KCK Yürütme Konseyi Başkanı Murat Karayılan, Amerika’nın hem PKK’nin hem
İran’ın zayıflamasını istediği için bu operasyonun içinde olduğunu
belirtti. İran’ın yoğun saldırılarını durdurduğunu, PJAK’ında
eylemlerini hafiflettiğine dikkat çeken Karayılan ‘’Eğer İran devleti
saldırılarını tekrardan başlatmazsa gerilla güçleri de saldırı
yapmayacak. Bir daha çatışmanın olmaması için bazı ek tedbirler de
alıyoruz. HRK gerillalarını sınır hattından alarak, daha geriye
çekmekteyiz. Onun yerine bizzat bizim güçlerimiz HPG güçleri yer
alacaklardır’’ dedi.
Karayılan ANF’nin sorularını yanıtladı:
* İran’ın Güney Kürdistan’ı işgal girişimleri ile beraber yaşanan yoğun çatışmalı sürecin biraz durulduğu görülüyor. İran ile çatışmalarda son durum nedir?
- İran devletinin Kandil’e saldırısı ve sınır boyundaki tüm köylerin top atışına tabi tutularak, halkın göçertilmesine yol açan saldırıyı başlatmasının amacı Kandil’i işgal etmekti. Aslında bu plan tüm Kürdistan Özgürlük Hareketi’ne dönük kapsamlı bir konseptin bir parçası olarak hayata geçirilmiştir. Esas olarak bu konsepti önüne koyan ve bunu ısrarlı bir biçimde pratikleştirmek isteyen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir. Onların geçmiş yıllarda İran ile bu konuda oluşturdukları ortaklıklar da vardır. Bu planın amacı Kürtleri güçten düşürmektir. Kandil işgal edilerek ve Kürt Federe Hükümeti’nin de bu işgal sürecine dahil edilmesi ön görülerek hem PKK-PJAK darbelenmiş olacak, hem de sonrasında Kürtler arası bir çatışmaya yol açılarak, Kürtlerin güçlerini tüketmelerine neden olacak bir süreç başlatılmak istenmiştir. Böylece Kürt stratejisi zayıflatılacak ve Kürtlerin bölgenin yeniden dizaynında yer almasını önlenmiş olacaklardı. Esas amaç buna dönüktür. Derin sömürgeci bir politikanın ürünü olan bu amacın gerçekleşmesi için de öncelikle PKK’nin darbelenmesi gerekmekteydi. Dolayısıyla hedef PKK ve PJAK’la bağlantılı olarak tüm Kürtlerdir, Kürt stratejisidir.
Bu plan sadece Türkiye ve İran ile sınırlı olmayan, Irak hükümetinin de dahil olduğu bir plandır. Hatta Kürt Federe Hükümeti de dahil edilmek isteniliyor. Hükümet yetkililerinin plan hakkında bilgileri vardır; katılamayacaklarını söylüyorlar ama ret de etmiyorlar. Daha sonra da pratik aşamaya dahil olmayınca onlar da hedeflendiler. Örneğin bizim alanlarımızla birlikte KDP hakimiyetindeki alanlar da ağırlıklı olarak bombalandı.
‘AMERİKA ÇATIŞMANIN DERİNLEŞMESİNİ İSTİYOR’* Bu operasyonu Amerikan’ın kısmen desteklediği belirtiliyor. Neden Amerika düşman ülke olarak gördüğü İran’ı destekliyor?
- Evet planın bir diğer ayağı da Amerika’dır. Bazı basın organlarının, hatta İran’ın bir ajansına dayanarak, söyledikleri bazı hususlar vardır. Amerika da bu planı biliyor ve bir biçimde de destek veriyor. Çünkü Amerika hem PKK’nin hem de İran’ın zayıflamasını istiyor. Aynı zamanda Irak sınırları üzerinde çatışmanın olması Irak’ta ABD askerlerinin uzun süre kalmasına dönük bir kamuoyu oluşmasına da hizmet edecektir. Bu açıdan aslında Amerika da böyle bir çatışmaya onay vermiş ve çatışmanın derinleşmesini istemektedir. Kısaca böyle kapsamlı, aslında İran’ı da aşan ve İran’ın bir biçimde içine çekildiği bir saldırı durumu söz konusudur. İran yönetimi bunun ne kadar farkında bilemiyoruz ama Türk devleti ilginç bir taktikle Kürtlerle savaş işini İran’ın üstüne yıktı. Bölgede gelişecek olan İran ile Kürtler arası karşıtlık stratejik olarak Kürtleri de İran’ı da zayıflatacak bir siyasettir.
* İran istediği sonucu alabildi mi?
- Bu saldırı karşısında başta PJAK güçleri olmak üzere Kürdistan özgürlük gerillaları çok ciddi bir direnç gösterdiler ve kahramanca bir direniş sergilediler. Ve İran devleti istediği sonuçları alamadı. Bırakın sonuç almayı, kayıpları daha fazla oldu ve giderek bir tıkanmayı yaşadı. Aslında başarılı olsaydı farklı bazı güçler de bu işgal sürecine dahil olabilirlerdi. Fakat İran’ın zorlandığını gördükleri için söz konusu güçler geride durdular ve İran bir nevi yalnız kaldı. Bunlardan kaynaklı 12-13 gün yoğun olarak süren bu çatışma ve bombalama durumu son bir haftadan bu yana azalmış bulunmaktadır. Saldırı ve çatışma durumları çok seyrek ve tek tek olmaktadır. Şuanda İran devleti yoğun saldırılarını durdurmuş bulunuyor. Umarım İran Devleti’nin saldırılarını durdurmasının altında yatan gerçek, bu konseptin kendisinin çıkarına da hizmet etmeyeceğini görmüş olmasıdır. Saldırıların dozajını azaltmış olmasının başka nedenleri de olabilir veya taktik bir tutum da olabilir. Ama İran devletinin etkin saldırılarını durdurmuş olması bir mesaj da olabilir. Bu nedenle mevcut durumda PJAK güçleri de karşı eylemlerini hafifletmiş bulunmaktadır.
Bu sonucun ortaya çıkması ve İran saldırılarının hafiflemiş olmasında gerilla güçlerinin çok yetkin ve kararlı bir biçimde direnmiş olmasının rolü fazladır. Gerçekten eğer gerillanın kahramanca direnişi ve başarılı bir savunma tutumu olmasaydı durum çok daha farklı olabilirdi. Yine başta kahraman Kandil halkı olmak üzere Xakurke, Xinere, Kelaşin, Haciümran, Piştder ve tüm Qeladize hattındaki geniş bir alanı kapsayan tüm halkımızın bu saldırı karşısında göstermiş olduğu kararlı-yurtsever tutum çok anlamlı olmuştur. Çünkü bu işgal girişimini planlayanların esas hedefi halkın “PJAK ve PKK yüzünden malımız-mülkümüz telef oluyor, insanlarımız ölüp, yaralanıyor” diyerek tepki göstermelerini sağlamaydı. Ama halkımız bırakalım gerillaya tepki göstermeyi, gerillayı daha fazla sahiplenen ve bu saldırıları kınayan kararlı bir tutum sergilemiştir. Bu çok önemli ve değerli bir tutumdur. Yine tüm Güney Kürdistan’daki sivil toplum kuruluşlarından sendikalara, doktorlardan gazetecilere kadar çok geniş bir yelpazedeki meslek gruplarından eski peşmergelere kadar, toplumun çok çeşitli kesimlerinin bu saldırılar karşısında tepkileri yükseldi. Sadece Güney Kürdistan’da değil, Kürdistan’ın diğer parçalarında ve Avrupa’da, Kürtlerin İran’ın bu saldırısı karşısında gerillayı sahiplenmesi ve saldırıyı protesto eden çok çeşitli eylemsellikleri oldu. Yurtsever halkımızın başta Güney Kürdistan olmak üzere Kürdistan’ın dört bir yanından ve yurtdışından göstermiş olduğu bu dayanışma takdire şayan bir duruştur. Halkımızın ulusal birlik ruhuyla bu tutumu ortaya koymuş olmasının çatışmaların durmasında büyük rolü vardır. Halkımızın bu kararlı tutumu ve gerillanın direnişi önemli bir sonuç ortaya çıkarmıştır.
‘HRK GERİLLALARI ÇEKİLECEK HPG GÜÇLERİ YERLEŞECEK’
Açıkça şunu söylemek istiyorum; Eğer İran devleti saldırılarını tekrardan başlatmazsa gerilla güçleri de saldırı yapmayacaklardır. Ayrıca bir daha çatışmanın olmaması için biz bazı ek tedbirler de alıyoruz. Şuanda sınır üzerinde mevzilenmiş olan PJAK’a bağlı HRK gerillalarını sınır hattından alarak, daha geriye çekmekteyiz. Onun yerine bizzat bizim güçlerimiz olan HPG güçleri yer alacaklardır. Böylece Kandil alanında ve yine daha değişik alanlarda artık sınır üzerinde PJAK gerillaları olmayacaktır. Bu, İran’ı yeni bir saldırıya tahrik etmemek için tek taraflı olarak alınmış bir tedbirdir ve umarım İran tarafından da dikkate alınacaktır.
* Peki İran saldırılara yeniden başlarsa HPG güçleri de çatışmalara girer mi?
- Gelinen aşamada İran ile çatışma durumu çok kritik bir noktaya gelip dayanmış bulunmaktadır. Çünkü bu aşamadan sonra İran tekrar saldırılarını başlatırsa, artık sadece PJAK değil, biz de PKK olarak devreye girmek durumunda kalacağız. Çünkü artık sınır üzerinde direk PKK güçleri vardır ve biz PKK olarak İran’a karşı herhangi bir savaş ilan etmedik. İran İslam Cumhuriyeti’ne karşı savaşmak da istemiyoruz. Neden? Çünkü bölgeyi yeniden dizayn etmek isteyen uluslararası güçlerin amaçlarından birisi de İran’ı kuşatmaktır. Şimdi daha çok Suriye ile uğraşıyorlar. Kendilerince orayı halletseler sıra İran’a gelecektir. Böyle bir aşamada biz Kürtler olarak ayrıca İran’a karşı savaş halinde olmayı pek doğru görmüyoruz. En azından biz tarafsız durmalıyız. Biz, uluslararası güçlerle bölge güçlerinin kendi aralarındaki çatışmalarda Kürtlerin kimsenin askeri olmasını istemiyoruz. Kürtlerin bağımsız tutumu olmalıdır. Kürtler de bu bölgenin temel bir halkıdır ve uluslararası hegemonik güçlerin müdahalelerinin bir gücü olamaz, olmamalıdır da. Bu nedenle biz hareket olarak bu dönemde İran’a karşı kıyasıya bir silahlı savaşımı pek doğru görmüyoruz.
Soruna güncel, şu sınır bu sınır diye bakmıyoruz. Daha stratejik bakıyoruz. Buna göre İran da bu durumu düşünmelidir. Bir kere PKK ile savaşma İran’ın çıkarına değildir. PKK büyük bir güçtür, otuz yıllık tecrübesi olan bir güçtür. Eğer PKK İran’a karşı bir savaş pozisyonuna girerse İran’ın durumu çok kötü olur, bunun çok ağır sonuçlara yol açacağı açıktır.
Şu an için İran ile savaş gibi bir şey gündemimizde değildir. Ama İran mevzilerimize saldırarak, Kürt halkına karşı düşmanca bir tutumu izlerse tabii ki o zaman savaş kararı almak zorunda kalırız. Açıkça söylemeliyim bunun için de hazırlık yapmaktayız. Bu nedenle kritik bir aşamaya gelmiş bulunmaktayız. Artık ya İran ile çok kapsamlı bir savaşa gireceğiz ya da İran bu saldırıları durduracak ve kendi iç sorunu olan başta PJAK olmak üzere Doğu Kürdistan'daki güçlerle kendi sorununu farklı yöntemlerle çözmeyi önüne koyacaktır.
Bu nedenle özellikle bu noktada ifade ettiğimiz hususlar çok önemlidir. Biz, İran devleti bu saldırılarından vazgeçmeli, içeride Kürtlere baskı yapmamalı, onları hedeflememeli, idam etmemeli ve askeri operasyonlar yapmamalıdır, diyoruz. Kürtlerin de İran devletine karşı askeri eylem yapmaması gerektiğini düşünüyoruz. Doğu Kürdistan'daki Kürt örgütleri kendilerini savunma hakkı temelinde daha çok siyasi ve örgütsel çalışmalarını sürdürebilirler. İran’a karşı dıştan gelen saldırılara alet olmamalıdırlar. Ancak gerektiğinde kendi savunmalarını da yapmalıdırlar. Yani silahlı mücadeleden ziyade siyasal mücadele yürütülmelidir. Bizim görüşümüz budur ve biz bunu şimdi söylemiyoruz. Biz bu görüşümüzü üç-dört yıldır sürekli ifade ediyoruz. Ama İran devleti bunu dikkate almıyor. Tüm Kürtleri karşısına alarak, sonuç almayı önüne koymuş bulunuyor. Bu politika yanlıştır. İran bu siyasetle Kürtleri karşısına alırsa kendisi zarar görür. Ama Kürtlerle düşmanlık değil, dostluk geliştirmede herkesin faydası olacaktır.
İRAN’A ÇAĞRI
Biz burada İran devletine çağrı yapıyoruz: “PKK’yi, Kürt halkını hedeflemenizde bir çıkarınız yoktur, sonuç da alamazsınız. Bu Kürtlere dönük büyük bir konsepttir. Sizin bu konseptin bir uygulayıcısı olmanız size bir şey kazandırmayacaktır. Bu çatışmaya son vermelisiniz. Bu çatışmanın sürmesini isteyen Amerika’dır. Çünkü bu saldırılarınız Amerika’nın çıkarına hizmet ediyor. Onlar hem PKK, hem de İran zayıflasın istiyorlar. Bu bir tuzaktır. Tuzağa girilmemelidir. Soruna dar değil, stratejik bir bakış açısı ile yaklaşılmalıdır.”
Eğer İran devleti bizim bu çağrımızı dikkate alır, saldırılarını sonlandırırsa, biz PKK olarak İran’a karşı herhangi bir eylem yapmak durumunda olmayacağız. İran Kürdistan’ındaki Kürt halkının davası ayrı bir tartışma konusudur. Bu İran devletiyle PJAK ve diğer Kürt örgütlerinin bir sorunudur. Biz bu konuda sadece düşüncemizi söyleyebiliriz. Kararı ancak Doğu Kürdistan halkımız ve onu temsil eden örgütler verecektir. Biz tüm Kürdistan parçalarındaki halkımızın haklı ve meşru mücadelesinin doğru yolda olması halinde desteklenmesini bir yurtseverlik ilkesi olarak görüyor ve bunu açıkça belirtiyoruz. Doğu Kürdistan'daki halkımızın mücadelesine bu çerçevede bakıyoruz. Ama her parçada Kürt halkının doğru mücadele yöntemleriyle mücadele etmesi çerçevesinde doğu Kürdistan'daki halkımızın da daha çok kendini savunma temelinde siyasal ve örgütsel yöntemlerle mücadele etmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Nihayetinde bu konuda son olarak söyleyeceğim şudur: Umarım İran devleti bizim bu çağrılarımızı dikkate alır, bizim iyi niyetli duruşumuza anlam biçer. Sorunu dar ele alıp, şu tepe bu tepe sorununa boğmamak gerekiyor. Soruna daha stratejik ve geniş yaklaşmak lazım. Umarım taraflar böyle yaklaşır ve bu çatışma süreci sona erer. Ama yine de belli olmaz, her şeye hazırlıklı olmak gerekiyor. Biz çatışmadan değil, barıştan yanayız. Ama çatışmayla, baskıyla halkımıza boyun eğdirmek isteyenlere karşı da sonuna kadar yüksek bir kararlılıkla direneceğimiz açıktır. Biz hareket olarak hiçbir güç karşısında geri adım atmış değiliz. Kendi ilkelerimiz doğrultusunda sonuna kadar kararlı savaşabilme pratiğine sahip bir felsefeden geliyoruz. Bütün çabalarımıza rağmen İran bize yeni bir çatışmayı dayatırsa bizim İran’a karşı da bu tutumu sergileyeceğimizden hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
SINIR KÖYLERİNE DESTEK İÇİN AVRUPA’DAKİ KÜRTLERE VE KURUMLARA ÇAĞRI
Burada tekrar başta tüm Kandil halkı ve tüm Güney Kürdistan halkı olmak üzere tüm yurtsever halkımızı saygıyla selamlıyorum. Özellikle bu çatışma sürecinde zarar gören tüm köylülere gereken maddi ve manevi desteğin gösterilmesi için ilgili tüm kurumlara çağrı yapıyorum. Yine başta Heyva Sor olmak üzere Avrupa’daki Kürt kurumlarının bu çatışma sürecinde zarar gören yoksul sınır köylerine destek sunmaları için harekete geçmeye çağırıyorum. Bu konuda Avrupa’daki tüm Kürdistan halkını ve kurumlarını katkı sunmaya çağırıyorum. Gerek Kürdistan gerillası, gerekse de halkımız İran’ın bu saldırıları karşısında çok kahramanca ve şerefli bir tutum almıştır; şehit vermiştir ama kararlı duruşu ve tutumu çok anlamlı olmuştur ve bu süreçten geleceğe dönük önemli kazanımlar elde ederek, başarılı çıkmıştır. Bu, geleceğe dönük çok önemli bir duruşu ifade etmiştir. Bugün Kürdistan’da daha fazla bir ulusal birlik ruhu gelişmiştir. Bu çatışma süreci bu ulusal birlik ruhunu daha da pekiştirdi. Umarım bu temelde Kürt halkının iradeleşmesi ve ulusal birliğinin gelişmesi daha da pekişip, güçlenecektir.
AKP SURİYE’YE TESLİM ALMAK İSTİYOR* Tayip Erdoğan “Suriye sorunu bizim bir iç sorunumuzdur” dedi. Dışişleri Bakanı Davutoğlu bugün Şam’ı ziyaret ediyor. Türkiye’nin Suriye’ye müdahale edebilir mi?
- Tayip Erdoğan’ın Suriye devletine dönük sarf ettiği sözler gerçekten çok ilginçtir. Suriye devletinin uygulamaları bir tarafa “Suriye bizim bir iç sorunumuzdur” demesi, adeta Suriye’ye müdahale edebileceği sinyalini veren bir tehdit konuşması olmuştur. Buradan Suriye devletine ‘kendi halkına kurşun sıkan bir devlet’ diye suçlama getiren Başbakan Erdoğan’ın kendisi Kürdistan’da “kadın da olsa çocuk da olsa devlet güvenlik kuvvetleri gerekenleri yapacaktır” diyerek, bugüne kadar onlarca sivil Kürt insanının polis eliyle katledilmesine yol açtığını unutmamak gerekiyor. Suriye’de halka karşı bu kadar hassas davranan Tayip Erdoğan neden kendi toprakları içinde polisin Kürt halkına karşı bu kadar öldürme, şiddet ve baskısına dönük bir şey söylemiyor? Bu AKP hükümetinin ve Erdoğan’ın büyük bir çelişkisidir.
Tarih tuhaflıklarla doludur. 1998’de Atilla Ateş’in Suriye’ye dönük tehdit konuşması ardından Süleyman Demirel de mecliste bir tehdit konuşması yapmıştı. Şimdi Erdoğan’ın yaptığı konuşma da Demirel’in konuşmasına benziyor. O zaman da Suriye’ye tehditler savurdular ve Suriye Önderliğimizi kendi ülkesinden çıkardı. ‘Aksi halde müdahale edeceğiz’, demişlerdi. Şimdi, üzerinden on üç yıl geçmiştir. Bu kez de farklı gerekçelerle Suriye tehdit edilmektedir. Burada sonuç çıkarması gerekenlerin sonuç çıkarmaları önemlidir. Durum ne olursa olsun Türkiye’nin kendi sınırları içerisindeki Kürt halkına karşı faşizan uygulamalarını reva görüp, dış ülkelerde halka karşı baskılara dönük bu kadar tavır sahibi olmuş olması büyük bir çelişkidir. Erdoğan bu çelişkiyi aşmadan hiçbir sonuç elde edemez.
Açık ki Erdoğan’ın bu tutumu, Suriye’nin Hama veya başka bir yerinde halka dönük yapılan baskıyı düşünmesinden değildir. AKP hükümeti ABD’nin politikaları doğrultusunda Suriye’yi teslim alma rolünü üstlenmiştir. Bu rolü gereği müdahale edebileceğini belirtmektedir. Sorun sadece Suriye de değildir. AKP hükümeti ılımlı İslam politikası doğrultusunda ABD’nin bölgeyi yeniden biçimlendirmesinde önemli bir rol üstlenmiş ve bu konuda ABD ile anlaşmıştır. Daha bir yıl önce Erdoğan Kaddafi’ye madalya takmış olmasına rağmen şimdi Kaddafi’yi devirmek için her türlü çabayı sergilemektedir. Bu çok planlı bir biçimde yapıldı. Bu plan temelinde önce 30 bini aşkın Türkiyeli işçiyi Libya’dan çıkardılar, sonradan doğrudan Libya’yı hedeflediler. Şimdi de Suriye’yi hedefliyorlar. Tayip Erdoğan’ın Suriye üzerinde bu kadar titremesinin nedeni Suriye’nin orada halka karşı uyguladığı baskıdan çok, ABD ile ortak oluşturdukları projenin hayata geçmesi içindir.
Bu konuda sanki çok halkçı, baskıya ve şiddete karşıymış gibi bir hava yaratılıyor, bu doğru değildir. Aynı Erdoğan Kürdistan’da baskı uygulamaya karar veren kişidir. Ama Suriye üzerinde farklı hesap ve beklentileri var. Bu beklentiler gerçekleşmeyince bu biçimde hiddetlenip, tehdit savuruyorlar. Şimdi sanırım bölge halkları, AKP ve Erdoğan’ın gerçek niyetinin ne olduğunu da anlamış oldular. Hani komşu ülkelerle sıfır problem teorisi vardı? Ahmet Davutoğlu bu stratejinin mimarı değil miydi? O sıfır problem stratejisi altında neler döndü de şimdi bu hale geldi? Açık ki Türkiye’nin başkasına demokrasi dersi vermesi için öncelikle kendisinin demokratik olması, kendisinin sınırları içerisindeki sorunları çözmesi gerekiyor. Bir taraftan Kürt halkına karşı baskı ve şiddet siyaseti yürütülürken, öbür taraftan çıkıp da başkasına nasihat veren politikalar tutmaz.
Karayılan ANF’nin sorularını yanıtladı:
* İran’ın Güney Kürdistan’ı işgal girişimleri ile beraber yaşanan yoğun çatışmalı sürecin biraz durulduğu görülüyor. İran ile çatışmalarda son durum nedir?
- İran devletinin Kandil’e saldırısı ve sınır boyundaki tüm köylerin top atışına tabi tutularak, halkın göçertilmesine yol açan saldırıyı başlatmasının amacı Kandil’i işgal etmekti. Aslında bu plan tüm Kürdistan Özgürlük Hareketi’ne dönük kapsamlı bir konseptin bir parçası olarak hayata geçirilmiştir. Esas olarak bu konsepti önüne koyan ve bunu ısrarlı bir biçimde pratikleştirmek isteyen Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir. Onların geçmiş yıllarda İran ile bu konuda oluşturdukları ortaklıklar da vardır. Bu planın amacı Kürtleri güçten düşürmektir. Kandil işgal edilerek ve Kürt Federe Hükümeti’nin de bu işgal sürecine dahil edilmesi ön görülerek hem PKK-PJAK darbelenmiş olacak, hem de sonrasında Kürtler arası bir çatışmaya yol açılarak, Kürtlerin güçlerini tüketmelerine neden olacak bir süreç başlatılmak istenmiştir. Böylece Kürt stratejisi zayıflatılacak ve Kürtlerin bölgenin yeniden dizaynında yer almasını önlenmiş olacaklardı. Esas amaç buna dönüktür. Derin sömürgeci bir politikanın ürünü olan bu amacın gerçekleşmesi için de öncelikle PKK’nin darbelenmesi gerekmekteydi. Dolayısıyla hedef PKK ve PJAK’la bağlantılı olarak tüm Kürtlerdir, Kürt stratejisidir.
Bu plan sadece Türkiye ve İran ile sınırlı olmayan, Irak hükümetinin de dahil olduğu bir plandır. Hatta Kürt Federe Hükümeti de dahil edilmek isteniliyor. Hükümet yetkililerinin plan hakkında bilgileri vardır; katılamayacaklarını söylüyorlar ama ret de etmiyorlar. Daha sonra da pratik aşamaya dahil olmayınca onlar da hedeflendiler. Örneğin bizim alanlarımızla birlikte KDP hakimiyetindeki alanlar da ağırlıklı olarak bombalandı.
‘AMERİKA ÇATIŞMANIN DERİNLEŞMESİNİ İSTİYOR’* Bu operasyonu Amerikan’ın kısmen desteklediği belirtiliyor. Neden Amerika düşman ülke olarak gördüğü İran’ı destekliyor?
- Evet planın bir diğer ayağı da Amerika’dır. Bazı basın organlarının, hatta İran’ın bir ajansına dayanarak, söyledikleri bazı hususlar vardır. Amerika da bu planı biliyor ve bir biçimde de destek veriyor. Çünkü Amerika hem PKK’nin hem de İran’ın zayıflamasını istiyor. Aynı zamanda Irak sınırları üzerinde çatışmanın olması Irak’ta ABD askerlerinin uzun süre kalmasına dönük bir kamuoyu oluşmasına da hizmet edecektir. Bu açıdan aslında Amerika da böyle bir çatışmaya onay vermiş ve çatışmanın derinleşmesini istemektedir. Kısaca böyle kapsamlı, aslında İran’ı da aşan ve İran’ın bir biçimde içine çekildiği bir saldırı durumu söz konusudur. İran yönetimi bunun ne kadar farkında bilemiyoruz ama Türk devleti ilginç bir taktikle Kürtlerle savaş işini İran’ın üstüne yıktı. Bölgede gelişecek olan İran ile Kürtler arası karşıtlık stratejik olarak Kürtleri de İran’ı da zayıflatacak bir siyasettir.
* İran istediği sonucu alabildi mi?
- Bu saldırı karşısında başta PJAK güçleri olmak üzere Kürdistan özgürlük gerillaları çok ciddi bir direnç gösterdiler ve kahramanca bir direniş sergilediler. Ve İran devleti istediği sonuçları alamadı. Bırakın sonuç almayı, kayıpları daha fazla oldu ve giderek bir tıkanmayı yaşadı. Aslında başarılı olsaydı farklı bazı güçler de bu işgal sürecine dahil olabilirlerdi. Fakat İran’ın zorlandığını gördükleri için söz konusu güçler geride durdular ve İran bir nevi yalnız kaldı. Bunlardan kaynaklı 12-13 gün yoğun olarak süren bu çatışma ve bombalama durumu son bir haftadan bu yana azalmış bulunmaktadır. Saldırı ve çatışma durumları çok seyrek ve tek tek olmaktadır. Şuanda İran devleti yoğun saldırılarını durdurmuş bulunuyor. Umarım İran Devleti’nin saldırılarını durdurmasının altında yatan gerçek, bu konseptin kendisinin çıkarına da hizmet etmeyeceğini görmüş olmasıdır. Saldırıların dozajını azaltmış olmasının başka nedenleri de olabilir veya taktik bir tutum da olabilir. Ama İran devletinin etkin saldırılarını durdurmuş olması bir mesaj da olabilir. Bu nedenle mevcut durumda PJAK güçleri de karşı eylemlerini hafifletmiş bulunmaktadır.
Bu sonucun ortaya çıkması ve İran saldırılarının hafiflemiş olmasında gerilla güçlerinin çok yetkin ve kararlı bir biçimde direnmiş olmasının rolü fazladır. Gerçekten eğer gerillanın kahramanca direnişi ve başarılı bir savunma tutumu olmasaydı durum çok daha farklı olabilirdi. Yine başta kahraman Kandil halkı olmak üzere Xakurke, Xinere, Kelaşin, Haciümran, Piştder ve tüm Qeladize hattındaki geniş bir alanı kapsayan tüm halkımızın bu saldırı karşısında göstermiş olduğu kararlı-yurtsever tutum çok anlamlı olmuştur. Çünkü bu işgal girişimini planlayanların esas hedefi halkın “PJAK ve PKK yüzünden malımız-mülkümüz telef oluyor, insanlarımız ölüp, yaralanıyor” diyerek tepki göstermelerini sağlamaydı. Ama halkımız bırakalım gerillaya tepki göstermeyi, gerillayı daha fazla sahiplenen ve bu saldırıları kınayan kararlı bir tutum sergilemiştir. Bu çok önemli ve değerli bir tutumdur. Yine tüm Güney Kürdistan’daki sivil toplum kuruluşlarından sendikalara, doktorlardan gazetecilere kadar çok geniş bir yelpazedeki meslek gruplarından eski peşmergelere kadar, toplumun çok çeşitli kesimlerinin bu saldırılar karşısında tepkileri yükseldi. Sadece Güney Kürdistan’da değil, Kürdistan’ın diğer parçalarında ve Avrupa’da, Kürtlerin İran’ın bu saldırısı karşısında gerillayı sahiplenmesi ve saldırıyı protesto eden çok çeşitli eylemsellikleri oldu. Yurtsever halkımızın başta Güney Kürdistan olmak üzere Kürdistan’ın dört bir yanından ve yurtdışından göstermiş olduğu bu dayanışma takdire şayan bir duruştur. Halkımızın ulusal birlik ruhuyla bu tutumu ortaya koymuş olmasının çatışmaların durmasında büyük rolü vardır. Halkımızın bu kararlı tutumu ve gerillanın direnişi önemli bir sonuç ortaya çıkarmıştır.
‘HRK GERİLLALARI ÇEKİLECEK HPG GÜÇLERİ YERLEŞECEK’
Açıkça şunu söylemek istiyorum; Eğer İran devleti saldırılarını tekrardan başlatmazsa gerilla güçleri de saldırı yapmayacaklardır. Ayrıca bir daha çatışmanın olmaması için biz bazı ek tedbirler de alıyoruz. Şuanda sınır üzerinde mevzilenmiş olan PJAK’a bağlı HRK gerillalarını sınır hattından alarak, daha geriye çekmekteyiz. Onun yerine bizzat bizim güçlerimiz olan HPG güçleri yer alacaklardır. Böylece Kandil alanında ve yine daha değişik alanlarda artık sınır üzerinde PJAK gerillaları olmayacaktır. Bu, İran’ı yeni bir saldırıya tahrik etmemek için tek taraflı olarak alınmış bir tedbirdir ve umarım İran tarafından da dikkate alınacaktır.
* Peki İran saldırılara yeniden başlarsa HPG güçleri de çatışmalara girer mi?
- Gelinen aşamada İran ile çatışma durumu çok kritik bir noktaya gelip dayanmış bulunmaktadır. Çünkü bu aşamadan sonra İran tekrar saldırılarını başlatırsa, artık sadece PJAK değil, biz de PKK olarak devreye girmek durumunda kalacağız. Çünkü artık sınır üzerinde direk PKK güçleri vardır ve biz PKK olarak İran’a karşı herhangi bir savaş ilan etmedik. İran İslam Cumhuriyeti’ne karşı savaşmak da istemiyoruz. Neden? Çünkü bölgeyi yeniden dizayn etmek isteyen uluslararası güçlerin amaçlarından birisi de İran’ı kuşatmaktır. Şimdi daha çok Suriye ile uğraşıyorlar. Kendilerince orayı halletseler sıra İran’a gelecektir. Böyle bir aşamada biz Kürtler olarak ayrıca İran’a karşı savaş halinde olmayı pek doğru görmüyoruz. En azından biz tarafsız durmalıyız. Biz, uluslararası güçlerle bölge güçlerinin kendi aralarındaki çatışmalarda Kürtlerin kimsenin askeri olmasını istemiyoruz. Kürtlerin bağımsız tutumu olmalıdır. Kürtler de bu bölgenin temel bir halkıdır ve uluslararası hegemonik güçlerin müdahalelerinin bir gücü olamaz, olmamalıdır da. Bu nedenle biz hareket olarak bu dönemde İran’a karşı kıyasıya bir silahlı savaşımı pek doğru görmüyoruz.
Soruna güncel, şu sınır bu sınır diye bakmıyoruz. Daha stratejik bakıyoruz. Buna göre İran da bu durumu düşünmelidir. Bir kere PKK ile savaşma İran’ın çıkarına değildir. PKK büyük bir güçtür, otuz yıllık tecrübesi olan bir güçtür. Eğer PKK İran’a karşı bir savaş pozisyonuna girerse İran’ın durumu çok kötü olur, bunun çok ağır sonuçlara yol açacağı açıktır.
Şu an için İran ile savaş gibi bir şey gündemimizde değildir. Ama İran mevzilerimize saldırarak, Kürt halkına karşı düşmanca bir tutumu izlerse tabii ki o zaman savaş kararı almak zorunda kalırız. Açıkça söylemeliyim bunun için de hazırlık yapmaktayız. Bu nedenle kritik bir aşamaya gelmiş bulunmaktayız. Artık ya İran ile çok kapsamlı bir savaşa gireceğiz ya da İran bu saldırıları durduracak ve kendi iç sorunu olan başta PJAK olmak üzere Doğu Kürdistan'daki güçlerle kendi sorununu farklı yöntemlerle çözmeyi önüne koyacaktır.
Bu nedenle özellikle bu noktada ifade ettiğimiz hususlar çok önemlidir. Biz, İran devleti bu saldırılarından vazgeçmeli, içeride Kürtlere baskı yapmamalı, onları hedeflememeli, idam etmemeli ve askeri operasyonlar yapmamalıdır, diyoruz. Kürtlerin de İran devletine karşı askeri eylem yapmaması gerektiğini düşünüyoruz. Doğu Kürdistan'daki Kürt örgütleri kendilerini savunma hakkı temelinde daha çok siyasi ve örgütsel çalışmalarını sürdürebilirler. İran’a karşı dıştan gelen saldırılara alet olmamalıdırlar. Ancak gerektiğinde kendi savunmalarını da yapmalıdırlar. Yani silahlı mücadeleden ziyade siyasal mücadele yürütülmelidir. Bizim görüşümüz budur ve biz bunu şimdi söylemiyoruz. Biz bu görüşümüzü üç-dört yıldır sürekli ifade ediyoruz. Ama İran devleti bunu dikkate almıyor. Tüm Kürtleri karşısına alarak, sonuç almayı önüne koymuş bulunuyor. Bu politika yanlıştır. İran bu siyasetle Kürtleri karşısına alırsa kendisi zarar görür. Ama Kürtlerle düşmanlık değil, dostluk geliştirmede herkesin faydası olacaktır.
İRAN’A ÇAĞRI
Biz burada İran devletine çağrı yapıyoruz: “PKK’yi, Kürt halkını hedeflemenizde bir çıkarınız yoktur, sonuç da alamazsınız. Bu Kürtlere dönük büyük bir konsepttir. Sizin bu konseptin bir uygulayıcısı olmanız size bir şey kazandırmayacaktır. Bu çatışmaya son vermelisiniz. Bu çatışmanın sürmesini isteyen Amerika’dır. Çünkü bu saldırılarınız Amerika’nın çıkarına hizmet ediyor. Onlar hem PKK, hem de İran zayıflasın istiyorlar. Bu bir tuzaktır. Tuzağa girilmemelidir. Soruna dar değil, stratejik bir bakış açısı ile yaklaşılmalıdır.”
Eğer İran devleti bizim bu çağrımızı dikkate alır, saldırılarını sonlandırırsa, biz PKK olarak İran’a karşı herhangi bir eylem yapmak durumunda olmayacağız. İran Kürdistan’ındaki Kürt halkının davası ayrı bir tartışma konusudur. Bu İran devletiyle PJAK ve diğer Kürt örgütlerinin bir sorunudur. Biz bu konuda sadece düşüncemizi söyleyebiliriz. Kararı ancak Doğu Kürdistan halkımız ve onu temsil eden örgütler verecektir. Biz tüm Kürdistan parçalarındaki halkımızın haklı ve meşru mücadelesinin doğru yolda olması halinde desteklenmesini bir yurtseverlik ilkesi olarak görüyor ve bunu açıkça belirtiyoruz. Doğu Kürdistan'daki halkımızın mücadelesine bu çerçevede bakıyoruz. Ama her parçada Kürt halkının doğru mücadele yöntemleriyle mücadele etmesi çerçevesinde doğu Kürdistan'daki halkımızın da daha çok kendini savunma temelinde siyasal ve örgütsel yöntemlerle mücadele etmesi gerektiğini düşünüyoruz.
Nihayetinde bu konuda son olarak söyleyeceğim şudur: Umarım İran devleti bizim bu çağrılarımızı dikkate alır, bizim iyi niyetli duruşumuza anlam biçer. Sorunu dar ele alıp, şu tepe bu tepe sorununa boğmamak gerekiyor. Soruna daha stratejik ve geniş yaklaşmak lazım. Umarım taraflar böyle yaklaşır ve bu çatışma süreci sona erer. Ama yine de belli olmaz, her şeye hazırlıklı olmak gerekiyor. Biz çatışmadan değil, barıştan yanayız. Ama çatışmayla, baskıyla halkımıza boyun eğdirmek isteyenlere karşı da sonuna kadar yüksek bir kararlılıkla direneceğimiz açıktır. Biz hareket olarak hiçbir güç karşısında geri adım atmış değiliz. Kendi ilkelerimiz doğrultusunda sonuna kadar kararlı savaşabilme pratiğine sahip bir felsefeden geliyoruz. Bütün çabalarımıza rağmen İran bize yeni bir çatışmayı dayatırsa bizim İran’a karşı da bu tutumu sergileyeceğimizden hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
SINIR KÖYLERİNE DESTEK İÇİN AVRUPA’DAKİ KÜRTLERE VE KURUMLARA ÇAĞRI
Burada tekrar başta tüm Kandil halkı ve tüm Güney Kürdistan halkı olmak üzere tüm yurtsever halkımızı saygıyla selamlıyorum. Özellikle bu çatışma sürecinde zarar gören tüm köylülere gereken maddi ve manevi desteğin gösterilmesi için ilgili tüm kurumlara çağrı yapıyorum. Yine başta Heyva Sor olmak üzere Avrupa’daki Kürt kurumlarının bu çatışma sürecinde zarar gören yoksul sınır köylerine destek sunmaları için harekete geçmeye çağırıyorum. Bu konuda Avrupa’daki tüm Kürdistan halkını ve kurumlarını katkı sunmaya çağırıyorum. Gerek Kürdistan gerillası, gerekse de halkımız İran’ın bu saldırıları karşısında çok kahramanca ve şerefli bir tutum almıştır; şehit vermiştir ama kararlı duruşu ve tutumu çok anlamlı olmuştur ve bu süreçten geleceğe dönük önemli kazanımlar elde ederek, başarılı çıkmıştır. Bu, geleceğe dönük çok önemli bir duruşu ifade etmiştir. Bugün Kürdistan’da daha fazla bir ulusal birlik ruhu gelişmiştir. Bu çatışma süreci bu ulusal birlik ruhunu daha da pekiştirdi. Umarım bu temelde Kürt halkının iradeleşmesi ve ulusal birliğinin gelişmesi daha da pekişip, güçlenecektir.
AKP SURİYE’YE TESLİM ALMAK İSTİYOR* Tayip Erdoğan “Suriye sorunu bizim bir iç sorunumuzdur” dedi. Dışişleri Bakanı Davutoğlu bugün Şam’ı ziyaret ediyor. Türkiye’nin Suriye’ye müdahale edebilir mi?
- Tayip Erdoğan’ın Suriye devletine dönük sarf ettiği sözler gerçekten çok ilginçtir. Suriye devletinin uygulamaları bir tarafa “Suriye bizim bir iç sorunumuzdur” demesi, adeta Suriye’ye müdahale edebileceği sinyalini veren bir tehdit konuşması olmuştur. Buradan Suriye devletine ‘kendi halkına kurşun sıkan bir devlet’ diye suçlama getiren Başbakan Erdoğan’ın kendisi Kürdistan’da “kadın da olsa çocuk da olsa devlet güvenlik kuvvetleri gerekenleri yapacaktır” diyerek, bugüne kadar onlarca sivil Kürt insanının polis eliyle katledilmesine yol açtığını unutmamak gerekiyor. Suriye’de halka karşı bu kadar hassas davranan Tayip Erdoğan neden kendi toprakları içinde polisin Kürt halkına karşı bu kadar öldürme, şiddet ve baskısına dönük bir şey söylemiyor? Bu AKP hükümetinin ve Erdoğan’ın büyük bir çelişkisidir.
Tarih tuhaflıklarla doludur. 1998’de Atilla Ateş’in Suriye’ye dönük tehdit konuşması ardından Süleyman Demirel de mecliste bir tehdit konuşması yapmıştı. Şimdi Erdoğan’ın yaptığı konuşma da Demirel’in konuşmasına benziyor. O zaman da Suriye’ye tehditler savurdular ve Suriye Önderliğimizi kendi ülkesinden çıkardı. ‘Aksi halde müdahale edeceğiz’, demişlerdi. Şimdi, üzerinden on üç yıl geçmiştir. Bu kez de farklı gerekçelerle Suriye tehdit edilmektedir. Burada sonuç çıkarması gerekenlerin sonuç çıkarmaları önemlidir. Durum ne olursa olsun Türkiye’nin kendi sınırları içerisindeki Kürt halkına karşı faşizan uygulamalarını reva görüp, dış ülkelerde halka karşı baskılara dönük bu kadar tavır sahibi olmuş olması büyük bir çelişkidir. Erdoğan bu çelişkiyi aşmadan hiçbir sonuç elde edemez.
Açık ki Erdoğan’ın bu tutumu, Suriye’nin Hama veya başka bir yerinde halka dönük yapılan baskıyı düşünmesinden değildir. AKP hükümeti ABD’nin politikaları doğrultusunda Suriye’yi teslim alma rolünü üstlenmiştir. Bu rolü gereği müdahale edebileceğini belirtmektedir. Sorun sadece Suriye de değildir. AKP hükümeti ılımlı İslam politikası doğrultusunda ABD’nin bölgeyi yeniden biçimlendirmesinde önemli bir rol üstlenmiş ve bu konuda ABD ile anlaşmıştır. Daha bir yıl önce Erdoğan Kaddafi’ye madalya takmış olmasına rağmen şimdi Kaddafi’yi devirmek için her türlü çabayı sergilemektedir. Bu çok planlı bir biçimde yapıldı. Bu plan temelinde önce 30 bini aşkın Türkiyeli işçiyi Libya’dan çıkardılar, sonradan doğrudan Libya’yı hedeflediler. Şimdi de Suriye’yi hedefliyorlar. Tayip Erdoğan’ın Suriye üzerinde bu kadar titremesinin nedeni Suriye’nin orada halka karşı uyguladığı baskıdan çok, ABD ile ortak oluşturdukları projenin hayata geçmesi içindir.
Bu konuda sanki çok halkçı, baskıya ve şiddete karşıymış gibi bir hava yaratılıyor, bu doğru değildir. Aynı Erdoğan Kürdistan’da baskı uygulamaya karar veren kişidir. Ama Suriye üzerinde farklı hesap ve beklentileri var. Bu beklentiler gerçekleşmeyince bu biçimde hiddetlenip, tehdit savuruyorlar. Şimdi sanırım bölge halkları, AKP ve Erdoğan’ın gerçek niyetinin ne olduğunu da anlamış oldular. Hani komşu ülkelerle sıfır problem teorisi vardı? Ahmet Davutoğlu bu stratejinin mimarı değil miydi? O sıfır problem stratejisi altında neler döndü de şimdi bu hale geldi? Açık ki Türkiye’nin başkasına demokrasi dersi vermesi için öncelikle kendisinin demokratik olması, kendisinin sınırları içerisindeki sorunları çözmesi gerekiyor. Bir taraftan Kürt halkına karşı baskı ve şiddet siyaseti yürütülürken, öbür taraftan çıkıp da başkasına nasihat veren politikalar tutmaz.