7 Eylül 2011 Çarşamba

Türkiye ABD İstihbaratını İran'a Veriyor!


Kongra Gel Başkan Yardımcısı Zübeyir Aydar, ABD’nin Kürtlere karşı Türk-İran ittifakından rahatsız olduğunu belirterek, Amerikan heronlarıyla elde edilen istihbaratın Türkiye tarafından İran’a verildiğinin “kesin olarak tespit” edildiğini söyledi. Aydar, “Bunun Amerikan yönetimi nezdinde yarattığı rahatsızlık da bize iletildi” dedi.


Yeni Özgür Politika gazetesi yazarı Günay Aslan, bugünkü yazısında ilginç bir iddiaya ver verdi. Aslan’a konuşan Kongra Gel Başkan Yardımcısı Zübeyir Aydar, Amerika’nın Türk-İran ittifakından duyduğu rahatsızlığın kendilerine iletildiğini söyledi.

Günay Aslan’ın “Amerika rahatsız” başlıklı yazısı şöyle:

“Ortadoğu hızlı bir döneme girdi. Kaddaf’i devrildi, Esad devrilmenin eşiğine geldi. Fransa, İran’ı açıkça tehdit etti. Türk-İsrail ilişkileri yeniden gerildi. Olayların peş peşe dizildiği, gündemin hızla değiştiği bu günlerde Türk ve İran orduları da Kandil üzerinden PKK’ye karşı harekete geçti.

Gerçi İran, gerillayı aşamadığı için geri çekildi ve ateşkes ilan edildi ancak, gerginlik devam ediyor.

Yer yer çatışmaların yaşandığı Türkiye’de ise AKP Hükümeti’nin geniş kapsamlı operasyon için düğmeye bastığı söyleniyor. Fakat İran gibi Türkiye’nin de sonuç alması mümkün görünmüyor.

Ne ki savaş tamtamları çalan yandaş medyanın psikolojik savaşı da tam gaz sürüyor. ‘PKK’nin sonu’ geldiği propagandası yine yoğun olarak işleniyor. Türk ve İran ordularının eş zamanlı saldırıları bunların iştahını epey kabartmışa benziyor.

Olup bitenleri Kürt siyasetin tepe noktalarının birinde olan; KONGRA GEL Başkan Yardımcısı Zübeyir Aydar’la görüştüm. Aydar operasyonların sonuçsuz kalacağına inanıyor. Amerika’nın Kürt karşıtı Türk-İran ittifakını destekleyeceğine de ihtimal vermiyor. “Elimizdeki bilgiler bunu doğrulamıyor” diyor ve Beyaz Saray’da ciddi tartışmaların yaşandığını söylüyor.

Aydar’la yaptığım söyleşinin özetini buraya alıyorum:

Zap- Kandil hattında neler oluyor?

Türkiye ile İran Medya Savunma Alanlarını kuşatmış bulunuyor. Bu iki ülke arasında anti-Kürt ittifakı var. Irak ve Suriye de bu ittifakın içinde fakat, Irak’ı Kürtler frenliyor, Suriye de sorunları yüzünden aktif olamıyor.

Bu ülkeler Lozan’la oluşan statükoyu korumak, Kürtleri bölünmüş olarak köle statüsünde tutmak ve özgürleşme çabası içinde olan Kürt halkının önünü kesmek istiyorlar. Saddam’ın devrilmesiyle statükoda önemli bir gedik açıldı; şimdi bunu yamamaya, Lozan’ı onarmaya çalışıyorlar.

Bu nedenle PKK’ye saldırıyorlar. Zira Kürt halkının en dinamik gücü PKK’dir. PKK darbelenir ya da tasfiye edilirse sıra diğer Kürtlere gelecektir.

Kısacası bu saldırılar bütün Kürtlere, onların özgürlüğüne yöneliktir. Ancak kimsenin kuşkusu olmasın geri püskürtülecektir.

Diğer Kürtler, özellikle de Güneyli Kürtler bunun bilincide mi?

Evet, Güney liderliği bir takım zorlukları olsa da meselenin farkında. Baskılara gücü oranında direniyor. Kardeş kavgasına geçit vermiyor. Bu önemlidir. Kürtler birliğin önemini kavramış görünüyor. Bu yüzden Kürtleri eskisi gibi birbirlerine karşı kullanmak ve kırdırmak mümkün olmuyor.

Ya Amerika? Amerika’nın Türkiye ile İran’ın saldırılarına destek verdiği iddia ediliyor?

Türk ordusunun İran’a uzman ekip ve malzeme gönderdiğini biliyoruz. Yer yer ortak operasyon da yapıyorlar. Tabii, Amerika heronlar aracılığıyla elde ettiği istihbaratı Türkiye’ye veriyor. Fakat Kandil’e yapılan son operasyon Türkiye’nin bu istihbaratı İran’a verdiğini ortaya çıkardı! Bu kesin olarak tespit edildi. Bunun Amerikan yönetimi nezdinde yarattığı rahatsızlık da bize iletildi. Yönetim içinde ciddi tartışmaların yaşandığını biliyorum.

Öte yandan Amerika başından beri Türk devletine her türlü desteği veriyor ancak, Türkiye bu sorunu şiddetle çözemiyor. Bundan sonra da çözemeyecektir. Bunu Amerika dahil herkes biliyor. Dolayısıyla siyasal çözüm talebi yeniden yükselecektir. Türkiye bu gerçekle yakında bir kez daha yüzleşecektir.

Peki, umutlar artmışken ve barışçıl çözüm bu kadar yakınlaşmışken ne oldu da çatışmalar yeniden başladı?

Karşı tarafın; devletin ve AKP Hükümeti’nin açıktan ciddi bir beyanı ve taahhüdü olmadığı için süreç kesildi. Bir diyalog süreci vardı fakat, karşı taraf taahhüt altına girmedi. İmralı görüşmelerinde de ağırlık güvenliğe verildi. Heyet, PKK nasıl geri çekilir ve nasıl silah bırakır meselesiyle daha çok ilgilendi. ‘Gerisini merak etmeyin, devlete güvenin’ dendi. Bu yaklaşım kabul edilmedi. Tecrübemiz devlete güvenmeye izin vermedi.

Süreç bu yüzden kesildi. Birileri PKK’yi suçluyor ve barış olacakken PKK savaşı yeniden başlattı diyor ama, bu gerçeği yansıtmıyor. Önderliğimizin sunduğu protokoller kabul edilmedi. Yol Haritası verilmedi ve ayrıca operasyonlar da engellenmedi.

Geçenlerde eski Genelkurmay Başkanı Koşaner itiraf etti. ‘Ateşkes-mateşkes tanımayız’ dedi. Sadece bu yıl içinde 56 gerilla şehit edildi. Kimse bu acıyı görmek ve paylaşmak istemedi.

Bundan sonra neler olabilir?

Tercih yapacak olan devlettir. O belirleyecektir. Devlet geçmişte can aldığı ve demokratik siyaseti yasakladığı için Kürtler dağa çıkmak zorunda kaldı. Şimdi can almaktan ve tutsak almaktan vazgeçmeli ve demokratik siyasetin önünü açmalıdır. Kalıcı barış için de heyetler arası görüşmelerin yapılması gerekiyor.

Ayrıca her Kürt gibi önderliğimizin de özgür olması gerekiyor. Biz her türlü olumsuz gelişmelere göre hazırlığımızı yapmış bulunuyoruz. Önceliği ise sorunu diyalog ve müzakereyle çözmeye veriyoruz. Kalıcı barışın buradan geçtiğine inanıyoruz. Kürtleri de birlik halinde tutum almaya; PKK’nin direniş ruhuyla dayanışmaya çağırıyoruz.”

Savaş Bölgesinden Izlenimler


İran’ın önceki gün Derav, Jarya, Kolita, Litan ve Berkim köylerini bombaladı. Beş çocuk annesi Hêmîn Sidik yaşamını yitirdi. İran’ın vurduğu köylere gittiğimde tam bir savaş manzarası vardı. Terk edilmiş evler, boşaltılmış köyler, panik içinde bölgeyi terk eden insanlar...


İran’ın 12 köyü bombaladığı haberini aldıktan sonra bölgeyi dolaştığımda, gördüğüm manzara tam bir savaş haliydi. Yol kenarındaki su tankerleri, elektrik direkleri, duvarlarında delikler açılmış, terk edilmiş evler, boşaltılmış köyler, insanlar yerlerini yurtlarını terk edip can havliyle yollara düşmüşlerdi.

Görüntü, Sırbistan ve Bosna Hersek savaşındakiyle aynıydı. Saddam’dan, İran’dan ve Türk ordusundan aynı acıları gördüklerini söyleyen köylüler, başta Güney Kürdistan Hükümeti’ne tepki gösterirken, bombardımanda bulunan İran ve Türk ordularına ise beddua ederek, “Onlar bizi vursun biz de inadına yıkılan ev ve köylerimizi tekrardan yapacağız” mesajını veriyorlar.

Dün akşam saatlerinde İran’ın Hewler ilinin Sideka ilçesine bağlı Şêx Zade vadisinde bulunan toplam 12 köyün İran topçu bataryaları tarafında vuruldu. Litan köyünde Hêmîn Sidik isimli 32 yaşında ve beş çocuk annesi bir kadının yaşamını yitirdi. Sinîne yaylasında ise hayvanlarını otlatan çoban Serheng Mecid ve Mikail Kadir isimli çobanların hayvanlarının çoğunun telef olurken kendilerinin de ağır yaralandı. O gece telefonla ulaşabildiğim kadar bilgi edinmeye çalıştım. Edindiğim bilgiler oradaki köylerin durumlarının vahim olduğuydu. Sideka asayişine yakın olan bir dostumu arayarak, oradaki köyleri ziyaret etmek istediğimi söyledim. Dostum, “Şu an orası tehlikeli, çünkü hala vuruyorlar” dedi. Israr edince kabul etti ve ertesi gün hazırlığımı yaparak yola koyuldum.

Dostum asayişe yakın olduğu için askeri kontrol noktalarında sorun yaşamadık. O alanlara kimseyi bırakmıyorlar sadece o köylerde yaşayanlar gidebiliyor. Diyana’yı geçip Sideka yoluna girdiğimizde başka bir alana girdiğinizi hemen fark ediyorsunuz, her şeyi ile bir savaş bölgesine girdiğinizi hissediyorsunuz. Bu hissi size hem insanların yüzündeki korku ve kaygılardan, hem de gelen arabaların biran önce alandan çıkmak için aceleci tavırlarından yaşıyorsunuz.

Geçtiğimiz askeri kontrol noktalarında Sideka’ya doğru giden tüm araçların uyarıldığını fark ettik. Gidenlere, “Top atışları var, köylere ve yerleşim birimlerine atıyorlar. Nereye vuracakları belirsizdir. Şayet gidişiniz çok zaruri değilse gitmeyin” diyerek uyarıda bulunuyorlardı.

“NEREDE HÜKÜMETİMİZ?”

Biraz daha ilerlediğimizde, yol kenarlarında eşyalarını yığmış çoluk-çocuklarıyla, hayvanlarıyla bekleyen aileleri gördük. İnip köylülerle yaptığımız sohbette, dün akşamdan beri İran’ın topçuları tarafında vurulan köylerden göç edip arazide kalan birçok köylünün olduğunu söylediler.

Öfkeliydiler, sohbetimize katılan yaşlı bir kadın, “Hükümetimiz bizi ön saflara koyuyor, kendileri de gölgemizde yaşıyorlar. Nerede bu hükümet ve yetkilileri” diye sorarak, çocuklarına dün akşamdan bu yana bir lokma yemek yediremediğini söylüyor.

Yaşlı kadının, tüm evi, bahçesi, hayvanları köyde kalmış, canlarını zor kurtardıklarını belirterek, “Sadece bu sene 7 sefer köyümü terk etmek zorunda kaldım. Halimiz böylemi devam edecek” diye isyan ediyor.

Her ne kadar hükümette ve Güney Kürdistan yetkililerine çağrı yapsalar da, onların İran ve Türkiye karşısında iradeli bir duruş sahibi olmayacaklarını iyi biliyorlardı sanki: “Biz kendimizi gördük göreli bu haldeyiz bir Saddam, bir Türkiye, bir İran. Bunlardan ne zaman kurtulacağız” diyerek durumu özetliyordu, evin yaşlı üyesi.

İNEKLERİNİ KURTARABİLMİŞ…

Yolumuza devam ettiğimizde suyun kenarına eşyalarını yeni indirmiş birkaç aile daha gördük. Oraya da gitmek istedim ama yanımdaki dostum, “Köylere gidelim” dedi. Biraz ilerlediğimizde yaşlı bir adam yaklaşık yirmi-otuz ineği önüne koymuş, koştura koştura onları alandan çıkarmaya çalışıyordu. Arabayı durdurarak, adamla sohbet etmeye çalıştım. İran tarafında vurulan Giseka köyünden geliyormuş. Bombardımandan ancak ineklerini kurtarabilmiş, diğer tüm mal varlığı köyde kalmış.

Kendisine, “Güney Kürdistan hükümetinin sizin için yapacağı bir şeyler yok mu” diye soruyorum. Öfkelenerek, “Hükümet benim için ne yapacak? Bu sene içerisinde beşinci defadır köyüm İran ve Türk devletleri tarafında vuruluyor. Şimdiye kadar tek bir defa köyümüze bile gelmemişler, halimizi sormamışlar. Şimdi bu hükümetin bu saatten sonra bizim için çözüm bulacağını mı sanıyorsunuz? Bize ancak Allah yardım eder. İran ve Türk devletinin Allah belalarını versin. Onlar bizi vursun biz de inadına yıkılan ev ve köylerimizi tekrardan yapacağız” diyor.

YOĞUN GÖÇ VAR

İlerledikçe, yol boyunca çok sayıda göç etmiş aile gördük. Daha sonra Şêx Zade vadisinin en büyük köyü olan Jilê’ye geldiğimizde yaklaşık 3 bin insanın mezarlıkta ve yol kenarında beklediğini gördük. Ne olduğunu sorduğumuzda, dün Litan köyünde top atışları sonucu şehit düşen Hêmin Sidik’ın cenazesinin beklendiğini öğrendik. Cenazeyi bekleyen insanlarda panik havası vardı. Çünkü beş dakika uzaklıktaki Litan köyü hala vuruluyordu ve top sesleri tüm vadide yankılanıyordu.

Köylüler, “Halimiz böyle işte, kadın ve çocuklarımız geceleri uyamıyor. Yolda bir araba sesi geldiğinde çocuklar ya uçak ya da top geldi diyorlar. Ne rahat bir yemek, ne rahat bir uyku var. Hatta bir gölgede otururken bile kulaklarımız yukardan gelecek bir sesse kilitleniyor. Ya uçak ya da top gelebilir diye. Şimdi bu yaşam mı” diye soruyorlar. Kürt hükümetine seslenen köylüler, “Gelin bir saat burada yaşayın ki derdimizi anlayabilesiniz” diyorlar.

Sadece yanlarına basının gelip, röportaj yapıp, ardından gittiklerini söyleyen köylüler, ancak kendilerinin yine İran ve Türk uçaklarıyla baş başa kaldıklarına dikkat çekiyorlar. Yaşlı bir köylü ise çözümün tek çaresinin ise Kürtler arası birlikten geçtiğine vurgu yapıyor. “Kürtler birlik olmadan bunlar zayıflığımızdan güç alarak böyle bize yönelecekler” diyor.

CENAZE SIRASINDA JETLERİN GEÇİŞİ


Cenaze geldiğinde tam bir infial durumu yaşanıyor. Kadınlar, erkekler ve çocukların ağlama sesleri birbirlerine karışıyor. Kimi kadınlar ve şehit düşen kadının babası kendinden geçerek bayılıyor. Cenaze geldiğinde o ana kadar insanların yüzündeki kaygı ve umutsuzluk yerini öfke ve kine bırakıyor. Artık kimse o an atılan top seslerini duymuyordu. Öfke ve acı o kadar büyüktü ki, o esnada gelen Türk savaş uçakları da bu durum üzerinde etki yaratamamıştı.

BOMBARDIMANDAN KAÇARKEN İSABET ALMIŞ

Daha sonra ise bombalandıkları için boşaltılan Derav, Jarya, Kolita, Litan ve Berkim köylerine gittik. Oradaki halk bize, “Gitmeyin, şuan bile bombalıyorlar” demelerine rağmen, gittik. İlk ulaşmış olduğumuz köy Litan’dı. Orada gerçekten virane olmuş bir köy gördük. Çamları kırılmış, duvarları çatlamış ve kimi evlerin de direk isabet aldığını gördük. Yine kimi evlerin kapıları bile kapatılmadığını ve hayvanların dışarıda olduğunu gördük. Daha önceki köyden ölen kadının burada şehit düştüğünü öğrendiğimiz için bu yeri tarif alarak geldik. Kadın evinden 15 metre ilerde kaçarken vurulmuş. Top bir metre arkasında düşmüş, parça direk kafasına isabet ettiği için yere yığılmış, yerde kadının terliği, tülbendi ve tülbende yapışmış saç ve kafa derisinin olduğunu fark ettik. Düştüğü yerde kan izleri bırakmıştı. Bu görüntü karşısında vücudum ürperdi. Kadından geriye ise beş çocuk kalmış…

HER HALİYLE BİR SAVAŞ

Ardından diğer köylere doğru yol aldık. Hemen hemen hepsinde aynı manzara ile karşılaştık. Bu arada hala top atışları yapılıyordu. Yol kenarındaki su tankerleri, elektrik direkleri ve hemen hemen tüm evlerin duvarlarında delik ya da parça izlerine rastlamak mümkündü. Bu görüntü bir dönem Sırbistan ve Bosna-Hersek savaşındaki görüntüleri hatırlatıyordu. Bu gün gördüklerim savaşın devam ettiğiydi; terk edilmiş, açık kapı ve pencereleriyle, harabeye dönmüş evler, sahipsiz kalan hindi, kaz, tavuk, eşek, inek, koyun ve keçileriyle, dumanı tütmemiş ocaklardı. Ve aralıksız devam eden bombardıman sesleri…

YUSUF ZİYAD