7 Haziran 2012 Perşembe

CHP, AKP ve Kürt Sorunu

Baki Gül
 
 
CHP Kürt sorununun çözümü konusunda mı devreye girdi yoksa Türk devletinin AKP yönetimi nedeniyle girdiği kriz halini rahatlatmak için mi? CHP’nin Kürt sorunu konusundaki adımı neden şimdi attı? Eğer AKP, PKK’yi bu kış “bitirip kolunu kanadını kırmış olsaydı da” CHP bu açıklamaları yapar mıydı? CHP de AKP’nin “PKK’yi bitireceği düşünülen 2012 baharı”ndan umutlu muydu? CHP, Oslo görüşmeleri sona erdiğinde neden taraflara “masada kalın” demedi? Bunun ısrarını göstermedi? Ve neden CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, çatışmaların yaygınlaşmasının ve giderek derinleşmesinin temel nedenlerinden biri olan İmralı’daki ağırlaştırılmış tecrit hakkında şimdiye kadar hiç konuşmadı? CHP’nin çözüm önerisinde Öcalan’ın rolü ve pozisyonu nedir?

Ya da soruların yönünü şöyle değiştirerek soralım: CHP Kürt siyasal mücadelesi karşısında sıkışan AKP’ye ve Türk devletine nefes mi aldırmak istiyor? Devlet AKP ile CHP arasında yeni bir rol paylaşımı mı yaptı? Soruları daha da uzatabiliriz... Tamam CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na haksızlık etmeyelim ama CHP’nin bu girişimine ihtiyatlı hatta şüpheli bakmakta da fayda var, diye düşünüyorum.

Çünkü Diyarbakır sonrası Tayyip Erdoğan’ın ruh halli hiç iyi değil. Öncesinden giderek yaygınlaşan gerilla eylemleri, Roboskî katliamındaki sorumluluğu AKP’yi zaten yeterince köşeye sıkıştırmıştı. İstanbul’da stadyuma topladığı kitle ile moral almaya çalışsa da istediği ruh hali istikrarlı olamıyor. Kürt illerinde Erdoğan’ın rejimine alternatif bir sistem hayata geçmiş durumda. Gerillalar devlete, askeri karakollara çalışanları gözaltına alıyor. Gerillanın bu eylemlerinden sonra büyük askeri operasyonlar yapılıyor. Ancak gerilla gözaltına aldığı onlarca kişiyi yine sağ salim aldıkları yerde serbest bırakıyor. Sadece bu eylemlerden bakıldığında devletin Kürt illerinde hangi durumda olduğu rahatlıkla görülebilir. Diğer askeri eylemlerin sonuçlarının ise medyada ve siyaset gündeminde yer almaması ile bir hayli ilginç. HPG açıklamaları ve yerel kaynakların ifade ettiği asker kaybı ve yapılan eylemler Türk medyasında yer almıyor. Ama CHP’li Gürsel Tekin’in Bursa’da yaptığı konuşmada “son üç ayda 150’den fazla asker öldü. Ama İktidar ve medya bunu kamuoyundan gizliyor” açıklaması ile bu konuya dikkat çekmişti. Tabbi bütün bu durumların AKP tarafından anlaşılması çok kolay değil.

Çünkü AKP’nin toplumsal ve siyasal alandaki meşruiyetinin sona erdiğini en son Tayyip Erdoğan’ın Diyarbakır ve Urfa gezilerinde ortaya çıkan tablo göstermiştir. Kısacası AKP çok sıkışık. Tayyip Erdoğan çok gergin. Etrafındakiler ise ne yapacaklarını bilemez durumdadırlar. Bunun nedeni çok açık: AKP 12 Haziran 2011 seçimlerinden sonra müzakere masasından kalkışını ilan etti. İmralı’da PKK lideri Abdullah Öcalan üzerinde tecridi ağırlaştırdı. PKK’yi önce 2011 Ağustosu’nda daha sonra sonbaharında o da olmayınca 2011 kışında, hatta en son 2012 baharında biteceğini açıklamıştı. Bu açıklamalarda Erdoğan’ın bu konulardaki baş danışmanlarından Yalçın Akdoğan’ın ve polis kurusu akademisyenlerinin payı oldukça fazla. Onlara göre PKK baharda kolu kanadı kırılmış ve bitmek üzere bir şekilde ortada kalacaktı. Ancak görünen öyle olmadı. Erdoğan ve ekibi şimdi ne yapacaklarını bilemez durumda iken CHP’li Kemal Kılıçdaroğlu AKP’nin yardımına koşar gibi Kürt sorununda 10 maddelik çözüm önerisi ile ortaya çıktı.

Söylemleri ilk bakışta olumlu görünse de daha önce AKP ve MHP’nin Kürt sorunu konusundaki rol paylaşımına çok benziyor. Nitekim zaten Kemal Kılıçdaroğlu bir devlet projesi olarak Alevilerin ve sol demokrat çevrelerin Kürt siyasal hareketi ile buluşmasını engellemek için bir proje olarak doğmamış mıydı? Bütün bunları hatırlayarak CHP’nin Kürt meselesine getirdiği önerileri değerlendirmekte fayda var. Çünkü Diyarbakır, Wan, Siirt vb kentlerde AKP’nin misyonu ne ise Dersim, Erzincan gibi Alevi kentlerinde ve İstanbul-İzmir gibi metropollerde de CHP’nin aynen AKP’nin rolünü oynadığını tespit etmek durumundayız. Dolayısyla bütün ihtiyat payını da elde tutarak AKP’nin de CHP’nin de Türk devletinin birer partisi olduğunu, o devletin farklı parçalarının temsili olduğunu da tespit etmek gerekiyor.

Bütün bunları niçin mi belirtiyoruz? CHP’nin Kürt meselesindeki çıkışının sadece CHP’nin sıkışması değil, PKK karşısında sıkışan AKP’nin de kendisini rahatlatmak için bir çaba olduğunu düşünüyorum. Bu rahatlama sorunu gerçekten demokratik bir diyalogla çözüm ekseninde tutmaktan çok AKP’nin iflas eden oyalama ve tasfiye politikalarına karşı manevra kazandırma potansiyeli de sözkonusudur. Çünkü CHP’nin Kürt meselesini çözmede ortaya koyduğu 10 madde içindeki Akil insanlar, diyalog vb kelimeler kulağa hoş gelebilir. Ancak Kılıçdaroğlu’nun temel söyleminde sorunu hala “terör” olarak nitelendirmesi, “asker cenazeleri” üzerinden konuşması çözüm konusunda hangi noktada durduğunu göstermektedir. Çünkü çözümün dili sorunun hangi kavramlarla tanımlandığını da gösterir.

Zaten Kürt siyasal hareketi de CHP’nin bu girişimlerine ihtiyatlı yaklaşmaktadır. CHP’nin Kürt sorunun ortaya çıkmasında tarihi sorumluluğu hatırlatılıyor. Gazetemizin yazarlarından Adil Bayram ve Hüseyin Ali bu konuyu geçen yazılarında analiz etmişti. Adil Bayram, AKP iktidarının sıkışıklıktan kurtarılması için CHP’nin devreye girdiğine dikkat çekip şöyle demişti: “Başbakan Erdoğan ve AKP’yi kurtarmak üzere şimdi de CHP ve Kemal Kılıçdaroğlu devreye sokulmuştur. CHP’nin son yönelimlerini böyle değerlendirmek gerekir. Peki bu girişimiyle CHP, AKP’yi kurtarabilir mi? AKP’yi yaşadığı başarısızlıktan çıkarabilir mi? Bu soruların cevabını da önümüzdeki günler gösterecek!..”

Kaynak: Yeni Özgür Politika

Hiç yorum yok: