Arka planda yürüyen senaryo sahneleniyor.
Gizli diplomaside kimler neler söyledi, hengi pazarlıklar yapıldı; belki de yıllar sonra açıklanacak.
Bilinen tek şey: Bu senaryonun baş mimarının ABD olduğudur.
Öcalan aylar boyu Avukatlarıyla görüştürülmedi.
Sanki Erdoğan, siyasi gündemin sadece kendisi tarafından tayin edilmesini istedi.
Veya Erdoğan, Öcalan ile dolaylı görüştü.
Ama görünüde okunan şey şu: Erdoğan Başbakanlık hükmünün Öcalan’da değil, kendisinde olmasını buyurdu.
Tüm bu görüşlerin dayandığı gelişmeler şunlar:
Cumhurbaşkanı Gül, Ehmedê Xanî’nin türbesini ziyaret etti;
ABD Kongresi, PKK’ye silahlı mücadeleden vazgeçmesi için çağrıda bulundu;
Atalay, anadilde eğitim için açıklama yapılacağını bildirdi;
Talabani, PKK ile Türkiye arasında arabuluculuk yapacağının sinyalini verdi.
Önemlisi:
Mustafa Kemal’in varisi CHP ile Saidî Nursi’ye akraba AKP Kürt sorununun „çözümü” için biraraya geldiler.
Mutabakat sağlanmış!
Hangi konularda belli değil.
Sadece gazetelere yansıyan tek bilgi var: „iyi şeyler olacak“.
Tüm bu „gelişmelere” yol açan güç Kürtler olmasına rağmen, yukarıdaki gelişmelerin yansıdığı tabloda Kürtler yok.
Konuştuğum birçok „bilirkişi”, Kürtler’in tüm bu gelişmelerin „uzaktan kumandası” olduğunu belirtiyorlar.
Uzaktan kumanda, Ankara’ya ikibin kilometer uzaktaki „Kandil”dekilerin elinde. Başka bir „uzaktan kumanda“ ise, Ankara’ya binlerce kilometre uzaktaki ABD’ye endeksli.
Ankara’dan kurtulmak için varolan gücün merkezi Diyarbekir.
Baydemir, meslektaşı Bekir Kaya ve arkadaşlarının tutuklamasıyla ilgili: „Türkiye Cumhuriyeti’nin faşizmin ifadesi“ olduğunu belirtti.
Wan’dan olumlu bir ses ise, Gülşen Orhan’dan geldi: „bu yanlıştan dönün!“
Türkiye’yi tüm bu gelişmelere mecbu eden güç, Kürt halkının tarihe itirazı.
Ve görünen sahnede Kürtler yok.
Kurtlar var.
Güney’de Kürdistan kurulsa, Türk patentli olsun;
Ehmedê Xanî‘nin, „büyük düşünür“ olması Türk Cumhurbaşkanı’nın damgasını taşımalı.
Anadilde eğitim, kolonyal faşizmin „lütfu“.
KCK’liler’e „af“ çıkarılsa, bu AKP’nin „özgürlükçü“ olduğunun ispatı sayılacak.
Diyarbekir’de sökülüp atılan Kürtçe lehvalar, Türk İçişleri Bakanı tarafından resmi törenle yeniden konduğunda, bu AB’ye Türkiye’nin artısı olarak telgraf edilecek.
Öcalan Avukatlarıyla görüştürülecek ve AKP „hukuk şövalyesi“ ilan edilecek.
Sonuçta:
Kürtçe sadece AKP’ye ait dünyada serbest;
Kürtler sadece AKP hükmündeki dünyada özgür;
Kürt mirası, AKP damgasıyla meşruriyete ulaşacak.
Sofrada kurtlar var, Kürtler yok.
Bu başka „yeni dönem“.
Kürtler’in kurtuluşunu getireceğine hiç inanmadığım bir „tekrar“.
Herşeye rağmen, yeni bir dönem başladı: Türkiye Kürtler’den nasıl kurtulacak?
Gizli diplomaside kimler neler söyledi, hengi pazarlıklar yapıldı; belki de yıllar sonra açıklanacak.
Bilinen tek şey: Bu senaryonun baş mimarının ABD olduğudur.
Öcalan aylar boyu Avukatlarıyla görüştürülmedi.
Sanki Erdoğan, siyasi gündemin sadece kendisi tarafından tayin edilmesini istedi.
Veya Erdoğan, Öcalan ile dolaylı görüştü.
Ama görünüde okunan şey şu: Erdoğan Başbakanlık hükmünün Öcalan’da değil, kendisinde olmasını buyurdu.
Tüm bu görüşlerin dayandığı gelişmeler şunlar:
Cumhurbaşkanı Gül, Ehmedê Xanî’nin türbesini ziyaret etti;
ABD Kongresi, PKK’ye silahlı mücadeleden vazgeçmesi için çağrıda bulundu;
Atalay, anadilde eğitim için açıklama yapılacağını bildirdi;
Talabani, PKK ile Türkiye arasında arabuluculuk yapacağının sinyalini verdi.
Önemlisi:
Mustafa Kemal’in varisi CHP ile Saidî Nursi’ye akraba AKP Kürt sorununun „çözümü” için biraraya geldiler.
Mutabakat sağlanmış!
Hangi konularda belli değil.
Sadece gazetelere yansıyan tek bilgi var: „iyi şeyler olacak“.
Tüm bu „gelişmelere” yol açan güç Kürtler olmasına rağmen, yukarıdaki gelişmelerin yansıdığı tabloda Kürtler yok.
Konuştuğum birçok „bilirkişi”, Kürtler’in tüm bu gelişmelerin „uzaktan kumandası” olduğunu belirtiyorlar.
Uzaktan kumanda, Ankara’ya ikibin kilometer uzaktaki „Kandil”dekilerin elinde. Başka bir „uzaktan kumanda“ ise, Ankara’ya binlerce kilometre uzaktaki ABD’ye endeksli.
Ankara’dan kurtulmak için varolan gücün merkezi Diyarbekir.
Baydemir, meslektaşı Bekir Kaya ve arkadaşlarının tutuklamasıyla ilgili: „Türkiye Cumhuriyeti’nin faşizmin ifadesi“ olduğunu belirtti.
Wan’dan olumlu bir ses ise, Gülşen Orhan’dan geldi: „bu yanlıştan dönün!“
Türkiye’yi tüm bu gelişmelere mecbu eden güç, Kürt halkının tarihe itirazı.
Ve görünen sahnede Kürtler yok.
Kurtlar var.
Güney’de Kürdistan kurulsa, Türk patentli olsun;
Ehmedê Xanî‘nin, „büyük düşünür“ olması Türk Cumhurbaşkanı’nın damgasını taşımalı.
Anadilde eğitim, kolonyal faşizmin „lütfu“.
KCK’liler’e „af“ çıkarılsa, bu AKP’nin „özgürlükçü“ olduğunun ispatı sayılacak.
Diyarbekir’de sökülüp atılan Kürtçe lehvalar, Türk İçişleri Bakanı tarafından resmi törenle yeniden konduğunda, bu AB’ye Türkiye’nin artısı olarak telgraf edilecek.
Öcalan Avukatlarıyla görüştürülecek ve AKP „hukuk şövalyesi“ ilan edilecek.
Sonuçta:
Kürtçe sadece AKP’ye ait dünyada serbest;
Kürtler sadece AKP hükmündeki dünyada özgür;
Kürt mirası, AKP damgasıyla meşruriyete ulaşacak.
Sofrada kurtlar var, Kürtler yok.
Bu başka „yeni dönem“.
Kürtler’in kurtuluşunu getireceğine hiç inanmadığım bir „tekrar“.
Herşeye rağmen, yeni bir dönem başladı: Türkiye Kürtler’den nasıl kurtulacak?
SELİM FERAT
Selimferat@web.de