Qamişlo -
Batı Kürdistan’da kurulan Yüksek Kürt Konseyi, Kürt bölgesi ve Suriye
genelinde yaşayan tüm Kürtlerin en yüksek siyasal organı. Konsey 10
üyeden oluşuyor. Bünyesinde değişik komiteler var.
Bu komitelerden bazıları;
Savunma komitesi:
Geçtiğimiz dönem kuruluşunu ilan eden “Halk Savunma Birliklerini”
denetliyor. Halk savunma birlikleri Kürtlerin yönetimi devraldığı
kentlerdeki asayişi sağlıyor. Yanı sıra; Qamışlo ve Halep gibi kentlerde
sivil halkın güvenliğini sağlamak için devriye geziyor, sistematik
olarak faaliyet yürütüyor.
Diplomasi komitesi: 10 üyeden
oluşuyor ve bu komitenin görevi Batı Kürdistan’daki Kürtler adına
diplomasi yapmak. Yani başka bir deyimle her Kürt örgütü ayrı ayrı değil
bu komite Kürtler adına görüşmeler yapıyor. Komite Yüksek Konseyin
çizdiği çerçevede çalışmalarını yapıyor ve yapılan anlaşma gereği
görüşmeleri tüm Kürt partilerini bağlıyor.
İçişleri komitesi:
Kürt kentlerindeki günlük yaşamı, toplumları sorunları, gıda,
mitingler, sağlık, eğitim vb. Konulardan sorumlu. Diğer komitelerde
olduğu gibi bu komitenin alt birimleri var ve her birim bir alandan
sorumlu.
LOZAN’DAN SONRA BİR İLK
Yüksek Kürt Konseyi’nin
tüm örgüt ve partilerin ortak kararıyla oluşturulması yakın dönem
Kürdistan’ının Lozan’da dörde bölüştürülüp parçalamasından sonra bir
ilktir. Zira ilk defa Kürdistan’ın bir parçasında tüm Kürt grup, örgüt
ve partileri bir araya geliyor, ortak bir yönetim erki oluşturuyor. Daha
da önemlisi ilk defa çok sayıda Kürt partisi birlikte diplomasi yapıyor
ve halkı korumak amacıyla ortak bir çalışma yürütüyor.
Batı
Kürdistan halkı da bu durumun farkında olmalı ki; 29 Temmuz akşamı
yapılan gösterilere yoğun bir katılım sergiledi. Evde kimse kalmamıştı.
İnsanların yüzde 90’ı gösterilere katıldı ve “konsey benim temsilcimdir”
mesajı verdi.
“BİZ BİRİZ, BİZ KÜRDÜZ VE HAKLARIMIZI İSTİYORUZ. GEREKİRSE BEDELİNİ DE VERİRİZ”
Yüksek
Kürt Konseyi sözcülüğüne seçilen Ahmet Süleyman’a halkın bu ilgisini
sorduk. Ahmet Süleyman; “Halkımız iki mesaj verdi. Birincisi bize,
ikincisi ise dışarıya. Halkımız bize özgürlüğün ancak birlikten
doğacağının mesajını verdi. Artık hiç bir Kürt örgüt bu birlik
perspektifi dışında hareket edemez. İkinci mesajı ise Dünya’ya,
dışarıya, özellikle de buradaki gelişmelerden rahatsız olanlara verdi ve
dedi ki; biz biriz, biz Kürdüz ve haklarımızı istiyoruz. Gerekirse
bedelini de veririz.” diye belirtti.
Konseyin mevcut durumda
önüne koyduğu en temel çalışma ise yeni Suriye’de Kürtlerin taleplerini
formüle etmek. Zira Kürt örgütleri bu konuda geçmişte değişik modeller
öneriyordu. Artık partilerin değil konseyin çıkaracağı taslak Kürtler
için bağlayıcı olacak. Tartışmalar bunun üzerinde yoğunlaşıyor. Ancak
uzlaşma büyük oranda sağlandı.
SALİH MÜSLÜM: KÜRTLERİN HAKLARININ TANINMASI BİZİM KIRMIZI ÇİZGİMİZDİR
Yüksek
Kürt Konseyi Üyesi ve aynı zamanda PYD Eşbaşkanı olan Salih Müslüm,
yapılan tartışmaları ve Kürtlerin taleplerini şöyle formüle ediyor;
“Suriye genelinde demokratik bir anayasa istiyoruz. Yapılacak bu
demokratik anayasa’da ise Kürtlerin bir ulus olarak kabul edilmesi ve bu
çerçevede haklarının tanınması bizim temel talebimizdir, kırmızı
çizgimizdir. Konsey olarak bu konuda uzlaşmış bulunmaktayız. Kendi
bölgemizi yönetme şekli ise Şam’da konuşacağımız bir konudur. Biz
Suriye’nin parçalanması değil bütünlüğü çerçevesinde anayasal
haklarımızla yaşamak istiyoruz…”
Peki, Kürtler açısından mevcut
durumda en acil konu nedir? Bu sorunlar karmaşası içerisinde Kürtler ve
Suriye geneli için öncelik verdikleri konular nelerdir? Yüksek Kürt
Konseyi Üyesi ve PYD Eşbaşkanı Salıh Müslüm ve Konseyin basın Sözcüsü
Ahmet Süleyman aynı noktalara dikkat çekiyor:
1-Yaşanan savaşın
Kürt bölgesine yansımaması için tedbir almak ve kendilerini savunmak
amacıyla Halk Savunma Kuvvetlerini güçlendirmek. Başka bir deyimle
Öncelik verdikleri temel konu savunma.
2. Suriye genelinde yaşanan şiddet ve çatışmaların durması.
BATI KÜRDİSTAN DA HAYAT YANSITILMAK İSTENENDEN ÇOK DAHA BAŞKA
Yüksek
Kürt Konseyi’nin diğer muhalif çevrelerle ilişkileri var mı sorusuna
Konsey üyeleri tüm gruplarla ilişkilerinin olduğu bu ilişkiler
istisnasız devam edeceklerini belirtiyorlar. Zaman zaman görüştüklerini
belirtiyorlar. Kürt inkârcılığını öne çıkarmak isteyen bazı muhalif
unsurlarında Türkiye destekli çıkışlar olarak yorumlanıyor. Türkiye’nin
teşvik etmek istediği başka bir konu da, Kürtlerin parçalı hareket
etmesi. Bu siyaseti Güney Kürdistan üzeri yürütmek istiyor.
Davutoğlu’nun son Hewler ziyaretinin bir amacı da bu. Suriye’de yaşanan
Kürtler arasında böyle bir zemin gözükmüyor. Batı Kürdistan’da
sokaklarda hayat başka, konuşulanlar, düşünceler, duygular dışarıdan
göründüğünden veya yansıtılmak istendiğinden çok çok başka.
ANKARA YÖNETİMİ “KÜRTFOBİSİNDEN” KURTULMALI
Kürtler
geri dönemeyecek bir adım attılar ve şimdi bunun güçlendirilmesi için
çalışıyorlar. Kazanımların bir sisteme kavuşması için yoğun bir çalışma,
kurumlaşma var. Ayağı dışarıda olup bu kazanımlara, birliğe zarar
vermek isteyenlerin toplumdan kendilerini soyutlayacaklarını biliyorlar.
Hiç bir siyasetçinin bunu göze alması mümkün değil. Bu sebeple
Ankara’nın çabaları beyhude.
Peki Ankara ne yapmalı? Yüksek
Konsey Üyeleri Ankara bizimle uğraşmasın, bizden korkmasın, Oradaki Kürt
sorununu çözsün, eğer çözemezse bu korkularından kurtulamayacak
diyorlar. Salih Müslüm tek çözümün Ankara yönetiminin ‘Kürt fobisinden’
kurtulmasıyla mümkün olacağını belirtiyor.
ANF
HPG gerillaları, akşam saatlerinde Şemdinli-Yüksekova karayolunu
trafiğe kapatarak gelen araçları durdurdu. Araçlarda kimlik kontrolü
yapan gerillalar bir süre sonra olay yerinde ayrıldı.
Hakkari'nin Şemdinli ilçesinde akşam saatlerinde silah sesleri duyulmaya
başlandı. Yerel kaynaklardan alınan bilgilere göre, İlçe Emniyet
Müdürlüğü ile Jandarma binalarına saldırı yapıldığı bildirildi.
Bu arada gerilanın Şemdinli'de geniş bir alanda kurduğu denetim de 11'inci gününde devam ediyor.
ANF
Eruh/Şırnak -
Siirt'in Eruh ilçesine bağlı Bilgili karakoluna HPG gerillaları
tarafından ağır silahlarla düzenlenen saldırıda Türk ordusunun ağır
kayıp verdiği bildirildi.
Yerel kaynaklardan alınan bilgilere göre gerilla saldırısında en az 11 asker ölürken, 2’si yaralandı.
Aynı
saatlerde Hakkari'nin Şemdinli ilçesinde akşam saatlerinde silah
sesleri duyulmaya başlandı. Yerel kaynaklardan alınan bilgilere göre,
İlçe Emniyet Müdürlüğü ile Jandarma binalarına saldırı yapıldığı
bildirildi.
Yine akşam akşam saatlerinde Şemdinli-Yüksekova
karayolunu trafiğe kapatan gerillalar gelen araçları durdurdu. Araçlarda
kimlik kontrolü yapan gerillalar bir süre sonra olay yerinde ayrıldı.
Gerillanın Şemdinli'de geniş bir alanda kurduğu denetim ise 11'inci gününde devam ediyor.
Türk kaynakları: Eruh'ta 2 asker ölü 7 yaralı
Siirt'in Eruh ilçesi kırsalında HPG gerillalarının bir karakola yönelik
eylemi konusunda Türk kaynakları ilk bilgileri geçmeye başladı. Türk
kaynakları olayda 2 askerin öldüğünü 7 askerin de yaralandığını duyurdu.
Alınan bilgilere göre Eruh ilçesinin Bilgili köyünde bulunan
karakolun üs bölgesine HPG gerillaları tarafından saat 19:30 sıralarında
bir eylem gerçekleştirildi. Olayda yerel kaynaklar 11 askerin öldüğü
bildirirken Türk kaynakları ise ölü sayısını 2 yaralı sayısını ise 7
olarak açıkladı.
ANF
Washington -
Batı Kürdistan’da halkın yönetime el koyması ardından işgal tehdidinde
bulunarak Kobani karşısındaki Suruç’ta tank tatbikatı yapan Türkiye’ye
ABD’den uyarı geldi: “Durumu daha fazla askerileştirme ilerleyecek yol
değil.”
ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Patrick Ventrell,
Türkiye’nin, Urfa’nın Suruç ilçesine asker yığdırarak tank tatbikatına
ilişkin, "Türkiye'nin kendi ulusal güvenlik çıkarlarını anlıyoruz. Ama
şu anda durumu daha fazla askerileştirmenin ilerlenecek yol olduğunu
düşünmüyoruz" dedi.
Patrick Ventrell, günlük basın toplantısında,
Türkiye’nin Batı Kürdistan’la sınır bölgesindeki askeri hareketliliğine
yönelik soruları yanıtladı. Suriye’deki gelişmelerle ilgili Türk
müttefikleriyle düzenli olarak istişare halinde olduklarını belirten
Ventrell, Suruç’ta askeri yığınak yaparak Batı Kürdistan’ı işgal
tehditleri savuran Türkiye’yi uyardı: “Türkiye'nin kendi ulusal güvenlik
çıkarlarını da açıkça anlıyoruz. Ama şu anda, daha fazla
askerileştirmenin ilerlenecek yol olduğunu düşünmüyoruz.”
“Türklerden
askeri bir operasyon bekliyor musunuz?” sorusu üzerine Ventrell,
Suriyeli muhaliflerin şu anda mesafe kat etmeye devam ettiğini ve daha
geniş alanı elinde tutmaya başladığını ifade ederek, Suriye'ye acil
dışarıdan bir askeri müdahaleye yönelik geniş çağrılara ihtiyaç duymadıklarını
söyledi.
Ventrell, bir soru üzerine, muhaliflere yardım etme ve
organizasyon kapasiteleri ile diğer konularda onlara destek sağlama
konusunda Türkiye ile 'aynı sayfada' olduklarını vurguladı.
Başka
bir soru üzerine, “günlerdir ve haftalardır dile getirdikleri gibi
Suriye'de her senaryoya hazırlık yaptıklarını ve bunun yanında, Esad
sonrası döneme yönelik de dikkatli planlamalar yaptıklarını” belirten
Ventrell, ama şu anda bulundukları noktanın, mesafe alan muhalefeti
destekleme yönünde olduğunu açıkladı.
KARAYILAN: TÜRKİYE BLÖF YAPIYOR
KCK
Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan da bugün ANF’de yer alan
mülakatında, Türkiye’nin sınıra güç yığmasını blöf olarak değerlendirdi.
Karayılan, “Türk devletinin sınıra güç yığması daha çok blöf ve tehdit
amaçlıdır. Aslında çok kuru bir biçimde güç gösterisi yapmak ve
zorbalığını göstermek istiyor (…) Bu basit bir politikadır. Ciddi bir
gücün başvuracağı bir şey değildir. Bu aşamada müdahale koşulları henüz
yoktur. Türk devleti ABD’den habersiz tek bir adım bile atamaz. Bunun
için sağı solu korkutmaya çalışıyor ama kimse korkmamalıdır. Türk
devleti halkımızın korkacağını sanıyorsa yanılıyor. Kürt halkı Türk
devletine karşı genel bir direniş için hazırlıklara sahiptir. Halkımız
bu tür blöflere kulak asmayacaktır. Ama yine de her türlü olasılığa
hazır olmak gerekmektedir.” dedi.
Pratikte müdahale koşullarının
olmadığını ve olası bir müdahalenin “çılgınlık olacağını” söyleyen
Karayılan, şu uyarılarda bulundu: “Ancak bu çılgınlığın vuku bulması
durumunda tüm Kürtler devreye girmelidir. Ben şimdiden belirtiyorum;
özellikle Türkiye metropollerindeki ve Kuzey’deki tüm Kürtler ve
yurtsever Kürdistan gençliği böyle bir sürece karşı duyarlı ve hazır
olsunlar.
Bilinmeli ki böylesi bir durumda tüm Türkiye ve Kuzey
Kürdistan keskin bir savaş sahasına dönüşür. Yani en doğal hakkı olan
anadil hakkını, yine kendini yönetme hakkını elde etmek için mücadele
eden bir halka karşı böyle saldırgan bir politikayla yaklaşılırsa, buna
hiçbir Türkiyeli demokratın ve Kürdistanlı yurtseverin sessiz kalmaması
gerekiyor. Bu açıdan böyle bir müdahalenin kendisiyle birlikte çok
farklı, yeni gelişmeleri yaratacağını düşünmekteyim.”
ANF
BEHDİNAN -
HPG gerillalarının 2 haftadır ‘devrimci operasyon’ geliştirdiği
Hakkari’nin Şemdinli İlçesi’nde meydana gelen çatışmalarda 16 asker
ölürken, iki zırhlı araç darbelendi. Diyarbakır’da yaşanan bir çatışmada
4 asker ölürken, Şırnak’ta skorsky tipi bir helikopter darbelenerek
geri çekilmek zorunda kaldığı bildirildi.
HPG gerillalarının
yaklaşık 2 hafta önce Hakkari’nin Şemdinli ilçesi sınırları içinde
bulunan Türk ordu güçlerine yönelik başlatmış olduğu ‘devrimci
operasyon’ sonucu alanda yaşanan çatışmalar şiddetlenerek devam ediyor.
HPG Basın İrtibat Merkezi (HPG-BİM), dün bölgede gün boyu 4 ayrı noktada
yaşanan çatışmalarla ilgili açıklamada bulundu. HPG-BİM, yaşanan
çatışmalarda en az 16 askerin öldüğünü, 1 zırhlı araç tümden imha
edilirken, bir aracında darbelendiğini bildirdi.
ZIRHLI ARAÇ DARBELENDİ
HPG-BİM’in
verdiği bilgiye göre, 1 Ağustos günü saat 11.00 sularında Hakkari’nin
Şemdinli ilçesine bağlı Rubarok karakoluna geçmek isteyen Türk ordusuna
ait bir konvoya yönelik gerillalar bir eylem gerçekleştirdi.
Gerçekleştirilen eylem sonucunda bir zırhlı aracın tahrip edildiği
belirtilirken, ölü ve yaralı asker sayısının netleştirilemediği
bildirildi.
SUİKAST EYLEMİNDE 1 ASKER ÖLDÜRÜLDÜ
Aynı
saatte Yukarı Nirkola Boğazının Masiroya bakan yamacında gerillalar
tarafından bir suikast eyleminin gerçekleştirildiği aktarılırken,
“gerçekleştirilen eylem sonucunda düşmanın 1 askeri öldürülmüştür”
dendi.
NAVREZA KÖYÜ KÖPRÜSÜNDE ÇATIŞMA: 15 ASKER ÖLDÜ
Bir
diğer çatışma ise Navreza köyü köprüsünde meydana geldi. Buna göre
gerillalar, 1 Ağustos günü saat 18.30 sularında zırhlı araçlar ile
Navreza köyü köprüsüne gelen Türk ordu birliğine yönelik bir eylem
gerçekleştirdi. Alanda saat 19.30’a kadar süren çatışmalar sonucunda 15
askerin öldürüldüğü belirtilirken, “Eylem ardından işgalci TC ordusu
çatışma alanına yönelik olarak savaş uçakları, tank, zırhlı araçlar,
kobra tipi helikopterler, havan ve obüsler ile yoğun bir şekilde
bombardıman yapılmıştır” bilgisi verildi.
YJA STAR GERİLLALARI ASKERİ KONVOYU VURDU
HPG-BİM,
1 Ağustos günü saat 14.30 sularında Şemdinli ilçesinden Rubarok
karakoluna gitmek isteyen bir konvoya yönelik ise YJA Star gerillaları
tarafından bir eylem gerçekleştirildiğini aktardı. HPG-BİM eylemle
ilgili şu bilgileri verdi: “20 dakika boyunca tanklar çevresini rastgele
bombalarken, gerillalarımız tarafından konvoya yapılan eylem sonucunda
Bêgirdê köyü ile Kerkit köyü arasında bir araç darbelenmiştir.
Gerillalarımızın direnişini kıramayan ve Şemdinli’ye geri dönmek zorunda
kalan konvoyun geri çekilişi ardından eylem alanına yönelik olarak
işgalci TC ordusu tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmıştır.
Ayrıca Kerkit köyünde yol kontrolü yapan düşman askerleri Bêsosin
Karakoluna geri çekilmiştir.”
ROBUNUS İLE NAVREZA SIRTLARINA HAVA VE TOPÇU SALDIRI
HPG-BİM
ayrıca, 1 Ağustos günü saat 16.00 sularında Robunus ile Navreza
sırtlarına yönelik olarak Türk ordusu tarafından savaş uçakları, kobra
tipi helikopterler, havan ve obüsler ile yoğun bir şekilde bombardıman
yapıldığını kaydetti.
ULUDERE’DE SKORSKY TİPİ HELİKOPTER DARBELENDİ
Şırnak’ın
Uludere İlçesi’nde sınırı geçen bir helikopter gerillalar tarafından
darbelendi. HPG-BİM, 1 Ağustos günü saat 18.30 sularında Şırnak’ın
Uludere ilçesine bağlı Girê Çetan alanından sınırı geçerek Deriyê
Dawetiya alanına geçmek isteyen skorsky helikopterine yönelik olarak
gerillalar tarafından bir eylem gerçekleştirildiğini belirterek, “Eylem
sonucunda darbe alan helikopter geri çekilmek zorunda kalmıştır. Eylem
ardından Deriyê Dawetiya alanına yönelik olarak işgalci TC ordusu
tarafından havan ve obüs saldırısı yapılmıştır” dedi.
DİYARBAKIR’DAKİ OPERASYONDA 4 ASKER ÖLDÜ
HPG-BİM,
Türk ordusunun Diyarbakır’ın Kocaköy ile Fis köyü çevresinde
düzenlediği operasyon sonucu dün meydana gelen çatışma hakkında da bilgi
verdi. Buna göre, 31 Temmuz günü Diyarbakır’ın Kocaköy (Qaraz) ilçesi
ile Qaraz’ın Fis köyü çevresine yönelik olarak heron ve zırhlı araçların
katılımıyla Türk ordusu tarafından başlatılan operasyonda 1 Ağustos
günü saat 08.00 sularında çatışma çıktı. Çatışma sonucu 1 panzer
darbelenirken 4 askerin de öldüğü kaydedildi.
Çatışma ardından
ise eylem alanının kobra tipi helikopterler, tank, havan ve obüslerle
bombalandığı bildirilirken, alandaki operasyonun saat 11.00 sularında
geri çekildiği aktarıldı.
Şemdinli'ye özel birlikler gönderiliyor
Hakkari'nin Şemdinli ilçesine bağlı Nehri bölgesinde 23 Temmuz
tarihinden bu yana yaşanan çatışmalar ve operasyonlar devam ederken,
bölgeye bir haftadan bu yana gönderilen zırhlı araçların yanısıra, özel
eğitimli askeri birlikler gönderildi.
Van üzerinden gönderilen
askeri birliklerin Şemdinli ilçe merkezi ile ilçeye yakın askeri
birliklerde konuşlandırıldığı öğrenildi. Bu arada, kırsalda devam eden
operasyonlar kapsamında Hakkari Dağ ve Komando Tugayı'ndan bölgeye
Skorsky helikopterleri ile sık sık cephane ve bomba sevkiyatı yapıldığı
bildirildi.
ANF
Türk hükümetinin Hewler’den istediği gibi bir sonuç alamadığı görülüyor.
Davutoğlu’nun Yüksek Kürt Konseyi ile bir toplantıda bir araya geleceği
iddia edildi. Konsey bu bilgiyi doğrulamadı. Yollar Hewler'de kesişmiş
durumda. Kürtler pozisyonlarını hem Suriye içerisinde hem de dışarıda
güçlendirirken, Suriyeli muhalif gruplar arasındaki ayrışma yeni bir
boyut kazandı. Geçiş hükümetini kurmak iddiasıyla Mısır'da Suriye Devrim
Konseyi kuruldu.
Batı Kürdistan’da birçok kentin yönetimi 19
Temmuz’dan itibaren eline geçiren ve aralarındaki birliği sağlayan
Kürtler, mevcut durumda Suriye’deki en organizeli güç durumundalar.
Pozisyonlarını hem içerde hem de dışarıda güçlendiren Kürtler, Suriye
için demokratik özerklik projesiyle ortaya çıkarken, Kürtlerin
kazanımlarından rahatsızlık duyanların başında gelen Türk hükümeti,
müdahale tehditlerinde bulundu ve Kürt örgütlenmesini “terörist
yapılanma” olarak suçladı.
Hükümetin anti-Kürt açıklamaları
bölgesel ve uluslararası alanda destek görmezken, Kürtlerarası birliği
bozmak ve kazanımların önüne geçmek için Türk Dışişleri Bakanı Ahmet
Davutoğlu 1 Ağustos günü Federal Kürdistan Bölgesi’nin başkenti Hewler’e
giderek Bölge Başkanı Mesut Barzani ile görüştü. Görüşmeye YNK ve
KDP’den üst düzey tüm yetkililer katıldı. Bunlar arasında Başbakan
Neçivran Barzani, eski başbakan Berhem Salih ve Meclis Başkanı da vardı.
ANKARA MI HEWLER'E MESAJ VERDİ YOKSA TERSİ Mİ?
Kürt
hükümeti ile KDP ve YNK’den çok sayıda üst düzey yetkilinin Davutoğlu
ile yapılan görüşmeye katılması ayrıca dikkat çekerken, yayınlanan ortak
bildirinin Ankara’nın beklentilerini karşılamadığı anlaşılıyor. Türk
medyasının iddia ettiği gibi Ankara mı Hewler’e mesajı verdi yoksa
Hewler mi Ankara’ya?
Bildiride “Suriye'nin geleceğinin yalnızca
Suriye halkının özgür iradesiyle belirlenebileceğinin” altı çizilirken,
“Suriye’deki tüm vatandaşların eşit haklar ve özgürlüklerden
faydalanacağı, demokratik, özgür ve çoğulcu Suriye için ve Suriye
halkının meşru taleplerinin yerine getirilmesine destek vermek için
işbirliği yapmaya ve çabaları eşgüdüm halinde yürütme noktasında görüş
birliğine varıldı” denildi.
Bildiride şu ifadeler de dikkat
çekti: “Suriye'de otorite boşluğundan istifade etmeye çalışacak her
türlü şiddete başvuran grup ya da örgütün ortak bir tehdit olarak
algılanacağı konusu da vurgulandı. Yeni Suriye'de her türlü terörist ve
aşırıcı grubun varlığına izin verilmemelidir. Bölgenin barış ve
istikrarı için iki taraf da istişare ve işbirliğine devam etme konusunda
mutabık kaldılar.”
HEWLER’DE GÖRÜŞME TRAFİĞİ
Bildiride
PKK veya PYD’nin adı geçmezken, gelen bilgiler Hewler’de Suriyeli
muhalifler, Kürtler ve Ankara arasında temasların sürdüğü yönünde.
Ankara ve Batı destekli Suriye Ulusal Konseyi (SUK) Başkanı Abdulbasıt
Seyda’nın da Hewler’de olduğu iddia ediliyor ancak bu henüz doğrulanan
bir bilgi değil. Seyda’nın, aralarında PYD’nin olduğu Batı Kürdistan
Halk Konseyi (BKHK) ile Suriye Kürt Ulusal Konseyi (SKUK) arasında
Kürtleri temsilen kurulan Yüksek Kürt Konseyi (YKY) ile görüşme
talebinde bulunduğu da iddialar arasında. Böyle bir görüşmenin henüz
gerçekleşmediği belirtiliyor, ancak YKY heyeti Barzani tarafından
Hewler’e davet edilmişti. Qamişlo, Ankara ve SUK’un yolu Hewler’de
kesişmiş durumda.
DAVUTOĞLU, YÜKSEK KÜRT KONSEYİ İLE GÖRÜŞECEK İDDİASI
AKNews’in
geçtiği bir habere göre, SUK ve Yüksek Kürt Konseyi’nden temsilciler
ile Barzani ve Davutoğlu’nun katılımıyla Hewler'de bir toplantı
yapılacak. Toplantıda, “Esad sonrası Suriye ve Kürtlerin siyasi sürece
katılımı hakkında bir anlaşma” imzalanacağı iddia edildi.
YÜKSEK KONSEY: BİLGİMİZ YOK, OLSA MEMNUN OLURUZ
PYD
Eşbaşkanı ve aynı zamanda Yüksek Kürt Konseyi üyesi Salih Müslim,
Davutoğlu ile yapılacağı iddia edilen görüşmeyi doğrulamadı. ANF’ye
konuşan Müslim, “Öyle bir duyum almadık, kimse bir şey söylemedi” dedi.
Müslim, “Ancak olursa memnun oluruz” diyerek, olası bir görüşmeye sıcak
baktıkları mesajını verdi.
Davutoğlu ile Barzani arasında
yapılan görüşme konusunda ise, “Gerçekten orada ne konuşulduğunu
bilmiyoruz” diyerek yorum yapmadı. Yüksek Kürt Konseyi üyesi Aldar Xelil
de, Barzani ile Davutoğlu arasındaki görüşmenin içeriği konusunda henüz
kendilerinin bilgilendirilmediğini söyledi.
SEYDA HEWLER’DE DEĞİL Mİ?
SUK
ile Yüksek Konsey arasında herhangi bir görüşme olmadığını da sözlerine
ekleyen Müslim, Seyda’nın Hewler’e henüz gelmediğini söyledi. Müslim,
“Seyda halen gelmiş değil, medya burada olduğunu söylüyor, ama burada
değil” dedi.
MISIR’DA YENİ BİR MUHALİF GRUP OLUŞTU
Kürtler
pozisyonlarını güçlendirirken, Suriye muhalefetinde yeni bölünme oldu.
Mısır’ın başkenti Kahire’de 31 Temmuz günü geçiş hükümetini kurmak
amacıyla Suriye Devrim Konseyi (SDK) oluşturuldu. Suriyeli muhalif
Haytan El Maleh yaptığı açıklamada, “Bir geçiş hükümetini yönetmekle
görevlendirildim” derken, ilk etapta diğer muhaliflerle görüşmelerde
bulunacağını söyledi. 81 yaşındaki Maleh, kısa bir süre önce Suriye’den
çıkmıştı.
Bu yeni oluşum SUK ve Özgür Suriye Ordusu’nun (ÖSO)
tepkisiyle karşılaştı. SUK Başkanı Seyda “erken doğum” diyerek tepki
gösterirken, ÖSO’nün Türkiye’deki komutanı Riyad El Esad, SDK’yi
“oportünizmle” suçladı.
PYD Eşbaşkanı Salih Müslim, SDK
konusunda kendilerine resmi bir bildirim olmadığını söylerken, bu
oluşumun etkili olmadığını, ancak muhalefetin bir parçası olduğunu
söyledi.
Bu arada SUK ve ÖSO da Esad sonrası için çalışmalar
başladı. Batı ile Türkiye-Katar-Suudi Arabistan üçlüsü tarafından
desteklenen ÖSO, Esad rejiminin düşmesi halinde geçiş hükümeti olarak
asker ve siyasilerin olduğu 6 kişiden oluşan bir başkanlık konseyi
öneriyor. Ankara’nın baskısı altındaki SUK ve ÖSO, Kürtlerin iradesini
ve özerklik taleplerini kabul ettiklerine dair henüz bir açıklama yapmış
değiller. Ancak alanda Kürt hareketler ile bu oluşumlar arasında zaman
zaman temaslar olduğu bildiriliyor.
ANF
EFRİN -
Batı Kürdistan’da güvenliği sağlayan Halk Savunma Birlikleri (YPG),
Efrin’e izinsiz giriş yaptıkları belirtilen 2 Türk gazeteciyi bir
süreliğine gözaltına aldı.
Edinilen bilgilere göre, dün sabah
saatlerinde Efrin’e izinsiz giriş yapmak isteyen Milliyet Gazetesi
muhabiri Cihat Arpacık ve Star Gazetesi muhabiri Kemal Gümüş Halk
Savunma Birlikleri (YPG) tarafından gözaltına alındı.
Buradan Burçheyder köyüne götürülen gazeteciler, bugün sabah saatlerinde serbest bırakıldı.
PYD’ye
yakın kaynaklar, 2 gazetecinin izinsiz giriş yapmak istemesi üzerine
gözaltına alındıkları, girişlerine izin verilmeyen gazetecilerin daha
sonra serbest bırakıldıklarını söyledi.
Serbest bırakılan
gazetecilerden Cihat Arpacık, Halep’e 10 kilometre uzaklıktaki Adenen
köyünde Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) güçlere teslim edildikten sonra
serbest bırakıldıklarını söyledi. Arpacık, gözaltınada tutuldukları süre
içinde herhangi bir kötü muameleyle karşılaşmadıklarını vurguladı.
ANF
Rusya’nın Sesi radyosuna bir röportaj veren PYD Salih Muslim, Kürtlerin yeni Osmanlıların denetimine girmek istemediğini söyledi.
Halep’teki
Kürtlerin durumu radyodan Kamiz Şeddadi’ye değerlendiren Müslim,
Halep’teki çatışmaların radikal İslamcıların bulunduğu mahallelerde
meydana geldiğini ifade ederek Kürtlerin bu çatışmalardan olumsuz
etkilendiğini bu yüzden savunma pozisyonu aldıklarını ifade etti. Müslim
sözlerini şöyle sürdürdü: “Şu andaki çatışmalar genelde radikal
İslamcıların konuşlandığı mahallelerde meydana geliyor. Bu bölgelerde de
Kürtler yaşıyor ve bu insanlar çatışmaların olumsuz etkilerini
yaşıyorlar. Bir süre önce üç Sivil Kürt, çıkan çatışmalar sırasında
hayatını kaybetti. Genelde ise Halep’in Kürt mahalleleri ne hükümet
yanlısı silahlı kuvvetlerin, ne de muhalefete ait silahlı güçlerin
hedefi olmadı. Aynı şekilde Halep’te yaşayan Kürtlerin iyi organize
olduklarını da söyleyebilirim, kendi savunma güçlerini oluşturdular ve
bu güçler Kürt mahallelerinin savunmasını yapıyorlar.”
Suriye’de
Kürtlerin çoğunlukta yaşadığı bölgelerin kontrolüne ilişkin soruyu
değerlendiren Salih Müslim Kamışlı ve Sare Kaniye şehirlerinde hükümet
güçleri bulunduğunu ancak bunlar yerel yönetime karışmadıklarını altını
çizdi. Halkın Kobani, Afrin, Derik ve bunlara komşu köy yerleşim
yerlerinde kontrolü ele aldığını ifade eden Müslim “Suriye’nin Kürt
bölgelerinde durum genel olarak sakindir. Şu anda Batı Kürdistan’ın
yönetimi ile ilgili tüm kararlar Suriye Kürtleri Yüksek Konseyi
tarafından alınıyor. Bu konsey, Irak Kürdistan’ın başkenti Erbil’de
Demokratik Birlik Partisi tarafından kurulmuş olan Batı Kürdistan Halk
konseyi ve Suriye Kürtleri Ulusal Konseyi arasında imzalanan anlaşmaya
göre kurulmuştur” dedi
ANKARA KÜRTLER ARASINDAKİ GÖRÜŞ FARKLILIKLARINA OYNUYOR
Türkiye’nin,
Kürdistan İşçi Partisi’nin (PKK) güney sınırlarında konuşlandığına
ilişkin suçlamalarını değerlendiren PYD Başkanı Suriye’de PKK ve
savaşçılarının hiç bir faaliyeti olmadığını, tüm bunlar Türkiye
makamları tarafından uydurulduğunu vurgulayarak “ Ankara 30 yıldan
fazladır PKK ile mücadele adı altında partimiz de dâhil olmak üzere tüm
Kürtlere karşı mücadele etmektedir. Her şeyden önce Suriye’deki
Kürtlerin birleşmesini istemiyorlar. Çünkü Ankara bütün Kürt
politikasını, Kürt politik güçleri arasındaki görüş farklılıkları
üzerine kuruyor. Suriye isyanının başlamasından bu yana Türkiye
Suriye’ye asker sokmak için bahane arıyor. Bunun nedeni Suriye’deki
demokrasinin kaderi üzerine endişeler değil, Kürtlerin ulusal haklarına
kavuşmalarına engel olmak isteğidir. Bence şimdiki Dünya kamuoyunun
tavrı Türkiye’ye, Suriye topraklarına askeri müdahale yapma imkânı
vermiyor. Ancak yine de bu olası istilaya karşı tüm gücümüzle karşı
koyacağız. Böyle bir müdahale Türkiye için içinden çıkması çok zor
olacak bir bataklık haline gelecektir. Suriye’nin ne Arap, ne de Kürt
halkları ‘Yeni Osmanlıların’ boyunduruğuna bir kere daha düşmeyi
istemiyorlar” dedi.
SURİYE MUHALEFETİNİN BİR PARÇASIYIZ
Müslim
Özgür Suriye Ordusu’nun Türkiye’den alacağı yardım karşılığında PKK’ye
karşı savaşmaya hazır olduğuna dair haberlere ilişkin soruya ise şu
sözlerle cevap verdi: “Bu haberler gerçeği yansıtmıyor. Özgür Suriye
Ordusu’nun sivil temsilcileri Kürt öz savunma güçleri ile bağlantı
halindedirler. Ancak Özgür Suriye Ordusu değişik unsurlardan oluşuyor.
Suriye’de bulunan bazıları bizlerle iyi ilişkiler içindedir. İstanbul ya
da Antakya’da oturanlar ise Kürt karşıtı açıklamalar yapıyorlar ve bana
sorarsanız ne Özgür Suriye Ordusu’nu, ne de Suriye devrimini temsil
ediyorlar.
Biz Suriye muhalefetinin bir parçasıyız ve hiç bir
zaman devrimden uzak kalmadık. Ancak Suriye muhalefeti içinde birlik
yok. Muhalefette olanlarla ilişkilerimiz Kürt Sorunu’nun çözümüne olan
yaklaşımlarına bağlıdır. Sıkı ilişkiler içinde olduğumuz bir iç
muhalefet var. Aynı şekilde Suriye Ulusal Konseyi gibi dış güçler
tarafından kontrol edilen ve Kürtlerin haklarını kabul etmeyenler de
var, bunlarla öyle bir bağlantımız yok.
Bizler, Suriye’de yaşayan
tüm uluslar ve dini azınlıkların haklarının kabul edileceği demokratik
bir Suriye için mücadele veriyoruz. Dünya kamuoyunun bu yönelişimize
destek vermesini isteriz. Bu anlamda Rusya’ya yönelik büyük ümitlerimiz
var. Dünya politikasında önde gelen oyunculardan biri olarak Rusya,
bugün Suriye krizinin çözülmesinde önemli rol oynamaktadır.
Geçtiğimiz
günlerde Moskova’ya yaptığım ziyaret sırasında Rus makamlarına Suriye
Kürtlerinin yaklaşımlarını anlatmaya çalıştım. Rus devleti
temsilcilerinin adil taleplerimize anlayışla yaklaştıklarını
düşünüyorum. Ümit ediyorum ki, Rus tarafı ile bundan sonra yapacağımız
görüşmelerde karşılıklı anlayışı pekiştireceğiz.”
ANF
ZAGROS -
Hakkari’nin Gever ilçesine Oramar alanında bulunan Şehit Rahime
tepesinde beş gün boyunca çatışan gerilla Helo Mahabat toplam 8 askerin
öldüğü çatışmaların içyüzünü anlattı.
Kuzey Kürdistan’ın bir çok
yerinde olduğu gibi Hakkari’nin Gever ilçesine bağlı Oramar alında da
çatışmalar çok sıcak ve yoğun geçmekte. Türk ordusu gerillanın
denetiminde bulunan arazileri almak için yoğun bir çaba gösteriyor.
Oramar alanında bulunan Şehit Rahime tepesi de bu alanlardan biri.
Kendisi
Doğu Kürdistanlı olan gerilla Helo Mahabat üç kişilik gerilla timinin
sorumlusu. Gerilla Helo’nun anlattığına göre 9 Haziran’dan 14 Haziran
gününe kadar Türk ordusu gerillaların bulunduğu Şehit Rahime Tepesine
yönelik birçok defa sızma girişiminde bulunmuş. Her seferinde gerilla
Helo’nun fark ettiği sızma girişimleri gerillalar tarafından
engellenmiş. Tabii burada ilginç olan ise Türk ordusunun yüzlerce asker
ile yapmak istediği sızma girişimleri tek bir gerillanın direnişiyle
engellenmiş. Yani gerilla Helo Mahabat’ın direnişiyle.
ASKERLERİ BEKLİYORDUK
Türk
ordusu ile bire bir çatışan gerilla Helo Mahabat beş gün boyunca süren
çatışma ve Türk ordusunun saldırılarını şöyle anlatıyor:
“Biz üç
kişi Şehit Rahime tepesinde kalıyorduk. Geçen Haziran’ın 9’unda
arkadaşlar su almak için çeşmeye gitmişlerdi. Biz düşmanı karşımızda
bulunan bir boğazda bekliyorduk. Zaten uzun bir süreden beri
operasyonlar olduğu için askerlerin ne zaman geleceği belli değildi.
Onun için biz de sağlam bir yerde mevzilenmiş düşmanın hareketini takip
ediyorduk. İki arkadaş suya gittiğinde ben de çevreyi kolaçan ediyordum.
Birden düşmanın iki arkadaşı taradığını fark ettim. Ama arkadaşlar
gelen mermilere karşı kendilerini korudular. Ateş açan askerler daha
sonra Oramar tepesine geri çekildiler.
Biz tedbir olarak iki
boğaz daha tutmuştuk. Tutulan yerler alanın stratejik yerleridir. Bazı
alanlarda düşmanın gelme ihtimalini düşük buluyorduk ama yine de
tedbirimizi almıştık.
DÜŞMAN SIZMA TARZINI ESAS ALDI
Düşman
bulunduğumuz tepeye bir operasyon başlatırsa önce havadan ve karadan
bombalar ondan sonra gelir diyorduk. Çünkü bu düzenli orduların klasik
bir tarzıdır. Ama düşman öyle yapmadı. Tekniği kullanmadan sızma tarzını
esas aldı. Tabii biz bu sızma tarzını da hesaba katmıştık. Ve ona göre
de sürekli olarak keşiflerimizi yapıyorduk.
9 Haziran günü
akşama doğru yaptığım keşifte düşmanın yine hareketli olduğunu fark
ettim. Tepede üç kişiydik ama düşmanı beklerken oldukça moralli ve
heyecanlıydık. Durumu diğer iki arkadaşa iletince onlarda gülerek
“gelsinler” dediler. Hep birlikte kendi aramızda espriler yaparak
gülmeye başladık.
AY IŞIĞINDA ÇATIŞMA: ÜÇ ASKER ÖLÜ
Akşam
saat sekizde araziyi takip ediyordum. Bu arada bulunduğumuz yerden
biraz aşağılara inmiştim. Bir ara bazı sesler duydum. Taşlar yuvarlandı
ve ilk başta yabani hayvan olacağını düşündüm ama bir anlık bir dinleme
sonrası seslerin normal olmadığını fark ettim. Havada ay ışığı vardı.
Bir kayanın arkasında mevzilenerek sesleri takip etmeye başladım. Kısa
bir süre geçmeden gelenlerin düşman askerleri olduğunu anladım. Asker üç
koldan bulunduğumuz tepeye doğru hareket ediyordu. Benimle düşman
arasındaki mesafe 30 metre bile yoktu. Diğer iki arkadaştan çok
uzaklaştığım için gidip onlara haber vermek istedim ve bulunduğum
kayalığı dönüp çıkmak isterken bir kol askerin de orada olduğunu fark
ettim. Onlar beni fark etmemişlerdi. Aramızdaki mesafe 8-9 metre ancak
vardı ve onlar daha beni fark etmeden ben hedef alarak onlara ateş
ettim. İki asker hemen orada öldü. Askerler şok olmuşlardı ve bazıları
bağırıyordu. Ben onların hareketlerini takip ediyordum. Ve bu arada iki
tane asker kayanın üzerine çıktı ve onları da vurdum. Biri kayanın önüne
düştü öldü, diğeri ise diğer tarafa yuvarlandı. Tabii bu arada
askerlerin savunması da bana doğru ateş açtı ama ben hemen yer
değiştirdiğim için bir şey olmadı.
“ASKERLERİ İZLİYORDUK”
Bu
çatışma birkaç dakikada gelişmişti. Ben hemen arkadaşların yanına
gittim. Her iki arkadaş da mermi seslerini duymuş ve hazır
bekliyorlardı. Onlara durumu anlattım ve üçümüz de mevzilendik. Bir
süre bekledik ve düşmanda da bir sessizlik oldu. Saat 12.00’a doğru
askerlerin iki koldan ilerlediklerini gördük. Etrafı aydınlatmak için
havaya ışıldak attılar. Işıldağın altında düşmanın kendi ölülerini ve
yaralılarını sürükleyerek götürdüklerini fark ettik. Biz yukarıda
onların tüm hareketlerini izliyorduk.
Diğer gün sabah keşif
yaptığımda 12 askerin karakola doğru gittiğini gördüm. Arkadaşlar tekmil
verdim ve 3 askerin öldüğünü ve birinin de yaraladığını, operasyon
yapan hareketli birliğin de geri çekildiğini söyledim. Diğer taraftaki
arkadaşlar da kendi yerlerinde mevzilenmişlerdi. O gün sessizlik vardı
ve bir şey olmadı.
Üçüncü gün sabah diğer iki arkadaş yine su
getirmek için gitti. Ben de tedbir olarak iki arkadaşında birbirlerini
savunarak gitmesini istedim. Saat 09.30’da silah sesleri geldi. Ben
gelen sesleri takip ettim ve birden sayıları elliyi bulan dört kol
askerin benim olduğum tepeyi çembere aldıklarını fark ettim. Kendi
kendime bunlar rahat durmayacaklar dedim. Tahmin etmediğim bir yerden
geliyorlardı. Ben askerlerin hareketini de hesaplayarak onları
kandıracağım, dedim. Çünkü tek başınaydım ve iki taraftan da
geliyorlardı. Birkaç dakika kalmıştı. Ben son nefesime kadar tepeyi
bırakmayacağım dedim. Bana en yakın arkadaşlar en az kırk dakika
uzaktaydılar. Askerler Türkçe konuşuyorlardı ama ben anlamıyordum. O
arada bir askerin koştuğunu görünce onu vurdum ve o düştü, öldü. İki
asker daha bana doğru geldi ve ikisini de vurdum. Biri kayalardan düştü.
Ben o arada bulunduğum kayalıklardan diğer tarafa bakayım dedim ve
orada üç askerin geldiğini gördüm. Neredeyse tepeye çıkmışlardı ve ben
onları da vurdum. Bu arada askerler de ateş ediyorlardı. Mermiler benim
olduğum yere gelince ben yerimi değiştirdim. Askerlerle aramızda yoğun
bir çatışma başlamıştı. Bu çatışma yaklaşık yarım saat sürdü. Ben bu
çatışmada beş askerin cansız bedenlerinin yerde uzanmış hallerini
görüyordum. Zaten bir tanesi yaralanmış ve durmadan bağırıyordu.
“YOĞUN BİR ÇATIŞMA YAŞADIK”
Ben
askerlere göre daha avantajlı bir yerdeydim ve onları çok rahat
görüyordum. Bu arada diğer iki arkadaş da benim yanıma gelmişlerdi. İki
arkadaşın gelmesiyle birlikte ben de rahatladım. Kendi kendime şimdi bir
ordu da gelse bir şey yapamaz dedim. Kısa bir süre sonra bir grup
arkadaş daha gelince hiçbir kaygımız kalmadı. Sayımız çoğalmıştı ve
düşman bir daha sızma yapmak istedi ve yoğun bir çatışma yaşandı.
Düşmanın burada da kayıpları oldu ama tam tespit edemedik. Bu çatışma
yaklaşık iki saat sürdü.
“TEPEYİ ALAMAYINCA GERİ ÇEKİLDİLER”
Düşman
bir şey yapamayacağını anlayınca bu sefer ağır silahları kullanmaya
başladı. Bulunduğumuz tepeye savaş uçakları, kobra helikopterleriyle,
havan ve obüs toplarıyla, tanklarla yoğun bir şekilde bombardıman altına
aldılar. Bu bombardıman tam iki gün sürdü. Yerimiz sağlam olduğu için
bize bir şey yapamadılar. Düşman tepeyi alamayınca beşinci gün operasyon
gücünü geri çekmek zorunda kaldı.”
ANF
Suriye’deki Kürtlerin müdahalede bulunarak
yaratmış oldukları fiili süreç bir son değil, yeni başlıyor. Bunun ilk
adımı başarıyla atıldı. Gerçek olan şudur ki, Ortadoğu’da Kürtlerin
içinde olmadığı kardeşlik temelinde demokratik birlik, adaletli, eşit ve
özgür bir yaşam asla kurulamaz.
“Durumlar ciddi, gerçekler acımasızdır; devrim esastır ve tek çaredir.” A.Öcalan
Kürtler
Suriye’de ki ilişki ve çelişkileri doğru değerlendirip doğru zamanda
devlet kurumlarına el koyarak inisiyatifi kendi lehine çevirmiştir. Kısa
zamanda bunu Kobani’yle sınırlı tutmayarak Afrin, Derka, Hamko, Amude,
Qamişlo’da da etkin güç olmuşlardır. İlhak edilerek sömürgeleştirilmiş
tüm topraklarını geri almaya ve özgürleştirmeye yönelmesiyle de,
Kürdistan tarihinde çok değerli, önemli bir aşamayı ve dönüşümü temsil
etmektedir. Eğer Kürtler, doğru bir siyasi ve ideoloji temelinde süreci
iyi izlemeyip ve çelişkilerden doğru yararlanıp zamanında müdahale
etmeseydi, bu kargaşa da büyük darbeler yiyebilirdi. Başarının arkasında
doğru politikalar ve bunun pratikleştirilmesi yatmaktadır. Kuşkusuz bu
durumun sürpriz değil, Kürtlerin bugünler için mücadele etmesi, meclis
örgütlenmeleri ve öz savunması da dahil diğer hazırlıklarını yapmış
olmasında yatmaktadır.
Kürt hamlesinin biçimini ise önlerine çıkan
fırsatlar belirlemiştir. Çünkü hayat ve mücadelenin biçim ve tarzı
fırsatlara ve koşullara göre esneyip değişmez ise, dogmatikleşir ve
kendini tüketmeye başlar. Değişim ve dönüşüm momentini; o anı
yakalayabilenler, kendilerini güçlendirebilir ve yaşamın spiral
gelişiminde bir sıçrama gerçekleştirebilirler. Hatırlanacağı gibi 1917
Bolşevik Devrimi için Lenin an’ın önemini yaklaşık olarak şu sözlerle
vurgulamıştı: “Dün erkendi, yarın geç olur ama bugün tam zamanıdır.”
Kürtler bu anı doğru yakalamışlardır. İşte Suriye’de ki Kürt inisiyatifi
buna hazırlıklı olduğu içindir ki, Kürdistan bayrağı, “Kürt ölmedi,
Kürt yaşıyor ve özgürleşiyor” diyerek dalgalanmaktadır.
Asıl sürpriz AKP’ye yapılmıştır
Elbette
ki, bölge üzerinde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yirmi yıla
dayanan emeğinin de meyveleridir bugünkü yaşananlar. Demek ki, asıl
sürpriz AKP Hükümeti’ne yapılmıştır. Kürtler, AKP’nin Suriye’yi işgalden
bahsetmesini ibretle izlerken, işgalin tüm Ortadoğu’yu savaş alanına
çevireceğini de hesaplayamayacak kadar gözü dönmüş ve akıldan yoksun bir
sömürge tipi faşizm ile karşı karşıya olduklarını da daha net
görmektedirler. Pazar hırsı ve Büyük Kürdistan’ın kurulacağı korkusu
nedeniyledir ki, gelişmeleri yanlış kavramakta, şok geçirmekte ve nasıl
yapıp da Suriye Kürtlerini başarısız kılabiliriz diye
telaşlanmaktadırlar. Yoksa onların kronik korkusu, Suriye’nin zora
dayalı bütünlüğünün bozulması değil, Kürtlerin bir statü sahibi
olmasıdır.
AKP’nin temsilciliğini yaptığı ve hükümet işlerini gördüğü
işbirlikçi oligarşik yapının derdi, Suriye’de demokrasinin inşası;
birlik, kardeşlik ve özgür yaşam değildir. Onlar devletçi ve inkarcı
statünün korunması, anlayışlarıyla çelişmeyecek yeni bir yönetici
kesimin getirilmesi ve Pazar kapma olayıyla ilgilidir. Bunlardan,
Suriye’den etkilenerek Türkiye sömürgesi olan Kürdistan için Demokratik
Özerklik talebine sıcak bakacağını ve diyalog yolunu açacağını beklemek,
geçmişten ders çıkartmamaktır. Bunlar ancak mücadelenin dört bir yanda
yükseltilmesiyle çözüm yoluna zorunlu bırakılabilirler. Bu bağlamda,
Halkların Demokratik Kongresi’ni daha iyi örgütlemek ve Demokratik
Toplum Kongresi’yle ortaklaştırarak TC’yi preslemek daha da can alıcı
bir hale gelmiştir. Ancak o zaman Türkiye sömürgesi olan Kürdistan’ın
bir parçası daha zincirlerini kırabilecektir.
Bu nedenle, Türk
başbakan Erdoğan’ın Suriye’deki Kürtlerin inisiyatif geliştirmelerini
kastederek, “eyvallah diyemeyiz” narasının arkasında yatan, dün Irak
Kürt Federe devletine demek zorunda kaldıkları gibi, Batı Kürdistan’a da
eyvallah diyeceği günlerin uzak olmadığıdır. Yani kamuoyu önünde racon
kesen bu korkak ve sahte kabadayılar, yarın Suriye Kürdistanı ile de
ekonomik ilişkiler kurmaya çalışacaklardır. Fakat unuttukları bir şey
var; burası Irak Kürdistanı’na benzemez.
Sistemin kabusu ve kriz nöbetleri
TC
egemenleri Suriye sorununa ve Kürt özgürleşmesine esas olarak insan
hakları bağlamında değil ticari açıdan yaklaşmaktadırlar. Bunlar nasıl
ki dün, “Türkiye’nin sınırında özerk Kürdistan istemeyiz” diye
yırtındıkları halde Güney Kürdistana eyvallah demek zorunda kaldılarsa,
buraya da eyvallah diyeceklerdir. Bunun için, KDP ve YNK’yi Yüksek Kürt
Konseyi’ne karşı kullanmak için de cömert ve tavizkar olacaklardır. Ama
diğer yandan da dört parçanın birleşmesiyle doğacak olan Büyük Kürdistan
korkusu Irak’ın Güney Kürdistan’ı sıkıştırarak Suriye Kürtlerine destek
vermesinin önüne geçmesini de gündeme getirebilir. Amaç YNK’nin önünü
keserek Suriye Kürtlerine yapabileceği desteği durdurmak ve Suriye
Kürtlerini Güney’den kuşatabilmektir. Irak’ın Güney’deki Federe Kürt
oluşumuyla problemlerinin olması bu yaklaşımı güçlendirmektedir. Türkiye
ise, kendi sömürgesi Kürdistanı kaybetme korkusuyla bütün kirli
oyunlara başvurmaya devam ediyor. Çünkü hayalindekini
gerçekleştirebilmek için dünya arenasında stratjik ve siyasal güç olmayı
başarması gerekmektedir. İnkar ve imha bunun için gerekli
görülmektedir.
Diğer yandan Irak örneğinde de görüldüğü gibi, hiç
kuşkusuz Suriye’de de Amerika eliyle getirilecek bir çözüm-ki ABD en
uygun çözüm için müdahale edeceği anı kollamaktadır- Suriye’de yaşayan
tüm halkların, etnik ve inançsal azınlıkların kendi yaşamlarını
demokratik temelde örmelerine değil, emperyalizmin nihai çıkarlarına
göre düzenlenecek ve bu da etnik ve mezhep çatışmalarını daha da
derinleştirecektir. Bu nedenle Suriye’nin Esad rejimi sonrası yeniden
inşasının yapılacağı geçiş süreci, çok daha uzun, ayrıştırıcı ve
çatışmalı olacaktır. Her ne kadar Kürtler demokratik bir Suriye için
birleştirici, uzlaştırıcı ve barışçı yollarda ısrara ediyorlarsa da,
provakatif saldırılarla, meşru savunma temelinde büyük çatışmalara dahil
edilebilirler. Kürdistan’da devletsiz demokrasi temelindeki her başarı,
devletçi sistem altında yaşayan halkların sempatisini kazanacak ve bu
da giderek güvene ve desteğe dönüşecektir. Yani Ortadoğu’nun aşağıdan
yukarıya demokratikleştirilmesinin umudu daha da artacaktır.
İşte bu
korku ve tehlike nedeniyledir ki, Kürtlerin kazanımlarının bir sistem
olarak yerleşmemesi ve resmiyet kazanmaması için, ‘Özgür Suriye Ordusu’
ile olduğu kadar, Esad güçleriyle de çatışmalar gündeme gelecektir. 26
Temmuz’da Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Halep’te üç Kürdün öldürülmesi
ve 11 yaralının olması da bu bağlamda değerlendirilmelidir. Çünkü bu
gelişme ezeli Kürt düşmanları için büyük bir kabus ve kriz nöbetleri
demektir.
Bu bir ‘Kaos Aralığı’ durumudur
Kürdistan’ı
inşa meselesi Kürtler için ölümsüzlük ilacıyken, inkarcı sömürgeciler
için keskin bir zehirdir. Panzehiri ise, demokratikleşerek insan hak ve
özgürlüklerini hazmetmektir. Bunu hazmeden biri gibi görünmeye çalışan
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun “büyük Kürdistan kuruluyor” diye
telaşlanması ve korkması onun gerçekte zalimlerin temsilciliğine
soyunmuş bir sahte demokrat olduğunu daha da açığa çıkartmıştır. Onun
partisindeki Kürt ve Türkmen Aleviler bunu iyi görmeli ve CHP’nin
Kürtlerin özgürlüğünden yana bir parti olmadığını da anlamalıdır artık.
Evet
Suriye’de çok kritik, tehlikeli ve riskli bir sürece girilmiştir.
Süreç, zafer sarhoşluğuna düşülmesiyle, büyük darbeler yiyerek kazanılan
hamlenin kaybedilmesine de yol açabilecek bir süreçtir. Bu nedenle her
zamankinden bin kat daha fazla dikkat gerektirmektedir. Buradan
hareketle, Kürtlerin sağlamış olduğu ve dağılmaması için ne gerekiyorsa
yapılması gereken Kürtler arası birliğin genişletilmesi; çemberin
dışındaki, Arap, Asuri, Dürzi, Alevi ve Ermeni gibi tüm azınlık ve
inançların demokratik Suriye cephesi içerisinde toparlanması
gerkmektedir. Bunun başarısıyla Kürtlerin Kobani’yle başlattığı ilk
hamle biraz daha güvenceye alınmış olacaktır. Bu riskli geçiş sürecinde
“bağımsızlık ilan edilsin” önerisinde bulunanlar unutmamalıdırlar ki,
Kürtler, bir türlü doymak bilmeyen aç kurtların ve çakalların cirit
attığı bir coğrafya da yem olmamak için var olma ve statüsünü kabul
ettirme mücadelesi vermektedirler. Dengeleri, çelişkileri, çatışmaları
ve her türden provakasyon ve tezgahları hesaplayarak, tüm olasılıklara
hazırlık yaparak pozisyon belirlemektedirler. Bunları hesaba katmadan
“bağımsızlığımızı ilan ediyoruz” demek, tüm aç kurtlar ve çakallara
zemin sunma anlamına gelecektir. Bu bir Kaos Aralığı durumudur. Kim veya
kimler somut durumu doğru değerlendirir ve kendini ona göre
konumlandırarak hazırlığını yapar ve doğru zamanda hamlesini
gerçekleştirirse, onlar bu kaosdan başarıyla çıkmış olacaklardır.
Suriye’de süreç yeni başlıyor
Suriye’de
Kürtlerin de fiili müdahalede bulunarak dahil olduğu süreç daha yeni
başlıyor. Bunun ilk adımı başarıyla atıldı. Gerçek olan şudur ki,
Kürtlerin içinde olmadığı kardeşlik temelinde demokratik birlik,
adaletli, eşit ve özgür bir yaşam asla kurulamaz. Suriye’de kurulması
başarılmış olan, Halk Meclisi ve Kürt Ulusal Konseyi ile bunların
temsilcilerinden oluşan Yüksek Kürt Konseyi, özgürleşmiş kültürler
bahçesinin Suriye’de yeşermesi için kurulmuştur.
Süreç, Kürdistan’ın
parça parça alınarak bütünleştirileceği istikamette, yavaş ama emin
adımlarla ve dostlarını çoğaltarak ilerlemektedir. Suriye’de atılan
başarılı adım, özgürlük mücadelesinin siyasi olarak gelişim gösteren bir
aşamasıdır. Şimdi bu kazanımın kalıcılaştırılması için Demokratik
Özerklik ilan edilmiş ve Öz Savunma Gücü oluşturularak iç savaşa
girmekte olan Suriye’de kazanımların koruması esas görev olarak tespit
edilmiştir. Eğer Barzani Suriye’de ki olağanüstü durum nedeniyle, kendi
çıkarlarını değil de tüm Kürtlerin özgürleşmesini esas alarak her
düzeyde dayanışmayı gösterirse, başarı şansının da artacağı aşikardır.
Bu aynı zamanda Irak Kürdistanı’nı da güçlendirecektir. Aynı zamanda tüm
Ortadoğu’yu barış ve kardeşliğe davet çağrısıdır.
Kobani’den Afrin’e zincirlerin kırılması
Suriye
Kürtlerinin devrimci atılımına Kobani’den başlaması tarihsel geçmişi
açısından da önemlidir. Çünkü 1979 yılında A.Öcalan’ın ülke dışına
çıktığında ilk uğradığı yer Kobani’dir. Ayrıca tarih itibariyle
Kürtlerin 24 Temmuz 1923’de Lozan’da dört parçaya bölünmesi ve bugün
buna özgürlükçü Kürtlerin itirazının yükseldiği döneme denk gelmesiyle
de önemlidir. Diğer önemli bir durumda, Kürtlerin kendi denetimlerine
aldığı Afrin’de Kürt aydını ve Koçgiri direnişi önderlerinden Dr. Nuri
Dersimi’nin mezarının bulunmasıdır. Kürt gençleri Dersimi’nin mezarı
başında onun yazdığı Kürt gençliğine hitabesini okuyarak müjdeyi
verecektir.
Suriye’de yaşayan iki buçuk milyon Kürt, özgürleşmeye
giden tuzaklarla dolu yolda her olasılığa hazırlanarak yürümektedir. Bu
yürüyüş, Türkiye ve İran’da yaşayan Kürtlerin de zincirlerini kırma
mücadelesine güç ve moral vermektedir. Köleliğin zincirlerinden bir
halka daha kopuyor. Darısı Türkiye ve İran Kürtlerinin başına.
Kürt
Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan, Ortadoğu’ya ilişkin savunmalarının
dördüncü kitabında bugünlere ilişkin öngörüsünü şöyle ifade etmişti:
“…Uygarlık tarihi boyunca ve en çok da modernitenin son iki yüz yılında
bölge kültürüne dayatılan yabancılaşma, parçalanma ve dağılmalar ancak
bütüncül yapılanmalar ve hakikat söylemleriyle aşılabilir...”
Kürtler
kendi aralarında büyük oranda bu bütüncül yapılanmayı başardılar. Bu
gerçeklik, Suriye’de ki tüm ezilenleri kapsayacak bütünlüğe doğru
ilerleyerek, kendi etrafını da güçlendirecektir. Kuşkusuz ele geçirmek
farklı onu korumak ve yeni yaşamı inşa etmek farklıdır. Bu inşanın can
damarının ne olduğunu da aynı eserinde Öcalan şöyle belirtmektedir:
“Güçlü bir akademik kadro olmadan demokratik modernite unsurları inşa
edilemez.” Kürtlerin tarihinde büyük bir dönüşüm sürecine girilmiştir.
Suriye Kürtlerinin attığı tarihi adım, özgür Kürdistan - demokratik
Ortadoğu yolunda uzun, riskli ve provakasyonlarla dolu tuzakları aşa aşa
özgürlükle sonuçlanacaktır.
Devletsiz demokrasi için adım adım ilerlemek
Kürt
Özgürlük Hareketi devrim anlayışına yeni katkılarda bulunuyor. Tüm
yöntemleri reddetmese de kendi devrim tarzını yaratıyor. Rojava’da bu
tarzın ilk adımı atıldı. KCK Yürütme Konseyi Üyesi Cemil Bayık’ın
tanımlamasıyla, “önce etrafını boşalttılar şimdi de içini
boşaltıyorlar.” Devlet güçlerinin Kürdistan’daki kurumları böyle
işlevsiz kılınarak içindekiler tahliye ediliyor. Bu devrimci hamle
Kürdistan coğrafyasına özgüdür. “Yukarıdan aşağıya devlet iktidarını ele
geçirip üretim araçlarına el koyarak, yukarıdan aşağıya proletarya
diktatörlüğünü inşa etmek” olarak tanımlanan devrim anlayışı yeni
paradigmayla daha da zenginleştirilerek Kürtler somutunda aşılmıştır.
Elbetteki
tüm sorunların kaynağı olan devleti yıkıp kendi devletini başka bir
isim altında kurmak, zamanla ona benzemeyi de beraberinde getirecektir.
Sovyet deneyimi buna en bariz örnektir. Bu nedenledir ki, Kürdistan
devrimi başarısızlığı kanıtlanmış bu devletçi yolu tekrarlamak yerine
kendi devrim yolunu bulmuş ve devletsiz demokrasi için adım adım
ilerlemektedir. Fakat Kürtler dogmatik ve öngörüsüz değildir. Bu süreçte
tarih, önlerine bir devlet kurmayı zorunluluk olarak çıkartırsa,
elbetteki en kısa zamanda bu gereksiz yükten kurtulmak şartıyla bu aracı
kullanmayı da reddetmiyeceklerdir. Aksi durumda yozlaşma bu devrimin
sürekliliğini bitirerek kendi karşıtına dönüşecektir. Tam da bu nokta da
diğer parçalardaki Kürtlere ve kardeş halklara olduğu kadar dünya da ki
tüm devrimci-demokrasi güçlerine düşen görevler de bulunmaktadır.
Birçok etkinlikle Kürt kardeşlerimizin yanınızdayız mesajını vermeleri
önemlidir. Orta ve uzun vadeli olarak, Demokratik Özerk Kürdistan’ın
inşasında gönüllü çalışmak amacıyla doktor, mühendis, mimar, işçi,
öğretmen vb hizmetlere hazırlanmanın hayati önemini unutmamak
gerekmektedir. Ayrıca bu süreçten kazanımla çıkmanın tek yolu, yığınakta
hata yapmamaktır. Çünkü “yığınakta yapılan hata harekat boyunca devam
eder.”
Kürtler tarihi yeniden yazıyor
Sömürgeciler
diğer parçalarda olduğu gibi Suriye’de de Ortadoğu’da işbirlikçi bir
Kürt burjuvazisine dayalı stratejiye uygun olan kısa, orta ve uzun
vadeli üç taktik yürüteceklerdir.
1- Demokratik Özerk Kürdistan’a izin
vermemek.
2- Sömürgecilerle işbirliğine evet diyen bir Kürt yönetiminin
oluşturulmasına ve inisiyatifi ele almasına çalışmak.
3- Son çare olarak
Demokratik Özerk Kürdistan’ı tanımak ama içerden ve dışardan sürekli
problemler yaratarak ve kuşatarak uzun vadede işleyişi bozma yoluyla
orayı da kendi pazarı yapıp yozlaştırmak.
İşte bu nedenle özgür ve
bağımsız duruş, işbirliğine evet ama işbirlikçiliğe hayır duyarlılığı,
öz savunmanın güçlendirilmesi ve halk meclislerine dayanmak gibi
tedbirlerinden taviz vermemek hayati önem arz etmektedir.
Dikkat
çekilmesi gereken diğer bir nokta ise, Esad rejimine müdahaleye karşı
çıkmanın, Esad’ı emperyalizme karşı direnen biri olarak görmenin
devrimci- demokrat bir tavır olamayacağıdır. Esad kendi sömürgeci
sistemini ve dolayısıyla saltanatını korumak için bir başka sömürgeci
güce ya da güçlere karşı direnmektedir. O ülkesindeki hak ve
özgürlükleri korumak için direnen biri değildir. Bu nedenle sömürgeci
güçlerden birini desteklemek devrimci bir tavır olamaz. Buradaki
devrimci tavır, Ortadoğu’da yaşanmakta olan devrimci gelişmeyi temsil
eden Kürtleri desteklemektir.
Kürt devrimi an be an sürmekte ve
kendini değiştirip dönüştürerek bugünden inşa edilmektedir. A.Öcalan,
“önemli olan sosyalizmi kurmak değil, sosyalizmi kuracak insanı
yaratmaktır” sözünü bugünler için söylemiştir. Kendisinin sosyalizmden
uzaklaştığını söyleyenlere de şu cevabı vermiştir: “sosyalizmden kuşku
duymak insanlıktan kuşku duymaktır.” Bu aynı zaman da ahlaki ve politik
toplum denen kendi için toplum olmanın da diğer adıdır. Suriye’de bunun
temelleri atılmaya devam etmektedir. Bu bağlamda özelde Kürdistan’da
özgürleşen her parça, birlikte yaşadığı halkları da özgürleştirerek
“Demokratik Ülke Özgür Anayurt”ları yaratacaktır.
Devrim süreci,
kendi baharını halkların baharına dönüştürmek için Suriye cephesinde
büyük ve değerli bir avantaj yakalamıştır. Bu sürecin sürekli devrime
dönüştürülebilmesi, Demokratik Özerklik’in tüm unsurlarıyla inşa
edilmesi, kurumlarıyla birlikte halkın ideolojik-politik ve ahlaki
olarak demokratik sosyalist dönüşümün hakikate evrilmesiyle mümkün
olacaktır. Kürt halkı daha yolun başında. Huzurlu günlere daha çok var.
Çünkü İnşa süreçleri en zor, en riskli, uzun, engebeli ve en tehlikeli
süreçlerdir. Ama Kürtler, kendi tarihlerinin en avantajlı ve fırsat dolu
zamanlarını yaşamakta ve sömürgecilerin aralarındaki kavgalarından
yararlanmayı bilerek yürümektedirler. Kürtler, tarihi yeniden yazıyor ve
de Kürdistan tarzı devrimlerini yapma yolunda ilerliyorlar. Ancak
devrim süreklidir. Ve bu devrim, Öcalan’a özgürlük mücadelesiyle iç içe
yürümektedir. Bu nedenle Öcalan’ın özgürlüğü gerçekleştirilmeden devrim
tamamlanmış ve Kürtler özgürleşmiş olmayacaktır.
HÜSNÜ ÇAVUŞ