23 Eylül 2012 Pazar

Gençlik İmam Hatip Okulları Yoluyla Uyuşturuluyor



Başbakan Erdoğan'ın katıldığı bir imam hatip okulu açılışında imam hatip okullarının terörist ve anarşist yetiştirmediğine ilişkin sözlerine en çarpıcı analiz ilahiyatçı-yazar İhsan Eliaçık'tan geldi.

Kürdistan Halk İnisiyatifi: Saldırılara Misliyle Karşılık Verilecektir


Kürdistan Halk İnisiyatifi, başta Bingöl olmak üzere Kürdistan ve Türkiye’de Kürtlere ve kurumlarına yönelik artan saldırılarla ilgili sert uyarılarda bulundu. Kürt gençlerini kurumlarına sahip çıkarak saldırılara misliyle karşılık verme çağrısında bulunan inisiyatif, “Saldırılar devam ettiği taktirde bizde Kürdistan’da yaşayan ve görev yapan devlete bağlı tüm kesimleri hedef alacağız” dedi.

Kürdistan Halk İnisiyatifi, Kuzey Kürdistan ve Türkiye’de, son günlerde Kürtler ile kurumlarına yönelik artan saldırılarla ilgili açıklamada bulundu. Saldırıların AKP devleti eli ile planlı bir şekilde geliştiğini belirten inisiyatif, bu saldırılara sesiz kalmayarak misiliyle karşılık vereceklerini söyledi.

Kürdistan’da gelişmekte olan halk devriminin,” kesin zafer süreci olarak değerlendirilen bir aşamaya geçmiş bulunmaktadır “ diyen Kürdistan Halk İnisiyatifi, “Varlık ve özgürlüğümüz açısından tarihsel bir fırsat olarak değerlendirdiğimiz bu süreci, bu güne kadar verilen bedellerin en büyüğünü ödeme pahasına bile olsa, bu onurlu ve haklı mücadelemizden zerre kadar taviz vermeyip, geri adım atmayacağız” dedi.

Bu konuda beklentiler içerisinde olan hegemonik ve işgalci güçlerin yok olma telaşı içerisinde kendi varlıklarını zorla sürdürmeye çalıştıkları belirtilen halk inisiyatifi açıklamanın devamında şunları belirtti:

“Önderliğimiz eksenli gelişen direniş karşısında panikleyen işgalci AKP devleti elinde bulundurduğu gücü hiçbir insani, ahlaki içeriği olmayan politikalarını, önderliğimizi on dört yıldır esaret altında tutarak ve işkencehaneye çevirdiği İmralı sistemini, halkımıza karşı demoklesin kılıcı misali şantaj olarak kullanmaktadır. Fethullah Gülen ve cüce soytarısı Erdoğan’ın öncülüğünü yaptığı yeşil gladyo, gerek Önderliğimize karşı başlatmış olduğu işkence, hareketimize karşı geliştirdiği imha operasyonları, halkımıza karşı yürüttüğü toplumsal ve fiziki soykırım politikalarını, beyaz Türk faşizminin izdüşümü olarak yeşil Türk faşizmi karakteri ile daha da inceltmiş, derinleştirmiş ve böylece canavarlaşmıştır.

Kendi gerçekliğini bu şekilde ispatlamaya çalışan ve Kürdistan’da varlığını gelenekçi zor ve psikolojik savaş politikalarıyla kabul ettirmeye çalışan AKP, yetmiyormuş gibi halkımızın Rojava Kürdistan’ında elde etmiş olduğu kazanımlara da çomak sokma çabası içerisindedir. Fakat Şemzinan’la başlayan, Botan hattına ve tüm Kürdistan’a yayılan, bundan sonrada daha fazla yayılacak olan gerilla, zindan ve halkımızın özgürlük direnişi, AKP’yi Kürdistan’da çözümsüz bırakmış ve yok olma psikolojisine sokmuştur.

Bu nedenledir ki en son Çewlik’te de olduğu gibi Kürdistan ve Türkiye kentlerinde münafık, satılmış imamlarının fetvalarıyla ve polisin öncülüğünde Kürtlere ve kurumlarına saldırılar organize etmektedir. Akıl yoksunu olan, bir avuç devşirme Kürt kesimini de buna alet ederek kendi halkına karşı kullanmaktadır. Fakat bu saatten sonra hiçbir güç Kürtlerin önümüzdeki süreçte kendi statülerini kazanma ve özgürlüğünü sağlamanın önünde engel olamayacaktır. Bunu anlamamak için akıl özürlüsü olmak gerekir, ısrarla anlamak istemeyenlerde Kürtlerin mücadelesi karşısında kırılmaya mahkum olacaklardır.”

Kürdistan Halk İnisiyatifi, açıklamanın devamında gelişen saldırılara karşı Kürt gençlerine kurumlarına sahip çıkarak, misilleme hakkını kullanmaya çağırdı.

“Daha öncede belirttiğimiz gibi tüm halkımıza çağrımızdır; Kürtler olarak tüm varlığımızı ve enerjimizi, özgürlüğü özgürlüğümüz olan ve onurlu yaşamayı bize öğreten önderliğimizin yolunda harcama, olacaksa bir yaşam ancak bu uğurda olması gerektiği üzerinden tüm halkımız kendi çocukları olan gerillanın direnişine denk, serhıldanlarla karşılamayı esas almalı. Buna bağlı olarak halkımıza ve büyük bedellerle elde edilen kurumlarına yapılan faşist saldırılara karşı, halkımız, özellikle gençlerimiz kendini korumalı ve kurumlarını sahiplenmelidir. Ayrıca sadece kendini korumakla değil, yapılan saldırılara karşı misilleme hakkını kullanmalı, halkımıza karşı bu kirli savaşta yer alan ve dolaylı dolaysız alet olan herkesi hedefine almalıdır. Başta bu saldırıları yapan ve alet olan kesimler olmak üzere, herkes şunu iyi bilmeli ki yapılan saldırılar karşılıksız kalmayacaktır. Devam ettiği taktirde bizde Kürdistan’da yaşayan ve görev yapan devlete bağlı tüm kesimleri hedef alacağımızı açıkça belirtiyoruz.”

Kürdistan Halk İnisiyatifi, açıklamanın sonunda, Kürt halkı ve demokratik kamuoyuna, PKK lideri Abdullah Öcalan ile Kürt halkının özgürlüğü ekseninde, cezaevlerinde geliştirilen süresiz-dönüşümsüz açlık grevine her alanda sahip çıkarak mücadeleyi yükselterek destek verme çağrısında bulundu. 


ANF

Demirtaş: AKP’nin Paçaları Tutuştu O Yüzden BDP’ye Saldırıyor

Bitlis İl Kongresi’nde konuşan BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş, “AKP Hükümetinin yürüttüğü politika dışarıda da içeride de bitmiştir. Paçaları tutuşmuş, bu yüzden BDP’ye ve BDP’lilere saldırıyor” dedi. Demirtaş, yegane çözümün Kürt Halk Önderi Öcalan’la müzakere olduğunu söyledi.

Bitlis BDP İl Örgütü 2. Olağan Kongresi’ni gerçekleştirdi. Mimoza Düğün Salonu’nda gerçekleştirilen kongreye BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, BDP Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu, Tatvan Belediye Başkanı Abdullah Ok, Norşên Belediye Başkanı M. Emin Özkan’ın da aralarında bulunduğu 500’ü aşkın kişi katıldı.

BDP MYK üyesi İsmet Sezgin’in divan başkanlığı yaptığı kongrede ilk olarak konuşan BDP eski İl Başkanı Orhan Bezirganoğlu, Bitlis’te örgütlenmelerini daha da geliştireceklerini söyledi.

Bezirganoğlu, "il örgütümüz bu kongreden güçlü çıkacak ve bizler de yeni yönetimle el birliği ile sürekli çalışma durumunda olacağız" dedi. Bezirganoğlu'nun ardından konuşan BDP Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu ise, demokratik yollarla çözülmeyen Kürt sorununun AKP’yi siyasal tarihin çöp sepetine atacağını söyledi.

“Kürtleri mücadelesinden bezdirmek için Sayın Abdullah Öcalan üzerinde tecrit uygulamasını geliştiren zihniyet bilsin ki Kürtler bu kazanımlarından sonra Önderliğinden ve bu mücadelesinden vazgeçmeyecek. Kürtlerin örgütlü birlikteliği Özerk Kürdistan’ı bu topraklarda yaşatacaktır”şeklinde konuştu.

Zenderlioğlu ardından kürsüye gelen BDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ise, BDP’nin ‘rantçı, çıkarcı ve mütaahhit partisi’ değil gücünü halktan alan bir parti olduğunu dile getirdi.

YEGANE ÇÖZÜM ÖCALAN İLE MÜZAKERE

Savaş nedeniyle ölümlerin yaşanmamasını istediklerini söyleyen Demirtaş sözlerini şöyle sürdürdü:

“Çok açık ve net bir şekilde söylüyoruz ki; Öcalan ile müzakere Kürt sorununun yegane çözümüdür. Başbakan, Oslo ile ilgili ‘biz görüşmelerde yalan söyledik’ dedi. Barış için yalan söylemek caizdir, diye kılıf uydurmaya çalışıyorlar. Sorunun çözümünden çok, yüz yıldır Kürtler üzerinde geliştirdikleri kandırma politikalarının olduğunu kendi ağızları ile açıklamış oldular. ''Kürtçe anadilde eğitim olmaz'' diyen bir başbakan inandığı Kuran-ı Kerim’e en büyük hakareti yapan bir zattır. Hangi peygamber ve hangi kutsal kitap veya hangi demokratik anayasada ''tek dil tek bayrak tek devlet'' denildiği duyulmuştur. AKP Hükümeti bütün ahlak değerlerini yerle bir etmiştir.”

İNKÂRI BİTİREN HÜKÜMET DEĞİL KÜRT HALKININ KENDİSİ


Son 30 yılın her gününün savaş nedeniyle kritik gün olarak yaşandığını söyleyen Demirtaş, Kürt halkının karar sürecinden geçtiğini belirtti. “Geçmiş yüzyılda kendi anavatanında köle muamelesi görmüş bir halkız. Bu süreçte bizim bunu değiştirme fırsatımız var. Kendi anavatanımızda özgürce yaşama fırsatımız var. Çocuklarımız torunlarımız önümüzdeki yüzyıllarda nasıl yaşayacak onun karar verildiği günlerden geçiyoruz. Mesele bizimle ilgili değil, geleceğimizle ilgili olduğu için kritiktir.”

Artık kimsenin ‘Kürt halkı yoktur, Kürdistan yoktur’ diyemediğini kaydeden Demirtaş, bunun büyük bedeller ödenerek sağlandığına dikkat çekti. Demirtaş şöyle konuştu:

"Bu, bedeli ağır sonuçlar vermiş ve gerçekleşmiş bir durumdur. Biz zaferle taçlandırmak istiyoruz. Bu dönemin bütün neferlerine en ağır görev düşüyor. Bizim omuzlarımızdaki yük en ağır yüktür. Bütün o şehitlerin yükü bizim sırtımızdadır. Biz bunu başaramazsak Kürt halkı on yıllar bu duruma devam etmek zorunda kalacak. ‘Diğer halklar gibi biz de varız' deme mücadelesinde bir kez daha bizi yok sayan bir hükümet var. 'Biz inkârı bitirdik' diyen bir hükümet var. Kusura bakmayın biz bitirdik, siz kabul etmek zorunda kaldınız. Kendini öyle bir havaya kaptırmış ki olağan üstü hali kaldırdığını, asit kuyularına insanların nasıl atıldığını anlatıyor. Sen bir şey yapmadın. Sen olmasaydın Kürt halkı 10 yılda özgür olacaktı. Dinimizi, kitabımızı kullanarak oyaladın. 5 yıl PKK gerillaları sınırın dışındaydı. Çözmek için fırsatın vardı. Bu fırsatı iktidarın kuvvetlensin diye kullandın. Senin siyasetin şimdi dışarıda ve içeride bitti. Bize bu kadar saldırmasının tek nedeni korku ve paniktir. Güçlü olan haklı olan kendine güvenir. Kimseye hakaret etmez. 'Gelin görüşelim der' sorunu çözmeye yönelir. Paçaları tutuşmuş, bu yüzden BDP'ye ve BDP'lilere saldırıyor.”
SEÇİM İÇİN KURULMUŞ BİR PARTİ DEĞİLİZ

Akan kanın durması için müzakerelerin yapılması çağrısında bulunan Demirtaş şöyle dedi: "Biz seçim için kurulmuş bir parti değiliz. Hiç kimse, ''ben milletvekili olayım'' diye can vermez. Eğer bu halk bu kadar mücadele ediyorsa kendi özgürlüğü için ediyordur. Bir yandan seçime hazırlanacağız. Ancak önemli olan özgürlüğümüzdür. Koltuk meselesi olsa en çok koltuk AKP'de var. Özgürlük ve eşitlik bizim vazgeçilmezimizdir. Halen biz burada konuşurken, hangi ana babanın yüreği yanacak bilmiyoruz. On binlerce ana babanın yüreği evladının yanındadır. Bu savaş bitsin akan kan dursun. Yılardır 'diyalog, konuşma' diye diye dilimizde tüy bitti. Kendi savaş politikalarını üstünü örtmek için BDP'yi hedef gösterdiler. Muhatapları ile konuşarak bu konuyu çözeceksiniz. Oslo'da ve İmralı'da yaptığınız gibi. Muhatapları dinleyeceksiniz. Süresi 10 yıl mı, 20 yıl mı sürer bilinmez. Ancak ne kadar sürerse sürsün ölümden savaştan daha iyidir. Bir halk demokratik özerklik istiyor. Kendi topraklarında özgürce yaşamak istiyor."

CHP MÜZAKERE NEDİR BİLMİYOR


CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun 'Örgüt silah bıraksın müzakere yapalım' açıklamasını da eleştiren Demirtaş, "Müzakere nedir bilmiyor. Çözüm konuşmaktan geçer. CHP müzakereyi aslında desteklemiyor. Teslim olacakları varsa senin çağırmana gerek yok. 30 yıldır 50 defa teslim olurlardı" diye konuştu.

Demirtaş’ın konuşması ardından tek liste halinde seçime gidilen kongrede İl Başkanlığı'na Şahin Çoban getirildi. Kongrenin ardından heyet Ağrı'nın Diyadin İlçesi'nde meydana gelen çatışmalarda yaşamını yitiren HPG'li Ergin Güven'in (Berxwedan Jiyane) taziyesini ziyaret etti. Taziye ziyaretinin ardından heyet Güroymak İlçesi'nde belediyenin yaptığı hizmetlerinin açılışını gerçekleştirmek için geçti. 

Demirtaş: Halk Kürdistan’da kendini yönetmeye başladı

Bitlis’in Tatvan İlçesi’nde BDP’li belediye tarafından yapımları tamamlanan Arıtma Tesisi ile Halk Sağlığı Merkezi’nin açılış törenlerine katılan BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, “Şu gayet iyi bilinmelidir ki Kürt halkı Kürdistan’da kendisini yönetmeye başladı ve yönetecektir de” dedi.

BDP Tatvan belediyesi tarafından yapımı tamamlanan Arıtma Tesisi, Tatvan Belediyesi Halk Sağlığı Merkezi, İtfaiye Hizmet Binası ile 130 Bin m² parke parke ve asfalt yolun açılışı yapıldı.

Açılışa, BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, BDP Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu, BDP İl Başkanı Orhan Bezirganoğlu, Tatvan Belediye Başkanı Abdullah Ok, Norşên Belediye Başkanı M. Emin Özkan, parti yöneticileri, seçilmişler ve çok sayıda davetlinin katıldı.

İlk önce Arıtma Tesisi’nin açılışı yapıldı. 20 Milyon Liraya mal olan arıtma tesisinin açılışında bir konuşma yapan Tatvan Belediye Başkanı Abdullah Ok, belediyelerine yönelik idari, ekonomik ve siyasi tüm saldırılara karşı Tatvan Halkına faydalı ve kalıcı bir hizmeti kazandırmanın mutluluğu içinde olduklarını söyledi. Ok, Tatvan halkının hizmet almaması için AKP iktidarının ve yerel destekçilerinin her türlü engellemeyi yaptığına dikkat çekerek, tüm engelleme ve zorluklara rağmen halka hizmetlerini sürdüreceklerini belirtti.

'TATVAN BELEDİYESİNİ SABOTE EMRİNİ BİZZAT ERDOĞAN VERDİ'

Abdullah Ok’un konuşmasının ardından BDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş bir konuşma yaptı. AKP iktidarının sahip olduğu belediyelerde rantiyecilik merkezli bir belediyecilik uygulanmasına karşın, BDP belediyecilik anlayışının hizmet temelli olduğuna dikkat çeken Selahattin Demirtaş, ”AKP, böylesi bir belediyecilik anlayışının yerleşmemesi için, BDP’nin getirdiği yeni belediyecilik anlayışının ardından bir daha bu belediyeleri alamayacağını bildiklerinden belediyelerimizi boğmaya çalışıyor. Tatvan Belediyesi göreve geldiği ilk günden bu yana Başbakan’ın, ‘Tatvan Belediyesi’ni ekonomik, siyasi ve idari olarak boğacaksınız’ şeklindeki özel talimatı ile Tatvan Belediyesi soluksuz bırakmaya çalışmaktadırlar. 30-40 yıldır birikmiş SSK, TEDAŞ, vergi, sendika gibi borçlar tahsil edilmezken; BDP yönetimi devraldıktan sonra bir bir haciz üstüne haciz gelmeye başladı” dedi.

Tatvan Belediyesi’ne yönelik AKP iktidarının tutumunun gayri ahlaki, vicdan ve onurdan yoksun olduğunu belirten Demirtaş, Tatvan Belediyesi’nin çalışmalarını sabote etme emrinin bizzat Başbakan Erdoğan’dan geldiğini belirtti. BDP’nin çalışmalarının sabote edilmesiyle AKP’nin kaybettiği merkezleri yeniden alma çabasında olduğunu belirten Demirtaş, devamla şunları söyledi:

'BU HİZMETLER NAMUS BORCUMUZDUR'


”Partimiz Tatvan Belediyesi’ni 100 trilyon borçla devraldı ancak Başbakan’ın özel talimatıyla para daha kaynağından Tatvan Belediyesine ulaşmadan kesildi. BDP’den Tatvan’ı geri alabilmek için böylesi gayrı ahlaki, insafsız, vicdansız ve onur dışı yöntemlere başvuranların kimler olduğunu Tatvan halkı çok iyi biliyor. Dişimizle, tırnağımızla yarattığımız değerleri boğmaya çalışan AKP Hükümetine karşı Tatvan halkı belediyesinin yanında olmalıdır. Tüm bu olumsuz koşullara rağmen arkadaşlarımız geçmiş dönemlerde olduğundan kat be kat daha fazla çalışma ortaya koyarak niyetlerinin rant değil; hizmet olduğun ortaya koymuşlardır. Devletin tüm imkanlarının AKP’li belediyelere seferber edilmiş olmasına karşın BDP’li belediyelerin çeyreği kadar iş yapamamalarının tek nedeni AKP’li belediyelerin rantiyeci, BDP’li belediyelerin ise dürüstlük merkezli hizmet yürütmeleridir. Tatvan Belediyemiz imkansızlıklar ve çalışmaları sabote eden AKP iktidarının gücüne karşı koyarak hizmetlerini çeşitlendiriyor. Bu hizmetler halka lütuf değil; bizlerin namus borcudur. Bu hizmetlerin 100 kat daha fazlasını Özerk Kürdistan’da kendi kendimizi yönettiğimiz dönemlerde gerçekleştireceğiz. Onuru, gururu, haysiyeti ve kendi yönetimini gerçekleştirmek için ayağa kalkan bir halkın belediyesini idari sabotajlarla durdurmak ve Kürt Halkının haklı taleplerine karşı koyacak bir güç ortada yoktur; yenilmeye de mahkumdur. AKP’nin haberi olmasa da özgürlük; kanepeden, buzdolabından, makarnadan ve kömürden daha değerlidir. Bu bilince sahip olan halkımız özgürlüğünü de kazanacaktır.”

Arıtma Tesisinin açılışı sonrası tesisi gezerek bilgi alan Demirtaş ve beraberlerindekiler ardından Tatvan Halk Sağlığı Merkezinin açılışını gerçekleştirdiler. Açılış kurdelesini BDP Bitlis Milletvekili Hüsamettin Zenderlioğlu ve Tatvan Belediye Başkanı Abdullah Ok ile gerçekleştiren Selahattin Demirtaş; merkezin çalışmaları ile ilgili Halk Sağlığı Birimi Sorumlu Hekimi Dr. Osman Fatih Şanlı’dan bilgi aldı. Halk Sağlığı Biriminde hamile takibi, yaşlı ve hastalar ile felçli kişilerin bakımının yapılacağı, genel sağlık politikaları çerçevesinde çevre sağlığı ile ilgili detaylı çalışmalar yapılacağını belirten Dr. Osman Fatih Şanlı, ”Kentte gittikçe artan madde bağımlılığı, sigara ve alkol kullanımının yok edilmesine yönelik çalışmalar yapılacak. Kent sağlığını yakından ilgilendiren çöp, temizlik ve hava kirliliği gibi konularda etkin rol üstlenecek merkezimiz mahalle taramaları da yaparak önleyici sağlık hizmetleri programını da başlatacaktır” dedi.

TATVAN HALKINI ÇALIŞMALARA DESTEK OLMAYA ÇAĞIRDI


Halk Sağlığı Merkezinin diğer belediyelerce de örnek alınacak bir proje olduğunu belirten Selahattin Demirtaş çalışmaların takipçisi olacağını ve destek konusunda kişisel gayretlerini de sunacağını söyledi. Demirtaş, ”Bu hizmetler yeterli değil; ancak bir başlangıçtır. Emin olun ki birkaç yıl sonra Tatvan, bölgenin cazibe merkezi ve incisi olacaktır. Esnafı, işçisi, memuru, aşireti ile bir bütün olarak Tatvan halkı bu tarihi dönemde el ele vererek kendi geleceğimizi kendi ellerimizle yaratmak için yoğun bir çaba göstermelidir. Tatvan halkı özellikle yeni açılan Halk Sağlığı Biriminin çalışmalarını canı yürekten desteklemelidir. Hamilesinden yaşlısına, çöp sorunundan kanalizasyon sorununa, felçli hastanın evde bakımından engelli yurttaşımızın sosyal hayata katkı sunmasına kadar birçok alanda çok farklı değişimleri kısa sürede hızlandıracak olan Tatvan Belediyesi, Halk Sağlığı Merkezinin çalışmalarına Tatvan halkı hem destek olmalı, hem de bu hizmetlerin kendi lehlerinde çeşitlenmesi için açılışını yapacağımız birimin önünü açmalıdır. Şu gayet iyi bilinmelidir ki Kürt Halkı Kürdistan’da kendisini yönetmeye başladı ve yönetecektir de” dedi.


ANF

Katliamlardan Geçirilen Tamiller Yeniden Örgütleniyor







Türkiye’den yaklaşık 10 bin kilometre uzakta, bir başka halk Kürtlerle benzer bir kaderi paylaşıyor. Uluslararası desteğe sahip katliamcı bir devlet karşısında direnen bir halk Tamiller. 2009 yılındaki kanlı savaşta liderlerini kaybettiler. Ancak Tamil halkı Velupillai Prabhakaran’ın öldüğüne inanmıyor.

Karşılarında insanlığa karşı suç işleyen, insan haklarına ve BM sözleşmelerine uymayan bir rejim var. Katledildiler, cezaevlerine atılarak işkencelerden geçirildiler, ama dilleri Kürtler gibi yasaklanmadı.

İKİ BİN YILLIK YAZILI GELENEKLERİ VAR

Yaklaşık 2 bin yıllık yazılı bir geleneğe sahip olan Tamil dili, klasik bir edebiyata kavuşan ilk Hint dili özelliğini taşıyor. Yoğunlukla Güney Hindistan ve Sri Lanka’da konuşlan onlarca dilden oluşan Dravid dilleri arasında klasik Tamil dili en önemli edebiyata sahip dil olarak övünüyor. Halk olarak Tamiller tarihte müzik, heykel ve mimari alanında önemli eserler verdiler.

2009 yılı sayımlarına göre Tamillerin nüfus 80 milyon dolayındaydı. Bunların 70 milyonu Hindistan’da yaşıyor. 10 milyondan fazlası ise Sri Lanka’da. Hindistan ve Sri Lanka’daki Tamiller aynı kültürleri paylaşsalar da farklı diyalektlerde konuşuyorlar ve ortak bir vatan talepleri yok.

33 YILLIK SAVAŞ

Sri Lanka devlet ile son büyük kapışmadan önce 33 yıllık bir silahlı mücadele vardı. 1976 yılında kurulan Tamil Eelam Özgürlük Kaplanları, adanın kuzey doğusunda kendi kaderinde tayin hakkı ve bağımsız bir devlet için mücadele etti. Kaplanlar, ABD, AB, İngiltere ve Hindistan tarafından “terörist örgütler” listesine alındı.

25 Ocak 2009’da Sri Lanka ordusu Tamil topraklarındaki küçük Mullaitivu kentinin kontrolünü 50 bin askerle ele geçirdi. Buradaki savaş 2 bin Tamil militanına karşı yürütüldü. 25 Nisan’da Kaplanlar, Sri Lanka ordusu tarafından kuşatılan Mullaithivu kasabası yanındaki geniş kıyı şeridi olan Puttumatlan’da 13km2’lik bir alana geriledi. Daha o tarihte en az 50 bin kişi çatışma alanında mahsur kalırken, 100 bin kişi de mülteci kamplarına doldurulmuştu.
17 Mayıs 2009’da Sri Lanka ordusu ülkenin kuzey doğusundaki Tamil topraklarını kuşatırken, bir gün sonra da ''Tamil lideri Velupillai Prabhakaran’ın öldürüldüğünü'' ilan etti. Görüntüleri de basına dağıtıldı. Dünyanın gözleri önünde katliamlar yapıldı. BM’ye göre sadece bu son savaşta 30 bin kişi hayatını kaybetti. Gerçek bilanço ise çok daha ağır.
BİR KAÇ AYDA 170 BİNİ AŞKIN KİŞİ ÖLDÜ

Fransa’nın başkenti Paris’teki Tamil Eelam Derneği, final savaşının başladığı Aralık 2008 ile 18 Mayıs 2009 arasında katledilen 30 bin insanın dışında çoğu kadın ve çocuk 146 bin 679 kişinin öldüğünü söylüyor. Bunların çoğu kayıp insanlar, başlarına neler geldi bilinmiyor. Ancak ölü olarak kabul ediliyorlar.

ANF’ye konuşan Tamil Eelam Evi Başkanı T. Thiruchchoti, savaş sona erdikten sonra teslim olan tüm militanların tutuklandığını belirti. Sayılarının 20 bin olduğunu belirten dernek başkanı, bunların bir kısmının gözetim altında serbest bırakıldığını ifade ediyor.

Tamil derneği başkanı, “Bugün, Sri Lanka makamları tutuklu olanları rehabilite ettiklerini söylüyorlar. Eski savaşçıların rehabilitasyonu ve eğitim için askeri kamplar oluşturuldu. Burada onlara resmi singala dili, singala marşı ve bayrağa saygı dayatılıyor” diyor.

CEZAEVİNDE İŞKENCELER SÜRÜYOR

Tutuklanan askeri şeflerin nerede oldukları ise bilinmiyor. Cezaevlerinde işkence ve ağır hak ihlalleri işleniyor. Bu yaz aylarında en az iki tutuklu cezaevinde maruz kaldıkları şiddet nedeniyle hayatını kaybettiler.
Thiruchchoti, “Askerlerin şiddetinden bir hafta sonra ölen tutuklulardan biri açlık grevindeydi. Aileleri her ikisinin de cezaevinde olduklarını bilmiyordu. 10 yıldır kayıptılar” diye belirtiyor.

Bunlar gibi çok sayıda tutuklu herhangi bir yargılama olmadan cezaevlerinde bulunuyor.

Tamillerin Sri Lanka’daki nüfusunun 12 milyon olduğu tahmin ediliyor. Tamil derneğine göre bunların 2 ila 3 milyon kadarı diasporada yaşıyor. Resmi kaynaklar ise 2001 itibariyle Tamillerin ülkedeki nüfusunu '3 milyonun biraz üzerinde' gösteriyor. Tamiller kendi dillerinde eğitim görebiliyorlar ve siyasi partileri var.

SRİ LANKA’YI BOYKOT EDİN

Halen savaşın ağır izlerini taşıyorlar. Dünyanın gözleri önünde yapılan katliamların sorumlularının yargılanmasını ve cezalandırılmasını istiyorlar. Diasporadaki Tamil organizasyonları, işlenen katliamlardan dolayı Sri Lanka devletinin boykot edilmesi için kampanya yürütüyor. Diğer bir ifadeyle uluslararası topluma, “Sri Lanka’ya turizmi için gitmeyin” zira bu ülke “cinsel turizmi” ile de ünlü, “başta çay olmak üzer Sri Lanka malı ürünleri satın almayın” çağrısında bulunuyorlar. Tarım gibi ağır işlerde çalışanların çoğunluğu Tamillerden oluşuyor. Yine tekstildeki işçiler 19.yüzyıl Avrupa’sındaki koşullarda çalıştırılıyorlar. Boykot aynı zamanda Tamil halkının acılarına ortak olmak ve onlarla dayanışmak için basit ama önemli bir jest olacak.

HİNDİSTAN’DAKİ TAMİLLERLE BACI-KARDEŞ GİBİLER

Diasporadaki Tamillerin geniş bir dernek ağı bulunuyor. Her ülkedeki dernekler federasyonlar altında, onlar da daha üstte bir çatıda birleşiyor.

Thiruchchoti, “Hindistan’ın güneyinde de 70 milyon Tamil var ve Hindistan devleti desteklemese de onlar bizi destekliyor” diye belirtiyor.

Sri Lanka’daki Tamiller, Federal bir devlet olan Hindistan’daki Tamillerle ortak bir toprak talebinde bulunmuyor. Thiruchchoti, “Tıpkı Kosova ve Arnavutluk gibiyiz. İki farklı halkız. Aynı kültürleri paylaşıyoruz ama diyalektlerimiz farklı, yani biraz bacı-kardeş gibiyiz” diye anlatıyor. “Onlar köken olarak Sri Lanka singalaları gibi Hindistan’ın kuzeyindendirler” diye ekliyor.

ÜLKE İÇİNDEKİ SİYASİ MÜCADELE

Ülke içinde ise Tamillerin siyasi partiler ve dernekleri var. 20 dolayında Tamil milletvekili parlamentoda yer alıyor. TNA (Ulusal Tamil İttifakı) bu halkın hakları için mücadelenin öncülüğünü yapan siyasi parti olarak dikkat çekiyor.

Ancak açıktan bağımsız bir devlet talebinde bulunmayan TNA, özerklik içeren siyasi bir çözüm için mücadele ediyor.

“Bizim taleplerimiz değişmedi” diyor Tamil dernek başkanı ve ekliyor: “Çünkü biz zaten demokratik bir mücadele yürütüyoruz. Sri Lanka devletinin 30 yıllık ayrımcı politikalarından sonra halkımız bağımsız bir devlet için karar verdi. Bizim nihai hedefimiz bağımsızlıktır. Ama bir ara çözüm için, konfederasyondan da bahsediyoruz.”

BM’DEN PEK UMUTLU DEĞİLLER

İlk etapta katliamlardan hesap sorulması için uluslararası bir soruşturma yürütülerek adaletin yerini bulmasını isteyen Tamiller, bu konuda Birleşmiş Milletler’den de çok ümitli değiller. Tamil dernek başkanı Kürtlere karşı işlenen suçlara karşı batılı güçlerin sessizliği ve işbirliğini örnek göstererek, Tamiller için de durumun aynı olduğunu anlatmaya çalışıyor.

“BM her şeyden önce bizi bir halk olarak tanımalı” diyen Thiruchchoti, ayrıca adaletin yerini bulması için sorumluların cezalandırılması, Tamil halkının haklarının tanınması, kurbanların ailelerin tazminat verilmesi ve rehabilite edilmelerini talep ediyor.

Daha sonra da Tamiller ile Sri Lanka devleti arasında bir uzlaşıya varılmasın isteyen Thiruchchoti, bu çerçevede “iki uluslu bir devlet” formülünden bahsediyor.

FRANSIZ SOSYALİS HÜKÜMETİ ESKİLERİNDEN FARKLI DEĞİL


Fransa’da da siyasi partiler ve sivil toplum örgütleri ile görüşmelerde bulunduklarını ifade eden Thiruchchoti, Dışişleri Bakanı ile görüşmek istediklerini ancak bunun henüz mümkün olmadığını söylüyor. Fransız makamların da kendilerini “teröristlere destek vermekle'' suçladığını söyleyen Thiruchchoti, oysa katliam yapan bir devlete destek olanların de kendileri olduğu tepkisinde bulunuyor. Thiruchchoti, mevcut sosyalist iktidarın kendisinden öncekilerden farkının olmadığını vurguluyor.

Katliamlar karşısındaki sessizlik ve işbirliği, şiddetli bir savaşın sonucu olarak yaşanan ağır bir yenilgiye rağmen Tamiller yeniden örgütleniyor ve mücadelelerini sürdürüyor.
SİLAHLI MİLİTANLAR HALEN VAR

Thiruchchoti, silahlı militanların “halen var” olduğunu ancak büyük bir gizlilik içinde hareket ettiklerini düşünüyor. Bu konuda temkinli konuşmayı tercih eden Thiruchchoti, sadece “varlar” diyor. Ancak mevcut uluslararası ''konjonktürün yeni bir silahlı mücadeleye uygun olmadığını'' sözlerine ekleyen Thiruchchoti, uluslararası destek bulmak için siyasal mücadelenin genişletilmeye çalışıldığına işaret ediyor.

İSYANIN LİDERİ ÖLMEDİ Mİ?

Tamiller “kaybettikleri” isyan liderinin ölümüne de inanmıyorlar. Oysa cenazesinin görüntüleri tüm dünya medyasına servis edilmişti. “Ölüp ölmediğini bilmiyoruz. Ordu bir ceset gösterdi ancak ona benzemiyordu” diyor Thiruchchoti ve ekliyor: “Tamil halkı onun halen yaşadığına inanıyor. Öldüğüne ve devletin elinde olduğuna inanmıyor.”
Thiruchchoti, bu umutlarını da daha önce yaşanmış bir olaya dayandırıyor: “1990’lı yıllarda Hindistan ordusunun Sri Lanka’daki Tamil topraklarında yürüttüğü savaş sırasında Tamil lideri kayboldu. Beş yıl boyunca sağ olup olmadığı bilinmiyordu. Hindistan ordusu öldüğünü söylüyordu. Beş yıl boyunca hiçbir haber gelmedi ancak geri beş yılın sonunda geri döndü.”

Kendisi de Velupillai Prabhakaran’ın öldüğüne inanmıyor. Ama şu ifadeleri ekliyor: “Ölse dahi bu bir son değildir. Onun ideolojisi için bir mücadele var.”


ANF