AK Parti, 1 milletvekilini ise CHP aldı.

VAN VE IĞDIR

7 milletvekilinin seçildiği Van'da 95 seçimlerinde 217 bin 971 oydan 61 binini (yüzde 27) HADEP alırken, oyların yüzde 23 RP ve yüzde 16'sını ANAP alabildi. 99 seçimlerinde de HADEP oyların yüzde 35'ini alarak 4 milletvekili hakkı kazanırken baraj nedeniyle milletvekilleri FP, DYP ve ANAP arasında paylaştırıldı. 3 Kasım 2002 seçimlerinde Van'da 105 bin 520 oy alan DEHAP'ın (yüzde 41) kazandığı 5 milletvekili yine baraj kurbanı oldu, AK Parti 4 ve CHP ise bir milletvekili kazanmış oldu. Iğdırlılar da Aralık 95, Nisan 99 ve Kasım 2002 seçimlerinde HADEP ve DEHAP'a oylarını vererek 2 milletvekilinden birini seçti ancak bugüne kadar mecliste kendi iradeleriyle seçtikleri vekilleri göremediler.

'ŞIRNAK AİHM’E GİTTİ’

Şırnak'ta Nisan 1999 seçimlerinin galibi HADEP oldu. Geçerli oyların 20 bin 782'sini (yüzde 24) alan HADEP bir milletvekili çıkardı ancak barajdan dolayı milletvekilliğini DYP aldı. Şırnak'ta 3 Kasım seçimlerinin açık ara galibi 103 bin oyun 47 binini alan DEHAP oldu. DEHAP yüzde 45 oy oranıyla 3 milletvekilinin 3'ünü de almasına rağmen yine baraja takıldı. Şırnak'ta 3 Kasım 2002 seçimlerinde DEHAP'tan milletvekili seçilen, ancak parlamentoya giremeyen Mehmet Yumak ve şu anda İdil Belediye Başkanı olan Resul Sadak, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne (AİHM) başvuruda bulundu. Başvuruda yüzde 10'luk ülke barajının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin (AİHS) Ek Protokolü 3. Maddesi'nde yer alan 'Serbest Seçim Hakkının' ihlal edilmesine yol açtığı belirtilerek, ihlalin tespit edilmesi istendi. AİHM geçtiğimiz Ocak ayında bu davaya ilişkin kararını verdi. Mahkeme, 'yetkili' olmadığını belirttiği gerekçeli kararında, sorunun insan hakları ihlali olduğu ancak Türkiye'nin kendi içerisinde çözmesi gerektiğini açıkladı.

DİĞER KÜRT İLLERİ

Ağrı'da 1995'te 2. olan HADEP, 99 seçimlerinde 3 milletvekili hakkı kazandı. DEHAP da 3 Kasım 2002 seçimlerinde Ağrı'da birinci parti olarak 3 milletvekili hakkı kazanmasına rağmen TBMM'de temsil hakkı bulamadı. Mardin'de 1999 yılı seçimlerinde yüzde 25 oyla birinci olup 3 milletvekili çıkarması gereken HADEP ve 3 Kasım 2002 seçimlerinde yüzde 39 oyla 4 milletvekili hakkı kazanan DEHAP, TBMM'de temsil hakkı bulamadı. Ve milletvekilleri her zaman olduğu gibi diğer partilere dağıtıldı. Dersim, Siirt, Mardin, Urfa, Adıyaman ve Bingöl gibi birçok kentte halk tercihini HADEP ve DEHAP'tan yana yaptı ancak seçim barajı nedeniyle temsilcilerini mecliste göremedi.

1991’den sonra bir daha seçim barajından kaynaklı iradelerini Parlamento’da göremeyen Kürtler, 22 Temmuz 2007 seçimlerinde Bin Umut’ bağımsız adayları olarak seçimlere giriş yaptı. Bu seçimde Kürtler kendi temsilcilerini Parlamentoya az sayıda da olsa gönderdi. Rekor düzeyde oy alan Bin Umut adaylarının 22’si Parlamento’da yerlerini aldı. Ancak Aralık 2009’da DTP kapatılarak DTP Eşbaşkan Ahmet Türk ve Diyarbakır Milletvekili Aysel Tuğluk’un milletvekillikleri düşürüldü. Bunun üzerinde yine Bin Umut Adayı olarak Meclis’e giren İstanbul Milletvekili Ufuk Uras ve 19 DTP Milletvekili’nin BDP’ye katılması ile Meclis’te bir kez daha Kürtleri temsil eden grup kuruldu. Barajın yüzde 5 yada 6 inmesi durumunda Kürt siyasal geleneğinin çok rahat Parlamento’ya 55 milletvekili gönderebileceği hesaplanıyor.