Veysi SARISÖZEN
Siz bakmayın hükümet yanlısı medyanın afrasına tafrasına... AKP’nin burnundan kıl aldırmayan edasına tavrına...
İmralı sürecinde inisiyatif PKK Önderi Öcalan’da. TBMM’de inisiyatif BDP’de. Hükümetin sabahtan akşama kadar “sınır dışına çekilirseniz şöyle iyi olur, böyle iyi olur” dediğine ve “çekilmezseniz topunuzu yok ederiz” demediğine bakılırsa, “dağda” da durum farksız.
Hükümet şu anda Kürt sorunuyla ilgili “meydan savaşını” Rojava’da veriyor.
Veriyor ama, işi her geçen gün zorlaşıyor. Rojava’da da inisiyatif PYD’de...
Bütün bunlar somut bölgesel koşullarla bağlı. “Arap baharı” denilen şey tersine sonuçlar verdi ve şimdi hem AB, hem de ABD yeni bir durum muhasebesi içinde. Ve işte gördüğünüz gibi ABD Büyükelçisi ansızın Türkiye’yi azarlamaya başladı ve Türkiye’nin tepkisine ABD Dışişleri Bakanlığı, “biz de elçinin dediğinin aynısını söylüyoruz” diye yanıt verdi. Avrupa Parlamentosunun yeni “konuğu” Selahattin Demirtaş ve ev sahipleri “AB’nin yolu İmralı’dan geçer” demekte.
Kısaca Türk devleti ve hükümeti, Kürt özgürlük hareketiyle uzlaşmak zorunluluğuyla yüz yüze geldi. Bunu anlamak için şu soruyu hükümete sormak yeterlidir: “Siz, PKK’yi ve PKK’ye müzahir çevreleri yok etmek istemez misiniz?”
Bu soruya “hayır istemeyiz, onları bağrımıza basarız” diyecek tek bir hükümet yetkilisi bulamazsınız. Ama onlar size, “isteriz, ama yok edemiyoruz” diyeceklerdir. Uzlaşmayı zorunlu kılan budur.
Kürt tarafı hiç kuşkusuz başından beri “uzlaşmadan” yanadır. Bugüne kadar “uzlaşmaya” karşı olan devlet iken, onun tutumunda değişiklik olmuştur. Yeni olan bu.
Bu neyi gösteriyor? Bu, inisiyatifin Kürt tarafından olduğunu gösteriyor. Hükümet uzlaşmaya yanaşmadıkça, önümüzdeki birkaç ay içinde çok ağır askeri yenilgilerle yüz yüze gelir. Bunun işareti geçen bahar ortaya çıktı. Demek ki, İmralı sürecinde “çatışmasızlık” durumu hükümet için hayatidir. Kürt tarafı ise bu konuda uzlaşmayı reddetmiyor. O “çatışmaya da, uzlaşmaya da hazır” olduğunu söylüyor. İnisiyatif demek bu zaten.
Kürt tarafı çatışmasızlığı bırakalım, vaktiyle “sınır dışına çekilme” esnekliğini bile göstermiş bir hareket. Rojava’nın tanınması durumunda, Türkiye’deki çatışmalı sürece son verme konusunda inisiyatif Kürt tarafında. Bunu yapabilir de, yapmayabilir de. Ama hükümet hem Rojava’da daha fazla ileri gidemez, hem de o savaşı daha fazla göze alamaz.
AKP, kendi başını kendisi derde soktu. “Askeri vesayeti” kaldıracağım derken “polis, yargı vesayetine” neden oldu. Şimdi yakasını bunlardan kurtarmak ve ileride kendisine karşı rövanşist bir saldırıyı bertaraf etmek için yeni bir anayasaya şiddetle ihtiyaç duymakta. Oylarında ciddi bir azalma olduğu anda, AKP’nin hızla irtifa kaybedeceğini ve kışlalardaki “öfkenin” başına bela olacağını biliyor Başbakan.
Şimdi BDP parlamentoda “anahtar” güçtür. Kapıyı ister açar, ister açmaz. Hükümet anayasayla başkanlık rejimine gitmek istiyor. CHP ve MHP’den medet yok. BDP’nin “eyalet” benzeri bir “idari reform” karşılığında Başkanlık rejiminden korkması söz konusu değil. Demek ki inisiyatif BDP’de... Başbakan’ın “referandum ittifakı” sözlerini Demirtaş o nedenle çok rahat bir havada yanıtladı.
Bir kere daha şunun altını çizelim: AKP’nin önünde bir “referandum”, bir Cumhurbaşkanlığı seçimi, bir de yerel ve genel seçimler var...
AKP “seçim yenilgisi” görmemiş bir parti. Başını orduyla, cemaatle, poliste yuvalanmış “yeşil ergenekonla”, yargıdaki yapılanmalarla belaya sokmuş bir parti ilk seçim başarısızlığında akıl almaz bir paniğe yuvarlanır. Daha şimdiden başlayan “hesap sorma” tehditleri, “kolay zafere, imtiyaza ve koltuğa” alışmış bir partide, sanılandan çok daha fazla “endişelere” neden olur. Aslında olmaya başlamıştır: Başbakan Orgeneral Saygun’un “kızını” boşuna aramıyor, “benim Genelkurmay Başkanım” laflarını laf olsun diye etmiyor.
Kürt tarafının başı her zaman beladaydı. Onun bağışıklık sistemi sağlam. Ama hükümet AİDS’li hasta gibi her türlü belaya karşı zaaf içinde bir parti. Öcalan’a daha fazla baskı yapılamaz. BDP’liler daha fazla tutuklanamaz. İmralı’ya karşı daha “kahhar” bir teknik bulunamaz. Ama AKP bir şeyler kaybedebilir. Bir kaybederse, hepten bitebilir.
Onun geleceği bile Kürt özgürlük hareketiyle uzlaşmasına bağlı...
O halde söyleyin: İnisiyatif kimde?
Ama yine de şöyle diyelim: Ne de olsa hükümettir, buyursun “önden” yürüsün!
İmralı sürecinde inisiyatif PKK Önderi Öcalan’da. TBMM’de inisiyatif BDP’de. Hükümetin sabahtan akşama kadar “sınır dışına çekilirseniz şöyle iyi olur, böyle iyi olur” dediğine ve “çekilmezseniz topunuzu yok ederiz” demediğine bakılırsa, “dağda” da durum farksız.
Hükümet şu anda Kürt sorunuyla ilgili “meydan savaşını” Rojava’da veriyor.
Veriyor ama, işi her geçen gün zorlaşıyor. Rojava’da da inisiyatif PYD’de...
Bütün bunlar somut bölgesel koşullarla bağlı. “Arap baharı” denilen şey tersine sonuçlar verdi ve şimdi hem AB, hem de ABD yeni bir durum muhasebesi içinde. Ve işte gördüğünüz gibi ABD Büyükelçisi ansızın Türkiye’yi azarlamaya başladı ve Türkiye’nin tepkisine ABD Dışişleri Bakanlığı, “biz de elçinin dediğinin aynısını söylüyoruz” diye yanıt verdi. Avrupa Parlamentosunun yeni “konuğu” Selahattin Demirtaş ve ev sahipleri “AB’nin yolu İmralı’dan geçer” demekte.
Kısaca Türk devleti ve hükümeti, Kürt özgürlük hareketiyle uzlaşmak zorunluluğuyla yüz yüze geldi. Bunu anlamak için şu soruyu hükümete sormak yeterlidir: “Siz, PKK’yi ve PKK’ye müzahir çevreleri yok etmek istemez misiniz?”
Bu soruya “hayır istemeyiz, onları bağrımıza basarız” diyecek tek bir hükümet yetkilisi bulamazsınız. Ama onlar size, “isteriz, ama yok edemiyoruz” diyeceklerdir. Uzlaşmayı zorunlu kılan budur.
Kürt tarafı hiç kuşkusuz başından beri “uzlaşmadan” yanadır. Bugüne kadar “uzlaşmaya” karşı olan devlet iken, onun tutumunda değişiklik olmuştur. Yeni olan bu.
Bu neyi gösteriyor? Bu, inisiyatifin Kürt tarafından olduğunu gösteriyor. Hükümet uzlaşmaya yanaşmadıkça, önümüzdeki birkaç ay içinde çok ağır askeri yenilgilerle yüz yüze gelir. Bunun işareti geçen bahar ortaya çıktı. Demek ki, İmralı sürecinde “çatışmasızlık” durumu hükümet için hayatidir. Kürt tarafı ise bu konuda uzlaşmayı reddetmiyor. O “çatışmaya da, uzlaşmaya da hazır” olduğunu söylüyor. İnisiyatif demek bu zaten.
Kürt tarafı çatışmasızlığı bırakalım, vaktiyle “sınır dışına çekilme” esnekliğini bile göstermiş bir hareket. Rojava’nın tanınması durumunda, Türkiye’deki çatışmalı sürece son verme konusunda inisiyatif Kürt tarafında. Bunu yapabilir de, yapmayabilir de. Ama hükümet hem Rojava’da daha fazla ileri gidemez, hem de o savaşı daha fazla göze alamaz.
AKP, kendi başını kendisi derde soktu. “Askeri vesayeti” kaldıracağım derken “polis, yargı vesayetine” neden oldu. Şimdi yakasını bunlardan kurtarmak ve ileride kendisine karşı rövanşist bir saldırıyı bertaraf etmek için yeni bir anayasaya şiddetle ihtiyaç duymakta. Oylarında ciddi bir azalma olduğu anda, AKP’nin hızla irtifa kaybedeceğini ve kışlalardaki “öfkenin” başına bela olacağını biliyor Başbakan.
Şimdi BDP parlamentoda “anahtar” güçtür. Kapıyı ister açar, ister açmaz. Hükümet anayasayla başkanlık rejimine gitmek istiyor. CHP ve MHP’den medet yok. BDP’nin “eyalet” benzeri bir “idari reform” karşılığında Başkanlık rejiminden korkması söz konusu değil. Demek ki inisiyatif BDP’de... Başbakan’ın “referandum ittifakı” sözlerini Demirtaş o nedenle çok rahat bir havada yanıtladı.
Bir kere daha şunun altını çizelim: AKP’nin önünde bir “referandum”, bir Cumhurbaşkanlığı seçimi, bir de yerel ve genel seçimler var...
AKP “seçim yenilgisi” görmemiş bir parti. Başını orduyla, cemaatle, poliste yuvalanmış “yeşil ergenekonla”, yargıdaki yapılanmalarla belaya sokmuş bir parti ilk seçim başarısızlığında akıl almaz bir paniğe yuvarlanır. Daha şimdiden başlayan “hesap sorma” tehditleri, “kolay zafere, imtiyaza ve koltuğa” alışmış bir partide, sanılandan çok daha fazla “endişelere” neden olur. Aslında olmaya başlamıştır: Başbakan Orgeneral Saygun’un “kızını” boşuna aramıyor, “benim Genelkurmay Başkanım” laflarını laf olsun diye etmiyor.
Kürt tarafının başı her zaman beladaydı. Onun bağışıklık sistemi sağlam. Ama hükümet AİDS’li hasta gibi her türlü belaya karşı zaaf içinde bir parti. Öcalan’a daha fazla baskı yapılamaz. BDP’liler daha fazla tutuklanamaz. İmralı’ya karşı daha “kahhar” bir teknik bulunamaz. Ama AKP bir şeyler kaybedebilir. Bir kaybederse, hepten bitebilir.
Onun geleceği bile Kürt özgürlük hareketiyle uzlaşmasına bağlı...
O halde söyleyin: İnisiyatif kimde?
Ama yine de şöyle diyelim: Ne de olsa hükümettir, buyursun “önden” yürüsün!