Hiç bir felsefe, döneminin düşünsel atmosferinden ve toplumsal koşullarından bağımsız ele alınıp incelenemez. Bu gerçek Comte’nin felsefesi için de geçerlidir.
Hiç bir felsefe, döneminin düşünsel atmosferinden ve toplumsal koşullarından bağımsız ele alınıp incelenemez. Bu gerçek Comte’nin felsefesi için de geçerlidir. Bu nedenle Comte dönemindeki toplumsal ve düşünsel atmosfere de göz atmak gerekir. Comte’nin görüşleri, Fransız Devrimi sonrası yaşanan ekonomik, toplumsal, siyasi ve ahlaki sorunların içinde değerlendirilmelidir. Çünkü her düşünce belirli tarihsel bir dönemin ve o dönemin perspektifinin ürünüdür.
17. ve 18. yüzyıl doğa bilim alanında önemli keşif ve buluşların yaşandığı bir dönemdi. Doğa bilimlerindeki gelişmeler, insanın doğa konusundaki bilgisini genişletiyor, doğada belirli yasaların hüküm sürdüğünü ortaya koyuyordu. Doğa bilimlerinde elde edilen bilgiler Kilisenin doğa konusundaki görüşlerini etkisiz kılıyordu. Çünkü doğa bilimleri, doğadaki olguları dış bir güce gerek duymadan açıklayabiliyordu. Bilimsel gelişmeler, tanrı merkezli düşüncelerden kurtulmak için önemli bir birikim sağlamıştı.
Doğa bilimlerindeki gelişmenin sonucu olarak, toplum ve insan ön plana çıkarken, tanrı merkezli düşünce geri plana itilir. Dolayısıyla, tanrı, din ve ahlak anlayışında önemli değişimler yaşanır. Bunun sonucu olarak, toplumsal ve politik alanda da insanı ön planda tutan arayışlar başlar. İnsanın ilahiyatçı düşüncelerden kurtularak, kendi özgür iradesine uygun toplumsal ve politik biçimler araması sonuç verir.
Doğa bilimlerindeki gelişmeler şu soruyu gündeme getirir: Acaba, doğadaki yasalara benzer şekilde, toplumda da belirli yasalar var mı dır? İnsanı ön planda tutan bir toplum ve politik biçim nasıl olabilir? Bu tip sorular, sonuçta bir toplumsal alanda aydınlanma felsefesini doğurdu. 18. yüzyıl devrimler çağıdır. Aydınlanma felsefesinin sonucu olarak, ‘özgürlük’ , ‘eşitlik’ ve ‘kardeşlik’ sloganları altında 1789 yılında Fransız Devrimi gerçekleşir.
Doğa bilimlerindeki gelişmeler şu soruyu gündeme getirir: Acaba, doğadaki yasalara benzer şekilde, toplumda da belirli yasalar var mı dır? İnsanı ön planda tutan bir toplum ve politik biçim nasıl olabilir? Bu tip sorular, sonuçta bir toplumsal alanda aydınlanma felsefesini doğurdu. 18. yüzyıl devrimler çağıdır. Aydınlanma felsefesinin sonucu olarak, ‘özgürlük’ , ‘eşitlik’ ve ‘kardeşlik’ sloganları altında 1789 yılında Fransız Devrimi gerçekleşir.
Fransız Devrimi sonrası süreç, Avrupa’da bir alt-üst oluşlar, ayaklanmalar, devrimler sürecidir. Devrim sürecinde aktif rol oynayan işçiler, hakları için mücadeleye devam eder. Huzursuz olan işçilerin mücadelesi, düzeni sarsan özellikler gösterir. Bu durum o dönemde, bir anarşi ve düzensizlik olarak algılanır. Olaylara burjuva düzeninin bakış açısından yaklaşan Aguste Comte böylesi bir toplumsal ortamda düşüncelerini oluşturur.
Siyaset bilimini siyaset felsefesinden farklılaştırmaya yönelik anlayışın esas olarak iki noktada yoğunlaştığı görülmektedir:
a) Genel olarak bilimin niteliği ve felsefeyle ilişkisi
b) Siyaset biliminin konusu ve amacı Siyaset bilimini siyaset felsefesinden farklılaştırma çabaları belli bir tarih perspektifi içine de oturtularak haklı gösterilmek istenmiştir.
Örneğin Platon ve Aristoteles düşüncesinde olduğu gibi “iyi toplum düzeni” arayışından “değer yargılarından arındırılmış olanı” açıklamaya yönelik bir bilimsel disiplin olarak Machiavelli ile “modernleşme” sürecine girdiği kabul edilmektedir.
a) Genel olarak bilimin niteliği ve felsefeyle ilişkisi
b) Siyaset biliminin konusu ve amacı Siyaset bilimini siyaset felsefesinden farklılaştırma çabaları belli bir tarih perspektifi içine de oturtularak haklı gösterilmek istenmiştir.
Örneğin Platon ve Aristoteles düşüncesinde olduğu gibi “iyi toplum düzeni” arayışından “değer yargılarından arındırılmış olanı” açıklamaya yönelik bir bilimsel disiplin olarak Machiavelli ile “modernleşme” sürecine girdiği kabul edilmektedir.
Siyaset bilimini siyaset felsefesinden farklılaştırmaya yönelik pozitivist anlayışın dayandığı analitik öncülleri ortaya koymayı ve bu çerçevede sözü edilen farklılaştırma çabasının geçerliliğini eleştirel gözle yeniden değerlendirmeyi amaçlamak kaçınılmazdır.
Pozitivizm Nedir?
’Pozitivizm’ nedir? Pozitivizmi doğuran koşullar nedir? Pozitivizm neyi savunmaktadır? Bu sorulara cevap vermeye çalışacağız. Ama önce günlük dilde kullanılan ‘pozitif’ sözcüğü ile bilim ve felsefe alanında kullanılan ‘pozitif’ sözcüğünün birbirinden farklı anlamları olduğuna dikkat çekmek gerekir. Tıpkı materyalist ve idealist sözcüklerinin günlük dildeki anlamı ile felsefe dilindeki anlamlarının farklı olması gibi.
Pozitif sözcüğü günlük dilde genellikle iyimser anlamında kullanılır. Pozitif düşünmek, iyimser olmayı dile getirir. Oysa bilim ve felsefede başka bir anlama gelir. Pozitif sözcüğü, en geniş anlamıyla gerçek olguları temel alan, metafizik ve teolojik olmayan demektir.
“Olguculuk( Pozitivizm ), toplumsal yaklaşımlar söz konusu olduğunda bir nevi çağdaş putçuluktur. Putçuluk, anlamsallığını yitirmiş tanrısallığın boş çerçevesidir.” ( A.ÖCALAN )
Auguste Comte, pozitif sözcüğünün çeşitli anlamları olduğunu belirtir ve pozitif sözcüğünün 5 anlamını açıklar.
1.Pozitif sözcüğü, verili (var olan) gerçekliği, var olmayan gerçeklikten ayırmak için kullanılır. Olguları (görünüşü) temel alır. Olguların arka planını, nedenini sorgulamaz.
2.Pozitif sözcüğü, faydalı demektir, yani faydasız olanın tersidir.
3.Comte’ye göre pozitif sözcüğünün 3. anlamı, mutlaklık ve şüphecilik ikilemi karşısındaki konumumuzu belirler. Dolayısıyla pozitivizmin üçüncü anlamı, pozitivizmi dogmatizmden ve şüphecilikten ayırır. Comte’ye göre dogmatizm, kesin ve mutlak bilgiyi savunurken, şüphecilik, bilgilerimize güvenilemeyeceğini ileri sürer.
4.Comte’ye göre pozitivizmin 4. anlamı çoğu zaman 3. anlamı ile karıştırılır. Bu da bilgilerimizin emin bir şekilde belirlenme, güvenilir bilgi ile güvenilmez bilgiyi birbirinden ayırma sorundur. Ona göre, pozitif olguları temel alan felsefe, daha önceki felsefelerin yanlışlığından sıyrılmıştır. Pozitif felsefenin, böyle bir sorunu yoktur.
5.Comte’ye göre pozitif sözcüğünün 5. anlamı, negatif (olumsuz, kötü) olanın zıttı olan olumlu anlamında kullanılır.
Pozitivizmin bu beş anlamını açıkladıktan sonra, Comte kendi felsefesi konusunda şunları yazar. ‘Yeni felsefi düşüncenin biricik esaslı niteliğini (ki bu niteliği pozitif sözcüğüne yansımıyor) oluşturan şey, her yerde göreceli olanı mutlak olanın yerine geçirme eğilimidir.
Comte, felsefesinin var olan düzeni değiştirmeye değil, korumaya yönelik olduğunu açıkça ilan eder: ‘Pozitif felsefe, yapısı itibariyle, yıkmaya değil, organize etmeye yönelik’ bir felsefedir. Dolayısıyla toplumsal açıdan olumlu, bilimsel olarak belirlenebilen/ispatlanabilen ve verili olguları temel alan ve bu olguları düzenlemeye çalışan felsefeye pozitivizm denir. Bir başka deyişle pozitivizm, kendini deney ve gözlemimizle algılanabilen gerçeklik ile sınırlandırmaya çalışan felsefenin kod adıdır.
Pozitivizm, pozitif olguları temel alan pozitif bilimlerden etkilenir.
Pozitivizm, pozitif olguları temel alan pozitif bilimlerden etkilenir.
Comte’un önemli katkılarından biri şöyle ifade edilebilir: O, toplum ve tarih arasındaki ilişkiye dikkat çeker. Tarih ve toplumun birlikte ele alınmasını gündeme getirir. Alex Callinicos’un deyişle, ‘Marx’tan önce ..bilimsel parçalanma sürecine direnmeye çalışan ve toplum kuramı ile tarihsel araştırmaları birleşik bir entelektüel proje olarak korumak isteyen esas kişi Comte idi.
Turgot ve Condorcet”in iyimser tarih anlayışından etkilenerek, tarihi çeşitli evrelere böler Comte. ‘Condorcet gibi o da tarihsel değişimin temel nedeninin ‘insan tininin genel ve zorunlu İlerlemesi’nde yattığını düşünür: üç evre yasası bu nedenle ‘toplumsal gelişim biliminin’ temelini oluşturur.
“Bilim esas olarak ‘kendini bilmekse, sanıldığının aksine, en çok da sistemin resmi ideolojisi olarak benimsediği pozitivizm bu gerçeklikten uzaklaştırıcı rol oynar. Çok eleştirdiği din ve metafizik aşamalar, belki de pozitivizmden daha fazla bilime yakındırlar. Tabi ki başta insani bilimlere. Belki de en sığ metafizik ve dinin kendisi pozitivizmdir. İnsanlık, tarihin hiçbir aşamasında bu denli zincirlerinden vahşice boşalmamıştı. Yine bu denli kıskıvrak bağlanmamıştı. Doğa ve toplum üzerinde bu denli iktidar icrasına girilmemiştir. Bunlar ancak pozitivist din ve metafizikle gerçekleşir oldu.” ( A. ÖCALAN )
Comte’a göre Avrupa’da hem toplumların, hem de bireylerin düşünsel tarihi üç aşamadan geçmiştir.
1. Teolojik aşama
2. Metafizik aşama
3. Pozitivist aşama
Tarihsel gelişim alanında bir yasa keşfettiğini söyleyen Comte şunları ekler: ‘Bu yasa şu anlama gelir: Bilgimizin her alanı sırasıyla üç çeşitli teorik aşamadan geçer, yani teolojik veya sanal durum, metafizik veya soyut durum, bilimsel veya pozitif durum. Bir başka deyişle, insan düşüncesi, tüm araştırmalarında, felsefe yaparken, sırasıyla farkı hatta birbirine zıt yöntemleri kullanır.
Comte bu aşamaları kısaca şöyle değerlendirir: ‘İlk aşama geçici ve hazırlayıcı bir aşama olarak algılanmalı. İkinci aşama ise birinci aşamayı çözen, üçüncü aşamaya yavaş yavaş zemin hazırlayan bir geçiş aşaması iken, üçüncü aşamanın özelliği her açıdan insan aklının kesin egemenliğinden oluşmaktadır.
Comte’a göre pozitif aşama en son aşamadır. Teolojik ve metafizik dönem kapanmıştır. İnsanlık tarihindeki düşünsel evrim artık sona ermiştir. Çünkü pozitivist aşamada, bilim artık kesin bir egemenlik kurmuştur. Bu aşamanın en belirgin özelliği, hayal gücünün ve spekülatif aklın yerine gözlemin egemen olmasıdır. Evreni açıklamaya çalışan hayal gücü ve spekülatif akıl, eski düşünsel egemenliğini yitirmeye başlar. Gözleme dayanan bilgi önem kazanmaya başlar ve egemen olur. Pozitivizm, Pozitivist felsefe, tüm çabalarını, artık yavaş yavaş tüm alanlarda gelişmeye başlayan gözlemlere yöneltir. Comte’a göre pozitif aşamada insan artık ontolojiden vazgeçer. Şeylerin özünü araştırmayı ve mutlak bilgi peşinde koşmayı bırakır. Onun yerine gözlem ve aklı kullanarak benzerlik ve nedensellik ilkelerine göre görünüşleri düzenlemeye ve anlamaya çalışır. Olgular ve görünüşler eğer sonunda tek bir ilkeye dayandırılarak açıklanırsa, en son pozitif aşamaya ulaşmış oluruz. (Çekim yasasının keşfi olguları anlamamızı mümkün kılmıştır. Einstein’da genel bir teori aradı. [Einstein suchte und die heutigen Physiker suchen nach einer allgemeinen Feldtheorie.]
Pozitivist dönemde artık ilk ve son neden soruları geride kalır. ‘Son neden öğretisinin yerine, varoluş koşullarının ilkesi geçer. Comte, pozitivist aşamadaki düşünce biçiminin, düşünsel devrime denk düştüğünü ifade eder: Düşüncemizin son aşmasını karakterize eden esaslı devrim özünde şuna dayanır: Her tarafta ulaşılması mümkün olmayan esas nedenleri belirleme çabasının yerine, yasaların (yani gözlemlenen fenomenler arasındaki değişmez ve sabit olan ilişkilerin) araştırılması.
Comte, pozitif aşamadaki bilgilerin mutlak olamayacağının farkındadır. Ona göre pozitivist aşamadaki bilgiler görelidir. Ona göre bilimsel ilerlemeler, bizim ihtiyaçlarımıza cevap verecek ölçüde, ideal olan sınıra yaklaşmalıdır. Öte yandan Comte gözleme dayanarak bilgi edinme konusunu yanlış yorumlayanlar düşünce biçimleri (Ampirizm) var. Ampirizm, ön görü olanağını reddeder. Comte, ampirizme karşı olduğunu ilan eder. Comte’a göre pozitivist felsefenin son amacı, rasyonel bir öngörü olanağı yaratmaktır, bilgi bize öngörü sağlar. Öngörü için bilgiye ihtiyacımız var. Öte yandan eylem için de belirli bir öngörü gereklidir. Şöyle yazar: ‘Gerçek pozitivist felsefe her şeyden önce, öngörmeyi bilmeye; bir şeyin ne olduğunu araştırmaya; buradan da olması gerekenin açığa çıkarmaya dayanır. Tabii olması gereken doğa yasalarının dönüştürülemez olduğu temel ilkesine dayanır. Comte’a göre, ön görmek için bilgiye, eylem için ise ön görüye gerek vardır. İlkin görünüşlerin, gerçek veri olduğunu kabul etmek gerekir. İkinci olarak bu olguları belirli yasalara göre düzenlemek gerekir. Üçüncü olarak da olguları düzenleyen bu yasalar yardımıyla gelecek olguları ön görmek mümkündür.
Comte göre, pozitif aşamada bilimler doğrudan doğruya olgulardan hareket etmeli, onların arkasındaki nedenlerle uğraşmamalıdır. Bilimler doğanın özünü ve gerçekliğin ya da özlerin nedenlerini bilemezler. Bilimler sadece olaylar arasındaki yasaları ve değişmez bağlantıları araştırmalıdır. Bilimsel incelemeler görüngülerin (fenomen) çözümlenmesi ile sınırlı olmalıdır.
Olguculuk olarak da bilinen eskilerin ispatçılık ya da ispatiye mesleği de dedikleri pozitivizm, bilim ve gözlemle belli olan şeylerden başkasına yer vermeyen bir felsefe okulu ya da bir felsefe mesleği idi. Şeylerin, olguların yalnızca maddesel yan ve maddesel görünümlerini dikkate alan incelemek isteyen bir tutumdu. Ergun, pozitivizmin tarifini yaparken sarf ettiği “felsefe okulu” ve felsefe mesleği” tabirleri pozitivizmin düşünsel temelinde ne derece objektif(?) olduğunu da göstermektedir.
Bilim gibi pozitivizm de en kaba olguculuk felsefesidir. Olgu, gerçeğin görüntüsüdür; pozitivizmde ise gerçeğin kendisidir. Olgu olmayan hiçbir şey gerçek değildir. Kuantum fiziği, astronomi ve biyolojiden, hatta düşüncenin öz olarak kendisinden biliyoruz ki, gerçek, azami olarak göze görünen olayların ötesindeki alemlerde cereyan eder. Gözlemlenen ve gözleyen ilişkisinde hakikat en sırlı bir mahiyete bürünmüştür ki, hiçbir fiziki ölçeğe ve tarife sığmama noktasındadır. Pozitivizm bu derinliğin inkârı olarak, en çok ilkçağlardaki putçuluğa (paganizm) benzemektedir. Put bir olgu olarak görünüm kazandığı için, paganizm ile pozitivizm arasındaki ortak bağı yansıtır.
Burada belirtmemiz gereken bir diğer nokta da pozitivizm sözcüğünün çoğu zaman sıkıcı bir anlamsal derinliğe sahip olan bilimsel düşün dünyasındaki kullanımından ziyade onun insanın birbiri ile ilgi kurmasını sağlayan dil âleminde başka hangi anlamsal bütünlüklere karşılık geldiğinin ortaya çıkarılmasıdır. Bu ortaya çıkarma işlevi/işlemi pozitivizmin varlık sahası bulduğu dönemde nasıl bir bakış açısıyla bilimsel âleme sunulduğunun, kısacası bu kavramın tarihsel arka planının anlamlandırılması ve aydınlatılması bakımından önem arz etmektedir. Pozitivizm sözcüğü, günlük dilde olumlu bir düşünceyi, bir davranış biçimini anlatmada kullanılır. Pozitif bilimler deyimiyle kuralları belli olan, belirli kurallara göre işleyen bir bilgi türü kastedilmektedir. Olumluluk özelliğinin ve pozitif bilimlerin Osmanlı dönemi Türk bilim dünyasındaki karşılığının da müspet (olumlu) bilimler olduğu gerçeğinin ışığı altında pozitivizm düşüncesinin kişinin zihninde varlık sahası kazanmaya başladığı dönemde olumlu bir anlam(maddesel/niceliksel bir niteliğe sahip bulunması dolayısıyla) taşıdığını göstermektedir.
Pozitivizme göre bilimselliğin temelinde gözlem yatar. Gözlemi beş duyu organımızla yaparız. Duyularla elde edilen bilginin yani ampirik tekniklerle elde edilen bilgilerin deneye tabi tutulması ve sonuçta elde edilen nihai bilgilerin yasalara, genellemelere dönüştürülmesi söz konusudur. Pozitivist metodoloji özellikle doğa bilimlerinin 16.yy sonlarında elde ettikleri başarı sonucunda ilgi toplamıştır. Doğa bilimlerinde elde edilen başarılı sonuçlar aynı yöntemin insana ilişkin bilimlerde de uygulanabileceği varsayımını ortaya çıkarmış ve bundan hareketle de sosyal bilimlere uygulanmaya başlanmıştır.
Pozitivizmin duyusal algılamayı kabul ederek araştırmalar yapması, onun “burada ve şimdi” olan konularla ilgilenmesi sonucunu doğurmuştur. İnceleme konusu burada ve şimdi olan olaylar ve olgulardır. Pozitivizme göre duyusal algılamaların dışında bir gerçeklik yoktur.
Pozitivizm, bilginin kaynağı olarak duyusal algılamayı kabul etmektedir. Pozitivizme göre, olgular doğrudan duyu algılarıyla yapılan gözlemlerle belirlenmiş, yasalarda bu gözlemlerden tümevarımla yapılan genellemelerle oluşturulmuştur.
Pozitivizm; bilimde gözlem ve deneye dayalı bir objektiflik ilkesini yerleştirmekle “ideolojiden arındırılmış sosyal bilim” anlayışının temellerini atmıştır. Pozitivizm her türlü kuramsal önermenin, ampirik gerçeği doğru yansıtacak biçimde olgularla çakıştığı oranda geçerli olduğu iddiasındadır.
Ali Rızgar
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder