10 Şubat 2013 Pazar

Bozan Tekin: ‘İmralı Sürecini Psikolojik Operasyona Dönüştürüyorlar’

İmralı sürecini değerlendiren KCK Yürütme Konseyi Üyesi Bozan Tekin, Türkiye Başbakanı Tayyip Erdoğan’ın İmralı’ya gidecek BDP heyetini bile kendisinin belirlemeye çalıştığına dikkat çekerek Erdoğan’ın “Kürtleri özünde bir taraf olarak görmediğini” söyledi. Tekin, “Herkes sussun sadece AKP’liler konuşsun” yaklaşımıyla İmralı görüşmelerinin psikolojik operasyona dönüştürüldüğünü de ifade etti.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Bozan Tekin, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın uluslararası komplo ile Türkiye’ye teslim edilişinin 14. Yıldönümü ve İmralı görüşmeleriyle ilgili ANF’nin sorularını yanıtladı.

Türk devletinin çözüm yönünde hiçbir adım atmadığının altını çizen Tekin, “Erdoğan dünyanın hiçbir yerinde olmamış ve olmayacak bir şeyi Kürtlere dayatıyor. Öyle ki ‘heyetinizi de biz belirleyeceğiz’ demektedir. Şimdi bütün bunlar ortadayken hangi çözümden hangi adımdan ve hangi iyi niyetten bahsedilebilir?” diye sordu.

15. yılına girerken uluslar arası komplonun tümden etkisizleştirilmediğine vurgu yapan Bozan Tekin Kürt halkına ulusal birliğini güçlendirmesi, Batı Kürdistan’la dayanışmayı yükseltmesi çağrısında da bulundu.

AKP hükümeti ve Başbakanı, Kürt Halk Önderi ile görüşmeleri kullanarak kamuoyunda bir beklenti yarattı. Diğer yandan imha operasyonları ve siyasi soykırım operasyonlarını sürdürüyor. Gelişen bu durumları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Görüşmelerin anlamına ilişkin görüşlerimi açıklamadan önce, bu görüşme durumuna nasıl gelindiği üzerinde kısaca durmakta yarar var.  Bilindiği gibi 27 Temmuz 2011 tarihinden bu yana Önder Apo üzerinde ağırlaştırılmış tecrit uygulanıyor. Ve tecridin kaldırılmasına dönük tüm çağrılara sömürgeci AKP hükümeti olumsuz yanıt vermiştir. Fakat birden bire sömürgeci AKP hükümetinin başbakanı kendi müsteşarını Önder Apo ile görüşmeye göndermiştir. Neden görüşmelerin başlatıldığı hususu anlaşılmadan ve bu sorunun cevabı ortaya konulmadan diğer konular da anlaşılamaz. Önder Apo ile yeniden görüşmelerinin başlamasını nedenlerini birkaç başlık altında izah edebiliriz. Birincisi, Önder Apo İmralı’da ağırlaştırılmış tecride rağmen gösterdiği yüce direniş tutumunun Kürdistan’da ve Kürt ulusunda ve bireylerinde “Önder Apo mezar kadar bir yerde olsa bile direniş sergileyebilmiş ise dışarıda, işte, sokakta, okulda, dağda, yurtdışında Kürt halkının ve Kürdistan’ın özgürlüğü için neden daha iyi mücadele etmeyeyim”, diye sorgulamaya başlamıştır. Bunun ulusal bilinç, örgütlülük ve kararlı mücadele etmede etkili ve hatta belirleyici bir motivasyon sağladığını belirtmek gerekir.

İkincisi, sömürgeci Türk devleti 2011-2012 yılını Sri Lanka modeli temelinde gerillayı tasfiye etmeyi önüne hedef olarak koymuştu. Türk devletinin bu hesabı Eriş ve Andok yoldaşların fedai eylemiyle başlatılan ve Kuzey Kürdistan’ın diğer sahalarında geliştirilen eylemleriyle paramparça olmuştur. Gerillayı bitirme ya da darbeleme şurada kalsın, ABD, AB, NATO ve İsrail’in başta askeri ve siyasi olmak üzere çok yönlü desteğine rağmen Sri Lanka modeli sadece başarısızlığa uğramadı, birçok alanda gerilla hakimiyeti Şemzinan, Çukurca, Beytüşşebap hattı olmak üzere, Kuzey Kürdistan’da gerilla hakimiyet alanları ortaya çıkmıştır.

‘PANİĞE KAPILAN AKP GÖRÜŞME YOLUNA GİTTİ’

Üçüncüsü, Kürt siyasetini ezip sindirerek tasfiye etmek amacıyla halkta korku panik, umutsuzluk yaratmak için on bine yakın yurtsever Kürt insanının esaret altına alınmasına rağmen Kürdistan halkı eylemliliklerini çeşitli düzeylerde ortaya koymaktan geri durmamıştır. Eylemlilikler belli bir süreklilik kazanmıştır. 

En önemlisi Batı Kürdistan’da 19 Temmuz devrimi ile beraber yeni bir süreç başlamıştır. Rojava devrimi ile Kürdistan halkı bir parçasında, başta Türk sömürgeciliğine onun ittifakı, Suriye muhalefetine ve rejime rağmen bu devrim gerçekleşmiş ve kendi demokratik özerklik sistemini adım adım kurmaya devam etmektedir. Rojava devrimi ile sömürgeci AKP devletinin Ortadoğu hesapları, planları bir daha dirilmemecesine ölümcül bir darbe yemiş ve çökmüştür. Rojava devrimini bastırıp tasfiye etmek için besleyip semirttiği, silahlandırıp harekete geçirdiği çetelerin tüm saldırıları boşa çıkartılmıştır. Halep’te Afrin’de ve en son Serêkani’de yenilen sadece çeteler değil, sömürgeci Türk devleti ve onun liderliğini yapan T.Erdoğan’ın ta kendisidir. 

Özellikle de 68 gün boyunca süren açlık grevi eyleminin giderek kitleselleşmesi karşında paniğe kapılan AKP hükümeti,  Önderlikle görüşme yapmak durumunda kalmıştır. Önder Apo’nun açlık grevini bitirmesiyle, bir kez daha Önder  Apo’nun çözümleyicilikteki belirleyici gücü açığa çıkmış ve bu tüm Kürdistan, Türkiye ve dünya kamuoyunda da büyük taktir toplamıştır.

Bir de, sömürgeci AKP devletinin başbakanını Önder Apo ile görüşme yapmak zorunda bırakan Türkiye’deki iç siyasi hesapları eklemek gerekir. Bilindiği gibi önümüzde başarısızlığa uğramış bir anayasa yapım süreci vardır. Kendilerine göre bir anayasa yapma hesabının yanısıra yerel, cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler hesabı da vardır. Özellikle Batı Kürdistan başta olmak üzere Suriye’deki gelişmeler ve bölgenin yaşadığı alt-üst oluş sürecinde sömürgeci Türk devletinin inisiyatif kaybetmesi, bölge hesaplarının tutmaması gibi durumlar da, böyle bir görüşmenin yapılmasının nedenleri arasında sayılabilir.

‘AKP KRİZİ NASIL LEHİME ÇEVİRİRİM HESABINDA’

Diğer önemli bir neden de, gerek Kürdistan gerekse de Türkiye toplumu ve gerekse dünya Kürt ulusal sorununun çözümünde muhatabın Önder Apo olduğu gerçeğini iyi gördü. Siyaseten böyle bir durumda Önder Apo ile görüşmemek halkların çözüm beklentilerini görmezden gelmek sömürgeci hükümete büyük kaybettirirdi.

Sömürgeci AKP devleti bütün bunlardan hareketle Önder Apo ile görüşme yapmak durumunda kalmıştır. Belirtilen nedenlerden hareketle bir kriz durumuna giren AKP, ''böyle bir kriz durumunu nasıl kendi lehime çeviririm'' hesabını yapmış, öyle de davranmıştır. ''Sorunu nasıl çözerim'' değil ''bu durumu nasıl kendi lehime dönüştürürüm, yani krizi nasıl yönetirim ve bu kriz durumunu nasıl kendi hesabıma çeviririm'' zihniyetiyle hareket etmiştir.

Peki AKP Hükümeti görüşmelerle nereye varmak istiyor?

Sömürgeci devletin başbakanı Tayyip Erdoğan’ın gizlice kamuoyu araştırması yapmaksızın, neyin kendisine oy kazandıracağını görmeden, emin olmadan hareket etmediğini herkes bilir. Böylesine olumlu, böylesine çözüme odaklanmış bir kitleyi kendi lehine dönüştürmenin en uygun yolu Önderlikle görüşme olabilirdi ve nitekim bunu da yapmıştır. T. Erdoğan’ın geçen yılın son günlerinde “İmralı’da görüşmeler vardır” konuşmasından bu yana nelerin olduğuna bakarsak,  sorunuzun cevabını da vermiş oluruz.

Yapılanların medya ayağına bakalım, sarf edilen sözlere bakalım. Öncelikle bir taraftan yandaş medyası ve yeni dönemin parlatılan sözde gazetecileri yoluyla kendi lehinde bir kamuoyu oluşturmaya başlanmıştır. Görüşmelerin anlamını ve adını, “terörden kurtulmak, terör belasından kurtulmak, PKK’ye silah bıraktırmak, PKK’nin ülkeden çıkışını sağlamak, terörle mücadele, siyasetle müzakere, terörle mücadelede en ufak bir gevşeme olmayacak, tek bir terörist kalmayıncaya kadar bu devam edecektir”  biçiminde ifade etmişlerdir. Yine bizzat sömürgeci sistemin başbakanı tarafından “anadilde eğitim olmaz, Kürt sorunu yok, terör sorunu vardır” vb. ifadeler yoğunca ve sıkça kullanılmıştır. En önemlisi ise, bizzat sömürgeci sistemin başbakanı, Kürdistan halkının bayrak ve sembollerine “ paçavra” demek suretiyle alçakça bir saldırıda bulunmuştur. Yine Önderlikle görüşecek BDP heyetini kendisinin belirlemeye çalışması vb. DTK eşbaşkanı Ahmet Türk’ün sözlerine yönelik hakaret içeren sözleri ve daha birçok şey söylenebilir. Şimdi bunlar işin söz boyutudur. Ve bu sözler gerçekten de sorunu çözmek isteyen bir tarafın sözleri olabilir mi? İçinde inkar, küfür, hakaret, aşağılama her şey vardır!  Sözleri alt-alta ve yan yana dizip baktığımızda sömürgeci devletin başbakanının önceki sözlerinden farklı olmadığı, aynı zihniyetin ifadesi olduğu kendiliğinden anlaşıyor. Yine her fırsatta, bizzat Başbakan ve yardımcısı Bülent Arınç, “biz görüşmüyoruz, hükümet olarak görüşmemiz, muhatap almamız mümkün değil. MİT görüşüyor” denilmesi bir başka konu.

Söz böyle de, pratik daha mı farklı? Hayır, pratikte farklı değildir.  Birincisi, gerillaya yönelik operasyon hız kesmeden sürdürmektedir. Özellikle Lice’de içinde Ethem Karabulut yoldaşın bulunduğu grubun imhası. Hem de yılbaşı günü gerçekleşen bu imha tesadüf değildir. Silvan’da yaşanan çatışmayı günlerce işleyen Türk basını adeta bunu çok normal bir şeymiş gibi görmüş ve üzerinden geçmiştir. Demek oluyor ki, Türk devletinin hakkıdır, vurur, öldürür!  Peşi sıra medya savunma alanlarına dönük hava kuvvetlerinin askeri operasyonları ve yaşanan şahadetleri herkes biliyor. Botan’da, Amed’de,  Mardin’de, Nusaybin’de süren operasyonlar. Ve şuan beşinci gününe giren Dersim operasyonu. Şemzinan - Gever hattında yoğun askeri yığınak yapılmaktadır. Siyasi soykırım operasyonlarında en ufak bir gevşeme olmamıştır. Bu süre zarfında onlarca insan ''KCK operasyonu'' adı altında esaret altına alınmışlardır.

‘PARİS KATLİAMININ SORUMLUSU AKP HÜKÜMETİDİR’

Paris’te Sakine Cansız, Fidan Doğan ve Leyla Şaylemez yoldaşlar bu süreçte AKP devleti tarafından, alçakça katledildiler. Tüm bilgiler, veriler ve başta Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere M. Ali Şahin ve Hüseyin Çelik olmak üzere AKP’lilerce yapılan açıklamalar ve Ömer Güney’e ilişkin ortaya çıkan bilgiler, bu olayın sorumlusunun Recep Tayyip Erdoğan olduğunu gözler önüne sermektedir. Tam bir suçüstü yakalanmış olmanın ruh haliyle, ortada henüz tek bir bilgi-belge, açıklama yokken, Kürdistan özgürlük hareketini suçlaması bunun en somut kanıtıdır.

Batı Kürdistan devrimini bastırmak, Kürt kazanımlarını tasfiye etmek için habire kendisine bağlı çeteleri harekete geçirmektedir. Onlar eliyle her türlü kötülüğü Kürt halkına yapmaktadır. Sözü ve pratiği böyle olan bir sömürgeci hükümetin, Önder Apo ile görüşmeleri iyi niyetli, çözüm geliştirmek amacıyla yapılan görüşmeler olduğunu söylemek, kendini kandırmaktır. Sömürgeci AKP gerçeğinden bihaber olmaktır. “Acaba zaman kazanabilir miyim, acaba kafa karıştırabilir miyim, acaba bir beklenti yaratarak, özellikle kitle eylemliliklerini, serhıldanları gevşetebilir miyim? Gerillada bir beklenti yaratarak, hazırlıklarında bir gevşeme yaratabilir miyim?” hesabı içindedir.

Hele hele AKP hükümetinin, BDP’nin İmralı’ya gidecek heyetini bile kendisinin belirlemeye çalışması, aslında Kürtleri özünde bir taraf bile görmediğini ortaya koymaktadır.

‘İMRALI SÜRECİNİ PSİKOLOJİK OPERASYONA DÖNÜŞTÜRÜYORLAR’

Önder Apo’nun diyalog ve müzakereyi gerçekten de sonuca götürebilmesi için elinde Kürdistan Özgürlük hareketine, gücüne, örgütlülüğüne ve halkın durumuna ilişkin elinde ayrıntılı bilgilerin olması gerekir. Ama ne yazık ki henüz Önder Apo’ya bu bilgilerin ulaşması için gerekli zemin yaratılmaktan uzaktır. BDP’lilerin görüşme talepleri ise işkenceye ve hakarete dönüşmüştür. İş öyle bir noktaya varmış ki, “görüştürürüm, görüştürmem, seni görüştürürüm, onu görüştürmem, görüşmeden sonra neden Ahmet Türk böyle açıklama yaptı” türünden düzeysiz seviyesiz açıklamalar ortaya çıkmıştır. Bir taraftan da herkese ''sussun konuşmayın'' diyerek adeta ''süreç bozulur'' korkusunu tam bir psikolojik operasyona dönüştürerek herkesi dilsiz sessiz ve eylemsiz kılmaya çalışırken kendisi, yardımcıları ve yandaş basını ile bin bir senaryo yaratıp üzerinde tartışmalar yürütmektedir.

Sömürgeci devletin temsilcilerinin ve yandaş medyasının ortak ifadesi şudur: “Terörü bitirmek, PKK’yi silahsızlandırmak, teröristleri yurt dışına çıkarmak, terör belasından kurtarmak, bunun için elimizi değil bedenimizi taşın altına koymuşuz.”  Erdoğan “Kürt sorunu yoktur benim Kürt vatandaşlarımın ekonomik sosyal sorunları vardır” demiş yine en önemlisi Kürt halkının şehitlerine sardığı göklerde bayrağımıza ''paçavra'' diyecek kadar alçalmıştır. Sömürgeci devletin başbakanı Erdoğan söz konusu Kürt ulusu, hakları ve özgürlük hareketi olunca, çok üstten ve çok kibirli davranmaktadır. Sanıyorum kibri İmam-ı Şafi’ den daha iyi tarif eden çıkmamıştır. Şöyle diyor İmam-ı Şafi; " Kibir, alçakların ahlakındandır." Bir taraftan askeri operasyon yapacaksın, bir taraftan Paris’te üç arkadaşımızı katledeceksin, bir taraftan siyasi soykırım operasyonlarına devam edeceksin! Bir taraftan Önder Apo’nun kendi örgütüne, yoldaşlarına, dostlarına ulaşmasına ve kimsenin Önder Apo ile görüşmesine izin vermeyeceksin ama öte yandan tam bir psikolojik operasyon mantığıyla tek taraflı bilgilendirme ile “İmralı şöyle dedi yurt dışına çıkmaya hazır, silahları bırakmaya hazır “ diyerek kamuoyunu şartlandırmaya çalışacaksın, diğer yandan ise bunları inkar edenleri veya farklı konuşanları Ahmet Türk meselesinde olduğu gibi azarlayacaksın. “Taşları bağlayıp itleri salmak” diye buna derler herhalde.

Bugüne kadar olduğu gibi Kürtleri susturup tutuklamak yetmiyormuş gibi şimdi de “barış süreci” adı altında ve onun için yapıldığını söylemeye başladılar. Şimdi bütün bunların barışla, çözümle ne alakası var? Bu tasfiye için, mücadele motivasyonunu dağıtmayı, bölüp parçalamayı, kafa karışıklığı yaratmayı, beklenti içine sokmayı ve oyalamayı hedefleyen bir psikolojik savaş operasyonundan başka bir şey değildir.

‘ERDOĞAN DÜNYANIN HİÇBİR YERİNDE OLMAYAN BİRŞEYİ DAYATIYOR’

Öncelikle halkımız Kürdistan Halk önderinden doyurucu bir açıklama gelmeden başta R.T. Erdoğan ve ekibi, yandaş ve yalaka basının söylediklerinin hiçbirini dikkate almamalıdırlar. Bütün bu söylenenlerin bir psikolojik savaş operasyonu olduğunu bilerek hareket etmelidirler. Atalarımızın “ Bextê Romê nine” sözünü hiç unutmadan hareket etmelidirler.  Kimseyi önderlikle görüştürmeyeceksin, avukatlarını, örgütünü görüştürmeyeceksin, diplomatlarını, savaşçılarını görüştürmeyeceksin ama diğer taraftan sanki Önderlik söylüyormuş gibi yalan yanlış haberleri servis edeceksin. Bu nasıl barış çalışması veya girişimidir?  Görüşmeleri de entegre stratejinin bir parçası haline getirdikleri çok açıktır. Bu nedenle de Kürdistan halkı, dostları bunları ciddiye bile almamalıdır.  Çünkü Kürt ulusunun varlığını, haklarını ve ülkesi Kürdistan’ı tanıyan, yapılan katliamlardan dolayı özür dileyen, Kürt ve Kürdistan gerçekliğini anayasal güvenceye kavuşturmaya yönelik tek bir söz ve davranış yoktur. Dolayısıyla ortada ciddiye alınacak bir durum yoktur. R.T. Erdoğan dünyanın hiçbir yerinde olmamış ve olmayacak bir şeyi Kürtlere dayatıyor. Öyleki “heyetinizi de biz belirleyeceğiz” demektedir. Şimdi bütün bunlar ortadayken hangi çözümden hangi adımdan ve hangi iyi niyetten bahsedilebilir? Sömürgeci Türk devletinin başbakanı adeta “ bana güvenin, gerisini merak etmeyin” demeye getiriyor! Kürdistan’da Kürt halkına hep katliam yapmış, sömürgeci ordu birliklerini çekeceğini mi açıkladın,  işgale son vereceğini mi açıkladın? Önder Apo’nun özgürlüğünü mü açıkladın? Tam tersine, sen hala, Kürdistan özgürlük savaşçılarını nasıl tasfiye edeceğini ilan ediyorsun, Kürt diliyle eğitimin olmayacağını ilan ediyorsun! Bayrağına, sembollerine hakaret ediyorsun! Bu halk sana neden güvensin? Barış adı altında yürüttüğün imha saldırıları, entegre stratejin ortadayken Kürtler sana neden güvensin!

15 Şubat uluslararası komplonun 15. Yılına giriyoruz. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerindeki esaret devam ediyor. Bugün gelinen düzey açısından komployu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Öncelikle, Önder Apo şahsında Kürdistan halkına karşı gerçekleştirilen uluslar arası komplocu güçleri olanca nefretimle protesto ediyor ve kınıyorum. Uluslararası komplo karşısında Güneşimizi Karatamazsınız” şiarıyla bedenlerini ateşe veren tüm şehitlerimizi saygıyla anıyor, anılarını yaşatacak ve mücadeleye Önder Apo’nun özgürlüğünü ve Kürdistan’ın özgürlüğünü sağlayıncaya kadar devam edeceğiz.

Önder Apo’ya karşı gerçekleştirilen uluslar arası komplo, Önder Apo’yu etkisizleştirip, anlamsızlaştırma, PKK’yi bölüp-parçalama, Kürdistan özgürlük gerillasını tasfiye etme ve Kürdistan halkının PKK ile birlikte yeşeren özgürlük umutlarını kırmayı ve bölgeyi kapitalist modernite için dikensiz bir gül bahçesi haline getirmeyi amaçlıyordu. Uluslararası komplonun 15. Yılına girerken, Önder Apo geliştirdiği eşsiz direnişi, çözümleyiciliği ve yeni paradigmasıyla,  sadece Kürdistan halkının değil, bölge halkının da önderliği olarak kabul görmektedir. PKK her zamankinden daha güçlü ve örgütlüdür. Kürdistan özgürlük gerillası, komplocu güçlerin Türk ordusuna yapmış olduğu tüm desteğe ve yardıma rağmen 2013 yılında yenilmezliğini kanıtlamış ve zaferi getirebilecek güçte olduğunu ortaya koymuştur. Kürdistan halkı daha fazla Önder Apo ile PKK ve gerillasıyla birliktedir, ayaktadır, serhıldandadır. Özgürlüğünü sağlayabilecek, zaferi kazanacak kadar kendine, öz örgütlülüğüne güvenmektedir. Bu bilinç ve kararlılıktadır. Rojava devrimi, Uluslararası komploya vurulmuş en büyük darbedir. Kürdistan halkına karşı gerçekleştirilen uluslararası komplonun başlangıcı niteliğindeki Lozan anlaşmasının, anlamsızlaşması anlamına gelmektedir. Özellikle 2012 yılı içinde Önder Apo’nun özgürlüğü, sadece Kürdistan halkının bir talebi olmaktan çıkmış, bölgenin ve dünyanın ilerici insanlığının bir talebi haline gelmiştir. Burada kazanan bir kez daha Önderlik ve PKK, kaybeden uluslar arası komploculardır.

‘ABD BÜYÜKELÇİSİNİN SÖZLERİ TESADÜF DEĞİL’

Uluslararası komplo ittifakı büyük bir darbe almış ve önemli oranda bir dağılmayı ve çözülmeyi yaşamaktadır. Ancak uluslararası komplocu güçler, henüz tümden etkisizleştirilmiş değildirler. Bugün başta hareketimizin yönetimini hedef alan saldırılar devam etmektedir. Sömürgeci Türk devletinin kirli-kanlı eliyle gerçekleşse de, arkasında-yanında uluslararası güçlerin olduğu çok açıktır. ABD Türkiye büyük elçisinin Kandil’e ilişkin açıklamasının tesadüf olmadığı, uluslar arası komplonun yıldönümünde sarf ettiği sözler bunu açıkça ortaya koymaktadır. Kandile yönelik operasyon kapasitesinin arttırılmasından söz etmesi, uluslararası komplocu güçlerin kirli hesaplarını ortaya koymaktadır.  Yine Batı Kürdistan devriminin kazanımlarına yönelik saldırıları da bu kapsamda ele almak gerekir. Ancak artık, Kürdistan halkı ve özgürlük hareketinin ulaştığı bilinç, örgütlülük düzeyi bütün hesapları bozacak düzeyi yakalamıştır.  

Kürdistan tarihinde de görüldüğü üzere Halk olarak Önder Apo’nun tarihi çıkışına kadar kaybetmemizin esas nedeni, çağdaş bir Önderlikten yoksun olmamız gerçeğidir. Doğru bir önderliğe ulaşamayan hiçbir halkın varlığı ve geleceği güvence altında değildir. Bunun için de Önder Apo Kürdistan halkı için, varlığının kesinleşmesi, özgürlüğün ve geleceğinin garanti altına alınması anlamına gelir.  Kürdistan halkının ilk günden başlayarak yediden yetmişe Önder Apo’yu sahiplenmesi Kürdistan halkının bu tarihi bilincinden gelmektedir. Uluslararası komplonun ilk gününden başlayarak Kürdistan halkı aralıksız olarak Önder Apo’ya sahip çıkmıştır. Ancak artık bu çıkış yeterli gelmemektedir. Artık Kürdistan halkı bir gün dahi olsa, Önder Apo’nun İmralı’da esaret altında tutulmasına izin vermemelidir. Halkımız bugüne kadar yürüttüğü mücadele ile Önder Apo’nun tecrit altında tutulmasına, etkisizleştirilmesine ve unutturulmasına izin vermedi. Artık görev, Önder Apo’nun özgürlüğünü kesinleştirmektir.

Bunun için de uluslararası komplonun 15.yılında, halkımız ve dostları, Önderliğin özgürlüğü ve Kürdistan’ın özgürlüğü için, serhıldana kalkmalı, sonuç alınıncaya kadar bu serhıldanlarını daha bilinçli, daha örgütlü bir biçimde sürdürmelidir. Uluslararası komploya hizmet eden, Kürtlerin katillerini sevindiren, umutlandıran hiçbir Kürt kalmamalıdır. Özellikle AKP ile şu veya bu nedenle ilişki kurmuş Kürtler, kendilerini bu lanetli konumdan kurtararak ulusal birlik içindeki şerefli yerini almalıdırlar. Özellikle Batı Kürdistan’daki halkımızla dayanışma en ileri düzeye çıkarılmalıdır. Bunun için ulusal birliğini her zamankinden daha fazla güçlendirmelidir. Uluslararası komplo her ne kadar Önder Apo’yu ve Kürdistan özgürlük hareketini hedef aldıysa da, bu aynı zamanda başta Türk, Fars, Arap ve bölgedeki diğer halkların özgürlük iradelerinin de hedef alınması anlamına gelir. Bu nedenle de,  başta Türk, Fars, Arap, Ermeni ve Asuri halkını Kürdistan halkıyla dayanışmak amacıyla uluslararası komployu protesto etmeye çağırıyoruz.

ANF

Hiç yorum yok: