Tayyip Erdoğan ile Tansu Çiller’in Kürt sorununu algılamaları ve
yarattığı konseptlerin benzerliği tartışmaları yürütülüyor. AKP’nin
gazetelerinde ve televizyonlarında böylesi bir benzerlik yok deniyor.
“Türkiye eski Türkiye değil. Yeni Türkiye’dir.” Bu söylemi dillendirilen
tipik örnek Erdoğan’ın prensi olarak tanımlanan Mustafa Karaalioğlu vb.
Mustafa Karaalioğlu Star’daki yazısına göre durum şu: “PKK ile
mücadelede metod olarak bilindik ama
enstrümanlar açısından yeni bir döneme girildi. Sert, keskin ve sonuç
alınıncaya kadar ısrar edilecek bir dönem.” Karaalioğlu, AKP’nin
başlattığı saldırı dalgasının ise meşruiyeti olduğunu iddia ediyor. Ve
yaptığı bu sınıflandırma ile “başta PKK ve genel olarak da Kürt siyasal
elitleri Türkiye’ye başka seçenek bırakmamışlardır” diyor. Sözlerini
daha da ileri götürerek şunları yazıyor: “Evet, yapılan meşruiyeti en
yüksek operasyondur. Ve kesinlikle bir 90”lı yıllar atmosferi söz konusu
değildir. Silahlı yöntemin daha önce denenmiş olması yeni dönemi 90’lı
yıllarla benzeştirmez. “ Artık inkar yokmuş ve haksız hukuksuz ve faili
meçhul tatbikat dönemiymiş. Ama artık öyle bir durum yokmuş.
ÇİLLER VE ERDOĞAN’IN ORTAK NOKTASI
Erdoğan’ın Çillerleştiği tespitini önce Kürt siyasal hareketi yaptı. Erdoğan yanlıları ise bu konseptin Tansu Çiller’in 1990’larda yürüttüğü konsept ile benzerlik taşımadığını söylüyorlar. Peki Tansu Çiller konsepti ile Tayyip Erdoğan Konsepti arasındaki benzerlikler ve farklılıklar neler? Hemen ilk ortak noktayı söyleyelim. İkisinin de çatışma zeminine girerken söyledikleri temel olarak aynıdır. Siyaseten çözemedikleri sorunu Tansu Çiller 6 Ağustos 1996 kameralar karşısında “Terör ya bitecek ya bitecek. Bıçak kemiğe dayandı.” sözünü söyledi. 14 Ağustos 2011 tarihinde ise aynı sözü Tayyip Erdoğan ise bu cümle ile tekrarladı: “Bıçak kemiğe dayandı. Bunun bedeli çok ağır olacak.” Birinci ortak nokta anti Kürt konseptleri. Yani ikisinin de Kürtlere karşı şiddet politikası var. Şimdi Çiller dönemindeki inkar ve imha konseptinin detaylarına bakalım:
ÇİLLER DÖNEMİNDE NELER OLDU?
Tansu Çiller, Turgut Özal’ın şaibeli ölümü ile Süleyman Demirel’in ardılı olarak hükümetteki yerini aldı. Çiller başlangıçta Prof. Dr sıfatı, kadın olması ve liberal yüzü ile önce Türkiye’de ve uluslararası alanda “imaj” olarak sunuldu. TC’nin “ileri” demokrasisinin vardığı boyuttu. Çiller de Kürt meselesini Demirel’in “Kürt realitesini tanıyorum”undan devralmış biraz daha ileri gitmiş “Bask sorunu üzerinden çözümü tartışabiliriz” demişti. Sonra ne mi oldu? Çiller dönemin genelkurmay başkanı Org. Doğan Güreş ile uluslararası alanda turlara çıktı. İngiltere’ye gitti. “tak ve şak” işlemleri başladı. Sorunun çözümü gündemden kalkmış; askeri yöntemlerde Özel Harekat Polisleri devreye girmiş. İnisiyatif polis şeflerine, özel harekatçı polislere verildi. O polis şefleri de derin devletin kullandığı tetikçilere, mafyalara gitti. Diğer yandan da ordunun içinde JİTEM gibi oluşumlar daha da etkin hale götürüldü. Zaten Olağan Hal Valilikleri devredeydi. Ve dağlarda yüz binlerce askerin katıldığı operasyonlar, onlarca uçaklarla sayısız bombardımanlar gerçekleştirildi. Kürt illerinde tutuklama furyaları, faili meçhuller, gazete ve parti binalarının bombalanmasına kadar savaş politikaları uygulandı. Boşaltılan binlerce köy, göç eden milyonlarla Kürdistan’ın demografik yapısı ve Türkiye’nin kent kimlikleri değişim gösterdi. Çiller’in içine girdiği bütün kirli işler devlet, aşiret, mafya ve siyaset denkleminde çorap söküğü gibi ortaya çıktı. İşte AKP’nin üzerinden şekillendiği ve “Yeni Türkiye” dediği bu memleketin yakın geçmişi böyledir.
TAYYİP ERDOĞAN DÖNEMİNDE NELER OLUYOR?
Peki AKP'nin Kürt karşıtı stratejisi nedir ve Yürütülen stratejide hangi değişikliklere gidildi?
AKP'nin polis üzerinden yeni özel ordu yapılanmasını stratejisinin merkezine almış durumda.
PKK'ye karşı daha fazla sonuç almak için vali-polis ve asker üçlüsünün daha hızlı ve daha ortak mekanizmaya sahip olması da yeni strateji gereği. AKP'nin stratejisi orduyu da polis gibi tamamen kendi kontrolüne alarak Kürdistan'daki yeni savaş konseptinde istediği gibi kullanmak. PKK'ye karşı askeri ve sivil kaynaklar tarafından toplanan istihbaratların tek bir merkezde toplanarak değerlendirilmesi ve yönlendirilmesi kararı da bu zirvede alındı.
Bu çerçevede de yapılacak imha operasyonlarının koordinasyonu vali, asker ve polislerden oluşacak.
AKP nin bu stratejisi Kürdistan için yeni değil. AKP'nin daha da incelterek yürüttüğü konsept ikili karaktere sahip. AKPnin sert güçle müdahalesi ise askeri ve polis operasyonlarıyla Kürtleri tasfiye etme politikalarını işaret ediyor. Yumuşak güçle ise inceltilmiş inkar ve imha siyaseti ile kendisine işbirlikçi Kürtler yaratma çabasına girişecek. Ek önlemlerle Kürdistan'daki siyasal mücadelenin ortadan kaldırılması hedefleniyor. AKP'nin topyekün savaş konsepti MGK bildirisinde şu cümleler ile yer alıyor; "varolan güvenlik ve otoritenin en güçlü şekilde hissettirileceği, terörle mücadelede yeni strateji ve yöntemlerle daha etkin, kararlı ve sonuç alıcı bir mücadelenin ortaya konulacağı vurgulanmıştır."
Kürtlere karşı en sert politikaların yürütüleceğini ilan eden MGK toplantısında devletin tüm kurum ve kuruluşlarının azami uyumu ve koordinasyonuyla daha etkili mücadele stratejilerinin hayata geçirileceği ifade ediliyor. Yani Medyada özel savaş, toplumsal alanda Kürtleri linç girişimleri daha da artırılacak. MGK'de alınan kararla yaşanan durumun ulusal bir mesele olarak görülmesi isteniyor. Bunun için de herkesi sorumlu ve duyarlı davranması istenen savaş konseptinde Sivil toplum örgütlerinden medyaya ve siyasi partilere kadar her kesimin AKP'nin savaş konsepti içinde ortak hareketi sağlanacak
AKP'nin MGKde onaylattığı hayata geçirdiği Topyekun savaş konsepti şu plana göre uygulayacak:
- Valiler, operasyon yapan unsurların sevk ve idaresinde komutayı ele alacak.
- Polis- jandarma arasındaki yetki karmaşasının önüne geçilecek,
- Polis özel harekat timleri ile jandarma birlikleri koordineli biçimde operasyon yapacak.
- Gerillaya karşı özel harekat timleri etkin kullanılacak
- Hava unsurları ve özel birliklerin ağırlıklı kullanılacağı nokta operasyonlar yapılacak.
- Siyaset alanında BDP, DTK ve sivil toplum örgütleri ve medyaya karşı gözaltı, tutuklama ve operasyonlar gerçekleştirilecek
- Siyasi aktörler ve aydınlara tehditler yapılacak,
- Yargı kullanılarak operasyonlarla tutuklanması ya da suikastlarla etkisiz kılınacak.
- PKK'yi desteklediği gerekçesi ile Avrupa'da ROJ tv başta olmak üzere Kürtlerin diplomatik, kültürel ekonomik kurumlara karşı diplomatik girişimlerle sonuç alınmaya çalışılacak.
- Türk ordusu ve özel harekat polisleri ile sınır ötesine operasyonlar gerçekleştirilecek.
- Güney Kürdistan topraklarında kalıcı işgal noktaları oluşturulacak
- Bunun için hükümet tezkeresinin CHP ve MHP'nin de desteği alınarak 1 yıl daha uzatılacak.
Peki Tayyip Erdoğan dönemi nasıl? 1990’lı yılların operasyon mantığı ile 2011’lerin operasyon mantığı arasında kullanılan silahlar ve harekete geçirilen ordu arasındaki fark nedir?
Çünkü, 90’lı yılların operasyon mantığı Kürt’ü inkar ve yok etme üzerine kuruluydu. Haksız hukuksuz tutuklamalar ve işkenceler vardı. Şimdi de aynısı. O zaman da medya özel merkezler tarafından yönlendiriliyordu. Şimdi de aynısı. Polis merkezleri ve ordunun özel birimleri yerine Fetullah Gülen’in merkezi yapılanması ile AKP’nin ilgili kurumları bu işlevi görüyor. O zaman insanlar yargılanmadan infaz ediliyordu. Şimdi ise tutuklanmış ama savunmaları alınmadan cezaevlerinde rehin olarak tutuluyor. O zaman Anadolu’dan Görünüm vardı şimdi TRT6 var. İkisinin de özü aynı. Biri Türkçe Kürtleri aşağılıyordu şimdiki ise Kürtçe yapmaya çalışıyor aynı şeyi. Çiller döneminde itirafçılar askeri tetikçi olarak kullanılıyordu. Şimdi ise siyasi itirafçılar siyasal tetikçilik yapıyor. O zaman köyler boşaltılıyordu. Şimdi boşaltılacak köyler yok sadece Kürt olduğu için korucular hedef yapılıyor. Göç eden Kürtler ise metropollerde linç edilmek isteniyor. Hatay Dörtyol, Bursa, Eskişehir, Trabzon, İstanbul Zeytinburnu, Edirne ve daha birçok linç sistematik olarak AKP döneminde yapıldı. O zaman Abdullah Çatlı vardı. Şimdi Ogün Samastlar var. Tansu Çiller birkaç Kürt işveren listesi yapıp katletmişti. Tayyip Erdoğan yaşlı, genç, çocuk ayırımı yapmadan binlerce Kürt siyasetçinin listesinden söz ediyor. O zaman itirafçılar ve JİTAP kaçırıp katlediyordu. Şimdi polis direk gaz bombası ve kurşunlar resmi olarak sokak ortasında infaz ediyor. Hangi polis yargılandı AKP döneminde. O zaman bir OHAL valisi vardı şimdi bütün valiler OHAL valisi yetkisinde.
Dolayısıyla inceltilmiş, hukuk kılıfına sokularak saldırıların ve katliamları meşrulaştırmaya çalışılmak isteniyor. AKP’liler bunu yapmaya çalışıyorlar. Bazı Kürtlere para verip siyaset alanı açarak Kürtleri öldürmeyi kendilerine hak sayacaklar.
TAYYİP ERDOĞAN’IN KİRLİ İLİŞKİLERİ DE ORTAYA ÇIKACAK!
Bir de TC'de Tayyip Dönemi sanki hep gizli ve saklı kalacakmış gibi konuşuyorlar. Sanki Tayyip Erdoğan askerle polisle yaptığı katliam planları hiç gün yüzüne çıkmayacak. Sanki Avrupa’daki Kürtleri ikna etmek için kullanılan araçlar ve pazarlıkları hiç kimse bilmeyecek. Sanki AKP'nin basınına kimin nasıl talimat verdiği hiç ortaya çıkmayacak. Nasıl ki PKK’nin ve Kürt halkının direnişi ile o “yıkılmaz denilen Türk ordusunun generalleri başarısız olup gözaltılar, tutuklamalar yaşadıysa AKP’nin kurmayları da bir gün o generallerin yaşayacakların tadacaklar.
Yani Ergenekon, JİTEM ve çeteler açığa çıkar da Tayyip Erdoğan ve Fetullah Gülen’in çeteleri ortaya çıkmayacak mı? Hem de önceki dönemden fazlasıyla ortaya çıkacak? Bir zaman gelecek, AKP ile polis, MİT ve ordu arasında yapılan bu özel zirvelerdeki “Kürtleri nasıl katledelim planları” aynen Balyoz darbe girişimi yada “cami bombalama planları” veya “Ergenekon eylem planı “belgeleri gibi ortaya saçılacak. Ya da yakın gelecekte şu sorular sorulabilir: Kimyasal Necdet Özel hangi pazarlıkla görev başında tutuldu? AKP ile Fetullah Gülen Cemaati arasında yapılan ortak protokolde ne var? Polis akademilerinde Kürtlere karşı hangi eylemler planlandı? Yeni Şafak, Star, Sabah vb gazete ve tvlerde kadrolaşmayı Tayyip Erdoğan nasıl düzenledi?
Yani AKP’nin Yeni Türkiye'nin pisliği, Tayyip Erdoğan'ın medya, ordu ve polisteki çeteleri, yaptıkları andıçlar, yolsuzlukları aynen Tansu Çiller dönemindeki JİTEM, polis-mafya-aşiret-devlet koalisyonunun teşhiri gibi polis-cemaat-devlet koalisyonu olarak kendisini deşifre etmek zorundadır.
ÇİLLER VE ERDOĞAN’IN ORTAK NOKTASI
Erdoğan’ın Çillerleştiği tespitini önce Kürt siyasal hareketi yaptı. Erdoğan yanlıları ise bu konseptin Tansu Çiller’in 1990’larda yürüttüğü konsept ile benzerlik taşımadığını söylüyorlar. Peki Tansu Çiller konsepti ile Tayyip Erdoğan Konsepti arasındaki benzerlikler ve farklılıklar neler? Hemen ilk ortak noktayı söyleyelim. İkisinin de çatışma zeminine girerken söyledikleri temel olarak aynıdır. Siyaseten çözemedikleri sorunu Tansu Çiller 6 Ağustos 1996 kameralar karşısında “Terör ya bitecek ya bitecek. Bıçak kemiğe dayandı.” sözünü söyledi. 14 Ağustos 2011 tarihinde ise aynı sözü Tayyip Erdoğan ise bu cümle ile tekrarladı: “Bıçak kemiğe dayandı. Bunun bedeli çok ağır olacak.” Birinci ortak nokta anti Kürt konseptleri. Yani ikisinin de Kürtlere karşı şiddet politikası var. Şimdi Çiller dönemindeki inkar ve imha konseptinin detaylarına bakalım:
ÇİLLER DÖNEMİNDE NELER OLDU?
Tansu Çiller, Turgut Özal’ın şaibeli ölümü ile Süleyman Demirel’in ardılı olarak hükümetteki yerini aldı. Çiller başlangıçta Prof. Dr sıfatı, kadın olması ve liberal yüzü ile önce Türkiye’de ve uluslararası alanda “imaj” olarak sunuldu. TC’nin “ileri” demokrasisinin vardığı boyuttu. Çiller de Kürt meselesini Demirel’in “Kürt realitesini tanıyorum”undan devralmış biraz daha ileri gitmiş “Bask sorunu üzerinden çözümü tartışabiliriz” demişti. Sonra ne mi oldu? Çiller dönemin genelkurmay başkanı Org. Doğan Güreş ile uluslararası alanda turlara çıktı. İngiltere’ye gitti. “tak ve şak” işlemleri başladı. Sorunun çözümü gündemden kalkmış; askeri yöntemlerde Özel Harekat Polisleri devreye girmiş. İnisiyatif polis şeflerine, özel harekatçı polislere verildi. O polis şefleri de derin devletin kullandığı tetikçilere, mafyalara gitti. Diğer yandan da ordunun içinde JİTEM gibi oluşumlar daha da etkin hale götürüldü. Zaten Olağan Hal Valilikleri devredeydi. Ve dağlarda yüz binlerce askerin katıldığı operasyonlar, onlarca uçaklarla sayısız bombardımanlar gerçekleştirildi. Kürt illerinde tutuklama furyaları, faili meçhuller, gazete ve parti binalarının bombalanmasına kadar savaş politikaları uygulandı. Boşaltılan binlerce köy, göç eden milyonlarla Kürdistan’ın demografik yapısı ve Türkiye’nin kent kimlikleri değişim gösterdi. Çiller’in içine girdiği bütün kirli işler devlet, aşiret, mafya ve siyaset denkleminde çorap söküğü gibi ortaya çıktı. İşte AKP’nin üzerinden şekillendiği ve “Yeni Türkiye” dediği bu memleketin yakın geçmişi böyledir.
TAYYİP ERDOĞAN DÖNEMİNDE NELER OLUYOR?
Peki AKP'nin Kürt karşıtı stratejisi nedir ve Yürütülen stratejide hangi değişikliklere gidildi?
AKP'nin polis üzerinden yeni özel ordu yapılanmasını stratejisinin merkezine almış durumda.
PKK'ye karşı daha fazla sonuç almak için vali-polis ve asker üçlüsünün daha hızlı ve daha ortak mekanizmaya sahip olması da yeni strateji gereği. AKP'nin stratejisi orduyu da polis gibi tamamen kendi kontrolüne alarak Kürdistan'daki yeni savaş konseptinde istediği gibi kullanmak. PKK'ye karşı askeri ve sivil kaynaklar tarafından toplanan istihbaratların tek bir merkezde toplanarak değerlendirilmesi ve yönlendirilmesi kararı da bu zirvede alındı.
Bu çerçevede de yapılacak imha operasyonlarının koordinasyonu vali, asker ve polislerden oluşacak.
AKP nin bu stratejisi Kürdistan için yeni değil. AKP'nin daha da incelterek yürüttüğü konsept ikili karaktere sahip. AKPnin sert güçle müdahalesi ise askeri ve polis operasyonlarıyla Kürtleri tasfiye etme politikalarını işaret ediyor. Yumuşak güçle ise inceltilmiş inkar ve imha siyaseti ile kendisine işbirlikçi Kürtler yaratma çabasına girişecek. Ek önlemlerle Kürdistan'daki siyasal mücadelenin ortadan kaldırılması hedefleniyor. AKP'nin topyekün savaş konsepti MGK bildirisinde şu cümleler ile yer alıyor; "varolan güvenlik ve otoritenin en güçlü şekilde hissettirileceği, terörle mücadelede yeni strateji ve yöntemlerle daha etkin, kararlı ve sonuç alıcı bir mücadelenin ortaya konulacağı vurgulanmıştır."
Kürtlere karşı en sert politikaların yürütüleceğini ilan eden MGK toplantısında devletin tüm kurum ve kuruluşlarının azami uyumu ve koordinasyonuyla daha etkili mücadele stratejilerinin hayata geçirileceği ifade ediliyor. Yani Medyada özel savaş, toplumsal alanda Kürtleri linç girişimleri daha da artırılacak. MGK'de alınan kararla yaşanan durumun ulusal bir mesele olarak görülmesi isteniyor. Bunun için de herkesi sorumlu ve duyarlı davranması istenen savaş konseptinde Sivil toplum örgütlerinden medyaya ve siyasi partilere kadar her kesimin AKP'nin savaş konsepti içinde ortak hareketi sağlanacak
AKP'nin MGKde onaylattığı hayata geçirdiği Topyekun savaş konsepti şu plana göre uygulayacak:
- Valiler, operasyon yapan unsurların sevk ve idaresinde komutayı ele alacak.
- Polis- jandarma arasındaki yetki karmaşasının önüne geçilecek,
- Polis özel harekat timleri ile jandarma birlikleri koordineli biçimde operasyon yapacak.
- Gerillaya karşı özel harekat timleri etkin kullanılacak
- Hava unsurları ve özel birliklerin ağırlıklı kullanılacağı nokta operasyonlar yapılacak.
- Siyaset alanında BDP, DTK ve sivil toplum örgütleri ve medyaya karşı gözaltı, tutuklama ve operasyonlar gerçekleştirilecek
- Siyasi aktörler ve aydınlara tehditler yapılacak,
- Yargı kullanılarak operasyonlarla tutuklanması ya da suikastlarla etkisiz kılınacak.
- PKK'yi desteklediği gerekçesi ile Avrupa'da ROJ tv başta olmak üzere Kürtlerin diplomatik, kültürel ekonomik kurumlara karşı diplomatik girişimlerle sonuç alınmaya çalışılacak.
- Türk ordusu ve özel harekat polisleri ile sınır ötesine operasyonlar gerçekleştirilecek.
- Güney Kürdistan topraklarında kalıcı işgal noktaları oluşturulacak
- Bunun için hükümet tezkeresinin CHP ve MHP'nin de desteği alınarak 1 yıl daha uzatılacak.
Peki Tayyip Erdoğan dönemi nasıl? 1990’lı yılların operasyon mantığı ile 2011’lerin operasyon mantığı arasında kullanılan silahlar ve harekete geçirilen ordu arasındaki fark nedir?
Çünkü, 90’lı yılların operasyon mantığı Kürt’ü inkar ve yok etme üzerine kuruluydu. Haksız hukuksuz tutuklamalar ve işkenceler vardı. Şimdi de aynısı. O zaman da medya özel merkezler tarafından yönlendiriliyordu. Şimdi de aynısı. Polis merkezleri ve ordunun özel birimleri yerine Fetullah Gülen’in merkezi yapılanması ile AKP’nin ilgili kurumları bu işlevi görüyor. O zaman insanlar yargılanmadan infaz ediliyordu. Şimdi ise tutuklanmış ama savunmaları alınmadan cezaevlerinde rehin olarak tutuluyor. O zaman Anadolu’dan Görünüm vardı şimdi TRT6 var. İkisinin de özü aynı. Biri Türkçe Kürtleri aşağılıyordu şimdiki ise Kürtçe yapmaya çalışıyor aynı şeyi. Çiller döneminde itirafçılar askeri tetikçi olarak kullanılıyordu. Şimdi ise siyasi itirafçılar siyasal tetikçilik yapıyor. O zaman köyler boşaltılıyordu. Şimdi boşaltılacak köyler yok sadece Kürt olduğu için korucular hedef yapılıyor. Göç eden Kürtler ise metropollerde linç edilmek isteniyor. Hatay Dörtyol, Bursa, Eskişehir, Trabzon, İstanbul Zeytinburnu, Edirne ve daha birçok linç sistematik olarak AKP döneminde yapıldı. O zaman Abdullah Çatlı vardı. Şimdi Ogün Samastlar var. Tansu Çiller birkaç Kürt işveren listesi yapıp katletmişti. Tayyip Erdoğan yaşlı, genç, çocuk ayırımı yapmadan binlerce Kürt siyasetçinin listesinden söz ediyor. O zaman itirafçılar ve JİTAP kaçırıp katlediyordu. Şimdi polis direk gaz bombası ve kurşunlar resmi olarak sokak ortasında infaz ediyor. Hangi polis yargılandı AKP döneminde. O zaman bir OHAL valisi vardı şimdi bütün valiler OHAL valisi yetkisinde.
Dolayısıyla inceltilmiş, hukuk kılıfına sokularak saldırıların ve katliamları meşrulaştırmaya çalışılmak isteniyor. AKP’liler bunu yapmaya çalışıyorlar. Bazı Kürtlere para verip siyaset alanı açarak Kürtleri öldürmeyi kendilerine hak sayacaklar.
TAYYİP ERDOĞAN’IN KİRLİ İLİŞKİLERİ DE ORTAYA ÇIKACAK!
Bir de TC'de Tayyip Dönemi sanki hep gizli ve saklı kalacakmış gibi konuşuyorlar. Sanki Tayyip Erdoğan askerle polisle yaptığı katliam planları hiç gün yüzüne çıkmayacak. Sanki Avrupa’daki Kürtleri ikna etmek için kullanılan araçlar ve pazarlıkları hiç kimse bilmeyecek. Sanki AKP'nin basınına kimin nasıl talimat verdiği hiç ortaya çıkmayacak. Nasıl ki PKK’nin ve Kürt halkının direnişi ile o “yıkılmaz denilen Türk ordusunun generalleri başarısız olup gözaltılar, tutuklamalar yaşadıysa AKP’nin kurmayları da bir gün o generallerin yaşayacakların tadacaklar.
Yani Ergenekon, JİTEM ve çeteler açığa çıkar da Tayyip Erdoğan ve Fetullah Gülen’in çeteleri ortaya çıkmayacak mı? Hem de önceki dönemden fazlasıyla ortaya çıkacak? Bir zaman gelecek, AKP ile polis, MİT ve ordu arasında yapılan bu özel zirvelerdeki “Kürtleri nasıl katledelim planları” aynen Balyoz darbe girişimi yada “cami bombalama planları” veya “Ergenekon eylem planı “belgeleri gibi ortaya saçılacak. Ya da yakın gelecekte şu sorular sorulabilir: Kimyasal Necdet Özel hangi pazarlıkla görev başında tutuldu? AKP ile Fetullah Gülen Cemaati arasında yapılan ortak protokolde ne var? Polis akademilerinde Kürtlere karşı hangi eylemler planlandı? Yeni Şafak, Star, Sabah vb gazete ve tvlerde kadrolaşmayı Tayyip Erdoğan nasıl düzenledi?
Yani AKP’nin Yeni Türkiye'nin pisliği, Tayyip Erdoğan'ın medya, ordu ve polisteki çeteleri, yaptıkları andıçlar, yolsuzlukları aynen Tansu Çiller dönemindeki JİTEM, polis-mafya-aşiret-devlet koalisyonunun teşhiri gibi polis-cemaat-devlet koalisyonu olarak kendisini deşifre etmek zorundadır.
BAKİ GÜL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder