2 Ağustos 2012 Perşembe

Kürtler Kendi Özgün Devriminin Yolunda İlerliyor


Suriye’deki Kürtlerin müdahalede bulunarak yaratmış oldukları fiili süreç bir son değil, yeni başlıyor. Bunun ilk adımı başarıyla atıldı. Gerçek olan şudur ki, Ortadoğu’da Kürtlerin içinde olmadığı kardeşlik temelinde demokratik birlik, adaletli, eşit ve özgür bir yaşam asla kurulamaz. 


“Durumlar ciddi, gerçekler acımasızdır; devrim esastır ve tek çaredir.” A.Öcalan

Kürtler Suriye’de ki ilişki ve çelişkileri doğru değerlendirip doğru zamanda devlet kurumlarına el koyarak inisiyatifi kendi lehine çevirmiştir. Kısa zamanda bunu Kobani’yle sınırlı tutmayarak Afrin, Derka, Hamko, Amude, Qamişlo’da da etkin güç olmuşlardır. İlhak edilerek sömürgeleştirilmiş tüm topraklarını geri almaya ve özgürleştirmeye yönelmesiyle de, Kürdistan tarihinde çok değerli, önemli bir aşamayı ve dönüşümü temsil etmektedir. Eğer Kürtler, doğru bir siyasi ve ideoloji temelinde süreci iyi izlemeyip ve çelişkilerden doğru yararlanıp zamanında müdahale etmeseydi, bu kargaşa da büyük darbeler yiyebilirdi. Başarının arkasında doğru politikalar ve bunun pratikleştirilmesi yatmaktadır. Kuşkusuz bu durumun sürpriz değil, Kürtlerin bugünler için mücadele etmesi, meclis örgütlenmeleri ve öz savunması da dahil diğer hazırlıklarını yapmış olmasında yatmaktadır.


Kürt hamlesinin biçimini ise önlerine çıkan fırsatlar belirlemiştir. Çünkü hayat ve mücadelenin biçim ve tarzı fırsatlara ve koşullara göre esneyip değişmez ise, dogmatikleşir ve kendini tüketmeye başlar. Değişim ve dönüşüm momentini; o anı yakalayabilenler, kendilerini güçlendirebilir ve yaşamın spiral gelişiminde bir sıçrama gerçekleştirebilirler. Hatırlanacağı gibi 1917 Bolşevik Devrimi için Lenin an’ın önemini yaklaşık olarak şu sözlerle vurgulamıştı: “Dün erkendi, yarın geç olur ama bugün tam zamanıdır.” Kürtler bu anı doğru yakalamışlardır. İşte Suriye’de ki Kürt inisiyatifi buna hazırlıklı olduğu içindir ki, Kürdistan bayrağı, “Kürt ölmedi, Kürt yaşıyor ve özgürleşiyor” diyerek dalgalanmaktadır.

Asıl sürpriz AKP’ye yapılmıştır


Elbette ki, bölge üzerinde Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yirmi yıla dayanan emeğinin de meyveleridir bugünkü yaşananlar. Demek ki, asıl sürpriz AKP Hükümeti’ne yapılmıştır. Kürtler, AKP’nin Suriye’yi işgalden bahsetmesini ibretle izlerken, işgalin tüm Ortadoğu’yu savaş alanına çevireceğini de hesaplayamayacak kadar gözü dönmüş ve akıldan yoksun bir sömürge tipi faşizm ile karşı karşıya olduklarını da daha net görmektedirler. Pazar hırsı ve Büyük Kürdistan’ın kurulacağı korkusu nedeniyledir ki, gelişmeleri yanlış kavramakta, şok geçirmekte ve nasıl yapıp da Suriye Kürtlerini başarısız kılabiliriz diye telaşlanmaktadırlar. Yoksa onların kronik korkusu, Suriye’nin zora dayalı bütünlüğünün bozulması değil, Kürtlerin bir statü sahibi olmasıdır.


AKP’nin temsilciliğini yaptığı ve hükümet işlerini gördüğü işbirlikçi oligarşik yapının derdi, Suriye’de demokrasinin inşası; birlik, kardeşlik ve özgür yaşam değildir. Onlar devletçi ve inkarcı statünün korunması, anlayışlarıyla çelişmeyecek yeni bir yönetici kesimin getirilmesi ve Pazar kapma olayıyla ilgilidir. Bunlardan, Suriye’den etkilenerek Türkiye sömürgesi olan Kürdistan için Demokratik Özerklik talebine sıcak bakacağını ve diyalog yolunu açacağını beklemek, geçmişten ders çıkartmamaktır. Bunlar ancak mücadelenin dört bir yanda yükseltilmesiyle çözüm yoluna zorunlu bırakılabilirler. Bu bağlamda, Halkların Demokratik Kongresi’ni daha iyi örgütlemek ve Demokratik Toplum Kongresi’yle ortaklaştırarak TC’yi preslemek daha da can alıcı bir hale gelmiştir. Ancak o zaman Türkiye sömürgesi olan Kürdistan’ın bir parçası daha zincirlerini kırabilecektir.


Bu nedenle, Türk başbakan Erdoğan’ın Suriye’deki Kürtlerin inisiyatif geliştirmelerini kastederek, “eyvallah diyemeyiz” narasının arkasında yatan, dün Irak Kürt Federe devletine demek zorunda kaldıkları gibi, Batı Kürdistan’a da eyvallah diyeceği günlerin uzak olmadığıdır. Yani kamuoyu önünde racon kesen bu korkak ve sahte kabadayılar, yarın Suriye Kürdistanı ile de ekonomik ilişkiler kurmaya çalışacaklardır. Fakat unuttukları bir şey var; burası Irak Kürdistanı’na benzemez.

Sistemin kabusu ve kriz nöbetleri


TC egemenleri Suriye sorununa ve Kürt özgürleşmesine esas olarak insan hakları bağlamında değil ticari açıdan yaklaşmaktadırlar. Bunlar nasıl ki dün, “Türkiye’nin sınırında özerk Kürdistan istemeyiz” diye yırtındıkları halde Güney Kürdistana eyvallah demek zorunda kaldılarsa, buraya da eyvallah diyeceklerdir. Bunun için, KDP ve YNK’yi Yüksek Kürt Konseyi’ne karşı kullanmak için de cömert ve tavizkar olacaklardır. Ama diğer yandan da dört parçanın birleşmesiyle doğacak olan Büyük Kürdistan korkusu Irak’ın Güney Kürdistan’ı sıkıştırarak Suriye Kürtlerine destek vermesinin önüne geçmesini de gündeme getirebilir. Amaç YNK’nin önünü keserek Suriye Kürtlerine yapabileceği desteği durdurmak ve Suriye Kürtlerini Güney’den kuşatabilmektir. Irak’ın Güney’deki Federe Kürt oluşumuyla problemlerinin olması bu yaklaşımı güçlendirmektedir. Türkiye ise, kendi sömürgesi Kürdistanı kaybetme korkusuyla bütün kirli oyunlara başvurmaya devam ediyor. Çünkü hayalindekini gerçekleştirebilmek için dünya arenasında stratjik ve siyasal güç olmayı başarması gerekmektedir. İnkar ve imha bunun için gerekli görülmektedir.


Diğer yandan Irak örneğinde de görüldüğü gibi, hiç kuşkusuz  Suriye’de de Amerika eliyle getirilecek bir çözüm-ki ABD en uygun çözüm için müdahale edeceği anı kollamaktadır- Suriye’de yaşayan tüm halkların, etnik ve inançsal azınlıkların kendi yaşamlarını demokratik temelde örmelerine değil, emperyalizmin nihai çıkarlarına göre düzenlenecek ve bu da etnik ve mezhep çatışmalarını daha da derinleştirecektir. Bu nedenle Suriye’nin Esad rejimi sonrası yeniden inşasının yapılacağı geçiş süreci, çok daha uzun, ayrıştırıcı ve çatışmalı olacaktır. Her ne kadar Kürtler demokratik bir Suriye için birleştirici, uzlaştırıcı ve barışçı yollarda ısrara ediyorlarsa da, provakatif saldırılarla, meşru savunma temelinde büyük çatışmalara dahil edilebilirler. Kürdistan’da devletsiz demokrasi temelindeki her başarı, devletçi sistem altında yaşayan halkların sempatisini kazanacak ve bu da giderek güvene ve desteğe dönüşecektir. Yani Ortadoğu’nun aşağıdan yukarıya demokratikleştirilmesinin umudu daha da artacaktır.


İşte bu korku ve tehlike nedeniyledir ki, Kürtlerin kazanımlarının bir sistem olarak yerleşmemesi ve resmiyet kazanmaması için, ‘Özgür Suriye Ordusu’ ile olduğu kadar,  Esad güçleriyle de çatışmalar gündeme gelecektir. 26 Temmuz’da Kürtlerin yoğun olarak yaşadığı Halep’te üç Kürdün öldürülmesi ve 11 yaralının olması da bu bağlamda değerlendirilmelidir. Çünkü bu gelişme ezeli Kürt düşmanları için büyük bir kabus ve kriz nöbetleri demektir.

Bu bir ‘Kaos Aralığı’ durumudur


Kürdistan’ı inşa meselesi Kürtler için ölümsüzlük ilacıyken, inkarcı sömürgeciler için keskin bir zehirdir. Panzehiri ise, demokratikleşerek insan hak ve özgürlüklerini hazmetmektir. Bunu hazmeden biri gibi görünmeye çalışan CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nun “büyük Kürdistan kuruluyor” diye telaşlanması ve korkması onun gerçekte zalimlerin temsilciliğine soyunmuş bir sahte demokrat olduğunu daha da açığa çıkartmıştır. Onun partisindeki Kürt ve Türkmen Aleviler bunu iyi görmeli ve CHP’nin Kürtlerin özgürlüğünden yana bir parti olmadığını da anlamalıdır artık.


Evet Suriye’de çok kritik, tehlikeli ve riskli bir sürece girilmiştir. Süreç, zafer sarhoşluğuna düşülmesiyle, büyük darbeler yiyerek kazanılan hamlenin kaybedilmesine de yol açabilecek bir süreçtir. Bu nedenle her zamankinden bin kat daha fazla dikkat gerektirmektedir. Buradan hareketle, Kürtlerin sağlamış olduğu ve dağılmaması için ne gerekiyorsa yapılması gereken Kürtler arası birliğin genişletilmesi; çemberin dışındaki, Arap, Asuri, Dürzi, Alevi ve Ermeni gibi tüm azınlık ve inançların demokratik Suriye cephesi içerisinde toparlanması gerkmektedir. Bunun başarısıyla Kürtlerin Kobani’yle başlattığı ilk hamle biraz daha güvenceye alınmış olacaktır. Bu riskli geçiş sürecinde “bağımsızlık ilan edilsin” önerisinde bulunanlar unutmamalıdırlar ki, Kürtler, bir türlü doymak bilmeyen aç kurtların ve çakalların cirit attığı bir coğrafya da yem olmamak için var olma ve statüsünü kabul ettirme mücadelesi vermektedirler. Dengeleri, çelişkileri, çatışmaları ve her türden provakasyon ve tezgahları hesaplayarak, tüm olasılıklara hazırlık yaparak pozisyon belirlemektedirler. Bunları hesaba katmadan “bağımsızlığımızı ilan ediyoruz” demek, tüm aç kurtlar ve çakallara zemin sunma anlamına gelecektir. Bu bir Kaos Aralığı durumudur. Kim veya kimler somut durumu doğru değerlendirir ve kendini ona göre konumlandırarak hazırlığını yapar ve doğru zamanda hamlesini gerçekleştirirse, onlar bu kaosdan başarıyla çıkmış olacaklardır.

Suriye’de süreç yeni başlıyor


Suriye’de Kürtlerin de fiili müdahalede bulunarak dahil olduğu süreç daha yeni başlıyor. Bunun ilk adımı başarıyla atıldı. Gerçek olan şudur ki, Kürtlerin içinde olmadığı kardeşlik temelinde demokratik birlik, adaletli, eşit ve özgür bir yaşam asla kurulamaz. Suriye’de kurulması başarılmış olan, Halk Meclisi ve Kürt Ulusal Konseyi ile bunların temsilcilerinden oluşan Yüksek Kürt Konseyi, özgürleşmiş kültürler bahçesinin Suriye’de yeşermesi için kurulmuştur.


Süreç, Kürdistan’ın parça parça alınarak bütünleştirileceği istikamette, yavaş ama emin adımlarla ve dostlarını çoğaltarak ilerlemektedir. Suriye’de atılan başarılı adım, özgürlük mücadelesinin siyasi olarak gelişim gösteren bir aşamasıdır. Şimdi bu kazanımın kalıcılaştırılması için Demokratik Özerklik ilan edilmiş ve Öz Savunma Gücü oluşturularak iç savaşa girmekte olan Suriye’de kazanımların koruması esas görev olarak tespit edilmiştir. Eğer Barzani Suriye’de ki olağanüstü durum nedeniyle, kendi çıkarlarını değil de tüm Kürtlerin özgürleşmesini esas alarak her düzeyde dayanışmayı gösterirse, başarı şansının da artacağı aşikardır. Bu aynı zamanda Irak Kürdistanı’nı da güçlendirecektir. Aynı zamanda tüm Ortadoğu’yu barış ve kardeşliğe davet çağrısıdır.

Kobani’den Afrin’e zincirlerin kırılması


Suriye Kürtlerinin devrimci atılımına Kobani’den başlaması tarihsel geçmişi açısından da önemlidir. Çünkü 1979 yılında A.Öcalan’ın ülke dışına çıktığında ilk uğradığı yer Kobani’dir. Ayrıca tarih itibariyle Kürtlerin 24 Temmuz 1923’de Lozan’da dört parçaya bölünmesi ve bugün buna özgürlükçü Kürtlerin itirazının yükseldiği döneme denk gelmesiyle de önemlidir. Diğer önemli bir durumda, Kürtlerin kendi denetimlerine aldığı Afrin’de Kürt aydını ve Koçgiri direnişi önderlerinden Dr. Nuri Dersimi’nin mezarının bulunmasıdır. Kürt gençleri Dersimi’nin mezarı başında onun yazdığı Kürt gençliğine hitabesini okuyarak müjdeyi verecektir.


Suriye’de yaşayan iki buçuk milyon Kürt, özgürleşmeye giden tuzaklarla dolu yolda her olasılığa hazırlanarak yürümektedir. Bu yürüyüş, Türkiye ve İran’da yaşayan Kürtlerin de zincirlerini kırma mücadelesine güç ve moral vermektedir. Köleliğin zincirlerinden bir halka daha kopuyor. Darısı Türkiye ve İran Kürtlerinin başına.


Kürt Halk Önderi Sayın Abdullah Öcalan, Ortadoğu’ya ilişkin savunmalarının dördüncü kitabında bugünlere ilişkin öngörüsünü şöyle ifade etmişti: “…Uygarlık tarihi boyunca ve en çok da modernitenin son iki yüz yılında bölge kültürüne dayatılan yabancılaşma, parçalanma ve dağılmalar ancak bütüncül yapılanmalar ve hakikat söylemleriyle aşılabilir...”


Kürtler kendi aralarında büyük oranda bu bütüncül yapılanmayı başardılar. Bu gerçeklik, Suriye’de ki tüm ezilenleri kapsayacak bütünlüğe doğru ilerleyerek, kendi etrafını da güçlendirecektir. Kuşkusuz ele geçirmek farklı onu korumak ve yeni yaşamı inşa etmek farklıdır. Bu inşanın can damarının ne olduğunu da aynı eserinde Öcalan şöyle belirtmektedir: “Güçlü bir akademik kadro olmadan demokratik modernite unsurları inşa edilemez.” Kürtlerin tarihinde büyük bir dönüşüm sürecine girilmiştir. Suriye Kürtlerinin attığı tarihi adım, özgür Kürdistan - demokratik Ortadoğu yolunda uzun, riskli ve provakasyonlarla dolu tuzakları aşa aşa özgürlükle sonuçlanacaktır.

Devletsiz demokrasi için adım adım ilerlemek


Kürt Özgürlük Hareketi devrim anlayışına yeni katkılarda bulunuyor. Tüm yöntemleri reddetmese de kendi devrim tarzını yaratıyor. Rojava’da bu tarzın ilk adımı atıldı. KCK Yürütme Konseyi Üyesi Cemil Bayık’ın tanımlamasıyla, “önce etrafını boşalttılar şimdi de içini boşaltıyorlar.” Devlet güçlerinin Kürdistan’daki kurumları böyle işlevsiz kılınarak içindekiler tahliye ediliyor. Bu devrimci hamle Kürdistan coğrafyasına özgüdür. “Yukarıdan aşağıya devlet iktidarını ele geçirip üretim araçlarına el koyarak, yukarıdan aşağıya proletarya diktatörlüğünü inşa etmek” olarak tanımlanan devrim anlayışı yeni paradigmayla daha da zenginleştirilerek Kürtler somutunda aşılmıştır. 

Elbetteki tüm sorunların kaynağı olan devleti yıkıp kendi devletini başka bir isim altında kurmak, zamanla ona benzemeyi de beraberinde getirecektir. Sovyet deneyimi buna en bariz örnektir. Bu nedenledir ki, Kürdistan devrimi başarısızlığı kanıtlanmış bu devletçi yolu tekrarlamak yerine kendi devrim yolunu bulmuş ve devletsiz demokrasi için adım adım ilerlemektedir. Fakat Kürtler dogmatik ve öngörüsüz değildir. Bu süreçte tarih, önlerine bir devlet kurmayı zorunluluk olarak çıkartırsa, elbetteki en kısa zamanda bu gereksiz yükten kurtulmak şartıyla bu aracı kullanmayı da reddetmiyeceklerdir. Aksi durumda yozlaşma bu devrimin sürekliliğini bitirerek kendi karşıtına dönüşecektir. Tam da bu nokta da diğer parçalardaki Kürtlere ve kardeş halklara olduğu kadar dünya da ki tüm devrimci-demokrasi güçlerine düşen görevler de bulunmaktadır. Birçok etkinlikle Kürt kardeşlerimizin yanınızdayız mesajını vermeleri önemlidir. Orta ve uzun vadeli olarak, Demokratik Özerk Kürdistan’ın inşasında gönüllü çalışmak amacıyla doktor, mühendis, mimar, işçi, öğretmen vb hizmetlere hazırlanmanın hayati önemini unutmamak gerekmektedir. Ayrıca bu süreçten kazanımla çıkmanın tek yolu, yığınakta hata yapmamaktır. Çünkü “yığınakta yapılan hata harekat boyunca devam eder.”
Kürtler tarihi yeniden yazıyor


Sömürgeciler diğer parçalarda olduğu gibi Suriye’de de Ortadoğu’da işbirlikçi bir Kürt burjuvazisine dayalı stratejiye uygun olan kısa, orta ve uzun vadeli üç taktik yürüteceklerdir.


 1- Demokratik Özerk Kürdistan’a izin vermemek.

 2- Sömürgecilerle işbirliğine evet diyen bir Kürt yönetiminin oluşturulmasına ve inisiyatifi ele almasına çalışmak.

 3- Son çare olarak Demokratik Özerk Kürdistan’ı tanımak ama içerden ve dışardan sürekli problemler yaratarak ve kuşatarak uzun vadede işleyişi bozma yoluyla orayı da kendi pazarı yapıp yozlaştırmak. 

İşte bu nedenle özgür ve bağımsız duruş, işbirliğine evet ama işbirlikçiliğe hayır duyarlılığı, öz savunmanın güçlendirilmesi ve halk meclislerine dayanmak gibi tedbirlerinden taviz vermemek hayati önem arz etmektedir.

Dikkat çekilmesi gereken diğer bir nokta ise, Esad rejimine müdahaleye karşı çıkmanın, Esad’ı emperyalizme karşı direnen biri olarak görmenin devrimci- demokrat bir tavır olamayacağıdır. Esad kendi sömürgeci sistemini ve dolayısıyla saltanatını korumak için bir başka sömürgeci güce ya da güçlere karşı direnmektedir. O ülkesindeki hak ve özgürlükleri korumak için direnen biri değildir. Bu nedenle sömürgeci güçlerden birini desteklemek devrimci bir tavır olamaz. Buradaki devrimci tavır, Ortadoğu’da yaşanmakta olan devrimci gelişmeyi temsil eden Kürtleri desteklemektir.


Kürt devrimi an be an sürmekte ve kendini değiştirip dönüştürerek bugünden inşa edilmektedir. A.Öcalan, “önemli olan sosyalizmi kurmak değil, sosyalizmi kuracak insanı yaratmaktır” sözünü bugünler için söylemiştir. Kendisinin sosyalizmden uzaklaştığını söyleyenlere de şu cevabı vermiştir: “sosyalizmden kuşku duymak insanlıktan kuşku duymaktır.” Bu aynı zaman da ahlaki ve politik toplum denen kendi için toplum olmanın da diğer adıdır. Suriye’de bunun temelleri atılmaya devam etmektedir. Bu bağlamda özelde Kürdistan’da özgürleşen her parça, birlikte yaşadığı halkları da özgürleştirerek “Demokratik Ülke Özgür Anayurt”ları yaratacaktır.


Devrim süreci, kendi baharını halkların baharına dönüştürmek için Suriye cephesinde büyük ve değerli bir avantaj yakalamıştır. Bu sürecin sürekli devrime dönüştürülebilmesi, Demokratik Özerklik’in tüm unsurlarıyla inşa edilmesi, kurumlarıyla birlikte halkın ideolojik-politik ve ahlaki olarak demokratik sosyalist dönüşümün hakikate evrilmesiyle mümkün olacaktır. Kürt halkı daha yolun başında. Huzurlu günlere daha çok var. Çünkü İnşa süreçleri en zor, en riskli, uzun, engebeli ve en tehlikeli süreçlerdir. Ama Kürtler, kendi tarihlerinin en avantajlı ve fırsat dolu zamanlarını yaşamakta ve sömürgecilerin aralarındaki kavgalarından yararlanmayı bilerek yürümektedirler. Kürtler, tarihi yeniden yazıyor ve de Kürdistan tarzı devrimlerini yapma yolunda ilerliyorlar. Ancak devrim süreklidir. Ve bu devrim, Öcalan’a özgürlük mücadelesiyle iç içe yürümektedir. Bu nedenle Öcalan’ın özgürlüğü gerçekleştirilmeden devrim tamamlanmış ve Kürtler özgürleşmiş olmayacaktır.

HÜSNÜ ÇAVUŞ

Hiç yorum yok: