Kürdistan Özgürlük ve Kadın Mücadelesinin Simgeleri Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Söylemez Paris'te Katledildi. |
Sakine Cansız’ı ilk kez nerede ne zaman gördüm ve tanıştım hatırlamıyorum. Ama adını duyar bilirdik.
Muhtemelen Öcalan’ın kaçırılışından sonra Hamburg’ta kurduğumuz “Öcalan’ın Yaşamını Savunmak İçin Türk Girişimi”nin hazırladığı toplantı ve tartışmalar esnasında olabilir. Kendiliğinden, işgüç içinde bir tanışma gerçekleşmiş olmalı.
Sonra
2005 yılında Hamburg’ta tertiplediğimiz, konuşmacılar arasında Ertuğrul
Kürkçü, Haluk Gerger, Ragıp Zarakolu’nun da bulunduğu toplantıda Sakine
Cansız da bir konuşmacıydı. Konu: “Büyük Ortadoğu Projesi ve Sosyalist Strateji”
idi. Örgütünün görüşlerini formüle etmişti. Elbette Ortadoğu konu
olunca Ortadoğu’nun en büyük, hem demokratik karakterli; hem de
gerillaları ve milyonlarca taraftar ve destekleyicisi bulunan bir
hareketinin önde gelen bir üyesinin ne diyeceği önemliydi.
Kimi
zaman sık sık karşılaşır, kimi zaman aylar ve yıllarca göremezdik. O
Özgürlük hareketinin esas kadrolarından biriydi. Özgürlük hareketinin
bir kadrosu olmak Kıvılcımlı’nın “Uyarmak İçin Uyanmalı, Uyanmak İçin Uyarmalı” veya Lenin’in “Ne Yapmalı”
kitabında belirttiği gibi, demir çarık demir asa, halk hizmetinde
yaşamak; yaşamını mücadeleye vakfetmek demektir. Çok büyük bir inanç ve
teorik hazırlık yoksa, bu uzun ve zorlu yaşamda soluksuz kalmak
kaçınılmazdır. Sakine bu maratonculardan biriydi. Eğer eski çağlarda
yaşasaydı muhtemelen bir azize olurdu.
Bir
yanıyla Avrupa metropollerinde göçmen olmuş Kürt özgürlük hareketini
destekleyenlerin ve tabi kadınların örgütlenmesinde çalışır; bir yanıyla
Kürdistan’ın dağlarında gerillalık yapar. Böylesine farklı dünyalarda,
farklı işlerde bulunmak onlara ayrı bir geniş görüşlülük ve çok yönlülük
de kazandırır.
Özgürlük hareketi bilinçli
olarak, kadrolarını yerler ve işlevler arasında dolaştırarak, onların
siyasi ve kültürel gelişimlerini de sağlar. Böylece yerleşik bir hayatın
konformizminden de uzak, dolayısıyla toplumsal konumlarıyla kaybedecek
bir şeyi olmayan ve radikal bir konumda kalmalarını sağlarlar. İşin
mahiyetinden doğan bütün bürokratikleşme eğilimlerinin, harekete tam
egemen olamaması ve birlikte yaşanacak ve kendisine karşı sürekli
mücadele edilecek bir hastalık olarak kalması biraz da bu işleyiş
sayesindedir.
Basının psikolojik savaş amaçlı
yanıltıcı propagandalarının aksine, özgürlük hareketinin militanları,
gerek politik gerek insani nitelikler bakımından ortalamanın çok
üzerindedirler. Adanmış bir yaşamları vardır. Bu yaşamın bir ucu
Kürdistan’ın dağlarında, diğer ucu metropollerdeki yoksul Kürtlerin
evlerinde, derneklerindedir.
Ayrıca
unutmamalı Sakine gibiler, Kürdistan’daki kadın uyanışının öncü
örnekleriydi. Nice genç kız, aile baskısına ve feodal geleneklere karşı
çıkabilecek gücü Sakine gibilerin örneğinde bulmuş olmalıdır.
Sakine
oturmuş güçlü bir örgütten olmanın verdiği güvenle, keskin ifadeleri
törpüleyici, diplomatik ve uzlaşmaya dönük bir dille konuşurdu dışa
karşı. Biz ise, yepyeni bir teori, program, strateji ve taktiği
şekillendirdiğimiz için, netliğe önem veren, farklılıklara vurgu yapan;
diplomatikten ziyade teorik bir dille konuşurduk. Bu nedenle dillerimiz
farklıydı. Ama birbirimizin dilini ve sorunlarını anlardık ve bu
gereğinde pratik işlerde birlikte iş yapmaktan da gocunmazdık.
En
son Hamburg’da Altona Tren istasyonunda karşılaşmıştık. Yine bir görev
gereği bir yerden geliyor veya bir yere gidiyordu. Her zaman olduğu gibi
“Hocam bir oturup konuşalım” demişti. Bu dileği karşılıklı olarak her
karşılaşmamızda söyler ama o hızlı yaşam içinde, yollar tesadüfen
kesişinceye kadar arayıp konuşamazdık. Avrupa kazan Sakine kepçeydi.
Demek
en son Paris’te imiş. Dersim’de başlayan ve Paris’te bir dernek
lokalinde bir suikastla biten acı, sevgi ve adanmışlıkla dolu bir hayat.
Sevgiyle çünkü bunca acı ve adanmışlık ancak sevginin gücüyle taşınabilir.
Bu
sevgi, eski tasavvuf ehlinin dediği, insanı Fena-fillah ya da
Nirvana’ya ulaştıran Toplum’a adanmış; bireyi aşmış bir sevgi
olabilirdi.
*
Sakine
Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Söylemez’in Paris’in ortasında, bir dernek
lokalinde güpegündüz böyle profesyonelce öldürülmeleri, Orta doğu’daki
güçlerin mücadelesinde bir nitelik sıçramasının ifadesidir.
Özgürlük
Hareketi’nin Avrupa’daki bütün faaliyeti, bütün dernekleri sürekli
gözlem ve kontrol altındadır. Hükümetler mesajlarını bu dernekleri
kapatarak veya yöneticileri vs. tutuklayarak verirler ve kontrol altında
tutmaya çalışırlardı. Ne olursa olsun, savaşın en keskin olduğu,
Ergenekon’un cirit attığı zamanlarda bile böyle bir girişim olmamıştı.
Bu nedenle bu sefer bir nitelik değişiminden söz etmek gerekiyor.
Sakine
Cansız’ın Avrupa Sorumlularından ve kurucu ve Öcalan’a sadık
kadrolardan olduğu için seçildiği bellidir. Cinayet yeri olarak
Avrupa’da Fransa ve Paris’in ve de bir dernek lokalinin seçilmiş
olmasının da bu mesaja dahil olduğu düşünülebilir.
Seçimlere bakılırsa, mesaj Özgürlük Hareketine ve Öcalana’a dır.
Böylesine
profesyonel ve dengelere oynayan bir cinayeti ancak devletler ve
onların gizli terör örgütleri yapar ya da yaptırabilir. Ortadoğu’da
mesajlar suikastlerle verilir.
Avrupa
devletler yukarıda da değindiğimiz gibi daha “uygar” yöntemler izlerler
-başları sıkışmadıkça tabii. Ama bu, diğer yöntemleri izleyenlere, bazen
gözlerini kapayıp görmezden gelerek destek vermelerini engellemez.
Bir
kere bu gibi cinayetleri ancak bir devletin istihbarat örgütleri
işleyebileceğinden ve devletlerin istihbarat örgütleri sürekli olarak
birbirlerinin ne yaptıklarını bildiğinden, Paris’teki cinayet, hele 24
saat kontrol altındaki bir dernekte, dünyanın en büyük gerilla
örgütlerinden birinin sempatizanlarının derneğinde işleniyorsa Fransız
istihbaratının bu konuda bilgisiz olması düşünülemez.
Ama
bir devlet bunu bilmesine rağmen böyle bir cinayeti işletiyorsa bu çok
büyük riskleri göze almak demektir. Kazanılacak ve kaybedilecek şeyler
de bu riskler ölçüsünde büyük demektir.
Bugünün
dünyasında en büyük çatışma Orta Doğu’dadır. Bir yanda ABD, Türkiye,
İsrail, Suudi Arabistan vs.nin bulunduğu blok vardır. Diğer yanda Rusya,
Çin, İran, Irak Şiileri, Suriye rejiminin bulunduğu blok. Bu blokların
çatışması en büyük ve önemli güç yığışmalarına yol açmakta. Çatışan
taraflar bakımından ortada bir hayat memat meselesi bulunmaktadır.
Avrupa
görünüşte ABD’nin yanındadır ama el altından diğer bloğu destekler.
Çünkü, ABD’ye karşı stratejik çıkar ortaklığı içindedir. Dolayısıyla bir
göz yummaya her zaman yatkın bir durumdan söz edilebilir.
Elbette
bu temel güçlerin her ülke içinde çıkarları kendileriyle örtüşen
paralelleri de vardır. AKP Amerika’nın başında bulunduğu bloğun dengesi
olunca, otomatik olarak, Ergenekon ve askeri bürokratik oligarşinin eski
çizgisini savunmak isteyenler de Rusya ve İran’ın bulunduğu blokla
çıkar ortaklığı içinde olur.
Tabii bu
güçlerin her birinin kendi içinde de farklı stratejilere yönelik olarak
çatışan güçler vardır ve iç mücadelelerde dıştaki güçlere karşı nesnel
çıkar ortaklıkları gerçekleşir. Örneğin, Türkiye’de Askeri Bürokratik
oligarşi içinde, aynı kalmak istiyorsak (yani askeri bürokratik oligarşi
gücünü ve imtiyazlarını korumak istiyorsa) değişmeliyiz (Eski beton
kafayı atıp, demokrasi şampiyonuymuş gibi yapıp muhalefeti
örgütlemeliyiz – örneğin 27 Mayıs gibi) diyenler farklıdırlar. Bunlar
aynı gücün egemenliğini sürdürmesi için farklı stratejilerdir ve aynı
güç içinde olmalarına rağmen farklı bloklarla nesnel çıkar ortaklıkları
içindedirler. Tabii bu tür bölünmeler her gücün kendi içinde de vardır.
Böyle
bir tablo içinde bakıldığında, Sakine’nin Paris’te öldürülmesi en başta
PKK’ya verilmiş bir mesajdır. Şimdi böyle bir mesaj, büyük olasılıkla,
Türkiye’deki görüşmelerin başlamasıyla ilgilidir. Muhtemelen Türk
Gladyosunun ve Avrupa birliğindeki, ABD ve Türkiye’ye karşı Rusya ve
İran’ı destekleyen güçlerin örtülü bir onayı da olabilir. Muhtemelen
böyle bir onay olmadan da böylesine bir nitelik değişikliği yaratan bir
suikast yapılmaz ve yapılamaz.
Bu aralar Türkiye’de sanki kolay bir işmiş gibi herkes barış diyerek barış üzerinden bir savaş yürütüyor.
Barış
demokratikleşme olmadan olmaz. Demokratikleşme ise politika ve politik
hedefler sorunudur. İstihbarat teşkilatı yöneticileri aracılığı ile
barış yapılamaz.
Özgürlük hareketi Orta
Doğu’daki en demokratik güçtür. Bu gücü tasfiyeye yönelik olarak
yapılacak her hamle anti demokratiktir ve barış düşmanıdır.
İstihbarat
teşkilatı başkanı aracılığıyla görüşme yapmanın kendisi bile, barış adı
altında bir savaş yapıldığını gösterir. Bu nedenle şimdilik bir yol kat
ediliyor gibi görünse de bir çıkmazdan kurtulamaz. Bunların tek yararı,
Özgürlük hareketi üzerindeki psikolojik savaş perdesini yırtmaya
yaramaları olabilir. Bu anlamda bir politik çözüme istemeden de olsa
hizmet ederler.
Eğer Türkiye, istihbarat
teşkilatı başkanı ile Öcalan’la görüşmeler yaparsa, başka devletlerin de
istihbarat teşkilatları, kendi sözlerini söylerler.
Bu
anlamda, Sakine’nin Cansız’ın bedeni, hükümetin Demokratikleşme olmadan
özgürlük hareketini tasfiye ve sözde barış politikasının ilk kurbanıdır
denebilir.
Eğer Hükümet açıktan Özgürlük
hareketini tasfiye edilecek değil, demokratikleşme için ittifak
yapılacak bir güç olarak muhatap alsaydı. Özgürlük hareketini tasfiye
edilecek değil, ittifak yapılacak bir güç olarak görseydi, diğer güçler
de açık politik tavırlar almak zorunda kalırlardı. O zaman İstihbarat
örgütlerine söyleyecek söz kalmaz, Sakine ve arkadaşları, şimdi canlı
olarak aramızda olurdu.
Demir Küçükaydın
10 Ocak 2013 Perşembe