22 Eylül 2010 Çarşamba

Din ve Milliyetçilik ve 'Devrimsi' Durumlar...


Sermayenin dini olan milliyetçilik, önceli dinleri sürekli yardıma çağırmıştır.

Bir topluluk yaratma konusunda, milliyetçiliğin, önceli dinlere göre çok zavallı kaldığını söylemek mümkün. Çok tanrılı dinleri ortadan kaldıran tek tanrılı dinlerin uzlaşmazlığı, devrimciliği ve katılığı karşısında, milliyetçilik en ileri noktasında bile geri dönüp bakmaktan geri kalmadı.

Siyasetten uzaklaştırdığı dinlerin toplum içinde birleştirici bir unsur olarak varlığını sürdürmesine her zaman destek oldu.

Din, çoğu kez millet yaratmada etniden ve dilden daha önemli hale geldi. Özellikle geç dönem milliyetçilik, liberal fikirlerden çok dini referans aldı. Türk milleti oluşturulurken din önemli bir unsurdu.

Aidiyet hissini yaratmada zayıf kalan milliyetçilik 'gavur'a karşı kurtuluş mücadelesi verdi. Millet olma yolundayken ilk katledilenlerin Müslüman olmayan topluluklar olması anlamlıdır.

Müslüman olmayan toplulukları 'ötekileştirmek', Müslüman olan toplulukları ötekileştirmekten daha kolaydı. Ermeniler, Rumlar, Süryaniler...

Dersim Katliamı bunun son halkasıydı sanırım. Komün ilişkilerinin zor yoluyla ortadan kaldırılmasında, din önemli bir faktördü yine. Aradan on yıllar geçmesine karşın, Sivas Madımak Katliamı 'dinsiz Alevilere' yönelik, dine dayalı bir milliyetçilik gösterisiydi.

Komünistlere, sosyalistlere saldıran 12 Eylül öncesi Türk milliyetçiliğinin temel argümanlarından biri kuşkusuz, 'dinsiz komünistler' vurgusuydu.

12 Eylül darbesinin başındaki Kenan Evren'in konuşmalarını ayetler ile açmasını basit bir 'dini duyguları kullanma' olarak algılamamak gerekiyor.

Hangi dini cemaatler 12 Eylül darbesini destekledi? Bu ayetli, hadisli konuşmalar, kendisini Türk olarak tanımlayan insanlarda bir karşılığının olduğunu göstermesi açısından önem gösterir.

Cemil Çiçek'in 'sünnetsiz gerillalar' vurgusu ile bunlar paralellik gösteriyor.

PKK Marksist bir örgüt olarak nitelenirken hükümet yetkilileri ağzından, asıl söylenmek istenen liberallerin Marksizmi ideolojik eleştirisi değildir. Tersine, bu tanımlamalar ile Marksizmin 'dinsizliği' çağrıştırmasının toplumsal karşılığı alınmak istenmektedir.

Türklük, liberal fikirlere değil, dine dayanarak yaratılmıştır. Bu toplumda halen bunun ciddi bir karşılığı vardır. Bütün devlet kurumlarını belirleyenin Türklük olduğunu söylediğimiz zaman, Müslümanlığın da buna içkin olduğunu belirlememiz gerekiyor. Türk politikacıların referandumda, rahibelerin giysisi üzerinden prim yapmaya çalışmaları boşuna değildir.

Müslüman olmadığını söyleyen bir devlet yetkilisine hiç rastladınız mı siz?

Referandumda egemenler arası cepheleşmeye baktığımızda, 'Türklük eşitlenmesi' kavgasındaki bu dine ve etniye vurgu farklılığını görebiliriz. Türklüğün etnisine ve diline ağırlık verenlerin 'Hayır cephesi'nde; din yönüne ağırlık verenlerin ise 'Evet' cephesinde ortaklaşması bir rastlantı değildir.

BBP ve AKP, Türklüğün dine dayalı kısmını öne çıkarırken; MHP ve CHP Türklüğün etniye, dile dayalı kısmını öne çıkardılar. Türklük içinde eşitlenme, Türklüğün dine, dile, etniye dayalı bir milliyetçilik olması ile bu kesimleri kapsadı.

Türk milliyetçiliğinin kuruluşunda var olamayan siyasal liberalizm ise, geç kalmışlığının telafisini dini hoşgörüye sığınarak ve yükselen Anadolu sermayesinin çıkarlarına bağlanarak, Türklük içinde eşitlenme çabasını bize devrim diye yutturmaya çalışıyor.

Bizim liberaller eşitlik mücadelesinde, öncellerinin fikri gücünün ve cesaretinin yanına bile yaklaşamıyor. Dili, dini, etniyi dışlayan bir cumhuriyet fikri yerine, bu temellerdeki bir cumhuriyetin tüm öğelerini benimseyenlerin, yani dili Türkçe, dini Müslüman ve etnisi Türk olanların eşitliğinin ötesinde bir hayal kuramıyor.

Siyasal liberalizm bir zamanlar devrim yapabiliyordu, şimdi ise 'devrimsi' yapmaya çalışıyor.

Sosyalistlerin etnik ve dil milliyetçiliğinden kendini kurtaramamış kesimleri 'Hayır' cephesinde fiili olarak yer alırken, AKP'nin din vurgusunu bir korku ve gerekçe haline getirdiler.

Yine sosyalistlerin liberalizmden etkilenmiş kesimleri ise, AKP'de din vurgusunun gerçekte Türk milliyetçiliğinin bir yanını öne çıkarma olduğunu görmezden gelerek, AKP ve BBP yanında saf tuttular.

Her iki cephe de kendini Türklük sınırları içinden kurtaramamış.

Sermayenin din ve etni, dil vurgusu yapan kesimleriyle birlikte saf tuttular.

Dine, dile, etniye dayalı bir milliyetçilik olan Türklük, bir eşitlenme savaşı içinde. Bu tanım içindeki Türkler, kendi aralarındaki eşitsiz ilişkiyi ortadan kaldırmak için mücadele veriyor. Bunun altındaki sınıfsal güçler, asker sivil bürokratik iktidara (ve bu iktidar altında egemenliğini sürdüren İstanbul sermayesine) karşı Anadolu sermayesinin iktidardan gücü oranında nasiplenmesi mücadelesi olarak gözüküyor.

Bu değişim dönemine devrim diyenler çıkabilir, 'devrimsi' bir durum diyen de çıkabilir. Eğer değişim Türklük içinde bir eşitlenme ile sınırlı kaldığı takdirde, kendini para sahibi Türk ve Müslüman hissedip de iktidarda olamayanlar için bu bir devrimdir veya 'devrimsi'liktir.

Kendini Türk olarak görmeyenler, Türkçe dışında anadili olanlar için ise bu, kendini Müslüman olarak bile ifade etse devrimin bir yenilgisi, bir Türk milliyetçi reorganizasyonudur. Olan, Türklük içinden dışlanmaya çalışılan, dini öğeyi öne çıkaran Anadolu sermayesinin kendini egemen blok içinde ifade etmesidir.

Daha ötesi değil.

Tayfun ŞEN
tyfnsen@yahoo.com