Federal Irak Kürdistan Bölge Başkanı Mesud Barzani, çok önemli bir engel
çıkmazsa eğer, bugün, “bölgesel meselelerin halini„ konuşmak üzere,
zaptiyesi İdris Naim olan TC’de olacak.
TC Başbakanı Barzani’yi beklerken, Suriye yönetimin ihraç ettiği adamlarına karşılık vermesini kınıyor, Türk medyası da, iki yüzlülüğün ifadesi olarak, Kürt gerillanın bulunduğu ihtimaline karşılık, hareketsiz Cudi dağına bombalar yağdırıldığını duyuruyordu.
AKP’nin dindar dürüstlüğü ve milliyetçiliğiyle örtüşen Zehir Hafiye İdris Naim ise Kürdistan’ın dört bir yanında, ev baskınlarıyla meşguldu.
İdris, rejimin karikatür yüzü olarak ortalıkta dolaşan devlet adamıdır. Gittiği taziye yerinde, çaldırdığı davul ve zurnaya ellerini birbirine vurarak eşlik edip, “takla at da göreyim„ diyerek, adam oynatan insaniyet timsali büyük Türk büyüğüdür, kendisi. “Maşallah Türk kadar kuvvetli„ Türkistanı kurtarma cemiyetinin eski başkanı, ırkçı gösterilerin baş konuşmacı ve polis devletinin resim, müzik ve şiirlerde suç ile suçlu arayan şöhreti, sınırlar ötesine taşan İçişleri Bakanıdır.
Sevenleri, onun çağın derinliklerinde tınlayan sedasını, ağlanması gereken yerde sırıtan suratını, ilk defa 1997’de keşfettiler. Recep Erdoğan İstanbul Belediye Başkanı, o da Belediye’nin Genel Sekreter yardımcısıydı. İkili bir arada, Üsküdar İkinci Ağır Ceza Mahkemesi’nde kalpazanlıktan, sahtekarlıktan sanık ve haklarındaki suçlama şöyle uzuyordu:
“Zimmet (halka ait parayı çalmak), kamu biletlerinde kalpazanlık, ihaleye fesat karıştırmak, resmi evrakta sahtecilik, cürüm işlemek için teşekkül (örgüt) kurmak…„
O zamanın suç örgütü, kalpazanlık, sahtekarlık sanığı şimdi, rejim adına hırsız, soyguncu, kalpazan kovalayan zaptiye. Almanya’da “çağın soygunu„ denilen Deniz Feneri kalpazanları serbest, fakat hiçbir hırsızlığa, sahtekarlığa, kalpazanlığa karışmamış, ama ayrı bir halkın bireyi olarak özgürlüklerini arayan Kürtlerin evini, barınağını talan eden baskınlar, toplu tutuklamalar için emir veren devlet adamıdır, İdris Naim.
Ağzını açıp, fikrini söyleyen, hırsızlığı, işkence ve cinayetleri dillendiren Kürt milletvekillerinin cezalandırılması için, dosyalar hazırlayıp, parlamentoya gönderen, boş zamanlarında da komuta ettiği polis ve jandarma ordusunun gösterilerini temaşaya çıkan…
Tatbikatlarda, yüzünde o tuhaf gülüşüyle, Kürtlerle savaşın dağ koşullarında açlıklarını gidermek için, taştan yumuşak ne bulduysa yiyen, yılanı, çiyanı, kertenkeleyi çiğ çiğ çiğneyen, yaban domuzu etinden tikeler alıp, kanını içen özel seçilmiş personelini sulanan ağzını yalayarak seyreden…
Adamlarının domuz eti ziyafetini seyrettikten sonra, o keyifle parlamentoda amuda kalkıp, takla atmıyor, ama hafızası silindiği için, hikayesiyle Müslümanlık yarşısına çıkıyor, Kürt gerillaya ver yansın edip, “aç kaldıklarında, dağlarda domuz avlayıp, yiyorlar„ diyordu.
Kurtarmaya soyunduğu Türkistan’da domuzun yanında at ve eşek etinin ziyafet olduğu da asla aklına gelmiyor, ikinci taklasında Kürt Êzîdî inancını nişangaha oturtup, ateş ediyordu. Ne diyelim, Belediye’deki yoğun faaliyetleri yüzünden, vakit bulup ilgilenemediği için, zır değil, zır zır cahil, Türkistan halkından bir kesimin Şamanist, Budist olduğundan habersizdi.
Herhalde değil, muhakkak ki Başbakan Recep Tayyip, Ankara’ya gelen Barzani’ye Suriye ve Irak’taki kendince Müslüman biraderlerinin gösteri yapamamaktan evlerinde küflendiğini, o sırada sessiz sedasız evlerinde oturan Kürtleri toparlamakla meşgul İdris Naim de, sefer dönüşü, Kürtlerin ortak düşman olduğunu anlatacaktır. Hatta, Barzani’nin de bir zamanlar domuz eti tadan gerillaların lideri, halkının bir kısmının da Êzîdî olduğundan habersizlikle “hadi gel bir ve beraber olalım, Êzîdîleri kesip, domuz yiyenleri, mahfu perişan edelim„ diyecektir.
Muhtemeldir ki Barzani, geleneksel Kürt terbiyesi el vermediği için, suratının orta yerine bakıp, anlayamayacağını bile bile “aç kalan insanların domuz eti yemesi, yaratan nezdinde kalpazanlık, dolandırıcılık ve hırsızlık gibi günah, insanlığa karşı da o oranda suç değildir„ demeyecektir.
Hafiye İdris Naim, “ha„ demekle kalacak, bunun üzerine Barzani, anlaması umuduyla halklaşan Kürdistan gerçeğini anlatmak zorunda kalacaktı.
Bir anlatması da bizden:
Kürdistan tek parça, kurtuluş mücadelesi tek lider, tek cephe ve elden değildir. Aşiretsel çekişme ve çekemezlikler, kardeşin kardeşe düşmanlığın karanlığı çoktan aşıldı. Kürdistan sürecini çoktan tamamladı. Günümüzde, her parçanın mücadelesi ayrı, ama biri ötekine karşı kardeşçe saygılıdır.
Kardeşler, birbirini saygıyla dinler, ancak her biri kendi evinden sorumludur. Dolayısıyla birinin, ötekine baskısı, onun, bunun çıkarı için karşılıklı silah çekmesi sözkonusu değildir, artık. “Bıra kuji„ Kürdistan’ın halklaşma süreci öncesinin karanlığında kaldı.
Birinin ötekine düşmanca tavrı, artık bütün olarak Kürdistan’a karşı işlenmiş affedilmez suçtur, halkın vicdan ve ruhunun derinliklerinde.
AHMET KAHRAMAN
akahraman61@hotmail.com